1 Eylül Dünya Barış Günü'nde yüzbinler alanlarda seslerini yükselterek, Kürt'ün barış ve çözüm için açılım sürecini de başlatmış oluyordu. Kürt toplumu, İmralı Yol Haritası'na bakarak, İstasyon Meydanı'ndan barış ve çözüme doğru Büyük Açılım Yürüyüşü'nü böylece ilan ediyordu.
Dicle-Fırat'ın Batı yakasında ise, hükümeti korkutma, ricat ettirme, aslına döndürme harek�tı ise giderek sofistike bir hal alıyordu. Hükümet geri adım attıkça, birtakım zombiler, hayaletler, ecinniler, yecüç mecüçler, drakulalar, hortlaklar toprak altından, köşe bucaktan sökün ediyor ve hükümetin ödünü patlatıyordu.
Alın size bir korku filminden bütün siyaset perdelerine yansıyan bir kare. Okuyun:
'Devlet mayınlı arazilerde üretme çiftlikleri kursun. Afla dağdan inenler de burada istihdam edilsin. Hepsi sigortalı olsun. Oluşacak gelirle şehit ailelerinin çocuklarına bakılırsa, her türlü toplumsal barış sağlanır'
Önce bu lafların anlamı üzerine birkaç saniye düşünün.
Sonra şu sorunun yanıtını kafanızda arayın: Hükümetin yarım yamalak açılımına bile faşizan bir öfke ile saldıran Deniz Baykal, genel başkanlıktan çekilip, yerine Kılıçdaroğlu gelirse, sizce ne olur?
Süreniz doldu. Yanıt:
Yukardaki herzeleri yumurtlayan bir gestapo hafiyesi ya da girişinde 'Emek Özgürleştirir' yazılı 'Konsantration Lager' başçavuşu CHP'nin başına geçmiş olur.
Çünkü bu sözler, şu seçimlerde 'yetim hakkı' baş komiseri olarak, hırsızlık, uğursuzluk, yolsuzluk, rüşvetçilik peşinde koşturan ve Baykal sonrasının 'parti şefi' olarak hazırlanan Kılıçdaroğlu'na ait.
Adam, sanki İsmet Paşa'nın sağında, solunda yer alan ve Ermenilere, Rumlara, Yahudilere tren yollarında taş kırdıran eski Varlık Vergisi, İskan memuru, sürgün kolcusu Saraçoğulları'nın, Peker'lerin, diğerlerinin devamcısı.
Hükümetin açılım sürecinde ne yapacağının belli olmadığını söylüyor ve kendisi bu açılım sürecinde yapılması gereken işleri bir plan dahilinde hükümete öneriyor. Af ilan edip PKK'lileri dağdan indirecek. Sınır boylarındaki mayınlı arazilerde kurulacak 'üretme çiftliklerinde' onları toplayacak. Her an herhangi bir yerinde bir mayının patladığı, dağdan inen birisinin kol ve bacaklarının koptuğu bu 'Toplama Kampında' üretilenlerden elde edilecek gelirleri de bu dağdan indirilenler tarafından vurulanların çocuklarına dağıtacak...
Bu utanç verici, Hitler artığı kafanın, Sosyalist Enternasyonal üyesi CHP'de başkan adayı olduğunu duyan bir Buchenwald kurbanı Yahudi içinden ne geçirirdi acaba? Muhtemelen şöyle bir şeyler mırıldanırdı: Kapatıldığımız toplama kampları savaşa hazırlanan Nazi Almanyası'nda işte bu nefret taşıyan adamların hastalıklı kafalarının ürünüydü.
Ama fazla da 'haksızlık' etmemeliyiz. Bu Kılıçdaroğlu, öyle bildiğimiz faşizmin yandaşı değil. Farklı. Nazilerin toplama kamplarında çalıştırılan mahkžmların 'sigortaları' yoktu. Onların değeri, ürettiklerinin geliriyle, bedenlerinden, kemiklerinden, derilerinden, dişlerinden elde edilebilecek gelirlerin değeri arasındaki orana bağlıydı. Bir tutsak eğer bedeninden elde edilecek gelir, çalışmasından elde edilecek gelirden yüksekse, hemen öldürülüyordu.
Bizim hazret, mayınlı arazide kuracağı çiftliklerin tutsaklarına 'sigorta' hakkı veriyor. Tutsakların bir ayakları mayına, diğer ayakları da sigorta dediği 'mantara' basacak.
Ne de olsa Kılıçdaroğlu sosyal demokrat...
Açılım sürecine girdiğini söylediğimiz Türkiye'nin 'ana muhalefet' partisi bu.
Bu parti, Diyarbakır sokaklarında 'pimi çek, bombayı at!' sloganıyla yürüyenlerin gölgesinde yürüyor ve bu korkunç gölgeyi kendi gölgesi sanıyor.
Tıpkı Aziz Nesin'in ünlü kitabının adını oluşturan 'Kağnı Gölgesindeki İt' gibi...
Ali SAİM