30 Ağustos 2016 Salı

Haramilerin saltanatını yıkacağız


Türkiye’nin büyük edebiyatçısı, Kürt halkının dostu Vedat Türkali, 97 yaşında hayata veda etti. Ardında tükenmez umudunu, direncini ve en zor dönemlerde bile sürdürdüğü direnişçi dostluğunu bıraktı. KCK, ‘Kürt halkı onu hep sevgiyle hatırlayacaktır’ açıklaması yaptı. 

30 Ağustos 2016 Salı | Dizi

Vedat Türkali, 97’sinde koca bir çınar olarak ve son demlerine kadar bir an olsun eğilmeyerek noktaladı yaşamını. Dün, 29 Ağustos’ta, Yalova’da. Türk edebiyatının, Türkiye halklarının bir büyük değeri, ağabeyi, öğretmeniydi.
Türkali, 13 Mayıs 1919 günü, Samsun’da doğdu. Asıl adı, Abdülkadir (Demirkan) Pirhasan’dı. Samsun Lisesi’ni bitirdikten sonra, 1942 yılında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne kaydını yaptırdı. Mezun olduğu yıl, eşi Merih Pirhasan’la evlendi.
Öğretmenliği, Maltepe Askeri Lisesi ve Kuleli Askeri Lisesi’nde yapabildi. 1951 yılında tutuklandı. 9 yıl ceza aldı ancak 7 yılın ardından şartlı olarak salıverildi.
Türk edebiyatının bir diğer büyük ismi Rıfat Ilgaz’la birlikte Gar Yayınları’nı kuran Vedat Türkali, senaristliğe ise 1960 yılında Dolandırıcılar Şahı ile başladı. 

Ödüller, kitaplar...
Türkali, ‘Karanlıkta Uyuyanlar’ filmiyle, 1965 yılının Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü kazandı. ‘Dallar Yeşil Olmalı’ oyunuyla 1970’te TRT Sanat Ödülü’nü aldı. 1974’te Milliyet Yayınları’nın Roman Yarışması’nda birinci oldu. Aynı yıl, Bedrana filmiyle de Çekoslovakya Karlovy Vary Şenliği Ödülü’ne layık görüldü. 1976’da Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandı. Altın Portakal’daki ikinci senaryo ödülünü, 1977 yılında, ‘Kara Çarşaflı Gelin’ filmiyle aldı. 2016’da ise Beyaz Martı Edebiyat Onur Ödülü’ne layık görüldü. 
1 Mayıs 2004 - 1 Mayıs 2005 arası, aydınların, sanatçıların, kültür sanat kurumlarının ve insan hakları savunucularının katılımıyla, ‘Vedat Türkali Yılı’ ilan edildi.
Vedat Türkali’nin, her biri derin izler bırakmış Bir Gün Tek Başına, Mavi Karanlık, Tek Kişilik Ölüm, Güven, Yeşilçam Dedikleri Türkiye, Kayıp Romanlar, Yalancı Tanıklar Kahvesi, Bitti Bitti Bitmedi gibi çok sayıda romanı var.
‘Komünist’ adıyla 2001 yılında yayımlanan otobiyografisinde ise çocukluğundan üniversitede (tıpkı Güven romanındaki gibi) TKP’yi arayışına, tutuklanmasına kadarki yaşamını anlattı.

Eğilmedi, bükülmedi
Türkali, neredeyse bir asra uzanan yaşamında, mücadeleden bir an bile geri durmadı. Eğilmedi, bükülmedi, doğru bildiğini her koşulda söyledi. Yapabildiğince, ilerleyen yaşına, tutmaz ayaklarına aldırmadan, eylemlere de katıldı. Bir süre sonra yürüyemez oldu, tekerlekli sandalyesi üzerindeydi ama yine de evine kapanmadı. Hrant Dink katledildiğinde, ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ yazan pankartıyla, oradaydı. 2010 yılında, direnişle kazanılmış Taksim Meydanı’ndan, kızıl kazağı içinden gülümsüyordu.
Vedat Türkali’yi çok zaman, Kürt halkının yaşadıklarını anlatırken dinledik. Anlatmakla kalmadı, kavganın tam içinde yer aldı. 2002 yılında, DEHAP’tan aday olmuştu. HDP’nin seçim çalışmalarına da yürekten destek verdi. Cizre’deki katliamlara karşı durmak için yapılan eylemde, yine tekerlekli sandalyesiyle, en öndeydi. “Bu ülkede var olan Kürt, Rum, Ermeni ve tüm halklar özgür olmadıkça barış gelmez” diyordu.

Kazanacağız, başka çare yok
7 Haziran Seçimleri öncesinde, HDP’ye destek için yapılan bir şenlikte söylemişti şu sözleri: “En temel görevimiz bu devletin gerçek bir halk devleti biçimine gelmesi için elimizden geleni yapmaktır. Elimizden geleni de yapacağız. Kazanacağız, dayanışmayla, sevgiyle ve birbirimize güvenerek. Mutlaka kazanacağız çünkü halkların kazanmaktan başka çaresi yok.”
Son söyleşilerinden birinde, “Kendinizi en çok ne zaman özgür hissettiniz” sorusuna, “Daha hiç öyle hissetmedim” demişti büyük usta. Umutsuz olduğundan değil; birkaç soru sonra eklemişti zaten: “Her şeye rağmen umut tabii olacak. Sen çalışıyorsun, düşman da çalışıyor, unutma. Hep sen çalışmıyorsun ki! Düşmanın elinde daha çok alet var, daha çok imkân var ama buna rağmen sen diyeceksin ki, ben senden daha güçlüyüm... Umutsuzluk yok. Dünyada her yere gelecek barış ama hangi ülkeye, hangi şartlarda, bilinmez.”