
10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu'nda ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi,
insanların haklar bakımından eşit doğdukları düşüncesine dayanıyor. Bu düşünce
temelinde tüm bireylerin; dil, din, cinsiyet ırk ayrıma uğramadan, -sırf insan
olmalarından dolayı- sahip oldukları haklar ilan edilmiş bulunuyor.
Oysa, dünyanın her yerinde faşist gerici
burjuva devletler için insan hakları belgelerini onaylamak, tek başına bir
anlam taşımıyor. İnsan haklarını en yaygın şekilde ihlal eden mekanizma, bizzat
devletin kendisi oluyor. “Demokrasi ve özgürlükler”den en çok bahseden
ülkelerden emperyalistlerin Irak’ta, Suriyede ,Filistin’de, Türkiye de yani dünyanın
pek çok ülkesinde yaptıkları baskı,zulüm, katliamlar hafızalarda tazeliğini
koruyor. Neo-liberalizmin egemenliğiyle , küresel egemenlik ilişkileriyle koşut
ilerleyen göstermelik "demokrasi" algısından Türkiye’de payına düşeni
fazlasıyla alıyor.
Türkiye’de Öldürmeler Aralıksız Devam
Ediyor !
Kolluk kuvvetlerinin yol açtığı yaşam
hakkı ihlalleri, gün geçtikçe artıyor. sokak ve ev infazları devam ediyor.
Kürdistanda katliam doğallaştı. Cezaevlerinde ve gözaltında ölümler aralıksız
devam ediyor. Cezaevlerinde bulunan 411 hasta mahpus içinde 124’ ü derhal
tahliye edilmesi gereken ölümcül hasta, 121 çok ciddi tedavi görmesi gereken
ağır hastalar olmasına rağmen halen tedavi edilmiyor ve içeride tutuluyor.
Tedavi edilmeyerek ölüme terk edilmeleri, yaşam hakkının devlet eliyle en ağır
şekilde ihlâli anlamına geliyor. Faili "meçhul" cinayetlerin
sorumluları açığa çıkarılmıyor. Hatta, katiller ve onları gizleyenler
ödüllendiriliyor.
İşkence, Tutuklama ve Fişlemeler Tam Gaz
!
İşkence ve aşağılayıcı muamele, yoğun ve
yaygın bir şekilde uygulanıyor. Özellilkle Kürdistanda yeniden ilan edilen
kirli savaş ve 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin ardından işkence her yerde
uygulanır oldu. Ayrıca işkence ve kötü muamele; sokakta, polis araçlarında,
toplantı ve gösterilerde sürekli ve yaygın şekilde uygulanır hale gelmiş
bulunuyor. “Destan yazdığı” iddia edilen kolluk kuvvetleri, toplantı ve
gösterilerde aşırı güç kullanılıyor; göz yaşartıcı gaz, basınçlı su, plastik ve
gerçek mermi kullanımı sıradan bir müdahale tarzı olarak görülüyor. Yakalama ve
gözaltı işlemlerinde linç düzeyinde kaba dayak, çırılçıplak soyarak arama,
özellikle kadınlara yönelik fiziksel ve sözlü cinsel tacizler, rutin
uygulamalar haline getirilmiş bulunuyor. İşkence yapan kamu görevlileri ve
işkence iddiaları ya soruşturulmuyor ya da soruşturmalar zamana yayılarak
örtbas ediliyor. HDP ve devrimci-demokrat güçlere yönelik cadı avı artarak
sürüyor, HDPli milletvekilleri, belediye başkanları ve Kürt politikacılara
zindanlara dolduruldu.Mahkemeler Erdoğan'ın direktifiyle çalışır hale geldi,
Cumhurbaşkanına söz söyleyene zindan reva görülür hale gelindi.
Tutuklamalar da farksız.. Uzun
tutuklulukların yaşandığı hukuk sistemi, adaletsiz süreci perçinliyor. Yüzlerce
gazeteci düşüncelerinden dolayı tutuklu ve onlarca gazete-TV muhalif olduğu
için kapatıldı. Düşünce, ifade ve basın özgürlüğü önündeki engeller, yargılama
ve soruşturmalar derinleşerek sürüyor. 2016 yüz binlerce kişi hakkında hakkında
dava ve onbinlercesi tutuklandı, yüz binlercesi işten atıldı. OHAL-KHK gerekçe
yapılarak toplantı ve gösteri yürüyüşü kuşa çevrildi, bir yandan güvenlik
kuvvetlerinin çok şiddetli müdahaleleri, diğer yandan katılanlar hakkında ardı
ardına davalar açılması, bu hakkı kullanma olanağını fiilen ortadan kaldırıldı.
Örgütlenme özgürlüğü alanında engelleme ve yasaklar, devam ediyor.. Tüm
demokratik kurumlar ya doğrudan hedef alınıyor ya da iktidara bağlı/yandaş
yapılar kurdurularak, demokratik kurumlar etkisizleştirilmeye çalışılıyor.
İş kazalarında yılda ortalama 1100 işçi ölüyor.
Türkiye’de iş cinayetlerinde her ay 100’den fazla işçi yaşamını yitiriyor.
Sadece Kasım 2016’da en az 190 işçi yaşamını yitirdi. Türkiye iş cinayetlerinde
Avrupa'da birinci, dünyada üçüncü sıraya oturarak, “yüz kızartıcı” bir değere
sahip bulunuyor.
2016 dönemi verilerine göre; geniş
tanımlı işsizlik oranı %25, işsiz sayısı da 6 milyon 894 bine ulaşmış
bulunuyor.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni en
çok ihlal eden ülkelerden Türkiye, aleyhine AİHM’e yapılan 13 bin 900 şikayet
ile hakkında en çok başvuru yapılmış olan dördüncü ülke konumunda bulunuyor.
Çerkeslerin adını dahi anmayan, özlem ve
umutlarını istismar etmeye çalışan, Kürt halkını yok sayan ve eşirlik –özgürlük haklarını kan ve zulümle
karşılayan , Alevilerin tarihsel acılarını ve taleplerini görmezden gelen,
kılık kıyafet özgürlüğünü ve özelde İslamiyet’i salt “başörtüsü”ne indirgeyen,
sürekli “başörtüsü” üzerinden istismar ve sömürü alanını korumaya çalışan,eğitimi
dincileştiren ve aynı zamanda kadınlara
baskıyı içeren pek çok söylem ve uygulamayı da görmezden gelen bir süreçle
karşı karşıyayız.
Toplumsal akla ipotek koyan,faşist ırkçı-gerici, neo-liberal politikalarla her
alanda yüzleşmekteyiz.
Faşist baskı ve zulmün sınır tanımadan
artarak sürdüğü ve Hitler taslağı şef iktidarının önünün açıldığı, insan hak ve özgürlüklerinin devlet düşmanlığı
olarak görüldüğü , dahası emeğimizden ve
kimliğimizden, eşit yaşam özlemimizden umudumuzu kesmemizin ve lütuflarla
yetinmemizin istendiği bir faşizmin “demokrasi” olarak yutturulmaya çalışıldığı
Türkiye de insan ve hak özgürlüklerinin emekçi
halklarımızın birleşik direnişiyle kazanılıp korunacağını unutmadan, insana hak
ve özgürlükleri için mücadeleyi her alanda büyütüp yaymalıyız.