31 Mart 2017 Cuma

BAŞKANLIK İÇİN ANAYASA DEĞİŞİKLİK PAKETİNE REFERANDUMDA HAYIR DİYORUZ..

İşçiler, Emekçiler, Devrimciler;
Tek Devlet, Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Din, Tek Mezhep ve TEK ADAM Rejimine de Hayır Diyoruz..!
Erdoğan’ın şefliğinin yolunu döşeme başkanlık için anayasa değişiklik referandumun tarihi belli oldu: 16 Nisan.
Halk, ‘TEK ADAM’ padişahlık rejimine ya evet yada hayır diyerek karar verecek. Tek kişilik şeflik rejimi Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Arap-Çerkez ve çeşitli ulus ve ulusal azınlıklardan tüm emekçi halklarımızı yakacak ve Onların iradelerini yok edecektir.
Başkanlık hedefli referandumunda halka sunulan anayasa değişikliği teklifine göre, ‘Tek Adam’ hükümeti kuracak, bakanları atayacak yada görevden alacak. Yani devletin bütün üst makamlarına atamaları; TSK da, büyükelçi atamalarına, YÖK ve rektörden Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve HSYK üyelerini atamalarına kadar bütün üst düzey bürokratlar da ‘Tek Adam’ tarafından atanacak veya görevden alabilecek.
‘Tek Adam’, istediği gibi Kanun Hükmünde Kararname çıkarabilecek.
OHAL’deki Kanun Hükmünde Kararnameler ile nasıl keyfiyetçi kural tanımayan hukuksuzluklar yapıldığına bakarak, gelecekte de ‘Tek Adam’ın neler yapabileceğini bugünden tahmin etmek hiçte zor değil.
‘Tek Adam’, kurumları kapatıp, işletmelere ve kurumlara yargı kararı olmadan el koyabilecek.
‘Tek Adam’, isterse Meclis’i fesih edip yeniden seçimler yaptırabilecek…
Kısaca yasama, yürütme ve yargı ‘Tek Adam’da toplanacak.
Böylece, güçler arasında denge ve kontrol mekanizması olmayacak.
Hükümet de, Meclis de, yargı da ‘Tek Adam’ ne derse onu yapacak ve kimse tek adam padişahı denetleyemeyecek ve hesap soramayacak..
‘Tek Adam’ aynı zamanda iktidardaki ‘siyasi partinin genel başkanı’ olabilecek.
İktidar vekillerinin tamamını o seçecek ve Meclis’te ‘Tek Adam’ ne derse o yasa çıkacak.
‘Tek Adam’, tüm olağanüstü yetkilerle tüm kararlarında ‘dokunulmaz’ olacak.
Meclis hesap soramayacak, Sayıştay denetleyemeyecek.
Şayet ‘Yüce Divan’a gitmesi gereken bir suç işlerse, kendi belirlediği vekillerin de ‘Tek Adam’ aleyhine oy vermesi gerekecek.
Olmaz ama şayet Meclis’ten kazara bir karar çıkarsa, bu kez de yarısını kendi atadığı Anayasa Mahkemesi o görevde iken ‘Tek Adam’ı sözüm ona adil yargılayacak…
‘Tek Adam’ ekonomide de, dış politikada da tek söz sahibi olacak.
‘Tek Adam’, tüm kamu ihalelerinde tek yetkili olacak.
Tüm özelleştirmeler de onun talimatı doğrultusunda gerçekleşecek.
Hazine de, Maliye de, Merkez Bankası da, örtülü ödenek de ‘Tek Adam’a bağlı olacak.
‘Tek Adam’ istediği gibi dış politikayı belirleyecek, istediği uluslararası anlaşmalara imza koyacak.
Bir ‘siyasi partinin genel başkanı’ olarak ‘Tek Adam’ aynı zamanda ‘başkomutan’ olacak ve istediği gibi savaş kararı aldıracak…
Koca ülke, tek devlet, tek millet, tek bayrak ve aynı zamanda ‘TEK ADAM’dan ibaret olacak.
Kafalar karışmasın, 16 Nisan’da oylanacak sistem değişikliğinin bir tek Amerika’da başarılı olduğu ifade edilen başkanlık sistemiyle uzaktan yakından ilgisi de yok. Bu kadar sorumsuz ve denetimden uzak yetki sadece faşist monarşiyle yönetilen ülkelerde var.
Şimdi dünyada örneği olmayan yetkilerle donatılmış Türk tipi Hitler taslağı ‘Tek Adam’ koltuğuna, liyakati olmayan veya sizinle zıt düşünen birinin oturduğunu düşünün, sandığa giderken kararınızı öyle verin.
Türk, Kürt, Rum, Ermeni Laz, Çerkez, Alevi-Sünni Çeşitli ulus ve ulusal azınlıklardan göçmen emekçiler olarak, sadece kendinizi de değil, çocuklarınızın özgürlüklerden yoksun demokrasiden uzaklaşmış bir ülkede ‘Tek Adam’ tarafından yönetileceğini ve vatandaş değil gerçekte birer ‘köle’ gibi muamele göreceğini faşizmin kurumlaştığını bilerek, ‘Tek Adam’ başkanlık yolunu döşeyen anayasa değişiklik referandumunda; demokrasi, eşitlik, özgürlük ve halkların kardeşliği istemlerini bayraklaştırarak şeflik rejimine geçit vermemek için HAYIR diyoruz..!
FAŞİST DİNCİ REJİMİN BAŞKANLIKLA TAHKİM EDİLMESİNE GEÇİT VERMEYELİM..!
MART-2017
HALKIN BİRLİĞİ
Çiftçi-Sen “Haklarımızın, topraklarımızın, sularımızın tohumlarımız gasp edilmesine Hayır! Toprağımızı satmak zorunda kalmamak, haklarımızı almak için Hayır” dedi
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu (Çiftçi-Sen) 16 Nisan Referandumu’nda tüm çiftçilere “hayır” çağrısı yaptı. Tek Adam yönetimi isteyenlerin 15 yıllık iktidarlarında önlerinde hiçbir engel olmamasına karşı çiftçiler yararına adımlar atmadıklarını söyleyen Çiftçi-Sen, “Mazot, gübre, ilaç, tohum her şey füze hızıyla yükseldi. Bizim ürettiklerimiz ise maliyeti bile karşılamıyor. Üretmek istiyoruz, zarar ediyoruz, bu yüzden üretemiyoruz. Referandumu önümüze koyanların, biz çiftçileri ne hale getirdiklerini sizlere bir kez daha hatırlatmak istiyoruz” diyerek hayır deme gerekçelerini madde madde açıkladı:
Buğday: Üretim alanı 2002’de 9.300 bin hektardı. 2016’da 7.780 bin hektara geriledi. Çiftçiler 1, 5 milyon hektar arazide artık buğday ekemiyor. Buğday ithal ediyoruz.
Arpa: Çiftçiler 2002-2016 arası yanlış fiyat politikaları nedeniyle 1 milyon hektar arazide artık arpa ekimi yapmıyor. Yemde ithalatçı olduk.
Baklagiller: Nohut ve kırmızı mercimekte üçte bir, yeşil mercimekte üçte iki oranında üretimimiz azaldı. İthalatçı olduk.
Şekerpancarı: 2002’de 492 binin üzerinde aile pancar ekiyordu. 2016’da 106 bin aile ancak pancar ekebiliyor. Pancar ekim alanı 2002’de 3.724.680 dekar iken 2015’de 2.752.721 dekara geriledi.
Pamuk: 2002’de 7.210.770 dekar alanda pamuk üretebiliyorken, 2016’ya geldiğimizde 4.800.000 dekara düştü.
Bağcılık: 2006/07 sezonunda 1 kg kuru üzüm fiyatı 1.38 TL iken, 2011/12 sezonunda kilosu 3.43 TL, 2016/17 sezonunda ise sezon başında 2.75-3 TL civarındaydı. Şu anda da kilosu ortalama 3.25 TL’den işlem görmektedir. Artık üzüm fiyatları maliyetinin altındadır. Komşularla yaşanan siyasal krizler nedeniyle yaş ve kuru üzüm ihracatı yapılamaz hale gelmiş üreticiler mağdur edilmiştir.
Fındık: Hükümet çiftçiyle bağını kesti. Bilgi desteği yapmıyor. Fındığın verimliliği düştü. 2002’de dekarda 113 kg fındık alırken, 2016’da fındık verimliliğinde dekarda 66 kg’ a kadar geriledik.
Çay: Çay üreticileri de tamamen gözden çıkarıldı.Üreticilere bilgi desteği de veren ÇAYKUR Varlık Fonu’na devredildi. ÇAYKUR’un piyasayı düzenleme etkisi kırılarak,işlevsizleştirilerek özel sektöre (şirketlere) satılması hazırlığı yapılmakta, üreticilerin tamamen şirketlere bağımlı hale gelmesi istenmektedir.
Zeytin: 2005 ağaç sayısı 113 milyon iken 2016’da 171 milyon ağaca yükseldi. Fakat zeytinlikleri şirketlerin lehine yok etmek için mecliste yasa tasarısı demoklesin kılıcı gibi zeytincilerin tepesinde bekletilmekte. Referandum sonunda devreye sokulacak.
Tütün: 2002 yılında 405 bin olan üretici sayısı 56 bine düştü. Üretim 159 bin tondan, 62 bin tona geriledi. Tütün ve tütüncülüğümüz bitirilme noktasına getirildi.
Meyvecilik: Bu yıl narlar toplanmadı. Denizli’de elma kazandırmıyor diye elma ağaçları söküldü. Narenciyeciler portakal ve mandalinalarını yola dökmeye başladı.
Tohum: Çiftçi tohumuyla çiftçidir. 2018’den sonra sadece şirketlerin sertifikalı tohumlarıyla üretim yapanlara teşvik verileceği, yerel/atalık tohumlarla üretim yapanlara teşvik verilmeyeceği kararlaştırılmış durumda. Bu durum tohum şirketleri lehine bir politikadır. Bu uygulama çiftçileri, tarımımızı tohum şirketlerine göbeğinden bağımlı kılacaktır.
Destek ve Kredi: 2004-2016 yıllarını kapsayan süreçte tarıma sağlanan destek sadece 3,7 kat artarken, bankaların verdiği nakdi kredi miktarı 13,5 kat arttı. Çiftçilerin takibe düşen kredi miktarı ise 9 kat arttı.
Tarım alanı: 2002’de 26.579 bin hektar iken, 2016’da 23.900 bin hektara geriledi. 3 milyon hektar civarında arazide çiftçi üretim yapmaktan vazgeçti.
Çayır mera: 2002’de 14 milyon 617 bin hektar iken, 2016’da 14 milyon hektara geriledi. Büyükşehir Yasası ile buralarda talan sürüyor, köylerin ortak malvarlıkları olan otlak, mera ve tarlaları satılmaya başlandı. Aynı zamanda Büyükşehir yasasıyla çiftçilerin üretim hakları ellerinden alınıyor.
Hayvancılık: Nüfusumuz 45 milyon kişi iken hayvan sayımız 83 milyon idi. Yani yaklaşık kişi başına 2 hayvan düşüyordu. Şimdi nüfusumuz 80 milyona dayandı. Hayvan sayımız 50 milyon civarında yani iki kişiye bir hayvan düşmektedir. Özetle hayvancılıkta ihracatçı iken ithalatçı olduk.
Çiğ süt: Fiyatları 2014’den bu yana arttırılmadı. Yem fiyatları her yıl sürekli arttı.
Ekolojik Tahribat: Rüzgâr Enerji Santralleri (RES), Jeotermal Elektrik Santralleri(JES), Hidroelektrik santraller (HES), Termik Santraller, Nükleer Santraller ile maden aramaları 2016’da da hız kesmedi. Artarak devam etti. Bu durum ürettiğimiz ürünlerin kalitesini düşürmekte, maliyetleri arttırmakta iklimin değişmesine neden olduğu için ürün elde etmemizi engellemekte, iflas ettirmektedir.
Milli Tarım Projesi: 2016’da Milli Tarım Projesi açıklandı. Projeyle Türkiye tarımının iflası Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Tarım Bakanı’nın katılımıyla ilan edildi. Uygulanan yanlış politikalar sonucunda, 2016 ‘da tarım sektörü birinci ve ikinci dilimde yüzde 5.6, üçüncü dilimde ise yüzde 7.7 daraldı. Bu da tarımın iflasının rakamsal kanıtıdır.

Demirtaş ve Zeydan’ın da katıldığı Edirne F Tipi’ndeki açlık grevi bitirildi..!

Selahattin Demirtaş ve Abdullah Zeydan’ın da aralarında olduğu Edirne F Tipi Hapishanesi mahpusları, hapishane yönetiminin verdiği söz sonucunda açlık grevi eylemini sonlandırd
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve HDP Hakkari Milletvekili Abdullah Zeydan’ın da aralarında olduğu Edirne F Tipi Hapishanesi’ndeki mahpuslar avukatları aracılığıyla yaptıkları açıklamada hapishane idaresinin var olan sorunları çözeceği sözü verdiklerini belirterek açlık grevi eylemini sonlandırdıklarını duyurdu.
HDP’li vekillerin, ÖHP, TOHAV ve İHD yetkililerinin çabaları sonucunda diyalog kanallarının açıldığını belirten mahpuslar, hapishane yönetiminin verdiği söz doğrultusunda 35 günden bu yana devam eden süresiz-dönüşümsüz açlık grevini sonlandırdıklarını duyurdu.
Demirtaş ve Zeydan da HDP Genel Merkezi’ne şu mesajı gönderdi:
Edirne F Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda 25 Şubat 2017 tarihinden beri devam eden açlık grevinin, cezaevi yönetimi ile kurulan diyalog ve sorunların çözümü için ortaya konulan karşılıklı iyi niyet taahhütleri çerçevesinde sonuçlandırılmış olmasından memnuniyet duyuyoruz.
Açlık grevlerinin devam ettiği diğer cezaevi müdürleri başta olmak üzere, Cezaevleri Genel Müdürü’nü ve Adalet Bakanı’nı açlık grevini devam ettiren mahkumlarla diyalog içerisinde sorunların çözümü için inisiyatif almaya, tutsakları da diyalog zemini çerçevesinde açlık grevlerini bitirebilmek için sorumluluk almaya davet ediyoruz.
Edirne Cezaevi gibi diğer cezaevleri için de açlık grevleri tümden sonuçlanıncaya kadar kamuoyunu duyarlı olmaya davet ediyor, büyük katkı sunan hukuk ve insan hakları kurumları ile avukatlarımıza teşekkür ediyoruz. Desteklerini esirgemeyen tüm halkımıza şükranlarımızı sunuyoruz.

AKP Faşizmi Dün Her Taşın Altında Ergenekonu Ararken Bugünde Herşeyi FETO'cular Bağlıyor..!

15 Temmuz sonrası geçmişte işlenen her suçu FETO'culara atmayı görev bilen AKP Hükümeti ve milletvekilleri bu sefer sınırları zorladı. TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Başkanvekili ve AKP Manisa Milletvekili eski MHPli yeni hık deyici Erdoğancı Selçuk Özdağ, 12 Eylül 1980, 27 Mayıs 1960 ve 12 Mart 1971 darbelerinin de Hizmet Hareketi tarafından yapıldığını söyledi.
Özdağ ayrıca, darbe girişiminden 6 gün sonra ABD İstanbul Başkonsolosluğu’ndan telefonla arandığı ortaya çıkan firari sanık Adil Öksüz’le ilgili ilginç bir iddiayı gündeme getirdi. Özdağ, “Adil Öksüz’ün bir büyükelçilikte saklandığını düşünüyorum” dedi.
T24’ten Hülya Karabağlı’nın haberine göre, Amerikan Büyükelçiliği’nden, Adil Öksüz’ün telefon ile aranma nedeni olarak gösterilen ‘vize iptali’ açıklamasına dikkat çeken Özdağ, “Böyle bir uygulama varsa, büyükelçilik bu durumda herkesi arayıp bilgi veriyor mu? Pasaportunuzu alıp giderseniz havalimanından kös kös geri dönersiniz” diye konuştu.

Darbe Komisyonu’nunda gündeme gelen Adil Öksüz’ün 52 kez yurt dışına çıktığına ilişkin belgelere de dikkat çeken Özdağ, bu gidiş ve gelişler konusunda iyi bir inceleme yapılmadığını söyledi. 15 Temmuz akşamı Öksüz ve dört arkadaşının Akıncılar Üssü’nde ki durumuna ve TÜRKSAT’ın basılması hatırlatan Özdağ, “TÜRKSAT işgal edileceği zaman Öksüz ve 4 arkadaşı oraya arsa bakmaya gelmişler. Akıncılar üssünden tutuklandıktan sonra savcılıkta verdikleri ifadeye göre hepsi arsa bakmaya gitmiş. Eğer öyleyse niye teslim olmadılar niye kaçtılar” dedi.

Demirtaş: Şahsımız için hiçbir talebimiz yoktur..!

Cezaevinde açlık grevine başlayan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, avukatları aracılığıyla ilettiği mesajda, “Şahsımız için hiçbir talebimiz yoktur. Adli ve siyasi ayrımsız bütün tutuklu ve hükümlüler insani muamele görme hakkına sahiptir” dedi.
Cezaevindeki hak ihlallerine karşı açlık grevine başlayan Demirtaş, mesajında “Türkiye cezaevlerinde yaşanan hukuk dışı, gayri insani ve keyfi uygulamalara dikkat çekmek istiyoruz. Bu sorunlardan kaynaklı birçok cezaevinde 40 günü aşkındır devam eden açlık grevleri vardır. Adalet Bakanlığı'nın kendi sorumluluk alanındaki bu ciddi meselelere duyarsız kalmasını kabul etmemiz mümkün değildir” dedi.

Demirtaş, “Bizim milletvekilleri olarak şahsımız için hiçbir talebimiz yoktur. Açlık grevine ve cezaevlerindeki sorunlara dikkat çekmek, Adalet Bakanlığı'nın sorumluluğunu hatırlatmak ve özel olarak da Edirne Cezaevi Müdürü'nün keyfi uygulamalarını protesto etmek için açlık grevi yapıyoruz” ifadelerini kullandı.

CEM KÜÇÜK’TEN REZA ZARRAB İTİRAFI: HÜKÜMETİN ADAMI, ERDOĞAN GÖREV VERDİ

Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın ABD’de tutuklanması hakkında konuşan yandaş yazar Cem Küçük, 17-25 Aralık operasyonlarının kilit ismi Rıza Zarrab’ın Türk devletinin projesi olduğunu söyledi.
Trump’ın da AKP’nin beklediği gibi çıkmadığını söyleyen Küçük, Sarraf’ın tutuklanmasının Erdoğan’ı yargı karşısına çıkarma operasyonunun bir parçası olduğunu söyledi. Küçük, Sarraf’ın AKP Hükümetinin adamı olduğunu ve Erdoğan’ın verdiği görevle İran’a uygulanan ambargoyu delecek bir organizasyon kurarak Halkbank’a ve Türkiye’ye milyonlarca dolar kazandırdığını söyledi.
Bir yandan ‘Erdoğan’ı yargılamak istiyorlar’ diyen Küçük’ün diğer yandan da Erdoğan ve dönemin bakanlarının uluslarası mahkemelerde yargılanmaları yol açabilecek böyle bir suçu açıkça itiraf eden Küçük, haklarında yolsuzluk iddiası olan 4 eski bakanı da “ABD’ye sakın gitmeyin, sizi de tutuklarlar” diye uyardı.

30 Mart 2017 Perşembe

İzmir’de AKP’lilerin provokasyon girişimi boşa düşürüldü..!

Referanduma yaklaşık iki hafta kala ülkenin dört bir yanında hayırcılara yönelik saldırılar gerçekleştiriliyor. Evet çıkarmak için AKP’liler birçok provokasyon denemelerinde bulunuyor. Benzer bir girişim İzmir’in Hatay semtinde denendi
İzmir’in Hatay semtinde Konak ve Karabağlar ilçeleri arasındaki İnönü Caddesi’nde bir grup evetçi çalışma yapmak bahanesiyle toplandı. Hatay halkının tepki göstermesi ve yolun karşı tarafına yüzlerce kişinin hayır diyerek toplanmasıyla beraber onlarca sivil polis, çevik kuvvet ve TOMA olay yerine geldi. Provokasyon girişimine rağmen hayırcılar hayırın sesini marşlar ve sloganlarla yükseltti.
Marşlara balkonlardan, pencerelerden eşlik edenler yapılanların propaganda çalışması olmadığını bir provokasyon girişimi olduğunu belirtti. Mahalleliler polisin evetçileri koruyarak hayırcıların dağılmasını istemesine ise kendi mahalleri olduğunu ve hiçbir yere gitmeyecekleri cevaplarını verdi.

Evetçilerin ve polisin karşısında Hatay Hayır Meclisi üyeleri de oradaydı. “başkanlığa ve tek adama hayır” diyenlerin kararlı duruşunun ardından evetçiler polis ordusuyla beraber semtten ayrılmak zorunda kaldı.

MARDİN’DE 50 ÖĞRENCİYE CİNSEL İSTİSMAR..!

Mardin’in Derik İlçesi’ne bağlı Göktaş Köyü İlköğretim Okulu’nda eğitim gören yaşları 8 ile 12 arasında değişen 50 kız öğrenciye cinsel istismarda bulunduğu iddia edilen temizlik görevlisi 43 yaşındaki M.Ş.Y. tutuklandı.
Mardin’in Derik İlçesi’ne bağlı Göktaş Köyü’ndeki ilköğretim okulunda eğitim gören bir kız çocuğu, ailesine, okulda temizlik görevlisi olarak çalışan evli ve 3 çocuk babası M.Ş.Y.’nin kendisine cinsel istismarda bulunduğunu söyledi. Aile de durumu okul yönetimine bildirdi. Rehber öğretmenin diğer öğrencilerle yaptığı görüşmede, M.Ş.Y.’nin çok sayıda çocuğa cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıktı.
Olayın Derik Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirilmesi üzerine soruşturma başlatıldı. Pedagog eşliğinde okulda eğitim gören bütün öğrencilerin ifadesi alındı. Öğrencilerden 50’si, değişik zamanlarda M.Ş.Y.’nin cinsel istismarına maruz kaldıklarını söyledi.
Gözaltına alınan M.Ş.Y., 22 Mart günü çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine kondu.
Olayla ilgili soruşturmanın devam ettiği belirtildi.


Miraz bebeğin babası: “Çocuğuma sarılmak milli güvenliği bozuyormuş”..!

Annesi Gülistan Diken Akbaba ile birlikte İstanbul’daki Bakırköy Kadın Cezaevi’nde tutulan 8 aylık Miraz bebeğin babası, 6 haftadır bebeğine sarılamadığını söyledi. Adalet taleplerine olumlu bir yanıt alamadıklarını anlatan Akbaba, “Çocuğuma sarılmak milli güvenliği bozuyormuş” sözleriyle isyan etti.
Kapatılan Barış ve Demokrasi Partisi’nde (BDP) siyasi çalışma yürüttüğü, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve Newroz etkinliklerine katıldığı gerekçesiyle tutuklanan annesiyle birlikte Bakırköy Cezaevi’ne konulan 8 aylık Miraz bebek için babasının mücadelesi sürüyor.
40 gündür cezaevinde tutuluyor
Miraz bebek, 19 Şubat Pazar günü kendisi için babasıyla birlikte alışveriş yaparken sokakta polis tarafından durdurularak tutuklanan annesiyle 40 gündür Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde kalıyor.
Cezaevi yönetiminin, ‘milli güvenlik’ gerekçesiyle çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname’yi (KHK) keyfi bir şekilde dayanak göstererek tutuklu görüşlerinde sorun çıkarttığını anlatan Baba Cengiz Akbaba, “Cezaevi görüşleri yönetimin keyfine bırakılmış, aylık da yapabilirler, 2 aylık da” dedi.
“Darbecilere uygulanan muamele sekiz aylık bebeğe uygulanıyor”
Edirne ve Tekirdağ F Tipi cezaevlerinde aylık açık görüşlerin düzenli şekilde yapıldığını belirten Akbaba, “Darbeci askerlere dönük olduğu söylenen bir uygulamayı 8 aylık bir bebeğe yapıyorlar. Bizim ‘milli güvenliği tehdit’ ile hiçbir alakamız yok. Aksine, darbecilerin verdiği cezayla bu bebek cezaevine atıldı annesiyle birlikte” ifadelerini kullandı.
“Altı haftadır bebeğimi camın arkasından görüyorum”
6 haftadır bebeğini camın arkasından gördüğünü söyleyen ve üzüntüsünü paylaşan baba Cengiz Akbaba, “10 hafta sonra açık görüş yapılabilecek. Bu haksızlık” diye konuştu.
Güneş göremiyor, paslı sularla yıkanıyor, iyi beslenemiyor
Miraz bebeğin sağlık durumu ve beslenme koşullarını sorduğumuz Akbaba, çocuğunun cezaevindeki koşullarında maruz kaldığı sorunları şöyle paylaştı:
Bebeğimiz güneş görmüyor, toprağa basmıyor, küflü ve rutubetli yerlerde yaşıyor. Bebeğin sağlık durumu nasıl iyi olur böyle bir yerde?
Bebek için bazı şeyleri dezenfekte etmek için sirke istiyorlar, vermiyorlar. Su paslı borulardan geliyor ve bebek bu suyla yıkanıyor. Suyu steril yapmak için istenen bir madde var onu da vermiyorlar. Bir insanın hele bir bebeğin yıkanması için hiç sağlıklı bir su değil.
Bebeğin yiyebileceği bir şeyler istenmiş ama vermemişler. Daha anne sütü içen bir bebeğe yarısı şeker olan meyve suyu vermişler. İçeridekilerden biri baharatsız tuzsuz diyet yemeği istiyormuş, onlardan bir şey yaparak ek gıda olarak vermeye çalışıyorlar bebeğe.

Akbaba sözlerini adalet talebiyle sonlandırdı.

Nakliyat İş’ten Filistin halkıyla dayanışma eylemleri

Nakliyat İş’in de üyesi olduğu Dünya Sendikalar Federasyonu (DSF) İsrail’in Filistin halkına yönelik uyguladığı şiddet ve işgale karşı dayanışma amacı ile 30 Martı “Filistin Halkı ile Dayanışma Günü” ilan etti
30 Mart’ın Dünya Sendikalar Federasyonu tarafından Filistin Halkı ile Dayanışma Günü ilan edilmesiyle dünyanın dört bir tarafındaki emekçiler, İsrail’in Filistin halkına yönelik uyguladığı şiddet ve işgale karşı dayanışma eylemleri düzenledi. Dünya Sendikalar Federasyonu üyesi Nakliyat İş de İstanbul ve Konya’da iki ayrı eylemle Filistin işçi sınıfı ile dayanışmada bulunarak, İsrail’i protesto etti.
İstanbul’daki eylem saat 11.00’da İsrail Konsolosluğu önünde yapıldı. Basın açıklamasına Topkapı Nakliyeciler Sitesi’nden Nakliyat İş işyeri temsilcileri , Tüvtürk Araç Muayene İstasyon temsilcileri ve sendika yöneticileri katıldı.
Burada Nakliyat İş Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu tarafından basın metni okundu. Açıklamanın ardından İsrail bayrağı yakılarak “Katil ABD, İsrail Filistin’den defol”, “Zafer direnen halkların olacak”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Filistin halkı onurumuzdur”, “Direnen halklar kazanacak” ve “Katil İsrail Filistin’den defol” sloganları ile eylem son buldu.
Konya’daki eylem ise saat 13.30’da Kayalı Park’ta Nakliyat İş üyelerinin katılımı ile gerçekleşti. Basın açıklamasının yapılacağı yere kortej oluşturarak sloganlarla yürüyerek gelindi. Buradaki basın açıklaması Eskişehir Anadolu Şube Başkanı Ali Özçelik tarafından yapıldı. Yapılan basın açıklamasının ardından ABD ve İsrail bayrakları yakıldı. Basın açıklamasından sonra atılan sloganlarla eylem son buldu.

Selahattin Demirtaş, Abdullah Zeydan ve Sebahat Tuncel açlık grevine başlıyor.!

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ve Hakkari Milletvekili Abdullah Zeydan, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine karşı yarından itibaren açlık grevine başlıyor.
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki görüş yasağı, cezaevlerinde yaşanan faşist baskı, yasak ve hak ihlalleri, operasyon düzenlenen köylere ambargonun kaldırılması gibi taleplerle çeşitli cezaevlerinde PKK ve PAJK’lı tutukluların 44 gündür sürdürdüğü süresiz-dönüşümsüz açlık grevi devam ederken, Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Hakkari Milletvekili Abdullah Zeydan, Silivri Cezaevi’nde bulunan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, çözüm sürecinde PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın sekreteryası olarak İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nden götürülen ve şu an Silivri 9 No’lu Cezaevi’nde bulunan Nasrullah Kuran, Çetin Arkaş ile kapatılan Özgür Gündem gazetesi Yazı işleri Müdürü İnan Kızılkaya da açlık grevine giriyor.
“HUKUK DIŞINA KARŞI BİZ DE BAŞLIYORUZ”
Yarından itibaren açlık grevine girecek olan Demirtaş ve Zeydan’ın gönderdiği mesajda şöyle denildi: “Edirne Cezaevi Müdürü’nün diyaloga kapalı tutumu, hukuk dışı uygulamaları, diğer mahkumlara yönelik insanlık dışı uygulamaları, günlerdir devam eden açlık grevlerinin bitirilmesi konusunda hiçbir iyi niyet adımı atmamış olması nedeniyle biz de Cuma gününden itibaren açlık grevine başlıyoruz
Kamuoyunu cezaevlerinde devam eden açlık grevleri ve ihlaller konusunda duyarlı olmaya davet ediyoruz.”
“DEMOKRATİK KAMUOYU SESSİZ KALMAMALI”

DBP Eş Genel Başkanı Tuncel de gönderdiği mesajda şunları dile getirdi: “Sayın Öcalan üzerindeki ağır tecridin kaldırılması, diyalog ve müzakerelerin başlaması, cezaevlerinde hak ihlallerinin son bulması, köylere yönelik baskıların son bulması için cezaevlerinde başlatılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevleri kritik bir aşamaya gelmiştir. İnsan hakları örgütleri, demokrasi güçleri, siyasi parti ve halkımızın cezaevlerindeki açlık grevlerine sessiz kalmamalarını, taleplerin karşılanması için demokratik kamuoyu oluşturmak oldukça önemli. Ben de 1-5 Nisan tarihleri arasında taleplerin karşılanması için Silivri 9 No’luda bir grup arkadaşla açlık grevine giriyorum.”

Zindanlara süren faşist zulme karşı bedenlerini açlık grevine yatıran Devrimci tutsaklarla dayanışmayı büyütelim..!


Zindanlarda,, “Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, cezaevlerindeki hak ihlallerinin son bulması ve bölge illerindeki ablukanın kaldırılması” talebiyle PKK ve PJAK'lı mahpusların başlattığı süresiz, dönüşümsüz açlık grevi kritik noktada. 30 tutuklunun Şakran Cezaevi’nde başlattığı süresiz, dönüşümsüz açlık grevi 42’nci gününe girerken, Sincan Cezaevi’nde 33, Edirne Cezaevi’nde 32, Van Cezaevi’nde 20, Menemen Cezaevi’nde 22, Hilvan Cezaevi’nde 12 ve Ermenek Cezaevi’nde ise 12’üncü gününe girdi. Dün de süresiz, dönüşümsüz açlık grevine Bolu Cezaevi’nden 10 tutuklu daha dahil oldu.
Açlık grevlerine ilişkin açıklama yapan HDP Cezaevi Komisyonu Sözcüsü ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi Burcu Çelik ve İHD, yetkililerin derhal tutuklularla görüşerek, sorunlara çözüm getirmesini istedi. 
Açlık grevlerinin başladığı ilk günden bu yana cezaevi idarelerine verilen dilekçelere herhangi bir yanıt verilmediğini belirten Çelik, “Her gün, her saat, cezaevlerinden kötü haber almamıza sebebiyet verecek. Özellikle OHAL öncesi ve sonrasında sistematik olarak artan hak ihlalleri noktasında artık çözüm bulamayan, muhatap bulamayan tutsakların başvurmuş oldukları bir sonuç oldu bu. Sebep değil, sonuçtur bu durum” dedi. 
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Genel Müdürlüğü, TBMM İnsan Hakları Komisyonu ile insan hakları örgütlerine zaman kaybetmeden tutuklularla görüşülmesi ve çözüm bulması çağrısı yapan Çelik, “Bugün insani ve vicdani olarak cezaevlerine gerçekten bakmamız gerekiyor” şeklinde konuştu
Adalet Bakanlığı yetkileriyle görüştüklerini ancak bir sonuç alamadıklarını söyleyen Çelik, “Bakanlığın hala cezaevlerinde tam olarak ne olduğu ile ilgili bilgisi olmadığını düşünüyoruz. Tamamen idarecilerin vermiş oldukları bilgilere dayanarak hareket ediliyor” diye konuştu. 
İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu da yazılı açıklama yaparak, “Şu an yüzlerce mahpusun dönüşümlü ya da dönüşümsüz olarak içinde bulunduğu açlık grevleri, taleplerin karşılanması ve hak ihlallerinin son bulmasıyla sona erecektir.
Yetkililerin bir an önce sorunların çözümü doğrultusunda adım atmalarını istiyoruz” dedi

Brüksel’de Faşist Çeteler “Hayır”cı Devrimci-demokrat ve Kürtlere saldırdı: Biri ağır üç sandık görevlisi yaralı..

Brüksel’deki referandum oylaması sırasında “hayır”cı Kürt seçmenlere faşist bir grup saldırı düzenledi. Saldırıda “hayır” cephesinin üç sandık görevlisi yaralandı, yaralılardan bıçaklanan bir kişinin durumu ağır
Belçika’nın başkenti Brüksel’de Başkonsolosluk binasındaki referandum oylaması sırasında toplu bir biçimde oy kullanmaya giden “hayır”cı Kürt seçmenlere kalabalık bir faşist grup saldırı düzenledi.
Saldırı, “hayır”cı Kürtler karşılık vermesiyle yaklaşık 300 kişinin dahil olduğu büyük bir arbedeye dönüştü. Polis arbedeye müdahale etse de olayları tam olarak önleyemedi. Gerilim ara sokaklarda devam etti.
Sopalarla bıçaklarla yapılan ve organize biçimde yapıldığı anlaşılan saldırıda Sultan Uğraş, Mahmut Yaşar ve soyadı öğrenilemeyen Hasa adlı “hayır” cephesinin üç sandık görevlisi yaralandı. Yaralananlar hastaneye kaldırılırken, Sultan Uğraş’ın boğazından bıçaklandığı ve durumunun ağır olduğu belirtildi.
Belçika basını: “AKP’liler Kürtlere saldırdı”
Belçika basını yaşananları “Türk hükümeti taraftarlarının üç Kürt kökenli vatandaşı yaralaması” olarak duyurdu.
Brüksel Polis Sözcüsü İlse Van de Keere de yaptığı açıklamada “ciddi bir saldırı” yaşandığını, olayla ilgili bir soruşturma başlatıldığını aktardı.
Brüksel Savcılığı da olayla ilgili kapsamlı bir açıklama yapılacağını duyurdu.
Avrupa Hayır Platformu: “Saldırılar yıldıramayacak, daha çok ‘hayır’ için çalışacağız”
Avrupa Hayır Platformu, saldırıyla ilgili olarak yazılı bir açıklama yaptı. Erdoğan taraftarlarının oy kullanımının başladığı ilk günden bu yana konsolosluk çevresinde çeşitli provokasyonlar çıkardığını belirten platformu, bu konuda konsolosluğa ve YSK’ye uyarılarda bulunduklarını ancak uyarılarının ciddiye alınmadığını aktardı.
Açıklamada şu ifadeler yer aldı:
Avrupa Hayır Platformu olarak Saray’daki diktatör bozuntusu AKP-MHP faşist güruhu saldırılarla, tutuklamalarla bizleri yıldıramayacaktır. Faşizme ve diktatörlüğe karşı daha çok ‘hayır’ için çalışacağız. Demokrasi, özgürlük ve eşitlik için herkesi ‘hayır’ oyu vermek için seferberlik ruhuyla konsolosluklara gidip ‘hayır’ oyu vermeye ve ‘hayır’ için çalışmaya, bütün gönüllü ‘hayır’ çalışanlarına destek vermeye çağırıyoruz. Avrupa kamuoyu ve basınını da AKP çetelerinin yeni saldırılarını engellemek için göreve davet ediyoruz.
Başkonsolosluktan açıklama
Başkonsolosluk da olayla ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

30 Mart Perşembe günü öğleden sonra Başkonsolosluğumuzda oy verme işlemleri sorunsuz bir şekilde devam ederken, başkonsolosluğumuza 100 metre mesafede bir grup vatandaşımız arasında çıkan arbede neticesinde yaralanmalar olduğu büyük üzüntüyle öğrenilmiştir. Bu olaydan dört siyasi parti (AK Parti, MHP, CHP, HDP) temsilcimiz büyük üzüntü duymuş olup, yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar dilemektedirler. Yaralı vatandaşlarımıza ziyarette bulunulacaktır.

29 Mart 2017 Çarşamba

HDP’nin referandum şarkısı ‘Bejin Na’ yasaklandı..!


Şırnak Valiliği tarafından, Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından referandum çalışmalarında kullanılmak üzere sanatçı Seyda Perinçek tarafından hazırlanan “Bejin Na” isimli parça Anayasa’nın ilk 3 maddesine aykırı olduğu iddiasıyla yasaklandı. Dihaber'in aktardığına göre, Şırnak İl Emniyet Müdürü Ömer Ulusoy’un imzasıyla sunulan yasklama talebi Şırnak Valisi Ali İhsan Su tarafından kabul edildi. TESİS EDİLEN HUZUR ORTAMI BOZULACAK İDDİASI HDP Şırnak İl Örgütü’ne tebliğ edilen yasak kararında, “İçerisinde geçen kelimelerin Türkiye Cumhuriyeti Anayası’nın ilk 3 maddesinde belirtilen hususlara aykırı olduğu, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği ve Şırnak il sınırları içerisinde tesis olan huzur ve güven ortamında infiale sebebiyet verebileceği değerlendirilmiş olup, 2017 halkoylaması süresinde ve genel kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkmasına mani olmak maksadıyla” ibarelerine yer verildi. OHAL YETKİSİ İLE PARÇAYA YASAKLAMA Parça, 2935 sayılı OHAL kanunu kapsamında “Söz, yazı, resim, plak, film, ses ve görünü bantlarını ve sesle yapılan yayımı denetlemek gerektiğinde kayıtlamak veya yasaklamak” hükmü ile yine PVSK’nın 2. Maddesinin a bendine göre “kanunlara, tüzüklere, yönetmeliklere, hükümet emirlerine, kamu düzenine uygun olmayan hareketlerin işlenmesinden önce bu kanun hükümleri dairesinde önünü almak” hükümleri kapsamında yasaklandı. TÜRKİYE’NİN RESMİ DİLİ TÜRKÇE HATIRLATMASI Yine yasaklama metninde, parçanın Anayasa’nın “Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir” ibaresine aykırı olduğu belirtilerek yasaklandığı belirtildi. HDP, söz konusu yasakla ilgili karara itiraz edecek.

Genel-İş ‘Hayır’ tutumunu açıkladı

DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası 1 Nolu Şube’si, referandumda ‘Hayır’ oyu kullanacaklarını açıkladı.
Bugün saat 15.00’te Kadıköy Belediyesi’nin bahçesinde yapılan basın açıklaması öncesi, iş cinayetlerinde ve mücadele içinde yaşamını yitirenler için saygı duruşunda bulunuldu. Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası 1 Nolu Şube Başkanı Mehmet Sait Tanyeri tarafından okunan açıklamada hayatı var eden işçi sınıfına söz hakkı verilmediğine, işçi ve emekçilerin görmezden gelindiğine dikkat çekildi.
Açıklamanın devamında anayasada yapılmak istenen değişiklikle işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarında iyileşme, parasız eğitim ve sağlık, sendikal haklar getirip getirmeyeceği sorularak cevaben “Tüm bu soruların cevabı kocaman bir ‘Hayır’dan ibarettir” denildi.
“Başkanlık sistemlerinde sömürü daha yoğun”
Açıklamanın devamında başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerde işçi haklarına dair DİSK-AR’ın derlediği şu bilgiler verildi: “Başkanlık rejimine sahip ülkelerde temel işçi hakları ve sendikal haklar daha yoğun biçimde ihlal ediliyor. Sendikal hakların en ağır biçimde ihlal edildiği ülkelerin yüzde 71’i başkanlık ve yarı başkanlık rejimine sahiptir. Başkanlık rejiminde sendikalaşma ve toplu sözleşme kapsamı parlamenter rejime göre çok daha düşüktür. Başkanlık rejiminde işçiler, daha uzun çalışıyor ve ‘iş kazaları’ sonucu daha çok ölüyor. Başkanlık rejimlerinde ölümlü iş kazası oranları parlamenter rejimlerin iki katından fazladır. Başkanlık rejimleri gelir dağılımı ve toplumsal cinsiyet açısından daha eşitsizdir.”
Açıklamada, işçilerin sandığa yansıtacağı ‘Hayır’ın aynı zamanda taşeron, geçici, kiralık ve çocuk işçiliğe, ‘asgari yaşama’ya, OHAL, KHK ve kayyımlara, sömürü, açlık, yoksulluk ve kölelik düzenine ‘Hayır’ demek olduğu belirtildi.

Açıklamanın okunmasının ardından sonlanan eylemde “Başkanlığa geçit vermeyeceğiz!”, “Sermayeye geçit vermeyeceğiz!”, “İnadına sendika inadına DİSK!” sloganları atıldı. Eyleme aralarında Kadıköy Belediyesi işçilerinin de olduğu 100’ü aşkın katılım olurken, Genel-İş Avrupa Yakası şubelerinden yöneticiler, Tüm Bel Sen ve EMEP’in de destek verdiği açıklandı.

71 ASKERİN ŞEHİT OLDUĞU FIRAT KALKANI HAREKATI BİTİRİLDİ..!

Başbakan Binali Yıldırım, Suriye’ye yönelik düzenlenen ‘Fırat Kalkanı’ harekatının sonuçlandığını söyledi. NTV’nin özel yayınına katılan Yıldırım, harekatın sonuçlandığını şu sözlerle duyurdu: “Fırat Kalkanı harekatı sona ermiştir,gerek duyulursa başka harekat başlatılır.” Kararın, Rusya’nın Türkiye’nin Suriye’den ayrılma vakti geldi mesajından sonra gerçekleşmesi de dikkat çekti.
Dört saat süren MGK toplantısının ardından akşam saatlerinde yapılan yazılı açıklamada da ‘Fırat Kalkanı Harekatı’nın sonuçlandığı ibaresi yazılıydı. Açıklamada şöyle denmişti: “Ülkemizin sınır güvenliğini sağlamak, DEAŞ terör örgütünün ülkemize yönelik tehdit ve saldırılarını önlemek, yerinden edilmiş Suriyeli kardeşlerimizin ülkelerine dönüşlerine imkan vermek ve Fırat Kalkanı Harekâtı bölgesinde huzur ve güven içerisinde yaşamlarını sürdürmelerini sağlamak maksadıyla yürütülen harekâtın başarıyla sonuçlandığı ifade edilmiştir”
Geçen yılın ağustos ayının başından beri yürütülen ‘Fırat Kalkanı’ operasyonunda şu zamana kadar hayatını kaybeden asker sayısı 71.

TRT’de “Hayır”ın sesi yok: Saray’a 4000 dakika verildi, HDP’ye 1 dakika..!

TRT Haber kanalında 1-22 Mart günleri arasında haber bültenleri ve programlarda Cumhurbaşkanı, AKP ve hükümet yetkililerine toplamda 4 bin 113 dakika süre tanınırken, HDP’ye ise yalnızca 1 dakika süre verildi. HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Saruhan Oluç, TRT’yi RTÜK’e şikayet ederek yaptırım uygulanmasını talep etti.
Cumhuriyet’in haberine göre; mart ayı boyunca hem meydanlarda hem de ekranlarda gerçekleştirilen çalışmalarda TRT’nin muhalefete takındığı tutum, tarafsız olmadığını gözler önüne seriyor.
HDP’nin hazırladığı çalışmaya göre, mart ayı boyunca TRT Haber kanalının canlı yayın, söz programı ve haber bülteni sürelerinin Cumhurbaşkanı ve siyasi partilere göre dağılımı yapıldı. Buna göre TRT haber kanalında 1-22 Mart tarihleri arasında yapılan program ve haber bültenlerinde Cumhurbaşkanına toplam 1390 dakika, AKP ve hükümet yetkililerine 2 bin 723 dakika, CHP’ye 216 dakika, MHP’ye ise 48 dakika süre ayrıldığı belirlendi.
“TRT taraf tutup, fırsat eşitliğini göz ardı edemez”
HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Saruhan Oluç, konu hakkında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’na (RTÜK) şikayet dilekçesi verdi. Oluç, dilekçede TRT’nin yayınlarında tarafsız olmak zorunda olan bir kamu yayıncı olduğunu belirterek, TRT’nin RTÜK’ün yayın ilkelerine de uymakla yükümlü olduğunu anımsattı.
Oluç, “TRT’nin yayınlarının siyasi parti ve demokratik gruplarla ilgili tek yönlü ve taraf tutan, fırsat eşitliği ilkesini göz ardı eden, kamuoyunun özgürce kanaat geliştirmesini engelleyen nitelikte olmaması gerekmektedir” görüşünü dile getirdi.
Oluç, TRT Haber kanalının iktidar partisi ve diğer iki muhalefet partisinin referandum kampanyasına canlı yayın ve haber bültenlerinde yer verirken, parlamentonun ikinci büyük muhalefet partisi olan HDP’nin referandum kampanyası faaliyetlerine yer vermediğini dile getirdi. TRT Haber kanalının yayınlarında gerek kendi yasasını, gerek RTÜK yasasını, gerekse de YSK’nin yayımladığı yayın ilkelerini açıkça ihlal ettiğini belirten Oluç, söz konusu ihlaller nedeniyle ayrı ayrı yaptırım uygulanmasını talep etti.
“17 ulusal TV kanalında HDP’ye hiç yer verilmemiş”
HDP’li Oluç ayrıca gazetecilik meslek örgütlerine gönderdiği yazıda da 17 ulusal TV kanalında 1-20 Mart tarihleri arasında Cumhurbaşkanı ve AKP’ye 420.5 saat canlı yayın süresi verilirken, HDP’ye hiç yer verilmediğini kaydetti.
Oluç, medya ambargosunu en şiddetli ve ağır yaşayan partinin HDP olduğunu belirterek, “Referandum gibi ülkemizin kaderini tayin edecek böylesi kritik bir süreçte oyunu aldığımız her bir yurttaşın bilgiye erişim hakkına sahip olabilmesinin sağlanabilmesi için katkılarını bekliyoruz” diye konuştu.


Partisiz Hayır, Erdoğan’lı Evet’e karşı

Seçmen sayısına göre Türkiye’nin en büyük üçüncü kenti olan İzmir’in sokaklarında, üç haftadan az bir süre içerisinde referanduma gidileceğinin izlerini bulmak oldukça güç.
Kentte ‘Evet’ kampanyası, İzmir Milletvekili Başbakan Binali Yıldırım’ın 8 Mart’ta düzenlediği etkinliklerin afişlerinde kendini gösteriyor.
Diğer yandansa, Pazar günü Milliyetçi Hareket Partisi’nden (MHP) ayrılan Meral Akşener’in İzmir mitingi afişleri ve yerlere, kaldırımlara, elektrik direklerine ve trafolara gelişigüzel yapıştırılmış etiketler göze çarpıyor.
‘Hayır’ kampanyasını yürütenler Valiliğin bayrak ve afiş asılmasına izin vermediğini ve asılanları da hızlıca toplandığını öne sürüyor.
‘Evet’ kampanyasının başını çeken Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yetkilileri ise geçmiş deneyimlerin “aşırı derecede materyal kullanımının İzmir’de ters teptiğini” gösterdiğini ve bu nedenle de referandum için birebir insanlarla konuşma yöntemine ağırlık verildiğini söylüyor.
Taraflar farklı etkenler öne sürse de, aslında referandum yarışının heyecansız geçmesinin arkasında yatan nedenlerden biri de hemen hemen herkesin kentten çıkacak sonuçtan emin olması.
BBC Türkçe’nin İzmir’de konuştuğu herkes, ‘Hayır’ın kentte açık ara önde çıkacağını söylüyor. Esas merak edilen ise Evet ile Hayır oyları arasındaki farkın ne kadar olacağı.
İzmir genelinde, 1 Kasım 2015’te yapılan son genel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) oyların yüzde 46.8’ini alırken, AKP’nin oy oranı yüzde 31 oldu.
Bir AKP yetkilisi, “Bazı ilçelerde oy oranımızı artıracağımızı düşünüyoruz. Ancak, İzmir’den ‘Evet’ yüzde 35 çıkarsa bizim için başarı olur” diyor.
Referandum halkın bir numaralı gündemi
Etrafta referandumun yaklaştığını anımsatan pek görsel olmasa da çarşıda, pazarda siyaset, sohbetlerin en önemli gündem maddeleri arasında yer alıyor.
Bununla birlikte, haber yapmak üzere konuşmak istediğimiz birçok kişi referandumla ilgili görüş belirtmekten kaçınıyor.
Hatta sohbet sırasında ‘Hayır’ oyu vereceğini söylemelerine karşın video ya da ses kaydı yapmak istediğimizde ailesel nedenlerden ya da yaptıkları işten dolayı, kayıt altında ‘Evet’ oyu vereceği beyanında bulunacağını söyleyenler de var.
‘Hayır’ oyu verecekken kayıt altında ‘Evet’ oyu vereceğini beyan edenlerin referandumla ilgili görüşlerine bu haberde yer verilmiyor.
İzmir’deki referandum kampanyalarında en çok dikkat çeken noktaların başında, her iki kampın da özellikle kararsız seçmeni ikna etmek için bire bir çalışmalar yürütmesi var.

‘Hayır’ için gönüllü çabalar ve meclisler
CHP ise Türkiye genelinde olduğu gibi, kendi kalesi olarak bilinen İzmir’de de ‘Hayır’ kampanyasında geri planda kalmayı tercih ediyor.
‘Hayır’ kampanyasında CHP teşkilatlarının yanı sıra bazı sivil toplum kuruluşları ile farklı siyasi görüşlere sahip kişilerin bir araya geldiği gönüllü oluşumlar rol oynuyor.
CHP’nin geri planda durduğu ‘Hayır’ kampanyasına destek verenler arasında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) gibi kuruluşlar da yer alıyor.
Genel Başkanlığını Doğu Perinçek’in yaptığı Vatan Partisi ise kendi adı ve logosuyla ‘Hayır’ kampanyası yürütmeyi tercih ediyor.
Bir de bu referandumun çok büyük önem taşıdığını düşündüklerinden dolayı herhangi bir parti bağlantısı olmasa da etrafındakileri ‘Hayır’ demeye ikna etmeye çalışanlar var.
Bu kişilerden biri de bir kahvede CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun televizyonlardan canlı yayınlanan konuşmasını dinlerken rastladığımız Osman Onuktav.
Onuktav, geçmişte çok çeşitli partilere oy verdiğini ancak referandumda kararının ‘hayır’ olduğunu söylüyor:
“Bunlar farkında değil. Eyalet sistemini getiriyorlar. Ülkeyi bölecekler, eğer evet çıkarsa büyük Kürdistan kurulacak Bütün hesap bu. Ben herkese bunu anlatmaya çalışıyorum.”
Yanındaki arkadaşını göstererek devam ediyor:
“Bak mesela bu, Evet’çiydi. Dün akşam oturdum saatlerce konuştum. Şimdi kararsız oldu. Bu akşam da oturacağım ‘Hayır’a ikna edene kadar konuşacağım.”
Onuktav’ın yaptığını yine partilerden bağımsız daha organize ve grup halinde yapan oluşumlardan birisi de Hatay Hayır Meclisi.
Esas soru işareti 17 Nisan günü
Bu, İzmir’in Hatay semtinde halka açık yerlerde bireysel olarak broşür ve çıkartma dağıtırken bir araya gelmiş, farklı siyasi görüşlere sahip bir oluşum.
Hatay Hayır Meclisi üyeleri, haftalık olarak buluşuyor, planlama yapıyor ve hemen her gün İzmir’de sokak sokak gezerek ‘Hayır’ için kampanya yürütüyor.
Meclis üyelerinden Uğur Göçmüş, “Temel amacımız, 16 Nisan’a kadar hayır çalışmasını yürütmek, buradaki ‘Hayır’ oylarını artırmak ve referandumdan da ‘Hayır’ çıkmasını sağlamak. Burada herkes kendi bireysel kimliğiyle bulunuyor” diyor.
Grubun üyelerine, hangi partinin seçmeni olduklarını ya da herhangi bir partiye üye olup olmadıklarını sorduğumuzda aldığımız yanıt ise “17 Nisan’a kadar parti yok, Hayır var” oluyor.
Hatay Hayır Meclisi üyeleriyle birlikte Üçyol metro durağı çıkışında buluşup, Bahçelievler mahallesini birlikte geziyoruz.
Meclis üyeleri broşür dağıtırken etraftan gelen tepkiler genel olarak olumlu. “Bana vermeyin, benim oyum zaten ‘Hayır'” diyen de var, korna çalıp el sallayarak destek olan da.
Ancak bir sokakta yürürken üzerimize bir apartmandan su atılıyor. Grup üyeleri, daha önce böyle bir şey yaşamadıklarını söylerken, Türkiye’nin diğer yerlerinde ‘hayır’ için kampanya yürütenlerin başına gelenlerin yanında bunun çok da büyük bir tepki olmadığını belirtiyor.
İzmir’de hemen herkes sandıktan ‘hayır’ çıkacağından emin.
‘Evet’çiler, oylarını ne kadar artırabilirlerse artırmayı hedefliyor.
‘Hayır’cılar içinse asıl kaygı, oyların adil bir şekilde sayılıp sayılmayacağı ve referandumdan nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın 17 Nisan sabahında neler olacağı.
Kendisini Halkların Demokratik Partisi (HDP) seçmeni olarak tanıtan Hatay Hayır Meclisi üyesi 59 yaşındaki Kadir Çıplak, referandumdan ‘Hayır’ çıksa bile Erdoğan ve AKP’nin başkanlık ısrarının sona ermeyeceği görüşünde:
“Ben bu iktidarın seçimle gideceğini sanmıyorum. Referandumdan hayır çıksa başka bir şeyle gelecekler. Benim aktif olarak bu kampanyalara katılmam, bir şeylerin değişeceği inancından değil, meydanı boş sanmasınlar diye.”
Ancak yine de genel eğilim referandum sonrasıyla ilgili kaygıları ötelemek yönünde.
Türkiye’nin en büyük kentlerinden İzmir’de her iki tarafı destekleyenler de her bir oyun önemli olduğunun farkında ve herkes bir kararsızı kendi safına çekme telaşında.