Türkiye işçi sınıfının, kazanılmış sendika haklarının gasp edilmesine yönelik Demirel hükümetinin çıkarmaya çalıştığı DİSKİ kapatma ve kazanılmış hakları gaspetme hedefli gerici yasalara karşı 15-16 Haziran 1970 yılında ayağa kalkarak bölgesel genel greve geçtiği direnişinin 79.yıl dönümü. Burjuvazi ve onların temsilcisi faşist gerici güçleri korkuya salan, 15-16 Haziran Büyük İşçi direnişi, sınıfın vahşi sömür ve örgütsüzlük dayatmasına karşı güncel olmaya devam ediyor.
Çeşitli ulus ve ulusal azınlıklardan oluşan Türkiye İşçi sınıfı, 1970 15-16 Haziran’ında, tarihinin en görkemli direnişini yarattı ülkemizde. Tüm ilerici, devrim güçleri eylem alanında önderliğinde birleştiren işçi sınıfı, karşı devrimin topyekün güçlerine karşı başta İstanbul olmak üzere, İstanbul ve İzmit işçileri bölgesel bir genel direniş yaratarak, kendi sınıfsal haklarını korumak, ekonomik, demokratik, sendikal hak ve kazanımlarına yönelik gerici-faşist saldırıları işçi yumruğuyla püskürtmek için sokaklara çıktı. Üretimden gelen gücünü harekete geçirip, eylem alanlarında birleştiren işçi sınıfı, 15-16 Haziran 1970’de, işçi sınıfının bugün kalbi olan İstanbul’a sokakların sahibini gösterdi. Kavganın şafaklarında doğan, kavganın sahibini tanıttı. İşçi sınıfının birleşik gücünün yarattığı direnişi, iktidar kavgasının zaferini ne kadar yakınlaştırdığını, tekil eylem ve istemlerde zaferi nasıl yakaladığını öğretici oldu. Sınıfın kendi gücüne güvenini geliştirici ve pekiştirici oldu. Devrimin diğer güçlerine, öncü güç olarak güven vericiliğini eylemiyle kanıtladı.
15-16 Haziran şanlı işçi direnişi, 1970 yılında, başında Demirel’in bulunduğu faşist Adalet Partisi (AP) hükümetinin, o dönem gelişen işçi hareketinin gelişimini durdurmak, devlet güdümlü sendika olan Türk-İş karşısında, işçi sınıfının hem ileri ve hem de daha mücadeleci kesimlerinin örgütlendiği DİSK’i kapatmak için yapılmak istenen 274-275 sayılı yasalarda yapılması düşünülen değişikliğin, burjuvazinin sözcülerinin tepindiği parlamentoda görüşüldüğü gün, işçilerin buna yanıt vermek için şartelleri indirip, sokaklara çıkmasıyla başladı. DİSK’in önderliğindeki DİSK üyeleri işçilerce başlatılan direniş, Türk-İş’e üye işçileri de eylem alanında kendi sınıf çıkarlarını savunma bilincini geliştirerek, birleştirip kucakladı. İstanbul işçilerinin yanında, özellikle İzmit işçileri sokakları işgal ederek, üretimden gelen gücüyle İstanbul’daki işçilerle birleşmek için İstanbul’a yürüdü. İşçi sınıfının, ekonomik, demokratik ve sendikal haklarına yönelik, burjuvazinin saldırılarına karşı, var gücüyle direnişçi işçilere saldırdı. Yollara tankı, panzeriyle barikatlar kurdu. Ancak, birleşik gücüyle harekete geçen işçi seli, bu faşist barikatları birer birer aşarak, İzmit’i İstanbul’la birleştirip, İstanbul’u etkisi altına aldı. Böylece 15 Haziran’da başlayan büyük işçi direnişi, 16 Haziran’ı kazandı.
Mevcut iktidarı doğrudan hedefleyen işçilerin eylemi, politik içeriğiyle devletle acık bir kavgaya dönüştü. Bu durum işçilerin direnişini örgütleyen D‹SK yönetimini aştı. Eylem egemen sınıfları olduğu kadar, reformist-revizyonist DİSK önderliğini de korkuttu. DİSK önderliğinin bu reformist tutumu, devletin “nefes borusu” oldu. Ordunun, polisin faşist saldırılarına karşı direnen işçilere, 15 Haziran akşamı DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler radyoda yaptığı konuşmada: “Direnişe son verin. Evlerinize, işinize dönün. Ordunun emirlerine uyun, askerler sizin kardeşinizdir, onlara karşı gelmeyin. Aranıza karışan militanların tahriklerine kapılmayın” yollu açıklamalarda bulundu. Devrimci gençliğin yolu, işçi sınıfının yoludur bilinciyle, işçi sınıfının direnişine en aktif dayanışmada bulunan ve fiilen işçilerle birlikte barikatların önünde dövüşen devrimci gençlik, burjuvazinin diliyle Kemal Türkler tarafından suçlandı. Sınıfa ihanetinin örneğini sergiledi. DİSK yönetimi bu tutumuyla, “Bu bir ihtilal provasıdır” diyen Türk-İş Başkanı Seyfi Demirsoy’la, egemen sermaye sınıflarının çıkarları doğrultusunda kol kola oldular.
Ancak “göğe hücuma kalkan” işçi sınıfının direnişi, direnişe ihanet eden DİSK ve Türk-İş yönetimini aşarak devrimci rotada ilerlemiş, İstanbul’un zaptını gerçekleştirmiştir. İşçi sınıfı bu direnişi sayesinde hükümete geri adım attırmış, parlamentoda onaylanan yasal değişiklikler geri çekilmiş, anayasa Mahkemesi bu değişikliği iptal etmek zorunda kalmıştır. Böylece kazanan işçi sınıfı olmuştur. Üstelik 15-16 Haziran direnişinde işçiler, bu zafer kazanımını, DİSK önderliğinin ihanetine, işçi sınıfının komünist bir politik önderlikten, kendi sınıf partisinin yoksunluğuna karşın elde etmiştir. Yüzlerce yaralı ve 3 şehit, yüzlerce tutuklu vererek kazanmıştır işçi sınıfı.
15-16 Haziran şanlı işçi direnişi, bir başkaldırıdır. Sınıfın birleşik gücüyle, emekçisi, gençliğiyle bir başkaldırıdır. Üzerinden 36 yıl geçmesine rağmen bir çok derslerle dolu bir başkaldırıdır. İşçi sınıfı, şanlı 15-16 Haziran’ı başkaldırısının derslerinden 36. yılında da öğrenmeliyiz. İşçi sınıfını kendiliğinden tarihsel eylemi olarak aradan 36. yıl geçmesine karşın, direnişin dersleri, öğreticiliğini bugünde tüm yakıcılığıyla korumaktadır.
Her adımda sınıfın partisini inşa etmek ve adım adım partileşmek için çalışan İnşamız için 15-16 Haziran direnişinin dersleri daha bir eğitici ve öğreticidir. İ. Kaypakkaya yoldaş önderliğinde M-L muhalefet olarak ilk şekillenişini, doğuşunu koşullandıran önemli bir olgu 15-16 Haziran şanlı işçi direnişi olmuştur. PDA revizyonizmi, bu kendiliğinden tarihsel eyleminin karşısında secdeye durup, her şeyi bundan bekleme mantığına karşı çıkmış, örgütlü bir eylemmiş gibi sahiplenişini eleştirmiştir. 15-16 Haziran direnişini, işçi sınıfının öncüsü, savaş kurmayı proletarya partisinin yoksunluğunu, bunun eksikliğini savaşım içerisinde daha çok hissettirmiş, bu nedenle savaşımını iktidar savaşımıyla birleştirici olamamıştır. 15-16 Haziran direnişi, İstanbul’un zaptını iktidarın zaptına taşıyacak, mücadelesini politik hedeflere yöneltecek ve onu her günkü politik savaşım içerisinde eğitecek partiyi, işçi sınıfına kavuşturmanın gerekli dersini vermiştir, komünist harekete. Bugünde, 36. yıl öncesinde olduğu gibi, sınıf hareketiyle komünist hareket ayrı ayrı yollarda yürümeye devam ediyor.
Komünist hareket çürümüş ve yozlaşmış önderlerin elinde geriye savrulmuş, kendi kaderine terk edilmiş ve sınıf içinde kendi kendini üreten komünist hücreler üzerinde yükselen komünist partisi yaratılmamış ve sınıfla yakalanan bağlar ve ilişkiler küçük burjuva devrimciliğine kapaklanılarak terk edilmiştir. Aynı zamanda bu şanlı direniş, komünist bir öncü olmaksızın, başarıların kalıcı olmadığının çarpıcı dersini vermiştir.
15-16 Haziran büyük işçi direnişi, işçi sınıfına, burjuvazinin işçi sınıfı içindeki “ajanları” olan işçi aristokratlarını sendika ağalarını tanıtıcı olmuş, bunların neyin kavgasında olduklarını öğretmiştir. Zora geldiklerinde kaçtıklarını, burjuvazi ile aynı kulvarda birleştiklerini, bir sofraya bağdaş kurduklarını gösterici olmuştur. 15-16 Haziran şanlı işçi direnişi, egemen sermaye güçleri tarafından “ kurtarıcı ”, “sınıflar üstü ” gösterilen, propagandası yapılan ordunun sınıfsal karakterini, faşist yüzünü açığa çıkartıcı ve ordunun faşist niteliğini, sermaye bekçiliği görevini kavratıcı olmuştur. Çünkü ordu her zaman olduğu gibi, 15-16 Haziran direnişinde de işçi sınıfının mücadelesini ezmek için elinden gelen herşeyi yapmış, kitlelerin üzerine tankını, panzerini sürmüştür.
15-16 Haziran şanlı direnişinde işçi sınıfı, devrimin yedek güçlerini de direnişinin çemberinden geçirerek, kentin küçük burjuvazisi ile gençliği işçi sınıfı yolunda birleştirmiştir. 15-16 şanlı işçi direnişi, devrimin şiddetle olacağını, her önemli dönemece hazırlıklı olmak gerektiğini, ülkemiz devrimci-komünist hareketine bir ders olarak vermiştir.
Aynı zamanda 15-16 Haziran işçi direnişi, “sınıfı kazanan devrimi de yapar” bilgisini bir kez daha tartışmaya yer vermeyecek düzeyde kanıtlayıcı olmuştur. 49. yılında 15-16 Haziran’ın başkaldırı derslerinde, öğrenerek sınıf içindeki çalışmaları geliştirmeli, devrimi örgütlemenin sınıfı örgütlemeden geçtiği gerçeğini unutmadan, seçimlerde başını OHAL rejimiyle işçi sınıfını sermaye karşısında örgütsüz ve grev-direniş silahından mahrum bırakan AKP’nin başını çektiği şeflik rejimine geçmenin ve daha çok emekçileri baskı ve sömürü altında tutmanın, kazanılmış hakları yok etmenin adı olan Cumhur İttifakının önünü kesilmesi ve hesap sorulması için oy vermeyip hesap sormalıyız.
Başında AKP-MHP faşist ittifakının durduğu faşizm ve sermayenin işçi sınıfı ve emekçi halklarımıza yönelik; özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, kirli savaşı dayatma ve her türden faşist-şeriatçı saldırılarına karşı barikat örmek ve bütün saldırıları geri püskürtmek, sınıfın öncülüğünde yeni 15-16 Haziranlar yaratmaktan geçiyor. Bunu yakalamak ise öncelikle sınıfa yönelik süreklilik arz eden devrimci çalışma yapmak, seçimlerde faşist dinci işçi ve halk düşmanı Cumhur ittifakına hayır demek ve HDP’yi desteklemek geçtiğini unutmayalım.