14 Ağustos 2009 Cuma

'Şivan Perwer olarak dönmek istiyorum'


Kürt müziğinin yasaklı ve sürgün sesi Şivan Perwer, 35 yıl önce Ankara'da söylediği 'Ka Welatê min ka Kurdistan a min ka' sözlerenin ruhu ve çığlığını taşıdığını belirterek, 'Diyarbakır'da konser vermek istiyorum' diyor. Ama şunu da eklemeyi ihmal etmiyor 'Şivan Perwer, olarak gitmek istiyorum. Ben radikal demokratım'

Başbakan Erdoğan geçtiğimiz gün partisinin Meclis'teki grup toplantısındaki Şivan Perwer ve Neşet Ertaş ile ilgili 'Fuzuli'nin şiirleri nasıl ruhumuza hitap ediyorsa, Ehmedê Hanî'nin dizeleri de aynı şekilde bizi duygulandırmıyor mu? Neşat Ertaş, 'Gönül Dağı' dediği zaman her birimizin tüyleri ürperiyor. Aynı zamanda Şivan Perver, 'Halepçe', dediğinde gönül dünyamızın derinliklerine dalıyoruz. Yunus Emre, Mevlana, Pir Sultan bu toprakların mayasını yoğururken Cudi'nin, Munzur'un eteklerinde dolaşan dengbêjler (Kürt ozanlara verilen isim) de aynı topraklara, aynı kardeşlik mayasını atıyor' ifadelerini kullanmıştı.

Biz de, Kürtçe anlamayanların bile dinlediği bir ses olan Şivan Perwer' i daha yakından duymak için Bonn'da bulunan Şivan Perwer Uluslararası Sanat Vakfı'na gidiyoruz. Kapıda karşılıyor. Her tarafı müzik ve kültür kokan binada başlıyoruz, sohpetimize... İlk günden bugüne, Derwêşê Evdî ile Edulê'nin aşkına mekanlık yapmış Qerejdağ'dan yayılan mistik havanın içinde, dengbêjler arasında geçen çocukluğundan ellili yaşlarını yaşadığı bugünlere dek, tüm hayatını sorduk, o da anlattı. Türkiye'ye ve doğduğu topraklara ne zaman gidecek? Türkiye'deki tartışmalara nasıl bakıyor ve hazırlıklarına başladığı hayatının en büyük projesini ilk kez ANF'ye anlattı.

Qerejdaxdan yükselen miras

Şivan Perwer müzikle ilişkisi ne zaman başladı?

Babam ve dayım müzikle ilgileniyordu. Müziğe önem veren bir aileydi. Evimize sürekli denbêjler gelir, gece yarılarına kadar söylerlerdi. Ben böyle bir ailede büyüdüm. Bizim orada, Delalê dengbêjliği vardı. Qerejdağ, Milan ve Şêxan bölgesinin destanları söyleniliyordu. Qerejdağ'da yükselen bu mısraların hissi ve o havanın romantizmi bizim oraları etkisine alıyordu. Stranlar eşliğinde okunan hikayeler... Derwêşê Evdî destanı da, bunlardan bir tanesiydi. Yine bizim oralarda Şêxler vardı. Köylere gelip, def eşliğinde söylerlerdi. 'Şêx geldi' denildi mi, herkes heyecanlanırdı. Aşıklar vardı, destanlar söylerlerdi. Derwêşê Evdî, Xelîlê Xwarzî, Çemîlê Çeto, gibi parçalar... Küçükken bunların yanında oturur, dinlerdim. Onlarla büyüdüm. Bana göre, Ayîbê elîkê, Seydîkê Seydo, Kürt edebiyatı, sanatı ve müziğinin isimsiz kahramanlarıdır. Hazinemde her birisinden bir parça var. Onların yanında bu dili öğrendim. Bu kadar sade ve güzel konuşmamı onlara borçluyum. Bu isimler, sanat altyapımı güçlendirdiler. Kültürümü ve sanatımı renklendirdiler.

Ağa ve beglere kaşı yaptığınız besteler, o yıllarda kalan bir öfkenin dışa vurması mıydı?

Ağa, beg ve Şêxlerin insanlara yaptığı zoruma gidiyordu. Felsefeleri bana yalan ve sahte geliyordu. Herşey çıkarlar üzerine kurulmuştu. Devlet halka zulüm ederken, bunlar da destekcisi oluyordu. Bu kesimler, Kürtlüğün, düşmanıydı. Bunları gördükçe öfkem daha da büyüyordu. Onun için ilk şarkı söylemeye başladığımda bu kesimlere karşı besteler yaptım:

'Min dît şex ji wir de hat ser şaşikê, bi cube yê xwe kir heyva hilat şewqa xwe tune ye, destê xwe vedigire bi gazin u selat, ji xelkê wetrê rast, helbukî bingeh tuneye...'

Ankara'daki konser muhteşemdi

İlk konserinizi hangi tarihte verdiniz?

O yıllarda, Kürdistan'da konser vermek gibi bir olanağımız yoktu. Ya da, konser düzenleyecek kimse yoktu. Bir elin parmağını geçmeyecek sayıda yurtsever vardı. Onlar da İstanbul, Ankara ve Diyarbakır'daydılar. Ya da cezaevinde. Bütün müzik pazarı Türkçe'ydi. O dönemde çıkan bütün sanatçılar da Türkçe söylüyordu. Çünkü para, şöhret ve rahatlık oradaydı. Onun için bizim Kürtçe konser verme durumumuz yoktu. Ama buna rağmen yine Kürtçe müzik yapıyordum. İlk konserimi lisede verdim. Yıl sonu kutlamalarında çıkıp söylüyordum. O zamanlar İbrahim Tatlises, Seyfettin Sucu, benzeri isimler de vardı. Onlar Türkçe, ben de Kürtçe söylüyordum. Kürtçe söylediğim için okulda polisin baskısına maruz kalıyordum. Polislerle kovalamaca oynuyorduk. Ama bomba olup patladığım konser Ankara'daki konserdi. Muhteşem bir geceydi.

O Urfalılar 'qaşmerlik' yaptı

Bu isimler farklı kulvarlarda yürüdü. Siz ise daha zorlu ve çetin bir yolu seçtiniz... Neden?

O Urfalıların seçtiği yolda şöhret, para ve bireysel kurtuluş vardı. Kürt olmalarına rağmen Türkçe söylediler. Qaşmerlik yaptılar. Aslında koyun postunu giymiş birer kurttular onlar. Kendi dillerine ihanet ettiler. Bu durumları ruhumu acıtıyordu. Onun için her zaman onlardan ayrıydım. Bana göre onlar acınacak bir durumdalar.

İlk defa Ankara'da 'ka Kurdistan a min' dedim

Ankara'daki konserde neler oldu? Bu nasıl bir patlamaydı?

Daha önce Urfa, Adana ve Mersin'de de konserler vermiştim ama 1975 yılında Ankara'da verdiğim konserde patladım. Burada, ilk defa 'Ka Welatê min ka Kurdistan a mın ka' , 'Xezalê', 'eyşana Elî' gibi parçaları söyledim. Yurtseverlik şarkılarıydı bunlar. İlk olarak, Ankara'da 'Ka Welatê mın ka Kurdistan a mın ka' diye bağırdım. Çünkü öfkeliydim. Mele Mustafa Berzani hareketi tasfiye olmuştu. Biz Kürdistan kurulacak diye beklerken, isyan bastırılmıştı. İçimiz sızlıyordu. Bağırmak istiyordum. Benden önce Atakan Çelik diye biri sahne aldı. Seyircilerin 'Kürtçe söyle' baskılarına dayanmayıp, 'Way way xezalê...' deyip ondan sonra Türkçe devam etti. Ondan sonra ben çıktım. Ve tabii söyledim... Konserden sonra polis baskın yaptı. Birçok kişi gözaltına alındı. Beni istiyordu. Ama arkadaşlar ele vermedi.

Avrupa'ya çıkmanıza sebep olan bu konserde yaşananlar mıydı?

Bu konserden sonra Doğubeyazıt, Urfa, Erzurum gibi illerde birçok konserler verdim. Ancak bu tarihte bir kere Avrupa'ya çıktım. Ama dayanamadım, tekrar geri döndüm. Döndüğüm sıralarda arkadaşlar, Ortadoğu Üniversitesi'nde bir konser düzenlemişlerdi. O konserlerden sonra ben iyice tanındım. Onun için artık rahat bırakmıyorlardı. Yasaklı duruma düştüğüm için Suriye üzerinden Avrupa'ya geldim.

37 yıldır sakladığım bağlama

Avrupa'ya kendimle beraber sadece bağlamamı getirdim. O bağlama, 37 yıldır bende. İsmi de, 'kraliçe,' 'bağlamaların kraliçesi.' Benim en değerli arkadaşımdır. Hangi enstürmanı çalarsam, çalayım bağlamanın tadını alamıyorum. Bağlamanın anlamı benim için çok büyüktür. Orada halkımın acılarını ve yaşamını görüyorum. Onun için ona 'kalbimin kraliçesi' diyorum. Bir gün Diyarbakır'da konser versem, ilk olarak bu bağlamamla çıkacağım. Çünkü ben bunla oradan çıktım, onunla döneceğim.

Avrupa'ya geldiğinizde ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Avrupa'ya geldiğim dönemde yavaş yavaş Kürt siyasi hareketleri olgunlaşmıştı. Kürt özgürlük mücadelesinin sinyalleri vardı. Bu gelişmelere rağmen birçok siyasi parti arasında da görüş çatışmaları söz konusuydu. Ben de bu çatışmanın ortasına düştüm. Herkes beni kendi yanına çekmeye çalışıyordu. Ben ise hepsine aynı mesafeyle yaklaşmak istiyordum. Onun için; 'Hevalê bar giran im, hevalê şoreşvan im, endamê Kurdistanım...' parçasını söyledim. Ulusal davranmaya özen gösteriyordum. Bu büyüktür, bu küçüktür gibi farklılıklarım yoktu.

Koma Berxwêdan'ın kuruluş çalışmalarında da yer aldınız...

Evet, Koma Berxwêdan'ın ilk yıllarında da yer aldım. Çalışmalarımız oldu. Birçok arkadaş getirdik. Sefkan, Mizgîn, Seyîdxan, Zozan ve Çîya. Sefkan ile birlikte bir yıl çalıştık. Çok değerli bir insandı. Beste yapıyordu, resim çiziyordu. Çalışkan biriydi.

En sevdiği albümü

Şimdiye kadar çok sayıda albüm yaptınız. En çok hangisini beğeniyorsunuz? 'Bu albüm tam istediğim gibi olmuş' dediğiniz var mı?

'Hevalê bar giran im' albümünü çok seviyorum. Çünkü o zaman Avrupa'ya yeni gelmiştim. Çok kötü koşullar altında yaşıyordum. Kimseyi doğru dürüst tanımıyordum. Buradaki Kürt örgütleri birbirileriyle didişiyordu. Türk sol örgütleri beni 'ilkel milliyetçi'likle suçlayıp, zaman zaman sahneden indiriyorlardı. Bir yandan da kendimi kanıtlama mücadelesini veriyordum.

İlk albümlerinizde Marxizm ve sosyalizmi öven birçok parça var...

Evet, çok güzel parçalardı. Ben onları büyük bir zevkle okudum. Bugün hala eski Şivan'ım. Ama benim şöyle bir düşüncem de var; komünist de olsan, farklı bir düşünceye de sahip olsan ülkeni ve halkını sevmelisin. Yurtsever olmalısın. Onlar bunu kabul etmiyorlardı. 'Yok Lenin böyle demiş, bilmem Marx böyle demiş onun için bunu böyle yapmalısın' diye bana biçim vermeye çalışıyorlardı. Ben de onların sölediklerini kabul etmeyince sorun çıkıyordu.

Radikal bir demokratım

Kendinizi düşünsel olarak hangi ideolojiye daha çok yakın görüyorsunuz?

Dünyada, herkesin eşit koşullarda yaşamasını savunan biriyim. Bence enternasyonalizm de, budur. Radikal bir demokratım. Ve kendimi sosyalizm düşüncesine yakın görüyorum. Sosyalist bir Kürdistan iyidir, ama günümüzde bunun koşulları yok. Onun için insana ve çevreye önem veren demokratik bir sistemin yaratılması olanaklıdır. Zaten radikal demokrasi de, sosyalizme yakın bir sistemdir.

Ben değişim taraftarıyım. Bütün insanlar değişir. Ben de değişiyorum. Kürt sanatçılarının da değişmesini istiyorum. Sadece sanatlarında değil, yaşamlarında da bir değişim yapmaları gerekiyor.

Mücadelede yorulmadım

Ben halk davasının mücadelesinde yorulmadım. Sadece günün koşullarına göre değiştim. Şunu söylemeye çalışıyorum; her dönem 'Ez Xortê Kurdim bi nav u dengim' parçasını okuyamazsın. O dönemde söylenmesi gerekiyordu. Ama şu anda farklı bir tarzda söylenmesi lazım. Ama bu benim hala isyancı olmadığım anlamına gelmiyor. Kendimi hala ilk günkü gibi isyancı görüyorum. Çünkü halkım hala özgür değil, ülkem parçalanmış ve işgal altında. Ama mücadelenin rengi ve biçimi değişti. Bunu söylemeye çalışıyorum. Ben 15 yıl önce dönseydim belki bir gerilla bile olurdum. Mücadeleye öyle devam ederdim. Bugün ise daha barışçıl bir kanalda yürütürüm. Ama isyan ruhuyla...

'Hozancılık' ciddi bir sorumluluktur

Bugün, klasik, halk, pop, rap müziklerini yapan onlarca Kürt sanatçısı var. Bunu nasıl görüyorsunuz?

Bizim dönemimizde koşullar çok zordu. Kürtçe şarkı söylemek ve sanat yapmak bile neredeyse imkansızdı. Bugünkü tablo ise bu büyük bir gelişmedir. Ve daha da gelişmesi için her türlü desteğin verilmesi gerekiyor. Diğer birşey de, Kürt sanatçıları arasında artık bir rekabetin olması şart. Bu Kürt müziğini daha da geliştirir. Ancak ciddi sorunlar da var. Kürt sanat camiasında bir kimlik sorunu yaşanıyor. Bakıyorsun herkes kendisine 'Hozan' diyor. Bu çok büyük bir yanılgıdır. Herkes sanatçı olabilir, şarkı söyleyebilir. Ama 'Hozan' olamaz. Çünkü 'Hozan'lık ciddi bir sorumluluktur. Filozofluktur, bilim insanıdır. Toplumun öncüsüdür. Hani bugün kim bu kriterleri yerine getiriyor? Onun için herkese 'Hozan' denilmekten vazgeçilmelidir. Kürt kültür kurumları ve televizyonları bu ortamın yaratılmasına izin vermemelidirler. Biz, ancak Kant'a, Shakespaere'e, Galilei'ye, Ehmedê Xanî'ye, Feqiyê Teyran'a ve Cîgexwîn gibi isimlere 'Hozan' diyebiliriz.

Kürt müziğinin piyasası yok

Günümüzde Kürt müziği ciddi bir tıkanıklığı yaşıyor. Sizce en büyük engel nedir?

Kürt müzik piyasası ve pazarı yok. Sanatçılar özgür ve rahat değiller. Onun için bu sorunlar yaşanıyor. Ülkemizin durumu değişip, özel sektör gelişirse bir düzelme olur. Şu anda herşey siyasi partilerin desteğiyle yürüyor. Böyle olunca beklenen gelişme de, sağlanmıyor. Örneğin son yıllarda Güney Kürdistan'da çeşitli imkanlara sahip bir yönetimimiz var. Onlar bile bunu şimdiye kadar başaramadılar. Onlara giden sanatçıların ellerine üç-beş kuruş sıkıştırıp, gönderiyorlar. Halbuki profesyonel bir kurumlaşma olmalı. Bunun için fon ayrılmalı. İhtiyacı olan sanatçılara yardım yapılmalı. O zaman sanatçılar da çok rahat sanatlarını yapabilir. Ama bu yapılmıyor. Bence yavaş yavaş bu yapılmalı artık. Özel televizyon kanalları açılmalı, özel müzik şirketleri kurulmalı. Bu hem ulusallığı geliştirir, hem de, Kürt müziği ve sanatının önündeki engelleri ortadan kaldırır. Bütün dünyada bu böyledir.

Biz Aram Tigran'ı kaybetmedik

Ermeni kökenli sanatçı Aram Tigran yaşamını yitirdi...

Biz daha küçükken Aram Tigran'ı dinliyorduk, 'Ay dil', 'şev şev çu' gibi parçalar... Aram Tigran, Kürt sanat ve kültür bahçesiydi. O Ermeni'ydi, Kürt'tü, Kürdistani'ydi. Kürtçe'yi çok seviyordu. Biz Aram'ı fiziki olarak, kaybettik. Ama Aram Tigran Kürt müziğine yeterince zenginlikler kattı. Belki 5-10 sene daha yaşasaydı çok güzel şeyler katabilirdi. Olmadı. Ben şuna inanıyorum; gelecekteki Kürt sanatçıları da bizim kuşağımız gibi Aram Tigran'ın yaptığı besteleri seslendirecektir. Onun için biz Aram Tigran'ı kaybetmedik.



ALİ GÜLER
ANF