11 Kasım 2009 Çarşamba

Arafat Filistin halkının yüreğinde yaşıyor

11 Kasım 2004, Yaser Arafat'ın ölümsüzleştiği gün. Bugün Filistin halkı, siyonizmin kuşatmasına karşı, dünyada Filistin halkının liderlerinden Yaser Arafat'ı yüreğinde, direnişinde, atılan her taşta yaşatıyor.

Filistin halkının, “Ebu Ammar”ı Yaser Arafat’ın ölümünün üzerinden 5 yıl geçti. 1960’ların başından beri halkının özgürlüğü için savaşım veren ve ilerleyen dönemlerde Filistin davasının uluslararası alanda meşruiyet kazanmasını sağlayan Arafat, bugün özellikle son dönemlerindeki uzlaşmacı politikalarıyla da anılıyor.

1929 yılında Kahire’de dünyaya gelen Yaser Arafat, 1948 işgalinden kısa süre önce başladığı üniversite yıllarında siyonizm gerçeğini yakından inceledi ve Arap milliyetçiliği düşüncesini benimsedi. İşgal sürecinde üniversiteyi bıraktı ve Mısırlı Müslüman Kardeşler örgütünün saflarında siyonistlerle savaşa girdi. 1950’lilerin sonunda, Filistin Kurtuluş Hareketi’nin (El Fetih) kuruluşunda yer aldı. Bu dönemde Arafat, George Habaş’ın lideri olduğu Halk Cephesi ile temel bir ayrışma içindeydi: Habaş, Filistin’in kurtuluşu için Arap Birliği’nin gerçekleşmesini ve Filistin Devrimi’nin bir sosyal devrimi de içermesi gerektiğini söylerken Arafat, Arap devletlerinin desteğini beklemeden de özgürlük savaşımı verilebileceğini söylüyordu. Sınıfsal karakteri itibariyle toplumsal devrim fikriyle yeterince ilgilenmeyen El Fetih, bir diğer ayrım noktası olarak İsrail’e karşı durmaksızın askeri operasyonlar düzenlenmesi taraftarıydı. Özellikle 1964 yılından sonra örgütün silahlı kanadı Asifa, siyonist orduya karşı başarılı saldırılar gerçekleştirdi. Bu eylemler nedeniyle İsrail’in hedef tahtasına oturtulan Yaser Arafat, emperyalistler ve siyonistler tarafından uluslararası platformlarda “terörist” suçlamasına maruz bırakıldı. Diğer yandan bu tür askeri eylemler, özellikle de 1968 yılında az sayıda gerillanın binlerce siyonist askeri dize getirdiği Karameh çarpışması, Filistin halkına umut aşıladı.

Kısa süre içinde, El Fetih’in de parçası olduğu Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) lideri konumuna gelen Yaser Arafat, Mısırlı milliyetçi lider Cemal Abdülnasır’ın ani ölümünden sonra Arap liderlerinden aldığı desteği yitirmeye başladı. 1970 yılının Eylül ayında Ürdün ordusunun örgüt militanlarına karşı gerçekleştirdiği büyük çaplı bir operasyon sonrasında El Fetih iyice yalnız kaldı ve merkezini Lübnan’a taşıdı.

Uzun yıllar siyonist devletin meşruluğunu tanımayan ve işgalin topyekun sonlanması için mücadele yürüten El Fetih lideri, 1974 yılında politika değişikliğine gitti ve İsrail’e bir uzlaşma planı sundu. Planda İsrail’den 1967 yılında işgal ettiği topraklardan (Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Doğu Kudüs) çekilmesi ve bu topraklarda kurulacak bir Filistin devletinin tanınmasını isteniyordu. Bu plan, FHKC ve FDKC gibi, FKÖ çatısı altındaki diğer örgütler tarafından reddedildi.

Temelde Arap burjuvazisini temsil eden ulusalcı bir örgüt olan El Fetih, bu tarihten sonra, bir yandan İsrail’e karşı silahlı savaşım vermeye devam ederken, diğer yandan gitgide daha fazla uzlaşmacı bir çizgiye doğru yöneldi. 1980’lerin sonlarına gelindiğinde İsrail’in “varlık hakkı”ndan söz etmeye başlayan Arafat, 1988 yılındaki başarısız “bağımsızlık ilanı” girişimden sonra, 1967 sınırları üzerinde bir özerk yönetim kurulması yönünde çaba sarfetmeye başladı. 1992-93 yıllarındaki Madrid ve Oslo “barış” süreçleri, temelde bu politika üzerinden şekillendi.

Arafat’ın on yıllar boyu devam eden ve ağır bedeller ödenen bir mücadele sonunda kabul etmeye razı geldiği şey, tarihsel Filistin topraklarının ancak küçük bir bölümünde bir Filistin Özerk Yönetimi kurulması olmuştu. Arafat’ın başkanı olduğu bu özerk yönetim uluslararası kamuoyu ve Birleşmiş Milletler tarafından tanınırken, bu küçük “kurtarılmış” bölgelerde İsrail yerleşim birimleri ardı ardına kurulmaya devam etti. Ayrıca Arap ülkelerine ve dünyanın diğer bölgelerine yayılmış olan Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkından söz eden olmadı.

Tüm uzlaşmacı politikalarına rağmen Yaser Arafat ölünceye kadar İsrail tarafından büyük bir tehdit olarak görülmeye devam etti. Siyonistler 2002 yılında, uluslararası toplumun “devlet başkanı” olarak tanıdığı Arafat’ı Ramallah’taki karargahında kuşatacak kadar ileri gittiler. 2004 yılının sonbaharında Arafat, şaibeli bir biçimde ani bir hastalığa yakalandığında halen kuşatma altındaydı. Ekim ayının son günlerinde bir uçakla Paris’e götürülen Arafat, 11 Kasım 2004 günü tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. “Ebu Ammar”ın Kudüs’e gömülme yönündeki vasiyeti, “ben hayattayken onu Kudüs’e gömemezsiniz” diyen - Arafat’ın adını ağzına almamaya dikkat ediyordu - Ariel Şaron tarafından engellendi.