
Nazire Gürsel, haftada bir gün Silivri
yoluna düşen isimlerden biri
O, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI)
Türkiye Ulusal Komitesi Başkanı ve Cumhuriyet Gazetesi Yayın Danışmanı Kadri
Gürsel’in eşi.
Nazire Gürsel, eşini haftada bir gün ve
bir saat görebiliyor. Görüşmeler kalın cam duvarla ayrılmış bir odada ve infaz
memuru gözetiminde gerçekleşiyor ve kayıt altına alınıyor. İki haftada bir ise
10 dakikalık telefon görüşmesi izni var. Ancak tutuklu, bu 10 dakikada yalnızca
bir kişi ile görüşebiliyor. Normalde ayda bir yapılması gereken açık görüşe ise
iki ayda bir izin veriliyor.
İlk başlarda Cumhuriyet çalışanlarının
en fazla birkaç ay tutuklu kalıp, daha sonra ilk duruşmada serbest kalacağına
inandıklarını, ancak aylar geçtikçe bu sürecin uzayacağını gördüklerini ifade
eden Gürsel, “Silivri Cezaevi’nde tüm kurallar ve kısıtlamalar cezaevinde
yatanlara ve yakınlarına işkence çektirmek için kurgulanmış durumda. Silivri’de
yatan bir insanın Silivri’den kalıcı bir hasara uğramadan çıkması çok zor” diye
konuşuyor.
Görüşmeye giderken 3 noktada kontrolden
geçtiklerini ve 2 noktada arandıklarını anlatan Nazire Gürsel, cezaevinin
içinin ve görüşme odalarının aşırı kirli olduğuna dikkat çekiyor. Görevlilerden
aldığı bilgiye göre cezaevi temizliğinin iki ayda bir gerçekleştirildiğini dile
getiren Gürsel, "İnanılmaz derecede pis bir yer. Her yer leş gibi kokuyor,
tuvaletler çok bakımsız. Görüş odasındaki camların kirinden birbirimizin yüzünü
seçmekte zorlanıyoruz” diye konuşuyor.
Gazeteci hapishanesi
Son 10 yılda Türkiye siyasetine
damgasını vuran Silivri Cezaevi, dünyanın en fazla gazeteci barındıran cezaevi
olarak dünya çapında tanınan bir yer haline geldi. Bugün itibariyle Silivri
Cezaevi’nde aralarında Cumhuriyet çalışanları, Deniz Yücel, Ahmet-Mehmet Altan,
Mehmet Baransu ve İnan Kızılkaya gibi isimlerin olduğu yaklaşık 50 gazeteci
bulunuyor. Dolayısıyla Türkiye'de hapis yatan yaklaşık 160 gazetecinin
neredeyse üçte biri Silivri’de bulunuyor. DW Türkçe’ye konuşan hukukçular,
Silivri Cezaevi’nin Türkiye’deki hak ihlalleri ve hukuksuzluklar açısından bir
sembol haline geldiğine işaret ediyor.
İstanbul'un Silivri ilçesinde yapımı
2008 yılında tamamlanan ve yaklaşık 745 bin metrekare üzerine kurulu dev bir
yerleşke olan cezaevi, 2008’de başlayan Ergenekon soruşturmasından bu yana
Türkiye siyasi tarihinde yaşanan gelişmelerin merkezi haline geldi. Bugüne
kadar Ergenekon, Balyoz, KCK, Askeri Casusluk ve Oda TV gibi kamuoyunda çok
tartışılan yargılamalara ev sahipliği yapan Silivri Cezaevi, son birkaç yıldır
ise gazeteci tutuklamaları ve 15 Temmuz darbesi yargılamalarına ev sahipliği
yapıyor
“Korku imparatorluğunun simgesi”
Silivri Cezaevi’nin ilk kez kamuoyun
gündemine geldiği Ergenekon ve Balyoz davalarında savunma avukatlığı yapan
Avukat Celal Ülgen, “Silivri Cezaevi, korku imparatorluğu olarak anılan o
dönemin simgesi oldu” diyor. Bugüne kadar aralarında Tuncay Özkan, Dursun
Çiçek, Soner Yalçın, Ahmet Zeki Üçok gibi Silivri Cezaevi’nde yatan pek çok
ismin avukatlığını yapan Ülgen, o dönem cezaevi yakınlarında bir otelde
yaşamaya başladığını anlatıyor. FETÖ davalarında kendisine teklif edilen hiçbir
vekaletnameyi kabul etmediği için artık Silivri’ye pek yolunun düşmediğini
ifade eden Ülgen, Silivri Cezaevi’ni şu sözlerle tanımlıyor: “Silivri her dönem
hukuksuzluğun adı olmuştur. Bu gün de böyle. İnce bir hukuk uygulaması yerine
kaba bir ‘herkes suçludur, içeri atalım’ mantığı egemen.”
Cezaevi ve mahkeme birarada
15 Temmuz darbe girişimi ardından
Silivri Cezaevi’nin şartları da ağırlaştı. Örneğin yoğunluklu olarak Gülen
yapılanması davası sanıklarının ve gazetecilerin kaldığı Silivri Cezaevi 9
No'lu Kısım’da avukat-tutuklu hakları açısından özel kurallar uygulanıyor.
Bugüne kadar Silivri’de görülen tüm davalarda avukatın müvekkilini sınırsız
görme hakkı varken, bugün ise avukat görüşleri haftada bir gün ve bir saatle
sınırlandırılmış durumda. İnfaz memurları gözetiminde gerçekleştirilen ve
kamera kaydına alınan bu görüşmelerde herhangi bir temasa da izin verilmiyor.
Avukatlar bir kere de yalnızca bir müvekkilleri ile görüşebiliyor.
Geçtiğimiz yıllarda Silivri Yerleşkesi
içerisinde gerçekleştirilen KCK davalarında yer alan Özgür Gündem Gazetesi
avukatı Özcan Kılıç, Silivri’de ilk kez mahkumların kaldığı cezaevleri ile
yargılandıkları mahkemelerin aynı yapı içerisine sokulduğunu kaydediyor. Kılıç,
“Bu durum insan haklarına aykırıdır. Bir kişinin adliyede yargılanma hakkı gasp
ediliyor. Hiç kimseyi görmeden ve kimse ile konuşmadan hücresinden alınıp
direkt mahkeme salonuna çıkarılıyor” diyor.
“9 No’lu kısımda özel kurallar
uygulanıyor”
Silivri'de tutuklu bulunan ve hakkındaki
iddianamede “Paralel Devlet Yapılanması (PDY)” ile ilişkisi olduğu öne sürülen
tüm isimlerin 9 No’lu kısımda tutulduğunu anlatan Özcan Kılıç, “Bu bölümdeki
tutuklulara özel kurallar uygulanıyor. Tüm prosedür farklı. Diğer mahkumlardan
çok daha büyük kısıtlamalar ve tecrit söz konusu. 9. Kısımda kalmayan ve FETÖ
üyeliği ile suçlanmayan diğer tutukluların avukat ve yakınlarıyla görüşleri
daha rahat. Ama mesela FETÖ’den yargılananlar ve Cumhuriyet çalışanlarının
böyle bir hakkı yok” diyor. 2010-2016 yılları arasında Silivri Cezaevi’nde
kalan ve yargılanan isimlere bakıldığında, daha çok derin devlet ile
ilişkilendirilen isimler ile Kürt muhaliflerinin olduğunu hatırlatan Kılıç, “Bu
dönemde ise devlet kimi sevmiyorsa, kime ibretlik bir ceza vermek istiyorsa onu
Silivri’ye yolluyor” şeklinde konuşuyor.
Gazeteci Kadri Gürsel'in eşi Nazire
Gürsel'e göre, Silivri Cezaevi'nin ömrü uzun olmayacak. Gürsel, "Bir
devlet bundan utanç duymalıdır. Tarih, Silivri Cezaevi’nde yaşananları mutlaka
yazacak. Nasıl Diyarbakır Cezaevi, Ulucanlar Cezaevi Türkiye demokrasisi için
sembol haline geldiyse, Silivri Cezaevi de öyle olacak. Benim çocuklarım,
torunlarım orayı bir müze olarak gezecekler ve bizim bugünlerde neler
yaşadığımızı görecekler" şeklinde konuşuyor.