2 Aralık 2009 Çarşamba

Türkiye'nin en önemli müttefiki Kürtler

ABD'deki düşünce kuruluşlarından Carnegie Endownment uzmanı, Lehigh Üniversitesi uluslararası ilişkiler profesörü Henri Barkey, "demokratik açılım" sürecini, "(Kürt meselesinin) çözümü yolunda 1993'ten beri gerçek anlamda ilk fırsat ve Türkiye'de bu konuda yürütülen gelmiş geçmiş en kapsamlı ve en uyumlu girişim" olarak niteledi.

WASHINGTON - Carnegie Endowment'ta düzenlenen "Türkiye'deki Kürt Açılımı: Kökenleri ve Geleceği" başlıklı panelde konuşan Barkey, 8.Cumhurbaşkanı Turgut Özal'dan beri, 1993'ten bugüne kadar bu konuda gerçek bir fırsat olmadı. Başarılı olur mu olmaz mı zaman gösterecek, ama bence (bu süreç) Türkiye'de bu konuda yürütülen en uyumlu ve en kapsamlı girişim, Kürt meselesine yönelik bir zihniyet değişikliğine de işaret ediyor ki bu da çok önemli bir gelişme dedi. Konuşmasında, "demokratik açılım"ın arkasındaki nedenlere değinen Barkey, bunlardan en önemlilerinden birinin Irak'taki savaş ve ABD'nin Irak'tan çekilme kararı olduğunu savundu.

"KUZEY IRAK'TA 180 DERECELİK DEĞİŞİM"
Barkey, Türkiye'nin kuzey Irak politikasının son bir yılda 180 derece değiştiği, Türkiye'nin Irak'taki en önemli müttefiklerinin Kürtler olduğu "ilginç bir durumun" ortaya çıktığı, Iraklı Kürtlerin de Türklere daha fazla yakınlaştığı görüşünü dile getirdi. Barkey, "terör örgütü PKK'nın da Iraklı Kürtlerce artık istenmediğini, şiddetle bir yere varamayacaklarını ve artık değişme zamanının geldiğinin farkına vardığı"nı belirtti. MİT Müsteşarı Emre Taner'ın 2000'lerin ortalarında kuzey Irak'ı ziyaretini hatırlatarak, "demokratik açılım"la ilgili çalışmaların aslında çok önceden başladığını belirten Barkey, hükümetin "komşularla sıfır sorun" siyasetinin iç sorunların çözümünü gerektirdiğine işaret etti. Barkey, ordunun da çok önemli değişim geçirdiğini, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un da askeri yolla çözüme ulaşılmasının mümkün olmadığı tespitine vardığını öne sürdü. Türkiye'nin güneydoğusundaki halkın da değiştiğini ve savaştan artık bıktığını ifade eden Barkey, Türkiye'deki Kürtlerin, Irak'ın kuzeyindeki gelişmelerden ötürü kendilerine güvenlerinin arttığını belirtti. Barkey, "demokratik açılım" paketinin ortaya atılmasında AB'nin de çok önemli bir katalizör rolü oynadığını kaydederek, Kopenhag kriterlerinin büyük çoğunluğunun demokratikleşmeyle ilgili olduğuna dikkati çekti.

"SÜREÇTEN GERİ DÖNÜŞ ARTIK MÜMKÜN DEĞİL"
"Kürt meselesi"ni çözmeden AB'ye üyeliğin mümkün olmadığını herkesin bildiğini söyleyen Barkey, demokratik açılımın uzun ve zor bir süreç olduğunu, süreçte zaman zaman gerileme ya da ilerlemelerin görülebileceğini, ancak bu süreçten geri dönüşün artık mümkün olmadığını savundu. ABD'deki diğer bir düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi uzmanı Steven Cook ise konuşmasında ağırlıklı olarak Türk-Amerikan ilişkilerine ve Türkiye'nin dış politikasına değindi. Cook, Irak ve Ermenistan gibi konularda ABD'nin desteğini alan gelişmelerin olduğunu, ancak Türk dış politikasıyla ilgili olarak Washington'daki yetkililerin "kafalarını karıştıran" birtakım konuların da bulunduğunu savundu.

Türkiye ile İsrail ilişkilerinde yaşanan gerilemeye atıfta bulunan Cook, bunun ne Türkiye, ne İsrail, ne de ABD'nin çıkarına olduğu görüşünü dile getirdi. "Türkiye'nin İsrail ile ilişkilerinin seviyesini düşürüp, 'kendisiyle birlikte bölgedeki en güçlü orduya sahip' İsrail'i Anadolu Kartalı tatbikatından çıkarırken, Suriye ile ilişkilerini ise geliştirdiğine ve 'en iyi haliyle üçüncü sınıf' diye nitelediği Suriye ordusu ile bağlarını güçlendirme yönünde zemin hazırladığını" iddia eden Cook, bu durumdan Genelkurmay Başkanlığı'nın da memnun olmadığını öne sürdü.

"TÜRKİYE, NÜKLEER PROGRAMI İRAN'DAN BİLE İYİ SAVUNUYOR"
Washington'da "kafaları karıştıran" bir diğer hususun da Türkiye'nin İran konusunda tutumu olduğunu savunan Cook, Ankara'nın İran'ın nükleer programını İran'dan bile daha iyi savunduğunu iddia etti. "Demokratik açılım" konusunda Cook, Obama yönetiminin, Türkiye'nin, Irak'ın kuzeyinde istikrarı sağlamlaştırma yönünde atacağı her adımı destekleyeceğini, ancak kendisinden özel bir katkı talebi gelmedikçe, bu konunun Türkiye'nin iç meselesi olarak görüldüğünü belirtti. Başbakan Erdoğan'ın Wasington'a yapacağı ziyarette 4 konunun öne çıkacağını da belirten Cook, bunları "Afganistan-Pakistan (AfPak), İran, Ermenistan ve Ankara ile Erbil arasındaki ilişkilerin gelişimi" olarak sıraladı.

Cook, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun "Stratejik Derinlik" kitabına da değinerek, "Ne için stratejik derinlik? Türkiye'nin neden stratejik derinliğe ihtiyaç duyduğu açık değil. Ankara'da, Türkiye'nin ABD ile Tahran arasında aracı rolü oynayabileceği şeklinde hatalı bir varsayım var. ABD zaten İran'la görüşüyor, aracı kullanmamızı gerektirecek bir neden yok" diye konuştu.

"TÜRKİYE'NİN ROLÜ AZALACAK"
ABD'deki bir önceki yönetim sırasında Türkiye'nin Ortadoğu'da oynadığı rolün de "çok büyütüldüğünü" öne süren Cook, ABD'nin, yeni dönemde Ortadoğu'ya yeniden odaklanmaya başladığı, İsrail-Filistin meselesinin çözümü ve Suriye ile temas kurmaya dair ilgisini tazelediği göz önüne alınırsa, Türkiye'nin rolünün muhtemelen azalacağı iddiasında bulundu.

Cook, Türkiye'nin Ortadoğu barış sürecinde önemli rol oynamasının, İsrail ile ilişkileri gerilediği müddetçe çok zor olduğu görüşünü de dile getirdi.

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Kemal Kirişçi de, açılım sürecinde "güven artırıcı önlemler" gayesiyle atılan adımlara değindiği konuşmasında, açılımın en zorlu ve tartışmalı kısmının, "Türklük kavramının yeniden tanımlanmasına dair gereksinim duyulan anayasa değişiklikleri" ve eğitimle ilgili hususların olduğunu ifade etti. Kirişçi, Türkiye'nin demokratikleşme bağlamında 10 yıl öncesine "iki ayrı dünya" olarak nitelenebilecek çapta değişim geçirdiğini da belirtti. (AA)