22 Mart 2019 Cuma

Faşizme İnat Diyarbakırdan Adanaya Van’dan İzmire Newroz Ateşi Daha Gür Yakıldı Alanlarda: “Talepler kabul edilsin, tecrit kaldırılsın” şiarı Yükseltildi..!



Bugün birçok merkezde başta Kürt ulusu olmak üzere Orta-doğu halklarının bahara merhaba diyen ve yaşamın yeşil kılan direniş günü Newroz, yüz binlerce kişinin katılımı ile faşizme inat kutlandı.
AKP-MHP faşizmin tüm baskı, kuşatma, gözaltı ve tutuklama terörüne rağmen Kürt emekçileri, devrimci ve emekçi dostları Diyarbakır’dan Van’a, Batman’dan Urfa’ya hemen her kentte Newroz kutlamaları gerçekleştirildi. Newroz etkinliklerinde öne çıkan tema tecridin kaldırılması talebiyle devam eden açlık grevi eylemlerine omuz vermek oldu. Hemen her il ve ilçeden verilen mesaj ise ortaktı: “Mutlaka kazanacağız!”
DİYARBAKIR'DA HALK "BURADAYIZ" DEDİ
Diyarbakırlılar “Mutlaka kazanacağız, tecridi kıracağız” sloganıyla, sabahın erken saatlerinden itibaren kentin dört bir tarafından Newroz Parkı’na aktı.
UZUN KUYRUKLAR OLUŞTU
Kentin dört bir yanından Newroz’a akın eden halk, Yeniköy Mezarlığı, Evrim Alataş Caddesi ve Yeni Hal Caddesi üzerinden yürüyüşe geçti. 3 ayrı koldan Newroz Parkı’na ulaşan yüzlerce kişi, arama noktalarında uzun kuyruklar oluşturdu. Newroz kutlamasını 268 yerli ve yabancı basın mensubu izledi.
Alanı dolduran halk saygı duruşu sırasında “Leyla Güven onurumuzdur”, “Bijî berxwedana zindanan” ve “Zülküf Gezen ölümsüzdür” sloganları attı.
Diyarbakır:
Diyarbakır Newrozu’na, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için başladığı açlık grevinde 134. günü geride bırakan Leyla Güven damgasını vurdu. Alanı dolduran halk, “Leyla Güven onurumuzdur”, “Bijî berxwedana zindanan” ve “Zülküf Gezen ölümsüzdür” sloganları attı. Alanda bulunan “Faşizm kaybedecek halklar kazanacak", "Kadın zılgıtları direnişin sesidir", "Halkın iradesi gasbedilemez", "Newroz direniştir, halkların baharıdır” pankartları dikkat çekti.
Konuşmacılardan önce Diyarbakır belediye başkan adayları sahneye çıktı ve alandaki yurttaşları selamladı. Newroz Tertip Komitesi Başkanı Garip Kandemir, Öcalan üzerindeki tecride dikkat çekerek “Türkiye’de siyasi sorun var. Bu sorunun çözülmesi için İmralı Adası’nın kapıları açılmalıdır. Bu kapı özgürlük, kardeşlik kapısıdır. Kürt halkı son yüzyılda statüsüz bir şekilde yaşadı. Bu halk, direnişi ile özgürlük noktasına geldi. Bu halk özgürlüğüne kavuşmalıdır. En çok Kürt halkı özgürlüğü hak ediyor. Bu da ittifak ile sağlanır, o zaman hiçbir güç bunun önünde duramaz” diye konuştu.
NEWROZ ATEŞİNİ ZÜLKÜF GEZEN'İN AİLESİ YAKTI
Kutlamada, Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridi protesto etmek için yaşamına son verdiği açıklanan Zülküf Gezen’in ailesi Newroz ateşini yaktı.
TUTUKLU SİYASETÇİLERİN İSİMLERİ OKUNDU
HDP’nin tutuklu bulunan önceki belediye eş başkanları ve milletvekilleri, DBP’li tutuklu belediye eş başkanları ve cezaevlerinde açlık grevi eyleminde olan siyasetçilerin isimleri okundu. Okunan isimler tek tek alkışlandı.
Leyla GÜVEN MESAJ GÖNDERDİ
Leyla Güven'in Diyarbakır'daki Newroz kutlamasına gönderdiği Kürtçe mesaj, 3 Mart’tan bu yana açlık grevinde olan HDP Diyarbakır Milletvekili Dersim Dağ tarafından okundu. Leyla Güven, Newroz mesajında, “Bahar geldi artık. 2019 yılında tecridi kıracağız ve halkımızı özgürleştireceğiz. Bütün dünya halkları iyi bilmelidir ki tecrit içinde bir yaşamı asla kabul etmeyeceğiz” ifadelerini kullandı
"TECRİDİ KIRACAĞIZ"
Kürdistan Demokrasi Platformu Başkanı Sertaç Bucak, barış ve diyalogun önemine değinerek Newroz’un diyalog ve barış için yeni bir adım olması temennisinde bulundu. TJA adına konuşan Ayşe Gökhan ise açlık grevinde olan HDP Milletvekili Leyla Güven'in ve cezaevlerindeki mahkumların durumuna dikkat çekerek birlik çağrısı yaptı. Ayşe Gökhan, “Bu yıl Newroz'un adı Leyla Güven’dir. Uzatmayacağız, bugün tecridi kıracağız, birlik olmadan özgürlük olmaz” dedi.Van Newrozu, Van Kalesi’nin eteklerinde bulunan Newroz alanında yapılan etkinlikle kutlandı.
“Mutlaka kazanacağız” sloganıyla yapılan kutlamalara yüz binlerce kişi katıldı.
Kutlamalarda, tecridin kaldırılması talebiyle HDP Milletvekili ve DTK Eş Başkanı Leyla Güven’in başlattığı ve 134 gündür sürdürdüğü açlık grevi eylemine dikkat çekildi.
“Leyla Güven onurumuzdur” sloganlarının eksik olmadığı alanda Newroz ateşi Barış Anneleri tarafından yakıldı.
Sanatçıların sahneye çıkmasının ardından tutuklu bulunan ve yerine kayyum atanan Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Bekir Kaya’nın gönderdiği mesaj okundu.
Kaya mesajında, “Bizler direndikçe inanıyorum ki bugün halkımıza karşı geliştirilen inkar ve yok sayma politikaları da boşa çıkarılacaktır” dedi ve ekledi:
“Halkımızın iradesini gasp eden ve tüm değerlerimizi ayaklar altına almaya çalışan kayyum politikasına karşı halkımızın 31 Mart’ta çok anlamlı bir cevap vereceğine inanıyorum.”
“Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın ki ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar faşizm uygularlarsa uygulasınlar, bizler mutlaka kazanacağız” diyerek halkın Newroz’unu kutladı.”
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli ise “Tecrit Kürt sorununun çözümsüzlüğüdür. Sayın Öcalan üzerindeki tecride son verin. Newroz alanlarında tecride karşı isyan ediyoruz, kabul etmiyoruz” dedi.
Halk iradesinin yok sayılarak belediyelere kayyum atandığını söyleyen Temelli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Halkın iradesini yok sayarak kayyum atadılar. Biz de bu meydanlardan diyoruz ki bu ülkeyi bu utançtan kurtaracağız. Diyoruz ki sizin kayyumlarınızı bu ülkeden süpürüp atacağız. Kırıntıları bile kalmayacak. Tümünü süpürüp atacağız. Süpürgeler hazır mı?”
MARDİN’DE HER DİLDE NEWROZ
Mardin’in Nusaybin ve Midyat ilçelerinde Newroz mitingine binlerce kişi katıldı. Nusaybin'de Cegerxwîn Meydanı’nda başlayan kutlamaya sabah saatlerinden itibaren halk gruplar halinde akmaya başladı. Yöresel kıyafetleriyle alana yürüyenler uzun süre giriş kapılarında bekletildikten sonra üst aramaları yapılarak içeriye alındı. Midyat'ta da, sabah saatlerinden itibaren yurttaşlar, Midyat Otogarına akın etti. Coşkusu dinmeyen kitle alana üst aramalarının ardından alınırken, alana Türkçe, Kürtçe, Süryanice ve Arapça pankartlarla Newroz kutlandı
BATMAN'DA LEYLA GÜVEN TİŞÖRTLERİ
Batman’da on binlerce kişi DTK Eş Başkanı Leyla Güven ve Nasır Yağız’ın fotoğraflarının bulunduğu tişörtlerle Newroz kutlamasına katıldı.
Newroz alanında saygı duruşu ile kutlamalar başlarken yerel kemençe grubunun stranları eşliğinde halk coşkuyla halay çekti.Cizre
Şırnak’ın Cizre ilçesinde Newroz, Konak Mahallesi’ndeki Newroz alanında yapıldı.
HDP Cizre Belediye Eşbaşkan Adayı Berivan Kutlu, “Bugün Erdoğan ve yardımcıları Dehaklaşmış bu halka zulüm uyguluyor. Bizler yıllardır direnen Kürt halkı olarak, Cizre’den Kawalaşacağız” dedi.
HDP Şırnak Milletvekili Nuran İmir ise Öcalan’a dönük tecride dikkat çekerek, bunu protesto etmek için cezaevinde yaşamına son veren Zülküf Gezen’i andı: “Bu Newroz bugün Zülküf Gezen Newroz’u oldu.”
BİNGÖL’DE MÜZİSYENLERE ENGELLEME
Bingöl’de Newroz kutlaması, Saray Mahallesi’ndeki Sağlık Caddesi’nde binlerce kişinin katılımıyla başlarken, kutlamaya katılmak için kentte gelen sanatçılar engellendi. Diyarbakır’dan Newroz kutlaması için Bingöl’e gelen sanatçı Mizgin Tahir ve ekibi, Genç ilçesinde jandarma kontrol noktasında durdurularak kimlik kontrolünden geçirildi. Tahir'in ekibindeki müzisyen Bîlind Şakir, Suriye uyruklu olduğu için kendisine 707 lira ceza kesilirken, ekibi getiren araca ise bin 450 lira para cezası kesildi. Sanatçıları taşıyan araç ve Bîlind Şakir'in Bingöl'e girişine izin verilmeyerek Diyarbakır'a geri gönderildi. Sanatçı Mizgin Tahir ise Newroz Tertip Komitesince Genç'ten başka bir araçla Bingöl' e getirildi.
ŞIRNAK MERKEZ, SİLOPİ, ULUDERE…
Şırnak merkezde 3 yıl önce ilan edilen sokağa çıkma yasağı sonrası gerçekleştirilen ilk Newroz için yurttaşlar büyük bir coşkuyla alana aktı.
Kutlamalar için gelenler içerisinde özellikle kadınların ve gençlerin yoğunlukta olması dikkat çekti.
Yasaklardan sonra ilk defa kutlamaların gerçekleştirildiği merkezlerden biri olan Silopi’de ise binler Newroz alanına aktı. Buradaki kutlamalara katılanlar arasında yasaklar sırasında yakınlarını kaybedenler aileler ile cenazesi günlerce sokakta kalan Taybet İnan’ın yakınları da yer aldı.
Kutlamaların yapıldığı bir başka adres olan Uludere’de yöresel kıyafetler giyen yüzlerce yurttaş, ellerinde HDP bayraklarıyla alanda halay çekti. (Şırnak/MA)
ANTEP'TE BİNLER NEWROZ ALANINI DOLDURDU
Antep'teki Newroz kutlamalarına binlerce kişi katıldı. Kutlama, Çıksorut Mahallesi Eski Tur alanında gerçekleşti. Halkların kardeşliği vurgusunun öne çıktığı kutlamada, cezaevinde tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş’ın cezasının son bulması istenirken “Leyla Güven yaşamalı” mesajı verildi.
Antep'teki binlerce kişi Newroz'u coşkuyla kutladı | Fotoğraf:
HDP İl Eş Başkanı Müslüm Kılıç, “Newroz halkların zalim Dehaq'a karşı direniş günüdür, bugün de bu direniş ateşi yanmaya devam ediyor” dedi. HDP İl Eş Başkanı Sultan Bayındır ise yaklaşan yerel seçimleri işaret ederek “Biz kadınız, genciz, işçiyiz, emekçiyiz. Tayyip Erdoğan’a itaat etmiyoruz” dedi.
"SON SÖZÜ İŞÇİLER, EMEKÇİLER SÖYLEYECEK"
EMEP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Türkmen, “Ülkede huzurun hakim olduğu bir ortamda yönetemeyenler, yeniden kaos ve çatışma süreci başlatarak barış ve özgürlük isteyen herkesi terörist ilan etti. Buna sessiz kalanlar dahi artık AKP iktidarı tarafından teröristlikle suçlanıyor. Milliyetçi bir parti olan İYİ Parti bile yerel seçimler öncesi terörist ve işbirlikçisi ilan edildi'” dedi. Selahattin Demirtaş’ın 24 Haziran seçimleri öncesi sarf ettiği ‘Bu daha fragman, asıl film 24 Haziran sonrası başlayacak’ sözlerini hatırlatan Türkmen, “Fakat film henüz bitmedi, bu ülkenin işçi ve emekçileri, halkları henüz son sözü söylemedi” diye konuştu.
Mardin
Mardin’in Nusaybin ve Midyat ilçelerinde onbinlerce kişinin katılımıyla Newroz kutlandı.
Öcalan üzerindeki tecrit karşı devam eden açlık grevlerine dikkat çekilen buradaki Newroz’da da gündem tecrit idi.
Newroz alanındakilere seslenen HDP’nin Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkan adayı Ahmet Türk, Seyit Rıza’nın sözlerini hatırlatarak, “Hileleriyle baş edeceğiz” dedi.
İZMİR'DE NEWROZ GÜNDOĞDU MEYDANINDA KUTLANDI
"Mutlaka Kazanacağız, Tecridi Kıracağız" şiarıyla yapılan Newroz mitinglerinin İzmir'deki adresi bu sene de Gündoğdu Meydanı oldu. Kentin dört bir yanında gelen İzmirliler Gündoğdu Meydanı'nı doldurdu. Mitinge hafta içi ve mesai saatlerinde olmasına rağmen on binin üzerinde bir katılım oldu.
Emek Partisi üyeleri Cumhuriyet Meydanı'nda toplanarak , "Savaşa, Tek Adam Yönetimine Hayır, Newroz Piroz Be" yazılı pankartla Gündoğdu Meydanı’na yürüdü. Polis ilk başta pankartı alana sokmak istemedi. EMEP üyeleri yürüyüşte 'Yaşasın İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği', 'Faşizme Ölüm Halka Hürriyet' ve 'Newroz Piroz Be' pankartı ile alana girdi. KESK İzmir Şubeler Platformu da 'Zulme, Zorbalığa, Yolsuzluğa Karşı Eşitlik, Özgürlük, Barış ve Adelet İçin Yaşasın Newroz' pankartı ile alana girdi. ÖDP, Hakevleri de mitinge katıldı. İmzacı akademisyenler de alanda idi.
"CEZAEVİNDEN TABUTLAR ÇIKMASIN"
Ayrıca miting alanına girerken polis arka arkaya iki defa üst araması ve GBT kontrolü yaptı. Ayrıca altı kişi attığı sloganlar, giydiği kıyafetler ve bayraklarından dolayı gözaltına alındı. Gözaltına alınan Kantar Karakolu'na götürüldü. Newroz ateşini Zekiye Alkan'ın ablası Meziyet Çağlar yaktı. Miting açılış konuşmasını HDP İzmir İl Eşbaşkanları Kadir Baydur, Besiye Tekgür yaptı. Barış Anneleri de sahneye çıkarkan anneler adına konuşma yapan Melahat Küçükaydın grevdeki Leyla Güven ve cezaevindeki tutuklarını selamladı ve "Çocuklarımız ölmesin, barış olsun artık. Cenazeler istemiyoruz cezaevlerinden tabutlar çıkmasın, onların sesine ses verin" dedi.
"TÜRKİYE HUKUK DEVLETİ OLMAKTAN ÇIKMIŞTIR"
Meydandakilere seslenen HDP İzmir Milletvekili Serpil Kemalbey HDP'nin halkların kendi kendini yönetmek istediğini ve iktidarın buna karşı saldırgan bir tutum içinde olduğunu belirterek "Diyorlar ki 'Biz Kürt düşmanı değiliz'. Siz bu halkın aklıyla oynayamazsınız. Siz statükonun devam etmesini istiyoruz. Şovenizmi kabul etmiyoruz. Başka ülkede ırkçılık olduğunda aslan kesiliyorsunuz, ya bu ülkede katliamların hesabını nasıl vereceksiniz. Bu coğrafyadaki halkları birbirine düşürmek için her türlü girişimi yapıyorsunuz. Bizim mücadelemiz onları öfkelendiriyor ve öfkelendirmeye devam edecek" dedi.ADANA NEWROZU RENGARENK
Adana Newrozu Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosunda gerçekleşti. Newroz etkinliğine kilometrelerce uzaktan yürüyerek ve araçlarla gelen vatandaşlar alanda renkli görüntüler oluşturdu. Alana gelenlerin genç ve kadınların yoğun olması coşkulu bir görüntü oluşturdu. Şal u şepik giyenler, ellerinde sarı, kırmızı ve yeşil renk olanlar polislerce alana alınmadı.
Tüm halkın Newroz’unu kutlayan HDP Adana İl Eş Başkanı Mehmet Mahsun Eriğ, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve Hakkari Milletvekili Leyla Güven ve tutukluların direnişine dikkat çekerek, Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasını istedi.
HDP Adana Milletvekili Kemal Peköz, Leyla Güven ve mahpusların Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve yasaların uygulanması için açlık grevinde olduğunu hatırlatarak taleplerinin karşılanmasını istedi.
"SAVAŞ POLİTİKALARINA SON VERİLSİN"
Savaş politikalarına son verilmesini isteyen Peköz, "Tüm varını yoğunu silah tüccarlarına aktaran iktidar yoksulların ekmeğini her gün bir dilim daha azaltıyor" dedi.
HDP'nin Türkiye'deki tüm hakları kardeş olarak gördüğünü söyleyen Peköz, halklar arasında olan kardeşliğin iktidarda olmadığını belirterek "terörist" söylemlerine rağmen doğru bildiklerini sonuna kadar söylemeye devam edeceklerini dile getirdi.
Her gün HDP'ye yönelik saldırıların HDP'nin seçim tutumuyla ilgili olduğunu dile getiren Peköz, "Akşama kadar milli irade diyenler halkımızın iradesini hiçe sayıp kayyımlar atadılar. Belediyeleri yandaşlarına peşkeş çektiler. Ancak halkın iradesini hiçe sayanlara halk gereken cevabı 31 Martta cevap verecek" dedi.
Ağrı
Ağrı’da Newroz, Ağrı stadyumunun arkasında bulunun boş alanda on binlerce kişi katılımıyla kutlandı.
Newroz kutlamalarına HDP Milletvekili ve Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir, HDP Ağrı Belediye Eş Başkan adayları Yeliz Karaaslan, Abdurrahman Doğar, HDP MYK Üyesi Salih Taşdemir ve Kars Belediyesi Eş Başkan adayı Ayhan Bilgen katıldı.
Alana gelen siyasetçiler ardından halkla birlikte Newroz ateşini yaktı.
Dilan Dirayet Taşdemir açlık grevlerindeki Leyla Güven’in ve tutukluların taleplerini dile getirerek, “Tecrit insanlık suçudur. Tecrit kırılana kadar biz meydanlarda bunu dile getireceğiz. Arkadaşlarımız da eylemleriyle bunu sürdürecektir” diye konuştu.
Ayhan Bilgen ise Kürt halkının taleplerinin olduğunu vurgulayarak, “Bu halkın bir iradesi, mücadelesi ve ödediği bedeller var. Bu halkın insanca, özgürce, eşitçe ve kardeşçe yaşama hakkı var. Biz siyaseti bunun için yapıyoruz” ifadelerini kullandı.
Batman
Batman’da, Newroz alanında düzenlenen Newroz kutlamasına binlerce kişi katıldı.
Kutlamada, HDP Batman milletvekilleri Mehmet Rüştü Tiryaki, Ayşe Acar Başaran ve Necdet İpekyüz halka hitap etti.
Cezaevinde başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevini tahliyesi sonrası evinde devam ettiren Sedat Akın, Newroz kutlamasına mesaj gönderdi.
Tecridin kaldırılarak taleplerin kabul edilmesi gerektiğini söyleyen Akın, “Mevsim şimdi zindanlarda direnen binlerce yoldaşımızın özgür ve onurlu yaşama olan inancı… Mevsim şimdi ‘Ne olursa olsun, sonu muhteşem olacak’ diyenlerin mevsimi” dedi.
Urfa
Urfa’da Newroz, 11 Nisan Stadyumu önünde bulunan boş alanda binlerce kişinin katılımı ile kutlandı.
Stadyuma yakın birçok yolu trafiğe kapatan polis, geniş güvenlik önemleri aldı. Saat 10.00 olarak belirlenen kutlama saati, Newroz alanının halka açılmaması nedeniyle bir saat geç başladı.
Kürtçe asılan “Newroz pîroz be” pankartının da aralarında olduğu Kürtçe tüm pankartlar polis tarafından “yasak” olduğu gerekçesiyle söküldü. Alanda sadece Türkçe “Newroz barış ve özgürlüktür” ve Kürtçe, Türkçe ve Kirmanckî “Mutlaka kazanacağız” pankartı kaldı.
HDP Urfa Milletvekili Ömer Öcalan yaptığı konuşmada, “Bu ülkenin yasaları var, yasayı uygulayın. İmralı’da bir tecrit var, ailesiyiz. Açın kanalları her tutuklunun iletişim hakkı var” dedi.
Antep
Antep’te düzenlenen Newroz kutlamasına Antep H Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan tutuklular bir mesaj gönderdi.
Öcalan’a uygulanan tecride karşı açlık grevine girdiklerini belirten tutuklular, toplumu da tecride karşı ses çıkarmaya çağırdı.
HDP Milletvekili Mahmut Tuğrul ise “Leyla Güven’in talebi insanidir, hukukidir ve vicdanidir. Leyla Güven’e Antep’ten bin selam olsun” dedi.
Tatvan
Bitlis’in Tatvan ilçesindeki Newroz kutlamasında da Öcalan’a dönük tecride son verilmesi talebiyle süren açlık grevi eylemcileri anıldı.
HDP Bitlis Milletvekili Mahmut Çelalet Gaydalı “Leyla Güven ile binlerce kardeşimiz bugün açlık grevinde. Talepler çok net; adaletin sağlanması, kendi hukuklarına uymaları isteniyor. Ama hükümet üç maymunu oynuyor” dedi.
HDP Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ise “Tecrit derhal kaldırılmalıdır. Onun için açlık grevinde olan tüm arkadaşlarımızın talepleri haklıdır ve yerindedir” diye konuştu.
Manisa ve Aydın
Manisa ve Aydın’da binlerce kişi Newroz’u kutladı.
Manisa Belediye Eşbaşkan Adayı Naci Sönmez, “Acılarımız ve yaslarımız var. Bayram tadında Newroz yaşatmayanları Allah bildiği gibi yapsın. 1 Nisan sabahı Türkiye halkları Newroz’un yaktığı işaret fişeğiyle baharı müjdeleyecek” diye konuştu.
Aydın’daki kutlamada konuşan HDP Muş Milletvekili Mensur Işık ise “Yerel seçimlerde bizi büyük bir zafer bekliyor. Arkadaşlarımızın aylardır sürdürdükleri direnişle, bu ruhla zafer tüm halklar için yakındır diyorum” şeklinde konuştu.
Konya
Konya’da Newroz, Işıklar Mahallesi Salı Pazarı Meydanı’nda “Mutlaka kazanacağız, tecridi kıracağız” şiarıyla yapıldı.
Burada konuşan HDP Ağrı Milletvekili Abdullah Koç, Türkiye’nin barışı için HDP’nin tek çözüm olduğunu savundu.
Koç, “31 Mart tıpkı Newroz gibi zalim Dehaklara karşı sandıklarda cevaplarımızı vereceğiz. 31 Mart’ta bahar yeniden gelecek meşaleyi en yukarılara doğru taşıyacağız” dedi.
Evrensel-Mezopotamya Haber
2017 Newroz’unda polis tarafından vurularak katledilen Kemal Kurkut, mezarı başında anıldı..!
Diyarbakır’da, 21 Mart 2017’de Newroz kutlamasına katılmak için alana gelmeye çalışırken polislerce vurularak öldürülen Kemal Kurkut, Malatya’da mezarı başında anıldı.
Mezopotamya Haber Ajansı’nın haberine göre, Kurkut’un ailesi, HDP il ve ilçe örgütleri ile çok sayıda yurttaşın katıldığı anmada, anne Sican Kurkut oğlunun mezarına sarılarak ağıt yaktı.
‘Türkiye’de hukuk kişilere özel çalışıyor’
HDP Malatya İl Eş Başkanı Kemal Gedik, anmada yaptığı konuşma da, Türkiye’de hukukun bittiğini ve kişilere özel çalıştığını söyledi.“Türkiye’de hukukun olmadığı, hukukun kişilere özel çalıştığı bir duruma gelmişiz. Halbuki ‘Türkiye bir hukuk devletidir’ deniliyor. Hukuk devletinde insanların sebepsiz katledilmesine bir örnek Kemal Kurkut’dur. Kaldı ki terörist ilan edilmesinin, morglarda suların kesildiği, mezar verilmediği bir süreçten geçtik. Kemal Kurkut, bir üniversite öğrencisiydi ve müzik okuyordu. Genç, dinamik ve heyecanlıydı. Bir bayrama gitmişti. Kürt halkının bayramını kutlamaya gitmişti. Orada katledildi” dedi.
‘Savaşa karşı, barışı diretiyoruz’
“Katiller ellerini, kollarını sallayarak geziyor. Uyduruk bir dava açılmış. Adaletsizce salıverildiler. Biz bunu protesto ediyoruz ve gençlerimiz ölmesin diyoruz. Bu ülkede savaşa karşı, barışı diretiyoruz. İnadına barış derken, mutlaka ve mutlaka bu ülkede barışın gelmesi lazım. Bu kadar gencimiz ve canımızı yitirdik. Artık yeter, anneler ağlamasın. Az önce Kurkut’un annesinin feryadını gördük. Yazıktır, günahtır. İnsanlar ölmesin ve hiç bir ana ağlamasın” ifadelerini kullandı.

Açlık grevindeki tutuklular, mahkemelere çıkmama kararı aldı: "AKP-MHP mahkemelerini boykot ediyoruz"..!



Fırat Haber Ajansı'nın (ANF) geçtiği haber göre, tutuklular yedi maddelik bir deklarasyon yayımlandı.
Açlık grevini kararlı bir şekilde sürdüreceklerinin belirtildiği açıklamada, şöyle denildi:
"Geldiğimiz aşamada AKP- MHP hükümetinin kendi koyduğu yasaları çiğneyen ve hiçbir hukuk normuna sığmayan uygulamalarla önderliğimizi tecrit altında tutmalarının hiçbir meşruluğu kalmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin adalet ve hukuk anlayışı AKP MHP iktidarı şahsında sarsılmış ve bağımsızlığını yitirmiştir. Bu sebeple böylesi bir direniş içerisinde olan bizler AKP-MHP mahkemelerini boykot ederek çıkmama kararı aldığımızı bildirmek istiyoruz. Eylem süreci içerisinde hiçbir mahkeme kaygımızın olmadığını dışarı çıksak dahi eylemimizi sürdürdüğümüz bilinmektedir. Bu bağlamda mahkemelere çıkmayacağız, zor kullanılıp götürülürsek dahi savunma vermeyeceğimiz bilinmelidir. Bedeli ne olursa olsun içinde bulunduğumuz açlık grevi direnişini devam ettireceğiz."
Eylemi sürdürmekte kararlı olduklarını belirten tutuklular taleplerini şöyle sıraladı:
" 1- Öcalan'ın mevcut yasalar çerçevesinde ailesi ve vasisiyle düzenli olarak görüşmesi meşru bir haktır ve bu hakkın engellenmemesi.
2 - Öcalan'ın avukatlarıyla düzenli görüşmelerini yapması ve kesintiye uğratılmaması.
3 - Öcalan'ın mevcut yasalar çerçevesinde ailesiyle telefonla görüşme hakkını kullanması, her yere mektup faks vb. göndermesinin veya almasının engellenmemesi ve bu temel hakların kesintiye uğratılmaması
4 - Öcalan'ın radyo ve TV hakkının kesinlikle engellenmemesi ve günlük olarak istediği tüm gazete dergi, kitap vb. istemlerinin karşılanması.
5 - Öcalan'ın yanında bulunan arkadaşlarla düzenli görüşmesinin sağlanması ve bu yasal hakların engellenmemesi.
6 - Öcalan'ın sağlıklı yaşam koşullarının oluşturulması için bağımsız heyetlerce düzenli olarak tedavi koşullarının sağlanması
7 - Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümünde ve Ortadoğu'nun demokratikleşmesinde PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın aktif rol alabilmesi için engellerin kaldırılması, özgür yaşar ve çalışma koşullarının sağlanılması."
Mehmt ağa

Tecrite Karşı Bedenini Ateş Topu Yapan Uğur Şakar Ölümsüzleşti.!



Yapan PKK önder Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kırılması için 20 Şubat günü Almanya’nın Krefeld kentindeki mahkeme önünde bedenini ateşe veren Uğur Şakar tedavi görmekte olduğu hastanede yaşama gözlerini yumdu. Uğur Şakarın yaşama veda etmesinin ardından TJK-E bir açıklama yaptı.TJK-E açıklmasında, " yükselen direniş ateşini bedeniyle daha da gürleştirmiştir” dedi.
Tarihten günümüze kadar Kürdistan’da ve Ortadoğu’da özgürlük ateşinin, büyük direnmeler sonucu olarak yakıldığını belirten TJK-E, “Zulüm büyük iken, direnme de büyük olmuş, Kürdistan’dan yükselen direniş ateşi başta Kürtler olmak üzere tüm halkların hafızasına özgürlük olarak yazılmıştır. Newroz bu anlamda direniştir, özgürlüktür, zulme boyun eğmemek, her daim başı dik olup sürekli mücadeleyi büyütmektir” dedi.
Uğur Şakar’ın Kürt halkına verdiği mesajın da bu olduğuna dikkat çeken TJK-E açıklamasında şunları belirtti: “Her daim mücadeleyi yükseltmek, zalime karşı boyun eğmemektir. Uğur Şakar arkadaşımız, yükselen direniş ateşini bedeniyle daha da gürleştirmiştir.
Uğur Şakar yoldaş, Önder Apo üzerindeki tecridi kırmak, Kürtler üzerinde uygulanan faşizmi yıkmak ve Alman devletinin Kürt’leri kriminalize eden politikalarını protesto etmek amaçlı bedenini ateşe vermişti. Yaklaşık bir ay yoğun bakımda kaldıktan sonra bu sabah Newroz şehitleri kervanına katılmıştır.
Zalim Dehaklara karşı, Newrozlaşarak direnen başta Uğur arkadaş olmak üzere tüm şehitlerimizi minnetle anıyor, özgürlük mücadelesini yükseltip, tecridi kırıp, faşizmi yıkana kadar eylemde olacağımızı belirtiyoruz.
Bu anlamda başta kadınlar olmak üzere tüm halkımızı Uğur Şakar arkadaşın direnişi etrafında kenetlenmeye, sahiplenmeye ve mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.”

ABD EMPERYALİZİMİ KAMASI SİYONİST İSRAİL DEVLETİNİN GOLAN TEPELERİNİ İLHAK ETMESİNE ONAY VERDİ..!



ABD emperyalizmin başı Trump, Ortadoğu'da Amerikan emperyalizminin kaması görevini yerine getiren Siyonist İsrail devletinin, 1967 yılında bu yana işgali altında tuttuğu Golan tepelerinin İsrail topraklarına katılmasına "52 yılın ardından ABD için İsrail'in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tam olarak tanımanın zamanı geldi." diyerek onay verdiğini açıkladı. ABD emperyalizminin Golan tepeleriyle ilgili işgali meşrulaştıran açıklaması,Orta-doğu da yeni çatışmaların fitilinide ateşlemiş oldu.
Suriye'nin başkenti Şam'a 60 km uzaklıkta bulunan Golan Tepeleri'nin önemi ne? 1967'deki İsrail işgalinden bu yana Golan Tepeleri'nde neler yaşandı?
İsrail işgalindeki Golan Tepeleri'nin önemi ve kronolojik gelişmeler.
Uluslararası hukuka göre Suriye toprağı olan ancak fiilen İsrail'in işgali altında bulunan Golan Tepeleri'nin bu iki ülke dışında Lübnan ve Ürdün'le de sınırı bulunuyor.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) 1981 yılında aldığı 497 sayılı karar, İsrail’in Golan Tepeleri’ni işgaline karşı çıkıyor ve kararda “İsrail’in işgal altındaki Golan Tepeleri’nde kendi kanunlarını, yargısını ve idaresini uygulama kararı hükümsüzdür ve uluslararası hukuki geçerliliği yoktur” deniliyor. Fakat İsrail, Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni 1967’den bu yana işgal altında tutuyor.
Yahudilere ait kutsal metinlerde birçok kez Golan bölgesine atıfta bulunulması da bölgeyi çoğu dindar Yahudi'nin gözünde kutsallaştırıyor.
Bu tür nedenlerle İsrail iç siyasetinde de önemli bir yer tutan Golan Tepeleri, İsrail tarafından "ülkelerinin vazgeçilmez bir parçası" olarak görülüyor.
AA'nın derlediği bilgilere göre, Golan Tepeleri'nde 30'dan fazla Yahudi yerleşim birimi bulunuyor. Buralarda 20 bin civarında Yahudi yerleşimci yaşıyor. Uluslararası hukuk, buradaki Yahudi yerleşimcilerin varlığını "illegal" olarak değerlendiriyor.
Golan Tepeleri'nde ayrıca 25 bin civarında Suriyeli Dürzi Arap yaşıyor. İsrail'in 1967'de işgal ve 1981'de ilhak ettiği Golan Tepeleri'nin eteklerindeki köylerde yaşayan Dürzi Araplar, anavatanları olan Suriye’ye bağlanıp karşı yakada kalan akrabalarıyla birleşmek istiyor.
İsrail üniversitelerinde eğitim almayı büyük oranda reddeden Golanlı Dürziler, çatışmaların başladığı 2011'e kadar, Golan Tepeleri'nde konuşlu bulunan BM Barış Gücü ve Uluslararası Kızılhaç Örgütü'nün gözetimindeki bölgelerden eğitim amacıyla Suriye'ye gidebiliyorlardı. Şimdi ise bu imkandan da mahrumlar.
Golan Tepeleri'nin eteklerindeki Mecdel Şems, Mas'ada, Bukata, Ayn Kanya ve El-Gacar köylerinde yaşayan bu Dürzi Araplar hâlâ evlerinin duvarlarına Suriye bayrakları asıyor. Köylerinin meydanlarına Arap geleneğine uygun anıt ve heykeller diken Golanlı Dürziler, coğrafyanın el değiştirmesine rağmen kültürlerini yaşamaya ve gelecek nesillere aktarmaya çalışıyor.
İsrail'in 1981'de uluslararası hukuka aykırı bir şekilde bölgelerini ilhak ettikten sonra vatandaşlığa geçirmek istediği Golanlı Dürzi Araplar, 1982'de kitlesel bir grevle İsrail'in bu adımına karşı çıkarak vatandaşlığa geçme senaryosunun uygulanmasına izin vermemişti.
İsrail vatandaşlığına geçmeyen ancak daimi oturum hakkına sahip olan Golanlılar bugün tıpkı işgal altındaki Doğu Kudüs'te yaşayan Filistinliler gibi "Laissez-passer" belgeleri (vatandaşlığı olmayan toplumlara verilen serbest geçiş belgesi) ile yurt dışına seyahat edebiliyor ve ticaret yapabiliyor.
GOLAN TEPELERİ’NDE 1967'DEN BUGÜNE NELER OLDU?
1967: İsrail, Altı Gün Savaşı olarak da bilinen Arap-İsrail Savaşı sırasında Suriye'ye saldırarak, stratejik öneme sahip Golan Tepeleri'ni ele geçirdi.
1973: Suriye, askeri harekat başlatarak İsrail'den Golan Tepeleri'ni geri almayı denedi ancak başarısız oldu.
1974: İsrail ve Suriye, Golan Tepeleri'ndeki kuvvetlerini geri çekerek askeri çatışmayı sonlandırmaya razı oldu. Aynı yıl barış gücü askerleri bölgeye konuşlandırıldı.
1981: İsrail, Golan Tepeleri'ni tek taraflı olarak ilhak ettiğini açıkladı, ancak uluslararası toplum bu kararı bugüne kadar tanımadı.
1999: Dönemin İsrail Başbakanı Ehud Barak ve Suriye Dışişleri Bakanı Faruk eş-Şara, iki ülke arasında başlatılan üst düzey görüşmeler kapsamında bir araya geldi.
2000: Golan Tepeleri'nin Suriye'ye iadesi hedefiyle, ABD'nin ara bulucuğunda başlatılan müzakereler başarısızlıkla neticelendi. Görüşmelerin başarısız olmasının nedeni ise İsrail'in, Celile Gölü yanında yer alan ve kilit öneme sahip su kaynağı olan bir toprak parçasını Suriye'ye bırakmaya razı olmamasıydı.
2008: Suriye ve İsrail, kapsamlı bir barış anlaşması sağlanması amacıyla Türkiye'nin ara buluculuğunda yeniden dolaylı görüşmelere başladı. İsrail'in Gazze'ye saldırmasının ve dönemin İsrail Başbakanı Ehud Barak'ın yolsuzluk davası nedeniyle istifa etmesinin ardından görüşmeler sonlandırıldı.
2009: İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Golan Tepeleri ile ilgili daha sert bir politika izleyeceğinin sinyallerini verdi. Aynı yıl Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad da karşılarında "barış için görüşülecek bir muhatap olmadığını" söyledi.
ABD Başkanı Barack Obama 2009 yılında göreve geldiğinde, "İsrail ve Suriye arasındaki görüşmeleri yeniden başlatmanın dış politika öncelikleri arasında yer aldığını" söyledi ancak bu konuda da bir gelişme sağlanamadı.
2013: Mart 2011'de patlak veren Suriye çatışmaları 2013 yılında Golan Tepeleri'ne kadar ulaştı. İsrail, Golan Tepeleri'ne top ateşi açıldığını öne sürerek bu saldırılara karşılık verdi. İsrail ve Suriye orduları da aynı yılın mayıs ayında karşılıklı top atışlarında bulundu. Bu durum bugüne kadar aralıklarla devam etti.
2016: İsrail Başbakanı Netanyahu, Bakanlar Kurulunu Golan Tepeleri'nde toplayarak dünyaya burayı "İsrail toprağı" olarak tanıma çağrısında bulundu ancak uluslararası toplum buna olumlu yanıt vermedi, aksine tepki gösterdi.
2019: ABD Başkanı Donald Trump işgal altındaki Golan Tepeleri üzerindeki "İsrail egemenliğini tanıdıklarını" açıkladı.

17 Mart 2019 Pazar

148.PARİS KOMÜNÜNÜN DEVRİMCİ İLKELERİ PRATİKLEŞMEYİ BEKLİYOR..!


Bundan tam 148. yıl önce 1871 yılı 18 Mart'ında ayaklanan Paris emekçi yığınları, iktidarın işçi sınıfının eline geçmesini sağladı. Paris işçi sınıfının egemenliğini ilan etti. 28 Mayıs'a dek tam 72 gün süren bu büyük alt üst oluş tarihe Paris Komünü adıyla geçti. Paris Komünü, bir insan ömrü bakımından sözü bile edilemeyecek kadar kısa süren bu 72 günlük sürece tarihi bir dönüm noktası olması özelliklerini sığdırdı.
18 Mart'tan 28 Mayıs'a kadar süren 72 günlük iktidar dönemi, işçi sınıfının siyasal iktidarının nasıl hazırlanması gerektiği ve nasıl ayakta kalacağına ilişkin zengin deneyimler ve derslerle birlikte anlam kazanmaktadır. İşçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesini siyasal iktidar hedefine bağlayarak yürütmesi zorunluluğunu, işçi sınıfının baskı, zulüm ve sömürüden kurtulmak için siyasal iktidarı ele almasının zorunluluğunu, bunun yol ve yöntemlerinin zengin deneyimlerini kazandığı bu tarihsel olay, Komün rastlantılar sonucu bir araya gelmiş bazı olayların sonucu değil, o günün nesnel, toplumsal-siyasal koşullarının doğal sonucu olarak meydana gelmiştir.
Komünü hazırlayan koşullar nelerdi? Her şeyden önce 1848 devrimi yenilgiye uğramış, burjuvazi işçi hareketini bastırmıştı. Ancak işçi sınıfından duyduğu korkusunu hala bastırabilmiş değildi. Bu nedenle 3. Napolyon'un ordularına sığınmayı da ihmal etmedi. Çünkü hala bürokratik militarist sistemin burjuvazinin egemenliğini güvence altına alacağı ümitlerini yitirmemişti. 1848 devriminin yenilgisiyle birlikte kurulan Bonapartist sistem koşullarında Fransa tam bir ekonomik yıkıma uğradı. Emekçi yığınların giderek çekilmez hale gelen yaşam koşulları, ırkçı-şoven-saldırgan politikalarla geri plana itilmeye çalışılıyor, dış politikadaki saldırganlık, iç ekonomik ve politik sorunların üzerini örtücü rol oynuyordu. Napolyon Bonopart'ın saldırgan serüvenci dış politikasını, Prusya'ya saldırıya dönüştürmesiyle başlayan savaş, emekçi yığınların ekonomik koşullarını daha da çekilmez hale getiriyor, işçilere ve emekçilere karşı alınan önlemler toplumsal muhalefetin giderek daha fazla yükselmesine yol açıyordu. Bonapart'ın emekçi yığınların dikkatlerini ülkenin ekonomik toplumsal sorunlarından uzaklaştırmak amacıyla ırkçı-şoven dış politikalarını Almanya'ya karşı savaş ilan ederek sürdürmesi, çok geçmeden savaşın, Napolyon'un yenilgisiyle sonuçlanması, emekçi yığınların "kahrolsun imparatorluk" şiarıyla ayaklanmasına yol açtı.
Ayaklanan halk yasama meclisine girmeyi ve cumhuriyetin ilan edilmesini sağlamayı başardı. Ancak oluşturulan yasama meclisinin çoğunluğu kralcılardan ve cumhuriyetçi burjuvazinin sağ kanadından oluşuyordu. Halk kitleleri Prusya'ya karşı ulusal savunmayı örgütlemesi için hükümete baskı yapıyordu. Zaten emekçi yığınların baskısıyla oluşan hükümette "ulusal savunma hükümeti" adını taşıyordu. Bunun sonucunda düşmanla savaşmak amacıyla halkın silahlandırılması kabul edildi. İşçiler ve esnaflardan kurulu Ulusal Muhafız taburları oluşturuldu. Fakat 1848 ayaklanmasının korkuları ve tecrübesi burjuvaziyi ihanete sürükleyen "sebepler" oldu. Burjuvazi, işgalcilerin ülkeden kovulmasını, kendisinin siyasal iktidarına son verecek ayaklanmanın izleyeceğini, silahlanmış halkın silahlarını kendisine çevireceğini biliyordu. Bu nedenle Mareşal Barzaine işgalci Alman birlikleriyle savaşmak yerine 170.000 kişilik ordusuyla Prusya ordularına teslim oldu. Bunun ardından hükümete karşı ikinci kez ayaklanma gerçekleşti.
Fakat ayaklanmanın önderlerinin halk kitleleriyle bağlarının olmaması, ayaklanmanın başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtı. Başarısız ayaklanmanın ardından hükümet Prusya ile bir teslimiyet anlaşması imzalandı. Ülke topraklarının üçte birinin işgalcilerin kontrolü altında olduğu bir sırada gerçekleştirilen teslimiyet anlaşmasıyla Fransa 5 milyar altın Frang'ı, Almanya'ya ödedi. Alsas-Loren'den çekildi.28 Ocak 1871'de Prusya ile gerçekleştirilen anlaşma sonrasında yapılan ulusal meclis seçimlerinde 700 milletvekilinin 450'si krallık yanlısıydı. Ve daha ilk oturumda cumhuriyeti reddederek kralcı bir hükümet oluşturdular. Thiers hükümetinin teslimiyet anlaşmasını imzaladı. Ancak Paris ulusal muhafız birliğini silahsızlandırmaya cesaret edemedi. Oysa kralcı hükümetin ilk işi halkı silahsızlandırmak için, Paris ulusal muhafız birliğinin silahlarını teslim etmesini istemek olmuştu.
Paris emekçi yığınları, işgal birliklerine karşı kenti savunmak için oluşturduğu askeri birliği olan ulusal muhafız birliğinin silahlarını teslim etmesi yönündeki çağrılara kararlılıkla red cevabını vermiş, ellerindeki silahların özellikle topların kanları-canları pahasına elde ettikleri ve koruyabildikleri gerçekliğini bir kez daha haykırarak, teslimiyet anlaşmasının emekçi yığınlarca yırtılıp atılmasına da vesile olmuştur. Teslimiyet anlaşmasında, ulusal muhafızların silahlarının Bismark birliklerinin girmediği bölgelere çekileceği kesinlikle belirtilmiş olmasına ve Bismark birlikleri kente girmemiş olduğu halde, kralcı hükümetin halkı silahsızlandırmaya çalışması, Paris halkından duyduğu korkuyu ve halka karşı işgalci Bismark'la el ele vermesinin, ihanetinin kaçınılmaz sonucuydu.Silahların teslim edilmesi yönündeki baskılara halkın kararlılıkla karşı çıkması sonucu 17-18 Mart'ta hükümet saldırıya geçerek, silahsızlandırma işi zor yoluyla gerçekleştirmeye çalıştı. Böylece iç savaş fitilini de ateşledi. Hükümet ulusal muhafızları silahsızlandırmak için çağrılar yayınlayıp, türlü oyunlar çevirirken bir yandan da Paris'in kuşatılması yoluna gidiliyordu. Paris'in kuşatılmasından önce hükümet Bordeauks (Bordo)ye çekilmişti. Başkentin de Versa'ya taşıması, bunu çok geçmeden Fransız büyük burjuvazisi ve bürokratlarının da kenti terk etmesi, ayaklanan Paris halkının işinin kolaylaşmasını sağlamıştı. Ancak hükümetin ve burjuvaların kentten kaçmalarına göz yumulması, daha sonraki yenilgide önemli rol oynayan zaaflardan biri olarak görülmüştür.
İşte Paris halkı bu koşullarda ayaklanmayı başlatmış, kısa bir sürede başarıyla sonuçlandırmıştır. Ulusal Muhafız Merkez Komitesi önderliğinde ayaklanan halk Paris'i ele geçirdi. Daha ayaklanmalar başlamadan çok önce işçi sınıfının iktidar için örgütlüğünün ve birleşik önderliğinin bulunmadığını gören Marks, zamansız ayaklanmanın yanılgılarına dikkat çekerek, işçi sınıfını uyarmaya çalıştı. Ancak hareket başladıktan sonra da canla başla katılarak, başarılı olması ve en az zararla atlatılması için elinden geleni yaptı. Paris işçi sınıfı ayaklanmasının başarısıyla gerçekleşen devrim, kendinden önceki devrimlerden temelden farklıydı. Bu farklılıkların en belli başlılarını şöyle belirtebiliriz: Birincisi; bu devrim, eski devlet mekanizmasının el değiştirmesi değil, eski devlet mekanizmasının parçalanarak yerine yenisinin örgütlenmesinin getirilmesi. Böylece tarihte yer alan ve bir sömürücü sınıfın elinden bir başka sömürücü sınıfın eline geçen, devletin el değiştirmesini ifade eden devrimlerin aksine Paris Komünü eski devlet mekanizmasının parçalanarak yerine yeni tipte bir devletin konulması girişimiyle ayrılıyordu. İkincisi; daha önceki devrimler, sonuçta azınlığın çoğunluk üzerindeki egemenliğine son vermiyor, azınlığın çoğunluk üzerindeki egemenliğini bir başka biçimde sürmesi anlamına geliyordu.
Oysa Paris Komünü tam tersine çoğunluğun azınlık üzerindeki diktatörlüğü olarak ortaya çıkıyordu. Paris Komün'ünün, tarihsel dönemeçlerden biri olarak anılmasını sağlayan onun tabandan gelen devrimci girişkenliğin siyasal iktidar hedefine bağlanarak yürütülmesi, aldığı kararların yeni bir dünyanın kurulması yönünde atılan adımların emekçi yığınlara yeni bir umut, cesaret ve savaşma azmi veren özellikleri ve yüzyıllardır ezilen, horlanan, aşağılanan, baskı ve zulmün, sömürü ve soygun çarklarının bir "hiç", bir "ayak takımı" haline getirdiği emekçi yığınların ilk kez kendi gerçek güçlerini, olanaklarını görme fırsatına kavuşmuş olmaları ve bununla birlikte, işçi sınıfının gelecek mücadeleleri açısından tarihi ve tayin edici deneyim ve derslerle dolu olması ve bu zengin deneyim-dersler ışığında işçi sınıfı biliminin geliştirilmesine eşsiz materyaller sunmasındadır. Marksizm’in kurucusu Marks, Paris Komünü deneyimlerini inceleyerek, devlet ve devrim, işçi sınıfının siyasal mücadelesinde partinin rolü, proletarya diktatörlüğünün nesnel koşulları vb. hakkındaki görüşlerini geliştirmiş, zenginleştirmiş, daha sonraki işçi sınıfı mücadelelerine eylem kılavuzu olarak hizmet ederek teorilerini sağlam temellere oturduğunun görülmesine ve daha iyi anlaşılmasına olanak sağlamıştır. Paris işçi sınıfı ayaklanmasının başarıya ulaşmasıyla birlikte yürürlüğe koyduğu ve 72 günlük iktidarı döneminde uygulamaya çalıştığı politikalar, devrimin ulusal dönüşüm bakımından perspektifini de ortaya koyuyordu.
Komün, öncelikle kiliseye yapılan devlet yardımını kesmiş, kilisenin devlet eliyle palazlanarak, emekçi yığınların üzerinde dini otorite ve nüfuzlarını kullanarak mevcut sömürü sisteminin temel dayanaklarından biri olma rolünü oynamalarına son vermiştir. Kilisenin görevi sadece evlilik, doğum ve ölüm kayıtlarının tutulmasıyla sınırlanmış, okullarda din dersleri kaldırılarak, eğitimdeki dinsel gericiliğin otoritesinin devlet eliyle ağırlaştırılmasının önüne geçilmiş, din işlerinin devlet işlerine müdahalesine son verilmişti. Manastırların çoğu halk yararına kullanılır duruma getirilmiş, sanatı teşvik edici önlemlerle birlikte, müzelerin halk yararına işletilmesi öngörülmüştü.
 Yine Komün yöneticilerinin en yüksek ücretinin, en yüksek işçi maaşını aşmaması ve bunun o günün koşullarında yıllık 6 bin Frang'ı geçmeyeceği ve yine yöneticilerin genel oyla seçilerek istenildiğinde de genel oyla tekrar görevlerinden alınabileceğinin karar altına alınması, onun, komünün emekçi yığınlar için en geniş demokrasiyi temsil ettiğini gösteriyordu. Askerlik yoklaması ve düzenli ordunun kaldırılması, eski burjuva devlet aygıtının parçalanması yolundaki kararlılığı, sürekli ordu ve bürokrasinin yerine halkın devrimci girişkenliğinin konulmasını ifade ediyordu.
 Böylece sürekli ordunun yerine tüm savaşa bilecek yurttaşların silahlandırılmasının geçirilmesi sağlanıyordu. Patronların Paris'in kuşatılması sırasında ve sonrasında terk ettiği tüm işletme ve atölyelere komün adına el konularak, bu işletme ve atölyeler ulusal işletmeler olarak ilan ediliyor, el emeğinin ücretlerini belirleyen yeni bir ücret sistemi getirilerek işçi sınıfının yaşam koşullarının iyileştirilmesinin koşullarının yaratılması yönünde çalışmalar yürütülüyordu. Fırınların gece çalışması yasaklanıyor, daha o zamandan gece çalışmasının, gündüz çalışmasından farklı olarak işçi sınıfını fiziksel ve ruhsal olarak aşırı derecede yıprattığı bilinciyle hareket edilerek bunun önüne geçilmeye çalışılıyordu. İşletmelerde para cezaları kaldırılmış, herkese genel okuma yükümlülüğü getirilmişti ki, bu komünün emekçi yığınların kültürel gelişimine verdiği önemi gösteriyordu.
 Yoksulların rehine malları kendilerine iade ediliyor, küçük işletmelerin borçları ve faizleri erteleniyor ve genel olarak da tüm borçlar ertelenerek Paris'ten kaçmış olan ve boş durumda olan burjuvaların evlerine el konuluyordu. Kadınlara eşit haklar tanınıyor, kadınlar eşit haklara sahip bireyler olarak yeni bir toplumsal konum elde ediyor, kadını ikinci sınıf insan olarak gören gerici anlayışlar bir daha geri-fiilen yaşamda ne derece uygulama olanağı bulduğundan bağımsız olarak- gelmemek üzere tarihe gömülüyordu. Bugün sosyal yaşamda, toplumsal koşullar fiilen uygulanmasını olumsuz yönde etkilese de, kadını ikinci sınıf insan olarak ele alan gerici-feodal görüşlerin teoride savunulamıyor olmasının temellerini Paris Komünü oluşturmuştur.
Paris Komünü, Paris emekçilerinin tabandan gelen devrimci girişkenliğinin başarısıyla kurulmuş, işçi sınıfının egemen sınıf olarak örgütlenmesinin ifadesiydi. İşçi sınıfının bu iktidarı aracıyla kazanımları, elde edilen somut kazanımları yanında tarihe bıraktığı zengin deneyim ve derslerle dolu olması, bunun siyasal iktidarın neden 72 gün gibi kısa sürede yıkıldığı sorusunu da gündeme getirmişti ki, bu sorunun doğru yanıtları daha bir anlam ve önem kazanmıştır. Zaten Komün'üne tarihsel önemini atfeden; Yukarıda saydığımız somut kazanımları ve saymadığımız daha bir çok kazanımları yanında onun kısa erimli olması, daha siyasal iktidar örgütlenmesini tam olarak uygulamaya fırsat bulamadan yıkılması ve bunun nedenleridir.Peki nelerdi komünü kısa sürede yenilgiye götüren koşullar? Her şeyden önce Paris proletaryası ve halkı yetkin, doğru birleşik bir önderlikten yoksundu.
Paris proletaryası ve halkını ayaklanmaya seferber eden Ulusal Muhafız Merkez Komitesi, birleşik doğru bir çizgiye sahip yetkin önderlerden oluşmuş yönetim merkezi olma özelliğinden uzaktı. Merkez komitede iki güç, Prudoncular ve Blanguistler yer alıyor, zaman zaman kendi teorilerine ters doğru işler yapsalar da esasta hatalı işler yapmaktan kurtulamıyorlardı. Daha başlangıçta Paris'te siyasal iktidarı ele geçiren proletaryanın Versailes'e kaçan eski hükümette ve uluslararası gericiliğe karşı gerekli uyanıklığı göstermemesi, Versailles'e kaçan hükümet üzerine yürüyerek dağıtmak gerekirken buna yönelmemesi, dahası burjuvalar komüncüleri yakaladıkları yerde katlederken, komünün, burjuvazinin Paris'ten kaçmasına ve Versailles'teki hükümet güçlerinin yanında yer almalarına göz yumulmasıdır. Burjuvazi Paris'i kuşatır, bunun için zaman kazanır diğer şehirlerden yalıtılmış Paris üzerine saldırmak için hazırlık yaparken, Ulusal Muhafız Merkez Komitesi yetkilerini devretmek amacıyla alelacele gündeme soktuğu seçimlerle zamanı geçirmiş, karşı-devrime toparlanması için muazzam bir olanak sağlamıştır. Dahası, bankalara el konulmamış, kendisi tek kuruşa muhtaç durumda olan komün, karşı-devrimcilerin bankalardaki paraları Paris'ten kaçırarak Komüne karşı kullanmalarına olanak verilmiştir. Bu nedenle burjuvazi güçlerini toparlayarak, Paris proletaryası üzerine yürümek için en elverişli olanaklara kavuşmuştur.
Daha önce Bismark ordularına teslim olan hükümet orduları serbest bırakılarak Paris halkına karşı savaşa sürülmüşlerdir. Komün, kent içindeki karşı-devrimcileri yeterince sindirememiş, sabotajcı ve casuslar kentte cirit atar durumda bulunmalarına karşın, yeterli önlemleri alamamış, sabotajcılar Paris savunmasının genel merkezine kadar sızmayı ve bir barut fabrikasını hava uçurmayı başarmışlardır. Komün, bazı önemli çabalarına karşın köylülükle bağlaşık kurmayı başaramamış, böylece Paris, kırsal kesim ve ülke içiyle birleşemeyerek yalıtılmıştır. Böylece Paris proletaryası sayıca ve askeri bakımdan güçlü karşı-devrimin saldırıları karşısında yiğitçe, kahramanca bir direniş göstermesine rağmen, yenilgiden kurtulamamıştır. "Komün bayrağı dünya cumhuriyetinin bayrağıdır" şiarıyla enternasyonalist karakterini ortaya koyan komünün, Prusya orduları ve Bismark tarafından serbest bırakılan Bonapartçı ordunun el ele vererek başlattığı karşı-devrimci saldırılara 8 gün boyunca kahramanca göğüs germesi, yenilgiyi önleyemedi. Karşı-devrimcilerin kanlı katliamlarla 30 bin kişiyi kurşuna dizmeleri, 10 binlerce kişiyi toplama kamplarına doldurmaları, 100 bin üzerinde emekçinin kanıyla kızıllaşan Paris sokaklarının burjuvazinin zafer çığlıklarına tanık olması, kuşkusuz Komüncülerin yenilgisinin habercisiydi. Ama burjuvazinin zafer çığlıkları sadece Komünün yenilgisinin değil, aynı zamanda derslerle dolu, geleceğin zaferlerinin habercisiydi! Proletarya yenilmiş, ama burjuvazinin karşısına daha güçlü ve deneyimli olarak yeniden dikilmenin eğitiminden geçmişti. Bu eğitimin ana hatları kendisini Marksizm’in devlet teorisinde ortaya koyuyor.
Marks, işçi sınıfının politik iktidarının Paris komünü tipinde bir devlet olacağını, bu devlette yasama ve yürütme yetkisini elinde bulunduran tabandan gelen devrimci bir önderlik olacağını ve tüm yöneticilerin seçimle gelip istenildiğinde hemen seçmenlerce görevden alınacağı bir örgütlenme biçimi olacağını, yetkin doğru çizgide birleşik bir önderliğin, işçi sınıfının siyasal iktidarı ele geçirmesi ve sürdürebilmesi için zorunlu olduğunu ve işçi sınıfının bağlaşıkları sonunun tayin edici öneme sahip olduğunu söylüyordu. Gerçekten de Marks ve Engels, burjuvazinin devlet aygıtının parçalanmasının ve yerine yeni bir şeyin konulması gerektiğini belirtikleri Komünist Manifesto'da bu "yeni şey"in ne olduğu konusunda bir şey söylemiyorlardı. Çünkü Lenin'de belirttiği gibi bunu; " Proletaryanın bir egemen sınıf olarak örgütlenmesinin hangi somut biçimde olabileceği bu örgütlenmenin en tam, en tutarlı fethiyle hangi belirli biçimde uyuşabileceği sorusuna yanıtı, Marks, ütopyaya düşmeden, yığın hareketin deneyinden bekliyordu." (Lenin Devlet ve İhtilal)Komün, proletaryaya yıkacağı devlet mekanizmasını neyle değiştirmesini açıkça gösterdi.
Çünkü Komün o güne kadar bulunmuş en yüksek örgütlenme biçimi olarak gücünü herhangi bir parlamento ve yasadan değil, silahlanmış halktan alıyordu. Komün, halka yabancı ve halkın üstünde yer alan sürekli ordusu ve bürokrasisi olmayan "sönmeye başlayan" bir devletti. Komün, emekçi yığınların yönetime doğrudan katıldıkları bir yönetim biçimiydi ve onda sömürücülere yer yoktu. Komün, yasama yürütmeyi birleştiren hareketli bir örgenlikti. Komün işçi ve emekçi yığınların en geniş katılımını sağlayan ve onları yönetmenin de en elverişli örgenlik biçimiydi. Komün işçi ve emekçi yığınların iradesindeki değişiklikleri en hızlı bir şekilde yansıtma özelliğine sahipti. Bugün işçi sınıfı ve emekçi yığınların en demokratik örgütlenme biçimi olan Sovyetler, Paris Komünü deneyleri ve 1905 ve 1917 Şubat burjuva senteziyle oluşmuş, sosyalizme geçişin en elverişli siyasal örgütlenme biçimidir.
Paris Komünü, Paris işçi sınıfı ve emekçilerinin kan ve can pahasına elde ettikleri siyasal iktidarın, zengin deney ve derslerle dolu olarak işçi sınıfının sosyalizm mücadelesinde ilham kaynağı olmuş, Sovyetler deneyimi ile daha da zenginleşerek günümüze kadar canlılığından hiç bir şey kaybetmeden bugüne gelmiştir. İşçi sınıfının devrim ve sosyalizm mücadelesi sürdükçe Komün, işçi sınıfına ilham kaynağı olmaya devam edecektir.