14 Mart 2009 Cumartesi

Su yaşamdır yaşamımız satılık değil

Dünyanın yaklaşık dörtte üçü suyla kaplı olmasına karşılık, suyun yüzde 97,5 kısmının denizlerde olması nedeniyle kullanılamaz durumdadır. Denizler dışında kalan yüzde 2,5 oranındaki tatlı suyun ise yüzde 70 i kutuplarda buz kütlesi halinde, kalan yüzde 30'luk bölümünün de çoğunluğu yer altı sularında olmak üzere nehir ve göllerde bulunmaktadır. Öte yandan tatlı su kaynakları buharlaşma, yağmur döngüsü ile kendini tekrarlama özelliğine sahiptir. Tatlı suyun temel kaynağı hidrolojik çevrime dayanmakta; yani su, esas olarak düşen yağmur ve karın dereler, akiferler ve yeraltı suyunu beslemesinden oluşmaktadır (Shiva, 2007). Yağmur ve karın kaynağı ise denizlerden buharlaşan sudur ve bunun yüzde 90'ı yağmur olarak tekrar denizlere dönmektedir.
Tatlı suyun önce buharlaşıp; ardından yağmur ya da kar olarak tekrar doğaya dönmek suretiyle kendini tekrarlaması, su kaynakları üzerinde özel mülkiyet tesis edilmesini, kapitalist sistemdeki mülkiyet edinme biçimlerinden farklılaştırmaktadır. Zira, belli bir havzada buharlaşan suyun daha sonra hangi bölge veya havzaya yağmur olarak düşeceğini/düştüğünü belirlemek mümkün değildir. DB raporlarında, son yüz yıl içinde dünya nüfusu üç kat büyürken su kullanımındaki büyümenin altı kat düzeyine ulaştığı ve en fazla su tüketilen sektörlerin başında yüzde 70 ile tarımın, yüzde 20 ile de sanayinin geldiği belirtilmektedir. Ayrıca su kullanımının önümüzdeki 30 yılda yüzde 50 artacağı öngörülmektedir (WB, 2004)
Günümüzde suyun ticarileştirilmesi yönündeki eğilimlerin hız kazanmasının ardında bir dizi dinamik vardır. Bunlardan bir tanesi, dünyada kullanılabilir durumdaki su rezervlerinin -iddia edildiği gibi azalıyor olmasından daha çok-, yetmeme riskinin baş göstermiş olmasıdır.
Birleşmiş Milletlerin 1977 yılında düzenlediği su konferansında, içme suyuna erişimin bir insan hakkı olduğu kararında "birleşilmişti". Ancak 1992 yılında Dublin'de düzenlenen Su ve Çevre Konferansında önceki kararın tam tersine; "suyun alınıp satılabilen bir mal" olduğu kararı benimsenmiştir. Bu karar ile su piyasa koşullarına açılabilecek ve "kamu hizmeti" alanından çıkarılacaktı. Bu alanın diğer bir aktörü olarak da Dünya Bankası, 1990'lı yıllarda gelişmekte olan ülkelerde kentlerin altyapılarının iyileştirilmesi konusunda krediler veriyordu. Su ve kanalizasyon hizmetlerinin özelleştirmesi için gerekli yasal mevzuat değişimini, kredi anlaşmalarının önkoşulu olarak şart koşuyordu
Dünya su sektörünün yüzde 5 oranında özelleştirilmesiyle çokuluslu şirketlerin bundan elde ettiği yıllık kâr 1 trilyon Amerikan Doları olmuştur. Yani ilaç sektöründeki kârı geçmiş, petrol kârının yüzde 40'ına ulaşmıştır. Bu tatlı kâr çokuluslu şirketlerin iştahını kabartmış ve dünya su politikalarını kâr hedefleri doğrultusunda düzenleyebilmenin yollarını aramışlardır. Bu amaçla 1996 yılında Dünya Su Konseyi kurulmuş ve 1997 yılından bu yana her 3 yılda bir Dünya Su Formu düzenlemeye başlamıştır.
Düzenlenen dört formda sonuç olarak "Dünya Su Vizyonu" ihtiyacı ortaya konulmuş, su kaynaklarını paylaşmak, suyu fiyatlandırmak, suyu iyi yönetişim ile yönetmek yaklaşımı benimsenmiştir. Yönetişim yaklaşımı, suyun ekonomik bir mala dönüştürülmesinin özünü oluşturmaktadır.
Dünya su formunun 5.'si 16-22 Mart 2009 da İstanbul'da yapılacak. Dünya Su Konseyi başkanı Loic Fauchon "insanların su faturalarına, cep telefonu faturası kadar ya da otomobillerine aldıkları benzinin yüzde 5'i kadar ödeme yapmayı göze aldıklarında hiçbir sorun kalmayacaktır" diyerek İstanbul'da yapılacak 5. Dünya Su Formunun asıl amacının; su kaynaklarının özelleştirilmesi olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası olan su, hiç kimsenin ya da kurumun mülkiyetine terk edilemez. Suyun bitkiler, hayvanlar ve insanlar tarafından nasıl ve hangi koşullar altında kullanılacağı; seçilmişler, özel çıkar sahipleri ya da suyu sermaye birikimi için talep edenler tarafından değil; yalnızca yaşamak için savunanlar tarafından belirlenmelidir.
Dünya ile birlikte Türkiye'yi de etkisine alan ve gittikçe de derinleşeceği öngörülen kriz döneminde hükümetin Dünya Su Formu toplantıları için 17,5 milyon Euro bütçe ayırması kabul edilemez
Kapitalist sistem için suyun metalaşması, sermaye birikim sürecinin olmazsa olmaz, yapısal bir gereğidir. Bu nedenle, su hakkı için verilecek mücadelelerin hedefinde doğrudan kapitalist sistemin kendisinin olması gerekir.
Suyun metalaşması sürecinin en yıkıcı iki sonucundan biri tarımda (geçimlik tarımla uğraşan ve topraklarından koparılanlar) diğeri ise sanayide kullanılan emek (nispi emek rezervi genişleyeceği için) üzerinde görülecektir. Bu nedenle su sorunu, ne yalnızca yaratacağı çevresel ve kültürel tahribat açısından, ne tek başına insan hakları ve yoksulluk söylemi çerçevesinde, ne de sadece emek boyutuyla ele alınamayacak kadar kapsamlı ve çok boyutlu bir sorundur. Bu bağlamda, ülkemiz emek örgütlerini bekleyen zorlu görev 2009 yılında İstanbul'da yapılacak 5. Dünya Su Forumu başta olmak üzere suyun metalaşmasını hızlandıracak bütün girişimlere karşı muhalefeti, en geniş biçimde örgütlemek ve önderlik etmektir.( Gaye Yılmaz 2008)
Bu mücadelenin ilk adımı olarak bir araya gelen sendika, konfederasyon, meslek odaları, partiler, halk inisiyatifleri, derneklerden oluşan "Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu" çeşitli eylem ve etkinlikler yanında ilki 22-23 Mart 2008 de "Kapitalizm Kıskacında Su", ikincisi de 8-9 Kasımda "5. Dünya Su Formuna Karşı Hazırlık Toplantısı" adı altında İstanbul'da iki uluslar arası konferans gerçekleştirmiştir. İstanbul'da yakılan bu kıvılcım giderek tüm ülkede görünür olmaya başlanmış ve Ankara, Bursa Denizli, Ordu, Trabzon, İzmir, Düzce, İzmit, Mardin gibi birçok ilde düzenlenen panellerle halkın Dünya Su Formu konusunda aydınlatılmasına çalışılmıştır. Bu çabaları 15 Mart Pazar günü Kadıköy Meydanında düzenleyeceğimiz mitingle taçlandıracağız ve tüm halkımızla birlikte Kapitalist uşaklar ve yerli işbirlikçilerine, "su kaynaklarımızı, derelerimizi, göllerimizi özelleştiremeyeceklerini, hayatımızı satamayacaklarını, buna izin vermeyeceğimizi" ilan edeceğiz.
ŞENAY ELHÜSEYNİ - TARIM ORKAM- SEN İSTANBUL ŞUBE BAŞKANI
Bunun için tüm Halkımızı 15 Martta Kadıköy Meydanına bekliyoruz.