![]() | |
TEKEL işçileri, altmış günde sadece taleplerini değil, yüreklerini de birleştirdi. Direniş, çok şey öğretti onlara. Kazanacaklarına inanıyorlar. Bir slogan dillerinde; “Kavga bitmedi, daha yeni başlıyor.” İşçiler, iki ayı geride bırakan direnişlerini çadır kentteki muhabirimize anlattı. TEKEL işçileri, direnişlerinde iki ayı geride bıraktı. Dile kolay tam 60 gün geçti. Kar, kış, kıyamet koptu. Hak arayan o işçiler, hep oradaydı. Türk-İş binasını çevreleyen çadır kent, onlara bir tas çorba, sıcak bir yuva oldu. Ayrılıklar ve özlemler hep birlikte bağırlara basıldı. Farklı illerden, farklı yaşam alışkanlıkları ile geldiler. Direniş sadece taleplerini değil, yüreklerini de birleştirdi. Kardeş oldular. Çıkarsız bir paylaşımın tadına vardılar. Duydukları ana, baba, eş ve çocuk hasreti için birbirlerine moral oldular. Üç kuruşun hesabını değil, insanın insan gibi yaşayabileceği bir geleceğin derdiyle yoldaş oldular. Bir direniş okuluna dönüşen çadır kent, iki ayda çok şey değiştirdi. Yıllarca duymadıklarını, görmediklerini, bilmediklerini 60 günde bir çırpıda öğreniverdiler. Direniş alanı, bir eğitim ve gerçeklerle buluşma mekanı oldu onlar için. Ekmek kavgası, hayatın çarklarını altmış günde o kadar hızlı çevirdi ki, mücadelenin aydınlığı da zulmün karanlığı da birden gözler önüne serildi. Maskeler düştü. Yıllarca bel bağlanan siyasetçiler tarihin çöplüğünde yerini aldı. Daha dün, hükümet partisi için oy toplayan kimi işçiler, açlık grevindeki arkadaşlarının sedye ile ambulansa taşındığını görünce, ilk sloganı attıran oldular. Onların başlattığı öfkeli haykırış, çadırdan çadıra “Katil AKP” diye yankılandı. Tek bir söz, tek bir bakış bile çok şey anlatır ya, onlarınkisin böyle bir şey. Direniş onlara kimin dost, kimin düşman olduğunu da çabuk öğretti. Çalışırken belki de hiç karşılaşmadıkları kişileri öğrendiler. Çadırlar arasında işçiymiş gibi dolaşan sivil polisleri yürüyüşünden tanır oldular. Habercinin gözünün içine bakıp, nasıl bir haber yazmak istediğini dahi kestirebiliyorlar. Çadırlara girenlere ya bir yabancı gibi davranıyorlar. Ya da bizim karşılaştığımız gibi ikiye bölünmüş bir ekmeğin bir parçasını uzatıyorlar… Direniş kararlılıklarına ve oluşturdukları birlik ruhu hala ilk gündeymiş gibi taze. Bugünlerde ağızlarından bir sloganı hiç eksik etmiyorlar: “Kavga bitmedi, daha yeni başlıyor” Türk-İş, hükümet ile çeşitli temaslar kuruyor. Ancak, bu toplantılar işçilerin pek umurunda değil. Takip etmiş olmak için sonuç açıklamalarını dinliyorlar. Fakat onlar “Kazandınız, talepleriniz kabul edildi” sözünü bekliyorlar. “Duyana kadar da, yapılan görüşmelerle pek ilgilenmiyoruz” diyorlar. Yaşlısından gencine işçilerin tümü AKP hükümetine çok öfkeliler. Her sohbette, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son görüşmede, ‘yapabileceğimiz bir şey yok’ sözü, yerlerde sürükleniyor. İşçiler, “Biz Ankara’da kalıcı değiliz, bir koşulda gideriz. Özlük haklarımızı alana kadar buradayız” diyorlar. Kazanacaklarına inanıyorlar. Şimdi mücadelelerini daha da büyütmek ve kazanımla sonuçlandırabilmek için, tüm halka bir çağrıda bulunup, “Gelin hakkınıza bizimle birlikte sahip çıkın” diyorlar. ‘Gelecek işçi direnişlerine kapı açtık' Etkin Haber Ajansı muhabirine konuşan TEKEL işçileri, direnişlerinde geride bıraktıkları 60 günü değerlendirdi. Hükümet ile yapılan görüşmelere olan öfkelerini de yine en iyi onlar anlatıyor. Hükümetin 4-C dayatmasının arkasında işçilerin haklarını gasp etme amacı olduğuna işaret eden Fedai Çetinkaya, “AKP’nin amacı emekçileri yok etmek. 4-C ile bütün özlük haklarımız alınmak isteniyor. Bir sabah uyanıyorsun ki, tüm hakların elinden alınmış” dedi. Çetinkaya, Başbakan Erdoğan’ın “yetim hakkı yedirtmem” sözlerine oldukça öfkeli yanıtlar verdi. “Kim yiyor bu hakkı biz anlayamadık. AKP, emek gücü harcayan işçi sınıfını balyoz gibi vurarak öldürmek istiyor” diye belirtti. 60 günlük kararlı mücadeleleri ile gelecekte yaşanacak işçi direnişlerine kapı açtıklarını vurgulayan Çetinkaya, “Bu direnişle işçi emekçi insanların varlığını duyurmuş olduk. AKP’nin bize dayattığı, bizi köleleştirmek isteyen 4-C’nin iptalini istiyorum” dedi. AKP’nin amacı işçilerin umudunu kırmak Ahmet Yıldırım, son görüşmede geçen Tayyip Erdoğan’ın sözlerine tepkisini şöyle dile getirdi: “Başbakan’ın aynı şeyleri tekrarlamak için randevu vermesine gerek yok. Açsaydı telefonu, ben bir adım ne ileri ne geri gitmem, deyip atsaydı.” AKP Hükümeti’nin amacının direnişteki işçilerin umudunu kırmak olduğunu söyleyen Yıldırım, “Süre tanıyor, müdahale ederim diyor. Buyursun etsin, biz özlük haklarımızı almadan gitmiyoruz. Buranın ideolojisi ekmek kavgası” diye belirtti. Açlık grevi eyleminin sendika kararı ile bitirilmesine de dikkat çeken Yıldırım şunları söyledi: “Şuan açlık grevine devam eden arkadaşlarımız sürdürmekte kararlı. Bu mücadeleye ne polisle ne hekimle müdahale edilemez. Buradaki kararlı duruşla bir şeyler değişecek. Hükümet bu kararlılık karşısında geçte olsa özlük haklarımızı bize vermek zorunda kalacak.” ‘Devlet eli şefkat eli' değilmiş Başbakanın dirençlerini kıramadığını ifade eden Bayram Adaş ise yapılan konuşmaları büyük bir sabırla dinlediklerini belirtti. Sendikanın açlık grevini bitirme kararını doğru bulmadığını söyleyen Adaş, “Açlık grevi başladığı gibi 200 kişinin katılımı ile devam etmeliydi. Hala devam eden arkadaşlarımızı saygı ile karşılıyorum” diye konuştu. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sözlerinin işçilerin durumunu görmezden geldiğini ifade eden Adaş şöyle dedi: “Küçüklüğümüzde bize “devlet eli şefkat eli” derlerdi büyüklerimiz. Öyle değilmiş, Eğer olsaydı, hükümet kendi öz evlatlarına şefkat eli uzatmayı da bilirdi.” Açlık grevindeki işçiler: gerekirse ölürüz Başbakan ile yapılan görüşmelerin kendilerine hayal kırıklığına uğratmadığının üstüne basa basa konuşan Mehmet Şan ise, “Biz kendi gücümüze güveniyoruz” dedi. Türk-İş Başkanı’ndan bir şey beklemediklerini ifade eden Şan, “Başbakan tarih veriyor 28 Şubat sonrasını gösteriyor. Müdahale ederiz diye zor gösteriyor. Zaten ölümüne buradayız. Haklarımızı almadan Ankara’dan gitmeyeceğiz” diye konuştu. İşyeri kapatıldığı için üretimden gelen gücünü kullanamadığını söyleyen Mehmet Şan, direnişin farklı eylem biçimlerine dikkat çekti. Şunları ifade etti: “Benim sadece bedenim var. Tepkimi bedenimle gösterebiliyorum. Bedenimle vicdana seslenebiliyorum. Başka alternatif yok. Elimden gelen bir şey yok.” Açlık grevindeki kadın işçilerden Şerife Konur ise işçi direnişi karşısında zor anlar yaşayan Başbakan’ın artık ne konuşacağını bilmediğini söyledi. Konur, “Ben köle olmak istemiyorum, çocuğumun da köle olmasını istemiyorum. Biz hakkımızı istiyoruz. Dışarıda eylemler sürerken burada da açlık grevimiz sürsün istedik. Bazı arkadaşlarımız fenalaştı ama biz süresiz devam etme kararı aldık. Sonuna kadar direneceğiz” şeklinde konuştu. Açlık grevini sürdürme kararı alan işçiler arasında yer alan Yusuf Binicioğlu ise eylem kararlılığını “Gerekirse burada ölürüz” diyerek ifade etti. Binicioğlu, “Başbakan’a emekçiyi köleleştirmeyi zihniyetine yerleşmiş. Ezberlediği birkaç kelimeyi tekrarlayıp duruyor. Biz, ‘Ölmek var dönmek yok’ diyoruz, kararlıyız. Çocuklarımızın geleceği için hakkımız olanı almadan dönmeyeceğiz” diye konuştu. |