28 Şubat 2018 Çarşamba

Emekçi Kadınlar 8 Mart’a hazır: Şiddete taciz ve tecavüze, cins ayrımına, yasaklara ,sömürü ve savaşa karşı sokağa Çıkmaya hazırlanıyor..!



Türkiye ve Kürdistan kentlerinden kadınlar 8 Mart’ta, ‘Savaşa, kadına şiddete, çocuk istismarına ve emek sömürüsüne karşı’ alanlara çıkmaya hazırlanıyor. 8 Mart’a ilişkin konuşan Sozdar Avesta ise, ‘Bu yıl 8 Mart Efrîn’den bağımsız düşünelemez’ dedi
Yaklaşan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla dünyanın dört bir yanında sokaklara çıkmaya hazırlanan kadınlar, taleplerini haykıracak. Türkiye’de ise, Olağanüstü Hal (OHAL) koşullarında savaş, artan şiddet ve çocuk istismarı gibi konuların gündemi ile kadınlar sokağa çıkmaya hazırlanıyor. 8 Mart kapsamında birçok etkinlik düzenlenecek olan kentlerden biri de Amed. Dicle Amed Kadın Platformu (DAKP) tarafından “Vardık, Varız, Var Olacağız” sloganıyla gerçekleştirilecek olan etkinliklerde kadınlar bir araya gelecek. DAKP üyesi avukat Gülşen Özbek, OHAL’le birlikte tüm toplumsal muhalefetin sindirilmek istendiğini, ancak kadınların en dinamik yapı olarak sokaklarda seslerini yükselmeye devam edeceklerini söyledi.
Savaşın karşısında duracağız
Hak ve özgürlükler bakımından geçmiş yıllara nazaran olumlu hiçbir gelişmenin yaşanmadığını vurgulayan Özbek şöyle dedi: “OHAL baskı rejiminin etkileri devam ederken, ülkede tüm hızıyla bir savaş politikası sürdürülüyor. Biz kadınlar 8 Mart’ı var olan baskı ve şiddeti durdurmak, yaşanan hak ihlallerinin önünü almak için mücadele edeceğiz. Sürdürülen savaş politikalarını kabul etmiyoruz ve savaşın karşısında durmaya devam edeceğiz.” Özbek, ‘sokağa çıkma yasakları’ ve bölgede süren operasyonlar nedeniyle yakınlarını kaybeden, yerlerinden edilen, göçe zorlanan, yoksullaştırılan kadınların barış içinde özgürce yaşayabilmek için 8 Mart alanlarında sözlerini söyleyeceklerini de vurguladı.
Baskı varsa direniş de vardır
İstanbul’daki kadın hakları savunucuları ise, yaklaşan 8 Mart nedeni ile çalışmalarını hızlandırdı. “Çocuk istismarı” ve “8 Mart Kadınlar Günü” gündemi ile toplanan İstanbul Kadın Meclisi, tüm kadınlara 8 Mart’a katılım çağrısı yaptı. Kadın Meclisleri’nden Fidan Ataselim, her yıl olduğu gibi bu yıl da 8 Mart’ta sokaklarda olacaklarını belirterek, “İnsan hak ihlallerinin en yoğun yaşandığı böylesi bir dönemde, 8 Mart’ta sokakta olacağız. Öldürülen kadınların, cinsel istismara maruz bırakılan çocukların seslerini haykıracağız” dedi. Ataselim, “Durmadık, durmadık, durmayacağız” dedi ve tüm kadınları 8 Mart’ta sokaklarda olmaya çağırdı.
‘8 Mart’ın direniş bayrağı bugün Efrîn’de’
Yaklaşan 8 Mart vesilesi ile değerlendirmelerde bulunan KCK Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, tüm kadınlara 8 Mart’ta alanlarda olma çağrısı yaparken, ‘8 Mart direniş bayrağını bugün Efrînli kadınların aldığına’ vurgu yaptı. “Nasıl ki kadınlar 1857 New York’ta yakıldı ise bugün de Efrîn’de kadınlar bombalanıyor ve bodrumlarda nefessiz bırakılmakta” diyen Avesta, Efrîn’in 8 Mart direnişinin devamı olduğunu ifade etti. Fırat Haber Ajansı’na (ANF) konuşan Avesta, AKP-MHP ittifakı ile birlikte bağlı çete gruplarının 40 gündür Efrîn’e saldırdığına ve uluslararası güçlerin buna ‘kulaklarını, gözlerini kapadığına’ işaret etti.
Efrîn halkının saldırılara karşı büyük bir direniş sergilediğinin altını çizen Avesta, tüm kesimlere de bu direnişe sahip çıkma çağrısında bulundu: “Tüm halkımıza ve gençlere, toplumsal tüm kesimlere kurumlara çağrımız; zaman Efrîn’e sahip çıkma zamanındır. Bu direnişe bu topraklara halklara, kadınlara, çocuklara şimdi sahip çıkılmazsa ne zaman sahip çıkılacak?” 8 Mart eylemlerinin de Efrîn’den bağımsız ele alınmayacağını vurgulayan Avesta, sözlerine şöyle devam etti: “Efrîn direnişi 8 Mart direnişinin devamıdır. Rozalardan, Claralara, Emma Goldmanlara kadar, Beritanlardan Zilanlara, Saralara, Avestalardan Barînlere kadar devam etmektedir. Hepimiz de biliyoruz ki Önder Apo 8 Mart’ı tüm kadınlara kadın kurtuluş ideolojisini armağan ederek kutladı. Bugün ekmek ve sudan çok tüm kadınların buna ihtiyacı var. Herkesi direniş, zafer ve bahar halayına davet ediyoruz.

Afrin harekatı: ‘Türkiye’nin Vietnamı ve Stalingradı olabilir’..!


Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin ateşkes kararı sonrası gözler, Türkiye’nin Afrin harekatına çevrildi.
Bir ay süreli ateşkes kararının Afrin harekatını da kapsayıp kapsamadığına dair koalisyon ülkeleri ve Türkiye arasında bir kriz yaşanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşen Fransa Cumhurbaşkanı Macron, kararın Afrin'i de kapsadığını belirterek operasyonun sonlandırılması çağrısı yapıyor.
ABD de, "Türkiye'nin BM'de kabul edilen tasarıyı iyi okuması lazım. Ateşkes tüm Suriye için geçerli" diyerek Türkiye'ye mesaj gönderiyor.
BMGK kararının ardından Türkiye'nin de ateşkese uyması çağrısını yapan AB Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ise; Türkiye, Rusya ve İran'ın sorumluluklarının olduğunun altını çiziyor.
Ancak Türkiye, BM kararının çarpıtıldığı görüşünü savunuyor ve harekata devam edeceklerini söylüyor.
Diplomasi ve dış politika konusunda gazetecilik yapan Semih İdiz, Amerika’nın Sesi’nden Dorian Jones’a verdiği görüşte,sadece Paris ve Washington’un değil. Rusya’nın da (BM ateşkesine uyulması bu konusunda açıklama yaptığını, İran’ın bu açıklamalara dahil olabileceğini söyleyerek, Ankara’nın “yalnız kaldığını ve bunu öngörmediğini” savunuyor.
İdiz’e göre Afrin harekatı artık ateşkes götürmeyecek kadar ileri seviyeye gitmiş durumda. Türk hükümeti için bu harekatın, “varoluşsal bir tehditle yüzleşme” olduğunu söylüyor.
Ahval yazarı Cengiz Aktar da, Afrin operasyonunu ABD’nin Vietnam savaşına benzetiyor.
Ankara’nın, “Afrin’in tam anlamıyla ele geçirilmesi için toptan bir savaş olacağını düşündüğünü” söylüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrin kent merkezine çok yakın bir zamanda girileceğini ilan etmiş durumda.
Bölgeden çok sayıda sivil kaybının olduğuna dair iddialar basına yansıyor ama Türkiye bu iddiaları sert bir dille reddediyor.
Uzmanlar, kent merkezine operasyonla, bir sokak savaşının sahneleneceğini ve yüksek sayıda zayiat ve sivil kayıp riskinin oluşacağını öngörüyor.
Bir Kürt uzmanı ise, Afrin’in Kürt hareketi için sembolik öneme sahip olduğu için YPG’nin sonuna kadar savaşacağı görüşünü dile getiriyor.
2. Dünya Savaşı sırasında Rus ve Alman güçleri arasında 1 milyonun üzerinde kişinin öldüğü muharebeye atıfta bulunan uzman, “Burası onların Stalingradı olacak” iddasını öne sürüyor.

Vekillikleri düşürülen HDP’lilerden açıklama..!

7 Haziran süreciyle başlayan, 15 Temmuz darbe girişimiyle daha da artan HDP’li milletvekillerine yönelik soruşturma, gözaltı, tutuklama ve vekilliğin düşürülmesi gibi adımlar devam ediyor.
27 Şubat Pazartesi günü, HDP Grupbaşkanvekili Ahmet Yıldırım ve HDP Urfa Milletvekili İbrahim Ayhan’ın vekilliği düşürüldü.
Yıldırım, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a “Saraydaki padişah bozuntusu” dediği için "Cumhurbaşkanı’na hakaret" ettiği gerekçesiyle 1 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Meclis tarihinde ilk kez bu nedenle vekilliği düşürülen isim oldu Yıldırım..
Çarşamba günü ise Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi, tutuklu HDP Hakkari Milletvekili Selma Irmak’a iki ayrı suçlama nedeniyle verilen 10 yıl hapis cezasını onadı. Kesinleşen hapis cezası nedeniyle Irmak’ın milletvekilliği de düşecek.
1 Kasım 2015 seçimi sonrasında Meclis’te 59 vekile sahip olan HDP, 49’a düşmüş olacak.
Ahmet Yıldırım ile İbrahim Ayhan, vekilliklerinin düşürülmesiyle ilgili sosyal medya hesaplarından açıklama yaptı.
“Bir darbe ile milletvekilliğim düşürüldü” diyen Ahmet Yıldırım, şunları söylüyor:
“Milletvekiliği süresince bu onurlu vekalete layık olmaya çalıştım. Hiç şahsi hesap ve menfaat beklentim olmadı. Tüm çabam halkımıza barış ve özgürlük sağlamak oldu. Ömrüm boyunca Muş'un bu vekillik onurunu taşıyacağım. Özgürlük mutlaka kazanacak.”
İbrahim Ayhan ise “Tahakkümcü ve darbeci zihniyet tarafından vekilliğimin düşürülmesi kesinlikle hükümsüzdür” ifadesini kullanıyor.

‘Artık tek amaçları şeriatı getirmektir’..!

Bir kaç gün önce, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, çocuklara yönelik cinsel istismar vakaları için yasa hazırlandığını belirterek şunları söyledi:
“Zina ile ilgili düzenlemeyi de yapmak suretiyle tacizler, vesaireler, bunları aynı kapsam içerisinde değerlendirmemiz lazım. Zina konusunun da yeniden ele alınmasının çok çok isabetli olacağı düşüncesindeyim. Bu çok eski bir konu. Kapsamı geniş. Tartışılsın. Bunlar zaten bizim daha önce yasal düzenlememiz içinde vardı. Biz Avrupa Birliği’nin talepleri vs. doğrultusunda orada böyle bir adımı attık ama yanlış yapmışız.”
Zina, TDK’ya göre evli bir erkek ya da kadının, eşinden başka biriyle kendi isteğiyle kurduğu cinsel ilişkiyi ifade ediyor. AB ülkelerinin hiçbirinde “zina”, ceza kovuşturmasını gerektirecek bir suç sayılmıyor.
Erdoğan, 3 Eylül 2004’te katıldığı bir ana haber bülteninde zina konusunda, şöyle demişti:
“Aile bizde kutsal bir kurumdur. Aile kurumu güçlü olduğu müddetçe bu millet güçlü olmuştur. Aile kurumu zaafa uğradığı zaman o ülkeler yıkılmaya mahkumdur. Bu kutsal aile kurumumuzu yıpratmamak için bir adım atmak gerekiyor. Eğer aldatma varsa şikayete bağlı olarak burada bir ceza var. Alan razı veren razı ise o zaman zaten hiçbir şey yok"
AB’de zinanın suç sayılmadığının belirtilmesi üzerine Erdoğan, '’’Batı'yı her yönüyle örnek almaya kalkarsak o zaman kendimizi inkar eder, biz biteriz" dedi.
2004 yılında AK Parti hükümeti zinayı suç kapsamına sokacak bir yasal girişimde bulunmuştu. Fakat Avrupa Birliği bu düzenlemeye şiddetle karşı çıkmış, “müzakereler zora girer” uyarısıyla zinanın tekrar suç sayılmasının tam üyelik müzakerelerine geçişi etkileyebileceğini duyurmuştu. Hükümet içerde kamuoyunun ve kadın örgütlerinin, dışarıda AB’nin baskılarını dikkate alarak son anda zinayı suç sayacak düzenlemeden vazgeçmişti.
24 Eylül 2004'te Erdoğan, Avrupa Parlamentosu Başkanı Josep Borrell ile düzenlediği basın toplantısında, "zina düzenlemesi" ile ilgili olarak kendisine yöneltilen bir soruyu şöyle yanıtlamıştı:
"Biz iktidardayken bir daha gündeme gelmez, ama bizden sonra ne olur, onu bilmem.”
Zina, 1926 tarihli eski Türk Ceza Kanunu’na göre suç olarak kabul edilse de 26 Eylül 2004’te Meclis’te kabul edilen yasayla suç kapsamından çıkarıldı. İlgili karar, 12 Ekim 2004 tarihli Resmi Gazete de yayımlandı.
Zinanın suç kabul edildiği, ceza kanunlarındaki hükümlerle cezalandırıldığı ülkelerden bir kaçı ise şunlar: Nijerya, Uganda, Lübnan, Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan, İran, Irak, Suriye, Malezya, Bangladeş, Yemen, Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan…
Bütün bu tartışmaları, çocuk istismarıyla ilgili yasal düzenlemeyi, bu düzenleme ile tekrar gündeme gelen zina konusunu kadın hareketi aktivisti avukat Hülya Gülbahar, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Kurucusu, İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi Kurucu Üyesi Avukat Canan Arın ve diken.com yazarı avukat Hürrem Sönmez’le konuştuk.
Kadın hareketi aktivisti avukat Hülya Gülbahar, AKP’nin neoliberal ekonomik politikaları ve muhafazakar siyasal politikalarıyla herhangi bir fark yaratamayacağını bildiği için, ilk günden beri kendi farklılığını kadın ve çocuklar konusundaki politikalarıyla gündemleştirdiğini söylüyor.
Gülbahar bu yorumu biraz daha açarak, iktidarın amacının kadın- erkek eşitsizliğini simgesel olarak sürekli gündemde tutup aslında sınıfsal konum, inanç, etnik köken, cinsel yönelim ve benzeri tüm alanlarda “muteber” sayılanların, “marjinal” sayılanlar üzerinde tahakküm kurmasına dayalı bir anlayışa doğru yol almak olduğunu söylüyor.
Gülbahar, “Yeni Türkiye”nin kadın ve çocuklar üzerinden dizayn edilmeye çalışıldığını; bu nedenle eğitimin dinselleştirilmesi ve kadınların dini argümanlar kullanılarak evlere çekilmesinin, kimi muhaliflerin iddia ettiği gibi bir gündem saptırma değil, iktidarın gerçek gündemi olduğunu’’ ekliyor.
Eşit yurttaşlığa değil, her çeşit iktidara sorgusuz biat ve sınırsız hizmet üzerine kurulu daha da hiyerarşik bir toplum yaratılmak istendiğine dikkat çekiyor.
Gülbahar, çocuk istismarı konusu tartışılırken birdenbire zina konusunun gündeme getirilmesinin rastlantı olmadığının altını çiziyor ve ekliyor:
“Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ’ın, çocuk istismarları konusunda altı bakanlıkla kurulan istismar komisyonunun yapacakları arasında 12 yaşı doldurmamış olan çocuklarımıza dönük suçlarla ilgili ayrı cezai yaptırımlar getirileceği açıklaması da bir rastlantı değil.
İktidar, çocuklarla cinsel ilişki ve evlilik yaşının 12’ye dek indirilmesi konusundaki hevesinden vazgeçmiyor. Her fırsatta bu 12 yaş kavramını gündeme getiriyor.
Şimdi de, çocuk cinsel istismarı gibi toplumsal vicdanı yaralayan ortak bir sorunu istismar ederek; kendi ajandasındaki idam, hadım, zina, evlilik yaşı gibi, dini argümanlarla gerekçelendirdiği hedeflerine ulaşmak istiyor. Böylece kendi hukukunu ve gönlünden geçen toplumu yaratmak için bir adım daha atmak istiyor.”
Gülbahar, “idam, hadım, zina, evlilik yaşı” gibi ortaya atılan şeylerin, aslında aynı mantıkla örülü ortak bir paket, aynı hukuk mantığının birer parçası olduğunu ifade ediyor.
Çocuk istismarı bahane edilerek “terörist” damgası vurulacak siyasi muhaliflere idam cezası getirilmek istendiğini, hadım konusunun da bir başka istismar örneği olduğunu belirten Gülbahar, çocuk istismarı kullanılarak, idamın, hadımın konuşulması, birkaç tinerci gencin ya da yoksulun idam ya da hadım edilerek toplumsal tepkinin yatıştırılmasının da ötesinde; var olan hukuk sisteminin tamamen lağvedilip, AKP hukukunun inşası anlamına geleceğini söylüyor.
Son olarak Gülbahar gelinen noktayı, “Çocuk istismarı konusu istismar edilerek toplumun hukuk kodlarıyla oynanıyor” diyerek özetliyor ve ekliyor:
“Zinaya hapis cezası gibi uygulamalar, yüzyıllar öncesinde kaldı. Yetişkinler arası gönüllü ilişkilere devlet müdahalesi kabul edilemez. Kaldı ki, şu anda Türkiye’de kadınla tokalaşma (el zinası), kadının başını kaldırıp bir erkeğe bakması (göz zinası), şort giymesi (zinaya teşvik), asansörde karşılaşma (zinaya davet çıkarma) gibi konular tartışılırken, “zina” tanımının sınırları bile alabildiğine belirsizleştirilmiş durumda. Maalesef şu anda ’12 yaş öncesi çocuğa istismarın cezası hadımdır, idamdır’ diyerek ilk adımın atılması hiç şaşırtıcı olmayacak.”
Çocuk istismarı konusunda bugüne dek TBMM bünyesinde çeşitli komisyonlar kurulduğunu söyleyen Gülbahar, hiçbirinin önerilerinin hayata geçmediğini söylüyor.
Tam tersine, istismarcılar korunup kollanarak, cezasız bırakılarak; “sakalsız erkeklerin çekiciliği, kız çocuklarının cinselliği gibi” konulu fetvalar ve söylemler aracılığıyla istismarcılığın teşvik edildiğine dikkat çekiyor.
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Kurucusu, İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi Kurucu Üyesi Avukat Canan Arın, mevcut yasanın zina konusunda her medeni ülkede olduğu gibi hiç bir şey söylemediğini söyleyerek sözlerine başlıyor.
Arın buradan devam ederek, evlilik içinde eşlerden birinin evlik dışındaki başka birisiyle olan ilişkisi anlamına gelen bir meselenin kimseyi ilgilendirmeyeceğini, olsa olsa bunun bir boşanma nedeni olabileceğini, aynı şekilde cinsel hayata da karışılamayacağını hele ki bu konunun devleti hiç ilgilendirmediğini ekliyor.
Çocuk istismarının AKP iktidarlığı döneminde tavan yaptığını dile getiren Arın, bunun sebebinin kadın ve erkeğin eşit olduğuna inanmayan, kadın bedenini “meta, mal” olarak gören hükümet cephesiyle alakalı olduğunu ifade ediyor.
Arın, “9 yaşındaki kız çocuğuyla evlenilebileceğini, bir asansörde kadın ve erkeğin yan yana duramayacağını söyleyecek kadar seviyesizlikle karşı karşıyayız” diye anlatıyor.
Çocuk istismarının hükümetin dini, siyasete alet etmesi sonucunda gittikçe arttığına dikkat çeken Arın, dinin, insanların vicdan özgürlüğüyle ilgili bir konu olduğunun altını çiziyor.
Arın, “Çocuk istismarıyla ilgili samimi bir şey yapacaklarsa, dini vakıflardaki çocuk tecavüzlerine baksınlar. O tecavüzler bir kereye mahsustur deyip, Milli Eğitim o vakıflara emanet edildi. Dolayısıyla kimi neyle kandırıyorlar?” diyor.
Arın, cinsel istismar konusunda çocukların eğitilmesini ve sonrasında kimsenin cinsel hayatına karışmamak gerektiğini ifade ediyor.
Arın, zinanın, İtalya’dan alınmış eski ceza kanununda suç olarak kabul edildiğini fakat 2004’te çıkarılan, 2005’te ise yürürlüğe giren yeni ceza kanunuyla suç olmaktan çıkarıldığının bilgisini veriyor. “O bölümü tamamen kadınlar hazırlamıştı. Ben de onlardan biriyim.” diyor.
Eski ceza kanununda zinanın suç olma bakımından kadın ve erkek için farklı tanımları olduğunu hatırlatan Arın, bu yasanın, herkesin yasalar önünde eşit olması bakımından da sorunluluk arz ettiğini belirtiyor:
“Erkeğin zina yaptığını kabul etmek için evli olduğu halde, bir başka kadınla en az 6 ay, herkesin evlilik içinde yaşadığını zannettikleri biçimde ayan beyan birlikte yaşıyor olmaları gerekiyordu. Ancak o zaman erkeğin zinası kabul ediliyordu. Kadının evinde ise bir gece bir adam görülse dahi zina sayılabiliyordu.”
Dolayısıyla Arın, bu maddenin hiç bir Avrupa ülkesinde olamayacağını ve bizim anayasamızdan da çıkartıldığını söylüyor. AK Parti hükümetinin bu anlamda, Avrupa Birliği’yle oyun oynadığını ifade eden Arın, “Amaç, şeriatı getirmektir, başka bir şey değil. Bu adım adım gerçekleştiriliyor. Avrupa Birliğini, ılımlı islamdan yana olduklarına, medeni olduklarına inandırdılar” diyor.
diken.com yazarlarından, avukat Hürrem Sönmez, Cumhurbaşkanı’nın yetişkinlerin kendi istek ve iradeleri ile sürdürdükleri hayat biçimine dair yorum yapmasıyla ve özel hayatın "toplumumuzun değer yargıları" gibi gerekçelerle, siyasi otoritenin denetleyebileceği ve tanzim edebileceği bir alanmış gibi gösterilmesiyle ilk defa karşılaşmadığımızı hatırlatıyor.
Sönmez, bundan 3-4 yıl önce kızlı erkekli öğrenci evlerinin konuşulduğunu ve konuyla ilgili Cumhurbaşkanı’na soru soran kadın gazeteciye “siz böyle bir şeyi hoşgörü ile karşılıyorsanız size hayırlı olsun” gibi bir yanıt verildiğini anlatıyor.
Sönmez, dolayısıyla bu ve pek çok örnekten yola çıkarak, siyasi iktidarın kendisini, halihazırda hep "toplumun ahlakını korumakla” yükümlü gördüğünü, özel hayata müdahale edebileceği yönünde güçlü bir inanca sahip olduğunu belirtiyor:
“Şu anda konuyu daha da vahim bir noktaya taşıyan şey, bu zina tartışmalarının çocuk istismarı gibi son derece hassas ve can yakıcı bir konu ile birlikte gündeme getirilmesidir.
Bizim hukukumuzda zina evli bir kadın ya da erkeğin eşinden başka biriyle kurduğu ilişki olmakla birlikte İslam'da zina aralarında evlilik bağı olmayan kadın ve erkeğin ilişkisidir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı'nın ‘zina ile ilgili düzenlemeyi de yapmak suretiyle’ derken neyin düzenlenmesini istediğini anlayabilmek pek mümkün değil.”
Zinanın, Türk Ceza Kanunu çerçevesinde suç olmaktan çıkarılarak sadece Medeni Kanun kapsamındaki boşanma sebeplerinden biri olarak telakki edilmesi, özel hayatın korunması ve devletin kişilerin özel hayatına müdahil olmaması anlamında önemli bir yasal değişiklik olduğunu söyleyen Sönmez, şimdi bunun en yetkili ağızdan yeniden tartışmaya açılmasının son derece tedirgin edici olduğunu dile getiriyor.
Erdoğan’ın cümlelerinin altında yatan bir başka mesajın da topluma yönelik olduğuna dikkat çeken Sönmez, yine bu cümlelerin “özel hayata ilişkin özgürlüklerin bu suçların önünü açtığı yönünde” bir mesajı da içinde barındırdığını ifade ediyor:
“Taciz, tecavüz, çocuğun cinsel istismarı gibi suçların önlenmesine yönelik tartışma siyasetin ve hukukun alanı iken, iki yetişkin bireyin kendi özgür iradeleri ile sürdürdükleri hayat, sadece o ilişkinin taraflarını ilgilendiren bir alandır.
Kamusal otoritenin üzerine düşen kadınlara, çocuklara yönelik suçların önlenmesi için gereken tedbirleri almaktır, taciz, tecavüz mağduru kadınları, çocukları gerekçe göstererek arzu ettikleri gibi bir toplum düzeninin inşası için yetişkinlerin özel hayatına karışmak değildir.”
Filiz Gazi
Ahval

Diyarbakır Valiliği'nden 8 Mart etkinliklerine yasak..!


Diyarbakır Valiliği, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde açık alanlarda düzenleyeceği etkinliklere izin verilmeyeceğini açıkladı.
Valilik, il merkezi ve dış ilçeler de dahil olmak üzere açık alanlarda tür etkinliklere izin verilmeyeceği bildirildi.
Diyarbakır’da KESK, Tabip Odası ve Eğitim-Sen’in de yer aldığı Diyarbakır Kadın Platformu, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle 1-10 Mart tarihleri arasında açık alanlarda etkinlikler düzenlemek için valiliğe başvuru yaptı.
Başvuru dilekçesinde, semt pazarlarında stant kurularak broşür dağıtılacağı, dilek feneri uçurulacağı, karanfil dağıtılacağı, Koşuyolu Parkı İnsan Hakları Anıtı önünde oturma eylemi ve basın açıklaması ile bisiklet turu yapılacağı, Sanat Sokağı’ndan başlayarak Eğitim-Sen 1 No’lu Şube önüne kadar meşaleli yürüyüş gerçekleştirileceği, Dicle Üniversitesi Köprübaşı’ndan başlayarak Keçiburcu’nda sona erecek olan doğa yürüyüşü yapılacağı belirtilerek, izin istendi.
Diyarbakır Valiliği’nden verilen yanıtta, il merkezi ve dış ilçeler de dahil olmak üzere açık alanlarda, stant açma, çadır kurma, basın açıklaması, oturma eylemi, miting, her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşleri eylemlerinin yasaklandığı belirtilerek, bu tür etkinliklere izin verilmeyeceği bildirildi.
Kadın Platformu adına başvuruyu yapan avukat Gülşen Özbek, valiliğin verdiği karara itiraz edeceklerini söyledi.


"O İYİ İNSANLAR, O GÜZEL ATLARA BİNİP ÇEKİP GİTTİLER. DEMİRİN TUNCUNA, İNSANIN PİÇİNE KALDIK" DİYEN YAŞAR KEMALİ ANIYORUZ..!



Yaşar Kemal aslen Van-Ercişli I. Dünya Savaşı nedeniyle Adana'ya göç etmek zorunda kalmış Kürt bir ailenin çocuğu olarak 6 Ekim 1923 tarihinde Osmaniye ilçesinin Gökçedam köyünde doğmuştur. Gerçek ismi Kemal Sadık Göğçeli olan yazarın edebiyat dünyasında Yaşar Kemal olarak tanındığı bilinmektedir. Çiftçi Sadık Efendi ve Nigar Hanım’ın oğlu olan Yaşar Kemal henüz 4 yaşında iken sağ gözünü kaybetmiştir. 5 yaşında tüm hayatının gidişatını değiştirecek olan olay yani babasının ölümü gerçekleşmiştir. Yoksul olması nedeniyle . Orta okul döneminde ırgat katipliği, memurluk, ırgatlık, kontrolörlük ve öğretmen vekilliği gibi çeşitli işlerde çalışmak durumunda kalan Yaşar Kemal hayatın zorluklarıyla olgunlaşmış birisidir. Küçük yaşta hayatın tüm olumsuz yönlerini gören yazar pek çok zorluğun da üstesinden gelmiştir. Bu nedenle yalnızca edebiyatla ilgilenerek değil çalışarak, hayata tutunmaya çalışmıştır. Sonrasında arzuhalcilik ve öğretmenlik yaparak biraz daha kendini geliştiren yazar, kısa süre sonra tanınan bir isim olmuştur. Yaşar Kemal yazarlık hayatına adım attıktan sonra önü biraz daha açılmış ve gazeteciliğe de devam etmiştir. Roman ve öykülerinde çoğunlukla Çukurova'da yaşanan insan dramlarını işleyen Kemal bu dönemden sonra büyük ün kazanan "İnce Memed" romanı yazmış ve bu roman 40 dile çevrilirken, büyük dünya yazarları arasında yer almasını sağlamış, nitekim "İnce Memed"in de aralarında bulunduğu 9 eseri filme çekilmiş. Yaşar Kemal sömürü ve zulme karşı halkın aydını olmayı başarmış olan ender aydınlardan birisi olan ve kalemini sürekli olarak emekçiler ve ezilenlerden yana kullanan,
"Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır." diyen Yaşar Kemali ölümünün 3.yılında saygıyla anıyoruz.

TRT 142 Türkçe ve 66 Kürtçe şarkıyı yayınlamama kararı aldı..!


12 Eylül döneminde de TRT tarafından, “Lambaya Püf De” şarkısı ‘'Erotik'', Musa Eroğlu'nun “Yolun Sonu Görünüyor” türküsü ise ‘'İntiharı özendirici'' bulunmuş, Orhan Gencebay'ın “Batsın Bu Dünya” adlı parçası da ‘'Düzene isyan'' olarak nitelenip yasaklanmıştı. CHP İzmir Milletvekili Atilla Sertel, TRT KİT Alt Komisyonunda yasaklanan program ve şarkıları sordu. TRT yönetimi tarafından e verilen yanıtta “Akıl Çıkmazı”, “Dört Duvar Özgürlük” isimli programların ve 142 Türkçe, 66 Kürtçe şarkının yasaklandığı belirtildi.
TRT Yayın Denetleme ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı yaptığı denetimler sonucu 142 Türkçe, 66 Kürtçe şarkıyı sözleri nedeniyle yayınlamama kararı aldı.
Hürriyet’ten Aysel Alp’in haberine göre, şarkıları yasaklananlar arasında Nazan Öncel, Nükhet Duru, Onur Akın, Sıla, Bengü, Berkay, Demet Akalın gibi sanatçı ve şarkıcılar yer aldı.
CHP İzmir Milletvekili Atilla Sertel, Sayıştay raporundaki tespitlere dikkat çekti. Yasaklanan program ve şarkıların hangileri olduğunu sordu.
TRT Yönetimi tarafından KİT Komisyonu üyelerine verilen yanıtta “Akıl Çıkmazı”, “Dört Duvar Özgürlük” isimli programların ve 142 Türkçe, 66 Kürtçe şarkı sözünün 6112 Sayılı Yasanın 8. Maddesi 1.fıkrası ilgili bentleri çerçevesinde yasaklandığı belirtildi.
‘GÜNÜMÜZ SANATÇILARINA DA İADE-İ İTİBAR OLACAK MI?’
Sertel, "TRT, 2013 yılında darbe döneminde ‘yayınlanamaz’ kararı verdiği ‘Yasaklı Şarkılar’a iade-i itibar yaparak, özel bir program hazırlamıştı. Peki bugün yasakladığı ses sanatçıları için ne yapacak? Darbe dönemi çok gerilerde kaldı ancak AKP iktidarında hemen her konuda darbe dönemini dahi aratan gelişmeler yaşanmaya devam ediyor.
CHP Milletvekili Atila Sertel, özellikle TRT Müzik kanalında Saray’a giden sanatçıların şarkılarının, konserlerinin sıklıkla yayınlandığını belirterek, "Atatürk’e hakaret edilen dizi ve programlara herhangi bir yasak konulmazken, halkın parasıyla ayakta duran TRT’de halka mal olmuş çok sayıda sanatçının ve seslendirdikleri şarkıların yasaklanması tam da AKP iktidarını yansıtmaktadır”

Gözaltındaki Halkevleri üyeleri serbest bırakıldı: Memleketi susturamazsınız!


Yedi gündür gözaltında tutulan Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş’ın da dahil olduğu on bir kişi savcılık ifadeleri için Ankara Adliyesi’ne getirildi. Halkevleri ve Öğrenci Kolektifleri üyeleri, CHP’li ve HDP’li milletvekilleri, toplumsal muhalefet örgütleri temsilcilerinden oluşan yüzlerce kişi de dayanışma için Adliye’de buluştu. Gözaltındaki tüm Halkevleri üyeleri ve Öğrenci Kolektifleri’nden üniversiteliler serbest bırakıldı
Ankara’da 22 Şubat’ta gözaltına alınan, aralarında Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş’ın da bulunduğu 7 Halkevleri üyesi ve Öğrenci Kolektifleri’nden 4 üniversiteli savcılık ifadeleri için Ankara Adliyesi’ne getirildi.
Gözaltındaki 11 kişinin savcılık ifadeleri sürerken Ankara Adliyesi önünde ve adliye içerisinde dayanışma için gelen yüzlerce kişi adliye önünde buluştu.
Savcılık ifadelerinin ardından tüm Halkevleri üyeleri ve Öğrenci Kolektifleri’nden üniversiteliler serbest bırakıldı.
Savcılık, Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş, Halkevleri üyesi Gülşah Öztürk ve Öğrenci Kolektifleri’nden Sedat Çakmak, Eylem Esen Arabacı, Meziyet Yıldız, Tankut Serttaş hakkında yurtdışına çıkış yasağı talep etti. Mahkeme daha sonra bu talebi değerlendirerek dosya üzerinden karar verecek.
Serbest bırakılmalarının ardından Öğrenci Kolektifleri’nden Tankut Serttaş ve Meziyet Yıldız, haklarında başka bir dosyadan gözaltı kararı olduğu gerekçesiyle tekrar gözaltına alındı.
Serbest bırakılanlar dışarıda bekleyenler tarafından “Halkevleri susmaz, memleket susmaz” sloganları ile karşılandı.
“Memlekete laikliği, eşitliği, özgürlüğü barışı biz getireceğiz”
Ankara Adliyesi önünde açıklama yapan Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş “Buradan bir kez daha söz veriyoruz, bu memlekete laikliği, eşitliği, özgürlüğü barışı biz getireceğiz” dedi.
Aktaş’ın konuşmasının tamamı şöyle:
Buradan bir kez daha söz veriyoruz, bu memlekete laikliği, eşitliği, özgürlüğü barışı biz getireceğiz. Bu topraklarda yaşayan herkes için; börtüsüyle böceğiyle dünya üzerinde yaşayan bütün halklar için özgürlüğü biz inşa edeceğiz. Bizler 86 yıllık bu mücadelede bu halkın çıkarları için mücadele ettik. Bizim ne koltuklarda ne makamlarda ne de herhangi bir kişisel çıkarda gözümüz olmadı. Bizim tek bir çıkarımız var o da halkın çıkarı. Ve bizler bu halk için mücadele etmeye devam edeceğiz. Halkın içinde, halkla birlikte halkın hakları için mücadelemizi büyütmek için şimdi buradan yola çıkıyoruz. Eğitim bilimsel ve laik hale getirilene kadar, bu memleketteki HES’ler, termik santraller durdurulana kadar, kadınlar özgür oluncaya kadar Halkevleri’nin mücadelesi de devam edecek. Biz ancak ve ancak halkın içerisinde halkın örgütü olduğumuz zaman meşru oluruz ve bunu tarih ispatlıyor. 12 Mart’tan 12 Eylül’lerden bütün gerici iktidarların karşısında laikliğin ve demokrasinin bayrağını taşıyan Halkevciler bugün bu bayrağı daha da yükseltecekler.
Bir hafta boyunca gözaltına alındığımızdan beri bizlere destek olan, bir hafta boyunca gözaltıların serbest bırakılması için aynı zamanda dışarıda mücadele eden tüm arkadaşlarımıza da teşekkür ediyoruz. Bu mücadeleyi elbette ki dayanışmayla dışarıda da devam ettireceğiz.
Bizim önümüze 2019 diye bir süreç koydular. İstiyorlar ki biat edelim, istiyorlar ki tebaa olalım. Bilmiyorlar, Halkevleri ümmetlikten yurttaşlığa geçişin mücadelesidir. Halkevleri aydınlık bir gelecektir. Biz kimsenin tebaası olmayacağız. Bizler bu ülkedeki tek tek herkes özgürleşinceye kadar, düşüncelerini özgürce ifade edebilmesi için halkın haber alma hakkına da sahip çıkacağız, bunun için sosyal medyayı da kullanacağız, sokakta eylem de yapacağız, ne gerekiyorsa onu yapacağız. Çünkü bunu en iyi Halkevciler bilir. Yolumuz açık olsun.
Aktaş’ın adliye çıkışında yaptığı açıklamanın ardından Halkevci ve Kolektifçilerin yakınları ve dostları birlikte Halkevleri Genel Merkezi’ne geçti. Mimarlar Odası Ankara Şube Yönetim Kurulu üyeleri, Yüksel direnişçisi Veli Saçılık ve Kanun Hükmünde Kararname ile ihraç edilmesinin ardından bir yılı aşkın süredir “İşimi geri istiyorum” diyerek işyerinin önünde eylem yapan Mahmut Konuk dayanışma ziyaretinde bulundu.
Dayanışma için gelenler: CHP Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl, CHP Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara, CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı, CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker, HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, HDP Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir, HDP Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul, HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, HDP MYK üyesi ve Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Taka, ÖDP Başkanlar Kurulu üyesi Önder İşleyen, EHP Ankara İl Başkanı Can Ersoy, EMEP Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, KESK Eş Başkanları Aysun Gezen ve Mehmet Bozgeyik, KESK MYK üyeleri İlhan Yiğit ve Yusuf Şenol, TTB Merkez Konsey Üyesi Sinan Adıyaman, SES Eş Genel Başkanı İbrahim Kara, Tüm Bel Sen Genel Başkanı Erdal Bozkurt, Emekli Sen Genel Sekreteri Nevin Kızılöz, Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür Ve Eğitim Vakfı Başkanı Murtaza Demir, SGDF Ankara İl Örgütü’nden Ali Yılmazer ve Deniz Bahçeci, Eski YARSAV başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Veli Saçılık.
kaynak: sendika.org


27 Şubat 2018 Salı

Gökçe Fidan Deniz Gezmiş 71 Yaşında…İyi ki doğdun Deniz Gezmiş..!

Türkiye devrimci hareketinin önder devrimcilerinden Deniz Gezmiş 27 şubat 1947 yılında Ankara da yaşama gözlerini açtı. 1960'lı yılların ortalarından itibaren yükselen devrimci mücadelesinde yerini aldı. Reformist-revizyonist hatta kopuşun ve ihtilalci bir hatta emekçileri ayağa kaldırmanın öncüsü olarak öne atılan ve THKO'nun kurucu önderleri arasında yer alan Deniz Gezmiş, eşit, özgür ve yaşanılacak bir dünyanın yolunu döşemek için çıktığı devrimci kavgada 6 Mayıs 1972 yılında daha 25 yaşındayken yoldaşları Hüseyin İnan ve Yusuf Aslanla birlikte idam edildi.
Deniz Gezmişin yaktığı devrim ateşi bugünde devrimci ve emekçilere umut olmaya devam ediyor." Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığın sürece çok şey yapabilmektir" diyen Deniz Gezmişi doğumunun 71 .yılında saygıyla anıyoruz.

İstanbul’da barış bildirisi dağıttıkları gerekçesiyle tutuklanan EMEP üyeleri serbest..!

İstanbul İkitelli’de Emek Partisi’nin (EMEP) Afrin operasyonuna karşı barış çağrısı yapan bildirisini dağıttıkları için “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla tutuklanan 4 buçuk aylık hamile Neslihan Karyemez ile Bilal Karaman hakkında tahliye edildi. Bir sonraki duruşma 10 Temmuz 2018’e ertelendi.
İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya sanıklar, avukatları ve sanık aileleri katıldı. Savunmalara geçilmeden önce her sanık için 3 avukat sınırlaması getirildi. İddianame okundu. Karyemez’in avukatı Mustafa Söğütlü, “Derhal beraatini talep ediyorum. Eleştiri hakkına dayalı muhalefet yapma, bir bildiride sanıkların üzerine atılan suçun oluşması imkansızdır. Bildiri dışında da delil yoktur. 4 buçuk aylık hamile olan müvekkilim ve bebeğin sağlığı tehlikededir. Çocuğun gelişimi takip edilememiştir” dedi.
Avukat Yıldız İmrek, “Emek Partisi kurulduğundan beri barış politikası gütmüştür. Siyasi partilerin siyasi faaliyetleri tartışılamaz. Ortada delilde yoktur” diye konuştu.
Sanık Neslihan Karyemez Emek Partisi üyesi olduğunu belirterek, “Partimizim hazırladığı bildiriyi halkla paylaştım. Bildiriye de baktığımızda atfedilen suçu barındırmıyor. Suç ve suç unsuru yoktur. Dolayısıyla işlediğim bir suç yoktur. Ben bildiriyi okudum. Bildiri ‘izin vermeyelim’ başlıklı bildiridir”dedi. Karyemez’e bildiride yazılan “Afrin IŞİD’ten temizlendi” sözlerinin değerlendirilmesi istendi. Karyemez’in avukatı böyle bir sorunun mahkeme tarafından sorulamayacağını söyledi.
Bilal Karaman ise, “Yasadışı bir şey söz konusu değildir. Anayasa çerçevesinde hazırlanan bildiriler dağıtılmıştır. Bildiri parti merkezinden örgütlere gönderildi. Ben bildiriyi okudum. Bildiri içerisinde terör örgütü propagandası yapılmıyor. Siyasi bir partinin iktidara eleştirisidir” diye konuştu.
Kaynak: Evrensel

18 çocuğa cinsel istismara 572 yıl hapis cezası..!


Adıyaman’ın Gerger ilçesindeki imam hatip ortaokulunda 18 öğrenciye cinsel istismarda bulunduğu için tutuklu yargılanan hademe Mehmet Sait Güler, 571 yıl 11 ay 25 gün hapis cezasına çarptırıldı.
Gerger İmam Hatip Ortaokulu'nda 2 yıl önce bazı öğrenciler, hademenin cinsel istismarına maruz kaldıklarını belirterek şikayetçi oldu. Bunun üzerine soruşturma başlatıldı. 18 çocuğa cinsel istismarda bulunduğu saptanan hademe Mehmet Sait Güler gözaltına alınıp, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
'Cinsel istismar', 'kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma', 'müstehcenlik', 'tehdit' ve 'şantaj' suçlarından hakkında dava açılan Mehmet Sait Güler, Adıyaman 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde 8'inci duruşmaya çıktı. Karar duruşmasında suçlamaları reddedip beraatini isteyen Mehmet Sait Güler, toplam 571 yıl 11 ay 25 gün hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme heyeti, cezada indirim uygulamadı. (DHA)

‘Sakızcı Memo’ metrodaki Facebook yayını ihbar edilince gözaltına alındı!


  Diyarbekirspor’un maçını izlemek için Ankara’ya gelen engelli Sakızcı Memo, akrabası ve arkadaşı olan eski gazeteci Abdullah Kızılay’a misafir oldu. Ankara metrosunda seyahat eden ikili, “Ankara Metrodayım Kapalı Havuz Spor Sauna’ya salonuna gidiyorum” başlığıyla Sakızcı Memo’nun Facebook hesabından canlı yayına geçti. Abdullah Kızılay’ın sık sık sufle verdiği Sakızcı Memo, takipçilerine selam gönderdi, Ankara Metro’da olduğunu ve zaman zaman internet kesintisi yaşandığını söyledi. Sakızcı Memo, Ankara’da olduğu için Amedspor’un maçına gidemediğini ve Amedspor’un rakibini 4-1 yendiğini ifade ederek, “Çocuklar da maça gelsin” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mitinglerde sık sık kullandığı “Bana her şey seni hatırlatıyor” şiirini ise konuşması arasında, “Bana her şey barışı hatırlatıyor” diyerek aktardı.
‘APO VE MECLİS DEDİ’ İHBARI…
habercilerden.com haberine göre Sakızcı Memo’yu tanıyan bir takipçisi “Memo seni Metrodan almasınlar” diye endişesini dile getirdi. Sakızcı Memo da gelen bir telefona cevap vererek Abdullah Kızılay’dan “Apo” diye söz etti. Yayının bitiminde iki genç kadın, ‘Apo’dan ve Meclis’ten söz edildiğini’ belirterek şikayetçi oldu. Metrodaki bir güvenlik görevlisi de Sakızcı Memo’yu alarak Ankara Terörle Mücadele Şubesi’ne götürdü. Daha sonra şikayetçi kadınlar da TEM’e giderek ifade verdi. Sakızcı Memo ise ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı.
Kadınlar toplumsal cinsiyet eşitliği kampanyası başlatıyor..!
Eşitlik, Adalet, Kadın Zirvesi’nin bileşenleri olan sivil toplum kuruluşları, geçen yıl Kasım’da gerçekleştirdikleri zirvenin sonunda hazırlanan sonuç bildirgesindeki talepleri hayata geçirmek için tekrar bir araya geldi.
Zirveye katılan sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte tüm yıl boyunca sürecek güçlü bir toplumsal cinsiyet eşitliği kampanyası düzenleneceğini duyuran Eşitlik, Adalet, Kadın Zirvesi Koordinatörü ve Sözcüsü Gülseren Onanç, şu bilgileri verdi:
“Yüzlerce kadının ortak aklıyla hazırlanan sonuç bildirgesinde temel dört muhatabın ortaya çıktığını gördük. İktidar, iktidar dışındaki siyasi partiler, yargı ve sivil toplumdan beklentilerimizi sıraladık. Yatay bir organizasyon içeren, bilgi odaklı, dayanışmayı destekleyen, birey hukukunu öne çıkaran kapsayıcı ve kolektif bir yapının örgütlenmesine dair büyük bir talep olduğunu gördük. Bu talebin sorumluluğunu almaya karar verdik ve bugün bu örgütlenmenin nasıl mümkün olabileceğini tartışmak üzere toplandık.”
BERKTAY: KAZANIMLARIN KAYBEDİLMESİ TEHLİKESİYLE YÜZ YÜZEYİZ
Zirveye ilişkin değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Fatmagül Berktay ise şunları söyledi: “İktidarların elinde güç yoğunlaşması ve otoriterleşme artarken kadınların hak ihlalleri de sürekli olarak artıyor. Son 30 yılda kadınlar önemli kazanımlar elde ettiler ve biz bu kazanımların kaybedilmesi tehlikesiyle yüz yüzeyiz. Yan yana durmaya ihtiyacımız olduğu için bu zirveyi düzenledik. Zirvede yapılan tartışmalar sonucunda çok önemli olan ortak birtakım fikirlere ulaştık. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir yapısal sorun olduğunu ve bunun ancak yapısal düzenlemelerle yani kadınların güçlendirilmesiyle mümkün olabileceğini vurguladık. Erkek şiddetinin sınıf, eğitim, etnisite, din tanımadığını; kadınların erkeklere emanet edilen varlıklar değil özerk yurttaşlar olduğunu söyledik.”
‘KADINLAR FARKLILIKLARIYLA EŞİT’
“Eşitlik talebi ‘erkeklerle aynı olma’ isteği gibi anlaşılıyor. Halbuki feministler son 30 yıldır ‘kadınların farklılıklarıyla eşit’ olma talebini savunuyorlar” diyen Berktay, şöyle devam etti:
“Artan şiddet oranlarını, ‘sapıklık’ ya da ‘hastalık’ olarak nitelendirmemek, bunun “ataerkil aklın yansıması” olduğunu görebilmek gerekiyor. Kadınları koruma bahanesiyle bazı düzenlemeler getiriliyor: annelere yarım gün çalışma düzenlemesi, büyükannelere maaş bağlanması gibi. Kreşleri kapatıp böyle düzenlemeler yaparsanız kadınları annelik kavramına sınırlarsınız ve ancak kadınlar anne olduklarında korunmalıdır gibi bir algı yaratmış olursunuz.”
İZLENECEK YOL İÇİN ÖNERİLER
Toplantıda STK sözcüleri ve aktivistler bundan sonra izlenecek yol için önerilerde bulundu. Daha geniş kitlelere ulaşmak hedefiyle tüm sivil toplum kuruluşlarının online bir platformda buluşturulmasından kadınlara özel radyo ya da televizyon kanalı kurulmasına kadar pek çok öneri tartışıldı.
Toplantıda önce çıkan diğer öneriler arasında; savcı ve hakimlere sürekli bir eğitim programının düzenlenmesi, siyasi partiler ve seçim yasasına cinsiyet kotası konması, toplumsal cinsiyet bilgi merkezi gibi yapıların oluşturulması önerileri yer aldı. OHAL şartlarında eylem ezberlerinin bozulması, daha etkili örgütlenme modelleri geliştirilmesi konusunda anlaşıldı ve tüm öneriler için görev dağılımı yapıldı.

"Savaşı durdurun" çağrısı yapan aydınlardan, kendilerine "hain" diyen Erdoğan hakkında suç duyurusu..!



Aralarında siyasetçi, yazar, akademisyen, sanatçı, gazeteci ve kitle örgütü temsilcilerinin bulunduğu 170 kişi imzaladıkları metinde sorunların çözümü için diyalog talep etmiş, metin TBMM’deki bütün milletvekillerine gönderilmişti.
Suç duyurusunda bulunan isimler şöyle; Ayşe Erzan Silier, Ayşegül Akış (Devecioğlu), Burhan Sönmez , F. Nesteren Davutoğlu, Ferhat Tunç, Gencay Gürsoy, Hacer Ansal, M. Cengiz Arın, O. Gürhan Ertür, Oya Engin (Baydar), Hasan Cemal, A. Taner Akçam, Baskın Oran, Şanar Yurdatapan.
Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesinde imzacılar savcılığa yapılan suç duyurusunun ardından açıklama yaptı. Açıklama da,"Rütbesi, sıfatı, konumu ne olursa olsun, hiç kimsenin kimseye hakaret etmeye ve konumundan yararlanarak hedef göstermeye hakkı olmadığını bir hukuksal ve ahlâki ilke olarak kayda geçirmek, yurttaşlık ve kişilik haklarımızı savunmak için buradayız" denen dilekçede, şunlar kaydedildi:
"Afrin harekatına ilişkin, yurttaş ve seçmen sorumluluğumuzla Parlamentodaki bütün milletvekillerine 170 imzalı bir mektup göndermiş, bu harekatın ülkemiz ve halkımız için vahim sonuçları olacağını düşündüğümüzü ifade ederek, sorunların diyalogla, barış içinde çözülmesi dileğimizi iletmiştik. Ardından, Sayın Erdoğan’ın Çorum Parti konuşmasında ağır hakaretlerle başlattığı linç kampanyasının hedefi haline getirildik.
“Aradan geçen sürede, o mektupta dile getirdiğimiz kaygılar ne yazık ki doğrulandı. Sınırllı kalacağı ifade edilen harekat genişledi ve ülkemiz Ortadoğu’da sonu belirsiz savaşın ortağı haline getirildi. Rütbesi, sıfatı konumu ne olursa olsun, hiç kimsenin kimseye hakaret etmeye ve konumundan yararlanarak hedef göstermeye hakkı olmadığını bir hukuksal ve ahlaki ilke olarak kayda geçirmek, yurttaşlık ve kişilik haklarımızı savunmak için buradayız. Yargının görevini yerine getirmesini bekliyoruz”
"Rütbesi, sıfatı, konumu ne olursa olsun, hiç kimsenin kimseye hakaret etmeye ve konumundan yararlanarak hedef göstermeye hakkı olmadığını bir hukuksal ve ahlâki ilke olarak kayda geçirmek, yurttaşlık ve kişilik haklarımızı savunmak için buradayız. Bir süre önce, bizleri kitleler önünde 'hain, ahlâksız, adî, soytarı' gibi sıfatlarla aşağılayan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz, yargının görevini yerine getirmesini bekliyoruz." denildi.

‘Sakızcı Memo’ metrodaki Facebook yayını ihbar edilince gözaltına alındı!

Diyarbekirspor’un maçını izlemek için Ankara’ya gelen engelli Sakızcı Memo, akrabası ve arkadaşı olan eski gazeteci Abdullah Kızılay’a misafir oldu. Ankara metrosunda seyahat eden ikili, “Ankara Metrodayım Kapalı Havuz Spor Sauna’ya salonuna gidiyorum” başlığıyla Sakızcı Memo’nun Facebook hesabından canlı yayına geçti. Abdullah Kızılay’ın sık sık sufle verdiği Sakızcı Memo, takipçilerine selam gönderdi, Ankara Metro’da olduğunu ve zaman zaman internet kesintisi yaşandığını söyledi. Sakızcı Memo, Ankara’da olduğu için Amedspor’un maçına gidemediğini ve Amedspor’un rakibini 4-1 yendiğini ifade ederek, “Çocuklar da maça gelsin” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mitinglerde sık sık kullandığı “Bana her şey seni hatırlatıyor” şiirini ise konuşması arasında, “Bana her şey barışı hatırlatıyor” diyerek aktardı.
‘APO VE MECLİS DEDİ’ İHBARI…
habercilerden.com haberine göre Sakızcı Memo’yu tanıyan bir takipçisi “Memo seni Metrodan almasınlar” diye endişesini dile getirdi. Sakızcı Memo da gelen bir telefona cevap vererek Abdullah Kızılay’dan “Apo” diye söz etti. Yayının bitiminde iki genç kadın, ‘Apo’dan ve Meclis’ten söz edildiğini’ belirterek şikayetçi oldu. Metrodaki bir güvenlik görevlisi de Sakızcı Memo’yu alarak Ankara Terörle Mücadele Şubesi’ne götürdü. Daha sonra şikayetçi kadınlar da TEM’e giderek ifade verdi. Sakızcı Memo ise ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı.

Komünist başkandan kamu arazilerinin satışına tepki: Çivi çaktırmayacağız..!


Dersim’in Ovacık ilçesinde bulunan üç kamu arazisi Milli Emlak tarafından 49 yıllığına ihaleye çıkarıldı. Tepkiyle karşılanan ihalenin sonuçları yaklaşık 2 hafta geçmesine rağmen hala açıklanmadı.
İhaleye çıkarılan tarım arazilerinin "Turizm ve tarım yatırımları" adı altında tahsis edileceğini hatırlatan komünist Ovacık’ın Belediye Başkanı Fatih Maçoğlu tarım arazilerine otel yapılmak istendiğine ilişkin şüphelerinin olduğunu belirterek, böyle bir durumda çivi bile çaktırmayacaklarını söyleyedi.
Mülkiyeliler Birliği’nin İstanbul Şubesi’nde gerçekleştirilen "Farklı bir Yerel Yönetim Anlayışı - Tunceli Ovacık örneği" başlıklı söyleşide konuşan Maçoğlu, hazine arazilerine ilişkin şunları söyledi:
‘BENİM BİLDİĞİM OVACIK HALKI BUNU SİZE VERMEYECEK’
“Emlak ve Hazine’ye ait arazilerde, belediyelerin alanı içerisinde değilse hiç danışmıyorlar bile. Bölgemizde de üç yeri ihaleye açtılar. Biri tarım yaptığımız yer. Özellikle oradan başlamaları bizi kaygılandırdı. Çünkü hemen 150 metre karşısında 321 tane konut var. 20 vatandaş o toprak üzerinde, kiralayarak üretim yapıyor. Bu satışa neden ihtiyaç duydular bilmiyorum ama o topraklar zaten kullanılıyor. Biz ihaleye girenlere dedik; belediye sınırları içerisinde size çivi çaktırmayacağız. ‘Paramız var alırız, siz gidene kadar da bekleriz. Yarın başka siyasetçi gelirse biz onlardan bunu geçiririz derlerse’ bir şey diyemem. Ama ‘benim bildiğim Ovacık halkı bunu size vermeyecek’ dedim. Çünkü onlar galiba orayı parselleyerek oteller kurmak istiyorlar. Bizim olduğumuz sürece bunu yapamayacaklar. Tarım yaparlarsa gelsinler ama çivi çakamazlar.
O toprakları mevcut durumdan alıp, o bölgelerde turizme dair yatırım yapmak isteyenlerin olduğunu biliyorum. Ama çok kolay olmayacak gibi geliyor. Çünkü yaklaşık 2 hafta önce ihale yapıldı daha sonucunu açıklayamadılar.”
ÇALIŞMALARIMIZDA KADINLAR SÖZ SAHİBİ’
Tarım kooperatiflerinin ardından hayvancılık kooperatifleri kurmaya da başlayacaklarını anlatan Maçoğlu, Kooperatifler Birliği ile Türkiye’nin farklı yerlerinde bu işleri yapmaya devam edeceklerini söyledi.
Çalışmalarının tamamında kadınların söz sahibi olduğunu ifade eden Maçoğlu, “Mesela tarım faaliyetlerinde, özelikle ürünün seçilmesinde, paketlenmesinde %75-80 civarında kadınlar çalışıyor ve bunu kadınlar yönetiyor şu anda. Mesela kadın komisyonu paketlemeyi kimseye vermiyor. ‘Biz karar veririz’ diyorlar” şeklinde konuştu.