
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin
oturumunda Türkiye sert dille eleştirildi ve uluslar arası hukuka uymaya davet
edildi.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Konseyi 35. İnsan Hakları oturumunda Türkiye’nin düşünce ve ifade özgürlüğü
karnesi ele alındı. Türkiye’ye dönük sert eleştirilerin yapıldığı oturumlarda
BM Düşünce ve İfade Özgürlüğü Özel Raportörü Kaye, Türkiye’nin yaptığı
uygulamalarla 1982 darbe anayasasının da gerisine düştüğünü söyledi.
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları
Konseyi 35. İnsan Hakları oturumlarının ikinci haftasında Dünya’nın hak
ihlalleri karnesi tartışılmaya devam ediliyor. Bugünkü oturumlarda BM’nin
Özelde Kadın ve Çocuk olmak üzere İnsan Ticareti üzerine Özel Raportörü Maria
Grazia Giammarinaro, Düşünce ve İfade Özgürlüğü Raportörü David Kaye, Kadına
Yönelik Şiddet Özel Raportörü Dubravka Šimonovic ziyaret ettikleri ülkeler ile
dünya genelinde yaşanan ihlallere ilişkin hazırlamış oldukları raporları
sundular.
‘KADIN VE ÇOCUK TİCARETİ KAYGI VERİCİ
BOYUTTA’
Raporda dünya genelinde özellikle kadın
ve çokçuk ticaretinin kaygı verici boyutlara ulaştığına dikkat çeken BM Özel
Raportörü Maria Grazia Giammarinaro, özellikle mülteci kadın ve çocuklara yönelik
birçok Avrupa ülkesinde uygulamaların da insan hakları açısından sorunlu
olduğunu belirtti. Devletlerin kadın ve çocuk başta olmak üzere genel anlamda
insan ticareti, insan emeğinin sömürülmesi ve genel anlamda insani koşuların
yaratılması konusunda üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmede çok hantal
davrandıklarına dikkat çeken Giammairinaro, bu konuda devletleri daha duyarlı
olmaya çağırırken sivil toplum kuruluşlarının da çalışmalarının da bu noktada
önemli rol oynayacağını ifade etti.
Giammarinaro’nun ardından sırasıyla
devletler söz alıp raporla ilgili görüş ve düşüncelerini dile getirdi. Irak BM
Damimi Temsilcisi, Ezidi kadınların durumuna dikkat çekerek, birçok Ezidi kadın
ve çocuğun DAİŞ tarafından kaçırılıp farklı yerlerde satıldığına vurgu yaptı.
DEVLETLER KADINA YÖNELİK ŞİDDETE
CAYDIRICI TEDBİRLER ALMALI
Kadına yönelik şiddete dair hazırlamış
olduğu raporu okuyan Dubravka Šimonovic de kadına yönelik şiddetin çok ciddi
boyutlarda olduğuna dikkat çekerek, devletlerin bu konuda büyük bir
sorumlulukları olduğunu söyledi. Kadınların evinde, sokakta, okulda bütün
hayatın her alanında şiddete maruz kaldığını ifade eden Šimonovic, kadına
yönelik şiddetin cezasız kaldığını söyledi. Devletlerin bu konuda daha sorumlu
davranması gerektiğini belirten Šimonovic, kadına yönelik şiddetin önlenmesi
konusunda bağımsız sivil toplum kuruluşlarının önemli bir rol oynayacağını
söyledi. Devletin şiddeti önleyici veya tedbir amaçlı çalışmalara ağırlık
vermesi gerektiğini söyleyen Šimonovic, bu konuda daha önce AİHM’de Türkiye
aleyhinde verilmiş bir kararı emsal olarak gösterdi.
TÜRKİYE İÇİN 21 SAYFALIK İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
RAPORU
Düşünce ve ifade özgürlüğü özel
raportörü David Kaye’in raporunun okunduğu Türkiye özel oturumu da yapıldı. 21
sayfalık raporda Türkiye’yi sert bir dille eleştiren Kaye, Türkiye’nin tam
olarak sınırının nereye kadar vardığı belli olmayan “Belirsiz” bir terörle
mücadele yasasını gerekçe yaparak, gazetecileri, sanatçıları, yazarları,
akademisyenleri, basın kuruluşlarını kapattığını, filmleri yasakladığını
söyledi. Türkiye’deki durumu “Düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda son on yılın
en kötü anlarını yaşıyor” şeklinde yorumlayan Kaye, yargıya yapılan müdahaleler
nedeniyle adil bir yargılanma konusunda ciddi şüphelerin olduğunu söyledi.
TÜRKİYE 1982 ANAYASASININ GERİSİNDE
Türkiye’de bulunduğu süreç içerisinde
görüştüğü devlet yetkilileri, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, yazar,
akademisyen, tutuklu ve tutuksuz gazeteci ve aydınların anlatımlarının kaygı
verici olduğunu ifade eden Kaye, özellikle darbe girişiminin ardından ilan
edilen OHAL ile birlikte insan haklarının çok ciddi bir biçimde ve sistematik
olarak ihlal edildiğini söyledi. Mevcut uygulamalarla Türkiye’nin 1982
Anayasasının da gerisine düştüğünü kaydeden Kaye, her şart ve koşulda
Türkiye’nin asgari insan haklarına saygı duyması gerektiğini belirtti.
“Biz raporumuzu hazırladığımız sırada en
az 177 medya kuruluşu kapatılmış 231 gazeteci gözaltına alınmış ve 150’den
fazla gazeteci ise tutuklanmış ve cezaevinde tutuluyordu. Tabi ki binlerce
gazeteci ve medya çalışanın görevden alındığını, en az 778 gazetecinin basın
kartının iptal edildiğini belirtmek gerek» diyen Kaye, her gün bu benzer
uygulamaların arttığını söyledi.
ÖZGÜR GÜNDEM’E DESTEK VERENLER DE İÇERDE
Özgür Gündem gazetesine yönelik
baskılara da geniş yer veren Kaye, Kürt sorunun barışçıl bir çözümü ve diyalogu
öneren Özgür Gündem gazetesi çalışanlarının bu yayın çizgisinden kaynaklı
uğradıkları baskılara karşı onlarla dayanışmak isteyen gazeteci, aydın ve
entelektüel insanların yargılandığını ve tutuklandığını söyledi. Kürt medyasına
yönelik baskıların çok ciddi boyutlara ulaştığını kaydeden Kaye, Kürtçe yayın
yapan televizyonların kapatıldığını ve yine Alevi inancına yakın basın
kuruluşların kapatılıp sansürlendiğine dikkat çekti. Kaye, Fetullah Gülen
Hareketi’ne yakın oldukları gerekçesiyle yüzlerce basın ve yayın kuruluşunun
kapatıldığını ve birçok çalışanının ise şu anda cezaevinde olduğunu söyledi.
AKADEMİNİN DURUMU
Akademisyenlere yönelik baskıları da
hatırlatan Kaye, farklı akademik kademelerde bulunan toplam 26 bin öğretmen ve
akademisyenin işten atıldığını ve yine özellikle Kürt kökenli ya da muhalif sol
düşüncedeki akademisyenlerin de hedef alındığının altını çizdi.
HDP’YE YÖNELİK BASKILAR
HDP’ye yönelik baskılara da dikkat çeken
Kaye, 13 HDP milletvekilinin tutuklu olduğunu, çok sayıda seçilmiş belediye
başkanları, parti yöneticileri ve üyelerinin ya tutuklu ya da tutuksuz olarak
yargılandığına vurgu yaptı. Sivil Toplum Kuruluşları’na yönelik baskıların da
arttığını ve birçok STK’nin de kapatıldığını ifade eden Kaye, şarkıların ve
filmlerin yasaklandığı bir Türkiye’nin olduğunu söyledi.
OHAL KALDIRILSIN
OHAL’in derhal kaldırılması gerektiğini
belirten Kaye, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasını,
terörle mücadele yasasının değiştirilmesini, tutuklu, akademisyen, gazeteci ve
yazarların serbest bırakılmasını istedi. Kaye’in ardından sırasıyla devletlerin
konuyla ilgili düşüncelerine geçildi.
TÜRKİYE’NİN BM SAVUNMASI: ONLAR GAZETECİ
DEĞİL TERÖRİST
Türkiye BM daimi Temsilcisi Feridun
Siniroğlu Türkiye’yi “Tutuklanan gazeteci yazar veya diğer insanlar
mesleklerinden değil darbecilere destek oldukları veya onlarla hareket
ettikleri için tutuklu” diye savundu.
Siniroğlu, Kaye’in raporuna itiraz
ederek, Türkiye’nin özgün koşullarının görmemezlikten gelindiğini söyledi.
Türkiye’nin PKK, FETÖ ve DHKP-C ile mücadele ettiğini bunun için de OHAL’in
gerekli olduğunu savunan Siniroğlu, Türkiye’nin düşünce ve ifade özgürlüğüne
saygılı olduğunu bunun anayasa tarafından da güvenceye alındığını ileri sürdü.
Türkiye’de gazetecilikten dolayı yargılanan kimse olmadığını iddia eden
Siniroğlu, tutuklu gazetecilerin darbecilerle birlikte hareket ettiğini
savundu. Türkiye’de OHAL ile ilgili bir komisyonun da kurulduğunu söyleyen
Siniroğlu, bu komisyonun yakında göreve başlayacağını ve eğer bir haksızlık
varsa bunu çözeceğini söyledi.
Avusturya BM Daimi Temsilcisi de
Türkiye’deki yaşananlardan endişe duyduklarını söyleyerek özellikle darbe
girişimi sonrası basına yönelik, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılar
ve kısıtlamaların endişe verici olduğunu söyledi.
ABD, BELÇİKA VE AVUSTURYA’DAN
TÜRKİYE’YE: ULUSLARARASI HUKUKA UY
Avusturya BM Daimi Temsilcisi de
Türkiye’deki yaşananlardan endişe duyduklarını söyleyerek özellikle darbe
girişimi sonrası basına yönelik, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılar
ve kısıtlamaların endişe verici olduğunu söyledi.
Amerika’nın BM Temsilcisi Nikki Haley de Türkiye’deki hükümetin
uygulamalarından endişe ettiklerini belirterek “Sansür ve gazetecilere yönelik
baskılardan endişe ediyoruz. Ayrıca Uluslararası Af Örgütü Türkiye temsilcisi
Taner Kılıç’ın tutuklanması bizi kaygılanmaktadır” dedi. Belçika’nın BM
temsilcisi de Türkiye ile ilgili yapmış olduğu analizlerini paylaştıklarını belirterek
şunları söyledi: “Türkiye’nin insan hakları ve uluslararası hukuka saygı
duymaya çağırıyoruz. Bu konuda Avrupa Konseyi’nin de bu raporu dikkate alarak
Türkiye nezdinde girişimlerde bulunmasını umuyoruz. OHAL nedeniyle basın
özgürlüğü ve insan hakları açısından büyük sorun yaşanıyor. Birçok insan mağdur
oldu. Umuyoruz ki bağımsız bir birim kurularak insanların mağduriyeti giderilir
ve durum normale döner.”