11 Kasım 2008 Salı

'Kelebek'le saldırtmışlar

ÇHD İstanbul Şubesi'nin Gebze M Tipi'nde yaşanan şoven linç saldırısı ile ilgili açıklaması:
'Kelebek'le saldırtmışlar
İktidara geldiği ilk günlerden itibaren "işkenceye sıfır tolerans" söylemini dillerden düşürmeyen AKP hükümetinin bu söyleminin ne kadar içi boş ve halkın gözünü boyamaya dönük, samimiyetten uzak bir söylem olduğunu, gerçekte AKP’nin "işkenceye sıfır değil, maksimum tolerans" gösterdiğini, geride kalan 6 yıllık AKP iktidarı döneminde toplum olarak, hep birlikte yaşayarak gördük. 1 Mayıs’larda yaşanan ve "polis terörü" olarak tanımlanabilecek boyutlara ulaşan kolluk uygulamaları ve özellikle 2007 yılında Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda (PVSK) yapılan değişiklikler sonrasında polis kurşunuyla veya polisin uyguladığı şiddet sonucu gerçekleşen yaralanma, sakat kalma ve ölüm olaylarındaki ürkütücü artışa bir göz atmak, 18 yaşındaki Ferhat GERÇEK’in polis kurşunuyla sakat kaldığını, Festus OKEY, Baran TURSUN ve son olarak Çağdaş GEMİK’in polis kurşunuyla, keza Feyzullah ETE’nin polis tekmesiyle hayatını kaybettiğini hatırlamak bu sonuca ulaşmak için yeterlidir.

Geçtiğimiz ay, yasal bir dergi olan Yürüyüş dergisini sattığı için gözaltına alınarak tutuklanan Engin ÇEBER’in, gözaltındayken polisler tarafından, tutuklandıktan sonra ise Metris Cezaevi'nde jandarma ve gardiyanlar tarafından sürekli olarak darp edilerek işkence sonucu hayatını kaybetmesi ve sonrasında bu olayın failleri hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 94. maddesindeki "işkence" suçundan değil de 86 ve 87.maddelerindeki "neticesi nedeniyle ağırlaşan kasten yaralama" suçundan işlem yapılıyor oluşu, işkenceye sıfır tolerans söylemini bir kez daha boşa çıkarmıştır.

Engin ÇEBER olayı, salt "işkence" olgusuna değil, aynı zamanda "cezaevlerinde işkence" olgusuna da Türkiye kamuoyunun dikkatini çekmiş, cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülere yapılan muamelelerin tartışılmaya başlanmasını sağlamıştır.

Tam da bu dönemde, Gebze M Tipi Cezaevi'nde PKK davasından tutuklu kadınların yakınları ve avukatları, derneğimize başvurarak, "Gebze Cezaevi'nde PKK üyesi olmak suçlamasıyla tutuklu bulunan kadınların, 17-18 Ekim 2008 tarihlerinde, aynı cezaevinde bulunan adli erkek tutukluların bıçaklı, sopalı saldırısına uğradığını, bu saldırı sonucu yaralanan kadın tutukluların olduğunu, kadın tutukluların can güvenliğinin bulunmadığını" bildirmişlerdir. Bu başvuru üzerine, Derneğimiz Yönetim Kurulunun 23.10.2008 tarihli toplantısında, konuyla ilgili görüşme ve incelemeler yapmak ve bir rapor hazırlamak üzere bir heyet görevlendirilmiş; 24.10.2008 tarihinde, Derneğimizce görevlendirilen heyet üyelerinden Av.Hakan KARADAĞ ve Av.Ebru TİMTİK ile başvurucu avukatlardan Av.Hasari Yenice’den oluşan 3 kişilik bir grup tarafından Gebze M Tipi Cezaevi'ne gidilerek saldırıya uğradığı bildirilen (mağdur) tutuklular ile olaya tanık olan diğer tutuklularla görüşmeler yapılmış ve bir rapor hazırlanmıştır. Yapılan bu görüşmeler sonucunda;

1- 17 Ekim 2008 günü, akşam saatlerinde erkek adli tutukluların, bulundukları bölümden havalandırmaya açılan kapıları kırarak havalandırmaya çıktıkları, havalandırmanın kadın tutukluların bulunduğu hücrelere bakan camlarını kırarak buradan kadın tutuklulara cam parçaları ve bardak atarak, küfür, hakaret, tehdit ve tacizde bulundukları,

2- 18 Ekim 2008 saat 17.00 sıralarında B-3, B-4, B-5, B-6 hücrelerinde bulunan 10 kadar erkek tutuklunun, slogan ve tekbirler eşliğinde, kapalı bulundukları hücre kapılarından her nasılsa çıkarak, bu hücrelerin bulunduğu koridor kapısını da kırarak geçtikleri ve kadın tutukluların bulunduğu A-3, A-4, A-5 hücrelerinin bulunduğu koridor kapısına geldikleri, bu kapıyı da geçerek mazgallardan içeriye bardak, kırık cam parçaları, uçlarına jilet monte edilmiş uzun sopalar ve bıçaklarla kadın tutuklulara saldırdıkları, hücre kapılarını zorlayarak açmaya çalıştıkları,

3- 30 dakika kadar süren bu saldırı sonucunda kadın tutuklulardan Sibel KURT, Dilek ÖZ ve Azime IŞIK’ın vücutlarının çeşitli yerlerinden yaralandığı,

4- Saldırganlar tarafından, saldırı sırasında cezaevi koşullarında temin edilmesi, dönüştürülmesi kolay malzemelerden olan bardak, kırık cam parçaları, uçlarına jilet monte edilmiş uzun sopaların yanı sıra, cezaevi koşullarında temini olanaklı olmayan, "büyük mutfak bıçağı" ve "kelebek" olarak tabir edilen fabrikasyon bıçakların da kullanılmış olduğu tespit edilmiştir.

17-18 Ekim 2008 tarihlerinde yaşanan bu saldırılar, Gebze Cezaevi'nde, PKK davasından tutuklu bulunan kadınlara yönelik ilk saldırı değildir. 2007 yılı Ekim ayında da benzer bir saldırı yaşanmıştır.

Gerek 2007 yılı Ekim ayında meydana gelen saldırının gerekse 17-18 Ekim 2008 tarihlerinde meydana gelen saldırıların zamanlaması dikkat çekicidir. 2007 yılı Ekim ayında meydana gelen saldırının Dağlıca baskını sonrasına, 17-18 Ekim 2008 tarihlerinde gerçekleşen saldırıların da Aktütün baskını sonrasına denk gelmiş olması, saldırılarda normal koşullarda cezaevlerinde temin edilmesi mümkün olmayan bıçak vb. kesici aletlerin kullanılmış olması, bu saldırıların cezaevi idaresi veya görevlileri tarafından teşvik edilmiş veya yönlendirilmiş, provakatif eylemler olabileceği olasılığını akıllara getirmektedir. Bugüne kadar, saldırganlar ve saldırıyı önlemek için gerekli önlemleri almayan cezaevi görevlileri hakkında bugüne kadar hiçbir işlem yapılmamış olması da düşündürücüdür.

Tüm bunlar göstermektedir ki, ülkemizde işkence ve kötü muamele, hala varlığını sürdüren ciddi bir vakıadır; işkenceciler hala hak ettikleri cezalara çarptırılmamakta, dolayısıyla hukuki bir koruma görmektedir. Bu nedenle, ülkemizde nezarethane ve cezaevlerinde can güvenliği bulunmamaktadır.

Yaşanan bu ve benzeri olayların tekrarlanmaması için sorumluların hak ettikleri cezalara çarptırılması gerektiğini hatırlatıyor ve yaşanan bu olayların takipçisi olacağımızı ilan ediyoruz.

10.11.08
Çağdaş Hukukçular Derneği
İstanbul Şubesi