
Şubat ayında en az 126, yılın ilk iki ayında ise en az 287 işçi
yaşamını yitirdi
İş güvencesizliği, haksız ve hukuksuz uygulamalar, işçilerin
örgütlenme özgürlüğüne baskılar...
Şubat ayında en az 126, yılın ilk iki ayında ise en az 287 işçi
yaşamını yitirdi
Şubat ayı raporumuzun ilk kısmında Ankara’daki asbest
tehlikesine dikkat çekmek istiyoruz. İkinci kısımda ise Şubat ayında yaşanan iş
cinayetlerinin işkolları, nedenleri, şehirlere göre dağılımı vb. değineceğiz...
Ankara Eski Havagazı Fabrikası’nın sökümü dolayısıyla işçi
sağlığı ve halk sağlığı sorunları
Son günlerde haberlere konu olan Ankara Maltepe’deki Havagazı
Fabrikası gibi eskiden yapılmış ve asbest içeren malzemelerin kullanıldığı
binaların sökümü sağlığımız açısından büyük önem taşımaktadır. Asbest, iyi bir
yalıtım malzemesi olduğu için eski binaların yapımında sıkça kullanılmıştır.
Binalarda en yaygın kullanım alanları çatı, yer ve tavan kaplamaları, yalıtım
amaçlı püskürtme kaplamalar, yangına dayanıklı yalıtım panelleri, kaloriferler,
kazanlar, asbestli çimentodan imal edilmiş ürünler, conta elemanları, atık su
boruları ve derzlerdir. Asbest, kanserojen olduğu tıbben kanıtlanmış silikat
kristallerden oluşan lifsi bir mineral. Isıya, sürtünmeye, asit ve bazik
ajanlara karşı dayanıklı olması nedeniyle endüstride geçmişte üç binden fazla
alanda kullanılmış bir materyal. Yüksek kanserojen özelliği nedeniyle bugün pek
çok ülkede ve pek çok alanda kullanımı kısıtlanmış/yasaklanmış durumda. Ülkemizde
de Asbest kullanımı 2010 yılı itibariyle yasaklanmış olup birçok ülkede 1980
öncesi yapılan tüm binalar asbest açısından riskli kabul edilirken, insan
sağlığını önceleyen bazı ülkeler daha temkinli davranarak bu tarihi 2000 yılı
ve öncesi olarak dikkate almaktadırlar. Eski binalardaki yoğun asbest içeriği
nedeniyle eğer usulüne uygun söküm yapılmaz ise sadece söküm sırasında
çalışanların sağlığını tehdit etmekle kalmayıp asbest liflerinin yayıldığı
yakın çevrede yaşayanlar için de risk oluşturabilmektedir. Bu tür binalarda
öncelikle asbest bulunan alanlar belirlenmeli; mümkün olduğu kadar bu asbest
içeriği (uygun elbise, koruyucu maske, havalandırma, negatif basınç gibi işçi
sağlığını koruyucu önlemlere dikkat edilerek) temizlenmeli; çıkarılan asbestli
malzeme özel kapalı ambalajlarda taşınmalı; yine asbest için özel hazırlanmış
hafriyat alanlarına dökülmeli; sonrasında da olası bir yayılımı engellemek için
bina uygun şekilde ıslatılarak yıkım gerçekleştirilmelidir. Islatma işlemi de
uygun yapılmazsa asbestli içerik akan suyla çevreye yayılabilir ve kuruduktan
sonra yine çevredekiler açısından zararlı olabilir. İşçiler için kişisel
koruyucu önlemler, çalışma ortamı ve çevreye ait önlemler hayati öneme sahip.
Asbestin solunum sistemi başta olmak üzere sağlık üzerine 2 grup
etkisi vardır: kanser dışı hastalıklar ve kanserler. Asbestin yaptığı kanser
dışı hastalıkların başında akciğerlerde sonuçta nasırlaşmaya ve solunum
yetmezliğine giden bir pnömokonyoz olan asbestozis; akciğerlerin üzerindeki
zarda kalınlaşmalar, kireçlenmeler, akciğer zarlarında su toplanmasıdır. Asbest
ayrıca akciğer ve akciğerin üzerindeki zarın kanseri (mezotelyoma) başta olmak
üzere değişik organ kanserlerine de neden olur. Özellikle bu kanserlerden
mezotelyoma günümüzde tam bir tedavisinin olmaması nedeniyle en ağır ve
öldürücü olanıdır. Asbeste ilk maruziyet ile bu kanserlerin gelişmesi arasında
geçen süre bazı kişilerde 40 yılı geçebilmektedir. Özellikle beraberinde kişi
sigara da içiyorsa akciğer kanseri riski 90 kat artmaktadır. Asbest kullanımı
yasaklanmış olmasına rağmen eski maruziyetlerin etkisinin önümüzdeki 30-40 yıl
devam edeceği bilinmektedir. Sadece işçiler ve bölgede çalışan, bir nedenle
orada bulunan kişiler değil aileleri de ciddi risk altında. Çünkü asbest
lifleri maruz kalan kişilerin giysileri ile ev ortamına taşınabiliyor.
Cumhuriyetin ilk sanayi tesislerinden olan ve 1929 yılında inşa
edilip 50’li yıllara kadar faaliyetini sürdüren ‘endüstri mirası’ Havagazı
fabrikası ilk olarak 2006 yılında, Mahkeme kararına rağmen bir gece yarısı
operasyonu ile yıkılmaya başlandı. Uzunca bir aradan sonra geçtiğimiz aylarda
bacaların yıkılmasının ardından son olarak 25 Şubat Cumartesi günü Ankara
Büyükşehir Belediyesi adına bir şirket tarafından yıkım işlemi sürdürüldü.
Yakınlarında çok sayıda çalışanı olan işyerleri, 1600 öğrencisi olan Atatürk
Lisesi, Ankara Garı, Gazi Üniversitesi’nin bir fakültesi, konutlarında yaşayan
çevre sakinlerinin olduğu ve her zaman çok kalabalık olan bu alanda yıkım
işlemi ve ihale süreçlerinde 350 ton asbestli moloz olduğu tespit edilen
malzemenin tahliyesine devam edildi. Haftasonu haberin duyulmasıyla demokratik
kitle örgütleri ve duyarlı yurttaşlar biraraya gelerek durumu tespit etmeye ve
gerekli müdahalelerde bulunmaya çalıştılar. 27 Şubat Pazartesi günü sabah
alanda toplanarak Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Ankara Tabip Odası, Çevre
Mühendisleri Ankara Şubesi, Kimya Mühendisleri Ankara Şubesi, Şehir Plancıları
Odası Ankara Şubesi ve iş güvenliği uzmanlarının katılımıyla hiçbir koruma
önlemi alınmadan yapılan yıkıma karşı maskeleriyle bir basın toplantısı
düzenleyerek: ‘Konunun takipçisi olduklarını, ciddi halk ve işçi sağlığı sorunu
yaşandığını, Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in suç işlediğini,
konuyla ilgili yönetmeliklere göre böyle bir çalışmanın yapılması için çok sıkı
işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınması gerektiği ve mevzuatın da bunu
zorunlu kıldığını, bu yıkımda çalışan işçiler, alana yakın oturan mahalle
sakinleri ve çevrede işyerleri bulunan insanlarımız için önlem alınması
gerektiğini, kamyonların brandasız çalıştığını ve asbestli hafriyatı çevreye
saçarak gittiğini, dolayısıyla tüm Ankara’nın tehdit altında olduğunu ayrıca
döküldüğü alanın çevresindeki tarım arazisi ve yerleşim yerlerindeki insanların
da risk altında olduğunu, yıkımda çalışan işçilerin solunum sistemi koruyucu ve
diğer koruyucu ekipmanlarının olmadığı ve alanın brandalarla kapatılmadığı,
Lisenin öğrencilerinin teneffüse çıkmamaları konusunda uyarılmış olduğu,
yakındaki işletmenin personelinin toz maskeleri kullanmaya başladığı, Çalışma
Bakanlığından izin alınıp-alınmadığının bilinmediği, yüklenici firmanın ilgili
yönetmelik gereği eğitim almış uzman işçiler çalıştırmak zorunda olduğu, bunun
da olup-olmadığının bilinmediği’ ifade edildi.
1 Mart Çarşamba günü Ankara’da ciddi halk sağlığı sorunu
oluşturan asbestli Havagazı Fabrikasının yıkım işleminin 25.01.2013 tarih ve
28539 sayı ile Resmi Gazete’de yayımlanan “Asbestle Çalışmalarda Sağlık Ve
Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik” ve 18.03.2004 tarih ve 25406 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanan “Hafriyat Toprağı, İnşaat Ve Yıkıntı Atıklarının
Kontrolü Yönetmeliği”ne uygun işlem tesis edilmediği gerekçesi ile Ankara Bölge
İdare Mahkemesi’ne başvuruldu ve Mahkeme aynı gün ‘uygulanması halinde fiili
durum itibariyle telafisi güç veya imkansız zararlar doğurabilecek nitelikte’
olduğu gerekçesiyle yürütmeyi durdurma kararı verdi. 30 gün içinde savunmalar
sonrasında kesin karar verilecek.
Ankara Tabip Odası ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş
Sağlığı ve İş Güvenliği Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı, Ankara İl Sağlık
Müdürlüğü, Ankara Halk Sağlığı Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Ankara
Valiliği, Ankara Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Büyükşehir Belediye
Başkanlığı ile Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kent Estetiği Dairesi
Başkanlığına 3 Mart 2017 tarihinde gönderilen yazılarda, yıkım sonrası açığa
çıkan asbestli hafriyat nedeniyle binanın karantinaya alınması için başvuruda
bulunuldu. 15 Şubat ve 25 Şubat 2017 tarihinden itibaren yapılan tüm uyarılara
rağmen yapı ve yakın çevresinde asbestli yapılarda alınması zorunlu olan işçi
sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmadığına işaret edilerek bu nedenle
Havagazı Fabrikası binasının asbest yönetmeliği ve iş güvenliği kuralları
gereği karantinaya alınması, ölçümlerin yapılarak kamuoyuna açıklanması ve halk
sağlığı konusunda bilimsel rapor doğrultusunda bilgi verilmesi yönünde ivedikle
müdahale edilmesini kamu adına ilgili kurumlardan talep etti.
3 Mart Cuma günü Ankara Tabip Odası ve Mimarlar Odası Ankara
Şubesi tarafından, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na bir suç duyurusunda
bulunarak, asbestli havagazı fabrikası yıkımında sorumluluğu bulunanların
cezalandırılması talep edildi. Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih
Gökçek ile sorumluluğu bulunan Büyükşehir Belediyesi yetkilileri ve yıkım işini
yapan firma yetkilileri aleyhinde bulunulan suç duyurusunda adı geçen
sorumluların, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 181’inci maddesinde tanımlanan
“Çevrenin kasten kirletilmesi” ve 257’nci maddesinde tanımlanan “Görevi kötüye
kullanma” suçlarını işledikleri ifade edildi. Gerçekleştirilen yıkımın, başta
“Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik” olmak
üzere ilgili mevzuata ve kamusal gereklere aykırı biçimde gerçekleştirildiği,
bu nedenle çalışanlar ve halk sağlığı açısından ciddi tehlike ve zararlara yol
açıldığına işaret edildi. Alana yakın konumda çalışmasını sürdüren başka
kuruluşlar ve yurttaşlar da suç duyurusunda bulundular ve bulunmaya devam
ediyorlar. Bu konuda Mimarlar Odası Ankara Şubesinin web sayfasında gerekli
bilgiler bulunmaktadır.
Yıkımın durdurulduğu bu günlerde meslek örgütleri, çevredeki
yakın okullarda asbest ölçümü yapılması, okulları, esnafı, otelleri ziyaret,
bilgilendirme, atık kamyonlarını izleme, nereye gittiğini öğrenmeye çalışma,
Oda’lara başvuran velilerle ve okul aile birlikleri ile toplantı, sağlık
gözetimi talep edenlere, iyi kalitede çekilmiş bir akciğer grafisi, en erken 5
yıl sonra olmak üzere 2-5 yılda bir göğüs hastalıkları kontrolü önerme, konuyla
ilgili toplantılar, sempozyumlar, genel olarak bilgilendirme, Mahkemenin
esastan görüşmesine hazırlık yapmak gibi çalışmalar yapmaktadır.
Bugün (4 Mart) itibariyle son durum şöyledir. Cuma günü ulaşılan
bir ortam ölçümü sonucu 0,005 lif/cm3’tür. Eşik sınır değerinin 0,1 lif/cm3
olduğu bizim mevzuatımıza göre 20’de 1’i oranında çıkan bir sonuçtur. Son 4
gündür çalışma yapılmamaktadır. Binalar ve zemin yeni brandalarla örtülmüştür.
Ama her an çalışma yeniden gündeme gelebilir. Binanın karantinaya alınması, hem
yıkanların hem de çevredeki vatandaşların konuyla ilgili uyarılması ve
bilgilendirilmesine aralıksız devam etmek gerekiyor.
Her şeyden önce zeminde bulunan yıkım malzemesinden Mimarlar
Odasının yaptırdığı analize göre belli noktalarda %15-40 arasında asbest
türlerinden en tehlikelisi olan amphibole tespit edildi. Sonuç olarak yarım
kalan yıkımı tamamlayacaklar ve yaklaşık 350 ton olduğu öngörülen molozu
tahliye edecekler. Toplam yıkım ve tahliye işleminin 13 bin liraya yapılacağı
bilgisi var. Bunun oldukça ayrıntılı işçi sağlığı ve iş güvenliği önleme
programının gereklerini karşılamaya yetmeyeceği açıktır. Bununla ilgili olarak
diğer bir konu da 15-20 kamyon olacağı tahmin edilen molozun tehlikeli atık
kapsamında Kocaeli’ndeki İzeydaş’a gönderileceği ifade edilmektedir. Bu işlemin
yüksek ücretleri ve bir başvuru ve kabul prosedürü vardır ve
yapılıp-yapılmadığı tespit edilebilir. 27 Şubat tarihinde içinde asbestli
demirler olan ve üstü açık bir şekilde asbestli malzeme taşıyan kamyonun
fotoğrafları iletilerek, Başbakanlık İletişim Merkezi’ne (BİMER) şikâyet
edildi. Gerekli önlemlerin alınması ve ilgili birimlerin harekete geçirilmesi
talep edildi. 1 Mart 2017 tarihinde BİMER’den gelen cevap şu şekildedir; Kayda
alınan ihbar Emniyet Genel Müdürlüğüne yönlendirilmiş, Emniyet Genel Müdürlüğü
de konuya ilişkin aşağıdaki cevabı vermiştir: “Emniyet Genel Müdürlüğü,
Uyuşturucu İle Mücadele Şube Müdürlüğümüzü ilgilendiren herhangi bir konu
bulunmamaktadır”. Şikayet dilekçesinde Sıhhiye’den çevre yoluna doğru hareket
ettiği ilgili bakanlıkların acilen bu kamyondan örnek alması gerektiği ifade
edilerek bu aracın Ulusal Atık Formu olup olmadığı, içinde kaç ton malzeme
olduğu sorgulanmaya çalışılmasına rağmen dilekçeye gelen cevap bilimsel veriler
içermemekte ve halk sağlığı hiçe sayılmaktadır. Genel olarak Ankara’da
yıkımların sonucunda oluşan atıklar kuzeyde, çevre yolunun üzerindeki
Hurdacılar Sitesine götürülmekte ve burada kaba bir ayrıştırma sonrasında bir
kısmının geri dönüşümü sağlanmaktadır. Atıkların bir kısmının buraya
götürülmesi ya da molozların büyük karayolu ve demiryolu inşaatlarında dolgu
malzemesi olarak kullanılması mümkündür. Bu sürecin nasıl işlediğine ilişkin
ayrıntılı bilgi yoktur ancak bunun izlenmesi çok önemlidir.
Bugün Maltepe’de yaşananlarla daha görünür olması sağlanmış
kentsel dönüşüm sürecinin ortaya çıkardığı işçi ve halk sağlığı sorunlarının
aslında sürekli gündemimizde olduğu unutulmamalıdır. 6,5 milyon konutun
yıkılmaya başlandığı 2004’ten günümüze sadece asbest değil taş yünü, fırın
cüruf yünü, sentetik cam yünü, birçok ağır ve tehlikeli metalin tespitinin
yıkımlardan önce ne kadar yapıldığı, bu tespitlere göre zorunlu çalışma ve
korunma yöntemlerine ne kadar uyulduğu, sonuçlarının ne kadar izlendiği,
atıkların ayrıştırılmasında geri kazanımında ve gerekli bertaraf süreçlerinin
gereklerine ne kadar uyulduğuyla ilgili bir veri, belge, rapor var mıdır?
Sorunun boyutuyla ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
İşe başlama tarihinin 28.02.2017 olduğu, 30 gün süreli
‘Asbest/asbestli izolasyon malzemelerinin temizlenme işi’ başlığıyla bir ‘İş
bildirimi-İş planı’ oluşturulup varolan mevzuata uygun bir rapor bulunmaktadır.
Eğitimle uzman ve eğitimli çalışan olarak çalışma ekibinin listesi, ilgili
eğitim kayıtları, nasıl çalışacakları ve çalışanların korunmaları, karantina
bölgesine giriş ve çıkış koşulları bu raporda ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
Daha önce kararlaştırılmış ancak muhtemelen mali nedenlerle uygulanmasından
vazgeçilip son bir haftada gözlediğimiz güvensiz/sağlıksız yönteme dönüldüğü
anlaşılmaktadır. Gereğine uyulmamakla birlikte işçi sağlığı açısından en
azından ne yapılacağı, nasıl yapılacağı bellidir. Ancak bu işin halk sağlığını
ilgilendiren boyutu ile ilgili olarak uyulacak kurallar hiç yoktur. Yapılacak
risk değerlendirmesi ile çevre sakinlerinin korunmasını sağlayacak önlemler,
trafik işleyişindeki değişikler, çalışma saatleri, korunması gereken hangi
büyüklükte bir kapsama alanının olduğu gibi asbest liflerinin rüzgarla
ulaşabileceği ve etkileyebileceği insanların korunması için hiçbir mevzuat
düzenlemesi bulunmamaktadır.
Halen fabrikanın büyük bölümü yıkıldı, çok azı kaldı. Onlar da
yıkılacak. Hepimiz biliyoruz ki, bütün bunlar yeni bir rant alanı oluşturmak ve
elbette bir büyük AVM’yi inşa etmek için yapıldı. Bunlardan farklı bir
değerlendirme ile başka bir yol izlenebilirdi, daha başka işler yapılabilirdi.
Ya da mutlaka bunlar yapılacaksa bile bu işin gerektirdiği evrensel işçi
sağlığı/halk sağlığı kurallarına uyularak yapılabilirdi.
Tüm yaşananlara rağmen birlikte duruşumuz ve yaptıklarımız
umudumuzu arttırıyor.
Her derde deva diye sunulan 6331 Sayılı İSG Yasası çıktıktan
sonraki sürece bakalım.
2013 yılının Şubat ayında en az 60 işçi,
2014 yılının Şubat ayında en az 84 işçi,
2015 yılının Şubat ayında en az 85 işçi,
2016 yılının Şubat ayında en az 144 işçi,
2017 yılının Şubat ayında ise en az 126 işçi yaşamını yitirdi...
2014 yılının Şubat ayında en az 84 işçi,
2015 yılının Şubat ayında en az 85 işçi,
2016 yılının Şubat ayında en az 144 işçi,
2017 yılının Şubat ayında ise en az 126 işçi yaşamını yitirdi...
Geçen yılın Şubat ayına göre bu ay iş cinayetlerinde kısmi düşüş
oldu. Bunun iki nedeni var. Birincisi aşağıda iş cinayetlerinin nedenlerini
açıkladığımız tabloda da görüleceği gibi aylardan beri ilk defa silahlı şiddet
vakaları (bombalı saldırılar, adli vakalar) sonucu yaşanan işçi ölümleri
tablomuza girecek düzeyde bir orana ulaşmadı. Şubat ayında sadece 3 işçi
silahlı şiddet sonucu yaşamını yitirdi. İkincisi ise Şubat ayı iş cinayetleri
bilgilerinin tamamını rapora yetiştiremedik. Önümüzdeki ayki raporda bu
bilgileri de eklemiş olacağız...
Şubat ayında yaşamını yitiren 126 emekçinin 112’si işçi, memur
statüsünde çalışan ücretlilerden; 4’ü çiftçilerden/küçük toprak sahiplerinden,
2’si balıkçılardan ve 8’i esnaflardan olmak üzere 14’ü kendi nam ve hesabına
çalışanlardan oluşuyor...
Şubat ayında iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı şöyle;
İnşaat, Yol işkolunda 32 işçi; Taşımacılık işkolunda 20 işçi;
Tarım, Orman işkolunda 13 işçi; Ticaret, Büro işkolunda 10 işçi; Belediye,
Genel İşler işkolunda 10 işçi; Metal işkolunda 8 işçi; Savunma, Güvenlik
işkolunda 7 işçi; Madencilik işkolunda 5 işçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler
işkolunda 5 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 4 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 3
işçi; Tekstil, Deri işkolunda 2 işçi; Enerji işkolunda 2 işçi; Gemi, Tersane
işkolunda 2 işçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 2 işçi ve çalıştığı işkolunu
belirleyemediğimiz 1 işçi yaşamını yitirdi...
Şubat ayında iş cinayetlerinin nedenlerini grafikte görmekteyiz.
Yine trafik/servis kazası, ezilme/göçük ve yüksekten düşmeler ilk üç sırada.
Diğer yandan dikkat çekmek istediğimiz husus işyeri intiharlarındaki hızlı
artış. 14 intihar var tespit edebildiğimiz. Mobbing, işsizlik, KHK süreci ya da
borçlarla ilgili kaç intihar daha vardır, bilemiyoruz. Şubat ayından dört
intihar paylaşalım:
• Mesut Tamir, 26 yaşında, Bursa Yenişehir’de babasıyla beraber
çalıştığı besihanede intihar etti, ekonomik sıkıntıları vardı, borcu yüzünden
psikolojik sıkıntı içindeydi...
• Mehmet Fatih Traş, 34 yaşında, Mersin Çukurova
Üniversitesi’nde 50/D statüsünde araştırma görevlisiydi. 2010-16 arasında
çalıştı. Barış İçin Akademi imzacısı, sözleşmesi bu yüzden yenilenmedi, işe
geri dönmek ve yeni bir iş bulabilmek için birçok girişimi oldu, psikolojik
travmaya girdi, intihar etti...
• Haluk Taşkıran, 52 yaşında, tır şoförü, Hatay Payas’da
çevresindekilerle helalleşerek tır garajına gitti, tırında intihar etti,
borçları vardı...
• Burak Akyol, 25 yaşında, Kırıkkale Üniversitesi Fransızca
Bölümü mezunu, Samsun İlkadım’da işsizlikten bunalıma girip intihar etti...
Konuya biraz değinelim. Türkiye’de intihar istatistikleri TÜİK
tarafından tutuluyor. Buna göre ülkemizde intihar oranı ilkokul mezunlarında,
ergenlerde ve erkeklerde daha yüksek. Ancak son dönemde dikkat çeken nokta borç
kaynaklı intiharlardaki ve eğitimli-meslek sahibi bireylerdeki intiharlardaki
artış. Bu durum Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun bir yansıması: Ekonomik
kriz, dolardaki artış, işsizlik rakamlarının ve enflasyonun iki haneye
yükselmesi... Bu duruma ülkemizdeki OHAL koşulları da eklenince geleceğe dair
umutsuzluk, çıkışsızlık beklentisinin işçilerde giderek yükseldiğini
söyleyebiliriz.
Şubat ayında iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımını
grafikte görmekteyiz. OHAL raporunda belirtmiştik, tekrarlamakta yarar var:
“Dikkat çeken husus 28-50 yaş grubundaki işçi ölümlerindeki artış. 28-50 yaş
grubu örgütlülük, haklarını koruma gibi pratiklere daha aşina. Bu yaş
grubundaki iş cinayetlerinin oransal artışı OHAL’in işçi sınıfının ana
gövdesine dönük uygulamaların arttığının bir göstergesidir.”
Tabi bu ay yine emeklilerle ilgili yetkililerden bir açıklama
geldi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu TBMM Genel
Kurulunda milletvekillerinin sorularını cevaplarken emekliliğe dair şu ifadeleri
kullandı:
• “Özellikle bizdeki emeklilik yaşı şu an itibarıyla ortalama
52. OECD ülkelerinin ortalama emeklilik yaşı ise 72. Yaptığımız düzenlemeyle
bunu 2036’ya kadar erkeklerde 60 yaşına, kadınlarda da 58 yaşına dönüştürecek
bir yolculuk yapılıyor.”
• “Dolayısıyla, emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın
sabırla o yaşını tamamlamalarını öneriyoruz ve bunun dışında bir düzenleme
yapamayacağımızı ifade ediyoruz. Ama emeklilikle ilgili çalışma gününü doldurup
da şu anda çalışmayanlar sosyal güvenlik kapsamı dışında kalıyorlar ve sağlık
hizmeti alamıyorlar. Onlarla ilgili bu kanun tasarımızda, bu 53 liralık gelir
testine tabi olmadan GSS primini ödeyerek onlar da bu ara dönemde sağlık
hizmeti alabilecekler ama yaşlarını beklemekle ilgili şu anda bir düzenlememiz
ve çalışmamız söz konusu değil.”
Birleşik Metal-İş Sendikası’nın geçen hafta içinde açıklanan üye
profil anketinde metal işçilerinin sorunlarında ilk sırayı emeklilik yaşı
almıştı. Sanayi işçi sınıfı başta olmak üzere işçiler için en temel sorunlardan
birini emeklilik oluşturuyor. Raporlarımızda da sürekli belirtiyoruz. Ülkemiz
emeklilik yaşını doldurup emekliliğini beklerken çalışan ya da prim borcu-eksik
sigorta yatırılması nedeniyle çalışmak zorunda kalan işçilerin iş
cinayetlerinde yaşamlarını yitirdiği bir ülke oldu. Sosyal güvenlik
sistemimizin de göstergesi olan bu durum iktidarın yaşlılara bakış açısını da
özetliyor...
Şubat ayında ülkemizin 46 şehrinde ve yurtdışında bir ülkede
işçi arkadaşlarımızı yitirdik. Yine Türkiye’nin sanayi kentlerindeki işçi
sınıfının iş cinayetlerinde ölümü yoğunlaşıyor.
15 ölüm İstanbul’da; 9 ölüm İzmir’de; 8 ölüm Bursa’da; 6’şar
ölüm Ankara ve Kocaeli’de; 5’er ölüm Aydın ve Şanlıurfa’da; 4’er ölüm Adana,
Antalya, Konya, Mersin ve Samsun’da; 3’er ölüm Burdur, Hatay ve Iğdır’da; 2’şer
ölüm Ağrı, Amasya, Artvin, Balıkesir, Bolu, Denizli, Gaziantep, Karaman, Ordu,
Uşak ve Cezayir’de; 1 ölüm ise Batman, Çorum, Elazığ, Eskişehir, Gümüşhane,
Kayseri, Kırıkkale, Kilis, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Muğla, Rize, Sinop,
Sivas, Tekirdağ, Trabzon, Van, Yalova ve Zonguldak’ta yaşandı...
2017 / Şubat ayında iş cinayetlerinde yaşamını yitiren Mehmet
Yeşilduman, Mehmet Kıvrak, Miyase Yıkılmaz, Engin Mihtariye, Mehmet Filik,
Kenan Avcı, Destan Mert, Muharrem Şen, Emine Yazıcı, Gabat Müslüm, Ramazan
Yılmaz, Mesut Tamir, Nihat Yavuz, Sultan Kahraman, Hüseyin Uludağ, Yücel Aksu,
Mustafa Çine, Mustafa Ünyer, Ekrem Aksu, Mehmet Küçük, Mehmet Ali Bulut, Serdar
Dede, Onur Kayalak, Adem Deniz, Eray Cinbiş, Bünyamin Keskin, Menhiye Uvaçin,
İsa Uvaçin, Mehmet Fatih Traş, Mehmet Emin Sıvacı, Engin İren, Mustafa Turgut,
Aziz Güneş, İbrahim Gökçe, Hacı İbrahim Solak, Erol Korkmaz, Mahmut Bakmaz,
Yasin Buran, Ayhan Yıldırım, Bilgin Elmas, Semih Mert, Ali Yıldız, Hanifi
Özkan, İnan Hacıoğlu, Yenal Bayraktar, Muzaffer Özkök, Dursun Er, Hakkı
Eryağal, Gültekin Yıldız, Ali Beku, Ali Torun, İsmet Şener, Mehmet Bacak, Ali
Altunöz, Özcan Arabacı, Fahri Kılıç, Hicabi Aydın, Recep Aslan, Ahmet Albayrak,
İrfan Sezer, Burhan Altunel, İbrahim Güngör, Ahmet Demirci, Salih Dağlı, Kemal
Göksu, Mahmut ., Mustafa Akgünoğlu, Ufuk Çerdik, Erdal Yardımcı, Ömer Korkmaz,
Kemal Karaağaç, Muhammet Demir, Remzi Ersu, Ali Gitmez (Girmez), Zekeriya
Kurabi, Abdullah Kongül, Kadir Alınca, Giyorel Imre, Hüseyin Özçal, Abdullah
Aktürk, Ali Karadağ, Hüseyin Otan, Okay Turan, Ahmet Sarı, Cemil Bulut, Haluk
Taşkıran, B.G., Ali Aldemir, Sinan Özer, Aykut Bostancıoğlu, Ramazan Çetkin,
Necdet Kurt, Çetin Diri, Cemalettin Gülmez, Osman Uzun, Melüt Kardeş, Rıza Kon,
Mustafa Coşkun, Mustafa Özelbistan, Sümeyra Korkmaz, Hasan Orhan Çetin, Bülent
Uçar, Fatma Şeker, Murat Ciritlioğlu, Abdullah Öner, Muharrem Fındık, İbrahim
Kete, Kenan Bal, Nedim Öner, Mustafa Yaşar Erdoğan, Hasan Hüseyin Koç, Gürbüz
Öksüz, Fatih Ezber, Hüseyin Dokgöz, Erdal Erten, Hasan Çoban, Basri Karaca,
Servet Işık, İbrahim Dikici, Onur Sırdaş, Ömer Bilici, Süleyman Uzun, Talat
Kaynar, Burak Akyol ve ismini öğrenemediğimiz iki işçiyi saygıyla anıyoruz!