24 Nisan 2019 Çarşamba

24 NİSAN TKP-ML HAREKETİNİN AYNASINDA KOMÜNİST HAREKETİN VAR OLMASI VE GELİŞİMİ..!



Türkiye devrimci hareketi hem kendi tarihini ve hem de işçi ve emekçi yığınların mücadele tarih
ne ayna tutmada ciddi sorunlar yaşadığı bir sır değil. Bir yandan herşeyi kendileriyle başlatan EMEP-TİKB kanatları, MLKP, TKİP vb gibi kendinden menkul akımlar öte yandan gelişmeyi dondurup olgulara dogmatik bir hatta bakan ama mükemmeliyetçi inkarcı akımlarla tarih çarpıtıcılığın da aynı kulvarda buluşan Partizan kökenli akımlar. Her ne kadar bu cenah içinde İbrahim Kaypakkaya ve önderlik yaptığı TKP-ML Hareketiyle nostalji dışında ortak hiç bir yanı kalmamış olduğu halde -buna MKP ve Kuzey Kürdistan Türkiye Bolşevik Parti akımlar örnek verilebilir- dogmatizmden menkul Özgür Gelecek ve Yeni Demokrasi çevresini hatırlatmak yerinde olacaktır- hala Kaypakkayacı geçinmeleri tarihe yapılmış önemli bir haksızlık olarak görülmelidir.
Bir birlerinin sırtını sıvaslayan ve çıkmaz içinde debelenen bu iki mükemmeliyetçilik altında inkarcı ve diyalektik materyalizmi açıktan inkar eden dogmatizmin komünist hareketin doğuşu gelişimi ve partileşme sürecine Leninist bir hatta bakması mümkün olmamıştır. Durum böyle olunca komünist hareketin doğuşu, gelişimi ve partileşme sürecini komünist bir bakış açısıyla ele almayan, her geriye düşüş ve yenilgi döneminin ardından sil baştan yapmışlar ve hem yığınlar ve hem de kendi kadro ve sempatizanları nezdinden inandırıcılıklarını darbelemişlerdir.
Devrimci 1960’lı yıllar boyunca işleyen tarihine bakıldığında görülecektir: Atılan her yeni adım belki bir şeyleri alıp götürmüştür, ama kesin olan odur ki, bir öncekinin ilerisindedir. İlerleme doğrusal değil sıçramalıdır ve 'TKP-ML'' Hareketi’nin kuruluşu, Türkiye devrimci hareketinde temel bir çizginin, önceki çizgilerden kopmuş ve artık kendi özgüllüğünü kurmuş bu çizginin de ''ilk vuruşu'' anlamına geliyor.
TKP-ML Hareketini, 24 Nisan 1972 yılında Malatya’ya bağlı Kürecik’ nahiyesine bağlı bir köyde, İbrahim Kaypakkaya önderliğinde bir grup genç devrimci tarafından PDA - Aydınlık hareketiyle yollarını ayırarak kuruldu. İlk kurucu üç kişi olmasına rağmen süreç için örgütün önderliği Koordinasyon Komitesi: İbrahim Kaypakkaya önderliğinde Ali Taşyapan ve Ali Mercan ile kurulmuş ve ardından Muzaffer Oruçoğlu, Arslan Kılıç, Cem Somel ve Almanyalı Kadir'in katılımıyla bu sayı 7 kadar çıkmıştır.
Elbette, devrimci örgütler, genel bir kural olarak genç insanlar tarafından kurulur. TKP-ML Hareketide bu yolu izleyerek kurulmuştur. Peki Türkiye devrimci hareketini, TKP-ML Hareketi’ne getiren yol neydi? 60'lı yıllarda devrimci hareket içinde, bugün de devamlarına tanık olduğumuz iki ayrı çizgi belirginleşmişti: Milli Demokratik Devrimciler ve Sosyalist Devrimciler, Türkiye'de devrimci geleneklerin döl yatağı MDD çizgisidir. Ulusal ve uluslararası devrimci dinamiklere açık olan MDD çizgisi çevresinde gelişen gençlik hareketinden, zamanla kurumlaşarak örgütsel biçimlere bürünen üç ayrı çizgi doğdu. TİİKP bir yanı temsil ederken, belli bir gelişmenin sonuçlarını verebilecek THKP-C ve THKO kuruldu.
TİİKP; baştan itibaren Sovyetler Birliği'ne karşı oldu ve dünya ölçeğindeki ayrışmada. ÇKP'nin başını çektiği tarafta yer aldı. TİİKP, MDD çizgisi içinde bir kopuş temsil etmektedir. MDD çizgisinden kopuş (bu, devrimci bir kopuş olacaktı) bu gruba nasip olmamıştır.
THKO ve THKP-C bizzat Perinçek grubunun da sağcı çizgisine ve bir bütün olarak sol hareketin reformizmine bir tepki olarak kuruldular. THKO ve THKP-C, Türkiye'de sınıfsal zeminlerde mayalanan devrimci dinamiklerin dolaysız siyasal yansımalarıdır. Bu gerçekleşmiş devrimcilik, rahatlıkla bir sabit nokta olarak alınabilir. TİİKP, görece teorik ve sistemli bir bakış açısına sahip ve Marksizm-Leninizm’in temel terim ve tezleriyle konuşurken, THKO ve THKP-C'nin içinde olduğu devrimci pratik hattına gelemedi. Bu iki devrimci hareket ise çeşitli düzeylerde etkilenmelerine rağmen Marksizm-Leninizm’in sistematik düşünme evrimine girememişlerdir.
İşte, İbrahim Kaypakkaya ve onun TKP-ML Hareketi, özgül yollarında ilerleyen bu iki ayrı çizgiye bir üçüncü olarak, gelişmeyi aşamasına götüren kuvvet olarak, bir moment olarak müdahale ederek ortaya çıktı.
TİİKP Doğu Anadolu Bölge üyelerinden İbrahim Kaypakkaya'nın önderlik ettiği bir grup komünist, Nisan 1971'de öne sürdüğü bazı tezlerle muhalefetini belirtir. Nihayet, İbrahim Kaypakkaya tarafından kaleme alınan ve "DABK Kararı" adını taşıyan Şubat 1972 tarihli metin, bir yerde muhalefetin ayrılması anlamına geldi. Pratikte somutlanan temel gerekçe, TİİKP çizgisinin devrimci olmadığıydı.
İbrahim Kaypakkaya, sonraki aylarda geliştirdiği tezlerle sadece TİİKP'ten kopmakla kalmıyor, bir bütün olarak Türkiye devrimci hareketinden kopuyordu. Kaypakkaya, “eleştiri silahı”nı büyük bir beceriyle kullanıyordu ve sonuçta bütün enerjisini yönelttiği bir hedef vardı: Kemalizm. ” Şafak revizyonistleri (TİİKP) kendi boş hayallerini gerçeklerin yerine koymaya çalışıyorlar, ülkemizde bir yığın revizyonist ve oportünist klik bilhassa Kemalizm konusunda aynı şeyi yapıyor. Özellikle Kemalizm konusunda, orta burjuvazinin gerçeklere aykırı idealist yargıları öylesine beyinlere yerleşmiş, beyinlere öylesine tekel kurmuştur ki, Kemalizm’in komünistçe değerlendirilmesi artık imkansız hale gelmiştir. (İbrahim Kaypakkaya. Bütün Yazılar.)
Kemalizm’in, komünistçe değerlendirilmesi gerekmektedir, çünkü Marksist olmanın ilk ve temel adımı burjuva ideolojisiyle bütün bağları koparmaktan geçer ve Türkiye'de burjuva ideolojisinin tek belli- başlı biçimi Kemalizm’dir. Kemalizm politik varoluşlarının çeşitli iç düzeylerinde, sol hareketin (devrimci hareket dahil) bütün Üyelerini etkisi altına almıştı. Burjuva ideolojisinin özgül biçimi olan Kemalizm, sol hareket üzerinde etkiler bırakıyordu. THKP- C ve THKO Kemalizm’in ideolojik reddini gerçekleştirememekle birlikte, politik pratiklerinde onun dışına çıktıkları için ve o oranda devrimciydiler. Yani ideoloji bire bir olarak politikaya yansımamıştır. ''Şimdi iyi biliyoruz ki, bizim Kemalizm konusundaki yargılarımız, Çetin Altan, Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk'tan tutun da, TIP, M. Belli, H. Kıvılcımlı, TKP, THKP-C, THKO ve Şafak revizyonistlerine kadar, bütün burjuva ve küçük burjuva örgüt ve akımlarını ayağa fırlatacaktır.'' (s. l46.)
İbrahim Kaypakkaya tespiti koyuyordu: Komünist olmanın ilk ve temel adımı Kemalizm’in reddedilmesiydi. Lenin'in yöntemiyle “çubuğu tersine büküyor” ve bunu başarıyordu Kaypakkaya. Bu bağlamda, Kemalizm’in tarihsel karakterinin ne olduğu değil, bugüne tarihsel etkisinin ne olduğu önemliydi. O, solda etkili olan birçok eğilimin nedeninin Kemalizm olduğunu belirtiyordu.
Kaypakkaya, Kürt sorununda ilk defa hakim ulus şovenizmini kırmış ve Marksist-Leninist konum almış bir enternasyonalist devrimcidir. O, TİİKP'in şahsında bütün Türkiye solunu, kendi kaderini tayin hakkını Kürt ulusunun ayrı devlet kurma hakkı olarak anlamadıkları için eleştiriyordu. Ayrılığın propagandasını öncelikle ezen ulus komünistleri yapmalıydı.
O, Türkiye'de kapitalizmin niteliği ve gelişme doğrultusunu doğru tespit etmiş ve kapitalizmin gerici tarzda da gelişebileceğini ve feodalizmin tasfiye olabileceğini belirterek gelecekteki bilimsel çalışmalar ve politik öngörüler açısından zemin hazırlamıştır. O, bu tespitte de ilk olma özelliğini taşımaktadır. Bu nokta ileride güçlü tarihsel sonuçlara yol açacaktır. Fakat Kaypakkaya'nın kapitalizmi kavrayışının Maocu değil Leninist olduğu kuşkusuzdur. Parti, devlet, mücadele ve devrim konularını da eklersek, TKP- ML Hareketinin '72'deki politik çizgisinin, diğer sol hareketlerin hayli ilerisinde ve kendi içinde bir iç tutarlılık bütün oluşturduğunu söylemek, gerçeğin kendisini çıplak olarak ifade etmekten başka bir şey olamaz.
Bu ayrımı koyduktan sonra, "somut olarak görme"nin ilk elde mümkün olamayacağı bir problematiğine gelebiliriz: Kaypakkaya'nın Marksizm’i ile Maoculuğun ilişkisinin anlamı. Marksizm, bir defada yapılıp bitmiş bir doğma değildir. Kendisini, teorik olarak tarihsel unsura bağlamış bir öğretidir. Ortaya çıkışından itibaren bütünlüğünün bir ucunu pratikle organik ilişkisi teşkil eder. Marksistler ancak çatışmalı ve eksikli bir Marksizm gerçekleştirebilirler.
Tertemiz bir teori ve bu teorinin "safın" bir uygulanışını arayanlar, sonuçta ''doğru teori''yi yanlış pratik ederler. Bu, aydınca bir arayıştır. Başka bir dünya, başka bir ülke ve insanlar bulunamayacağına göre, Marksizm özgül tanımında somut özelliklere yer vermek durumundadır ve zaten tarihsel materyalizm bu konuyla uğraşır.
1960'lı yıllarda Uluslararası Komünist Hareket'te büyük bir çatışma yaşanmış ve ÇKP önderliğinde ve AEP'nin de başlıca tarafını oluşturduğu bir kesim, Modern Revizyonizmin karşı devrimci kampanyasına karşı durmuştur.
Bu bir devrimci mücadele hattıydı ve gerçek Marksist-Leninistler, küçük burjuva devrimcileri ya da devrimci ya da devrimci rüzgâra kapılmış çeşitli burjuva demokrat akımlarla yan yanaydılar. UKH içinde Mao Zedung Düşüncesi'nin ideolojik hegemonyası söz konusuydu. İdeolojik düzeyde anti-Marksist olan MZD, politik düzeyde önemli bir devrimci rol yüklenmişti ve politik mücadelenin çok öne çıktığı o dönemin uluslararası konjonktüründe, ÇKP ile yan yana olmak ağır pratik sorunları yol açmıyordu. Yani ideolojik hegemonya politik hegemonya anlamına gelmiyordu. Dönemin belli başlı komünist partileri ve hareketleri, UKH şemsiyesi altında mücadele ediyorlardı. Bu durumun en pratik ifadesi, komünistlerdeki Maocu söylemdi. Uluslararası politik şartlar komünistleri UKH şemsiyesi dışına çıkmamak durumunda bırakıyordu. İşte buda Kaypakkaya yoldaşın Maoculuktan etkilenmesini koşuluyordu.
Kaypakkaya'nın bu tarz bir ''soyutlama gücü'' yapmak için nesnel ve öznel şartları var mıydı? Hayır! O, Marksizm’i kavrayışını bu - aşamasına geçmek için gerekli hazır zeminlerden yoksundu. Türkiye toplumu teorik gelenek ve ciddi bir aydın birikimine hiç bir zaman sahip olmamış ve Marksizm sadece bir takım eğitilmişlerin kültürel “kazanımı” olmuştur.
Kaypakkaya Marksizm-Leninizm, güçlü, bir politik geleneğe sahip toplum zemininden kalkarak pratik - politik düzeyden ulaştı. O, temel tarihsel ayrım çizgilerini çekmeyi başardı. TİİKP'te bir retorik olan temel Marksist ilkeler Kaypakkaya'da, bir ayağını da devrimci gençlik hareketine uzatmasıyla can ve kan kazandılar. Bu, teoriyle pratiğin bir tür birliğiydi ve Kaypakkaya. Bu organik bağdan hareketle diğer iki devrimci örgütün yapamadığını yaptı. Politik düzeyde inşa ettiği Marksist kavrayışının yardımıyla, devrimci niteliği pratik mücadeleden ideolojik mücadele alanına taşıdı. Buradaki en büyük hedefi, güçlü politik etkileri olan Kemalist ideolojiydi.
Öte yandan devrimci bir politik hatta sahip olmayan TİİKP-PDA Maocu zeminde kalırken Kaypakkaya’nın önderliğindeki TKP- ML Hareketi’nde parti, işçi sınıfının önderliği, faşizm, faşizme karşı mücadele, iktidar ve iktidarın niteliği, demokratik devrim ve buradan sosyalizm ve geçiş, Kürt sorunu, TKP’nin değerlendirilmesi, Kemalizm vb. konularında tabuları kırıcı ve ML yolunda ilerleyici oldu.
Elbette TKP-ML Hareketi doğduğu koşulların etkisinde azade olmadı. O gençliğinde getirdiği hatalı tespitler ve değerlendirmeler yaptı. Bunların olması bir noktada doğaldı. Çünkü komünist hareket hatalara yetmezliklere karşı mücadele içinde gelişip olgunlaşacak, hatalarından ve eksikliklerinden kurtularak ilerleyecektir.
Gelişmelerde bu gerçeği doğrulamıştır. TKP-ML Hareketi'nin hatalı ve yanlış yanlarına Maocu’luğa kapaklanıp buradan ilerleyerek, Kaypakkaya yoldaşın M-L hattında kopan TKP-ML kökenli akımların-Partizan kanatlarını hatırlamak yerinde olacaktır- nasıl bir dogmatizm içinde debelendikleri ve Kaypakkaya yoldaşın M-L bakış açısıyla bağlarının olmadığını yaşamın kendisi netçe açığa çıkarmıştır.
Mükemmeliyetçilik görüntüsünde İnkarcılığın ve dogmatizmin çıkmaz sokak olduğunu gelişmeler yakıcı olarak ortaya koydu ve İbrahim yoldaşa işçi sınıfı içinde çalışmayı temel almadı vb. değişik cepheden saldıran MLKP, TKİP, TİKB’nin değişik kanatları ve yine Kaypakkaya yoldaşı savunduklarını söyleyen dogmatik MKP, Bolşevik Parti ve TKP-ML kanatları vb. gibi akımlarda tarih çarpıtıcılığına bugünde devam ediyorlar ve görüş değiştirmede parmak ısırtacak bir konumda duruyorlar..
Kaypakkaya yoldaşın önderliğinde kurulan TKP/ML Hareketi'nin devamcısı olan Komünist Parti-İnşa Örgütü (KP-İÖ)'nün görevi, Marksizm-Leninizm’in kavrayışında tarihsel öğeye daha az yer vermek ve uluslararası komünist hareketin durgunluk sonlandırmak, Lenin ve Stalin döneminin etkin teorik- politik önderliğini yaratmak için ve devrim için, bayraklarını daha da yükseklere çekmek olmalıdır.
24 NİSAN AYNASINDA KOMÜNİST HAREKETİN DOĞUŞU GELİŞİMİ VE OPORTUNİST AKIMLARIN ELEŞTİRİSİ..!
24 Nisan 1972, Tür­ki­ye pro­le­tar­ya­sı­nın komünist öncüsünün 2.kez yeniden vücuda getirildiği gündür. Kay­pak­ka­ya yol­daş Ni­san 1972 yı­lın­da bir grup yol­da­şıy­la bir­lik­te Tür­ki­ye ko­münist ha­re­ke­ti­ni, TKP/ML Ha­re­ke­ti şah­sın­da ye­ni­den ayak­la­rı üze­ri­ne dik­ti. Ül­ke­miz­de sol har­eket üze­rin­de ege­men­lik ku­ran 50 yıl­lık re­form­cu­luğ­u, re­viz­yo­niz­mi ve pa­si­fist par­la­men­ta­rizm ge­le­neğ­i­ni kı­rıp, dev­ri­min si­lah­lı baş­kal­dı­rıy­la ger­çek­leş­ti­ri­le­ce­ği­ni pra­ti­ğiy­le or­ta­ya ko­ya­rak, Ke­ma­lizm dal­ka­vuk­çu­lu­ğu­na, Kürt ulu­su­nu in­kar eden Türk şo­ve­niz­mi­ne, Şe­fik Hüs­nü TKP’si­nin bur­ju­va mil­li­yet­çi­si opo­rtünist çiz­gi­si­ne, Sov­yet Sos­yal em­per­ya­liz­mi­ne, Troçkiz­me vb. sı­nıf dı­şı akım­la­ra kar­şı, kav­ra­yı­şı ve de­ne­yi­mi öl­çü­sün­de cep­he­den tu­tum ala­rak, pro­le­tar­ya ve emek­çi yı­ğın­la­rın eli­ne na­sıl ör­güt­le­nip sa­va­şa­cak­la­rı­ sa­ğlam bir müca­de­le si­la­hı­nı tu­tuş­tur­du.
El­bet­te Kay­pak­ka­ya yol­da­şın or­ta­ya koy­muş ol­duğ­u bu M-L’ist görüş­ler, ilk ve genç ol­ma­nın ge­tir­di­ği önem­li yetmezlikler, ek­sik­lik­ler ve ha­ta­lar ta­şı­yor­du. Bu­nun böy­le ol­ma­sı bir nok­ta­da doğ­al­dı da.
 Ne­ki Kay­pak­ka­ya yol­daş döne­min do­ru­ğu ola­rak ger­çek­le­re çö­züm­ler bul­maya çalıştı. Düşün­dük­le­ri­ni ve be­lir­le­dik­le­ri­ni or­ta­ya ko­yup, pra­ti­ğe gi­ri­şe­rek te­ori­si­ni pra­ti­ğin de­ne­ği­ne vur­du. 1 yıl­lık gi­bi yo­ğun bir müca­de­le­nin ar­dın­dan TKP/ML Ha­re­ke­ti, fa­şiz­min yoğ­un sal­dı­rı­la­rı so­nu­cu ağır bir ye­nil­gi al­dı. Ama Kay­pak­ka­ya’nın ge­ri­de ka­lan yol­daş­la­rı pra­tiğ­in so­nuçla­rı­nı ir­de­le­ye­rek, süre­ci göz­den ge­çi­re­rek kapsamlı olarak yar­gı­la­dı, bu müca­de­le­de bir çok olum­lu-olum­suz so­nuçla­rı bu­lup, or­ta­ya çı­kar­ta­rak, ko­münist ha­re­ke­tin ha­ta­la­rın­dan arın­dı­rıla­rak ge­li­şip, güç­le­ne­ceğ­i ger­çeğ­in­den şaş­maz­ca­sı­na ha­re­ket ede­rek, Kay­pak­ka­ya yol­da­şın ek­sik­lik­le­ri­ni ve yet­mez­lik­le­ri­ni, dogma­tizm ve in­kar­cı­lı­ğa düş­me­den, M-L çiz­gi­de ka­rar­lı­lık­la yürüye­rek aş­tı­ ve O’nun ko­münist özünü ge­liş­ti­rip, de­rin­leş­ti­re­rek da­ha da sağ­lam bir hatta çekti.
Kay­pak­ka­ya yol­daş, ko­münist ha­re­ket için ön a­çı­cı ol­du, bir çok alanda ta­bu­la­rı par­ça­la­ya­rak biz­le­re yol gös­te­ri­ci ol­duğ­u gi­bi, ay­nı za­man­da 1 yıl­lık gi­bi kı­sa bir pra­tik süreçte yaşadı ve bu­nun so­nuçla­rı­nı değ­er­len­dir­me fırsa­tı­nı bu­la­ma­dan kaypakakya yoldaş faşizmce tehlikeli bulunarak 18 Mayıs 1973 yılında katledildi.
 Kay­pak­ka­ya yol­da­şı ve ko­münist ha­re­ke­ti yar­gı­la­ma­da, da­ha­sı ko­münist ha­re­ke­tin ya­kın geçmi­şi­ni ele alıp de­ğer­len­dir­me sorunu, dev­rim­ci ha­re­ket saf­la­rın­da en faz­la tar­tı­şı­lan so­run­la­rın ba­şın­da gel­di. Bu alan­da iki eği­lim sürek­li ola­rak ça­tış­tı; bi­rin­ci­si M-L ba­kış ya­ni olay­la­rı ve ol­gu­la­rı ken­di ko­şul­la­rı için­de ele alıp değ­er­len­dir­me ve ko­münist­le­rin ha­ta­la­rı­nı müca­de­le içinde aşa­ğı do­ğru­su­nun sa­vu­nu­cu­su ve ta­kip­çi­si ola­rak ger­çek­ler üze­rin­de po­li­ti­ka ya­pan ko­münist­ler ve ikin­ci­si­de her ne ka­dar görünüş­te fark­lı yer­ler­de du­ru­yor­lar­mış gi­bi görün­tü için­de ol­sa­larda, geçmi­şe do­gma­tik ve in­kar­cı­lık te­me­lin­de mükem­mel­li­yet­çi bir ba­kış­la olay­la­ra ve ol­gu­la­ra yak­la­şımda ide­alist bir mev­zi­de buluşan opor­tünist ce­nah.
Geçmi­şin doğ­ru dev­rim­ci bir yak­la­şım­la nes­nel bir ze­min üze­rin­de ele alın­ma­sın­da do­gma­tik ve in­kar­cı opor­tünist­le­rin te­mel özel­lik­le­ri, sürek­li ola­rak düalizm ve key­fi­yet­çi bir de­ğer­len­dir­me için­de ol­malarıdır.  Bu akım­la­rın he­men tümü, geçmi­şi değ­er­len­di­rir­ken ken­di­le­ri­ne opor­tüniz­mi, hoş­görüyü ve uz­laş­ma­cı­lığ­ı uy­gu­lar­lar­ken, baş­ka­la­rı­na, abar­tı­cı­lığı, acı­ma­sız­lığ­ı, key­fi­yet­çi­li­ği ve çift stan­dart­çı opor­tünist yak­la­şım­la­rı ve değ­er­len­dir­me­le­ri uygulamayı esas al­mışlardır. Bu­ra­dan ola­rak, Kay­pak­ka­ya yol­da­şın şah­sın­da 1972-79 döne­mi­ne in­kar­cı ve do­gma­tik ba­kış açı­sıy­la mükem­me­li­yet­çi bir ko­num­da dura­rak ger­çek­le­ri çar­pı­tan ve ol­gu­la­rı ken­di ze­mi­nin­den ko­pa­ra­rak ele alan do­gma­tik ve in­kar­cı opor­tu­nist ce­nah ile ko­münist­ler ara­sın­da­ki ni­te­lik­sel yak­la­şım ve ay­rım çiz­gi­si­ni or­ta­ya koy­mak bir kez da­ha öne­mi ta­şı­yor.
Ko­münist ha­re­ke­tin de­ğer­len­dir­me­sin­de opor­tünist mev­zi­de yer alan­la­rın,  45. yıl sonra bir ar­pa bo­yu bi­le iler­le­ye­me­me­le­ri ve Kay­pak­ka­ya’yı ve 72-79 döne­mi­ni sı­nıf­la bir­le­şeme­di­ğin­den do­la­yı eleş­ti­rip, mah­kum eden­le­rin bu ka­dar de­ney, tec­rübe ve bi­ri­ki­mi­n ar­dın­dan ha­la ay­nı yer­de ça­kı­lıp kal­ma­la­rı ve on­dan son­ra­da ay­maz­ca­sı­na “ yok­tur bir­bi­ri­miz­den far­kı­mız ama biz Os­man­lı Ban­ka­sı­yız” slo­ga­nı gi­bi, sık sık görüş değ­i­şik­liğ­i­ne gitmeleri, dün ak de­dik­le­ri­ne bu­gün ka­ra diyen bu opor­tünist ce­nahın, yi­ne­de ken­di­le­ri­ni yanılmaz ko­münist ola­rak ni­te­le­mek­ten ge­ri durmamamaları dahası  bu akım­la­rın ne ka­dar an­ti-Mark­sist bir ko­num­da dur­duk­la­rı­nı ve di­ya­lek­tik ma­ter­ya­liz­mi ne ka­dar derinden kav­ra­dık­la­rı­nı ve ko­münist ha­re­ke­tin do­ğu­şu, ge­li­şi­mi ve par­ti­leş­me süre­ci­ne yak­la­şım­da ne ka­dar sağ­lam bir ko­num­da dur­duk­la­rı­nı gösteri­yor.
 İş­te opor­tünist ce­nah­la, ko­münist­le­rin ara­sın­da geçmi­şe yak­la­şım­da­ki te­mel ay­rım­la­rı ve ger­çek­ ışığında kim ko­münist ve kim de­ğil bağlamında bun­la­rı bir kez da­ha or­ta­ya koy­mak ve Marksizm-Le­ni­nizm üze­rin­de şaş­ma­dan iler­le­mek ge­re­ki­yor.
Geçmişe Bakışta Marksizm-Leninizm ve Oportünist
Bi­lin­di­ği üze­re opor­tünizm­le, Mark­sizm ara­sın­da­ki her ay­rımın baş­lan­gıç nok­ta­sı, ba­kış açı­sın­da­ki ay­rı­lık­tır. Geçmiş so­ru­nun­da da ba­kış açı­sın­da­ki ay­rı­lık­lar is­ter or­ta­ya çık­sın, is­ter çık­ma­sın bu böy­le­dir. Haliyle ayrım olgulara ve olaylara ba­kış açı­sın­dan iti­ba­ren baş­lıyor. Ba­kış açı­sı, ol­gu­la­ra dün­ya görüşü te­me­lin­de yak­la­şı­mın ifa­de­si­dir. Mut­la­ka bir sı­nı­fın dam­ga­sı­nı ta­şır. Ay­nı ol­gu­lar­dan ha­re­ket­le de­ği­şik sı­nıf­la­rın fark­lı so­nuçla­ra var­ma­la­rın­da be­lir­le­yi­ci olan, dün­ya görüşü ve üze­rin­de yük­se­len ba­kış açı­la­rın­da­ki fark­lılık­lar­dır. Mark­sizm-Le­ni­nizm bir bi­lim ol­duğ­u­na göre, bil­gi­nin do­la­yı­sıy­la iş­çi sı­nı­fı­nın bi­li­mi­nin hem ge­li­şip zen­gin­leş­me­si hem­de kav­ra­yı­şı di­ya­lek­tik ge­li­şim ya­sa­sı­na uy­gun bir se­yir iz­ler. Ve Mark­siz­mi-Le­ni­niz­min so­mut şart­la­rın so­mut tah­li­li ol­ma­sı ger­çe­ği­de bu­ra­da ya­tar. Ha­liy­le geçmi­şe ba­kış açı­mız­da bu te­me­le otur­ma­lı­dır.
 Ol­gu­lar şart­lar­dan so­yut­la­na­maz­lar. Olgular şart­la­rı için­de ele alın­dık­la­rın­da için­de ba­rın­dır­dık­la­rı çe­liş­ki­ler doğ­ru tah­lil edi­le­bi­lir, şey­ler sürek­li ge­liş­me ve değ­iş­me, pra­tik­ten do­ğan bil­gi, sürek­li de­rin­leş­me du­ru­mun­da ol­duğ­un­dan be­lir­li ta­ri­hi, sos­yal ve ik­ti­sadi şart­lar al­tın­da do­ru olan -ör­neğ­in ser­best re­ka­bet­çi ka­pi­ta­lizm döne­min­de za­man­daş, kı­ta­sal dev­rim ile dün­ya dev­ri­mi za­fe­re ta­şı­nır­ken, em­per­ya­lizm ça­ın­da bu du­rum değ­iş­miş, dev­rim ar­tık em­per­ya­liz­min en za­yıf hal­ka­la­rın­dan kı­rı­la­rak, ya­ni tek tek ül­ke­ler­de dev­rim­ler ba­şa­rı­ya ula­şa­rak, dün­ya pro­le­tar­ya dev­ri­mi ba­şa­rı­ya ula­şa­cak bi­çim­de te­mel de­i­şik­lik­ler ol­muş­tur. Ya­da bir dönem po­li­tik ko­şul­lar­dan do­la­yı ge­ri çe­kil­me tak­tiğ­i devrim­ci bir rol oy­nar­ken po­li­tik ko­şul­la­rın de­ği­şi­miy­le bir­lik­te ge­ri çe­kil­me tak­ti­i ar­tık dev­rim­ci bir rol oy­na­mak­tan çı­kar, ye­ri­ni sal­dı­rı tak­ti­ği­ne bırakı­r.  Bu ko­şul­lar­da dev­rim­ci tak­tik iler­le­me­yi ifa­de eden sal­dı­rı tak­tiğ­i ola­cak­tır- baş­ka şart­lar al­tın­da yan­lış ola­bi­lir. Bu­ra­dan ha­re­ket­le M-L’in ba­zı şart­lar­da do­ğru olan bir kı­sım te­orik, po­li­tik öner­me­le­ri fark­lı şart­lar­da ge­çer­li­li­ği­ni yi­tir­miş­ti ya­da ye­ter­siz kal­mış­tır.
O hal­de ba­kış açı­mı­zın oda­ğın­da, ol­gu­la­rı in­ce­ler­ken yer ve za­man kav­ra­mın­da, için­de bu­lun­duğ­u ta­rihi, sos­yal ko­şul­lar­dan so­yut­la­ma­dan ele al­ma ol­ma­lı­dır.  Ha­liy­le ba­kış açı­sı so­ru­nu do­ğru olarak kav­ran­ma­dığ­ın­da doğ­ru ve sağ­lık­lı tespit­le­re ulaş­ma­nın ola­nak­sız ol­duğ­u­da açık bir ger­çeklik­tir. Do­la­yı­sıy­la M-L’in kav­ra­nı­şı ve ba­ğı­nı ku­ra­ma­mak mükem­mel­li­yet­çi­li­ğe ve onun­la ele­le gi­den in­kar­cı­lı­ğa yol açar. İn­kar­cı­lık va­rı­lan her ile­ri nok­ta­da, her önem­li atı­lım­da geçmi­şin red­de­dil­me­si ola­rak be­li­rir. İde­alizm­den kay­nak­la­nan bu ba­kış açı­sı, di­ya­lek­tik değ­il, me­ta­fi­zik­tir.
Ba­kış açı­sın­da­ki sa­kat­lı­ğın bir diğ­er bo­yu­tu­da, tu­tu­cu­luk ve do­ma­tizm­dir. Bu eği­lim, cid­di ha­ta­la­rın var­lı­ğıy­la M-L ol­ma ile ba­ğdaş­tı­rı­la­maz. M-L’ist­le­ri ha­ta­sız gör­me­ye ve gös­ter­me­ye ça­lı­şır. Ve do­la­yı­sıy­la hata­la­ra sı­kı sı­kı­ya sa­rı­lıp, on­la­rı ko­rur ve çiz­gi ha­li­ne dönüş­me­si­ni sağ­lar. Bu eği­lim­de mükem­mel­li­yet­çi­lik­le ay­nı öz­den kay­nak­la­nır ve onun ters yüz edil­miş şek­li­dir. Ay­nı za­rar­lı so­nuçla­ra; ken­di­ni aş­ma­ma­ya ve yoz­laş­ma­ya götürür. Bi­rey­ci­lik te­me­lin­de­ki key­fi yak­la­şım­lar da in­kar­cı­lık ya­da dogma­tizm ola­rak bi­çim­le­nir.

Komünist Hareketin doğuşu ve gelişimi

Ba­kış açı­sı üze­rin­de bu kı­sa de­ğin­menin ar­dın­dan ko­nu­nun da­ha iyi an­la­şıl­ma­sı için önem­li bir görüş ay­rı­lı­ığ­nı ifa­de eden ko­münist ha­re­ke­tin doğ­u­şu ve ge­li­şi­mi üze­rin­de du­ra­rak görüş­le­ri­mi­zin bir öze­ti­ni ak­tar­mak­ta ya­rar görüyo­ruz. Ön­cel­ler ol­mak­sı­zın, oluş­mak­sı­zın her­han­gi ye­ni bir şey olu­şa­maz, do­ğa­maz. Mark­sizm-Le­ni­niz­min düşün­cele­ri dev­rim­ci de­mok­ra­si­nin saf­la­rın­da ya­yı­lır. Baş­lı­ca ola­rak bu ola­yın ilerle­me­si komünist ha­re­ke­tin ön­cül­le­ri­ni ha­zır­lar.
Ko­münist ha­re­ke­tin ön­cül­le­ri ge­nel bir ku­ral ola­rak dev­rim­ci-de­mok­ra­si­nin saf­la­rı ara­sın­da sak­lı­dır. Müca­de­le­nin ko­şul­la­rı, bu ön­cül­le­rin M-L’ist bil­gi bi­ri­ki­mi­ni iler­le­tir. İler­le­yen M-L’ist bil­gi bi­ri­ki­mi te­me­lin­de ve el­ve­riş­li ko­şul­la­rın yar­dı­mıy­la bu ön­cül­le­rin bir kıs­mı ken­di ken­di­ni, dev­rim­ci-de­mok­ra­si­yi olum­suz­la­ya­rak -yad­sı­ya­rak- ni­te­lik­sel bir sıç­ra­ma­yı ger­çek­leş­ti­rir­ler. Böy­le­ce dev­rim­ci-de­mok­ra­si, M-L te­me­lin­de yad­sı­na­rak aşıl­mış, es­ki­nin ba­rın­da, onun için­de “ye­ni” vücu­da gel­miş, ya­şam bul­muş­tur. Ve böy­le­ce pro­le­tar­ya ide­olo­ji­si te­me­lin­de ko­münist ha­re­ket doğ­ar.
Dev­rim­ci-de­mok­ra­si­nin ba­rın­dan çı­kan ko­münist ha­re­ket, ön­ce­lik­le onun­la ken­di­si ara­sın­da­ki ay­rım çiz­gi­si­ni or­ta­ya ko­yar ki, bu dev­rim­ci-de­mok­ra­tik güç­ler ile ken­di ara­sı­na bir sı­nır çek­me­si de­mek­tir. Başka bir an­la­tım­la, ye­ni ei­li­mi­n doğ­a­sı ge­reğ­i özel­lik­le ba­rın­da oluş­tuğ­u ko­şul­lar­la ken­di ara­sın­da­ki ay­rı­mı, ken­di ba­ğım­sız var­lık ne­de­ni­ni or­ta­ya koy­ma ih­ti­ya­cı için­de­dir. Ye­ni­nin, için­de oluş­tuğ­u es­ki­nin iz­le­ri­ni kuv­vet­li bir şekil­de üze­rin­de ta­şı­ma­sı, olu­şum ko­şul­la­rı ne­de­niy­le ka­çı­nıl­maz­dır.
Hiç bir ye­ni dört ba­şı ma­mur ve mükem­mel do­ğmaz, do­ğa­maz. Bu ke­sin­lik­le ola­nak­lı de­ğil­dir ve ak­si­ni id­dia et­mek ide­alizm­dir. Ba­ğım­sız bir var­lığ­a ka­vu­şan ye­ni, bu nok­tadan iti­ba­ren bir ev­rim içi­ne gi­rer. Bu ev­rim süre­ci­nin özel­lik­le ilk dönem­le­rin­de bağ­ım­sız var­lık ne­de­ni­ni ko­ru­ma, pe­kiş­tir­me ih­ti­ya­cı, onu es­ki­nin ken­di üze­rin­de­ki et­ki­le­rin­den arın­ma­ya yönel­tir ve bun­da ba­şa­rı­lı ol­du­ğu oran­da, bu, onun ge­li­şi­mi­nin bir iti­ci gücü, di­na­mi­ği olur.
Ko­münist bir ha­re­ke­tin do­ğma­sı ni­tel bir sıçra­ma­yı ifa­de eder. Ko­münist ha­re­ke­tin ön­cel­le­ri, hem ken­di ken­di­siy­le ve hem­de için­de oluş­tuğ­u ko­şul­lar­la çe­liş­ki için­de­dir. Bu çe­liş­ki­nin do­ğur­duğ­u müca­de­le, ye­ni­nin olu­şu­mu­nu hız­lan­dı­rır; es­ki­den dev­rim­ci de­mok­ra­si­den ko­pu­şun ko­şul­la­rı­nı ha­zır­lar, ye­ni­nin olu­şu­mu­nun iti­ci gücü; iş­te es­ki­ye kar­şı yürütülen bu müca­de­le­dir. Ye­ni -ko­münist ha­re­ket- di­ya­lek­ti­ğin ya­sa­la­rı­na uy­gun ola­rak, Mark­siz­min-Le­ni­niz­m’in te­mel­le­ri üze­rin­de olu­şur.  Ni­cel bi­ri­kim­ler, ni­tel değ­i­şi­min ko­şul­la­rı­nı ha­zır­lar.
Ge­rek­li ni­cel bi­ri­ki­min oluş­tuğ­u du­rum­da ve el­ve­riş­li ge­nel ko­şul­la­rın­ da yar­dı­mıy­la ko­münist ha­re­ke­tin ön­cel­le­ri, dev­rim­ci-de­mok­ra­si­yi aşar­lar, on­dan ko­par­lar, ba­ğım­sız bir po­li­tik ör­güt­len­me­yi ger­çek­leş­tir­mek üze­re ha­re­ke­te ge­çer­ler ki, ni­tel sıçra­ma, ye­ni­nin or­ta­ya çık­ma­sı bu­ra­da so­mut­la­şır. Ya­ni te­ori­ de ka­pi­ta­list mül­ki­ye­tin tas­fi­ye­si­nin ön­görül­me­sin­de ve po­li­ti­ka­da pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lüğünün sa­vu­nul­ma­sın­da ve bu­na götüre­cek bir çiz­gi­nin iz­len­me­sin­de an­la­tı­mı­nı bu­lur.
Ko­münist ha­re­ket, Mark­siz­min-Le­ni­niz­min ye­ni gir­diğ­i ül­ke­ler­de dev­rim­ci-de­mok­ratik ha­re­ke­tin par­ça­lan­ma süre­cin­de doğ­a­cağ­ı­na göre ki, -ge­nel olan bu­dur- bu par­ça­lan­ma süre­cin­de olu­şan ko­münist ha­re­ket, ba­ğım­sız po­li­tik güç ola­rak va­r o­la­bil­me­si için, dev­rim­ci de­mok­ra­si­ye kar­şı ide­olo­jik bir al­ter­na­tif ol­mak­la ye­ti­ne­mez; ay­nı za­man­da dev­rim­ci-de­mok­ra­si, po­li­tik bir ha­re­ket ol­du­ğu­na göre po­li­tik bir al­ter­na­tif ol­ma­lı­dır, ol­mak zo­run­da­dır.
Ko­münist ha­re­ket çe­şit­li yol­lar­dan olu­şa­bi­lir. Ko­münist­ler çe­şit­li ör­güt­ler­den, ay­rı grup, çev­re vb. ola­rak ko­pa­bi­le­cek­le­ri gi­bi bir­bir­le­rin­den ha­ber­siz ola­rak da doğ­a­bi­lir. Yoz­la­şan bir ko­münist par­ti­sin­den çe­şit­li ko­münist grup ve­ya­ grup­lar çı­ka­bi­lir. An­cak, ko­münist­ler, Mark­siz­min bir ül­ke­ye ilk gi­ri­şi sı­ra­sın­da ge­nel bir ku­ral ola­rak dev­rim­ci de­mok­ra­si­nin için­de olu­şur­lar. 
Ko­münist ha­re­ke­tin ev­ri­min­de çe­şit­li ge­liş­me ve aşa­ma­la­r söz ko­nu­su­dur. Ko­münist ha­re­ke­tin do­ğu­şun­dan iti­ba­ren par­ti­leş­me süre­ci­ni ya­şar, par­ti­nin ku­ru­lu­şuy­la par­ti­leş­me süre­ci aşı­lır. Ve par­ti­nin ken­di­si­ de çe­şit­li ge­liş­me aşa­ma­la­rın­dan ge­çer. Ko­münist ha­re­ke­tin ev­ri­min­de­ki bu ge­liş­me aşa­ma­la­rı, her ül­ke­de için­de bu­lu­nu­lan ko­şul­lar­la ba­lı­dır ve do­la­yı­sıy­la bu ko­şul­lar so­mut ola­rak tah­lil edil­me­li, bu­ra­dan ha­reket­le ­de her döne­min ayı­rı­cı çiz­gi­le­ri­nin sap­tan­ma­sı ge­re­kir. Ge­rek ko­münist ha­re­ke­tin bir ül­ke­de ge­çir­mek­te ol­duğ­u ve ge­çi­re­ceğ­i ge­liş­me aşa­ma­la­rı ve ge­rek­se­de her aşa­ma­nın ayı­rı­cı çiz­gi­le­ri, ön­ce­den sap­tan­mış ka­te­go­rik ay­rım­lar te­me­lin­de ya­pı­la­maz.
Her ül­ke­de ko­münist ha­re­ket do­ğduğ­un­da par­ti­leş­me süre­ci­ni ya­şar. Par­ti­leş­me süre­ci, ko­münist ha­reke­tin ge­liş­me­si, büyüme­si, bir par­ti ola­rak ile­ri ta­şın­ma­sı ve bir par­ti ola­rak ör­güt­len­me­si süre­ci­dir. Ev­ri­mi­nin bu aşa­ma­sın­da da ko­münist ha­re­ket ne ka­dar ge­niş ya da dar olur­sa ol­sun, do­ğa­sı ge­reğ­i po­li­tik bir kim­lik ta­şır. Eğer da­ha fark­lı bir du­rum ol­maz­sa, o ge­li­şe­rek, ol­gun­la­şa­rak par­ti ha­li­ne ge­lir ve bu ev­rim, de­rin­li­i­ne ve ge­niş­liğ­i­ne, ni­te­liğ­in ve ni­ce­li­iğn ge­liş­me­si süre­ci ola­rak çok yön­lüdür. Ko­münist ha­re­ke­tin evri­min­de­ki aşa­ma­lar, ay­nı ni­te­lik­te­ki bir ol­gu­nun ol­gun­luk fark­la­rıy­la ay­rı­lan fark­lı ge­liş­me süreçle­ri­dir. Ko­münist ha­re­ke­tin ev­ri­min­de­ki bir ge­liş­me aşa­ma­sın­dan bir di­ğe­ri­ne geçme­si, ko­münist ha­re­ke­tin ken­di ken­di­ni in­kar ede­rek ni­te­li­i­ni değ­iş­tir­me­si de­mek değ­il­dir.
Pe­ki par­ti­leş­me süre­ci­nin ayır­te­di­ci özel­liğ­i ne­dir? Mark­siz­min ye­ni gir­diğ­i ül­ke­ler­de, ko­münist ha­re­ket, dev­rim­ci-de­mok­ra­si­nin par­ça­lan­ma­sı süre­cin­de olu­şa­cağ­ı­na göre, bu olu­şum ge­nel­lik­le pro­le­tar­ya­nın ha­re­ke­ti dı­şın­da ger­çek­le­şir. Ko­münist ha­re­ket, pro­le­tar­ya­nın ha­re­ke­ti dı­şın­da do­du­ğu için, ko­münist ha­re­ke­tin pro­le­tar­ya ha­re­ke­tin­de ya­lı­tıl­mış ol­du­ğu bir dönem ya­şar. Bu dönem, ter­sin­den ba­kıl­dı­ğın­da, ko­münist ha­re­ke­tin pro­le­tar­ya ha­re­ke­ti­ne ba­lan­ma­sı, bi­lim­sel sos­ya­liz­min pro­le­tar­ya ha­re­ke­ti­ne so­kul­ma­sı ya da pro­le­tar­ya ha­re­ke­tiy­le bi­lim­sel sos­ya­liz­min bir­leş­me­si süre­ci­dir. Bu süreç ay­nı za­man­da prog­ra­mın oluş­tu­ru­lup, de­rin­leş­ti­ril­me­si ve var­sa ko­münist güç­le­rin M-L prog­ram et­ra­fın­da to­par­la­nma süre­ci­dir.
El­bet­te bütün bu süre­cin za­fe­re ta­şın­ma­sı ya­ni ko­münist ha­re­ke­tin par­ti­yi ya­ka­la­ma­sı sı­nıf ha­re­ke­tiy­le bir­li­in­den ge­çer. Ko­münist­li­ğin de­nek ta­şı so­ru­nun­da te­mel doğ­ru­ları or­ta­ya ko­yan ör­gütümüz, bu görüş­le­ri­ni şu nok­ta­da to­par­la­dı: Te­ori­de pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lüğünü ön gören, ka­bul eden ya­ni pro­le­tar­ya dik­ta­törlüğüne uy­gun bir si­ya­set iz­le­yen pra­tik­te pro­pa­gan­da, aji­tas­yon, ör­güt­len­me bu­na uy­gun dav­ra­nan ki­şi ör­güt, par­ti vb. ko­münist­tir.  Söz ile ey­lem, te­ori ile pra­tik ara­sın­da uyum ol­ma­lı­dır. Ya­ni pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lüğünün ka­bu­lü söz­de kal­ma­ma­lı­dır. Ki­min ko­münist ol­duğ­u söz­le değ­il, ey­le­me göre de­ğer­len­di­ril­me­lidir.
Ve bu ta­ma­men so­mut bir so­run­dur. Do­la­yı­sıy­la so­mut ko­şul­lar için­de alın­ma­lı­dır. Ama te­ori ile pra­tik ara­sın­da­ki iliş­ki­yi ku­rar­ken di­ya­lek­tiğ­in ge­li­şim ya­sa­sı­nı kav­ra­mak ge­re­ki­yor. Ak­si hal­de, söz­le ey­lem ara­sın­da­ki iliş­ki­de doğ­ru kav­ra­na­maz ve me­ka­nik ben­zet­me­ler ya­pı­la­rak yan­lış­la­ra ka­pan­mak ka­çı­nıl­maz olur. Bu ba­kım­dan te­ori­nin pra­ti­e sürül­me­si ve pra­tiğ­e bi­re­ bir yan­sı­ma­sı ve bütünüy­le ona ha­kim ol­ma­sı önem­li bir süre­ci ala­ca­ı baş­tan görül­me­li ve ge­liş­me­le­re bu pen­ce­re­den ba­kıl­ma­lı­dır. Ko­münist ha­re­ke­tin or­ta­ya koy­du­ğu bu M-L’ist görüş­ler, dev­rim­ci ve ko­münist ha­re­ke­tin olay­la­rı ve ol­gu­la­rı han­gi yön­de de­er­len­dir­me­si ge­rek­ti­in­de yol gös­te­ri­ci ol­muş­tur.
Oportünist Akımlar Ne Dediler Ne Yaptılar
Kaypakaya yoldaşın önderliğinde 24 Nisan 1972 ylında kurulan TKP-ML Hareketine yönelik bir çok akım sağdan ve soldan ama haksız elştirlerde bulundular. Bu lştirlerin çoğu somut duurmu izah etmekten ve Leninist bakış açısından uzkatı. Durum böyle olunca bir çok akım geçmişe yaklaşımda düalizm­den ko­pa­ma­dı ve işi­ne gel­di­ği yer­de işi­ne ge­le­ni alıp kul­la­na­rak seçme­ci bir çiz­gi­de iler­le­ye­rek, ko­münist ha­re­ke­tin ge­li­şim ta­ri­hi­ne yak­la­şım­da an­ti-Mark­sist bir ko­num­da yer al­dı­lar. Key­fi de­ğer­len­dir­me­ler ve il­ke­siz yak­la­şım­lar Mark­sizm-Leninizm  ola­rak yut­tu­rul­ma­ya ça­lı­şıl­dı. İn­kar­cı­lık ve do­ma­tizm, ‘80 ön­ce­si ol­duğ­u gi­bi özel­lik­le 12 Ey­lül ye­nil­gi­si ve tas­fi­ye­ci­lik­ten son­ra in­kar­cı­lık ve ye­ni­den ta­rih ya­zı­mı devrimci harekete egemen oldu.
Görüş­le­rin­den 180 de­re­ce dönüş ya­pan­lar­dan, ken­di müca­de­le­si­ne in­ti­kam­ca sal­dı­ran­la­ra
-MLKP, TKİP vb.- ka­dar çok de­ğişik es­ki­nin de­vam­cı­sı ye­ni in­kar­cı­lar­la kar­şı­la­şıl­dı. Bu ye­ni türe­di in­kar­cı­lar es­ki­le­ri­ni ara­tır ol­du­lar. Her­şe­yi ken­di­le­riy­le baş­la­tan bu opor­tünist­ler, or­ta­ya at­tık­la­rı görüş­le­ri ge­li­nen du­rum­da sa­vun­mak­tan aciz bir ko­nu­ma düş­tüler.
“Ger­çek bir Mark­sist yöne­li­şin özünü ve esa­sı­nı, pro­le­tar­ya­nın ta­rih­sel ro­lünü kav­ra­yı­şı oluş­tu­rur. Bu kav­ra­yı­şa ulaş­mış ve do­la­yı­sıy­la Mark­sist-Le­ni­nist sı­fa­tı­nı hak­et­miş bir si­ya­sal ha­re­ket, te­orik ge­liş­me­nin si­ya­sal fa­ali­ye­ti­nin ve ör­güt­sel şe­kil­le­ni­şi­nin oda­ın­da yal­nız­ca ve yal­nız­ca iş­çi sı­nı­fı­nı ko­yar. Ör­güt­sel geli­şi­min, pro­le­tar­ya­nın ön­cüsünü ko­müniz­me ka­zan­ma­yı ifa­de et­ti­ği par­ti ör­gütünün ya­ra­tıl­ma­sı­nın pro­le­tar­ya­nın bi­linçli ke­si­mini ör­güt­le­mek de­mek ol­duğ­u ‘pro­le­tar­ya­nın en üst ör­güt­len­me bi­çi­mi ola­rak par­ti’ sözünün boş ve rast­ge­le bir söz ol­ma­dığı hep unu­tul­muş­tur… Küçük-bur­ju­va­zi­nin ba­ğrın­da ko­münist par­ti in­şa et­me­ye kalk­mak, ke­sin­lik­le bir te­sa­düf, ya da ba­sit bir ya­nıl­gı değ­il­dir. Bu, Mark­siz­min-Le­ni­niz­mi­n özü de­mek olan pro­le­tar­ya­nın ta­rih­sel ro­lünü kav­ra­ya­ma­mak de­mek­tir…” (Ya­kın Geçmi­şe Ge­nel Ba­kış ve Prog­ram Tas­lağ­ı s. 20 yıl 1987)
“Par­ti­leş­me süre­ci­mi­zin bu­gün ha­la en za­yıf sı­nıf ha­re­ke­tiy­le bir­leş­me ala­nı­dır der­ken biz he­nüz faz­la bir me­sa­fe ala­ma­dı­ğı­mı­zı za­ten açık­lık­la ifa­de edi­yo­ruz. Fa­kat eğer bu­güne ka­dar­ki tüm ça­ba­la­rı­mı­za rağ­men bu­gün he­nüz sı­nıf ha­re­ke­ti için­de an­lam­lı bir me­sa­fe ala­ma­dı­ğı­mız bir ger­çek­se ve biz sı­nıf ha­re­ke­tiy­le birleş­me ve par­ti­mi­ze bu ze­min üze­rin­de bir po­li­tik-ör­güt­sel ya­şam ala­nı ya­rat­ma­da bu­na ra­men özel bir ıs­rar gös­te­re­bi­li­yor­sak, ken­di ba­şı­na bu ol­gu bi­le, bi­zim ko­münist ide­olo­jik kim­li­ği­mi­zin ve sı­nıf dev­rim­ci­li­ği çiz­gi­mi­zin ka­nı­tı sa­yıl­ma­lı­dır.” (Ekim sy.157 Baş­ya­zı)
Ekim ör­gütü, ilk or­ta­ya çık­tı­ğı dönem­de ge­nel ola­rak dev­rim­ci ve ko­münist ha­re­ke­ti sı­nıf ze­mi­ni üze­rin­de yük­se­len ve bu­nun ge­rek­le­ri­ne göre ör­güt­sel bir in­şa ça­lış­ma­sı için­de ol­ma­dı­ğın­dan do­la­yı, laf­ta ne söy­le­se­de pra­tik­te pro­le­tar­ya­yı mer­kez­de tu­tan bir par­ti ge­liş­tir­me­di­ği ne­de­niy­le halk­çı po­pülist ola­rak mah­kum et­me­ye ça­lı­şan­lar­da bu­lun­du. Sı­nıf ze­mi­ni üze­rin­de yük­se­le­me­yen ha­re­ket­le­rin ideo­lo­ji­si ile po­li­ti­ka­sı ara­sın­da­ki çe­liş­ki­ye dik­kat çe­ke­rek, özel­lik­le TDKP’yi gençlik ha­re­ke­ti ze­mi­nin­de ör­güt­len­diğ­in­den do­la­yı acı­ma­sız­ca eleş­tir­di.
Ne­ki Ekim-TKİP ör­gütü dün söy­le­miş ol­duğ­u bu görüş­le­ri ken­di­si­de aşa­ma­mış ve pro­le­tar­ya par­ti­si­nin pro­le­tar­ya ha­re­ke­ti­nin ze­mi­ni üze­rin­de yük­sel­te­rek, onun ile­ri öğe­le­ri­nin ko­münist bir ör­güt et­ra­fın­da bir­leş­ti­ri­le­rek ger­çek an­lam­da sı­nıf par­ti­si­nin ku­ru­la­cağ­ı görüşün­den çark et­miş­tir. İde­olo­jik ön­der­lik­le sı­nıf ha­re­ke­ti ol­du­ğu­nu ka­nıt­la­ma­ya ça­lı­şa­cak ka­dar pu­su­la­sı­nı şa­şı­ran ve bu ay­nı görüşü baş­ka­la­rı sa­vun­du­u için on­la­rı fütur­suz­ca eleş­ti­ren bu ak­lı ev­vel opor­tünist­ler, ara­dan 26 yıl gi­bi uzun bir süreç geçtiğ­i hal­de ve ön­le­rin­de ya­rar­la­na­bi­le­cek­le­ri o ka­dar faz­la ve ge­liş­kin de­ney, tec­rübe ve ola­nak ol­ma­sı­na kar­şın, bu ken­din­den men­kul ye­ni yet­me in­kar­cı­lar, söy­le­dik­le­ri­ne uy­gun bir pra­tik ge­liş­ti­re­me­dik­le­ri gi­bi, pro­le­tar­ya­sız par­ti ku­ru­la­bi­lir fik­rin­de ko­nak­la­ya­rak 50-100 ki­şi­lik küçük-bur­ju­va­zi­den dev­şi­ril­miş güç­ler­le, ya­ni esas ola­rak gençlik için­de ka­lan ça­lış­ma­la­rıy­la dün eleş­ti­rip, mah­kum et­ti­ği, küçük-bur­ju­va po­pülizm ola­rak eleş­tir­dik­le­ri par­ti fik­ri­ne ka­pak­lan­mak­tan kur­tu­la­ma­dı­lar.
Ve Ekim-TKİP ör­gütü, pro­le­tar­ya­dan ay­rı tel­den ça­la­rak et­ra­fı­na top­la­mış ol­duğ­u küçük-bur­ju­va sı­nıf ve ke­sim­le­rin­den aşı­rıl­mış kad­ro­lar­la iş­çi sı­nı­fı­nın ih­ti­lal­ci par­ti­si­ni ya­rat­ma­ya ra­mak kal­dığ­ın­dan ve dem vyurarak sınıftan kopuk  bir ku­ru­luş kong­re­siy­le TKİP adını  alarak yeni bir işçi sınıfını öncü ta­be­la par­ti­si­ni ilan et­tmekten kendisni alamdı.. De­mek ki TKİP-Ekim ör­gütü, söy­lem­le­ri­ne uy­gun ha­re­ket et­me­diğ­i gi­bi, ko­münist ha­re­ke­te yak­la­şı­mın­da da dev­rim­ci bir ko­num­da dur­ma­dı­ığ­nı or­ta­ya koyuyordu 30 yıl sonrasında Ekim örgütü  sı­nıf­tan ko­puk TKİP’i kurarak, sı­nı­fa gi­de­riz tas­fi­ye­ci küçük-bur­ju­va fik­rin­de ko­nak­lıyor, böy­le  kendisine opurtunizmi başkasına Marksizmi uygulama oportunizminden bir türlü kurtulamıyorud. Daha önce etmiş olduğu iri lafları yutmaktan ve unutmaktan çareyi buluyorud. Haliyle komünist harekete büyük laflarla saldırısınında  inan­dı­rı­cı bir ya­nı kalmıyorud..
Bu ay­nı du­rum, ye­ni yet­me in­kar­cı­lar­dan, çif­t stan­dart­çı­lık ve key­fi­yet­çi­lik­te akıl ho­ca­la­rı­nı ge­ri­de bı­ra­kan MLKP’de de görül­mek­te­dir. He­men her­şe­yi ken­di­siy­le baş­lat­ma ve ye­ni­nin, “ye­ni tar­zın” -ki bu­nun DHKP-C ve PKK kop­ye­ci­li­ği ve ka­ri­ka­tüiz­mi ol­duğ­u su gö­tür­mez bi­çi­min­de açı­ğa çık­mış­tır- ku­ru­cu­su ve ge­liş­ti­ri­ci­si ol­duğ­u id­di­asın­da bu­lu­nan MLKPi, TDKP’den aşır­dık­la­rı ve TİKB, TKİP-Ekim­le ay­nı hat­ta bu­luş­tuk­la­rı in­kar­cı görüş­le­ri­ni, “dün dün­dür, bu­gün bu­gün­dür” opor­tünist görüş­le­ri­ni per­va­sız­ca sa­vun­ma­ya götür­müş­tür.
  Kay­pak­ka­ya yol­da­şı ve ko­münist ha­re­ket’in 72-79 süre­ci­ni, küçük-bur­ju­va dev­rim­ci­li­i aşa­ma­yan, sı­nıf ha­re­ke­ti­ni te­mel ala­rak bu ze­min­de ko­münist ha­re­ke­ti yük­selt­me­yen bir süreç ola­rak görüp mah­kum eden bu ak­lı ev­vel akım, ge­li­nen du­rum­da bütün bu söy­le­dik­le­ri­ni unu­tur­ca­sı­na ay­maz­ca ha­re­ket ede­rek, “ Ekim dev­ri­mi­nin yo­lu­nun, ya­ni pro­le­tar­ya­yı te­mel alan bir si­ya­sal, ör­güt­sel stra­te­ji ve tak­ti­ğe iliş­kin Le­ni­nist-Sta­li­nist ba­kış açı­sı­nın, bi­zim gi­bi ül­ke­ler­de (ya­ni ge­ri bağ­ım­lı ül­ke­ler­de) ge­çer­li ol­ma­dı­ğı yo­lun­da­ki ön­yar­gı­nın dam­ga­sı­nı bas­tığ­ı THKO-THKP-C ve TKP-ML bu an­la­yış­la­rı­nın doğ­al ve ka­çı­nıl­maz bir so­nu­cu ola­rak an­ti-Le­ni­nist bir par­ti an­la­yı­şın­da ko­nak­lanı­yor­lar.”
“Pro­le­tar­ya­nın ön­der­li­ği­ni, esas ola­rak laf­ta be­nim­se­miş, pro­le­tar­ya­nın ye­ri­ne te­ori­de köy­lülüğü (ki bu­ra­da üç ha­re­ke­ti­de ay­nı ke­fe­ye ko­ya­rak TKP/ML Ha­re­ke­ti ile diğ­er akım­la­r ara­sın­da­ki net olan ay­rım çiz­gi­si­ni ka­ba­ca çar­pıt­mak ve Kay­pak­ka­ya’nın sa­vun­ma­dı­ğı görüş­le­ri sa­vu­nu­yor gös­ter­mek dürüst­lük­ten öte ta­ri­hi ger­çek­le­ri çar­pıt­mak an­la­mı­na ge­lir. TKP/ML Ha­re­ke­ti hiç bir za­man ve hiç bir yer­de te­ori­de köy­lülüğü te­mel al­ma­mış­tır. Bu id­dia düpe­düz ya­za­rın Kay­pak­ka­ya’ya ve ko­münist ha­re­ke­te ne ka­dar düş­man­lık için­de ol­du­u­nu gös­te­rir. HB) ve pra­tik­te de köy­lü yı­ın­la­rın­dan da ko­puk olan dev­rim­ci ön­cüyü koy­muş olan ‘71 dev­rim­ci ha­re­ke­ti…” (P. Doğ­rul­tu s. 8, s.5-6)
 Ye­ni yet­me opor­tünist in­kar­cı­lığ­ın bir söy­le­di­i di­ğe­ri­ni tut­ma­dı­ğın­dan ve ya­ma­lı boh­ça ola­rak fark­lı görüş­le­ri ay­nı tor­ba­da ta­şı­dı­ın­dan do­la­yı ya­zı­la­rın­da da bu fark­lı­lık­lar görül­mek­te ve te­zat­lık­la­rı­nı ya­ka­la­mak zor ol­mu­yor. Bir yan­da sı­nıf ha­re­ke­ti üze­rin­de yük­sel­me­yen ve bu­nun ge­rek­le­ri­ne göre pra­tik­te adım­lar ata­rak si­ya­sal, ör­güt­sel müca­de­le­yi asıl ola­rak sı­nıf için­de olmayan akım­la­rın ko­münist ola­ma­ya­ca­ı­nı sa­vu­na­cak­sın ve bu­ra­dan ha­re­ket ede­rek Kay­pak­ka­ya ve TKP/ML Ha­re­ke­ti’ni küçük-bur­ju­va dev­rim­ci­liğ­i ola­rak ni­te­le­ye­cek­sin, on­dan son­ra da tam ola­rak 40 yıl son­ra kal­kıp, sı­nıf­tan ko­puk ve onu laf­ta te­mel alan ve pra­tik­te bu­na uy­gun bir müca­de­le -ör­güt hat­tın­da yürüme­yen, küçük-bur­ju­va­zi­nin de­ka­la­se ke­sim­le­ri üze­rin­de yük­se­len, esas ola­rak semt ve ö­ğren­ci gençlik ze­mi­ni üze­rin­de otu­ran MLKP’yi büyük M-L par­ti ola­rak ni­te­le­ye­cek­sin.? Hemde legalizm limanına demir atarak.
Böy­le key­fi­yet­çi­lik ve çift stan­dart­çı­lık ola­cak bir şey de­ğil­dir. MLKP önderleri  büyük gürül­tü ko­par­dık­la­rı ve par­ti al­dı ba­şı­nı gi­di­yor ha­va­sı­nı bas­tık­la­rı ko­şul­lar­da, çok özel ko­şul­lar­da ger­çek­leş­ti­ril­miş bir top­lan­tı ola­rak gös­te­ril­me­ye ça­lı­şı­lan, 2. Kong­re bel­ge­le­rin­de bu söy­le­dik­le­rin­den fer­sah fer­sah uzak ol­duk­la­rı­nı gös­ter­mek­te­dir: “ Ko­münist par­ti­si­nin, iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­tiy­le bi­lim­sel sos­ya­liz­min bir­li­ği ol­duğ­u yo­lun­da­ki Mark­sist-Le­ni­nist ö­re­ti ta­ma­men do­ru­dur… Fa­kat bu bir­liğ­in ku­ral ola­rak ko­münist par­ti­le­rin ku­ru­lu­şun­dan ön­ce ger­çek­leş­ti­i ve ger­çek­leş­me­si­nin zo­run­lu ol­du­ğu, bun­dan ön­ce par­ti ku­rul­ma­ya­ca­ı vb. id­dia edi­le­mez. Geçmiş­te bu yön­de id­di­ala­rın ile­ri sürül­düğü bi­lin­mek­te­dir… Ko­münist par­ti­si so­nuç ola­rak bir ör­güt­tür ve ku­ru­lu­şu so­ru­nu, onu ku­ran­la­rın ira­de­si­ne ba­lı­dır.” (2. Kong­re Bel­ge­le­ri s. 25) der­ken MLKP, dün iş­çi sı­nı­fı par­ti­si­nin sı­nıf­tan ko­puk ola­rak ku­ru­la­ca­ğı­nı sa­vu­nan­la­rı par­ti ö­re­ti­si­ni sı­ra­dan­laş­tı­ra­rak aya­ğa düşür­mek ola­rak eleş­ti­rip bu yak­la­şım­la­rı mah­kum eder­ken, bu­gün ni­ha­ye­tin­de par­ti­yi, ko­münist ha­re­ke­tin sı­nıf­la bir­li­ği­ne, ye­rel ör­güt­ler oluş­tur­ma­sı­na, kad­ro­laş­ma­sı­na vb. bak­ma­dan bir avuç dev­rim­ci­nin bir ara­ya ge­le­rek, sı­nıf­tan ko­puk ola­rak ken­di ira­de­le­riy­le par­ti­yi ilan ede­cek­le­ri­ni ilan ede­rek , ko­münist iş­çi par­ti­si­ni sı­ra­dan bir ör­güt de­re­ke­si­ne düşüre­rek Ma­ocu par­ti an­la­yış­la­rıy­la ay­nı kul­var­da bu­luş­muş­la­rı­dır.
Ke­za MLKP, dün Kay­pak­ka­ya ve TKP/ML Ha­re­ke­ti’ni sı­nıf­la bir­leş­me­yi mer­kez­de tut­ma­yıp, pra­tik­te bu­na uy­gun ha­re­ket et­me­diğ­i ge­rek­çe­siy­le eleş­ti­rip küçük bur­ju­va çem­be­ri kı­rıp, dı­şı­na çık­ma­dı­ı id­di­asıy­la eleş­ti­rip, mah­kum eder­ken, bu­gün­kü MLKP, 40 yıl son­ra semt ve öğ­ren­ci gençlik için­den dev­şir­di­ği küçük bur­ju­va kad­ro­lar­la, esas ola­rak pra­tik ça­lış­mala­rı­nı sı­nıf dı­şı küçük bur­ju­va ke­sim­ler için­de -ö­ğren­ci gençlik ve semt­ler gi­bi yo­ğun­laş­tı­rır­ken Mark­sist-Leninist olu­yor ama önün­de ya­rar­la­na­ca­ğı her­ han­gi bir de­ney, tec­rübe ve ola­nak­lar vb. Yok i­ken ilk­li­ğin ve ço­cuk­lu­ğun ge­tir­miş ol­duğ­u neden­ler­den do­la­yı ay­nı ko­num­da ha­re­ket eden Kay­pak­ka­ya ve ko­münist ha­re­ke­ti çok ra­hat­lık­la küçük-bur­ju­va ola­rak dam­ga­la­ya­rak mah­kum et­me­ye ça­lı­şı­yor. Ba­ka­lım MLKP 40 yıl son­ra ör­güt­sel-po­li­tik ça­lış­ma­nın mer­ke­zin­de tut­tuğ­u­nu id­dia et­tiğ­i sı­nıf­la bir­leş­me­de ne ka­dar yol ka­tet­miş­tir?
“MLKP’nin sı­nıf ha­re­ke­ti­ne ba­ğlan­ma­dığ­ı, onun te­mel za­afı, iş­çi sı­nı­fıy­la bağ­la­rı­nın faz­la­sıy­la za­yıf ol­ma­sı­dır…” (2. Kong­re Bel­ge­le­ri, s. 27)
“Par­ti­miz edim­sel ola­rak, ya­ni top­lum­sal köken iti­ba­rıy­la iş­çi sı­nı­fı­nın ‘en bi­linçli azın­lı­ğın­dan’ oluş­tuğ­u kuş­ku­suz söy­le­ne­mez.” (agb. 28)
“Par­ti­miz, ke­sim­sel ça­lış­ma söz­ko­nu­su ol­du­un­da, özel­lik­le büyük met­ro­pol­ler­de güç­le­ri­nin en ço­u­nun gi­de­rek iş­çi ça­lış­ma­sın­da ko­num­lan­dır­ma­ya yönel­di… An­cak so­run­da ıs­rar­lı dav­ra­nı­la­ma­dı. Ge­liş­me­miz ha­la cı­lız ve sı­nır­lı­dır… çok sa­yı­da kad­ro sı­nıf ça­lış­ma­sın­da görev­len­di­ril­se­de bun­la­rın önem­li bir ke­simine ge­re­ken iş­ler­lik ka­zan­dı­rıl­dı­ı söy­le­ne­mez… İş­çi iliş­ki­le­ri­mi­zi ör­güt­le­me­de be­lir­gin ge­liş­me­ler oldu. Ama bu de­vam et­ti­ri­le­me­di…” (Agb. s. 51-52)
“Par­ti­miz, ko­münist ha­re­ke­ti, bütün var­lığ­ı süre­sin­ce bir göl­ge gi­bi iz­le­yen iş­çi ha­re­ke­tin­den ya­lı­tıl­mış­lık so­ru­nu­nu çöz­me id­dia, görüş açı­sı ve ka­rar­lı­lığ­ı­na sa­hip ol­du­u­nu özel­lik­le bun­dan son­ra­ki pra­ti­ğiy­le gös­ter­mek zo­run­da­dır.” (agb. s. 53)
Da­ha bu­ra­ya ak­tar­ma­yı ge­rek­li gör­me­di­ği­miz bir çok de­ğer­len­dir­me ve ve­ri­ler çe­te­ci­le­rin söy­lem­le­riy­le pra­tik­le­ri ara­sın­da­ki çe­liş­ki­nin de­rin­le­şe­rek sürüp git­tiğ­i­ni ve sı­nı­fı te­mel alan bir ör­güt­sel, pra­tik ça­lış­ma ge­liş­tir­me­dik­le­ri­ni gös­ter­mek­te­dir. Pe­ki 40yıl son­ra Kay­pak­ka­ya yol­daş ve da­ha son­ra­sın­da ko­münist ha­re­ke­tin ya­rat­tığ­ı, fab­ri­ka iş­çi iliş­ki­le­ri­nin on­da bi­ri­si­ni bi­le ör­güt­le­me, fab­ri­ka iliş­ki­si ya­rat­ma ve hüc­re­leş­me, sen­di­kalar içinde  bu­na uy­gun ha­re­ket et­me­di­ği ge­rek­çe­siy­le eleş­ti­rip küçük-bur­ju­va çem­be­ri kı­rıp, dı­şı­na çık­ma­dığ­ı id­di­asıy­la eleş­ti­rip, mah­kum eder­ken, bu­gün­kü MLKP, 40 yıl son­ra semt ve öğ­ren­ci gençlik için­den dev­şir­diğ­i küçük bur­ju­va kad­ro­lar­la, esas ola­rak pra­tik ça­lış­ma­la­rı­nı sı­nıf dı­şı küçük-bur­ju­va ke­sim­ler için­de -ö­ğren­ci gençlik ve semt­ler gi­bi yoğ­un­laş­tı­rır­ken Mark­sist olu­yor ama önün­de ya­rar­la­na­cağ­ı her­han­gi bir de­ney, tec­rübe ve ola­nak­lar vb. yok­ken ilk­li­ğin ve ço­cuk­luğ­un ge­tir­miş ol­du­ğu ne­den­ler­den do­la­yı ay­nı ko­num­da ha­re­ket eden Kay­pak­ka­ya ve ko­münist ha­re­ke­ti çok ra­hat­lık­la küçük-bur­ju­va ola­rak dam­ga­la­ya­rak mah­kum et­me­ye ça­lı­şı­yor. Ba­ka­lım MLKP 26 yıl son­ra ör­güt­sel-po­li­tik ça­lış­ma­nın mer­ke­zin­de tut­tu­ğu­nu id­dia et­ti­ği sı­nıf­la bir­leş­me­de ne ka­dar yol ka­tet­miş­tir?
“MLKP’nin sı­nıf ha­re­ke­ti­ne bağ­lan­ma­dı­ğı, onun te­mel za­afı, iş­çi sı­nı­fıy­la bağ­la­rı­nın faz­la­sıy­la za­yıf ol­ma­sı­dır…” (2. Kong­re Bel­ge­le­ri, s. 27)
“Par­ti­miz edim­sel ola­rak, ya­ni top­lum­sal köken iti­ba­rıy­la iş­çi sı­nı­fı­nın ‘en bi­linçli azın­lığ­ın­dan’ oluş­tuğu kuş­ku­suz söy­le­ne­mez.” (agb. 28)
“Par­ti­miz, ke­sim­sel ça­lış­ma söz­ ko­nu­su ol­duğ­un­da, özel­lik­le büyük met­ro­pol­ler­de güç­le­ri­nin en çoğ­u­nun gi­de­rek iş­çi ça­lış­ma­sın­da ko­num­lan­dır­ma­ya yönel­di… An­cak so­run­da ıs­rar­lı dav­ra­nı­la­ma­dı. Gelişme­miz ha­la cı­lız ve sı­nır­lı­dır… çok sa­yı­da kad­ro sı­nıf ça­lış­ma­sın­da görev­len­diril­se­ de bun­la­rın önem­li bir ke­si­mi­ne ge­re­ken iş­ler­lik ka­zan­dı­rıl­dı­ğı söy­le­ne­mez… İş­çi iliş­ki­le­ri­mi­zi ör­güt­le­me­de be­lir­gin ge­liş­me­ler ol­du. Ama bu de­vam et­ti­ri­le­me­di…” (Agb. s. 51-52)
“Par­ti­miz, ko­münist ha­re­ke­ti, bütün var­lığ­ı süre­sin­ce bir göl­ge gi­bi iz­le­yen iş­çi ha­re­ke­tin­den ya­lı­tılmışlık so­ru­nu­nu çöz­me id­dia, görüş açı­sı ve ka­rar­lı­lı­ğı­na sa­hip ol­du­u­nu özel­lik­le bun­dan son­ra­ki pra­tiğiy­le gös­ter­mek zo­run­da­dır.” (agb. s. 53)
Da­ha bu­ra­ya ak­tar­ma­yı ge­rek­li gör­me­di­i­miz bir çok de­er­len­dir­me ve ve­ri­ler MLKP’nin söy­lem­le­riy­le pra­tik­le­ri ara­sın­da­ki çe­liş­ki­nin de­rin­le­şe­rek sürüp git­ti­ği­ni ve sı­nı­fı te­mel alan bir ör­güt­sel, pra­tik ça­lış­ma ge­liş­tir­me­dik­le­ri­ni gös­ter­mek­te­dir. Pe­ki 40 yıl son­ra Kay­pak­ka­ya yol­daş ve da­ha son­ra­sın­da ko­münist ha­re­ke­tin ya­rat­tığ­ı fab­ri­ka iş­çi iliş­ki­le­ri­nin on­da bi­ri­si­ni bi­le ör­güt­le­me, fab­ri­ka iliş­ki­si ya­rat­ma ve hüc­re­leş­me, sen­di­kal ça­lış­ma­lar ya­ka­la­ma­yı ba­şa­ra­ma­yan MLKP’nin ken­di­si­ni ko­münist, ama ger­çek ko­münist­le­ri küçük bur­ju­va ola­rak ni­te­le­me­ye kal­kış­ma­sı ne ka­dar do­ğru ve dürüst bir yak­la­şım­dır? Bu açık­tan “be­nim­se iyi­dir öte­si tu­fan­dır” bi­çi­min­de­ki küçük-bur­ju­va opor­tünist in­kar­cı bir de­ğer­len­dir­me değ­il mi?
 Ni­te­kim MLKP’nin in­kar­cı opor­tünist görüş­le­ri ken­di ger­çek­li­ği­ni kav­ra­ma ve de­ğer­len­dir­me­de ayak bağ­ı ol­muş­tur ve ge­li­nen du­rum­da ken­di ger­çek­liğ­i­ni açık­la­ma­da zor­lan­dığ­ı gi­bi tam bir çık­maz ya­şa­mak­ta­dır.
Ül­ke­miz­de küçük bur­ju­va­zi, nüfu­sun en büyük ke­si­mi­ni oluş­tu­ran bir sı­nıf­tır. Bu sı­nı­fın çı­kar­la­rı­nı sa­vu­nan an­cak pro­le­tar­ya adı­na ha­re­ket et­me id­di­asın­da olan küçük bur­ju­va grup ve çev­re­le­rin sa­yı­sı bir hay­li ka­ba­rık. M-L par­ti ö­ğre­ti­si, bu grup ve çev­re­le­rin yad­sı­dı­ı so­run­lar­dan bi­ri­dir.  Bu grup­lar bi­çim­de bir­bir­le­rin­den ay­rı­lı­yor gözük­se­ler­ de, öz­de ay­nı nok­ta ­da bir­leş­mek­te­dir­ler.
Ge­nel do­ğru­la­rı sı­ra­la­yan ama iş ül­ke so­mu­tu­na gel­di­ğin­de in­kar­cı an­la­yış, par­ti­nin sub­jek­tif ko­şul­la­rı­nın ha­zır­lan­ma­sı­nı red­de­den ta­be­la­cı yak­la­şım, M-L par­ti ö­ğre­ti­si­nin günümüz­de ge­çer­li­li­ği ol­ma­dı­ğı tez­le­ri vb. opor­tünist an­la­yış­la­rın ba­zı ör­nek­le­ri­dir. Hep­si­nin or­tak özel­liğ­i­de küçük-bur­ju­va bi­rey­ci sı­nıf tav­rı­dır. Dün­ya­nın mer­ke­zi­ne ken­di­le­ri­ni ko­ya­rak, ken­di­le­ri­ni en büyük M-L ilan et­mek ama­cıy­la te­ori­yi ya­rat­ma­ya ça­lış­mak, ger­çek­le­ri ta­rif ede­rek söz­de tes­bit­ler yap­mak opor­tünist akım­la­rın or­tak özel­lik­le­rin­den bi­ri­dir. Küçük bur­ju­va sı­nıf tav­rı­nın açık bir ifa­de­si olan bu yak­la­şım tar­zı dü­şün­ce pla­nın­da mu­lak­lık ve te­ori­nin çar­pı­tıl­ma­sı ile bir­le­şi­yor. So­nuçta bütün küçük-bur­ju­va akım­la­rın var­dık­la­rı nok­ta ise, pro­le­tar­ya par­ti­si so­ru­nun­da an­ti-Mark­sizm.
Küçük-bur­ju­va akım­lar, Le­ni­nist par­ti te­ori­si­ni kat­le­der­ken par­ti­siz ko­münist par­ti­si ku­ru­la­cağ­ı görüşüy­le par­ti­nin sub­jek­tif şart­la­rın tah­ri­fi­ne, re­form­cu dönüşüm te­ori­si­ne ka­dar bir di­zi opor­tünist görüş­ler sa­vun­ma­ya götür­mek­te­dir. El­bet­te bu opor­tünist ce­nahın görüş­le­ri­ni bu­ra­da tek tek ele alıp eleş­tir­mek ya­zı­mı­zın hac­mi­ni aşa­cak­tır. Ama biz bu­ra­da opor­tünist an­la­yış­lar­dan iki­si üze­rin­de du­ra­cağ­ız. Bu iki opor­tünist eği­lim, ge­nel­de dev­rim­ci ha­re­ke­tin üze­rin­de bir­leş­ti­i yak­la­şım­lar ol­du­u için bu eleş­ti­ri­le­ri­miz di­er akım­lar için­de ge­çer­li­li­i­ni ko­ru­mak­ta­dır.
Bi­lin­di­i gi­bi geç­mi­şe ba­kış ala­nın­da iki akım da­ha çok öne çı­ka­rak opor­tünist görüş­le­rin sis­tem­li sa­vu­nu­cu­la­rı ol­muş­tur. Diğ­er akım­lar, asıl ola­rak bu iki akı­mın özel­lik­le ­de TDKP’nin in­kar­cı mükem­me­lli­yet­çi görüş­le­ri­nin ta­kip­çi­le­ri ol­muş­lar­dır. TDKP ve TKP-ML bu her bi­ri ken­di­si­ni dün­ya­nın mer­ke­zin­de tut­ma -bun­la­ra da­ha son­ra TİKB, TKİP, MLKP gi­bi grup­lar­ da ka­tıl­mış­lar. Ama bütün bu ör­güt­le­re ön­der­lik eden ve an­la­yış ve­ren eski TDKP opor­tüniz­mi ol­muş­tur ken­di grup­la­rı­nı ya­nıl­maz say­ma­yı, M-L gös­ter­me­yi çı­kış nok­ta­la­rı yap­ma­la­rı, ger­çek­le­ri bu­na göre çar­pıt­ma­la­rı or­tak dün­ya görüş­le­ri­nin baş­lı­ca yan­sı­ma­la­rın­dan­dır. Ken­di için­de tu­tar­lı ba­kış açı­sı­na sa­hip ol­ma­ma­la­rı, mu­ğlak­lık, ek­lek­tizm ve me­ka­nizm için­de yüz­me­le­ri yu­ka­rı­da be­lirt­tik­le­ri­mi­ze ek­len­me­li­dir.
Eski TDKP ve diğ­er in­kar­cı opor­tünist­le­ri -ki da­ha son­ra­sın­da bu çiz­gi­nin üze­ri­ne ka­pak­la­nan MLKP, TKİP, TİKB’nin her iki ka­na­dı vb. akım­lar bu in­kar­cı­lığ­ın en ka­ba bi­çi­mi­nin ka­rar­lı takip­çi­si ha­li­ne gel­miş­ler­dir- ek­lek­tizm­le­ri­ni te­orik yak­la­şım­da­ki mu­lak­lık­la bir­leş­tir­mek­te, ka­ba bir in­kar­cı­lık ola­rak bi­çimlen­mek­te­dir. TDKP, MLKP, TKİP, TİKB vb. mükem­mel­li­yet­çi bir yak­la­şım­la geçmi­şi bütünüy­le red­de­de­rek, ko­münist ha­re­ke­tin geçmi­şi­ne ha­ya­sız­ca sal­dı­rı­la­ra gi­riş­ti­ler.
 Bu akım­lar özel­lik­le ko­münist ha­re­ke­tin geçmi­şi­ne mükem­mel­li­yet­çi mev­zi­de sal­dı­rır­lar­ken, ge­rek ken­di geçmiş­le­ri­ni ve ge­rek­se bu­gün için­de bu­lun­duk­la­rı du­rum­la­rı­nı ele alır­ken ola­bil­di­i­ne hoş­görülü bir yak­la­şım­la ha­re­ket eder­ler­ken, so­nuçta bütün ça­ba­la­rı her şe­yin ken­di­le­riy­le baş­la­dı­ğı­nı, ken­di­le­riy­le süre­ceğ­i id­di­ala­rın­da düğüm­len­mek­te­dir.
TDKP, Kay­pak­ka­ya’dan 7 yıl son­ra bun­la­rı sa­vun­mak­ta­dır; ve da­ha son­ra­ki süreçte ve bu­güne ka­dar TDKP bu görüş­le­ri­nin bir ço­u­nun öze­le­şe­ti­ri­si­ni kök­lü ola­rak yap­ma­dı­ı gi­bi kong­re bi­le top­la­ma­mış­tır, ne­ki, görüş­le­ri­ni çak­tır­ma­dan opor­tü­nist yön­tem­ler­le ter­ke­der gözük­mek­ten ge­ri dur­ma­yan TDKP ge­li­nen du­rum­da li­ki­das­yo­na u­ra­mış­tır. Fa­kat tüm bun­la­ra kar­şın TDKP, kıs­kançlı­ğı­nı bu küçük bur­ju­va görüş­le­ri­ni Mark­sist ola­rak gös­ter­me­ye ça­lı­şır­ken ken­di­sin­den fer­sah fer­sah ile­ri­de olan Kay­pak­ka­ya ve ko­münist ha­re­ke­ti küçük-bur­ju­va­lık­la suçla­ma­dan ge­ri dur­ma­mış­tır.
TDKP’nin görüş­le­ri; “ Tür­ki­ye em­per­ya­liz­min ya­rı-sömür­ge­si al­tın­da ya­rı-fe­odal bir ül­ke­dir.” (TDKP Kong­re Bel­ge­le­ri, s. 86)
“Mev­cut şart­lar­da Tür­ki­ye dev­ri­mi­nin yo­lu­nun ge­nel çiz­gi­si top­rak dev­ri­mi­ni yürüte­rek ve köy­lük bölge­ler­de tah­kim edil­miş üs­le­re da­ya­nı­la­rak, kır­lar­dan şe­hir­le­re ge­li­şen halk sa­va­şı yo­luy­la ik­ti­da­rın par­ça par­ça alın­ma­sı çiz­gi­si­dir.” ( Par­ti Bay­rağ­ı, s.1, s.20)
TDKP’nin ‘dün dün­dür bu­gün bu­gün­dür’ opor­tünist ve çift stan­dart­çı yak­la­şım­la­rı­nın kıs­kançlık­la sa­vu­nu­cu­la­rın­dan bi­ri­si­de TİKB ve bu­gün MLKP’de ifa­de­si­ni bu­lan TKİH, EKİM eği­li­mi­dir. Ko­nu­nun daha iyi an­la­şıl­ma­sı ba­kı­mın­dan bu akım­lar­dan ba­zı görüş­le­ri bu­ra­ya al­ma­yı ya­rar­lı bul­duk.
TKİH bel­ge­le­rin­den; “Bütün or­gan­lar la­ve­dil­di. Kol­lek­tif ça­lış­ma­ya son ve­ril­di. İn­san­lar ken­di baş­la­rı­na bı­ra­kıl­dı. Ka­rar alı­nır­ken ör­gütün bir da­ha ne za­man top­la­na­ca­ı ko­nu­sun­da bi­le hiç bir ga­ran­ti ve­rilme­di. ( Sı­nıf müca­de­le­si­ni ta­til eden ör­güt ko­münist olu­yor­ da, her ko­şul­da düş­ma­na cep­he­den ka­fa tu­tan Ka­ypak­ka­ya ve ör­gütü küçük-bur­ju­va ola­rak de­er­len­di­ri­le­bi­li­ni­yor) Hat­ta açık­tan, ‘ör­gütü bir da­ha ye­niden ku­ra­ma­ya­cağ­ı­mız’ da­hi söy­len­di.” (TKİH Ge­nel Top­lan­tı Ka­rar­la­rı s. 12, yıl 1984)
“De­ğer­len­dir­me­ler­de es­ki­yen yan­lar­ da var. Bu es­ki­me­ye kıs­men 84’ün ağır şart­la­rı­nın bas­kı­sı al­tın­da ya­pı­lan sub­jek­tif, di­ğer grup­la­ra kar­şı aşı­rı güven­siz ya­pay, yer yer ki­bir­li sap­ta­ma­lar, yer yer mad­di ko­şul­lar­da­ki de­ğiş­me­le­re yol açmış­tır.” (Age. s.1. yıl 1990)
“Tür­ki­ye’nin sos­yo-eko­no­mik ya­pı­sı­nın ya­rı-fe­odal ola­rak ta­nım­lan­ma­sı ye­ri­ne, bu ger­çeğ­e da­ha uy­gun bir bi­çim­de ye­ni, ‘ge­ri ka­pi­ta­list’ ola­rak ta­nım­la­dı­ğı­mı­zı ­da ay­rı­ca be­lir­te­lim.” (Age. s. 3)
TİKB bel­ge­le­rin­den; “ Top­rak ağa­lı­ğı eko­no­mi­si ya­şam­da­ki be­lir­le­yi­ci­li­ği ko­nu­mu­nu ko­ru­mak­ta­dır.” (TİKB Prog­ra­mı, Ak­ta­ran Bir­lik Üze­ri­ne, s. 54)
“Kuş­ku­suz he­nüz sı­nıf te­me­li­ne otur­ma­yı­şı, müca­de­le tak­tik­le­ri, ör­güt­len­me bi­çim­le­ri ye­te­rin­ce ge­liş­me­miş ko­münist bir ör­güt­te çe­şit­li dar­lık­lar, sı­lık­lar ve uz­laş­ma­cı eği­lim­ler görüle­bi­lir.” (Orak-Çe­kiç sy. 70 s. 31)
“TİKB’nin ge­nel plat­for­mu bun­dan 34 yıl ön­ce ya­ni 1979 yı­lı­nın ilk ay­la­rın­da ya­zıl­dı. Do­la­yı­sıy­la (dik­kat edil­sin tam 34 yıl son­raki bugün ortada kaç TİKB  kaç TİKB olduğu belli değil. HB) ya­yın­la­ndı­ğı döne­min iş­le­riy­le be­ra­ber ham­lık­la­rın ve geçmiş ya­nıl­gı­la­rın ba­zı ka­lın­tı­la­rı­nı ta­şı­yor­du. Plat­for­mun ya­zıl­dı­ı dönem­de ha­re­ke­ti­miz he­nüz gençti ve do­al ola­rak te­orik bi­ri­kim ba­kı­mın­dan bu­güne göre da­ha ge­riy­di. Plat­for­mun üs­lu­bu­nu, çö­züm­le­me­le­ri­ni, de­rin­lik düze­yi­ni ve for­mülas­yon­la­rı­nın ifa­de edi­liş tar­zı­nı ha­re­ke­ti­miz çok­tan açmış bu­lu­nu­yor, bu­gün ar­tık…” (Orak-Çe­kiç s. 74, s.13)
“Prog­ra­mı­mız ve ba­zı ko­nu­lar­da­ki te­mel po­li­ti­ka­la­rı­mı­zın, kıs­mi ek­sik­lik ve ye­ter­siz­lik­le­ri ta­şı­ma­sı­nın ya­nı sı­ra, geçmi­şin ki­mi yan­lış­la­rın­dan ve re­viz­yo­nist ka­lın­tı­lar­dan tümüy­le aza­de ol­ma­dık­la­rı­nı bu­gün da­ha iyi göre­bi­li­yo­ruz.” (TİKB 2. Kong­re Bel­ge­le­ri s. 105)
“Cid­di bir si­ya­sal kim­lik­le kit­le­le­rin kar­şı­sı­na çı­ka­bil­diğ­i­miz öl­çü­de bir al­ter­na­tif sun­muş olu­ruz. Bir an ön­ce par­ti kim­liğ­i ile or­ta­ya çık­ma­mı­zı ge­rek­ti­ren te­mel ne­den­ler­den bi­ri de bu­dur. Kit­le­le­rin ile­ri ke­sim­le­ri­ni, bu yol­la, sos­ya­liz­me açık ke­si­mi­ni kas­te­di­yo­rum. Bir an ön­ce par­ti kim­li­ğiy­le or­ta­ya çık­ma­mı­zı ge­rek­ti­ren te­mel et­ken­ler­den bi­ri ­de bu­dur. ( EKİM sı­nıf ha­re­ke­ti­nin ay­rı yol­da ken­di­le­ri­nin ha­la ay­rı yol­da yürüdük­le­ri­ni ve sı­nıf­la bir­li­ği az-çok ya­ka­la­ya­ma­dık­la­rı­nı ve sı­nıf ha­re­ke­ti­nin bir dur­gun­luk süre­cin­den geçtiğ­i­ni söy­le­mek­te­dir­ler. HB) Bu­nu biz, bu il­kel, bu cid­di­yet­siz, ge­li­nen yer­de bu so­rum­suz dev­rim­ci akım­lar­la ara­ya da­ha be­lir­gin bir me­sa­fe koy­mak­la mut­la­ka bir­leş­tir­mek du­ru­mun­da­yız.” (K. Bay­rak sy. 28, s.17)
İn­kar­cı opor­tünist ce­na­hın sub­jek­ti­viz­me, küçük-bur­ju­va­zi­nin bi­rey­ci sı­nıf tav­rı­na da­ya­lı çı­kış nok­ta­sı, on­la­rın sa­vun­duğ­u tez­ler hak­kın­da fi­kir ve­ren baş­lı­ca nok­ta­lar­dan bi­ri­si­dir. Söy­le­nen tüm bu söz­ler, yapılan tes­bit­ler, be­lirt­ti­i­miz çı­kış nok­ta­sıy­la uyum için­de, her şe­yin ken­di­le­riy­le baş­la­dı­ğı­nı is­pat­la­ma­nın ber­bat bi­rer ara­cı ol­mak­tan öte bir an­lam ta­şı­ma­mak­ta­dır. Ba­zı ko­nu­la­rın ge­çiş­ti­ril­me­si, ek­lek­tizm vb. tümü bu va­zi­ye­ti kur­tar­ma ça­ba­sı­nın küçük-bur­ju­va bi­rey­ci­liğ­in fa­tu­ra­sı­dır.
Doğ­ma­tik Maocu TKP-ML ve MKP ce­na­hı­nın geçmi­şe ve bu­güne iliş­kin in­kar­cı opor­tünist ce­nah­dan ta­ma­men fark­lı tes­pit­ler yap­ma­ları, bunaların ara­la­rın­da­ki kök­lü bir ay­rı­lık­tan kay­nak­lan­dığını söylenemez. Ak­si­ne, ko­münist ha­re­ke­tin şah­sın­da geçmi­şi red­de­den in­kar­cı­lık­da, yi­ne geçmi­şi ide­ali­ze eden, ha­ta­la­rı gör­mek, ka­bul­len­mek ye­ri­ne bun­la­ra sı­kı­ca sa­rı­larak komünist hareketi hatalardan azade bir yaklaşım içinde değerlendiren do­ğma­tizm­de ay­nı te­mel üze­rin­de yük­se­lir. Fark­lı­lık ay­nı dün­ya görüşünün, sı­nıf tav­rı­nın de­i­şik bi­çim­le­rin­den iba­ret­tir.
Bi­lin­diğ­i gi­bi do­gma­tik TKP-ML, MKP ve diğerleri Maocu ce­na­hı, Tür­ki­ye’de ör­güt­lü ko­münist ha­re­ke­tin ikin­ci kez 1972 yı­lın­da TKP/ML Ha­re­ke­ti ile do­ğdu­ğu­nu sa­vun­mak­ta­dır. Bu do­ğru tes­bit­ten ha­re­ket­le geçmi­şin ha­ta­la­rı­na sı­kı sı­kı­ya sa­rıl­mak­tan ge­ri dur­mu­yor. Bu­ra­da TKP-ML, MKP vb. ce­na­hı sub­jek­tif un­su­run öne­mi­ni yad­sı­yor. Bir ko­münist par­ti­si­nin be­lir­li ob­jek­tif te­mel­ler üze­rin­de sub­jek­tif ko­şulla­rın ol­gun­laş­ma­sıy­la ku­ru­la­cağ­ı­nı, sub­jek­tif ko­şul­la­rın müca­de­le ile ol­gun­laş­tı­rı­la­cağ­ı­nı red­de­di­yor.
Ta­biki böy­le bir görev­den ken­di­sini aza­de gören bu opor­tünist­ler, par­ti is­mi­nin kul­la­nıl­ma­sıy­la her­şe­yin hal­lo­la­cağ­ı­nı, par­ti so­ru­nu­nun çö­züm­le­ne­ce­ği­ne ina­nı­yor­lar. Par­ti­yi bi­linç ve ör­güt­len­me düze­yi ol­duk­ça ge­ri bir grup de­re­ke­si­ne düşüren bir an­la­yı­şın sa­vu­nu­cu­lu­ğu­nu yap­mak, par­ti­nin ku­rul­ma­sı için en te­mel ha­zır­lık­la­rı bir yana itmek par­ti­nin pro­le­tar­ya­nın ör­güt­lü ön­cü gücü ol­du­ğu­nu red­det­mek­le, par­ti­yi sı­ra­dan bir ör­güt düze­yi­ne düşür­mek­le eşit­li­yor.
İn­kar­cı ve do­ğma­tik opor­tünist­ler sı­nıf müca­de­le­si­nin ge­li­şim ya­sa­sı­nı kav­ra­ya­mı­yor­lar. Bu ya­sa­nın kav­ran­ma­yı­şı in­kar­cı opor­tünist ce­na­hı geçmi­şi de­ğer­len­di­rir­ken mükem­me­lli­yet­çi­lik­le bir­le­şip, in­kar­cı­lık ola­rak so­mut­laş­tı­rır­ken, yi­ne ay­nı diyalaktik ya­sa­nın kav­ran­ma­yı­şı, TKP-ML, MKP vb. Maocu ce­na­hı­n, geçmi­şi ide­ali­ze ede­rek sı­nıf müca­de­le­si­nin ge­li­şim ya­sa­sı­nın dı­şı­na çı­kar­ma­ya, geçmi­şin ha­ta­la­rı­na sa­rıl­ma­ya götür­mek­te ve dahası açıka in­kar­cı­lığ­a kar­şı çı­kar görünen TKP-ML, MKP Maocu ce­na­h, 72’den bu ya­na bi­linç ve ör­güt­len­me­de­ki ge­liş­me­yi red­de­de­rek, in­kar­cı­lı­ın ka­ba bir ör­neğ­i­ni ser­gi­le­mek­te­dir­ler. Ay­nı bi­çim­de geçmiş­te cid­di ha­ta ve za­af­la­rı­nı ka­bul et­me­nin, geçmi­şi M-L’ist ola­rak de­ğer­len­dir­mek­le çe­li­şe­ceğ­i­ni düşün­mek­te, mükem­mel­li­yet­çi­li­i­nin bir baş­ka ör­ne­i­ni ser­gi­le­mek­te­dir.
Ni­te­kim bu ce­nah saf­la­rın­da sık sık ay­rı­lık­la­rın ya­şan­ma­sı, geçmiş ha­ta­la­rı­nın pra­ti­ğin ve­ri­le­riy­le bi­lim­sel ba­kış­la ele alı­nıp de­er­len­dir­me ve ar­tık müca­de­le­nin ge­ri­sin­de kal­mış olan sos­yal ge­liş­me­nin ih­ti­yaçla­rı­na ya­nıt ver­mek­ten uzak­laş­mış görüş­le­ri­ni göz­den ge­çi­re­rek, opor­tünist ve do­ğma­tik görüş­le­ri aş­ma ye­ri­ne, ge­ri­de kal­ma ve do­ğma­tik­ler eliy­le da­ha da ge­ri­ye çe­ki­le­rek, ha­ta­la­rı sis­tem­li ha­le ge­ti­re­rek çiz­gie dönüş­müş ve or­ta­ya Ma­oist ve ya­şa­mın ger­çek­li­li­ğin­den ko­puk, sol opor­tünist bir çiz­gi ortaya çık­mış­tır. Bu ar­ka­daş­lar eko­no­mik, po­li­tik ve sos­yal ge­liş­me­nin ya­sa­la­rı­nı du­rağ­an, sta­tik ola­rak gör­dük­le­rin­den do­la­yı, dün müca­de­le­nin ih­ti­yaçla­rı­na ya­nıt ve­ren ama bu­gün müca­de­le­nin ih­ti­yaçla­rı­na ya­nıt ol­mak­tan ge­ri kal­mış görüş­ler­le müca­de­le et­me­ye ça­lı­şı­rlarsa, so­nuçta ortaya ne de­ve ne kuş gi­bi ucu­be bir du­rum or­ta­ya çı­kar ve TKP-ML, MKP vb Maocu  ce­na­hı, bu olum­suz­lu­ğu, geçmi­şe sa­hip çık­ma adı­na kıs­kançlık­la sa­vun­ma­ya ça­lı­şa­rak, Kay­pak­ka­ya yol­da­şa say­gı­sız­lık­ta ku­sur et­mez bir ko­num­da yürmekten kendisni alamaz.
TKP-ML, MKP vb. Maocu cenahın  her iki-üç yıl­da bir ön­der­lik­le­ri­ni opor­tünist ola­rak suçla­yıp, çiz­gi­den uzak­laş­tık­la­rı vb. yön­lü eleş­ti­ri­ler­de bu­lun­ma­la­rı­na kar­şın, yi­ne­ de TKP-ML’yi Mark­sist ola­rak gör­me­le­ri de ken­di için­de ne ka­dar tu­tar­lı bir ko­num­da durduk­la­rı­nı gös­te­rir.
 İn­kar­cı akım­lar geçmi­şe müke­mmel­i­yet­çi yak­la­şır­lar­ken ya­şa­nan bu ka­dar de­ney ve tec­rübe­den son­ra ken­di du­rum­la­rı­nı ve ya­kın geçmiş­le­ri­ni de­ğer­len­di­rir­ken büyük bir hoş ­görüy­le ha­re­ket et­me­le­ri, bu oportünist ce­na­hın ne ka­dar ek­lek­tizm için­de yüz­dük­le­ri­ni ve di­ya­lek­tik ge­li­şim ya­sa­sı­nı kav­ra­ma­dık­la­rı­nı gös­te­rir. Do­la­yı­sıy­la bu akım­la­rın ken­di için­de bir­bir­le­riy­le ta­ban ta­ba­na zıt görüş­ler sa­vun­ma­la­rı ka­çı­nıl­maz ol­mak­ta­dır.
Her iki akı­mın, dogma­tizm ve in­kar­cı­lı­ğın ulaş­tı­ğı nok­ta­da ay­nı­dır ; Le­ni­nist par­ti il­kele­ri­nin ve par­ti­leş­me süre­ci­ne yak­la­şı­mın red­di. TKP-ML, MKP vb. Maocu cenahın  işçi sınıfının  öncüsü komünist  par­ti­yi sı­ra­dan bir grup de­re­ke­si­ne düşüre­rek, bu­nu yap­mak­ta­dır­lar.  O, ken­di ör­gütünü par­ti ola­rak ilan et­mek­le kal­ma­yıp, TKP-ML is­mi­nin kul­la­nıl­ma­sın­dan do­la­yı Türki­ye’de par­ti­nin 72’den bu ya­na va­r ol­du­ğu­nu id­dia et­mek­te­n de geri durmuyor. Sı­nıf ha­re­ke­tin­den ko­puk ve di­ğer bir çok göre­vi ye­ri­ne ge­tir­me­de da­ha ye­ni adım at­mış ve düş­ma­nın sal­dı­rı­la­rı so­nu­cu atı­lan bu adım­la­rın önem­li öl­çü­de bu ­pratikte denenip sınanmadığı  bir du­rum­da TKP/ML Ha­re­ke­ti’nin doğ­u­şun­dan iti­ba­ren par­ti ol­duğ­u­nu sa­vun­mak, M-L par­ti ö­ğre­ti­si­nin ka­ba red­di de­mek­tir.
İn­kar­cı opor­tünist ce­na­hın sa­vun­du­ğu görüş­ler­de bütün pa­lav­ra­la­rı­na kar­şın re­form­cu dönüşüm te­ori­si üze­ri­ne bi­ne­rek, sı­nıf­tan ko­puk par­ti fik­rin­de bu­luş­muş­lar­dır. Küçük bur­ju­va ör­güt­le­rin bölün­me­den, par­ça­lan­ma­dan adım adım dönüşe­rek, pro­le­tar­ya par­ti­si­nin sı­nıf­tan ko­puk ola­rak ku­ru­lup, da­ha son­ra sı­nıf­la bir­le­şe­ce­ği görüşü, TKP-ML, MKP vb. Maocu cenahın  ters yüz edil­miş, par­ti­yi sı­ra­dan bir grup düze­yi­ne düşüren, opor­tünist yak­la­şım­dan pek­te fark­lı bir ya­nı ol­ma­dığ­ını gösterir.
Görüle­ceğ­i gi­bi her iki opor­tünist ce­nah da so­ru­nu ele alır­ken çık­tık­la­rı te­mel nok­ta­la­rı ve ulaş­tık­la­rı yer hep ay­nı­dır. Çün­kü her iki eği­lim­de ay­nı dün­ya görüşüne ve ba­kı­şı­na sa­hip­tir. Öz­de ay­nı ol­ma­sı­na kar­şın bi­çim­de­ki ay­rı­lık­lar, hat­ta bir­bi­ri­ne ta­ma­men ters görünmeleri ya­nıl­tı­cı ol­ma­ma­lı­dır. Önem­li olan, özün kav­ran­ma­sı­dır. Böy­le­ce öz­le bi­çim ara­sın­da­ki iliş­ki sağ­lık­lı ve doğ­ru kav­ra­na­bi­lir. in­kar­cı opor­tünist ce­na­hın ka­fa ka­rış­tır­ma, so­ru­nu çar­pıt­ma gay­ret­le­ri­nin yoğ­un­laş­tı­ğı ko­nu­la­rın ba­şı­na ba­kış açı­sı gel­mek­te­dir.
 Ol­gu­la­rın şart­la­rı için­de değ­er­len­di­ril­me­si ge­rek­ti­ği­ni, ol­gu­la­rın yer ve za­man kav­ra­ma­la­rın­dan so­yut­la­na­ma­ya­cağ­ı­nı in­kar­cı­lar özel­lik­le ka­rart­ma­ya ça­lı­şı­yor­lar. M-L az çok bi­len her­ke­sin kav­ra­ya­bi­le­ceğ­i bu en te­mel un­su­run; ba­kış açı­sı­nın ge­çiş­ti­ril­me­si il­ginçtir. Ge­nel söy­lem­le­rin sürek­li tek­rar­lan­dığ­ı­ da ha­tır­da tu­tu­lur­sa opor­tünist­le­rin bi­linçli ge­çiş­tir­me ça­ba­la­rı ko­lay­ca görülür. İn­kar­cı­la­rın, bu alan­da ıs­rar­lı ça­ba­la­rı bo­şu­na değ­il­dir.
Do­ğru ba­kış açı­sı­nın dev­rim­ci kad­ro­lar ve kit­le­ler ta­ra­fın­dan kav­ra­nı­şı, opor­tünist manev­ra­la­rın, key­fi değ­er­len­dir­me­le­rin önün­de en­gel ola­cak­tır. Ha­re­ket alan­la­rı­nı sı­nır­la­ya­cak­tır. O hal­de opor­tünizm için ya­pıl­ma­sı ge­re­ken, so­ru­nu kar­ma­şık­laş­tır­mak, iyi­ce mu­ğlak­laş­tır­ma­ya ça­lış­mak vb.’dir. İn­kar­cı­la­rın yap­ma­ya ça­lış­tık­la­rı ­da bu­dur. İn­kar­cı­la­rın, ba­kış açı­sı so­ru­nun­da he­men hiç bir şey or­ta­ya koy­ma­dık­la­rı­nı be­lirt­miş­tik. Bu ne­den­le bu alan­da­ki eleş­ti­ri­le­ri­mi­zi, on­la­rın çe­şit­li ko­nu­la­ra iliş­kin, değer­len­dir­me­le­rin­de­ki yan­sı­ma­la­rın­dan ha­re­ket­le ya­pa­cağ­ız.
Bu akım­la­rın or­tak özel­lik­le­rin­den bi­ri, key­fi­lik­tir. İn­kar­cı­la­rın so­ru­nu doğ­ru ba­kış açı­sı ile ele ala­rak ol­gu­la­ra or­tak öl­çüt­ler­le yak­laş­tı­kla­rın­da opor­tünist tes­pit­le­ri­nin ne ka­dar ha­va­da ka­la­cağ­ı­nı bil­mek­te­dir­ler. Opor­tünist tes­pit­le­ri­ne sa­rı­la­rak, M-L yak­la­şı­mın red­di ise, onun sı­nıf ni­te­li­ği­ne ta­ma­men uy­gun­dur. Bu opor­tünist­ler ge­niş bir ma­nev­ra ala­nı­na ih­ti­yaç du­yar­lar. Ba­zen mük­em­mel­i­yet­çi­liğ­in pas­lı zır­hı­na bürüne­rek geçmi­şe sal­dır­mak, işi­ne gel­me­diğ­in­de bu­nu çı­ka­rıp büyük bir hoşgörü ile ha­re­ket et­mek için opor­tünist muğ­lak­lığ­a ih­ti­yaç duy­mak­tan ge­ri kal­maz­lar.
Ol­gu­la­ra or­tak öl­çüt­ler­de, ay­nı an­la­yış te­me­lin­de yak­laş­mak, değ­er­len­dir­me­ler­de bu­na aza­mi ti­tiz­lik gös­ter­mek, opor­tünist­ler için ta­ham­mül edil­mez bir şey­dir. Kim­se böy­le bir gi­ri­şim­de bu­lun­ma­ma­lı­dır. Fa­kat ha­yır, ko­münist­ler, in­kar­cı­la­rın sözünü bi­le et­mek is­te­me­di­ği bu ve ben­ze­ri ko­nu­lar üze­rin­de ıs­rar­la du­ra­cak­lar­dır. Bu in­kar­cı ce­na­hın bı­ra­ka­lım dün­le­ri­ni, bu­gün­le­ri­ne de bak­tığ­ı­mız­da ‘72-79’un çok ge­ri­sin­de dur­duk­la­rı­nı görürüz. 20-30 yıl­lık de­ney ve tec­rübe­nin ar­dın­dan bu akım­lar söz­le­ri­ne uy­gun bir pra­tik ge­liş­tirme­le­ri ge­re­kir­ken, ne ya­zık ki, İb­ra­him Kay­pak­ka­ya’nın 72’ler­de çöz­düğü so­run­la­rı an­cak bu­gün an­la­ma­ya baş­la­dık­la­rı görül­mek­te­dir. Bu akım­la­rın ken­di­le­ri için uy­gu­la­dık­la­rı bu opor­tünist uz­laş­ma­cılık, ‘72-79 döne­mi­ne gel­di­ğin­de ter­si­ne dön­mek­te­dir. Bi­raz­cık tu­tar­lı­lık ola­bil­me­si için öl­çüt­le­rin diğ­er akım­la­ra ­da ay­nı bi­çim­de uy­gu­lan­ma­sı ge­re­kir. Bu te­mel ger­çeğ­i gör­me­ye­cek ka­dar tu­tar­sız­lı­ğa düş­mek küçük-bur­ju­va­zi­ye öz­gü bir du­alizm­le, key­fi­lik­le ek­lek­tizm­le izah edi­le­bi­lir.
Bu opor­tünist in­kar­cı ce­nah, 30-40 yıl son­ra “ sı­nıf ha­re­ke­tin­den ko­pu­ğuz” di­ye­rek fer­gat fi­gan eder­ler­ken 72-79 yı­lın­da ko­münist ha­re­ke­tin ne­den iş­çi ha­re­ke­tiy­le bir­leş­me­di­ğin­den dem vu­ra­rak, bu döne­mi ba­sit bir man­tık­la küçük-bur­ju­va dev­rim­ci­liğ­i ola­rak mah­kum et­me­ye ça­lış­mak­tan­da ge­ri kal­ma­mış­lar­dır. Pe­ki bu­gün bu in­kar­cı akım­lar ko­münist ha­re­ke­ti değ­er­len­dir­me­de kul­lan­dık­la­rı öl­çüt­le­ri ne­den ken­di­le­ri­ne uy­gu­la­ya­rak sı­nıf­tan ko­puk­luğ­u aşa­ma­dık­la­rı ve küçük-bur­ju­va­zi­nin dı­şı­na çı­kan bir ör­güt ça­lış­ma­sı ya­ra­ta­ma­dık­la­rı ger­çek­liğ­in­den ha­re­ket­le ken­di­le­ri­ni küçük-bur­ju­va ola­rak mah­kum et­miyor­lar?
Evet öy­le ama, bu akım­lar­da il­ke ve is­tik­rar de­nen bir olay ol­ma­dı­ğın­dan do­la­yı, bun­lar için dün dün­dür, bu­gün bu­gün­dür. Bun­lar ge­nel­lik­le ken­di­le­ri­ne uz­laş­ma­cı­lığ­ı, li­be­ra­liz­mi, dı­şın­da­ki­le­ri­ne ise acı­ma­sız­ca sal­dı­rıp, mükem­mel­li­yet­çi uy­gu­la­ma­yı re­va gör­müş­ler­dir. Bu akım­la­rın so­ru­na yak­la­şı­mı ko­nu­sun­da bi­linçli ses­siz­lik­le­ri, key­fi­liğ­i, M-L’in en ba­sit ger­çek­le­ri­nin tah­rif edil­me­siy­le ele­le git­mek­te­dir. Opor­tünist ya­zar­lar, ko­münist ha­re­ke­tin ge­li­şi­mi­ni izah­ta ol­duk­ça sı­kın­tı çe­ki­yor­lar, opor­tünist tes­bit­le­ri­ni kur­ta­ra­bil­mek ama­cıy­la yı­lan e­ğri­le­ri çi­zi­yor­lar. İn­kar­cı ve dogmatik akımların geçmişe yaklaşımda çift standartçı tutum ve yaklaşımları,gelinen durumda ayaklat rına dolaşır hale gelmiştir. Sınıf demişler sınıftan tümüyle uzaklaşmışlar, sınıftan kopuk parti kurmanın teorsini yapmışlar, ve işin dahada ilginç olanı başkalarına Marksizmi uygularken kendilerine liberalizmi uygulamaktan beis görmemişler. Bunun adına da Marksizmi-Leninizmi özümlemek denmiş.

23 Nisan 2019 Salı

Bugün 23 Nisan Ama Neşe dolmuyor Çocuklar..!



Bugün 23 Nisan ve ama ne egemenlik söz konusu ve nede çocuklar neşe doldu. 99.yılı kutlanan egemenlik ve çocuk bayramı 23. Nisan da çocuklar daha yoksul ve geleceksizlik içinde büyümeye çalışıyorlar.
AKP-MHP faşist dinci iktidarı , 23 Nisanı daha çok Türk, Sünni ve zengin çocuklarına armağan ediyor, çocuk bayramını. Cumhurbaşkanı ve bakanlar, kaybetmekten korktukları olacaklar ki her türlü kirli yol ve yöntemi devreye sokup, hamasi nutuklar atmaktan geri durmuyor. İlk defa dünyada çocuk bayramını kutlayan ülke olarak övünen T.C. devleti yetkilileri, çocukların yoksulluk,kirli savaş ve yıkım koşullarıda geleceksizlik içinde büyüme savaşımı verdiklerini unutturmaya çalışıyor.
Uğur Kaymaz'ın, Berkin Elvan'ın, Cemile Çağırga'nın, Ceylan Önkol'un, Onur Arda Sel'in, Ensar Vakfı'nda istismara uğrayan, kendinden ağır işlerde katledilen ve oyun çağında evlendirilen çocukların, bu 23 Nisan'da adını yine kimse anmayacak.
Erkek egemen kapitalist sistemin çocuk hakları, bilmem ne çeşitlilikteki sözleşmeleri ve suya yazılan yasaları, çocukları onlardan koruyamıyor maalesef. Dünyada milyonlarca çocuk eğitim, sağlık, barınma, beslenme hakkından mahrum. İstismar, cinsel saldırı, oyun çağında evlendirilme ve daha nice zulüm o yasaları yazanlar tarafından meşrulaştırılıyor.
"Büyüdükçe un ufak/ Ve gelirde görücü/ İnci gibi dişi/ Görücü bilir işi/ Söğüdüm ağlar gider/ Olur hatun kişi.
Varmadan sekizine/ Ergin oldu Ünzile/ Hem çocuk hem de kadın/ On ikisinde ana/ Bir gül gibi al ve narin/ Bir su gibi saydam ve sakin/ Susar kadın Ünzile..."
Kaydı bile tutulmayan, imam nikahı ile istismarın onaylandığı en büyük kötülük, oyun çağında evlilikler. Kadını susturmanın yolu, çocukluklarını, yaşama hakkının ellerinden alınmasında görülür. Binlerce kız çocuğu bir gecede kadın olur. Erkek egemenliği, istismarı aklamanın yolunu bulur: İmam nikahı. Meclis ise geçmişte aklamayı unuttuğu erkekler için yasa çıkarma tartışması yapar. Kimse binlerce Ünzile'nin on iki yaşında neden anne olduğunu sormaz. Yazılı ve sözlü erkek yasalar hayatı karartılan kız çocuklarını beyaz gelinlik ile gözlerden saklar.
"9 yaşındaki Mert, 4 yıl önce Kars'ta kaçırıldı. bir gün sonra boş bir arazide bulundu. Tecavüze uğramış, boğularak öldürülmüştü. Katili ifadesinde "Nasıl yaptım bilmiyorum. Öldürdüm" dedi.
2014'te 6 yaşındaki Gizem, Adana'da sokağa çıktı. Oyun oynamak isterken kayboldu. 4 gün sonra ormanlık arazide bıçaklanmış, yakılmış halde bulundu. Katili, Gizem'in ablasıyla evlenmek isteyip reddedilen akrabası çıktı.
2016 yılında ise Manisa'da kaçırılan 4 yaşındaki Irmak; cinsel istismar ve tecavüz sonrası öldürüldü. Katili, suçunu bir televizyon programında itiraf etti.
Kocaeli'nde 3 yaşındaki Arda, "Merdivenden düştü" denilerek hastaneye kaldırılmış, bağırsaklarında yırtık tespit edilmesiyle cinsel istismara uğradığı ortaya çıkmıştı. Arda'yı, annesi ve nikahsız eşi öldürmüştü.
Bu yıl da Ağrı'da 4 yaşındaki Leyla, Ankara'da da 8 yaşındaki Eylül katledildi. (BBC Türkçe)"
Devletin resmi istatistik kurumu hiç yüzü kızarmadan her yıl emeği sömürülen çocukların sayısını yayınlıyor. Rakamlarla itiraf edilen bu zulme alışmamız sağlanıyor böylece. 2016 TÜİK verilerinde 15-17 yaş arası çocuk işçi sayısının 708 bin olduğu, bu çocukların 558 bininin kayıt dışı çalıştırıldığı belirtiliyor. 2013’ten 2018’in ilk 5 ayına kadar 319 çocuğun iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği vurgulanırken "Bu çocuklar neden çalışmak zorunda kalıyor, iktidar bu çocukların sömürülmesine neden karşı çıkmıyor?" demiyor kimse. Sadece kayıt dışı çalışanlara üzülüp, "Bari sigortalı olsaydı" diyoruz. Ölümü görmeden sıtmaya seviniyoruz.
Her çocuk eşit doğuyor ama eşit yaşayamıyor maalesef. Mülteci olmak, emperyalistlerin sömürgesi olan ülkelerde doğmak, savaşın ortasına gözlerini açmak ve egemen dine mensup olmamak gibi seçmedikleri birçok değişken nedeniyle geleceği yok edilen çocuklar... Aylan Kurdi örneğin, çıksa karşımıza "Ben neden çocuk kaldım" dese! Verecek cevabımız yok.
Erkek egemen kapitalizmin çocukların hayatından neleri, neden çaldığı sorularına cevaplarımız çok. Önemli olan bu soruları sormamak için ne yapılması gerektiği. Çocukların bizim soru sormamıza değil, kendilerine cevap vermemize ihtiyacı var.
Şimdi başa dönelim ve "Uğur Kaymaz'ın, Berkin Elvan'ın, Cemile Çağırga'nın, Ceylan Önkol'un, Onur Arda Sel'in, Ensar Vakfı'nda istismara uğrayan, kendinden ağır işlerde katledilen ve oyun çağında evlendirilen çocukların 23 Nisan'ı kutlu olsun mu" diye soralım.
23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramının 99. Yılında Çocuklar aç ve yoksulluk içinde..!
Her yıl 23 Nisan egemenlik ve çocuk bayramı ağalı nutuklarla kutlanır. TBMM 23 Nisanı 1920 yılında egemenlik ve çocuk bayramı olarak ilan etmişti.
Neki bundan tam 99. yıldan bu yana ne Türkiye gerçekten bağımsız ve özgür bir ülke ve nede çocuklar eşit ve özgür koşullarda büyüdüler.
Veriler Türkiyede çocukların açlık, yoksulluk ve eğitim haklarından mahrum olarak büyüdüklerini gösteriyor.
Türkiye genelinde de 1 milyondan fazla çocuğun emeği sömürülüyor. Türkiye’de son 3 yılda 190 çocuğun da iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi .
Türkiye’de özellikle mesleki eğitim adı altında çocuk işçiliğin yasal hale getirildiği ve milyonlarca çocuğun ucuz iş gücü olarak kullanılıyor.
Keza Türkiye’de 2015 yılında çocuk çırak işçi sayısı 245 bin iken şu an çırak olarak çalıştırılan çocuk işçi sayısı 1 milyonu aşmış durumdadır. Çırak ve stajyer adı altında milyonlarca çocuk zorunlu olarak çalıştırılarak emek sömürüsüne maruz kalmaktadır. Çocukların stajyer ve çıraklık adı altında ucuz iş gücü olarak çalıştırılmalarına son verilmeli” denildi. Raporda Türkiye genelinde 600 bin civarında çocuğun da kayıt dışı olarak çalıştırıldığının altı çizildi. Rapora göre çocukların yüzde 57.1’i tarım, yüzde 27.1’i hizmet, yüzde 15.8’i de sanayi sektöründe çalışıyor. Sokakta çalışma adı verilen araba camı silme, geri dönüşüm atıkları toplama, zorla dilendirilme gibi alanlarda da pek çok çocuk sömürülüyor.
Aslında dünden bugüne Türkiye de hem egemenlik ve hemde çocukların yaşamlarında çok farklı değişim olmadığını bundan tam 51.yıl önce kaleme aldığı yazıda görmek mümkündür.
"Bugün Egemenlik ve Çocuk Bayramı...!
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının kırk sekizinci yıldönümü.
Eğlenin yavrularım, eğlenin..!
Eğlenin yavrularım, eğlenin. Gülün, oynayın, koşun, bağırın. Egemen bir ülkede özgür ve mutlusunuz.
Amerika, Karadeniz kıyılarındaki bakır madenlerimizin, yüzde elli bir oranında kendileriyle iş yapacak patronlara devredilmesini istemiş. Biliyorsunuz dostumuzdur Amerika. Topraklarımızın 32 milyon metrekaresi üstünde onun bayrağı dalgalanır. Her Bakanlığımızda onun uzmanları, gizli güvenlik teşkilâtımızda onun dolarları. Anadolu köylerinde onun barış gönüllüleri vardır. Başbakan dahi onun firmalarının komisyonculuğundan gelmiştir iktidara ve onun Başkanıyla kolkola çektirdiği resimleri halka dağıtmanın kıvancıyla toplamıştır oyları.
Amerika, bakırlarımızın yüzde elli bir oranında kendisiyle iş yapacak patronlara devrini istiyorsa, elbette bu egemenliğimiz ve özgürlüğümüz içindir.
Eğlenin yavrularım, eğlenin. Gülün, oynayın, koşun, bağırın. Egemen bir ülkede özgür ve mutlusunuz.
O kadar özgür ve mutlusunuz ki kazara aklınıza vatanımızda dalgalanan çok yıldızlı bir yabancı bayrağına bakarak kuşku girerse, Savcı yakışabilir yakanıza:
- Niye düştünüz bu kuşkuya, diye...
Ve şayet küçücük çıplak ayaklarınızla koskoca İstanbul şehrinde yatacak bir yer bulamıyor da, kapı diplerinde kıvrılıyorsanız, yüreğiniz hiç kararmasın. 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk bayramı sizler içindir.
Eğlenin yavrularım, eğlenin. Gülün, oynayın, koşun, bağırın. Egemen bir ülkede özgür ve mutlusunuz.
On yaşına kadar bin tanenizde dört yüz ellinizi mezarlıklara mı götürüyorlar? Büyük kentlerin gecelerinde dar ve karanlık sokaklarda sizi on liraya satanlar mı var? Köylerde okulsuz, bakımsız ve pabuçsuz inekleri mi güdüyorsunuz?
Aman sakın... Savcı çok kızar bu sözlere. Egemen ve özgür olduğunuzu inkâr sayılır bu; sınıfı sınıfa düşürmek, hükümetin manevî kişiliği, milletin bütünlüğü, demokrasiye karşı çıkmak, millî çıkarlara aykırı hareket ve daha türlü türlü maddelerle bir gece yarısı alınıp cellâtlara verilirsiniz.
Eğlenin yavrularım, eğlenin. Gülün, oynayın, koşun, bağırın. Egemen bir ülkede özgür ve mutlusunuz.
Savcılar, polisler, zindancılar, jandarmalar, "Egemen ve özgür değiliz" demeye çok kızarlar. Hele küçücük boyunuz, daracık göğsünüz, sıska vücudunuz ve yırtık pantolonunuzla, araba vapuru iskelelerinde otomobil camı silerken, gözünüz arabanın içindeki temiz giyimli, şık ayakkabılı, taranmış saçlı çocuklara kayarsa içinizi çekmeyin. Bir iç çekiş sosyalistlik, iki iç çekiş komünistlik, üç iç çekiş anarşistlik, dört iç çekiş ihtilâl, özgürlüğe ve egemenliğe karşı çıkmak. Rus casusu olmak, Pekin'e satılmaktır. Sonra sizlere, fakirlikte eşitlik arıyor, derler. Demokrasi düşmanı derler. Millî değilsiniz derler. İçinizi çekmeden, silin arabaların camlarını. Ellerinin tersiyle sinek kovar gibi sizleri kovanlara özgürlük ve egemenlik aşkına neşeli gülücükler yapınız. Ezilip, horlanıp sürünmek şanıdır demokrasimizde yaşayan fıkara çocuklarının. Bu şandan sizleri tutamaksız bırakanları mahrum etmeyiniz.
Eğlenin yavrularım, eğlenin. Gülün, oynayın, koşun, bağırın. Egemen bir ülkede özgür ve mutlusunuz.
Babanız, on liraya harç mı çekiyor bir inşaatta, köyde ağa yanaşması olarak mı çalışıyor boğaz tokluğuna, gazete mi dağıtıyor sabahın kör karanlığında? Bir de babalarınızın harç çektiği binaların yükselişine bakınız, ağaların ton ton pamuk balyalarına, ve gazetelerin büyük rotatiflerine. Onların içinde ve gölgesine yaşayan çocuklar sizlerin kardeşlerinizde. Özgürlük ve egemenlikte eşitsiniz onlarla, hele şehitlik payesi en çok sizler içindir.
Eğlenin yavrularım, eğlenin. Gülün, oynayın, koşun, bağırın. Egemen bir ülkede özgür ve mutlusunuz.
Egemen ülkemizin özgür ve mutlu çocuklarına Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramının 48. yılında bir büyük ozanın, bir şiirini armağan etmek isterim:


KEREM GİBİ


Hava kurşun gibi ağır!!
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
eritmeğe
çağırıyorum...


O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem
gibi
yana
yana...


«Deeeert
çok,
hemdert
yok»
Yüreklerin
kulakları
sağır...
Hava kurşun gibi ağır...


Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım
Kerem
gibi
yana
yana.
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karanlıklar
aydınlığa..


Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
eritmeğe
çağırıyorum...
Bu şiir 1930 mayısında yazıldı yavrularım. Sayısız defalar yayınlandı. Son olarak İzlem Yayınlarının çıkardığı "835 Satır. Sesini Kaybeden Şehir. Varan 3" adlı kitapta da bulabilirsiniz.
Bu şiiri oradan alıp bir dergiye koydular diye Adana Savcısı iki genç insanı tutuklattı. 1968 yılının Egemenlik Bayramında o insanlar zindanda yatıyorlar.
Ve bu şiir bütün dillere çevrilmiş, yeryüzünün her yerinde söyleniyor.
Eğlenin yavrularım, eğlenin. Gülün, oynayın, koşun, bağırın. Egemen bir ülkede özgür ve mutlusunuz.
* İstanbul'un 16 mart 1920'de işgalinden sonra Osmanlı Mebusan Meclisi İngiliz askerlerince basıldı, bazı vekiller tutuklandı. Atatürk, görev yapamaz hale gelen Osmanlı Mebusan Meclisi'nin yerine Milli Meclis'i toplama çalışmalarına başladı. Milli Meclis için 232 milletvekili seçildi. İstanbul, Yunanistan ve Malta'dan katılacak milletvekilleri ile Milli Meclis'in milletvekili sayısı 337 oldu. 23 Nisan 1920'de "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyerek toplanan Meclis'e ancak 115 milletvekili katılabildi.
23 Nisan, o tarihten sonra "Hakimiyet-i Milliye Bayramı" (Ulusal Egemenlik Bayramı) olarak kutlanmaya başladı. 1929'da, "Himaye-i Etfal Cemiyeti" (Çocuk Esirgeme Kurumu) bu günün Çocuk Bayramı olarak kutlanılması için girişimlerde bulundu. Atatürk tarafından çocuklara armağan edilen 23 Nisan Bayramı, 1935'ten itibaren "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" adıyla kutlanmaya başladı. 23 Nisan, 1979 yılında ise Birleşmiş Milletler tarafından 'Dünya Çocuk Yılı' olarak ilân edildi...
Çetin Altan'ın yazısına gelince... 1965 ile 1969 yılları arasında Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili olarak parlamentoda bulunan Çetin Altan'ın 23 Nisan 1968 tarihinde yayınladığı bu yazı, bir plakta yer aldı. Çetin Altan'ın 45'lik plağında iki konuşma vardı. Ön yüzünde "Ağıt" isimli konuşmasında Vietnam'daki savaşı ve çocukları konu edinen Altan, plağın arka yüzünde de "Eğlenin yavrularım, eğlenin" isimli konuşmasında ülkemizdeki çocukların yaşadığı gerçekliği anlatmıştı. 51 yıl önce yayınlanan yazıdaki gerçekler ne yazık ki hâlâ aynı...
23 Nisan 1968
Çetin Altan