
İfade özgürlüğü, evrensel eğitim ve oy
hakkının, en büyük kitleler için en büyük iyiliğin yaratılacağı bir dünyaya
nasıl yardımcı olacağına inancını hatırlıyor musun? Aslında işler böyle
yürümedi.
Sevgili Karl,
Doğum günün kutlu olsun! Doğumundan beri
geçen 200 yıl içinde birçok şeyin değiştiğini söylemek kulağa çekici gelebilir
ama bu değişimleri tarif etmeye başladığımda, itiraf etmeliyim ki senin
zamanınla benimki arasında farklardan daha ziyade benzerlikler olduğunu
göreceksin.
Büyük haber şu ki, şarlatan yüzlerini
açığa çıkarmak için zorlu bir savaş verdiğin krallar artık kutsal değiller.
Gerçi, hâlâ ulvî bir güçle temas halinde olduklarını öne süren birkaç hükümdar
mevcut ama artık insanların çoğu, kraliyetin asıl gücünün yalnızca kalıtım ve
yapışkanlık olduğu gerçeğinde hemfikir. Ve ne yazık ki döneminizdeki krallar,
bir sermaye aristokrasisinin hükmetme haklarını temel alan yenileriyle
değiştirildi. Yirminci yüzyılın korkunç savaşlarından haberin oldu mu? Bunlara
Dünya Savaşları adı verildi ve bu isim hiç abartılı değildi. Bunlardan ilki,
“kral” denenler ve onların hırsları nedeniyle 40 milyon insana kıydı. 20 yıl
sonra ikinci bir savaş başladı; zira, ilki zaten hiç bitmemişti. İlkinin
yaklaşık iki katı insanı öldürdü ve gezegeni yok edebilecek kadar güçlü bir
silah üretildi. O savaşta, insan türü bir canavar ve bir tanrı gibi
öldürebileceğini ispatladı. İronik biçimde, ismin katliamlarda anıldı.
Evet, Karl, 1883’te ölümünün ardından,
insanlar senin yazılarını keşfettiler ve bazıları onları alelacele hatalı
biçimde kullandılar. Dünyanın dört bir yanında, hükümetlerin insanları, senin
büyük değer verdiğin özgürlüklerden mahrum ederek “Marksizm”i uyguladıkları
başkentlerde heykellerin var. “Her kişinin özgürce gelişmesi, herkesin özgürce
gelişmesi için gereklidir” görüşünü, eşit oranda mutsuz olma özgürlüğü olarak
yeniden yorumladılar. Aslında, son yüzyılda senin adına gerçekleştirilen baskı
ve kasaplık, seni de dehşete düşürecektir.
KAPİTALİSTLER DEMOKRASİNİN İÇİNİ
BOŞALTTI
Demokrasiye ilişkin için büyük
umutlarını hatırlıyor musun? İfade özgürlüğü, evrensel eğitim ve oy hakkının,
en büyük kitleler için en büyük iyiliğin yaratılacağı bir dünyaya nasıl
yardımcı olacağına inancını hatırlıyor musun? Aslında işler böyle yürümedi.
Komünist bir pankart altında faaliyet yürütüp Marksistler biçiminde
adlandırılanlar, dünyanın dört bir yanında hakları gasp ederken, kapitalistler
demokrasiyi uzun ve sinsi (bir süreçte) düşmanca devralarak içini boşalttılar.
Beni yanlış anlama. Kapitalizmin ilk faydaları muazzamdı. İnsanlığın sahip
olduğu olanaklar büyüdü. Bilimsel, teknolojik ve tıbbi keşifler insanların daha
uzun ve iyi yaşamasını sağladı. Sanat dalları gelişti; çünkü insanların okumak,
resim ve besteler yapmak için boş zamanları vardı. Tarımı ilerletmek amacıyla
doğal kaynaklar kullanıldı; böylece herkes doyabilirdi. Gerçekten harikaydı ama
dediğin gibi, kapitalist için “harika” yeterli değildi. Bu omnivor (her şeyi
yiyen) canavar, sonsuza dek daha büyük kârlar elde etmenin açlığıyla ölüyordu.
Geçtiğimiz 40 yıl içinde, özellikle de
bu cins kapitalistler demokrasilerini başlarına çaldılar. Bu hükümetlerin çoğu
artık insanî ya da insan için değildir. Tek bir öğeye hizmet ediyorlar:
Ticaret. Politikacılar destelerle satın alınıyor, hükümet bürokrasilerinin en
yüksek mercilerinde sanayi ve finans devleri ve onların köleleri bulunuyor ve
kurum çıkarlarını insanların çıkarlarına karşı korumak için kanunlar
hazırlanıyor. Senin yüz yılında oy hakkı için böylesine çok savaşan
demokrasilerin vatandaşları, güçlü bir düşman olan sermaye ile yüz yüze
geldiklerinde oy kullanmaya ilgilerini kaybetmiş gibi görünüyorlar. Oylamanın
değeri düşürüldü ve herhangi bir meta gibi, onun gücünü bilen akıllı
yatırımcılar tarafından zapt edildi.
Abraham Lincoln’e ne denli hayranlık
duyduğunu ve işçi sınıfının bu parlak evladının ABD’ye ilişkin her şeyi iyi ve
güzel bir şekilde gerçekleştirdiğini düşündüğünü hatırlıyorum. Söylemekten
nefret ediyorum ama şimdi Lincoln’ün evini işgal eden kişi, eski kapitalist
dostunuz Bay Paraçuvalı. Geçenlerde 1844 tarihli Ekonomik ve Felsefi El
Yazmaları’nı yeniden okudum ve güldüm; zira, bir hayvanı prense
dönüştürebilecek olan para büyücüsünü tarif ederken, onu (iş adamı için) bir
araç haline getirdin. “Çirkinim ama kendime en güzel kadınları satın
alabiliyorum. Bu sebeple çirkin değilim, çirkinliğin etkisi -caydırıcı gücü-
parayla etkisizleştiriliyor… Ben kötü, hilekâr, ahlâksız ve aptalım ama para
onur verici ve sahibini de onurlandırıyor… Sahip olduğum para, bu nedenle bütün
eksikliklerimi tersine çevirmiyor mu?” Bu sözleri yazdığın Paris’teki dairende
(geleceği gösteren) bir kristal küre olmalı.
Peki, 200 yıllık yolda bundan başka
neler oldu? Afrikalı erkekler ve kadınlar hâlâ (köle olarak) satılıyor, ancak
günümüzde buna “insan ticareti” adı veriliyor. Tıpkı senin zamanındaki
toplumların koloni güçleri tarafından fethedilerek bastırılması gibi,
vatandaşlar da kapitalizmin ıvır-zıvırları tarafından uyuşturuldular.
Günümüzde, tıpkı senin zamanındaki gibi, işçilerin sömürüsüne ilişkin suçluluk
duygusu, zaman geçip streç kot pantolonlar ya da akıllı telefonlar mağaza
raflarına ulaşana dek dağılıp gittiğinden, fabrika işçileri ile ürünlerini
kullanan insanlar arasındaki mesafe yeterince büyük. Tıpkı senin zamanında
olduğu gibi, mutlu tüketiciler, falanca kıtadan bir insanın o ürünü üretmek
için ölümüne çalıştığı gerçeğinden rahatsız olmaksızın, bir pazarlığı kârlı
kapatmalarından dolayı kendilerini kutluyorlar.
Üzgünüm ki önümüzde hüzünlü bir tablo
söz konusu. Yine de umut hâlâ var! Bu yüzyılda, yeni bir neslin 20. yüz yıl
ideolojilerinin hapishanelerinden çıkmanın bir yolunu bulduğunu gösteren bazı
olaylar görüldü. 2008’de küresel finans sisteminin çökmesi, serbest piyasanın
bazı kesimleri açısından bile inşasındaki kusurları gözler önüne serdi. Daha
önce isminle dalga geçen gazeteler bile “Marx haklı mıydı?” diye sormaya
başladılar. Kimi zaman, cesur insanlar başlarını dikleştirip “Evet” diye
fısıldadılar.
ARAP BAHARI 1848 İSYANLARI GİBİYDİ
Ve ardından, iki yıl sonra, 2010’un
sonlarında, Arap Baharı olarak bilinen ve kendiliğinden başlayan ayaklanmalar
toplumsal bir değişim olasılığını düşündürdü. Avrupa’da 1848 baharında yaşanan
Halk isyanlarının yeniden gün yüzüne çıkışıydı. Dört bir yanda halklar Kuzey
Afrika ve Ortadoğu’daki otokratik ve yozlaşmış yöneticileri devirmek için
ayaklandı. Ne var ki, 1848’de olduğu gibi tarih yine kendini tekrarladı, hâkim
güçlerin buna tepkisi hızlı ve ölümcül oldu. Ne yazık ki karşıdevrim yine
kazandı. Fakat, sekiz yıl sonra közler hâlâ sıcak ve rüzgar (şimdi internet
diya adlandırılıyor) onları etrafa yayıyor.
Son iki yılda, bireyler seslerinin ve
sayılarının sahip olduğu gücü keşfettiler. Siyah ve beyaz vatandaşlar, siyah
insanların polis tarafından öldürülmesini protesto etmek için sokaklara
çıktılar. Kadınlar, cinsel saldırganları ve yalnızca onları yaratan değil, aynı
zamanda kâr etmelerini de sağlayan iş kollarını teşhir etmek için güçlerini
birleştirdiler. On binlerce çocuk, yetişkinlerin ifade etmekten korktuğu bir
şeyi açığa çıkararak ilan etti: Silah öldürür. Yani sevgili Karl, 200 doğum
gününü kutlarken, umut var. Ve bizzat sen olmasan bile, geçmişteki işlerin ve
sözlerinle bize yardım etmek için hâlâ etrafımızda olman müthiş. Bize hâlâ
ilham veriyorsun.
-Mary
Mary Gabriel “Love and Capital: Karl and
Jenny Marx and the Birth of a Revolution”. (Aşk ve Kapital: Karl ve Jenny Marx
ve Bir Devrimin Doğuşu)
Yazının aslı Los Angeles Times
gazetesinde yayınlanmıştır. (Çeviren: Tarkan)