4 Kasım 2009 Çarşamba

13. yılında Susurluk devam ediyor

3 Kasım 1996'da bir kamyonla bir Mercedes çarpıştı. Mafya-devlet-siyaset ilişkisi yola saçıldı. Susurluk, 13 yıl sonra hala aydınlatılmadı.

Susurluk'un kitli ismi Mehmet Ağar'ın yargılaması her an aklamaya dönüşebilir. 13 yıl önce, 3 Kasım'da Susurluk'ta yaşanan kaza, kontrgerilla gerçeğini ortaya koyan tarihi olaylar arasındaki yerini aldı. Kamyon altında kalan Mercedes marka otomobil içinde, polis müdürü Hüseyin Kocadağ, dönemin DYP Milletvekili Sedat Bucak ve Abdi İpekçi suikastı, Bahçelievler Katliamı gibi çok sayıda suçtan ve İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan Abdullah Çatlı vardı.

Kazayla birlikte yola saçılan kontrgerilla, polis müdürü ve milletvekili ilişkisinin derinliklerine inildikçe, kirli bir siluet netleşmeye başladı. Mehmet Ağar'dan Veli Küçük'e, Genelkurmay eski Başkanı Doğan Güreş'ten “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım'a, bakan, vekiller ve mafya çetelerine kadar uzanan ilişkiler ağı kısmen de olsa gözler önüne serildi.

Susurluk Davası
İşçi ve emekçi halk, gerçeklerin açıklanması ve sorumluların yargılanması talebiyle “ışık söndürme” eylemlerine başladı. Kitlesel şekilde günlerce süren eylemler nedeniyle devlet zor duruma düştü. Eylemli tepkinin yarattığı baskıyla Susurluk Davası başladı. Ancak davada, gerçeklerin üzeri bir kez daha örtülmeye çalışıldı, açıklanması istenen gizli bağlantılar karanlıkta bırakıldı.

Davada yargılanan Sedat Bucak, “hafızamı kaybettim” diyerek ilişkilerini açıklamadı. Yıllar süren yargılama sonucunda hakkında beraat kararı verildi. Yargıtay 8. Dairesi'nin kararı bozmasının ardından İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden yargılanan Sedat Bucak, “gizli belgeleri” 8 yıl sonra mahkemeye delil olarak sundu. Devlet sırrı olarak görülen belgelerin, Susurluk kazasından sonra Abdullah Çatlı'nın çantasında bulunan eşyalar olduğunu söyledi. Belgeler arasında, Yarbay Korkut Eken'in hazırlamış olduğu 21 sayfalık istihbarat raporu, Abdullah Çatlı'nın generallerle çekilmiş fotoğrafları ve “çok gizli” ibareli zarfın içinden çıkan Mehmet Özbay (Abdullah Çatlı) adına, Sakıp Sabancı tarafından imzalanmış “Değişen ve Dönüşen Türkiye” adlı kitap yer alıyordu. Kayıp çanta ise yıllar sonra Ergenekon sanıkları Velik Küçük ve Sami Hoştan tarafınan mahkemeye sunuldu. Ancak çantanın içindekiler hala kayıp! Kazanın ardından kaybolan silahlar da hala bulun(a)madı. Silahların Bucak'ın elinde olduğu belirtiliyor.

Dokunulmayanlar
Susurluk davasında devletin, kontrgerilla ve mafya çeteleriyle iç içe geçtiği açık şekilde görüldü. Ancak yargılama sonunda 6 yıl hapis cezasına çarptırılan yarbay Korkut Eken için “Herşeyi bilgimiz dahilinde yaptı” açıklamasında bulunan Genelkurmay eski Başkanı Doğan Güreş yargılanmadı. Susurluk dosyasında adı onlarca kez geçen Veli Küçük'ün yargılanması ise bugünlere, Susurluk'un devamı olan Ergenekon'a kaldı. “Ne yapmışlarsa devlet için yapmışlar” diyen dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile “Vatan için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir” diyen dönemin Başbakanı Tansu Çiller'e ise hiç dokunulmadı.

Susurluk'ta açığa çıkanlar bu kadar değildi. Mehmet Ağar'ın, “Duvardan bir tuğla çekildiğinde bütün duvar yıkılır” sözü ile birlikte, eski başbakanlardan Mesut Yılmaz'ın “Susurluk kazasıyla birlikte ortaya çıkanlar, gerçeklerin sadece yüzde 20'sidir” sözleri, gerçeklerin birer itirafıydı.

Ağar 13 yıl sonra mahkemede
Eski polis müdürü, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Susurluk kazasının ardından istifa etmek zorunda kaldı. Ağar, Susurluk'tan yargılandığı davanın ilk duruşmasında, dönemin Başbakanı Çiller'i işaret etti, Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemde üstlerinin emriyle hareket ettiğini söyledi. “Biz devlet için bin operasyon yaptık”, “Bir tuğla çekersek, bütün duvar üstümüze yıkılır” diyen Ağar, dokunulmazlık zırhına sarılarak Susurluk davasında ceza almaktan kurtuldu. 13 yıl sonra, 9 Şubat 2009'da ilk kez hakim karşısına çıktı. Ancak “Bin gizli operasyon”dan ya da halklara karşı işlediği insanlık suçlarından değil, “Cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak”tan. Dava, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediyor.

Ağar'ın suç listesinde şunlar da yer almıyor: “Gıyabi tutuklu olarak aranan Abdullah Çatlı’nın yerini bildiği halde yetkili mercilere bildirmemek, gizlenmesine yardım etmek, Abdullah Çatlı ve Yaşar Öz'e silah taşıma izin belgesi vermek, Çatlı ve Öz’e yurt dışına rahat çıkışlarını sağlamak amacıyla 'hususi' damgalı yeşil pasaport verilmesini sağlamak, kumarhaneler kralı olarak bilinen Ömer Lütfi Topal cinayetinden sonra gözaltına alınan Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz'ın Ankara Emniyeti’nden serbest bırakılmasını sağlamak.” Yüzlerce kişinin kaybedilmesi, yargısız infazla katledilmesi ya da işkenceye uğramasından, Gazi, Sivas katliamlarından, aydın cinayetlerinden, cezaevi katliamlarından da Ağar'a dokunulmadı.

Kamuoyunun, Ağar'ın duruşmalarına katılmadığı davanın “aklama davası”na dönüşmemesi için uyarıları var. Şimdiye kadarki ilk üç duruşmada bir gelişme kaydedilmedi. İlk duruşmada, 1995'te gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın ağabeyi Hüseyin Ocak adına Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatları, Çağdaş Hukukçular Derneği ve bazı avukatlar müdahillik talebinde bulundu ancak kabul edilmedi. Son duruşmada ise eşi faili meçhul cinayete kurban giden DTP Milletvekili Pervin Buldan ile 1992 yılında İstanbul Çiftehavuzlar'da yaşanan polis baskınınında öldürülen Sebahat Karataş'ın yakını Reşat Karataş'ın avukatları müdahillik talebinde bulundu. Talep, 23 Aralık'ta görülecek 4. duruşmada değerlendirilecek.

Susurluk-Ergenekon bağlantısı
Susurluk'un Ergenekon ile ilişkisi Ergenekon ek iddianamesinde yer aldı. Ek iddianamede 'Susurluk infaz timinden Cavit' el yazısıyla Hikmet Çiçek'e ait belgeler bulunuyor. Belgelerde, “Şeytan Üçgeni” olarak adlandırılan Sapanca-Düzce-İzmit hattında öldürülen Kürt işadamlarının Susurluk'ta açığa çıkan kontrgerilla tarafından öldürüldükleri belirtiliyor.

Belgelerde Kürt işadamları Behçet Cantürk ve Savaş Buldan'ın öldürülmesi şöyle anlatılıyor: “14 Ocak 1994'te, Behçet Cantürk işi için Tarık Ümit'in Cihangir’deki ofisinde toplandık. Kapılar kapandı, telefonlara artık hiç kimse cevap vermedi. Tarık Ümit, Nurettin Güven, Muhsin Koman, Ömür Özçelik, Ayhan, Ziya, Semih ve ben infazı planladık. Birkaç saat sonra da iş bitti...”
.
“Arabayı istediler. Alıp söylenen adrese gittim. Cihangir Otel’in lobisinde özel harekatçılarla Tarık Ümit oturuyordu. Ben arabada bekledim. Geç saatlerde Yeşilköy Çınar Otel’e gittik. Tarık’la yolda irtibat kurulacaktı. Savaş Buldan ve arkadaşları otelden çıktı. Orada bekleyen Yüzbaşı İsmet, Ayhan, Ziya, Semih ve tanımadığım üç kişi ‘dur polis’ diyerek onlara doğru yürürken, Savaş Buldan arabasına doğru yöneldi. Hemen yakaladılar. Bunları arabalara bindirip yola çıktılar. Sabah öğrendim onlar da ölmüştü...”

İddianamede adı geçen ölüm timinde yer alan Tarık Ümit'in, MİT ve JİTEM'e çalıştığı biliniyor. Ümit'in Susurluk hükümlüsü Korkut Eken'in bilgisiyle öldürüldüğü iddia ediliyor. Ömür Özçelik ise Mehmet Ağar'ın koruması. Ayhan (Çarkın), Ziya (Bandırmalıoğlu), Susurluk'tan ceza aldı.
.
Abdullah Çatlı'nın telefonda en son konuştuğu kişi ise JİTEM'in kurusucu emekli Tuğgeneral, Ergenekoncu Veli Küçük'tü. Küçük, JİTEM'ci “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım'ın kullandığı cep telefonu hattının sahibiydi. Veli Küçük, 2004'te Susurluk'la ilgili bir röportajında “Devletime 'emredersin' deyip yaptım. Hiçbirşeyden pişman değilim. Görevimi yaptım” demişti.