9 Aralık 2016 Cuma

İnsan Haklarıyla İnsandır; 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde İnsan Haklarının Rafa Kaldırıldığı Türkiye..!


10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, insanların haklar bakımından eşit doğdukları düşüncesine dayanıyor. Bu düşünce temelinde tüm bireylerin; dil, din, cinsiyet ırk ayrıma uğramadan, -sırf insan olmalarından dolayı- sahip oldukları haklar ilan edilmiş bulunuyor.
Oysa, dünyanın her yerinde faşist gerici burjuva devletler için insan hakları belgelerini onaylamak, tek başına bir anlam taşımıyor. İnsan haklarını en yaygın şekilde ihlal eden mekanizma, bizzat devletin kendisi oluyor. “Demokrasi ve özgürlükler”den en çok bahseden ülkelerden emperyalistlerin Irak’ta, Suriyede ,Filistin’de, Türkiye de yani dünyanın pek çok ülkesinde yaptıkları baskı,zulüm, katliamlar hafızalarda tazeliğini koruyor. Neo-liberalizmin egemenliğiyle , küresel egemenlik ilişkileriyle koşut ilerleyen göstermelik "demokrasi" algısından Türkiye’de payına düşeni fazlasıyla alıyor.
Türkiye’de Öldürmeler Aralıksız Devam Ediyor !
Kolluk kuvvetlerinin yol açtığı yaşam hakkı ihlalleri, gün geçtikçe artıyor. sokak ve ev infazları devam ediyor. Kürdistanda katliam doğallaştı. Cezaevlerinde ve gözaltında ölümler aralıksız devam ediyor. Cezaevlerinde bulunan 411 hasta mahpus içinde 124’ ü derhal tahliye edilmesi gereken ölümcül hasta, 121 çok ciddi tedavi görmesi gereken ağır hastalar olmasına rağmen halen tedavi edilmiyor ve içeride tutuluyor. Tedavi edilmeyerek ölüme terk edilmeleri, yaşam hakkının devlet eliyle en ağır şekilde ihlâli anlamına geliyor. Faili "meçhul" cinayetlerin sorumluları açığa çıkarılmıyor. Hatta, katiller ve onları gizleyenler ödüllendiriliyor.
İşkence, Tutuklama ve Fişlemeler Tam Gaz !
İşkence ve aşağılayıcı muamele, yoğun ve yaygın bir şekilde uygulanıyor. Özellilkle Kürdistanda yeniden ilan edilen kirli savaş ve 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin ardından işkence her yerde uygulanır oldu. Ayrıca işkence ve kötü muamele; sokakta, polis araçlarında, toplantı ve gösterilerde sürekli ve yaygın şekilde uygulanır hale gelmiş bulunuyor. “Destan yazdığı” iddia edilen kolluk kuvvetleri, toplantı ve gösterilerde aşırı güç kullanılıyor; göz yaşartıcı gaz, basınçlı su, plastik ve gerçek mermi kullanımı sıradan bir müdahale tarzı olarak görülüyor. Yakalama ve gözaltı işlemlerinde linç düzeyinde kaba dayak, çırılçıplak soyarak arama, özellikle kadınlara yönelik fiziksel ve sözlü cinsel tacizler, rutin uygulamalar haline getirilmiş bulunuyor. İşkence yapan kamu görevlileri ve işkence iddiaları ya soruşturulmuyor ya da soruşturmalar zamana yayılarak örtbas ediliyor. HDP ve devrimci-demokrat güçlere yönelik cadı avı artarak sürüyor, HDPli milletvekilleri, belediye başkanları ve Kürt politikacılara zindanlara dolduruldu.Mahkemeler Erdoğan'ın direktifiyle çalışır hale geldi, Cumhurbaşkanına söz söyleyene zindan reva görülür hale gelindi.
Tutuklamalar da farksız.. Uzun tutuklulukların yaşandığı hukuk sistemi, adaletsiz süreci perçinliyor. Yüzlerce gazeteci düşüncelerinden dolayı tutuklu ve onlarca gazete-TV muhalif olduğu için kapatıldı. Düşünce, ifade ve basın özgürlüğü önündeki engeller, yargılama ve soruşturmalar derinleşerek sürüyor. 2016 yüz binlerce kişi hakkında hakkında dava ve onbinlercesi tutuklandı, yüz binlercesi işten atıldı. OHAL-KHK gerekçe yapılarak toplantı ve gösteri yürüyüşü kuşa çevrildi, bir yandan güvenlik kuvvetlerinin çok şiddetli müdahaleleri, diğer yandan katılanlar hakkında ardı ardına davalar açılması, bu hakkı kullanma olanağını fiilen ortadan kaldırıldı. Örgütlenme özgürlüğü alanında engelleme ve yasaklar, devam ediyor.. Tüm demokratik kurumlar ya doğrudan hedef alınıyor ya da iktidara bağlı/yandaş yapılar kurdurularak, demokratik kurumlar etkisizleştirilmeye çalışılıyor.
İş kazalarında yılda ortalama 1100 işçi ölüyor. Türkiye’de iş cinayetlerinde her ay 100’den fazla işçi yaşamını yitiriyor. Sadece Kasım 2016’da en az 190 işçi yaşamını yitirdi. Türkiye iş cinayetlerinde Avrupa'da birinci, dünyada üçüncü sıraya oturarak, “yüz kızartıcı” bir değere sahip bulunuyor.
2016 dönemi verilerine göre; geniş tanımlı işsizlik oranı %25, işsiz sayısı da 6 milyon 894 bine ulaşmış bulunuyor.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni en çok ihlal eden ülkelerden Türkiye, aleyhine AİHM’e yapılan 13 bin 900 şikayet ile hakkında en çok başvuru yapılmış olan dördüncü ülke konumunda bulunuyor.
Çerkeslerin adını dahi anmayan, özlem ve umutlarını istismar etmeye çalışan, Kürt halkını yok sayan ve  eşirlik –özgürlük haklarını kan ve zulümle karşılayan , Alevilerin tarihsel acılarını ve taleplerini görmezden gelen, kılık kıyafet özgürlüğünü ve özelde İslamiyet’i salt “başörtüsü”ne indirgeyen, sürekli “başörtüsü” üzerinden istismar ve sömürü alanını korumaya çalışan,eğitimi dincileştiren  ve aynı zamanda kadınlara baskıyı içeren pek çok söylem ve uygulamayı da görmezden gelen bir süreçle karşı karşıyayız.
Toplumsal akla ipotek koyan,faşist  ırkçı-gerici, neo-liberal politikalarla her alanda yüzleşmekteyiz.
Faşist baskı ve zulmün sınır tanımadan artarak sürdüğü ve Hitler taslağı şef iktidarının önünün açıldığı, insan  hak ve özgürlüklerinin devlet düşmanlığı olarak görüldüğü , dahası  emeğimizden ve kimliğimizden, eşit yaşam özlemimizden umudumuzu kesmemizin ve lütuflarla yetinmemizin istendiği bir faşizmin “demokrasi” olarak yutturulmaya çalışıldığı Türkiye de insan ve hak özgürlüklerinin  emekçi halklarımızın birleşik direnişiyle kazanılıp korunacağını unutmadan, insana hak ve özgürlükleri için mücadeleyi her alanda büyütüp yaymalıyız.