31 Mart 2018 Cumartesi

Kapalı kapılar ardında milyarlarca lira ödendi

Devlet 2017 yılında Kamu İhale Yasası kapsamında toplamda 89 bin alım ihalesine girdi. Bu ihalelerde, 210 milyar TL’nin altına imza atıldı. 37 milyar TL’lik 6 bin 804 ihale ise davet usulü olarak bilinen yasanın 21/b düzenlemesi ile gerçekleştirildi. Yani devlet; toplam kamu alımlarının yüzde 17’sinde istediği firmaları kapalı kapılar ardına davet ederek pazarlık yaptı, sözleşme imzaladı. 2017 yılında “makbul” firmalara verilen ihale 37 milyarken bu rakam 2014 yılında 7 milyar lira, 2015’te 9 milyar lira, 2016 yılında ise 17 milyar liraydı. Kamu İhale Kurumu’nun istatistikleri, devletin 2017 yılı içinde kamu alımları kapsamında yaptığı tüm ihaleleri gözler önüne serdi.
Devlet; 2017’de toplam 233 milyar liralık ihaleye girdi. Bunun 210 milyar TL’si Kamu İhale Kanunu’ndan belirlenen usuller üzerinden yürütüldü. Kalan kısım ise ya kanundan istisna tutuldu ya da doğrudan temin yoluyla yapıldı. Ancak devletin ihale ile yaptırdığı işlerin toplam tutarının yıldan yıla arttığı da görüldü. 2015 yılında 149 milyar TL’lik ihaleye çıkan devlet, 2016’da 174 milyar TL’ye imza attı. Son iki yılda ihale ile yapılan işlere yüzde 56 daha fazla para verildi. Kamu İhale Yasası kapsamında imza atılan 210 milyar TL’lik ihalenin 46 milyar TL’si pazarlık usulü ile yapıldı. Pazarlık usulü ile yapılan ihalelerin yüzde 81’inin ise yasanın meşhur 21/b maddesi ile yapıldığı görüldü. Yani metroların, havalimanlarının, köprülerin yapımı için sık başvurulan ihale usulü kullanıldı. Devlet, sadece 2017 yılında, istediği firmayı kapalı kapılar ardına davet edip 37 milyar TL’lik ihalenin altına imza attı. Bu rakam devletin çıktığı tüm ihalelerin yüzde 17’sine denk geldi.
Yüzde 428 artış
Davet usulü ile yapılan ihalelerin ekonomik büyüklüğünün de yıldan yıla arttığı görüldü. 21/B düzenlemesi ile 2014 yılında 7 milyar TL’lik ihaleye girilirken bu rakam 2015 yılında 9 milyar TL’ye, 2016 yılında ise 17 milyar TL’ye fırladı. Yani 2015’ten 2017’ye devletin sadece istediği firmalara verdiği ihalelerin toplam büyüklüğünde yüzde 428’ik bir artış yaşandı.
Meclis için 178 milyon TL
İstatistiklerde tek tek kurumların ihale ile yaptığı alımlar da yer aldı. Buna göre 2019 yılında Başkanlık sistemine geçerek parlamenter sisteme son vermeye hazırlanan devlet, TBMM için 2017 yılında 53 ihaleye girdi. Meclis, 53 ihaleyle 178 milyon TL’nin altına imza attı. Yine yeni sistem ile kapısına kilit vurulması istenen Başbakanlık ise 2017 yılında 284 ihaleye girdi. Başbakanlık ihalelerinin tutarının 544 milyon TL olduğu görüldü.
3 yıllık Saray ihalesi
Cumhurbaşkanlığı’nın yaptığı ihalelerin ekonomik büyüklüğünün de yıldan yıla arttığı görüldü. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, 2017’de 10 ihaleye girererek 63 milyon TL’lik tutara imza attı. Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na taşındıktan sonraki 2015, 2016 ve 2017 yıllarında Cumhurbaşkanlığı ihaleleri için harcanan para toplamda 174 milyon TL’yi aştı.

HDP’li Kaya: Kürtler Camisi’ne "Türkler" adını takmak fetihçiliğin göstergesidir..!


Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Hüda Kaya, Habertürk TV’nin Afrin’nden geçtiği haberi manipüle etmesi ve gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Afrin halkının açıklamalarının tercüme yapılırken çarpıtılmasına değinen Hüda Kaya, yalan haberlerden kurtulmanın yolunun ‘vicdanlı ve ahlaklı’ siyasete bağlı olduğunu savundu.
Kaya, ”Tecrübeli gazetecilerimizden biri diye bildiğimiz bir arkadaşın Afrin'de yaptığı sokak röportajını video olarak yayınlıyorlar. Bu videoda, orada konuşan bir sivil vatandaşın söyledikleri tamamen, tercüme yapılırken çarpıtılıyor. Afrinliler 'ÖSO hırsızdır, teröristtir' diyor, Habertürk, 'YPG' diye çeviriyor. Bu yalanlardan kurtulmamız lazım. İlkeli, ahlaklı, vicdanlı bir siyaset yapmamız lazım” dedi.
Kilis’teki tarihi Kürtler Camisi’nin adının değiştirilmesine değinen Kaya, “Kürtler Camisi kaç yüz yıldır orada dururken "Türkler" adını takmak bu fetihçiliğin bir göstergesidir. Bunları yaparak iktidarın gücü güç olamaz, meşru olamaz. Bu politika ve söylemle ancak insanlarımızın arası bölünür, bölücü bir politika izlenir ve toplumumuz nefret toplumu hâline gelir değerli arkadaşlar” ifadelerini kullandı.
Meclis Genel Kurulu’nda açıklamalarda bulunan Hüda Kaya’nın açıklaması şu şekilde:
Bugün ulusal ve uluslararası medyada, sosyal medyada yoğun bir şekilde hâlen paylaşılmakta olan, tartışılan bir video var. Tecrübeli gazetecilerimizden biri diye bildiğimiz bir arkadaşın Afrin'de yaptığı sokak röportajını video olarak yayınlıyorlar. Bu videoda, orada konuşan bir sivil vatandaşın söyledikleri tamamen, tercüme yapılırken çarpıtılıyor.
Hani hep diyoruz ya, yalanla güç, güç değildir; yalanla iktidar, iktidar olamaz; yalanla güç meşru olamaz. İşte bu videoda, bir kez daha yalanın nasıl kullanılır, pratik bir politika haline getirildiğini görmüş olduk.
‘AFRİNLİLER “ÖSO HIRSIZDIR, TERÖRİSTTİR” DİYOR, HABERTÜRK “YPG” DİYE ÇEVİRİYOR’
Oradaki sokak söyleşisindeki sivil şunu söylüyor: "Afrin halkı, Afrin'de silahlı güçler istemiyoruz. ÖSO özgür ordu değildir, teröristtir, hırsızdır, tahripkardır. Malımızı götürdüler, talan ettiler, kadınlarımızı götürdüler, geçen gece yaşları 15 olan 3 kıza tecavüz ettiler". Ama videoda ÖSO'nun yerine YPG'yi tercüme ediyorlar. Bu yalanlardan kurtulmamız lazım. İlkeli, ahlaklı, vicdanlı bir siyaset yapmamız lazım.
‘KÜRTLER CAMİSİ’NE "TÜRKLER" ADINI TAKMAK FETİHÇİLİĞİN GÖSTERGESİDİR’
Yine, Kilis'te 17'nci yüzyıl eserlerinden biri Kürtler Camisi ve şu anda Türkler Camisi olarak değiştirilmiş. Hani hep din güncellensin diye tartışılıyor ya, işte güncellenmesi gereken sapkın, iktidarcı, Emevici, fetihçi zihniyetin bir uzantısı olduğundan dolayıdır. Kürtler Camisi kaç yüz yıldır orada dururken "Türkler" adını takmak bu fetihçiliğin bir göstergesidir. Bunları yaparak iktidarın gücü güç olamaz, meşru olamaz. Bu politika ve söylemle ancak insanlarımızın arası bölünür, bölücü bir politika izlenir ve toplumumuz nefret toplumu hâline gelir değerli arkadaşlar.
‘YAŞAMLAR HEBA EDİLDİKTEN SONRA İADE – İ İTİBARIN NE ANLAMI VAR?’
Bir örnek daha vereceğim. Nefret toplumu, cinnet toplumu, buhran toplumu haline gelen toplumumuzda doktorlardan biri KHK'yle görevden atılıyor, hastanenin 10'uncu katından atlayarak intihar ediyor. Bu doktorun da ByLock falan kullanmadığı ortaya çıktı, öldükten sonra. Yaşamlar heba edildikten sonra, insanlara cinnet getirtildikten sonra iade – i itibarın ne anlamı var?
‘TEZ VAKİTTE VİCDANLI BİR POLİTİKAYA DÖNÜLMESİNİ DİLİYORUM ‘
İnsanlar yaşarken adaletli, ahlaklı, vicdanlı bir uygulamayla toplumumuzda adaleti gerçekleştirirsek zaten böylesine hayattan, yaşamdan umudunu kesen ve çareyi ölümde bulan insanlarımızla bizlerin de vicdanı daha çok yaralanmaz. Tez vakitte vicdanlı bir politikaya dönerek ülkemizin yaşanabilir bir ülke haline gelmesini tekrar diliyorum.


AKP Faşist Baskı ve Zulmün İfadesi OHAL Rejimini Sevdi: Soylu “Türkiye’de ‘olağanüstü hal kalksın’ diyenleri anlamıyorum” Dedi..!


: “Türkiye’de ‘olağanüstü hal kalksın’ diyenleri anlamıyorum”İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, AKP Hakkari İl Başkanlığı tarafından düzenlenen toplantıda konuştu. OHAL’in kaldırılmasını isteyenlere tepki gösteren Soylu, “Türkiye’de ‘olağanüstü hal kalksın’ diyenleri de anlamıyorum. Biz FETÖ ile mücadelemizi bitirdik mi? Hala itiraflar, davalar devam ediyor” dedi.
Anadolu Ajansı’nın (AA) haberine göre, halen kamuda ve güvenlik kuvvetlerinin içinde “FETÖ ile mücadele”nin devam ettiğini savunan Soylu, sözlerinin devamında iş adamlarına seslendi:
Sonra iş adamları, kendi yüzlerine söylediğim için burada da söylüyorum. Bu FETÖ sizi haraca bağlamıştı. Hisse senetlerinizi alıyorlardı, şirketlerinizin bir bölümünü alıyorlardı. Teslim olmuştunuz. Okyanus ötesine seferler düzenleniyordu. Üniversitelerini size bedava yaptırıyorlardı. Yargıyla, güvenlik kuvvetleriyle sizi tehdit ediyorlardı, şantaj yapıyorlardı. Malınızı mülkünüzü kaybediyordunuz. Şimdi başkasının zurnasını çalıyorsunuz. Avrupa size ‘OHAL kalksın’ diyor. Neden? “Daha çabuk karıştıralım” diye. Kandırılıyorsunuz, buna gelmeyin. Yalvarıyoruz.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından üç aylık dilimler halinde altı kez OHAL’in süresi 19 Nisan’da doluyor. Ama AKP'nin OHA'li kaldırma diye bir derdinin olmadığı açıktır. Onun içindir ki OHAL rejimi kendiliğinden değil halkalrın direnişiyle kaldırlacaktır .Bunun için örgütlenip birleşip mücadeleyi harlamak gerekiyor.


AKP-MHP Faşist İttifakının Kürt Düşmanlığı Sınır Tanımıyor: Kürtçe susturuldu... Matbaalar basmayınca Rojnameya Welat gazetesi fotokopiyle çoğaltıldı..!


Türkiye’de ifade özgürlüğünün baskılandığı, gazetelerin kapatıldığı, gazetecilerin hapsedildiği tarihi günlerden geçiyor. Son olarak Doğan Medya’nın Demirören Grubu’na satışı, bağımsız gazeteciliğin önemini bir kez daha ortaya koydu.
Gazetecilik yapmaya ve halkın haber alma hakkını savunmaya kararlı sayılı birkaç devrimci-demokratt gazete, var kalmak için direniyor. Kürt medyası da, kapatmalar ve operasyonlarla baskı altına alınmaya çalışılıyor. En son, Özgürlükçü Demokrasi gazetesi başta olmak üzere birçok muhalif gazete ve dergiyi basan Gün Maatbaacılık şirketine AKP faşizmi kayyım atadı. Bu atama ile birlikte Türkiye’de Kürtçe yayın yapan tek günlük gazetesi Rojnameya Welat (Welat/ Vatan Gazetesi), Gün Maybaası’na kayyım atanmasıyla yayın hayatına son verme kararı aldı.
İnşaat işçilerine 'Kürtçe' konuşma yasağı getiren,Kürtçe halaya durduğu içim düğünleri basılıp, okullarda eğitim hakları gasp edilen öğrencileri düşündüğümüzde AKP faşizminin Kürtçe dili üzerinde baskı ve yasak yoktur sözlerinin tümüyle yalan olduğu netçe açığa çıkıyor.
Welat yönetimi, kayyımın atanmasıyla başvurdukları diğer matbaalardan “Bize de kayyım atanır” yanıtını aldı ve gazeteyi bastıracak yer bulamadı. Welat, önceki gün fotokopiyle çoğaltılıp okurlarına ve abonelerine ulaştırıldı. Gazetenin emekçileri, ellerindeki fotokopi gazeteler ile kapı kapı dolaşıp gazeteyi okurlarına teslim etti.
Welat’ın, sadece internetten yayımlanması kararıyla birlikte 2018 Türkiyesi’nde basılı günlük Kürtçe gazete kalmamış oldu. Kürt basınının öncü gazetelerinden Ülke, Yeni Ülke veya Gündem; 1990’larda da bizzat devlet iradesiyle yasaklanıyordu. O dönem o gazetelerde çalışan basın emekçileri de tıpkı bugün Welat çalışanlarının yaptığı gibi kente binbir güçlükle bölgeye getirdikleri gazeteleri, fotokopiyle çoğaltıp dağıtıyordu.
Bu yasaklı gazetelerin kente giriş sevüvenleri, oldukça ilginç ve yaratıcıydı. Yasaklı gazeteler, kimi zaman hamile bir kadının bedeninde, kimi zaman bir hayvan kamyonunda gübrelerin altında, kimi zaman da sanki bir gazete değil de ambalaj kağıdı gibi bir kutunun etrafında bölgeye getirildi. Yasaklanmamış gazetelerin bölgeye girişi ise dağıtım kamyonları daha kente gelmeden ya da havaalanında bagaj çıkışında önleniyordu. Bugün artık, yayımlanamayan bir Kürtçe günlük gazete gerçeği somut olarak karşımızda duruyor: Bir gazete, 21. yüzyılda fotokopi ile çoğaltılıyor.
Türkiye tek sese sığmaz
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Diyarbakır Şubesi, Özgürlükçü Politika ve Gün Matbaası’na kayyım atanmasını ve Welat gazetesine basılacak matbaa bulunamasını protesto etti. TGS Diyarbakır Şubesinde yapılan basın açıklamasına HDP Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp, DTK Başkanlık Divanı üyeleri ve bölgedeki gazeteciler katıldı. TGS Diyarbakır Temsilcisi Mahmut Oral’ın okuduğu açıklamada, “Türkiye tek sese, tek renge, tek görüşe sığmaz” dedi. Welat gazetesi emekçilerinden Zeynel Bulut ise, “AKP hükümeti iktidara geldiği günden bu yana sürekli basını bir tehdit olarak gördü ve çok acımasız bir şekilde düşünce özgürlüğünü hiçe sayarak muhalif basın kurumlarını susturdu. AKP döneminde, Kürtçe gazeteler onlarca kez kapatıldı, binlerce dava açıldı, gazetenin çalışanlarına yüzlerce yıllık cezalar kesildi. Özellikle Kürt kültürü ve dili hedef alınıyor. OHAL ile beraber bu ülkede Kürt dili fiili olarak yasaklanmış durumdadır” diye konuştu.

Efrin İşgal edildi Sırada ilhak duruyor: “Afrin’e vali atanacak, bölge Antakya’ya ait olacak”..!

Antep’te kurulan “Afrin Kurtuluş Kongresi”nin sözcüsü Hasan Şindi, Türkiye’nin atayacağı vali ve kaymakamın Afrin’i yöneteceğini, bölgenin “Antakya’ya ait olacağını” söyledi
AKP iktidarı, TSK ile cihatçı grupların 18 Mart’ta ciddi bir direnişle karşılaşmaksızın ele geçirdiği Afrin için kolları sıvadı.
Antep’te 18 Mart’ta toplanan Afrin’in “önde gelenlerinin” oluşturduğu “Afrin Kurtuluş Kongresi” yol haritasıyla ilgili açıklamalar yaptı.
Deutsche Welle Türkçe’den Cengiz Özbek’in haberine göre, “Afrin Kurtuluş Kongresi”nin sözcüsü Hasan Şindi, Antep toplantısında 5 yedek üyeyle birlikte 35 kişilik bir meclis seçtiklerini belirtti.
Şindi, 24 Kürt, 8 Arap, 1 Alevi, 1 Ezidi ve 1 Türkmen’den oluşan meclise seçilen isimlerin listesini Valilik ve Dışişleri Bakanlığı’na verdiklerini aktardı. Durumun bir hafta ya da 10 gün içinde netleşeceğini, ardından yerel meclisin üyelerinin Afrin’e gideceğini kaydetti.
“Afrin’in içinden rapor aldık”
Meclisin Afrin’in yeniden inşası ve düzenin yeniden tesisi için çalışacağını söyleyen Şindi, bölgeye girene dek Afrin’deki irtibatlar sayesinde içeriden rapor aldıklarını, şu an için koordinasyonu Antep’ten yürüttüklerini belirterek “Biz de Türkiye hükümeti ve Suriyeli muhaliflerle beraber oturuyoruz. İlgili makamlarla, valiyle konuşuyoruz” dedi.
“Kim olacağını bilmiyoruz”
Afrin’in yönetiminde koordinasyon görevini Hatay Valiliği’nin üstleneceğini, Türkiye’nin atayacağı bir vali yardımcısının Afrin’de vali gibi hareket ederek koordinasyonu sağlayacağını anlatan Şindi şöyle konuştu:
Afrin için bir vali belirlenecek. Ama bu valinin kim olacağını bilmiyoruz. Hala tam net değil. Ama Türkiye’den biri olacak ve hükümet belirleyecek. Kaymakam da olacak. Yine Türkiye’den…
“Afrin, Antakya’ya ait olacak” ifadesini kullanan Şindi, Hatay Valisi ile “Afrin Valisi”nin koordinasyon içinde olacağını sözlerine ekledi.
“Fırat Kalkanı’ndaki gibi”
AKP’nin Afrin’de vali yardımcıları üzerinden yürütmeyi planladığı yönetim şekli daha önce “Fırat Kalkanı” operasyonu ile ele geçirilen Cerablus, El-Bab, Azez ve Mare gibi bölgelerde de hayata geçirilmişti.
“450 kişilik polis gücü oluşturuldu”
Afrin kent merkezinde görev yapmak üzere 450 kişilik bir polis gücünün oluşturulduğunu belirten Hasan Şindi, bu gücün “ÖSO” mensupları ve Afrinlilerden oluştuğunu, birkaç gün içinde faaliyete geçeceğini anlattı.
Daha sonra “ÖSO”nun Afrin kent merkezinden çıkacağını belirten Şindi, “Güvenliği sadece polis sağlayacak. Asker gücü olmayacak” dedi.
450 kişilik polis ekibinin ilk aşamada kurulan bir güç olduğunu söyleyen Şindi, nihai hedefin, “Afrin Kurtuluş Kongresi”nde yayımlanan sonuç bildirgesinde de belirtildiği gibi, “hiçbir partiye mensup olmayan Afrin halkından” oluşan yerel emniyet güçlerinin kurulması olduğunu sözlerine ekledi.

Bu da oldu: İnşaat işçilerine Kürtçe yasağı getirildi!


Türkiye’de artan aşırı milliyetçilik tehlikeleri boyutlara ulaşmaya başladı.
Irkçılığa varan söylem ve hareketler artarken bunun son örneği İstanbul Başakşehir'deki bir inşaat şantiyesinde yaşandı.
Cumhuriyet'ten Onur Şahin'in haberine göre, Yapı&Yapı firmasının Kayaşehir Emlak Konut Kuzey Yaka Projesi inşaatında, Kürt işçilerin kendi aralarında 'Kürtçe' konuşması yasaklandığı belirtiliyor.
Taşerona uyarı yazısı gönderen firmanın, şu notu ilettiği aktarılıyor:
"Şantiyede çalışan personelin farklı bir lisanla konuşulmasından diğer taşeronların ve firma personelleri dahil olmak üzere tüm çalışanları rahatsız etmektedir."
PATRONLAR BÖLÜCÜDÜR İŞÇİLER KARDEŞTİR
YAPI & YAPI firmasının İstanbul Kayaşehir Emlak Konut Kuzey Yaka Projesi inşaatında çalışan bazı inşaat işçilerinin şantiye içerisinde kendi aralarında Kürtçe konuşmalarının yasaklandığını öğrenmiş bulunuyoruz.
Şirket yetkilileri açıklama yapmaktan kaçınırken, İnşaat ve Yapı İşçileri Sendikası (İYİSEN) Başkanı Ali Öztutan Yapı & Yapı firmasının karardan geri adım attığını belirterek "Firma yasak kararında ısrar ederse greve çıkacağız” açıklaması yapıyor:
Patronlar kâr hırsları yüzünden işçileri ölüme gönderir, işçilerin en temel hakları olan ücret, barınma ve yemek gibi haklarından mahrum bırakır. Sigorta primini eksik öder, hem işçinin hakkından, hem devlete ödemesi gereken vergiden kaçar. Sonra gelir kendi sömürüsünü perdelemek amacıyla işçiler arasında ayrımcılığı körükler. Buna da konuşulan dili sebep gösterir.
Patronlar kendi çıkarları doğrultusunda emperyalist firmalarla ortaklık kurar ve işçileri sömürür. Yeri geldiğinde o firmalardan iş alabilmek için onların ana dillerinde bile konuşurlar. Ama şantiyelerde işçi arkadaşlarımızın Kürtçe konuşmasının rahatsızlık yarattığını sebep göstererek kendi sömürüsünü devam ettirir.
Biz işçiler hangi dinden, ulustan ya da etnik kökenden olursak olalım yaşamak için çalışmak zorundayız. Bu memleketin her karışında biz işçilerin emeği var. Patronların işçiler arasındaki birliği bozmak için her türlü yola başvuracağını biliyoruz.
Patronlar bizleri kendi çıkarları için bölmeye çalışmaya devam ediyor. Biz işçiler ise kendi çıkarlarımız için birlikte mücadeleye devam edeceğiz.
İşçilerin birlikte mücadelesi bu sömürü çarkını kıracak. Eşitliğin, özgürlüğün ve kardeşliğin olduğu bir düzen kurulacaktır.

Emekçinin başına yeni çorap: Mesai saatlerinin esnetilmesi masada..!


Kamu çalışanlarını ilgilendiren 3 yeni gelişme yaşandı. Bunlar 3 başlıkta şöyle:
Esnek çalışma masada: Kamu Personeli Danışma Kurulu (KPDK) yılın ilk toplantısını yaptı. Kamuda doğrudan mesai saatleri içerisinde hizmetine ihtiyaç duyulmayan, örneğin uzman, müfettiş, müfettiş yardımcısı gibi kamu personelinin mesai saatlerinin yeniden düzenlenmesi hedefleniyor. Kamu çalışanları 09.00-17.00 saatleri arasında çalışırken bu personel örneğin 07.00’de işe başlayıp 16.00’da ya da 11.00’de işe başlayıp 19.00’da işten çıkabilecek. Ancak gün içerisinde yine 8 saat çalışmayı tamamlayacak. Mesai başlama ve bitiş saati ise isteğe bağlı olacak.
4-C’de hüsran: Hükümet, kamuda birçoğu kurumları özelleştirildiği için açıkta kalan ve Devlet Memurları Yasası’nın 4-C kapsamında istihdam edilen yaklaşık 21 bin geçici personelin, 4-B sözleşmeli personel statüsüne geçirilmesine ilişkin kararı yayınladı. Ancak karar unvan, ücret, ek ödeme konularında 4-C’lileri memnun etmedi. 4-C’den 4-B’ye geçen personele ek ödeme oranı “yüzde 20” olarak belirlendi.
‘Zam yapılacak’
4-C’lilerin ücret ve ek ödeme eleştirilerine karşın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu, “Yüzde 10 ücret artışı ile izin sürelerini düzenleyerek 4-C’den 4-B’ye emekçi kardeşlerimizin geçişini 2 Nisan itibarıyla gerçekleştirmiş olacağız. Ücretlerinde yüzde 10 artış yapıyoruz. İzin sürelerinde de bir düzenleme gerçekleştireceğiz. Dün (önceki gün) yaptığımız KPDK’de de bu konularla ilgili adım attık” dedi.
Memurun kaybı yüzde 9.15
Ekonomi büyüdü, maaş küçüldü: Türkiye Kamu-Sen Ar-Ge Merkezi ise ekonomi yüzde 7.4 büyürken, memur maaşlarının yüzde 9.15 küçüldüğüne dikkat çekti. Türkiye Kamu-Sen, TÜİK verilerine göre 4 kişilik bir ailenin ortalama aylık geliri 12 bin 887 lira iken bu rakamın ortalama memur ailesinde 2 bin 978 lira olduğuna vurgu yaptı. Araştırmaya göre, Türkiye’nin gelir pastası enflasyon ve reel büyüme birlikte dikkate alındığında yüzde 20.2; kişi başına düşen milli gelir yüzde 17.5 oranında yükselirken memur maaşları yalnızca yüzde 10.1 arttı. Gelir pastası büyüdü ama memurun pastadan aldığı pay küçüldü. Memurun 2017 yılındaki toplam kaybı ise yüzde 9.15 oldu.
Öğrenciler Howard Üniversitesi'ni işgal etti..!
ABD’nin başkenti Washington’daki Howard Üniversitesi öğrencileri, okul yönetimini suçlayarak kampüs ve yönetim binalarını işgal ederek iki gündür eğitime ve giriş çıkışlara izin vermiyor.
Howard Üniversitesinde dün başlayan protesto gösterileri devam ederken, öğrenciler tarafından üniversite yetkililerine dokuz maddelik bir açıklama sunulduğu açıklandı.
ABD’nin köklü üniversitelerinden biri olarak gösterilen Howard Üniversitesi öğrenciler tarafından yönetim binasının tüm katları işgal ederek, Üniversite Dekanının makam odası da dahil olmak üzere, öğrenciler binalara giriş çıkışları kapattıkları, sadece öğrencilerin ve bakım personelinin içeride kaldıkları belirtildi.
Öğrenci gruplarının, yurtta daha iyi yaşam koşulları ve Howard'ın yönetiminden daha fazla şeffaflık dahil olmak üzere üniversitede ihtiyaç duyulan değişikliklerin neler olduğunu yönetime bildirdikleri vurgulandı. Howard Üniversitesi Başkanı Wayne A.I. Frederick, durumun farkında olduklarını öğrencilerin talep ve ihtiyaçlarına cevap verileceğini açıkladı.
Üniversite tarafından sağlanan mali yardım fonlarının kötüye kullanılması ve yolsuzlukla ilgili bir iç soruşturma ve altı üniversite çalışanının görevden alınmasının ardından protesto gösterilerinin başladığı belirtildi.

Afyonkarahisar'daki bir ilkokulda 13 öğrenci cinsel istismara uğradı..!


Şuhut'ta bir ilkokulda, farklı zamanlarda öğrencilerin eşyalarının çalınması üzerine okulda inceleme başlatıldı.
Öğretmenler okulda inceleme yaparken bazı öğrenciler okula zaman zaman köyde oturan D.C.'nin geldiğini, bu kişinin kendilerine cinsel istismarda bulunduğunu söyledi. Öğrencilerin iddiaları üzerine durum velilere ve jandarmaya bildirildi.
Velilerin şikayetinin ardından istismar iddiasında bulunan 4 erkek çocuk, Afyonkarahisar Devlet Hastanesi Çocuk İzleme Merkezi'nde pedagog eşliğinde ifade verdi.
Çocuklar, D.C.'nin okuldan 5 kız ve 4 erkek öğrenciye daha istismarda bulunduğunu ileri sürdü.
Bu çocuklar da aynı doğrultuda ifade vererek D.C.'nin cinsel istismarı cep telefonu kamerasıyla kaydettiğini belirtti.
Jandarma ekipleri, 13 çocuğun benzer ifadelerinden sonra aynı köyde oturan D.C.'yi geçen Salı günü gözaltına aldı.
D.C., Şuhut İlçe Jandarma Komutanlığı'ndaki işlemlerinin ardından çıkarıldığı sulh ceza hakimliğince 'çocuğa cinsel istismar' suçundan tutuklanarak Afyonkarahisar Cezaevi'ne gönderildi.
Şuhut Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başla

BM’den küresel ısınma uyarısı..!


Önümüzdeki iki yıl boyunca küresel emisyonları en az yüzde 25 oranında azaltmak için siyasi irade, yenilik ve finansman çağrısında bulunan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres yaptığı açıklamada, “Dünya liderleri tarafından kabul edilen ve Aralık 2015 yılında yapılan Paris Anlaşması yürürlüktedir. Bilim adamları artık 2020'de hızlandırılmış bir eylem yapılmadıkça, Paris hedefinin ulaşılamaz hale gelebileceğinden endişe ediyorlar. 2017'nin iklim kargaşasıyla geçti. Uzmanlar 2018'in daha fazlasını getireceğine dikkat çekiyorlar. Ülkelerin harekete geçmesi için daha ne kadar alarm zilinin çalması gerektiğini merak etmeye başlıyorum” dedi.
“Küresel felaketler 2017’de zirve yaptı”
Guterres, “Bu olayı insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük tehdittir. Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), Dünya Bankası ve Uluslararası Enerji Ajansı'nın son bilgileri, iklim değişikliğinin hızının durmak bilmediğini gösteriyor. Enerji ile ilgili karbondioksit emisyonlarının yüzde 1,4 oranında artmış ve 32.5 milyar ton tarihin en yüksek rakamıdır. Dahası, havaya bağlı felaketler sebebiyle 320 milyar dolar ekonomik zarara yol açarak 2017'de zirve yapmıştır. 2017 Atlantik kasırgası en yıkıcı olanıdır. Sosyal ve ekonomik anlamda, bir anda onlarca yıllık gelişim yıkılmıştır. Güney Asya'da, büyük muson selleri 41 milyon insanı etkiledi. Afrika'da şiddetli kuraklık yaklaşık 900 bin insanı evlerinden etti. Kontrol edilemeyen yangınlar dünya çapında yıkıma neden oldu. Kutuplarda kışın deniz buz örtüsü en düşük ve okyanuslarda sıcaklık en üst seviyede seyretmiştir" ifadelerini kullandı.
Gelecek sene New York'ta iklim mücadelesinin düzeyini yakalamaya yönelik küresel mücadeleyi artırmayı amaçlayan bir iklim zirvesini toplayacağını belirten Guterres, “Taş Devri sona ermedi çünkü dünya taşlardan çıktı. Daha iyi alternatifler olduğu için sona erdi. Aynı şey günümüzde fosil yakıtlar için de geçerlidir. 2020 yılına kadar sera gazı emisyonlarının en az yüzde 25 oranında azaltılması şarttır” diye konuştu.


Toprak gününde Filistinde 17 Kişi Katledildi..!


Filistin’in Birleşmiş Milletler (BM) temsilcisi Riyad Mansour, cuma günü Gazze’de gerçekleşen protestolarda, en az 17 Filistinli’nin hayatını kaybettiğini, bin 400’den fazla kişinin de yaralandığını söyledi. İsrailli yetkililer de, İsrail-Gazze sınırındaki protestolara on binlerce kişinin katıldığını ifade etti. Protestolarda, göz yaşartıcı gaz ve plastik merminin yanı sıra yer yer gerçek mermi de kullanıldığı; protestocuların ise çoğunlukla sınırdan uzak durduğu, şiddet olaylarına karışmadığı, bazılarının ise taş attığı belirtildi.
Filistin’den BM’ye çağrı
BMGK'ya mektup gönderen Filistin temsilcisi Mansour, uluslararası topluma, İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarındaki yasa dışı eylemlerini kınaması çağrısı yaptı. Mansur, BMGK'nin uluslararası barış ve güvenliğin korunması sorumluluğu yerine getirmesi, İsrail işgaline son vermesi ve İsrail'i işlediği bütün suçlardan sorumlu tutması gerektiğini vurguladı.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da BM’ye seslenerek, Filistin halkına uluslararası koruma sağlamak için acilen harekete geçmesi çağrısında bulundu. Filistin televizyonunda yayınlanan konuşmasında Abbas, Gazze sınırında yaşanan olaylarda çok sayıda Filistinlinin ‘şehit düşmesinden’ tamamen İsrail'in sorumlu olduğunu belirtti.Abbas, "Bir sonraki Arap Zirvesi'nde mesajımız açık olacak ve ulusal ilkelere bağlılığı temsil edilecek" diye konuştu.
İsrail: Ana azmettiricilere ateş edildi
İsrail Savunma Güçleri’nden (IDF) yapılan açıklamada ise binlerce Filistinli’nin ‘Gazze Şeridi’nde isyan çıkardığı, lastikler yaktığı ve güvenlik çitlerine taş attığı’ bilgisine yer verildi. İsrail ordusu da taş ve molotof kokteyli atan göstericilere, göz yaşartıcı gaz ve ateş ile karşılık verildiğini duyurdu. Yapılan açıklamada 6 farklı yerde "isyanların" başladığı ve "ana azmettiricilere" ateş açıldığı belirtildi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Kuveyt’in çağrısıyla dün acil olarak toplanırken; diplomatlar, kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerde BMGK'nin ortak bir açıklama kabul etmesi ve yayımlamasının talep edildiğini ancak böyle bir açıklama üzerinde anlaşmaya varılamayınca açık oturumda toplanma kararı aldıklarını bildirdi.
“Durum, önümüzdeki günlerde kötüleşebilir”
BM Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Tayé-Brook Zerihoun, konseyde yaptığı konuşmada, mart ayı boyunca Gazze’nin farklı yerlerinde 30 bin civarında insanın protesto gösterilerine katıldığını söyledi. Protestoların başlamasının hemen ardından durumun can kayıplarının yaşadığı bir noktaya geldiğini kaydeden Zerihoun, bazı protestocuların hayatını kaybetmesine İsrail askerlerinin gerçek mermi kullanmasının sebep olduğunu ifade etti.
Gazze'de düzenlenen yürüyüşte göstericilerin birçoğunun sınır hattından uzak durduğunu ve şiddet olaylarına karışmadığını, bazı göstericilerin ise taş fırlattığını aktaran BM Genel Sekreter Yardımcısı, “Gazze'deki durum önümüzdeki günlerde kötüleşebilir." uyarısında bulundu. Sivillerin ve çocukların hedef alınmaması yönündeki BM çağrısını yineleyen Zerihoun, "İsrail uluslararası insan hakları ve insani hukuk çerçevesinde sorumluluklarını yerine getirmeli. Ölümle sonuçlanan güç kullanımına sadece son çare olarak başvurulmalı" dedi.
Toplantıda, İsrail güvenlik güçlerinin raporlarına göre Filistinlilerin sınırı geçerek patlayıcı yerleştirme girişimlerinde bulunduğu kaydedildi. Aynı zamanda, Hamas liderlerinin de bazı gösterilere katıldığı bilgisi dile getirildi.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de yazılı bir açıklama yayımlayarak, Gazze'deki çatışmalardan derin endişe duyduklarına dikkati çekti. Guterres, bu olaylara ilişkin bağımsız ve şeffaf bir soruşturma yapılması çağrısında bulundu.
Taraflardan, daha fazla can kaybına yol açabilecek, sivillere zarar verecek her türlü eylemden kaçınmalarını isteyen Guterres, bu trajedinin barış sürecinin canlandırılması aciliyetini bir kez daha ortaya koyduğunu vurguladı.
Batı Şeria’da da eylemler var
Öte yandan, Batı Şeria’daki Ramallah ve Hebron kentlerinde de 900’e yakın Filistinlinin katıldığı eylemlerin düzenlendiği ve Nablus’ta 27 kişinin çatışmalarda yaralandığı belirtildi.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı, İsrail'in Gazze'de düzenlenen protesto gösterilerine katılan Filistinlilere yönelik orantısız güç kullanımını kınadı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da yaptığı açıklamada, "Gazze'de bugün barışçıl gösterilere katılan sivil ve savunmasız Filistinlilere yönelik İsrail saldırısını en sert biçimde kınıyoruz. Bölgede yaşanan can kayıplarını ve yaralanmaları, insanlık onurunun ayaklar altına alınmasını ve uluslararası hukukun ihlal edilmesini kabul etmek mümkün değildir. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası toplumu göreve çağırıyoruz" dedi.
Ne olmuştu?
İsrail'in 30 Mart 1976'da Filistinlilere ait binlerce dönüm araziye el koymasının ardından yaşanan olayların anıldığı "Toprak Günü"nde, Filistinli grupların günler öncesinden yaptığı ‘Büyük Dönüş Yürüyüşü’ çağrısına katılmak için halk cuma sabah saatlerinden itibaren sınıra akın etmişti.
Filistinliler 6 hafta sürmesi planlanan eylem nedeniyle sınır bölgelerinde çadırlar kurmuştu. Filistin medyası 7 bin kişinin, Fransız haber ajansı AFP ise en az 10 bin kişinin protestoya katıldığını bildiriyor.

"Meclis Başkanlığı'na İsmail Kahraman'ın seçilmesi tesadüf değil; rejim değişikliği sürecindeyiz"..!



Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu, Türkiye'nin bir rejim değişikliği sürecinin göbeğinde olduğunu iddia ederek, "Bu süreç sırasında Meclis Başkanlığı’na İsmail Kahraman’ın seçilmesi tesadüf değil" dedi.
Mumcu, Kahraman için "Öğrenciliğinde Milli Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) başkanlığını yapmış, 12 Eylül’ün sunduğu uygun ortamda kurduğu Birlik Vakfı’nın hazırladığı taslakta anayasadan laikliğin çıkarılması gerektiğini yazmış. Kendisi de bunu Meclis başkanlığı döneminde dillendirmiş" diye yazdı.
Mumcu, "Rejim değişiyor" başlığıyla yayımlanan yazısısa şöyle devam etti:
Meclis’te Çanakkale Savaşı anmaları kapsamında düzenlenen tiyatro gösterisinde, Meclis Başkanı’nın talebiyle kadın oyuncuların sahneye çıkması engellenmiş. Bir annenin oğluyla sarılarak vedalaşması sakıncalı bulunmuş, kadın oyuncular sahne yerine yanlarda merdivenlere dizilmiş, Atatürkportreleri de kaldırılmış. Son dakika müdahalesiyle 12 dakikalık temsil 4 dakikaya düşmüş.
Kahraman’ın oyundan önce “Bayan oyuncular çıkmıyor değil mi, aferin” dediği öne sürülüyor.
Oyuncuların ifadeleri ve Meclis Başkanlığı’nın olayı yalanlamamasına bakılırsa, asparagas olmasını umduğumuz bu haber gerçek
Daha önce de bu köşe dahil birçok yerde yazılıp çizildi. Bir rejim değişikliği sürecinin göbeğindeyiz. Bu süreç sırasında Meclis Başkanlığı’na İsmail Kahraman’ın seçilmesi tesadüf değil.
Öğrenciliğinde Milli Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) başkanlığını yapmış, 12 Eylül’ün sunduğu uygun ortamda kurduğu Birlik Vakfı’nın hazırladığı taslakta anayasadan laikliğin çıkarılması gerektiğini yazmış. Kendisi de bunu Meclis başkanlığı döneminde dillendirmiş.
100 yıllık parantez olarak değerlendirdikleri bir dönemde, parantezi kapatmak için ilk gençliğinden beri sabırla çalışan biri.
1969 senesinde ABD’nin 6. Filo’sunun İstanbul’a demir atmasını protesto eden öğrencilerin üzerine saldırıldığı, iki kişinin öldürüldüğü Kanlı Pazar’da karşı gösterileri örgütleyenlerden.
Amerikan firkateynlerinin miçoluğunu İslam ve milliyetçilik diye yutturmaya alışmış, Tan Matbaası’nın basılıp yakılıp yıkılmasına alkış tutmuş biri. Şu sözler ona ait: “MTTB daima örnek olmuştur. Komünistlerin en azgın bir devrinde Türk gençliği harekete geçmiş, basını, sokakları, bir nevi işgal altında tutan köstebekleri sahnelerden kovmuş, rotatifini başına geçirmiş, sokaktan yuvasına itmiş ve tarihi Tan hadisesini yapmış, komünistliğin mümessilliğihaline gelen Tan Matbaası’nı uşakları ile birlikte yerle bir etmiştir.”
Karşımızda siyasi hedeflerine ulaşmak için şiddeti övmüş ve iki kişinin ölümüyle sonuçlanan bir eylemi “Artık nush ve nasihat devresini tamamlayan Türk milliyetçiliği önümüzdeki günlerde yeni Tan’lar, yeni hareketlergösterecek, Türkiye’nin sahibinin milliyetçiler olduğunu ispat edecektir” sözleriyle çağırmış biri var.
Anayasadan laiklik ilkesinin çıkarılmasını neden istediği de ortada değil mi? Şimdilik ancak şahsi otoritesiyle kadın oyunculara sahne yasağı getirebiliyor. Laiklik anayasadan çıkarılınca Kahraman’ın zihniyeti kadınları sosyal hayattan uzaklaştıracak düzenlemeleri hayata geçirmek istemeyecek mi?
Laiklik, aynı zamanda bir insan hakları meselesi. Kahraman gibilerinin kadına karşı ayrımcılığı hukuk düzeninin bir parçası haline getirmesinin önündeki anayasal bir engel.
Hele şu cumhurbaşkanlığı seçimi de bir gerçekleşsin. Sayın Erdoğan’ın şimdilik desteğine muhtaç olduğu kesimlere ihtiyacı kalmasın. O vakit İsmail Kahraman’ın gençliğinden beri kurduğu hayale kavuşması işten değil.
1986 senesinde çocuk yaşta Çanakkale’de, sonrasında Kurtuluş Savaşı’nda yer alan Nezahat Onbaşı’ya Meclis başkanı şükran belgesi sunmuştu. Bugün birisi kendisini oynamak istese bugünkü Meclis başkanını aşıp sahneye çıkamayacak.
Eh, rejim değişiyor. O kadar olacak.
Özgür Mumcu
Cumhuriyet

Toprak gününde Filistinde 17 Kişi Katledildi..!

Filistin’in Birleşmiş Milletler (BM) temsilcisi Riyad Mansour, cuma günü Gazze’de gerçekleşen protestolarda, en az 17 Filistinli’nin hayatını kaybettiğini, bin 400’den fazla kişinin de yaralandığını söyledi. İsrailli yetkililer de, İsrail-Gazze sınırındaki protestolara on binlerce kişinin katıldığını ifade etti. Protestolarda, göz yaşartıcı gaz ve plastik merminin yanı sıra yer yer gerçek mermi de kullanıldığı; protestocuların ise çoğunlukla sınırdan uzak durduğu, şiddet olaylarına karışmadığı, bazılarının ise taş attığı belirtildi.
Filistin’den BM’ye çağrı
BMGK'ya mektup gönderen Filistin temsilcisi Mansour, uluslararası topluma, İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarındaki yasa dışı eylemlerini kınaması çağrısı yaptı. Mansur, BMGK'nin uluslararası barış ve güvenliğin korunması sorumluluğu yerine getirmesi, İsrail işgaline son vermesi ve İsrail'i işlediği bütün suçlardan sorumlu tutması gerektiğini vurguladı.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da BM’ye seslenerek, Filistin halkına uluslararası koruma sağlamak için acilen harekete geçmesi çağrısında bulundu. Filistin televizyonunda yayınlanan konuşmasında Abbas, Gazze sınırında yaşanan olaylarda çok sayıda Filistinlinin ‘şehit düşmesinden’ tamamen İsrail'in sorumlu olduğunu belirtti.Abbas, "Bir sonraki Arap Zirvesi'nde mesajımız açık olacak ve ulusal ilkelere bağlılığı temsil edilecek" diye konuştu.
İsrail: Ana azmettiricilere ateş edildi
İsrail Savunma Güçleri’nden (IDF) yapılan açıklamada ise binlerce Filistinli’nin ‘Gazze Şeridi’nde isyan çıkardığı, lastikler yaktığı ve güvenlik çitlerine taş attığı’ bilgisine yer verildi. İsrail ordusu da taş ve molotof kokteyli atan göstericilere, göz yaşartıcı gaz ve ateş ile karşılık verildiğini duyurdu. Yapılan açıklamada 6 farklı yerde "isyanların" başladığı ve "ana azmettiricilere" ateş açıldığı belirtildi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Kuveyt’in çağrısıyla dün acil olarak toplanırken; diplomatlar, kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerde BMGK'nin ortak bir açıklama kabul etmesi ve yayımlamasının talep edildiğini ancak böyle bir açıklama üzerinde anlaşmaya varılamayınca açık oturumda toplanma kararı aldıklarını bildirdi.
“Durum, önümüzdeki günlerde kötüleşebilir”
BM Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Tayé-Brook Zerihoun, konseyde yaptığı konuşmada, mart ayı boyunca Gazze’nin farklı yerlerinde 30 bin civarında insanın protesto gösterilerine katıldığını söyledi. Protestoların başlamasının hemen ardından durumun can kayıplarının yaşadığı bir noktaya geldiğini kaydeden Zerihoun, bazı protestocuların hayatını kaybetmesine İsrail askerlerinin gerçek mermi kullanmasının sebep olduğunu ifade etti.
Gazze'de düzenlenen yürüyüşte göstericilerin birçoğunun sınır hattından uzak durduğunu ve şiddet olaylarına karışmadığını, bazı göstericilerin ise taş fırlattığını aktaran BM Genel Sekreter Yardımcısı, “Gazze'deki durum önümüzdeki günlerde kötüleşebilir." uyarısında bulundu. Sivillerin ve çocukların hedef alınmaması yönündeki BM çağrısını yineleyen Zerihoun, "İsrail uluslararası insan hakları ve insani hukuk çerçevesinde sorumluluklarını yerine getirmeli. Ölümle sonuçlanan güç kullanımına sadece son çare olarak başvurulmalı" dedi.
Toplantıda, İsrail güvenlik güçlerinin raporlarına göre Filistinlilerin sınırı geçerek patlayıcı yerleştirme girişimlerinde bulunduğu kaydedildi. Aynı zamanda, Hamas liderlerinin de bazı gösterilere katıldığı bilgisi dile getirildi.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de yazılı bir açıklama yayımlayarak, Gazze'deki çatışmalardan derin endişe duyduklarına dikkati çekti. Guterres, bu olaylara ilişkin bağımsız ve şeffaf bir soruşturma yapılması çağrısında bulundu.
Taraflardan, daha fazla can kaybına yol açabilecek, sivillere zarar verecek her türlü eylemden kaçınmalarını isteyen Guterres, bu trajedinin barış sürecinin canlandırılması aciliyetini bir kez daha ortaya koyduğunu vurguladı.
Batı Şeria’da da eylemler var
Öte yandan, Batı Şeria’daki Ramallah ve Hebron kentlerinde de 900’e yakın Filistinlinin katıldığı eylemlerin düzenlendiği ve Nablus’ta 27 kişinin çatışmalarda yaralandığı belirtildi.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı, İsrail'in Gazze'de düzenlenen protesto gösterilerine katılan Filistinlilere yönelik orantısız güç kullanımını kınadı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da yaptığı açıklamada, "Gazze'de bugün barışçıl gösterilere katılan sivil ve savunmasız Filistinlilere yönelik İsrail saldırısını en sert biçimde kınıyoruz. Bölgede yaşanan can kayıplarını ve yaralanmaları, insanlık onurunun ayaklar altına alınmasını ve uluslararası hukukun ihlal edilmesini kabul etmek mümkün değildir. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası toplumu göreve çağırıyoruz" dedi.
Ne olmuştu?
İsrail'in 30 Mart 1976'da Filistinlilere ait binlerce dönüm araziye el koymasının ardından yaşanan olayların anıldığı "Toprak Günü"nde, Filistinli grupların günler öncesinden yaptığı ‘Büyük Dönüş Yürüyüşü’ çağrısına katılmak için halk cuma sabah saatlerinden itibaren sınıra akın etmişti.
Filistinliler 6 hafta sürmesi planlanan eylem nedeniyle sınır bölgelerinde çadırlar kurmuştu. Filistin medyası 7 bin kişinin, Fransız haber ajansı AFP ise en az 10 bin kişinin protestoya katıldığını bildiriyor

Afyonkarahisar'daki bir ilkokulda 13 öğrenci cinsel istismara uğradı..!


Şuhut'ta bir ilkokulda, farklı zamanlarda öğrencilerin eşyalarının çalınması üzerine okulda inceleme başlatıldı.
Öğretmenler okulda inceleme yaparken bazı öğrenciler okula zaman zaman köyde oturan D.C.'nin geldiğini, bu kişinin kendilerine cinsel istismarda bulunduğunu söyledi. Öğrencilerin iddiaları üzerine durum velilere ve jandarmaya bildirildi.
Velilerin şikayetinin ardından istismar iddiasında bulunan 4 erkek çocuk, Afyonkarahisar Devlet Hastanesi Çocuk İzleme Merkezi'nde pedagog eşliğinde ifade verdi.
Çocuklar, D.C.'nin okuldan 5 kız ve 4 erkek öğrenciye daha istismarda bulunduğunu ileri sürdü.
Bu çocuklar da aynı doğrultuda ifade vererek D.C.'nin cinsel istismarı cep telefonu kamerasıyla kaydettiğini belirtti.
Jandarma ekipleri, 13 çocuğun benzer ifadelerinden sonra aynı köyde oturan D.C.'yi geçen Salı günü gözaltına aldı.
D.C., Şuhut İlçe Jandarma Komutanlığı'ndaki işlemlerinin ardından çıkarıldığı sulh ceza hakimliğince 'çocuğa cinsel istismar' suçundan tutuklanarak Afyonkarahisar Cezaevi'ne gönderildi.
Şuhut Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başla

Emekçinin başına yeni çorap: Mesai saatlerinin esnetilmesi masada..!


Kamu çalışanlarını ilgilendiren 3 yeni gelişme yaşandı. Bunlar 3 başlıkta şöyle:
Esnek çalışma masada: Kamu Personeli Danışma Kurulu (KPDK) yılın ilk toplantısını yaptı. Kamuda doğrudan mesai saatleri içerisinde hizmetine ihtiyaç duyulmayan, örneğin uzman, müfettiş, müfettiş yardımcısı gibi kamu personelinin mesai saatlerinin yeniden düzenlenmesi hedefleniyor. Kamu çalışanları 09.00-17.00 saatleri arasında çalışırken bu personel örneğin 07.00’de işe başlayıp 16.00’da ya da 11.00’de işe başlayıp 19.00’da işten çıkabilecek. Ancak gün içerisinde yine 8 saat çalışmayı tamamlayacak. Mesai başlama ve bitiş saati ise isteğe bağlı olacak.
4-C’de hüsran: Hükümet, kamuda birçoğu kurumları özelleştirildiği için açıkta kalan ve Devlet Memurları Yasası’nın 4-C kapsamında istihdam edilen yaklaşık 21 bin geçici personelin, 4-B sözleşmeli personel statüsüne geçirilmesine ilişkin kararı yayınladı. Ancak karar unvan, ücret, ek ödeme konularında 4-C’lileri memnun etmedi. 4-C’den 4-B’ye geçen personele ek ödeme oranı “yüzde 20” olarak belirlendi.
‘Zam yapılacak’
4-C’lilerin ücret ve ek ödeme eleştirilerine karşın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu, “Yüzde 10 ücret artışı ile izin sürelerini düzenleyerek 4-C’den 4-B’ye emekçi kardeşlerimizin geçişini 2 Nisan itibarıyla gerçekleştirmiş olacağız. Ücretlerinde yüzde 10 artış yapıyoruz. İzin sürelerinde de bir düzenleme gerçekleştireceğiz. Dün (önceki gün) yaptığımız KPDK’de de bu konularla ilgili adım attık” dedi.
Memurun kaybı yüzde 9.15
Ekonomi büyüdü, maaş küçüldü: Türkiye Kamu-Sen Ar-Ge Merkezi ise ekonomi yüzde 7.4 büyürken, memur maaşlarının yüzde 9.15 küçüldüğüne dikkat çekti. Türkiye Kamu-Sen, TÜİK verilerine göre 4 kişilik bir ailenin ortalama aylık geliri 12 bin 887 lira iken bu rakamın ortalama memur ailesinde 2 bin 978 lira olduğuna vurgu yaptı. Araştırmaya göre, Türkiye’nin gelir pastası enflasyon ve reel büyüme birlikte dikkate alındığında yüzde 20.2; kişi başına düşen milli gelir yüzde 17.5 oranında yükselirken memur maaşları yalnızca yüzde 10.1 arttı. Gelir pastası büyüdü ama memurun pastadan aldığı pay küçüldü. Memurun 2017 yılındaki toplam kaybı ise yüzde 9.15 oldu.