Faşist karşı-devrim topyekün savaş ilan etti ve buna bütün devrimci, demokrat, ilerici ve komünist güçlerin birleşik mücadeleyi örerek karşı koyuşu dayatıyor. Elverişli bir giriş olarak komünist, devrimci ve yurtsever güçlerin eylem ve güç birliğini zaman geçirmeden acilen sağlamaları gerekiyor. Her geçen gün görülüyor ki; faşist diktatörlük, Kürt ulusal kurtuluş kavgasına ve Türk- Kürt çeşitli milliyetlerden bütün halka karşı topyekûn bir savaş ilan etti. Askeri, siyasi, psikolojik bütün cephelerde savaşı olabildiğince tırmandırıyor. Savaş, yalnızca Türkiye Kürdistan’ında kan ve gözyaşı dökülmesiyle sınırlı kalmıyor. Batı'ya da "uygun" yol ve yöntemlere yayılıyor. Dahası, uzun zamandır Türk devleti, emperyalistlerin desteğinde alıp, Güney Kürdistan Özerk Hükümetini de yedekleyerek Irak Kürdistan’ın da ki PKK üslerine saldırıya geçti. Aralık ayında bu yana yaklaşık bir yıldır, Türk askeri birlikleri, havada karada Güney Kürdistan'ı dövüyor. İçerde bitmek bilmeyen operasyonlar bir birini izliyor. İşçi sınıfı ve emekçi milyonlar devletin terörü altında ve burjuva siyasetçilerin elinde, Türk ırkçı-şovenizmiyle zehirleniyor; her geçen gün devletin ve burjuvazinin Kürt düşmanlığı planına getiriliyorlar.
Bütün bunlar olup biterken Batı'da topyekûn savaşa ve özellikle soykırımcı politikalara karşı ciddi bir muhalefet sesi, hareketi gelişmiyor. Bir kısım girişimler hem güçlendirilemiyor; hem de eylem alanına dökülemiyor. Komünist ve devrimci örgütler, yaşanan zulmü kınayan ve kriterleri uyaracak eyleme çağrılar bildiriler, basın açıklamaları yapıyorlar. Ama ne yığınsal ne de daha küçük çaplı da olsa topyekûn savaşa karşı bir hareketlilik geliştiremiyorlar. Değişik örgütlü güçlerin ortak hareketi, ortak eylem çağrıları yazılı ve sözlü olarak duyulsa da, bu kitleler arasında yaygınlaşıp gelişmiyor ve örgütlü bir güce dönüşmüyor.
İlerici, demokrat, komünist ve devrimci güçlerin ulusal sorun hakkındaki görüş ve önerileri ne olursa olsun, bu "sessizlik" durumu, basbayağı sosyal şovenizmle ayni pratik tutuma çakılıp kaldığının bir ifadesidir. Oysa bir tarihsel an yaşanıyor ki faşist ırkçı şovenizmle olduğu gibi sosyal şovenizmle de yalnızca düşünsel değil,-bu alanda da PKK’nin ve Öcalan’ın Kürt sorununda reformist bir çizgiye yönelmeleri öne çıkarılarak Kürt direnişine mesafeli davranamam K.Bayrak, Alınteri, Yürüyüş gibi dergi çevreleri sosyal şovenizmin değirmenini su taşıyorlar- pratik tutumsal ayrımın da özenle çizilmesi zorunludur. Aksi takdirde, tarih Türkiye'nin devrimci ve komünist güçlerini, bu sessizliğin korunduğu sürece, sosyal-şovenist pratiğe düşmekle yargılayacaktır.
Bu duruma iradi bir müdahale, hem de güçlü bir müdahale gereklidir. Komünist ve devrimci güçler topyekûn savaş karşısında sessizliğe müdahale etmenin yol ve yöntemlerini bulmakla; bu yönde öncü adımlar atmakla yükümlüdürler. Bu adımlar ilk anda, büyük ve kitlesel düzeyler de olmayabilir. Ama her bir hareket, her bir ortak eylem, kendileri de bu devletin terörü ve sermayenin pervasız sömürüsü altında inleyen milyonlara, birer mesaj.
Peki nasıl? Devrim ve sosyalizm kavgasının politik öncüleri, — küçük eylemlerden başlayabilir, bu önemli değil— güçlerini ilkeli ortak eylem planlarını gerçekleştirmeye seferber etmelidirler. Yaratılacak hareketlilik giderek işçi sınıfı, emekçi memurlar ve öğrenci gençlik saflarına taşınmalıdır. İşçi sınıfına topyekûn mücadele mesajını ve hareketliğini taşımak, diğer bütün işlerin en önünde tutulmalıdır. Fabrika ve işliklerde, sendikalarda iki; ulustan işçilerin mücadele birliği ve iki halkın kardeşliği üzerine yükseltilecek ajitasyon ile hem soykırımcı politikalara, ırkçı şovenizme karşı ve hem de sosyal şovenizme karşı barikat oluşturulmalıdır. Sendika bürokratlarının genel olarak ırkçı-şoven politikalara hizmette kusur etmedikleri, sınıfın şovenizmle zehirlenmesine aracılık ettikleri gerçekleri göz önüne alınınca, sabırlı ve sistemlice kararlı bir aydınlatma çalışması gerekiyor. Kirli savaşın yeniden geliştirilmeye ve Kürt direnişinin ezilmeis için içerde dışarıda saldırının genişletilmeye çalışıldığı ve Kürtlere yönelik şovenist histerinin yayıldığı koşullarda bütün bu çalışmalar, başta topyekûn savaş, Irak Kürdistan’nın da içine alan operasyonlara, Kuzey Kürdistan'da kontrgerilla eylemlerine, Batı'da işkence, baskı, zulüm genelleşen politik bir kampanyanın unsurları olarak ele alınıp gerçekleştirilmelidir. Devrimci bir mücadele kampanyasının başarısı, kuşkusuz ki, işlerin ve güçlerin, eylem biçimleri ve aralarındaki koordinasyonun merkezden planmasına sıkı sıkıya bağlı. Ancak devrimci taktiğin bu temel kuralı her gücün kendi konumundan harekete geçmesinin, güçlü bir inisiyatif göstermesinin hem önündeki bir engel değil hem de her bir gücün, farklı mücadele platformlarındaki devrimci ve komünistlerin sessizce bir yererli bir şeyleri beklemek tutumunda kalmasının gerekçesi yapılamaz. Hiç bir komünist devrimci, yurtsever kişi ya da örgütlü güç, siyasal misyonlarının gereği olarak, işe en yakında başlamak yerine, büyük güçleri ve büyük işleri bekleme tavrına girmez, girmemelidir. Durum hemen ve doğrudan, sessizliği yırtacak kararlı adımları, devrimci inisiyatifi gerektiriyor.
Kürt ulusal hareketinin geleceği açısından “ sessizliği”, önemli bir soru yaratıyor, haliyle bu durum ulusal hareketi zayıf düşürüyor ve Kürt özgürlük hareketinin ve Kürt halkının devrimci harekete güvensiz yaklaşmasını koşulluyor. Faşist diktatörlükle baş başa kalan ve hatta şimdi ki durumda Güney Kürdistanlı işbirlikçi güçlerinde kuşatması altında direnişi sürdüren Kürt özgürlük hareketi, Batı’da güçlü ve kararlı bir destek bulamıyor. Bu durumda da oda, Türkiye’deki toplumsal savaşım ve onun öncü güçleriyle ittifak ve ilişkilerin daha çok dışına çıkmak zorunda kalıyor. Kürt Ulusal hareketi, toplumsal savaşın dinamiklerinde uzaklaşarak, ulusal mücadelenin değişik renkleri ve hatta hatalı güçlerle anlaşma ve uzlaşma yapmak yoluna giriyor. Batıda devrimci ve komünist güçler, temel bir iş olarak nihai hedefine varabilmek için, ulusal hareketin kendi olanakları içinde “tükenmesi” tehlikesini bertaraf ederek ulusal kurtuluşun sosyal kurtuluşa bağlanmasını sağlayabilmek bakımından, bu sessizliği bozacak güçlü bir irade göstermelidir. Diğer yandan bugünün güncel sorunu olan faşist diktatörlüğe karşı iki cepheden özgürlük mücadelesini yükseltmek bakımından faşist şovenizme ve halklar arası düşmanlığı derinleştiren sosyal-şovenizme karşı enternasyonalizm bayrağını yükselterek yanıt olmalıdır.