
ABD’nin uluslararası rolünün
azalmasıyla, Avrupa’nın kendi geleceğini tanımlaması gerekiyor, diyor merakla
beklenen bu rapor. Bu değerlendirme, Almanya’nın önde gelen güvenlik
konferansına giden liderlerin gündemini oluşturuyor.
Güvenlik uzmanları nadiren iyimser
olurlar, ve güvenlik raporları da aynı şekilde. Bu durum Perşembe günü
yayınlanan Münih Güvenlik Raporu için de geçerli. “Uçurumun Eşiğine Doğru
Gidiş.... Ve Dönüş?” başlıklı rapor, ufukta belirsizlik olan yeni bir dönemi
öngörüyor.
Daha önce ABD ve İngiltere’de Almanya
büyükelçisi olarak görev alan Münih Güvenlik Konferansı (MSC) Başkanı Wolfgang
Ischinger, raporda “Geçtiğimiz yıl, dünya önemli bir çatışmanın eşiğine çok
yaklaştı - hem de çok fazla,” diye yazdı.
Ischinger, ABD ve Kuzey Kore arasında
her zamankinden daha fazla yükselmiş olan savaş tehdidine, Suudi Arabistan ve
İran arasında büyüyen rekabete ve Avrupa’da Rusya ile NATO arasında devam eden
gerilimlere dikkat çekti.
Son MSC raporu geçen yılki, Başkan
Donald Trump yönetimindeki ABD’nin, geleneksel müttefikleri pahasına da olsa,
tek taraflı davranarak Amerikan merkezli bir görüşü ilerletip uluslararası
güvenliğin teminatçısı olmaktan vazgeçebileceği tahminlerini takip etti.
Raporun değerlendirmesine göre, Trump
yönetimindeki ABD, paylaşılan değerlere dayanan politikalarını terk edip,
uluslararası ilişkileri şekillendiren bölgesel ve global kurumlar geliştirmeye
çok az ilgi göstererek, bunun yerine kendi çıkarlarına hizmet eden ikili
bağları tercih ediyor.
Bu tutum, Beyaz Saray’ın diplomasiyi
geliştirmek yönündeki ilgisizliğiyle de elele ilerliyor. Trump idareye
geçtiğinden beri ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bütçesi katledildi, savunma
harcamaları ise ciddi boyutta arttı.
“Dünyanın en güçlü devleti, kendi
yarattığı düzeni sabote etmeye başladı,” diyor rapor, Princeton University’de
dış ilişkiler uzmanı olan John Ikenbery’den alıntı yaparak
Avrupalılar için, ABD’deki bu yaklaşım
değişimi, savunma harcamaları, imkanları düzene koymak ve bir savunma
birliğinin tanımlanması da dahil, kendi güvenliklerini sağlamak için daha
fazlası çalışmaları anlamına geliyor.
Eğer AB üyesi devletler ve Norveç,
NATO’nun sözde “% 2 kuralı”na uyarak gayrısafi milli hasılalarının %2’sini
savunmaya yatırırlarsa, bu durum yaklaşık %50’lik bir harcama artışına karşılık
gelir ve toplam masrafı yaklaşık 386 milyar dolara (314 milyar euro) çıkarır.
Ama eğer Avrupa’nın orduları daha etkili
bir hale gelmek istiyorsa, aralarında daha iyi bağlantı kurmaları gerekiyor.
Rapor, Avrupa’da “karşılıklı bağlantı ve dijitizasyon eksikliği” olarak
tanımladıkları bu duruma dikkat çekiyor.
Ama bu boşluğu doldurmak için AB
ülkelerinin daha fazla kaynağa başvurmaları gerekecek. Bu arada, Avrupa’nın
kendi imkanlarını koruyabilmesi için, dağınık savunma endüstrisini
sağlamlaştırması büyük önem taşımakta.
Bu tür zorluklara rağmen rapor, ufukta
birkaç pozitif nokta belirlemeyi de başarıyor. Bir tanesi, Avrupa ülkelerinin
bazı açılardan birbirlerine yakınlaşıyor olmaları.
Örneğin, 25 devlet, savunma ve güvenlik
politikalarını AB kapsamında koordine etmeye karar verdiler, Permanent
Structured Cooperation veya PESCO olarak biliniyor.
Bu arada Almanya ve Fransa, beraber yeni
nesil, savaşçı bir hava taşıtı geliştirme isteklerini açıkladılar. Dahası,
ortak bir Avrupa ordusu fikri, Fransız Başbakanı Emmanuel Macron tarafından
ciddi şekilde destekleniyor.
Avrupa’nın yeni çıkmazını hatırlatmak
için rapor, Almanya Başbakanı Angela Merkel’den de alıntı yapıyor: “Tamamen
başkalarına bağlı olduğumuz zamanlar, bir noktaya kadar, bitti... Biz
Avrupalılar, kendi kaderimizi kendi elimize almalıyız.”
Rapor, liberal düzene ve uluslararası
ilişkilere karşı oluşan hem geleneksel hem de geleneksel olmayan tehditleri
detaylandırıp, güvenlik risklerini değerlendirirken iklim değişiminin de önemli
bir faktör olmaya devam edeceğini belirtti. Rapor, kayıtlara geçen en sıcak
yıllardan biri olan 2017’nin, katastrofik fırtınalar, kuraklık ve seller
gördüğünün de altını çizdi.
Dahası ABD’nin Paris iklim
mutabakatından çıkması ve iklim değişimini son Ulusal Güvenlik Strateji’sinde (NSS)
bir güvenlik tehdidi olarak ele almaması, rapora göre yanlış yönde atılan bir
adım.
İklim değişiminin uluslararası ilişkiler
üzerindeki etkileri doğal afetlerin de ötesine geçecek. “İklim değişimi tüm
dünyada ekonomik, güvenlik ve politik sistemleri tamamen değiştirecek olsa da,
kısıtlı imkanları olan devletler için ‘tehdidi çoğaltan’ bir rolü olacak,”
diyor rapor.
Tabii ki, en büyük darbeyi düşük gelirli
ülkeler yaşayacak. İklim felaketleri, özellikle kuraklık vurucu bir etki
yaratmaya devam edecek, özellikle de çatışmayı körükleme potansiyeli olan Asya
ve Afrika’nın bazı bölgelerinde.
2015’ten beri her yıl, yüzbinlerce
göçmenin Afrika’dan tehlikeli bir yolculuk yapıp kıyılarına vurduğuna tanık
olan Avrupa için bu durum, Akdeniz’in güneyiyle ilgili gelişim stratejisini
nasıl yeniden konumlandıracağı konusunda net eylemler yapması gerektiği
anlamına geliyor.
Bugünün birbiriyle bağlantılı
tehditlerinin doğasını anlamak ve bir çığ gibi büyümesini nasıl engelleyeceğini
bulmak, uluslararası topluluğun ana uğraşı olmaya devam edecek.