26 Temmuz 2018 Perşembe

Mutevaziliğin ve İlkeli Duruşun Adı MÜNİR DIŞKAYA YOLDAŞ..!



Devrim ve sosyalizm şehitlerinden öğrenmek ve  onların erdemleriyle donanmak , hem şehilerimizin ideallerini bayraklaştırmka ve hemde yarım bıraktıklarını tamamlamak bakımından  büyük önem taşımaktadır. Bu yanıyla Türkiye  acılara yüzlerce kez tanık olduğumuz ülkelerin başında gelmektedir. Niceleri halklarımızı örgütleyip ayağa kaldırmak için bir derviş edasıyla köy köy kasaba kasaba,  şehir şehir dolaştı. Emperyalistlerin ve uşaklarının kirlendirdiği bu güzelim ülkemizi özgürleştirmek amacıyla yaşamlarını halkalrını kurtuluşuna adayan komünistler kah aç kaldılar, kah  parasız kaldılar, kah bilmedikleri denizlerde kıyıya ulaşmak için canhıraş bir çaba içinde oldular.
Devrim ve sosyalizmin zaferi,  devrimci militanların olağanüstü fedakarlıkları, kararlılıkları ve çalışkanlıklarıyla bağlıdır. İşte bunlardan birisi de Münir yoldaştı. Boyu uzun olduğundan ona herkes örgüttte uzun diye seslenirdi. Önderi İbrahim'in su verdiği çocuklardan birisiydi Münir yoldaş. Malatya'nın Kürecik ilçesi Harun uşağı köyünde, çok yoksul bir ailenin çocuğu olarak 1957'de dünyaya gözlerini açtı. Ailesi devrimci olduğundan Münir’in mücadeleyle tanışması zor olmadı. İbrahim yoldaşın en sıkı arandığı 1971-1972 döneminde Münir yoldaşın babası, kapısını sonuna kadar devrimcilere açan mütevazi ve yiğit bir yoksul köylü devrimcisiydi. Münir yoldaş daha küçük yaşında devrimci babasını yıldırım çarpmasında kaybetti. Küçük yaşta öksüz kaldı Münir. Annesi Münir'e kol kanat gelerek, Münir'in okuyup adam olmasını istedi. Orta okul derken Malatya'da Tren emeksiz lisesinde ve daha küçük yaşlarda faşistlere karşı Malatya'lığıyla öne çıkan Münür. 1975-76'da Münir yaşına rağmen gençlik içinde öne çıkan ele avuca sığmayan yiğit bir devrim militanıydı. Bir yandan sivil faşist harekete karşı militanca dövüşüyor, bir yandan ise gençliğin komünist hareket saflarında örgütlemeye çalışıyordu.
Komünist hareket Münir 80 yılında Malatya'da önemli ilişkiler yarattı ve birçok militanın kavgaya atılmasında ön ayak oldu. Bu yerinde durmayan çalışan ve yarın devrim olmalıdır şavaşkanlık tutkusuyla ileri atılan Münir yoldaş devrimci faaliyet yürtme hedefiyle  Antep'e geçti. 1978'e kadar Antep'te devrimci çalışmalarını coşkuyla sürdüren Münir, 1978'in yaz aylarında proletaryanın şehri İstanbul'a geldi. İstanbul'da herşeyin değişik ve perişan olduğu bir ortamda işlere sıkıca sarıldı ve yoktan var edileceğini 8 aylık kısa çalışma döneminde gösterdi. Tek bir ilişkiyi değerlendirmek, tek bir toplantı evini elden kaçırmamak, bir  lira parayı harcarken bile yüz kez düşünmek ve yoldaşlarına özverinin nasıl olduğunu, uykusundan, yaşamından kısıntılara , giderek, kendisini komünist harekete adamış bir komünist olarak görür ve onun verdiği görevleri büyük-küçük ayrım yapmadan canla başla  yerine getirmeye çalıştı. Sabahın erkeninde yollara düşer ve gecenin geç saatine kadar o toplantıdan öbürüne geçerek adeta İstanbu'lu boydan boya birkaç kez katederdi. Yaşı küçük olmasına karşın oldukça zeki ve kişisel özelliklerinden dolayı olgun ve ağır başlı bir yapısı vardı.
En güçlü kadro tanımı var. Devrimci militan kadro demek örgütlenmiş ve eylemsel kılınmış hakikat demektir. Elbette bu sıradan bir tanımlama değildir. Hakikat demek yaşam demektir. Bu yaşam da özgür yaşamdır. Dolayısıyla devrimciliğin, kadro olmanın doğrudan yaşamla bağını kurmak zorundayız. Münir yoldaş mücadele içerisinde örgüt içinde tanınan yoldaşlardandı. . Yaşama tutkulu bağlılığıyla, yaşam coşkusu ve heyecanı, sevinci ve yaşam sevisiyle dolu bir militan olarak biliniyor. Onda ölüm adına hiçbir şey yoktu. Elbette ölüme özlem diye hiçbir şey yoktur. Tam tersi kavramlar vardı. Başarma ve zafer kazanma, onun temel lügatını oluşturan anlamlı kavramlardı. Bu anlamlı kavramların üstündeyse yaşamı güzelleştirme, yaşamı daha da çekici hale getirmektir. Şu çok önemlidir. Yaşamı, yani özgür yaşamı her şeyin merkezine koyarak inşa etmek gerekiyor. Yaşamın niçini ne ve nasılına cevap vermek gerekir. İşte devrimcilik bunun cevabıdır. Devrimcilik sadece eylemle sınırlı değildir. Anlam olursa eylem gelir arkasından. Anlam ve eylem bir bütündür. Bunlar bir birinden ayrılan şeyler değildir. Fikir ve zikirden bahsediyoruz. Bunlar iç içe olan şeylerdir. Münir yoldaş bunu yapıyordu.
Zamanında Münir yoldaşta ki devrimci irade ve gerçekliği , ondaki muhteşem güzelliği zamanında fark ettiğimizi söyleyemeyiz. Bunun yarattığı duygu, bunun yarattığı acı gerçekten büyüktür. O büyüklüğün karşısında yanındakine nasıl baktığın, yanındaki en yüce örgüt değerine, yanındaki her hangi bir yoldaşa nasıl baktığın önemlidir. Yanındakine, insana baktığında onda neyi aradığı, onda neyi görmek istediğin önemlidir. Yoldaşlık şudur; ondaki zenginliğin, potansiyelin farkına varmaktır, ondaki özgür yaşam potansiyelini açığa çıkartmaktır. Yoldaşına yardım etmek ve böylece onunla birleşmek! İşte gerçek yoldaşlık budur. Biz güzelliğin , iyiliğin ve özgürlüğün arayışçılarıyız.
 Güzellik, iyilik, doğruluk ve özgürlük, yanımızdaki insandadır. Dolayısıyla hakikat sosyalist bilinçle donanmış insandadır. Yoldaşlık bağları bambaşka ilişki bağlarıdır, aslında hakikat ilişkileridir. Şimdi Münir yoldaşın yarattığı duyguları önemliydi, ama o büyüklüğün açığa çıkmasının veya ona bakan gözlerin onun görmesinde yarattığı bir sevinç vardı, işte bu bizim kazanımımızdı.
Öte yandan   Münir yoldaşın ölümünde ortaya çıkan duygu şudur, boşluğu nasıl doldurulacak, gerçekten Münir yoldaşın boşluğu doldurulabilinir mi ? İlk açığa çıkan duygu budur. Böylesine militan bir yetenek, böylesine büyük mücadeleci yetenek açığa çıkabilir mi? Tabi ki kolay değildir. Tek bir kişiyle onun yerini doldurmak kolay değildir. ölüme zamansız merhaba demenin, şehit yoldaşlara bağlı olmanın en temel görevlerinden biri, onların ortaya çıkardığı boşluğu hızla doldurmak ve düşmana bu anlamda mana vermemektir. Bunun için büyüyebilmek için Münir yoldaşın kavgasında öğrenip daha güçlü savaşmalıyız.
 Aynı zamanda yaşına Münir yoldaşın bir başka özelliği de yoldaşlarına karşı gösterdiği mütevaziliktir. Bazen yaşamda doğal sınırlarımız oluyor, bazı yoldaşlara rahat yaklaşamazsın. Sen yanaşamıyorsun ve herhangi bir konuda sohbet edemiyorsun. Bir çoğumuz da belki böyleyiz. Fakat Münir yoldaş, yoldaşları kendisinden uzaklaştıracak hiçbir sınırı yoktu. Her arkadaşı yanına çekebiliyordu, alıp verebiliyordu, sohbet edebiliyordu. Moral kaynağı olabiliyordu. Bir konuda zorlandığında güç veriyordu. Bununla beraber onları pratiğe katabiliyordu. Nitekim 1979 Nisanında bütün bu başarılı çalışmalarının sonucu TKP/ML hareketi önderliğine seçildi, önderlik içinde görev alan en genç üyelerdendi.
 Aslında Münir yoldaş çok ağır bir yükün altına girdiğinin bilincindeydi. Ama devrimci mücadele kendisine büyük görevler yüklemişti ve bu görevlerin altından kalkmak için var gücüyle çalıştı ve konferansın devrimci talimatlarını sağcılığa karşı savaşımı politikte hızla aşmak için ileri atıldı. Örgütçü özellikleriyle öne çıkan  Münir yoldaş, bir çok devrimci militanın yeniden kendisine gelmesininde ve 78'in dağınık ortamının hızla aşılmasında, Münir'in tartışılmaz iradesinin belirleyici rolü vardır. Teorik olarak belkide çok ileri düzeyde değildi. Ama yüksek kavrama yeteneği ve muhakeme gücüyle, politik öngörü ve güçlü sergileriyle, olayları tahlil etme ve sonuçlara gitmede tereddütsüz tutumlarıyla önderlik içinde de kendini kabul ettirmiş bir durumdaydı. Gittiği her yerde devrimci coşku  moral ve adeta ayaklanma gücü taşırdı. Elinin deydiği yerde, hızlı canlanma ve gelişmenin yaşandığını onlarca kez tanıklık ettik.
Devrimci savaşımını daha geniş yığınları savaşıma çekme ve sosyal demokrasinin umut olmaktan çıkmaya doğru hızlı bir değişimin yaşandığı bir ortamda, örgütçü önderlere ve pratiği örgütleyen devrimcilere daha fazla ihtiyaç duyuluyor. Münir gibi örgütçü ve pratik çözümleyici etkileme gerici yüksek ve adeta konuşmalarıyla mıknatıs gibi insanları etkileyerek devrimci savaşıma çeken önder devrimcilerin yokluğu devrimci savaşımın beklenenden daha geniş düzeyde seyretmesine yol açıyor. Bu gün deney, tecrübe ve kendini ortaya koyuşuyla yetişmiş örgütçü-pratikçi devrimci militanların neredeyse yok denecek düzeyde seyrettiği koşullarda, işlerin esasının acemi erlere bırakıldığı durumlarda süreklilik ve sistemlilik arz eden bir devrimci faliyet yakalanamıyor.
 Deney-tecrübeye sahip devrimci militanların adeta bürokrat bir zihniyetle kitle çalışmasından yürüttüğü  ve acemi erlerin kitle çalışmasına sürüldüğü durumda ortaya ne idüğü belirsiz marf durumlarda , sağlıklı  bir devrimci çalışma ve kitlelerle kaynaşma ve onları sabırlı bir çalışmayla kazanmada fazla bir gelişmenin yakalanması beklenemezdi.  Acemi erlerin polise karşı mücadelede acemi davranışları, moral bozukluğuna kitlelerin saflarında güvensizliği arttırmaktan öte fazla bir etkide yapmıyordu.
Devrimci şehitlerinin ardında güzel edebi laflar etmek ve her yıl bilinen şeyleri tekrarlamakla, ne şehitlere sahip çıkılır ve nede onların devrettikleri kavga bayrakları elden ele yükseltilir. Önder Münire'de sahip çıkmak, yıllardan bu yana söylenen bir ton laf yığınını tekrarlamak değil, dünyayı değiştirme faliyetlerinde daha zor olanın altına girip bu alanda yapılamayanları yaparak, onların devrimci geleneklerini pratiğe sunmaktan geçiyor. Münir gibi örgütçü-pratik devrimci militanlar yetiştirerek ve onların olumlu değerlerini bu günlere taşıyarak, onların izinde yürüdüğümüzü iddia edebiliriz.
Münir yoldaş 1979 Temmuzunda Adana girdiği kanalda yüzme bilmediğinden dolayı suda boğularak  aramızdan erkence ayrıldı. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ı gerçekten özgürlüğün fethedildiği bir ülke haline getirilmelidir. Bunun içinde sorumluluklarımızı hızla yerine getirmeliyiz.
 Çünkü, doğru yolda olan biz komünistleriz. Devrimin özgür Türkiye’si gerçekten şehitlerimizin anısına dikilecek en büyük abide durumundadır. Biz Münir yoldaşın inatla ve ısrarla yürüdüğü devrim ve sosyalizm savaşımı adına abide dikeceğiz. Yaşamı ve mücadelesiyle daima bize ışık olmaya ve yol gösteremeye devam edecektir.  

ÖRGÜT KURMA VE YÖNETME SANATINDA USTALAŞMAK..!



Bir örgütün kuruluşu ve çalışmasında, pratik yönetim, yönetme yöntem ve tarzı da izlenen çizgi kadar önem taşır. Yani, örgütün sorumlu ve yönetici bölümü,  kapsayıcı ortak bir örgütleme ve yönetme anlayış ve tutumuyla hareket etmek zorundadır.  Zira bu, örgütün doğru sevk edilişi ve çalışmanın verimlilikle yönetilmesinin yanı sıra, kolektif bir yönetim tecrübesi ve ortak bir örgütleme ve çalışma tarzı oluşumu açısından da gereklidir.
Yönetici, sorumlu organ ve kişilerin, gerçek yönetim organları ve örgütçüler olarak hareket etmeyi başarmaları için; olay ve olgulara ve örgütün çalışmasının sorunlarına, ülkedeki ve dünyadaki mücadelenin, kitle hareketinin durumu ve özeliklerinden bakılması ve hareket tarzını oradan elde edilen veriler üzerinden belirlenmesi tutumunun ilke düzeyine çıkarılması gerekir.
Örgütün sorunlarının, hayatın kendisine göre çok dar olan penceresinden, sınıflar arasındaki ilişkilerin ve hareketin geniş bir alanı kucaklayan karmaşık sorunlarını görebilmek olanaksızdır. Öte yandan, örgütün ve yönetiminin sorunlarının ne olduğunu; bize ancak, her günkü mücadelenin ve hareketin ihtiyaçları gösterebilir. Ayrıca örgütün, işçi sınıfı ve halkın sermayeye karşı mücadelesinin örgütlenmesi ve yönetilmesinin bir biçimi ve aracı olarak örgütlenmesinin sadece bu tutumla başarılabileceği de unutulmamalıdır.
Politik bir örgütün örgütlenmesi ve yönetimi, profesyoneller tarafından ve ancak profesyonelce bir bakış açısı ve tutumla başarılabilir bir iştir. Bir örgüt, kitlesi, kitle hareketinin durumuna, örgütün gelişme derecesinin koşullandırdığı ihtiyaçlara göre genişleyen; merkez kurulu etrafında birleşmiş ve işlerini olgunluk, yetenek ve disiplinle yerine getiren bir profesyoneller topluluğu ve aygıtı ile örgütlenip yönetilebilir. Kaldı ki, kitle çalışması yapan ve öteki temel örgütlerin yönetici çekirdekleri dahi profesyonelce bir anlayış ve tutumla çalışmak zorundadırlar. Profesyonelliğe ve profesyonel bir anlayışa dayanmadığında; komünist örgütün geriye düşmesi, hayatın içine girememesi, politika dışı kalması ve işlevsizleşmesi kaçınılamazdır. Sermaye nasıl ki, profesyonel bir kadroya dayanarak savaşıyorsa; işçi sınıfı da sermayeyle savaşında ancak, profesyonel bir kadroya dayandığında başarılı olabilir.
Bir örgütü yönetme (aynı zamanda örgütleme) demek, görevlendirme ve denetleme demektir. Başarılı bir görevlendirme ve denetim, hareketi karakterize eden olgu ve olaylar ve örgütün sorunları, ilişkileri, güçleri vs. hakkında taze ve canlı bilgi gerektirdiği gibi; kadro ve militanlar ve örgütlerin yaşam ve çalışmasının hiçbir ayrıntısını kaçırmayan kesintisiz bir takibini ve gerektiğinde müdahale kararlılığı ve inisiyatifini zorunlu kılar. Kadroları görevlendirme, dağıtma ve yükseltmedeki (görevlendirme esasta kadro terfii ve dağıtımıdır) isabet ve etkili denetim olanağı buradadır. Görevlilerin esas olarak seçimle atanması, bir örgütü yönetmenin, yetişmiş kadro ve militanları görevlendirme olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz; aksine bu anlayış ve çizginin bütün örgüte ve örgüte bilinçle mal edilmesini gerektirir.
Örgütleme ve yönetme yönteminin iki özelliği tayin edicidir. Bunlardan ilki, çizgi, çağrı ve kararlarda benimsenen tutumun mal etme, yani eğitim özelliği taşımasıdır. Ki bu, karar ve çağrıların oluşumuna örgütün olabildiğince aktif katılması ve olabildiğince örgüte mal edilmesini içerir. İkincisi ise, uygulamada kesin kararlılık ve temel örgüt yöneticileri başta olmak üzere bütün yönetici organ ve kişilerin, örgütlerin çalışmasını izlemesi ve iş disiplinini uygulamada egemen kılma tutumu (bu, seçim ilkesi uygulaması yoluyla mal etmeyi, görev almayı ve karşılıklı denetimi, böylece iş disiplinini, sorumluluk duygusunu güçlendirmeyi vb. içermeli) ile hareket etmesidir. Örgütleme yöntemi, bu iki özelliği uyumlu bir şekilde yansıtmadığında, örgütte eylem ve irade birliğini sağlamak ve onu sert bir mücadelede örgütlemek ve yönetmek olanaksızdır.
Örgütün fonksiyonerler bölümünü, sınıfın genç, yetenekli ve taze güçleriyle besleme ve farklı kuşak ve milliyetlerden kadrolar ve değişik bölgelerdeki örgütler arasındaki birliği sürekli yeniden inşa etme vb. kadro ve örgütlenme politikalarının bir unsuru olacak olan çokça şeyden daha söz edilebilir. Fakat, yukarıda yapılmış tartışmalardan sonra buna bir gerek bulunmamaktadır. Burada, özellikle ve mutlaka anlaşılması ve unutulmaması gereken şudur:
Devrimci bir örgütün yönetilmesinin ilkeleri vardır, fakat ne var ki bir şablonu yoktur. Örgüt ve çalışma tarzının bütün sorunlarında olduğu gibi; yönetim sorunları da, her parti ve örgütde kendine özgü bir şekilde gündeme gelir ve bunlar, bir önceki dönemin deneyi, biçimlendirdiği tarz, anlayış ve üslupla çözülemezler. Her parti ve örgüt, doğduğu koşullar ve sınıfın ve hareketin gelişme özellikleri vb. tarafından koşullandırılan özgün tarz ve yöntemlerle ,özgün kişilikli ve özgün yetenekli kadro ve militan tipleriyle birlikte kurulur ve işçi ve emekçi kitle hareketinin gelişmesine bu yönüyle de katkıda bulunur. Önceki dönemlerden birikmiş olumlu deneylerin, geniş bir bakış açısı, bir örgüt kültürü ve bir olgunlaşma yaratacağı doğru olmakla birlikte; bugün bir kitle örgütü kurma ve işçi ve halk hareketini örgütleme mücadelesi veren işçilerin, ihtiyaçlarına uygun düşen bir çalışma, örgüt ve yönetim tarzını kendi anlayışlarıyla bulmak ve inşa etmek zorunda oldukları son derece açıktır.
Bu zorunluluk, öteki bütün şeylerden önce, örgütün yaşamını ve bütün işlerini kendine bağlayan politik bir platform ve politik bir gündem üzerinde hareket edilmesini güvenceye almayı özellikle öngörür.
Örgütsel sorunlar ve öteki sorunlar, politik mücadelenin ve örgütlerin sınıf hareketine bağlanmasının ihtiyaçları ve aynı şekilde politik kitle organlarının herşeyi yönetmesi temelinde ele alınmak zorundadır. Politik kitle organlarının düzenli dağıtımı ve her günkü. çalışmada doğru, istikrarlı, verimli ve çok yönlü genişlemesi gereken kullanılışının sorunları çözülmediğinde, çalışmanın herhangi bir sorununun köklü çözümü olanaklı değildir. Yönetimin başarısının olduğu kadar, yönetim tarzının oluşumu için de güvence bu sorunların doğru anlaşılmasındadır.
Ayrıca, her yönetici ve örgütçü kişi mantıklı olmanın yanı sıra güvenle hareket etmeyi de bilmelidir. Sorunlarla boğuşmada kesin kararlılık; örgüte ve kendine güven hayati önem taşır. Çözümsüzlük (çözümsüz birşey yoktur.) gösterme, artan sorunlar ve talepler karşısında yakınır pozisyona düşme vs.; bunlar örgütçü irade ile, devrimci bir örgütün yöneticiliği ile bağdaşmayan ve asla bir arada olmayacak zayıflıklardır. Organ ve örgütlerin, platformlarını (örgütü ve çalışmayı geriye çeken umutsuzluk belirtisi eğilimler dayatılabilir.) daha ileriden yenilemelerine kararlılıkla yardım; örgütün enerji ve deneyim kazanmasını garanti edeceği gibi, hem kendilerine hem de yönetime duyulan güven de pekişecektir. Kendine güven ve işleri ustaca yürütmedeki yetenek: işçiler arasında yönetici organlara karşı, organların ve kişilerin birbirine karşı güven ve saygısının gelişmesinin güvencesi buradadır. Böyle bir güven, devrimci bir örgütünün yaşamının mutlaka olması gereken bir özelliğidir.
Sorumlu davranmak ve kronik hatalardan kaçınmakla birlikte, hata yapmaktan korkmamak gerekmektedir. Hata korkusuyla, sorumluluk altına girmek ve iş yapmaktan kaçınmak, örgütçü görevli bir yana, basit örgütçü ve yeni katılan bir genç için bile kötü bir şeydir. Bu kötü ve bir devrimcinin karakteri ile bağdaşmayan korkudan uzak durmak; toplumsal politik hayatın talep ettiği görevleri sorumlulukla üstlenmek ve hatalardan ders alma tutumuyla yerine getirmek devrimci örgütçülüğün ilk koşuludur. Hata ihtimali karşısında, sorumlu olmak gerektiği gibi cesur (tıpkı karşıdevrim karşısındaki cesaret gibi) olmak da gerekir. Daha genç ve yeni, hata yapabilir gibi gerekçelerle sorumluluk vermede çekingen davranılan yeni işçi ve gençlere (aralarına katılma, olgunlaşma ve yetişmelerine yardım sorumluluğunu üstlenerek) görev vermede daha cesur olmak da aynı şekilde zorunludur.
Yönetici ve sorumlu organlar ve bunlarla alt organ ve örgütler arasındaki ilişkilerin dayanışma, paylaşma ve yardım ilişkisi olarak şekillenmesi özel önem taşır. Bu sadece, çalışma tarzının oluşumu açısından değil; örgütün karakter kazanması ve yeni militan tipi özelliklerinin şekillenmesi açısından da önem taşır. Her kademede, birlikte çalışan kişilerin eleştiriden kaçınmamaları, fakat paylaşmaları, birbirlerini tamamlamaları ve yoldaşça dayanışmaları; üst organ ve sorumluların, emir ve direktiflerle iş yaptırmadan olabildiğince kaçınmaları, buna karşılık alt organ ve görevlilerle olanak olduğunca birlikte çalışmaları ve pratik içinde yetişip ilerlemelerine yardım etmeleri; alt organların, üst organların katılımını talep etme ve bekleme yerine sorumluluk üstlenmeleri, inisiyatifle hareket etmeleri, parti yönetiminin taleplerini, üst organların çağrılarını kararlılıkla, coşkuyla desteklemeleri; olanaklarını, partinin daha geneldeki ihtiyaçları için yaratıcılıkla seferber etmeleri; gerek üst gerekse alt organların işçi hareketinin ve partinin olanaklarını koruma, iyi ve verimli bir şekilde değerlendirme konusundaki ortak bilinci daha da geliştirecek ve bütün örgüt kamuoyuna yansıtacak örnek bir tutumla hareket etmeleri zorunludur.
Her kademeden örgüt görevlisinin, birbirlerinin olduğu gibi, işçilerin ve gençlerin yaşamına katılmayı, bir arada olmayı istemesi, onlarla ortak çalışmaya ihtiyaç duyması ve bundan zevk alması; ayrıca, örgüt çizgi ve kararlarının öğreticisi olduğu kadar, yaşamdan; öncelikle işçilerden, yoldaşlarından, ve gençlerden öğrenmeye istekli olması bir değer olmalıdır. Öte yandan, hangi kademeden olursa olsun yönetici ve örgütçü kişi ve organlar, devrimi hemen yarın örgütlemenin özeni, dikkati, enerjisi, tutkusu ve ruhu ile çalışmalıdırlar. Ancak böyle olduğu koşullardadır ki; örgüte katılan işçi ve gençler devrimciliği, devrimci laf yapmak değil; devrim için özveri, iş ve çalışma olarak algılayabilir ve devrimci bir ruhla eğitim görebilirler.
Başarılı çalışmaların da, zaaf ve eksikliklerin de, daha büyük bir önem kazandığı; çalışmanın daha ileri gitmesi ve örgütün, rolünü daha ileriden, daha kararlılıkla oynamasının; örgütün omurgası olan yönetici kitlenin, kendi öneminin farkında olması ve buna uygun davranmasıyla bağlı olduğu açıktır.