
AKP Genel Başkanı Erdoğan, “manifesto”
olarak adlandırdığı, 24 Haziran’dan sonra kurulacak “tek parti tek adam
rejimi”nin “belgesi”ni AKP’nin İstanbul 6. Olağan İl Kongresinde ilan etti.
Günlerdir, açıklanacak “manifesto”yu “her derde deva” olacak bir “kutsal belge”
olarak göklere çıkaran AKP medyası ve sözcülerinin, aslında bu metinde ne
olduğundan hiç haberi olmadığı, bu konuda yazıp çizdiklerinin masa başında
uydurulmuş yalanlardan ibaret olduğu da anlaşıldı.
‘AHDİM OLSUN Kİ’ DEMEK DE KURTARMIYOR
Metindeki zayıflığı, “inandırıcılık” sorununu,
“üslup kararlılığı” ile aşmayı amaçladığı anlaşılan Erdoğan, söz yazarlarının
öğütlerine uygun olarak, vaatlerin sıralandığı her paragrafa “Ahdim olsun ki”
diye başladı. Erdoğan, özet olarak vaatlerini şöyle sıraladı:
“Ahdim olsun ki; Türkiye yeni dönemde
muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkacak. Türkiye küresel bir güç olarak
dünya sahnesinde yerini alacak. Enerjide dışa bağımlılık azalacak. Yerli
otomobil ve savunma sanayisindeki çalışmalarımız hızla sürecek. İstihdam artışı
ile yeni fabrikaların önü açılacak. Cari açık, faizler ve enflasyon düşecek.
Dış saldırılara, finansal saldırılara karşı güçlü hale geleceğiz. Kanal
İstanbul gibi projeler mutlaka hayata geçecek. İstanbul’daki havalimanımız 29
Ekim’de hayata geçecek.
Ahdim olsun ki, dar gelirli
vatandaşlarımızın geçimi kolaylaştırılacak. Vergi yükü adil hale gelecek, dar
gelirli vatandaşın vergisi azalacak. Daha icraatçı hale gelinecek. Gazi Mustafa
Kemal’in dediği gibi, Türkiye’yi muasır medeniyetin üstüne çıkaracağız!..”
“Manifesto”da kadınlar ve gençlere
yönelik vaatler ise, yıllardır iktidarda olan değil de, seçime girecek herhangi
partinin verebileceği, “Yapacağız”, “Edeceğiz”le biten vaatlerden ibaretti.
İNANDIRICILIĞI OLMAYAN BİR MANİFESTO!
Erdoğan’ın ve partisinin 16 yıldır
iktidarda olduğunu bilen ve gözleri Erdoğan fanatizmi ile karartılıp, bilinci
sakatlanmamış her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, bütün bu “Yapacağız”,
“Edeceğiz” diye sayılıp dökülenler karşısında, “Bunlar neden 16 yıldır
yapılmadı” sorusunu soracaktır. Çünkü 24 Haziran’dan sonra yapılacağı
söylenenlerin çoğu, zaten her seçimde “yapacağız” denilerek vatandaştan oy
alınmış vaatlerdi!
Örneğin, “Enflasyonu, faizleri
düşüreceğiz, cari açığı azaltacağız” iddiasıyla “manifestonun merkezi”ne konan
vaatler Erdoğan’ın yıllardır her seçimde vatandaşa verdiği vaatlerdir. Ama her
seçimden sonra enflasyon da, faizler de, cari açık da artmayı sürdürmüştür,
bundan sonra da azalacağını gösteren hiçbir belirti yoktur.
Kuşkusuz Erdoğan’ın manifestosunun en
inanılmayacak yanı, 24 Haziran’dan sonra, “daha çok demokrasi”, “daha çok
özgürlük” ve “bağımsız yargı” vadetmesiydi!
OHAL yasakları, seçime bile OHAL rejimi
altında gidildiği, onlarca gazete, dergi, yayınevi ve TV kanalının sorgusuz
sualsiz kapatılıp yayın araçlarına el konulduğu, ülkenin bir gazeteci ve
siyasetçi hapishanesine döndürüldüğü, HDP’li vekillerin ve seçilmiş belediye
başkanlarının tutuklandığı ve söz konusu operasyonların bugün de sürdüğü
dikkate alındığında; bu manifestoyu okuyan her aklı başında vatandaşın sadece
güleceğini söylemek yanlış olmaz.
Hele de hakim ve savcı kadrolarını
partili avukatlarla, yandaş kişilerle doldurup yerel mahkemelerin AYM
kararlarını bile dinlemediği bir yargı bürokrasisi oluşturmuş olan Erdoğan-AKP
yönetiminin “bağımsız yargı” vadetmesi gülünç olmaktan da ötedir.
“Türkiye’yi muasır medeniyetin üstüne
çıkaracağız!” iddiası ise, M. Kemal Atatürk’ün “tanık” gösterilmesine karşın,
AKP’nin 16 yıllık icraatı tarafından yalanlanan bir iddiadır.
MANİFESTONUN GÖRMEZDEN DUYMAZDAN
GELDİKLERİ
Erdoğan, önceki seçimlerin aksine,
manifestosunda Kürt sorununun “barışçıl çözümü”ne hiç yer vermedi. Aksine
Afrin, Fırat Kalkanı gibi operasyonların Menbic, Kandil gibi bölgelerde de
yapılacağını söyleyerek, eğer kazanırsa, 24 Haziran’dan sonra da Kürt sorununun
barışçıl çözümünün gündeminde olmayacağını ilan etmiş oldu.
Oysa, Kürt sorunu bugün Türkiye’nin iç
ve dış politikasının başlıca sorunu haline gelmiştir ve bu sorunu kendi
Kürtleriyle anlaşarak bir hale yola sokmadan iç ve dış politikasında ileriye doğru
bir adım atması olanaklı değildir.
Yine Alevilerin “inanç özgürlüğü”
talepleri de manifestoda görmezden gelinerek, milyonlarca Alevi yok
sayılmıştır.
Bu ünlü manifestoda olmayan bir şey de
işçilerin emekçilerin talepleriydi.
Örneğin;
- Grev yasaklarının devam etmeyeceğine
dair bir vaat ve işçilerin “dayanışma grevi”, “genel grev”, “siyasi grev” hakkı
da dahil grev hakkının önündeki engellerin kaldırılması, lokavtın yasaklanması,
- Kamu emekçilerinin TİS yasasının
demokratikleştirilmesi ve “sınırsız grev hakkı”nın tanınması,
- “Taşeron çalışması”nın kamu ve özel
sektörde yasaklanması,
- “Performans” başta olmak üzere “esnek
çalışma” uygulamalarının engellenmesi,
- Sendikalaşma hakkının önündeki
engellerin kaldırılması,
- Uygulanması 2020’ye ertelenmiş olan İş
Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası’nın derhal yürürlüğe sokulması,
- İşçilerin “iş güvenceleri”nin
iyileştirilmesi,
- OHAL KHK’leriyle mesleklerinden ve
işlerinden edilenlerin görevlerine iadesi gibi işçilerin ve kamu emekçilerinin
yıllardır savunduğu talepleriyle ilgili hiçbir şey yoktu bu manifestoda. Ki, bu
manifestoyu okuyan her işçi, her halde kedilerinden 15 yıldır oy alıp iktidar
olan AKP’nin nasıl bir sermaye partisi olduğunu açıkça görecektir.
HALKIN VE ÜLKENİN SORUNLARINA
YABANCILAŞMANIN MANİFESTOSU
Özetle şunu söyleyebiliriz ki; Erdoğan
ve AKP’nin, 24 Haziran seçimini kazandıklarında hayata geçireceklerini ilan
ettiği bu manifesto, bugüne kadar AKP’nin seçimler öncesinde yayımladığı
belgelerin “en zayıfı” ve “en inandırıcı olmayanı”dır. Bunun anlamı ise, AKP ve
Erdoğan’ın gerçekte halka verebileceği yeni vaatlerinin olmadığıdır.
Yani AKP bu manifestoyla halka;
“Yalandan kim ölmüş” dercesine, geçen 16 yılda yapmadıklarını 24 Haziran’dan
sonra yapacakmış gibi yalan vaatlerde bulunmakta; işçilerin, kamu
emekçilerinin, Kürtlerin, Alevilerin taleplerini ise görmezden gelmektedir.
Böylece AKP, iç ve dış politika ile ekonomideki çok önemli sorunlara
yabancılaştığını, bir avuç yandaşının çıkarını ülkenin bekası ilan ederek,
kendi iktidarından başka bir şey düşünmeyen bir parti haline geldiğini de
göstermiş olmaktadır.