9 Ağustos 2009 Pazar

KADINLAR BARIŞ İÇİN SÖZ SÖYLEMEK ZORUNDA’


Barış İçin Kadın İnisiyatifi Hakkâri’de ve İstanbul’da bu gece sabaha kadar barış nöbeti tutuyor. BirGün’e konuşan İnisiyatif üyeleri, Türk- Kürt tüm kadınları sürece müdahil olmaya, barış için sözünü söylemeye çağırıyor
SEVGİM DENİZALTI-DİLAN EREN

Barış İçin Kadın İnisiyatifi, Hakkâri Berçelan yaylasında ve İstanbul Taksim Meydanı’nda eş zamanlı olarak bu gece sabaha kadar barış nöbeti tutuyor. Kürt sorununun barışçıl çözümü için bir araya gelen kadınlar,”Bu savaşın faturasını en çok biz kadınlar ödedik. O yüzden tüm kadınları barış için söz söylemeye çağırıyoruz” diyor.
Çok sayıda siyasi partiden ve kadın örgütünden kadınların bir araya gelerek oluşturduğu Barış İçin Kadın İnisiyatifi, geçtiğimiz 31 Mayıs’ta Diyarbakır’da “Söyleyecek sözümüz, çözümü geliştirecek gücümüz var” sloganıyla bir buluşma gerçekleştirdi. Kürt sorununun barışçıl, demokratik çözümüne katkı sunmak için oluşturulan inisiyatif, ikinci buluşmasını ise Ankara’da 28 Haziran’da yaptı. DTP ve KESK baskınlarında tutuklanan kadınlar için de çok sayıda eylem düzenleyen kadınlar, şimdi de Kürt sorununun çözümü için Hakkâri Berçelan yaylasında barış nöbeti tutuyor. Türkiye’nin dört bir yanından yola çıkan kadınlar bu gece sabaha kadar dağda nöbet tutacak, “Operasyonlar dursun, barışın yolu açılsın” diyecek.
Hakkâri’deki eyleme İstanbul’dan da destek verilecek. Taksim Meydanı’nda bu akşam saat 19.00’da bir araya gelecek olan kadınlar, “Batı’dan da kadınlar, barış için ses veriyor” sloganıyla sabaha kadar nöbet tutacak. Her iki nöbette de tüm kadınların sözlerini söyleyebilecekleri bir serbest kürsü oluşturulacak.
Barış İçin Kadın İnisiyatifi’nden üç kadın, Nebile Irmak, Gülfer Akkaya ve Nazmiye Ülker ile inisiyatifi, hükümetin Kürt açılımını ve kadınların bu süreçteki rolünü konuştuk.

»Barış İçin Kadın İnisiyatifi nasıl oluştu?
Gülfer Akkaya: Yerel seçimlerde DTP’nin kazandığı zaferden sonra, Demokratik Özgür Kadın Hareketi’nin (DÖKH) seçimlerde elde ettiği başarıyı kaldıramayan devlet, kadınlara yönelik bir saldırı başlattı. DÖKH’den kadın arkadaşlarımızı önce gözaltına aldılar, sonra tutukladılar. Bunun için bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünüp bir araya geldik. Ardından eylem süreci başladı. Önce Taksim Meydanı’nda bir basın açıklaması yaptık, sonra birkaç kez postaneden kart yollama eylemi yaptık. Sonra bu iş daha da büyüdü. Diyarbakır ve Ankara buluşmalarını gerçekleştirdik.

»Seçim sonrası yaşanan bu baskınları nasıl yorumluyorsunuz? Bu operasyonların hedefinde kadınlar mı vardı?
Nazmiye Ülker: DTP’ye yönelik devletten doğru bir baskı, sindirme, hatta seçimlere sokmama politikası aslında seçimden iki üç ay önce başladı. Seçimde DTP’nin 100 belediye almasıyla birlikte rüzgar farklı bir yöne çevrildi. ‘Niye seçim kazandınız’ diye DTP’ye yönelik 900 üye, yönetici, genç, kadın gözaltına alındı. 450 kişi, bunların hemen hemen yarısı kadın, hiçbir gerekçe gösterilmeden tutuklandı ve çoğu hala mahkemeye bile çıkarılmadı. Kadınlar aday oldukları her il ve ilçede başarıyla seçilmişti. Düşünün, Hakkari’de eski erkek belediye başkan adayı yüzde 70 civarında oy almıştı. Bir kadın aday gösterildi, yüzde 96 civarında oy aldı. Kadınların aday olduğu il ve ilçelerde oy oranı yüzde 100’lere kadar yükseldi. Bu başarı erkek egemen sistemi ve AKP politikasını ters yüz etti.

Nebile Irmak: Seçim sonrası DTP’nin almış olduğu oy oranı ve kadınların iradesinin öne çıkması, Kürtlerin politik düzeyinin yükselmesi AKP’yi rahatsız etti. Bu operasyonların hedefinde DTP, ama özellikle kadın vardı. Yalnız DTP’li kadınlar tutuklanmadı, akabinde KESK’e de operasyon yapıldı. Şu an 10 KESK’li kadın arkadaşımız da cezaevinde.

»Dediğiniz gibi, DTP’ye yapılan baskınlarda tutuklanan pek çok insan hala içerde. Ama bugün tüm Türkiye Erdoğan-Türk görüşmesini konuşuyor.
Nebile Irmak: Geldiğimiz noktada AKP şunu çok iyi algıladı: artık yok etmekle, inkar etmekle bu sorun çözülmüyor. 30 yıldır bu zaten yapılıyordu. Seçim sonrası geldiğimiz son noktada, Kürtlerin hem politik düzeyi, hem de Kürt kadınlarının gösterdiği irade ve öncülük bunları sıkıştırdı. Bundan dolayı Başbakan Ahmet Türk’le görüşmeyi kabul etti. Elbette samimiyetsiz bir yaklaşım. “Başbakan” olarak görüşmüyor örneğin. Ama Başbakan ya da AKP Genel Başkanı, her neyse, bugün DTP ile görüşüyorsa bu artık savaşın gerçekten iflas ettiğini gösteriyor.

‘AKP SAMİMİYSE ÇOCUKLAR NEDEN İÇERİDE?’
»Bu görüşmeyi, hükümetin Kürt açılımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Umutlu musunuz?
Gülfer Akkaya: 1990’lı yılları düşünün, Kürtlerin sokakta yürümesi bile sorundu. Bugün çok fazla yol almışız. Ama 90’larda da, 80’lerde de, daha doğrusu Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar ortada olan en temel sorun şu: statüko kendini değiştiremiyor. Dolayısıyla statükoya karşı bir halk hareketi oluşmuş, bu hareket de uzun yıllarca statükoya karşı gelebilme becerisini göstermiş. Şimdi bu olayın bir şekilde bitmesi gerekiyor. Çünkü başka bir yol yok. Hem Türkiye, hem Kürt halkı açısından bu savaşın bir şekilde son bulması gerekiyor.
Dün televizyonda Kürt açılımıyla ilgili bir tartışma vardı. Orada Erdoğan’a yakınlığıyla tanınan bir gazeteci PKK’lilerden bahsederken dağdaki insanlar dedi. Terörist demedi. Bu çok önemlidir. Bunlar daha önceleri ağza alınamayacak ifadeler. Sayın Apo dedi diye binlerce insan mahkemeye verildi bu ülkede.
Buradan bakıldığında evet olumlu bir noktaya gelinmiştir. Ama bunlar söz. Hiç alınan bir mesafe yok ki. Çözüme ilişkin gerçekten ciddi bir proje yok. Somut bir adım görmediğim sürece buna inanamam. Kürt çocukları neden hapishanede? Niye bırakılmıyor çocuklar? DTP’liler seçimde çok oy topladıkları için gözaltına alındılar, tutuklandılar. Böyle bir şey olabilir mi? Kaygılıyım, ama aynı zamanda umutluyum. Ama ben Erdoğan DTP’yle görüştü diye umutlanmıyorum. Kürt halkının vazgeçmediği mücadelesine güvenerek umutluyum.
Zaten Başbakan Türk'ün elini sıkacaktı. Başbakan bir halkın seçtiği bir partiyi tanımazsa o zaman kendi ülkesinin anayasasını tanımaz. Kendisini seçenleri de tanımaz aynı zamanda. Çünkü seçme-seçilme hakkına inanmıyor demektir.

Nebile Irmak: Geldiğimiz noktada artık savaşa harcanacak para kalmamıştır. İşsizlik, yoksulluk, sefalet başını alıp gitmiştir. AKP’nin DTP ile görüşmesinin altında yatan nedenlerden biri artık resmi ideolojinin ısrarla inkâr politikasının iflas etmesidir. İkincisi ekonomisi bitmiştir, savaş için ayıracak bütçesi kalmamıştır. Üçüncüsü başka bir seçeneği yok. El sıkmayan, randevu vermeyen, halkın iradesini hiçe sayan hükümet yanlış yapmıştır. İkiyüzlü, riyakar bir politikayla bir yere gidemeyeceklerini anladıklarından dolayı şimdi böyle ılımlı bir süreç başladı. Bu ılımlı sürecin de söylediğim gibi nedenleri var. Bir zorlama var. Bu zorlama tümüyle Kürt iradesinin politik düzeyidir. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik güçsüzlüktür.

‘FAİLİ MEÇHULLER AÇIĞA ÇIKARILSIN’
»Atılması gereken somut adımlar nedir sizce?
Nazmiye Ülker: Baskınlarda tutuklanan kadınlar, bölgede korucular tarafından tecavüze uğrayıp öldürülen kadınlar... Kuyulara atılan gençlerin, faili meçhullerin akıbetinin açığa çıkarılması gerekir. Samimilerse buradan başlamalılar. 60 bin korucunun lağvedilmesi, suça bulaşmış olanların yargılanması, insanların ailelerine hesap verilmesi lazım. Diyarbakır'da Demokratik Özgür Kadın Hareketi'ne üye olup da daha yeni barış sürecinde görüşmeler yaparken güvenlik güçlerince taciz edilerek işkence gören kadınlara yapılanlar açığa çıkarılsın. Operasyonları durdursunlar. Bu adımları atsınlar ki biz de samimiyetlerine inanmaya başlayalım.

»Ama onlar ilk olarak PKK'nin silahsızlandırılmasını, açılım için temel olarak sunuyorlar...
Nazmiye Ülker: Zaten 90'lardan beri onların tutumu budur. Silahları bıraksın, gelsin teslim olsun, devlete itaat etsin, desin ki '30 yıldır ben sana haksızlık ettim'. Bu gerçekçi değil... Kim kimi affedecek ya! 17 bin faili meçhulün anneleri mi, babaları mı, kardeşleri mi, sevgilileri mi; tecavüze uğrayan onlarca kadın mı? Kim kimi affedecek... Af sözcüğü bile Kürt halkının onurunu kırıyor. Boşaltılan onlarca köy, binlerce insanların cezaevinde gördüğü işkence, cezaevlerinde kanser olmasına rağmen dışarı çıkarılmayan, ölen bu insanlar mı affedilecek? Hayır, affedilecek insanlar bunlar değil. Asıl affetmesi gereken onlar! Anayasa değişecek, bu darbe zihniyeti yargılanacak, Kürt halkına karşı işlenen bütün suçlar açığa çıkarılacak, operasyonlar durdurulacak... Barış anca bu mağdur insanların, yapılanların sorumlularını affetmesiyle mümkün olacak. Hiç kimse isteyerek omzuna silah alıp dağlara çıkmadı, ölümün sevdasında olmadı.

‘SAVAŞ EN ÇOK KADINLARI VURUYOR’
»Kadınların bu süreçteki rolü ne olmalı?
Nebile Irmak: Devlet, sistem, solcusunu denedi, sosyalistini denedi, Kürtleri denedi, ama kadınla baş edemedi. En çok korktuğu şey kadındı. Kadın gerçekten politikse, ortaya irade koyabiliyorsa ciddi anlamda devletin korktuğu bir güçtür, ben öyle düşünüyorum. Biz Kürt kadınlarıyla dayanışmak için bir araya geldik. Çeşitli eylemler yaptık. Son olarak da Cumartesi günü İzmir’den, Ankara’dan, İstanbul’dan Berçelan yaylasına giden kadınlar burada sabahlayacaklar. Sözleri, şiirleri, türküleriyle barış istediklerini haykıracaklar. Eş zamanlı olarak Taksim Meydan’da saat 19.00 da buluşup sabahlayacağız. Biz tüm kadınları bu eylemleri desteklemeye çağırıyoruz, çünkü savaş en çok kadınları vuruyor. 30 yıllık savaş sürecinde göçler yaşandı, tacizler, tecavüzler, işsizlik yaşandı. Faturayı en ağır şekilde kadınlar ödedi. Artık kadının canı yanmasın.
Yoksulun çocuğu dağa gönderilirken; komutanların, iktidardakilerin çocukları çürük raporu verilerek askerlikten muaf gösterilirken, çocuğunu yitiren bir anne şunu diyebiliyordu: Vatan sağ olsun. Bu kesinlikle içten söylenen bir söz değildir. Hiçbir anne, doğurduğu, büyüttüğü, okuttuğu çocuğu için vatan sağ olsun demez. Onun için biz diyoruz ki artık önce vatan değil, insanlık sağ olsun. Önce insan var olabilsin ki vatan denen topraklarda yaşayabilsin. İnsansız vatan olmaz. Özgür, eşit, Kürtler, Aleviler, kadınlar, herkes için yaşanabilir bir Türkiye yaratmak mümkündür. Bu mücadelenin öncülüğünü de kadınlar yapmalıdır. O nedenle diyoruz ki tüm kadınlar barışa ses vermek zorundalar. Başka şansımız yok.