31 Ocak 2018 Çarşamba

EFRİNDE SİVİL KATLİAM..!


QSD savaşçılarının sert direnişi ile karşılaşan işgalci Türk ordusu ve çeteleri ağır kayıplar veriyor. Havadan ve karadan yoğun bombardımana rağmen ilerleyemeyen işgalciler, sivilleri katlediyor. İşgalciler ilk 10 günde 20'si çocuk, 12'si kadın olmak üzere 65 sivili katletti, 163 sivili de yaraladı. Dünkü saldırıda da onlarca sivil yaralanırken, 9 yaşındaki Arhat Eliko kurtarılamadı.
Türk ordusu ve bünyesindeki DAİŞ ile El Kaide devşirmesi çetelerin Efrîn’e yönelik saldırıları kesintisiz sürüyor. Yoğun bombardıman eşliğinde ilerlemeye çalışan Türk ordusu, QSD savaşçılarının direnişiyle karşılaşıyor. Bunun üzerine hava bombardımanı ve topçu atışlarına ağırlık veren Türk ordusunun hedefi yine yerleşim birimleri ve siviller oldu.
 Rojava merkezli ANHA’ya göre dün sabahtan akşam saatlerine kadar yaşananlar şöyle:
Bilbilê cephesi
Sabahın erken saatlerinde Efrîn kentinin kuzeyinde bulunan Bilbilê ilçesine bağlı Qurnê, Şêxorzê ve Ebûdanê köylerinde şiddetli çatışmalar yaşandı. Savaş uçaklarının yoğun bombardımanı eşliğinde devam eden çatışmalar, ilçe merkezine taşındı. Şehit ve yaralıların yanı sıra büyük yıkım oluştuğu aktarıldı.
Şera cephesi
Kentin kuzey bölgesinde bulunan Şera ilçesinde ise Bîr Elî ve Dêr Sewan köyleri çevresinde şiddetli çatışmalar yaşandı. Diğer yandan ilçe merkezine top atışları yapıldı.
Cindirês cephesi
Kentin güneyine düşen Cindirês ilçesinde de işgalci Türk ordusu ilçe merkezi, Hesrîkê ve Baflûrê köylerini obüslerle hedef aldı. Bombardıman sonucu, ağır tahribat oluştu.
Efrîn’in mahallelerine de
Türk ordusu, dün Efrîn merkeze bağlı Eşrefiye Mahallesi’ni de bombaladı. QSD, bir eve isibatet eden obüs topundan dolayı 11 sivilin yaralandığını duyurdu. Yaralılar, Avrin Hastanesi’ne kaldırıldı. Hastane yetkililerinin açıklamasına göre yaralanan sivillerin isimleri şöyle; Mıhemed Ehmed Eliko (75), Ekrem Eliko (45), Arhat Eliko (9), Emine Ebdulla Ferec (50), Mihemed Ehmed Eliko (10), Gule Mihemed Xelil (40), Eli Ekrem Eliko (40), Izet Şex Muda (58), Ebdo Musa (11), Ehmed Şukri (39), Helime Ehmed Mengawi (70).
Yaralılardan 9 yaşındaki Arhat Eliko, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı ve öğleden sonra yaşamını yitirdi.
Önceki günkü çatışmalar
QSD Basın Merkezi, önceki gün yaşanan çatışmalarla ilgili önceki akşam yazılı açıklama yaptı. Basın Merkezi’nin açıklamasındaki detaylar şöyle:
Mabata cephesi
Sabah saatlerinde çıkan çatışmalar, top ve ağır silahlarla aralıksız sürdü.
Raco cephesi
Kobra tipi helikopterlerle Raco çevresi ve Gır Tepesi ile Omera Tepesi’ne saldırdı. Türk işgal güçleri, öğle saatlerinde bölgeye girme girişiminde bulundu ve Gır Tepesi’ne saldırdı. Savaşçılar karşılık vererek saldırıları püskürttü. 1 buldozer imha edildi. Raco ve köylerine toplarla aralıksız saldırılarda 3 sivil yaralandı.
QSD savaşçıları, Şadiya köyü tarafında doçka yüklü 5 aracı hedef aldı; 3 araç tamamen imha edildi, diğer iki araçta da ciddi hasar meydana geldi.
Bilbilê cephesi
İşgalci Türk ordusu Topal, Xolka, Şexorze köylerine top atışları yaptı. QSD savaşçıları akşam saatlerine saldırganlara karşılık vererek Topal köyü karşısındaki karakolu vurdu.
Şera cephesi
İşgalci Türk ordusu Baflune tepesi, Dikmedaş ve Erebweran’a tank ve toplarla saldırdı.
Şerawa cephesi
QSD savaşçıları, Kelaha Semane cephesinde iki aracı hedef aldı.
Cindirês cephesi
Türk ordusu bir kez daha Cindirês ve ilçeye bağlı Hemam köyüne ağır silahlarla; Til Selur köyüne doçkalarla saldırdı.
Şehba Kantonu
Şehba’ya doğru girme girişiminde bulunan çeteler, hedef alındı. Uzun süreli çatışmaların ardından çeteler bölgeden geri çekilmek zorunda kaldı. EFRÎN

Türkiye'de linç kültürü: Hem paylaşım yapanlar, hem de yapmayanlar hedefte..!


Ocak 20’de TSK'nın Afrin operasyonun başlamasıyla beraber sosyal medyadan yapılan paylaşımlarla ilgili gözaltı haberlerinin gelmesi uzun sürmedi.
 Öte yandan özellikle ünlü isimler arasında, operasyona ilişkin yapılan paylaşımların yanı sıra "yapılmayan paylaşımlar" nedeniyle de hedef gösterilenler oldu.
 Bu Türkiye'de olağanlaşmaya başlayan linç kültürün bir göstergesi mi?
Afrin operasyonu çerçevesinde, "operasyonla ilgili paylaşım yapmadığı" için baskı görenlerin, hatta hedef gösterilenlerin sayısı her geçen günle artıyor.
Hükümete yakınlığıyla bilinen bir televizyon kanalında geçen hafta yayınlanan bir programda, sunucular teker teker ünlülerin sosyal medya hesaplarını taradı ve Afrin paylaşımı bulunmayanları "Afrin harekatına destek olmayan ünlüler" diye etiketledi.
Sosyal medya paylaşımlarında şimdiye kadar siyasi konulara girmeyen kişiler de bu baskıdan nasibini alıyor.
Twitter hesabını ağırlıklı olarak sanat faaliyetlerinin tanıtımı için kullanan oyuncu Gupse Özay bunlardan biri. Oyuncu ve senarist Özay, Afrin ile ilgili paylaşım yapmamıştı ve tesadüfen Alaska depremiyle ilgili bir paylaşımda bulunup üzüntülerini dile getirdiği için hedef haline getirildi.

Türkiye'de linç kültürü: Hem paylaşım yapanlar, hem de yapmayanlar hedefte..!


Linç kültürüOcak 20’de TSK'nın Afrin operasyonun başlamasıyla beraber sosyal medyadan yapılan paylaşımlarla ilgili gözaltı haberlerinin gelmesi uzun sürmedi.

 Öte yandan özellikle ünlü isimler arasında, operasyona ilişkin yapılan paylaşımların yanı sıra "yapılmayan paylaşımlar" nedeniyle de hedef gösterilenler oldu.
 Bu Türkiye'de olağanlaşmaya başlayan linç kültürün bir göstergesi mi?
Afrin operasyonu çerçevesinde, "operasyonla ilgili paylaşım yapmadığı" için baskı görenlerin, hatta hedef gösterilenlerin sayısı her geçen günle artıyor.
Hükümete yakınlığıyla bilinen bir televizyon kanalında geçen hafta yayınlanan bir programda, sunucular teker teker ünlülerin sosyal medya hesaplarını taradı ve Afrin paylaşımı bulunmayanları "Afrin harekatına destek olmayan ünlüler" diye etiketledi.
Sosyal medya paylaşımlarında şimdiye kadar siyasi konulara girmeyen kişiler de bu baskıdan nasibini alıyor.
Twitter hesabını ağırlıklı olarak sanat faaliyetlerinin tanıtımı için kullanan oyuncu Gupse Özay bunlardan biri. Oyuncu ve senarist Özay, Afrin ile ilgili paylaşım yapmamıştı ve tesadüfen Alaska depremiyle ilgili bir paylaşımda bulunup üzüntülerini dile getirdiği için hedef haline getirildi.

Kendisini yakan işsiz yurttaş: Aileme helalinden ekmek götürmek istedim, çöpçülük yapayım ama işim olsun..!


Balıkesir’de, işsiz olduğunu belirterek daha önce defalarca iş başvurusunda bulunduğunu söylediği belediyenin önünde kendisini yakan Mustafa Birgül, "Taş taşıyayım, çöpçülük yapayım ama işim olsun. Maaşım 300 lira, 500 lira olsun ama bir işim olsun. Yakınlarıma yük olmak istemiyorum. İbreti alem olsun diye kendimi yaktım” dedi.
Balıkesir’de yayın yapan yerel Yenisöz gazetesine konuşan Birgül, cezaevinden denetimli serbestlikle çıktığı ve eski hükümlü olması sebebiyle iş bulamadığı söyledi.
'HELALİNDEN EKMEK GÖTÜRMEK İSTEDİM'
Pazartesi günü, Balıkesir'deki Altıeylül ve Karesi belediyelerinin bulunduğu bina önünde kendisini yakan Birgül, "İş bulmakta zorlanıyorum. Bu zamana kadar çalmadığım kapı, konuşmadığım kişi kalmadı. Valiliğinden tutun da kaymakamlığa, belediyesinden AK Partili yöneticilerine kadar defalarca herkesten iş istedim. Önümde iki seçenek vardı; ya iş bulup aileme bakacaktım ya da eski bir hükümlü olduğum için gayrimeşru işlere bulaşıp, tetikçilik yapacaktım. Ben aileme helalinden ekmek götürmek istedim” ifadelerini kullandı. Birgül, şöyle devam etti:
"Belki de bugün evimin suyunu, elektriğini, doğalgazını kesmeye gelmişlerdir. Geçen ay elektrik paramı bir arkadaşım yatırdı. Üç kez kaymakam beyle görüştüm. Organize Sanayi Bölgesi'ne yönlendirdiler, arıyorum bana göre iş olmadığını söylüyorlar. Koca OSB'de bana göre iş yok mu? AK Parti İl Başkanlığı'na, ilçe başkanlıklarına da gittim. Sekiz yıl ceza yattım hiç bu kadar bunaldığımı hatırlamıyorum. Bir aydan beri delirecek gibiydim. Öyle yapıyorum olmuyor böyle yapıyorum. Taş taşıyayım, çöpçülük yapayım ama işim olsun. Maaşım 300 lira, 500 lira olsun ama bir işim olsun. Yakınlarıma yük olmak istemiyorum. İbreti alem olsun diye kendimi yaktım. Numune olayım."

İşte İstanbul’da yoksulluğun tablosu

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin CHP’li Meclis Üyesi Dr. Hakkı Sağlam, İSKİ ve İGDAŞ'a 2017 yılında faturalarını ödeyemediği için kaç konut ve işyerinde kesinti yapıldığını, vatandaşın kuruma borcunu ve tahsil edilen açma-kapama bedellerini sordu. Sözcü'den Özlem Güvemli'nin haberine göre, İSKİ ve İGDAŞ'tan gelen yanıtlar kentteki yoksulluğun boyutunu gözler önüne serdi.
En yetkili ağızdan açıklama: 700 bin müşteri faturalarını korsan noktalara ödüyor
En yetkili ağızdan açıklama: 700 bin müşteri faturalarını korsan noktalara ödüyor
4 milyarlık su borcu
6 milyon 311 bin 485 abonesi bulunan İSKİ'nin açıkladığı rakamlara göre 2017 yılında toplam 580 bin 201 konut ve işyerinin suyu faturalar ödenemediği için kesildi. İSKİ abonelerinin kuruma olan fatura borcu toplam 4 milyar 938 milyon liraya çıktı. Vatandaştan yıl boyunca açma-kapama bedeli olarak toplam 6 milyar 636 milyon 903 bin TL tahsil edildi.
493 bin evde gaz kesik
6 milyon 239 bin 857 aboneye sahip İGDAŞ'ın açıkladığı rakamlar da İSKİ'den farklı değil. 2017 yılında toplam 493 bin 219 konut ve işyerinde faturalar ödenemediği için gaz kesildi. Toplam 147 milyon 446 bin liralık fatura zamanında ödenemedi. İstanbullulardan 13 milyon liralık gaz açma-kapama bedeli tahsis edildi. 2017'nin sonuna gelindiğinde vatandaşın İGDAŞ'a toplam 348 milyon 126 bin 960 lirayı buldu.
Yolda bulduğu su faturasının borcunu ödedi
Yolda bulduğu su faturasının borcunu ödedi
İstanbul el yakıyor
CHP'li Meclis Üyesi Dr. Hakkı Sağlam, her geçen yıl faturasını ödemeyen vatandaşların sayısında da su ve doğalgaza yapılan zamlarda da ciddi bir artış olduğuna dikkat çekti. Özellikle su fiyatlarına dikkat çeken Sağlam “Vatandaş suyuna her ay zam yapılıyor. 2017 yılının başında yani ocak ayında su birim fiyatı 6.15 liraydı. Bu rakam yılın ortasında haziran ayında 6.52 liraya, yıl sonunda da 6.55'e çıktı. Suya her ay enflasyon oranında yapılan zam hiç adil değil. Sayıştay da suyun maliyetini dikkate almadan tarifenin her ay enflasyon oranında belirlenmesini hukuka uygun bulmamıştı. Sayıştay raporlarına bile yansıyan bu adaletsizlik vatandaşın belini iyice büktü. İSKİ'nin açıkladığı rakamlar da bunun doğruluyor” dedi. Kış aylarında yüzlerce lirayı bulan doğalgaz faturalarının da bir ailenin en büyük gider kalemi haline geldiğini belirterek “Artık İstanbul'da en temel ihtiyaçlarımızı karşılayamaz hala geldik. İstanbul el yakıyor, vatandaş ekonominin kötü gidişatı altında eziliyor” diye konuştu.

HDP'li Kerestecioğlu: Kendi canımızı hiçe sayıp barış diyoruz..!


HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu, Mecliste bir basın toplantısı düzenledi.
Gündeme ilişkin konulara değinen Kerestecioğlu, şunları söyledi:
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nin 11 yöneticisi dün sabah evleri basılarak gözaltına alındı. Yıllardır Türkiye’de insan sağlığı için emek veren değerli bilim insanları, akademisyenler, tıp doktorlarından söz ediyoruz. Türkiye Menderes döneminde üniversite hocalarına yapılan baskıyı gördü, 1971’de darbeyle üniversitelerdeki ihraçları gördü, 1980 darbesiyle Türkiye’de bilimin ve akademinin nasıl kimliksizleştiğine tanık oldu. Fakat bugün, o dönemleri arar haldeyiz.
Cumhurbaşkanı insan hakları çerçevesinde yapılmış bir açıklamanın ardından bile hemen TTB’yi hedef gösterdi: hekimlerden “terör seviciler” diye bahsetti. Yetmedi, Başbakan Yardımcısı Bozdağ da aynı hakareti sarf etti. Yetmedi, Sağlık Bakanı, İçişleri Bakanı suç duyurusunda bulundu.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri de dün TSK’nin Afrin’e saldırısında sivillerin ölümünden endişe duyduklarını söyleyen bir açıklama yaptı. Özellikle kadın ve çocukların hayatlarını yitirmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Birleşmiş Milletler gibi bir kurumun açıklama yaptığı bir konuda Türkiye’deki demokratik güçlerin, bilim insanlarının sessiz kalması beklenebilir mi?
Açabilseler Birleşmiş Milletler sözcülerine de soruşturma açacak noktaya geldi Türkiyeli savcılar. Yalnızca sosyal medyada savaş karşıtı paylaşımlar yaptıkları için 311 kişi gözaltına alındı. Afrin operasyonu başladığı günden bugüne savaş karşıtı açıklama ve eylem yapmak isteyen herkes polis tarafından engellendi! Barış için açıklama yapmak isteyen Barış Blokunun açıklama yapacağı binanın çevresi adeta polis ablukasına alındı.
KENDİ CANIMIZI HİÇE SAYIP BARIŞ DİYORUZ
Hiçbir amaç için, hiç öyle vatan için kılını kıpırdatmayacağını bildiğimiz trollerin, havuz ve yandaş medyasının silahşörlerine karşı kendi canımızı hiçe sayıp barış diyoruz! Biz bu ülkeyi öyle deli gibi seviyoruz ki sadece konuştuğumuz için, sadece yazdığımız için hapishaneye giren de biz oluyoruz, dört ayaklı minarenin önünde vurulan da, Agos’un önünde yerde yatan da…
Bu milletin ekmeğini yiyenler, Avrupa’da bizi şikayet edenler diyorlar. Biz milletin oyuyla gelmedik mi? Bize oy veren insanlar millet değil mi?
Barışsever millet makbul değil, öyle mi! O sahte vatan sözlerini bir kenara bıraksınlar! Hiçbir bedele razı olmadığınız için acı çekiyor bunca insan!
Hala yakınlarının bedenlerine ulaşamayan Cumartesi anneleri de, çocuklarının mezarları bile tahrip edilen aileler de, askerde hayatını kaybeden çocukların aileleri de, 15 Temmuz’da öldürülen gencecik askerler de, tanklara karşı çıkıp darbe girişimini cesaretle önlemek isteyen insanlar da.... Almadığınız önlemler, ayrımcı zihniyetiniz yüzünden öldürülen kadınlar da; istismara uğrayan çocuklar da; kendinize hak gördüğünüz hiç bir şeyi hak görmediğiniz, grevlerini yasakladığınız işçiler de... Kuruttuğunuz nehirler bile acı çekiyor! Üstelik de memleketiniz Rize yakınlarında.
Ama bir tek siz acı çekmiyorsunuz! Acı damarınız kurumuş sadece acıtmak istiyor, bundan besleniyorsunuz!
Eğer bu ülkede mutsuz olan sadece bizler olsaydık, inanın ki “ha tamam” derdim! “Tamam! Biz ayrı düşünüyor ve bundan dolayı mutsuz oluyoruz.” Ama herkes mutsuz. Bütün ülke mutsuz! İktidarı destekleyen de desteklemeyen de...
AFRİN DEMEYİ YASAKLADILAR
Yasaklı kelimeler sözlüğü çıkaracaklar neredeyse. Dün hırsız, katil sözlerini yasakladınız bugün Afrin demeyi! Pendik ilçe binamız yakıldı ve önünde yapılan basın açıklamasında dün ne dedi polisler biliyor musunuz; “Afrin derseniz saldırırız!” Bu ülke hiç bu denli düşük, bu kadar aciz bir siyasete hiç maruz kalmamıştı. Sözden bu kadar korkan bir siyasete, söze bu denli tahammülsüz bir siyasete maruz kalmamıştı!
Bize kongre yaptırmamak için herkesi tutukluyorsunuz! İl ve ilçe başkanlarımız gözaltına alınıyor. Kendileri parti kapatmaya maruz kaldılar ya bu utanca maruz kalmamak için bir parti kapatılmadan nasıl fiilen kapatılır, bunu yapıyorlar. Niğde İl Eşbaşkanımız tutuklandı iki gün önce ve daha onlarcası.
Onu bir örnek olarak söylüyorum çünkü annesi ve eşi hasta olan bir arkadaşımız! Tutuklama eğer delil karartma, kaçma şüphesi varsa yapılan bir uygulamadır. Hakimlere bir kez daha seslenmek istiyorum bir hukukçu olarak; tutuklama bir parti kongre yapamasın diye, bütün örgütü çalışamasın diye talimatla yapılan bir uygulama değildir! Daha kaç ah alacaksınız, kaç ailenin ahı üzerinizde olacak siz işinizi kaybetmeyin diye bilemiyorum! İş kaybedilir ama onur kaybedilirse vay insanın haline diyorum sadece!
Onur demişken size bir paragraf okuyayım; Meclis Başkanının sözleri: "Önceki gün Avrupa Parlamentosunda bir şaşkın milletvekili kendi ülkesini şikayet ediyor, 'Neden bu işlere mani olunmuyor?' diye. Şaşkın, cahil. Bir söz var 'tahsil cehaleti alır ama merkeplik baki kalır.' diye. Bir moda çıktı bir ara, sanatçı denilenler, kuyular kazdılar, oyuncak tabancalar ve tüfekler topladılar ve basının önünde gömdüler. Ne o, 'silahsızlanacağız, barış istiyoruz.' Yok canım.! Bu, bizdeki cihad ruhunu almaktır ve yanlıştır.” Sadece öfkeden beslenen insanlar kategorisinin şahikası.
YALAN ZAMANLARDAYIZ
Geçen hafta Türkiye’den her partiden vekillerle birlikte Avrupa Konseyindeydik. Konsey Genel Sekreterine, Afrin’de sivillerin ölümünden duyduğumuz endişeyi dile getirerek özellikle savaş karşıtı gösterilere karşı hükümetin baskılarına karşı ne yapmayı düşündüklerini sordum. Soru bu kadar basitti. İktidar sahipleri öyle güzel kullanıyorlar ki her şeyi… Siz orada konuşurken, orada asla söylemediğimiz şeyleri söylemişsin gibi çevirme haysiyetsizliğine düşüyorlar. Neden? Çünkü yalan zamanlardayız.
Meclis Başkanından militarist bir erkek siyaseti beklenebilir, kendisi yalnızca yaşı itibariyle değil; zihniyet yapısı itibariyle de eski erkek siyaseti benimsemiş bir siyasetçi; fakat işi hakarete, bir de üstüne savaşı cihatla övmeye vardırması kabul edilemez.
Avrupa Konseyi, 2. Dünya Savaşının ardından savaşın yarattığı yıkımdan alınan derslerle bir insan hakları standartları oluşturmak için kurulmuştur. Türkiye de kurucu üyelerindendir. Şimdi Türkiye, gerçekten Avrupa Konseyinin kurucu üyesi gibi davranacak mı? Onun prensiplerine uyacak mı uymayacak mı? İnsan hakları değerlerini benimseyecek mi?
YALANI BİR SİYASET YAPMA BİÇİMİ HALİNE GETİRDİLER
Yoksa “ilk iktidara geldiğimizde devlet kurumlarını ele geçirmek için bu değerleri kullandık, biz bu değerlere sadık değiliz” deyip çekilecek mi? Avrupa Konseyi insan haklarını denetleyen bir parlamento olarak elbette barışın en çok dile getirileceği yerdir. Afrin’de insan hakları ihlalleri tüm hafta boyunca her siyasi görüşten, her ülkeden milletvekili tarafından dile getirildi. Yalan söylüyorlar! Yalanı, bir siyaset yapma biçimi haline getirdiler.
Birleşik Sol Grup Başkanı Hollandalı parlamenter Tiny Kox, Türkiye’nin başlattığı askeri operasyonun uluslararası hukuku ihlal ettiğini, Afrin’in Türkiye’ye gerçekçi hiçbir tehdit yaratmadığını ifade etti. Erdoğan’ın barış yanlılarına tehdit ve hakaretle yaklaştığını ifade ederek bu yaklaşımı kınadı. Türkiye’yi derhal Suriye’deki askeri müdahalesini, sonlandırmaya çağırdı.
AKP’nin de üyesi olduğu Avrupa Halk Partisi Grubu adına konuşan Romanyalı parlamenter Marian Stroe, sivil insanların bölgede zarar gördüğünü, yaklaşık 800.000 kişinin IŞİD’in barbarlığından kaçıp Efrin’e yerleştikten sonra yeniden kendilerini tehdit altında hissettiklerini söyledi. Cihadist grupların Türkiye’nin gölgesi altında hareket ettiğini ifade etti. Türkiye’nin politik bir sorunu çözmek için askeri araçları kullandığını belirtti.
Sosyalist Grup adına konuşan Estonyalı parlamenter Marianne Mikko, Avrupalıların sadece eleştirmemesi, acilen harekete geçmesi gerektiğini söyledi. Türkiye’yi Afrin’e saldırmak yerine IŞİD’le mücadele etmeye çağırdı.
Avrupa Liberalleri ve Demokratları grubu adına yapılan konuşmada ise Suriye’deki çatışmaların dışında kalan stabil bir bölge olan Afrin’de Türkiye’nin başlattığı operasyonun bölgedeki barışa zarar verdiğini ve sivillerin korunması için Türkiye’nin hiçbir sorumluluk almadığı ifade edildi.
Konseyde yapılan neredeyse tüm konuşmalar bu minvaldeydi. Savaş karşıtıydı. Türkiye’de edilse artık yıllarca hapis cezasıyla yargılanacak sözlerdi, barış sözleriydi bunlar.
ÖLÜMÜ DEĞİL YAŞAMI SAVUNANLAR SUÇLU
15.12.1978 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda oy birliği ile kabul edilen bildiri “(...) her insan ırk, din, dil, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin doğuştan barış içinde yaşama hakkına sahiptir”der. Ayrıca Birleşmiş Milletler Halkların Barış Hakkına Dair Bildirisinden ilgili kısım da şöyledir: “Gezegenimizde yaşayan halkların kutsal barış hakları bulunduğunu ilan eder”. Bunun yanı sıra Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 20’nci maddesine göre, “Her türlü savaş propagandası hukuk tarafından yasaklanır”
Fakat Türkiye’de uluslararası hukuk ve insan hakları tersine çevrilmiş durumda. Savaş değil barış propagandası yasak; ölümü değil; yaşamı savunanlar suçlu!
Türkiye’nin Afrin’e yaptığı saldırının, Türkiye ve Afrin halklarına zarar vermekten başka hiçbir sonucu olmayacak. Afrin, Suriye iç savaşının merkezi olan Halep’e yakın olduğu için Halep’ten ciddi bir göç aldı. Bugün Afrin’de 1.2 milyona yakın insan; Kürt, Arap, Türkmen, Alevi Kürt, Ortodoks Süryani-Ermeni, Çerkes Kuzey Suriye Federasyonu adı altında bir arada yaşıyor. Bu etnik çeşitliliğin uyum içinde bir arada var olabilmeleri için Afrin’de yerel meclisler oluşturulmuş. Meclislerde herkes temsil ediliyor. Kürtçe, Arapça, Türkçe, Çerkesce, Ermenice ve Süryanice dillerinde anadilinde eğitim veren okullar var. Ekonomik olarak da tarımla ayakta kalıyor.
Komşumuz, Türkiye’de yaşayan halkların akrabaları Afrin’de demokratik ve eşit bir yönetim kurmuşken ne yazık ki hükümet Türkiye’deki Kürt yurttaşlarla barış masasını devirdiği gibi Afrin’de yaşayan halklara karşı da düşman siyaseti izlemeye başladı. Bu milliyetçi histerinin tek nedeni, AKP’nin devlet içindeki bazı derin güçlerle işbirliği yaparak 180 derece bir eksen değişikliği yapmasıdır. Erdoğan ve çevresindekilerin kendilerini güvenceye almak için derin devlet diye anılan klikle anlaşmasıdır. Bu nedenle, toplumda milliyetçi histeriyi kışkırtmaya, savaşı kutsamaya başladılar. Savaş yolsuzlukları, usulsüz ihaleleri örter.

Alevilerin kutsal mekanı yapılaşmaya açılıyor..!


Taslak halinde olan projeye göre bir amfi tiyatro, çocuk oyun alanı, yaklaşık 20 kişilik bir misafirhane, mangal istasyonu, mesire alanı ve müze gibi yapılar yapılması planlanıyor.
Bölgenin dokusuna zarar vereceği ve geri dönülemez tahribatlara yol açacağı kaygısını taşıyan Tunceli Barosu ve Ovacık Belediyesi ile dernek ve ibadet kuruluşları olmak üzere birçok kurum şimdiden uyarıyor ve projenin derhal askıya alınmasını talep ediyor.
‘Munzur Gözeleri’nin statüsü yeniden değerlendiriliyor, yapılaşmaya açılacak’
Tunceli’deki kurumların temsilcileri, projeye neden karşı çıktıklarını Diken’e anlattı
Tunceli Barosu Başkanı Barış Yıldırım, şöyle konuştu:
"Munzur Gözeleri, Munzur Milli Parkı’nın temel kaynağı değerinde. 2001 yılında Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından burası 1. derece doğal SİT alanı ilan edildi.
Ayrıca Munzur Gözeleri Alevilik açısından bir ibadet alanı ve bölgenin en temel doğal ve kültürel alanlarından en önemlisidir. Maalesef burada son dönemlerde yoğun bir insan nüfusu oluştu. Buranın bir mesire alanı, mangal alanı olarak değerlendirilmesine dair yaklaşımlar vardı. Bundan kaynaklı olarak gerek peyzajı gerekse ekolojik ortam bundan zarar gördü.
Bu yetmezmiş gibi son dönemde burayla ilgili bir taslak projesi var. Projede bir amfi tiyatro, çocuk oyun alanı, yaklaşık 20 kişilik bir misafirhane, mangal istasyonu, mesire alanı ve müze gibi yapılar öngörülüyor. Bunun dışında orada çeşitli parke taşlarıyla duvar oluşturulması söz konusu.
‘O bölgenin insan etkileşiminden arındırılması lazım
1. derece doğal SİT alanları Kültür ve Tabiat Koruma Yüksek Kurulu ilke kararına göre kesinlikle bilimsel çalışmalar dışında başka hiçbir çalışmaya etkileşime açılmayacak alanlardır. Burada turizm yapılamaz, yapılaşmaya gidilemez.
Bölgenin temel kaynak değeri durumunda olan Munzur Gözeleri’nin yoğun bir şekilde kirletilmesi söz konusu. Oraya piknik amaçlı giden insanlar, çöplerini ve atıklarını orada bırakıyorlar ve en başından beri su kaynağının kirletilmesinden kaynaklı olarak su ekosistemi bozuluyor.
Bizim itirazımız oranın bütün olarak ticari ve turistik faaliyetlere kapatılmasıdır. 1. derece doğal SİT alanlarında olması gereken budur zaten. Projede ise bunun aksine turizmi teşvik edecek yapılar söz konusu. Mevzuata da aykırı bu durum.
Alevilerin kutsal bir ibadet mekanı olmasından dolayı biz bu projeye karşıyız. O bölgenin insan etkileşiminden arındırılması lazım. Yoksa geri dönülemez tahribatlara yol açıyor.
Bu taslak projeye karşı ciddi itirazlar söz konusu olduğu için askıya alınmasını istiyoruz. Bu projenin nasıl hazırlandığını bilmiyoruz ve hayretler içindeyiz. Munzur Gözeleri’nin zaten tahrip edildiğini tespit ettik ve bununla ilgili bir suç duyurusunda bulunduk.
Yıldırım ayrıca, Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nun 1. derece doğal SİT alanı olan Munzur Gözeleri’nin statüsünün yeniden değerlendirilmesiyle ilgili ekolojik temelli bir çalışma başlattığını, amacın orayı yapılaşmaya açmak olduğunu belirtti.
Projeyle ilgili Tunceli valisiyle görüştüklerini dile getiren Yıldırım, konu hakkındaki baro görüşüne gösterdiği hassasiyet için kendisine teşekkür ettiklerini ifade etti.
Maçoğlu: Vali beyle görüştüm, o projenin zarar vereceğini söyledim
Ovacık Belediye Başkanı Fatih Maçoğlu da şu ifadeleri kullandı:
"Ben de o toplantılara katılan biriyim. Bu projeye dair tartışmaları sürdürüyoruz. O bölge çok uzun süredir insan baskısı altında olan bir yer. Özellikle yaz döneminde bin ile 2 bin insanın geldiği bir alan o yüzden doğal yapısı da çok bozuldu ve tahrip oldu. Bizim de bakış açımız şu: Oranın kutsallığına dokunmayacak, inanç ayağını ve doğasını koruyacak bir yol bulunmalı.
İlçemizi ziyareti sırasında ben bu taslak proje hakkında vali bey ile görüştüm ve yapılması halinde o projenin oraya zarar vereceğini ve sıkıntılar yaratacağını söyledim. Vali bey de ‘Böyle bir proje oraya uygun bir proje değil’ dedi
Yetkililerle görüşmelerimiz devam ediyor. Bizim de nasıl bir alternatifimiz olabilir, nasıl bir yol izlemeliyiz üzerine Munzur Özgür Aksın Platformu’nun ve Dersim Barosu’nun da içinde olduğu çeşitli yapılarla meclis toplantılarımız oldu. Çeşitli fikirler var.
Sonuç olarak insanlar oraya gidiyor, piknik de yapıyor, ibadetini de yerine getiriyor. Bu saatten sonra insanlara gitmeyin diyemezsiniz. Dolayısıyla izlenecek yol haritası üzerinde tartışmalar sürüyor. Bana göre orada inanç büyükleri, dedeleri, peyzaj mimarlarıyla ve diğer işin ehli insanlarla yapılacak görüşmelerden sonra o bölgenin dokusunu bozmadan bir düzenleme yapılabilir.”
“Halkın ve inanç önderlerinin görüşü olmadan girişimde bulunulmamalı”
Dersim Dernekler Federasyonu (DEDEF) Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Şen ise şu değerlendirmelerde bulundu:
“Yazılanlar ve çizilen şemalardan anlaşılıyor ki kaynağa kutsal bir ziyaretten çok bir mesire yeri gözüyle bakılmıştır. Bence bir ziyaret üzerinde düzenleme yapmak çok hassas bir durumdur. Ovacık bölgesindeki halkın ve pir ocaklarının görüşü alınmadan asla herhangi bir girişimde bulunulmamalıdır. Dersimli biri olarak Munzur Baba ziyaretindeki bazı uygulamaları eleştirmekteyim, yapılacak bir müdahalenin de teferruatlı düşünülerek yapılmasından yanayım.
Bence böyle bir müdahalenin sorumluluğunu almak Kalkınma Ajansı gibi bir kurumun yapabileceği bir iş değil. Dersim’in kanaat önderlerinin geniş katılımlı çalışmalarından sonra verilecek kararlarla uygulamaya geçilmelidir. Bence, Munzur Baba ile ilgili bir düzenlemede şu hususlara dikkat edilmelidir:
- Kaynağın başına yapılmış ve çığ ile düşen bir kayanın bir kısmını yıktığı beton bina yıkılmalı, yeri eski doğal haline uygun şekilde düzenlenmelidir,
- Kaymakamlık ve belediyeler tarafından doksanlı yıllarda döşenen fabrik tuğlalar sökülmeli, yerlerine Ovacık’ın doğal taşından kesilmiş taşlar döşenmelidir,
- Munzur’un kaynağı, köy içindeki köprüye kadar kesinlikle pikniğe; kebap ve ızgara, restoran, çay, gözleme türü ticari faaliyetlere kapatılmalıdır. Bu faaliyetler güneydeki çakıllı bölgeye taşınabilir,
- Güneydeki çakıllı bölgeye sağlıklı ve kullanılabilir kurban kesme yerleri, çocuk parkı; kültürel etkinlikler, toplantılar ve cem törenleri için toplanma ve konaklama yerleri yapılabilir,
- Bütün turistik ve ticari faaliyetler suyun kaynağından en az bir kilometre uzakta ve Munzur’u kirletmeden gerçekleştirilmelidir,
- Munzur’un kıyısındaki köylerden ve ilçe merkezinden ırmağa karışan kanalizasyon ve çöp gibi katı atıklar önlenmelidir.”
‘Bize göre yanlış bir proje’
Ovacık Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Cemevi Başkanı Aydın San, şunları söyledi:
"Taslak hakkındaki o projenin toplantısına ben de katıldım. Bize göre yanlış bir proje çünkü Munzur Gözeleri dediğimiz bizim için bir ziyaret mekanı Aleviler için ziyaretgahtır, oranın bir ibadethane olması ayrı bir konu ama ibadethaneler ayrı ziyaretgahlar ayrıdır.
İbadethaneler cemevlerimizdir, ziyaretgahlar ise zamanında ermiş insanların yaşadığı ve vefat ettiği bizim de ziyaret ettiğimiz yerlerdir. Lokma dağıtıp kurbanımızı keseriz. Biz oranın üzerine cemevi dahi olsa bir yapı yapılmasını istemiyoruz. Çünkü zaten hem oranın yakınında hem de merkezde var.
Oraya çocuk parkı olmaz, oraya amfi tiyatro olmaz. Bizim inanç merkezlerimizin bir değeri var, biz oraları bir eğlence merkezi haline çeviremeyiz. Orası ziyaret alanı olarak kalmalı."
Ajans: Projeyle ilgimiz yok
Projeyi hazırladıkları belirtilen Tunceli Valiliği’ne bağlı Fırat Kalkınma Ajansı yetkilileri ise Diken’e bir açıklama yaparak, "Munzur Gözleri ile ilgili Ajansımızca hazırlandığı söylenen proje zamanında Ovacık Köylere Hizmet Götürme Birliği tarafından hazırlanmış, Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun onayından geçmiştir" dedi.
"Söz konusu proje Tunceli valimiz Sayın Tuncay Sonel tarafından yetersiz bulunmuştur" diyen ajans yetkilileri "Munzur Gözlerinin doğal dokusuna zarar verilmeden bir peyzaj projesinin yapılması halen Ajansımız gündemindedir. Ancak burada da Ajansımız proje hazırlayan değil projeyi finanse eden konumda olacaktır” ifadelerini kullandı.

DTK Eş Başkanı Leyla Güven tutuklandı..!


Sosyal medya’dan Afrin operasyonuna yönelik paylaşımları ve yaptığı açıklamalar nedeniyle 22 Ocak’ta evine yapılan baskınla gözaltına alınan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven 9 günlük gözaltı süresinden sonra öğlen saatlerinde Diyarbakır Adliyesine getirildi.
‘ÖRGÜT KURMAK’ İDDİASIYLA TUTUKLANDI
Mezopotamya Ajansı'nda yer alan habere göre savcı, Güven’in DTK’de yaptığı çalışmalar, Afrin operasyonuna karşı basına verdiği demeçleri ve yaptığı konuşmaları gerekçe göstererek, “Silahlı örgüt kurmak ve yönetmek”, “Örgüt propagandası yapmak”, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” iddiasıyla tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliğine sevk etti. İfade verdikten sonra Güven, “Örgüt kurmak ve yönetmek” iddiasıyla tutuklandı. 

Deniz Naki: Bu tür ceza ve yaptırımların beni barış, özgürlük ve yurtsever hırsımdan alıkoyamayacağının iyi bilinmesini isterim..!

Deniz Naki: Bu tür ceza ve yaptırımların beni barış, özgürlük ve yurtsever hırsımdan alıkoyamayacağının iyi bilinmesini isterim
Türkiye'ye dönmeme kararı alan Naki, cezadan sonra ilk kez konuştu.31
İnternette yayınladığı Afrin videosundan dolayı ideolojik propaganda yaptığı gerekçesiyle futboldan 3 yıl 6 ay men edilen ve ceza 3 yıldan fazla olduğu için ömür boyu men cezası alan Deniz Naki, gündeme dair bir açıklama yayınladı.
Naki'nin basın açıklaması;
BASINA VE KAMUOYUNA
Sevgili Amedspor taraftarları ve kıymetli halkımız, 2.5 sezondur gönül verdiğim takımım Amedspor’da heyecanla futbol oynamaktaydım. Bu süre zarfında hayatım boyunca unutamayacağım güzel anılarım oldu. Futbolun dışında halkımızla gönülden bir bağ kurduk. Sevgi, saygı, sevinç, mutluluk dolu günlerim ve bunları bana yaşatan kocaman bir ailem oldu.
Sezon başında başarı hedefi  ile çıktığımız bu yolda, çok da başarılı olduğumuz söylenemez. Bu da bizi hep üzdü. Amedspor olarak güldük, üzüldük, sitem ettik. Bütün bu duyguları Amedspor ailesi olarak yaşadık ve yaşattık.
Amedspor’dan önceki yaşamım da özgürlük, barış ve yurtsever mücadelesi üzerine olmuştur.
Amedspor kimliğini taşımanın zor, çetin bir mücadele ve dik duruşla olduğunu çok iyi biliyor ve buna göre bir tavır sergilemeye çalıştım. Ama her şeyin futboldan ibaret olmadığı bilinciyle hareket ettim. Amedspor’dan sonra da bu duruşla yaşayacağım.
Toplumsal duyarlılık gerektiren, iyiliği, güzelliği, yardımlaşmayı, barışı, insanca yaşamayı ve yurtsever olmayı her şeyin üstünde tuttum. Çünkü beni ben yapan bağlı olduğum değerlerdir. O değerlerden vazgeçtiğim gün ben yok olmuşum demektir.
“Geçmişine sahip çıkamayan , bugününe ve geleceğine sahip çıkamaz. Tarihine kültürüne sahip çıkamayan, onuruna özgür yaşamına sahip çıkamaz. İnsan ancak tarihiyle kültürüyle ve toplumuyla var olabilir. “ Sözü benim için çok manidardır ve buna göre yaşadım.
Bu duruşumdan dolayı futbol sahalarında defalarca sözlü ve fiziki saldırılara maruz kaldım.
Almanya’da bana yapılan bu son alçakça silahlı suikast girişimi ise beni hayattımdan edebilirdi. Bunu da iyi biliyorumki Allah beni halkımızın ve beni bilen, tanıyan insanların dualarıyla korudu.
Sur, Nusaybin, Silvan, Cizre, Silopi, Şırnak katliam ve savaşların da duyarsız kalmadım. Yanıbaşımda insanlar ölürken ben sessiz kalamazdım, kalmadım.
Barış isteyen bir insan olarak Afrin’de yaşanan savaşa duyarsız kalamazdım. Çünkü insanlar ölüyor. Bu ölümlerin, savaşın durması ve  halk duyarlılığı için bir çağrı yaptım. Dünyanın neresinde olursa olsun zulme ve haksızlığa karşı tepki gösterdim ve göstereceğim. Bu benim insani ve hukuki hakkımdır. Lakin Türkiye’nin yandaş basını bunu yine farklı yerlere çekti ve medyada linç kampanyası ile beni hedef haline getirdi. Bu karalama, çamur medyasında bir gelenek haline gelmiştir.
“Unutulmamalıdır ki, İnsanlar sporcu, doktor, öğretmen, sanatçı, yönetici, emekçi, Dindar/ateist, sağcı/solcu, muhafazakar/liberal vb olmadan önce insandırlar ve insanlığın değer yargılarına sahip çıkma sorumluluğuna sahiptirler. TFF kararından çok önce kulübüm Amedspor ile sözleşmemi karşılıklı feshetmiş olmamıza rağmen, Türkiye PFDK tarihinde görülmemiş ağır cezalar; futbolcu lisansım iptal edildi, Türkiye’de futbolculuktan men edildim ve fahiş para cezası verildi.
Tarafıma tarihin en büyük cezasını vermiş olması bile federasyonun ne kadar siyasi, önyargılı ve tarafgir olduğunun göstergesidir”
Kararın siyasi olduğunu çok iyi biliyorum.  Siyasi, faşist, kirli ve kanlı elleriniz her şeye bulaştığı gibi futbola da bulaştı. Böylesi kirletilmiş  bir futbol sisteminde esasında ben olmak istemem. Bu karar bu yönüyle beni sevindirmiştir.
Bu tür ceza ve yaptırımların beni barış, özgürlük ve yurtsever hırsımdan alıkoyamayacağının iyi bilinmesini isterim. Asla yaptıklarımdan pişman değilim, aklım yapamadıklarımda.
Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür. Koçgiri’de direndik, Ağrı’da direndik, Dicle’de direndik, Dersim’de direndik, Kobani’de direndik, Afrin’de direniyoruz. Kürdistan’da direndik, direniyoruz. Mutlaka kazanacağız.
Ben yaşamım boyunca dik durdum, haklıyı savundum ve onurlu yaşadım, neticesi ne olursa olsun bu duruşum yaşam felsefem olacaktır ölünceye dek. Bu halk için, barış için, onurlu bir yaşam için, ölümse başüstüne gelsin.
Bütün bu sorunlu süreçlerden dolayı Amedspor’a ve topraklarıma dönemiyorum. Yaşanan bunca haksızlık, hukuksuzluğu ve zulmü halkımızın takdirine bırakıyorum.
Maddi ve manevi olarak Amedspor’un yanında olacağımı herkesin bilmesini isterim. Ben yine takımımın yanında ve destekçisiyim.
İyi, kötü günde yanımda olan taraftarımıza, futbolcu arkadaşlarıma özellikle bu silahlı saldırı sonrası,  dünyanın bir çok yerinden  beni arayan, destek paylaşımları yapan halkımıza, değerli insanlara ve dostlarıma çok teşekkür ederim.
Öldürmeyen darbe güçlendirir, şiarıyla mutlaka bir gün döneceğim ve dik duruşla halkımızla barış, huzurlu, özgür günler yaşayacağız ve başaracağız. Bu bir veda değil, bir var olma mesajıdır.
Futbolcu kimliğimin yanında, ben sonuna kadar Seyit Rıza’nın torunu; Dersimliyim, Amedliyim, Kürdistanlıyım.
Saygılarımla...
Deniz Naki

Sendikalı işçi oranı arttı..!

Sendikalı işçi oranı arttıİş kollarındaki işçi sayıları ve sendikaların üye sayılarına ilişkin 2018 Ocak ayı istatistikleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yayımlandı. Resmi Gazete’de yayımlanan istatistiklere göre 20 farklı iş kolunda 13 milyon 844 bin 196 işçi çalışıyor. Bu işçilerin ise yalnızca 1 milyon 714 bin yani yüzde 12.38’i sendikalı olarak çalışıyor.
2017 Temmuz ayı verileri ile kıyaslandığında söz konusu aydan itibaren 263 bin yeni kayıtlı işçi işbaşı yaparken, sendikalı işçi sayısında 91 bin kişilik bir artış gözlendi. Sendikalı işçi üyesi yüzde 11.95’ten yüzde 12.38’e yükseldi.
TÜRK-İŞ 925 BİN HAK-İŞ 615 BİN, DİSK 149 BİN
Üç büyük işçi sendikaları konfederasyonunun Türk-İş, Hak-İş ve DİSK’in üye sayıları ise Türk-İş 925 bin, Hak-İş 615 bin, DİSK 149 bin olarak açıklandı. DİSK, üye sayısını temmuz ayından itibaren 4 bin artırırken, Türk-İş üye sayısını aynı süreçte 18 bin artırdı. Hükümete yakınlığıyla bilinen Hak-İş’in üye sayısı ise 71 bin artış gösterdi. Genel toplamda ise sendikalı işçi sayısı 91 bin arttı.
EN ÇOK ÜYE HİZMET-İŞ VE TÜRK METAL’DE
Hükümete yakınlığıyla bilinen Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş Sendikası OHAL döneminde üye sayısını artırmaya devam etti ve 251 bin üyesiyle en çok üyeye sahip olan işçi sendikası oldu. Hizmet-İş söz konusu dönemde 45 bin yeni üye kazandı. Hizmet-İş’i Türk-İş’e bağlı Türk Metal Sendikası 203 bin üyesiyle takip etti.
METAL İŞÇİSİ SENDİKASIZ
1 milyon 553 bin işçinin çalıştığı metal sektöründe işçilerin yalnızca yüzde 18’i sendika üyesi. Metal işkolundaki sendikaların üye sayısında ise artış yaşandı. Hak-İş’e bağlı Çelik-İş, temmuz-ocak ayları arasında üye sayısını 2 bin 658 artırarak 44 bin yaptı. Temmuz-ocak ayları arasında Türk Metal’in üye sayısı 3 bin artış gösterirken, DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş ise bin üye kazandı. Birleşik Metal-İş’in toplam üye sayısı 30 bin 610 oldu.
İNŞAAT SENDİKASIZ
Kayıtlı 1 milyon 747 bin işçinin çalıştığı ve neredeyse her gün iş cinayetlerinin yaşandığı inşaat sektöründe sendikasızlık yine göze çarptı. İnşaat işkolunda yüzde 1 sendikal barajı aşan tek sendika olan Türk-İş’e bağlı Yol-İş’in üye sayısı 52 bin iken, iş kolunda faaliyet gösteren diğer 9 sendikanın üyesi yaklaşık 2 bin 500’de kaldı.
BARAJI AŞAMAYAN SENDİKALAR AŞANLARIN 2 KATI
Türkiye’de kurulu olan 110 sendika ise yüzde 1 sendikal baraj engeline takıldı. 55 sendika ise yüzde 1 barajını geçti.

İran'da zorunlu başörtüsünü protesto eden kadın tutuklandı

İran'da zorunlu başörtüsünü protesto eden kadın tutuklandıİran'da zorunlu başörtüsünü protesto eden kadın tutuklandı..!
İran'da başörtüsü zorunluluğunu protesto etmek için yüksek bir yere çıkarak başörtüsünü bir ağaç dalı ucuna bağlayıp sallayan Nargess Hosseini tutuklandı.
Tahran Savcısı Abbas Caferi Devletabadi, yapılan eylemin suç teşkil ettiği kararına vararak söz konusu kadının tutuklandığını açıkladı.
Yapılan eylemin ülke yasalarına ve dini kurallara aykırı olduğunu söyleyen Savcı Devletabadi, benzer olayların görülmesi halinde savcılığın müdahale edeceği uyarısına bulundu.
İran'da son günlerde sosyal medya üzerinden " İnkılâp Caddesi Kızı" adıyla başlatılan eylem kapsamında başörtüsü zorunluluğu protesto ediliyor.
27 Aralık'ta bir çocuk annesi 31 yaşındaki Vida Mohaved tutuklanmıştı.

Türk Tabipler Birliği Onur Kurulu Üyeleri: TTB için bir şey değişmedi; değişen hukukun ayaklar altına alınması..!


TTB'nin savaşa karşı tutumunun değişmediğini ancak değişen şeyin Türkiye'de hukukun ayaklar altına alındığı vurgulandığı toplantıda, TTB Yüksek Onur Kurulu üyelerinden Ali Çerkezoğlu yaptığı açıklamada "Hekimler her koşulda savaşa karşı durur ve barışı savunur. Hekimler dünyanın her yerinde ve her anında kendi çıkarlarını gözetmeden barışı savunur" dedi.
Çerkezoğlu, yöneticilerinin gözaltına alınmasının herhangi bir aksaklığa yol açmayacağını belirtti. Ayrıca, barış talebini dillendirmenin yanı sıra sağlık alanında yaşanan sorunları da aktarmaya devam edeceklerini söyledi.
Çerkezoğlu, Merkez Konseyi Yöneticisi arkadaslarinin gozaltinda olmasaydı hastalarına bakıyor olacaklarını anlattı. Hekimlik uygulamalarının aksatıldığına dikkati çekti.
Çerkezoglu, TTB'nin mücadale birikiminin saymakla bitmeyeceğini kaydetti. Cerkezoglu, "TTB açısından yeni bir durum yoktur. TTB her zaman savaşa karşı çıkmıştır. Yeni olan ülkemizde hukukun ayaklar altına alındığı iklimdir.Yeni olan barış istemenin teröristlikle esleştirildiği durumdur" dedi.

Hasan Ferit Gedik cinayeti sanıklarından Erdoğan'a mektup: Cezaevlerinde emirlerinizi bekleyen, Afrin’de savaşmaya hazır neferleriniz var..!


Hasan Ferit Gedik cinayeti sanıklarından Erdoğan'a mektup: Cezaevlerinde emirlerinizi bekleyen, Afrin’de savaşmaya hazır neferleriniz var
Hasan Ferit Gedik’in öldürülmesi de dahil birçok suçtan yargılanan, organize suç örgütü kurup yönetmekle suçlanan 15 tutuklu sanıktan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Arapça alfabeyle yazılmış “Bismillahirrahmanirrahim” ile başlayan mektup  yazıldı. Mektupta, “Afrin’de savaşmaya hazır olduklarını” belirttiler.
Bianet’ten Ayça Söylemez’in haberine göre, Maltepe Cezaevi’nde, E-9 koğuşunda bulunan 15 sanığın imzasının bulunduğu mektupta, Erdoğan’ın “emirlerini bekledikleri” ifade ediliyor.
Mektup, “Sefer bizim, zafer Allah’ındır” diye bitiyor.
Mektubun tamamı şöyle
“TC Cumhurbaşkanlığına,
Mübarek dinimizin kutlu mücadelesini veren Sayın Cumhurreisimiz,
Bizler Maltepe 1 Nolu L Tipi Kapalı Cezaevinde yatmakta olan Gülsuyu olayları davasında 40’a yakın DHKP-C, PKK, MLKP, KCK militanını yargılamaktan yargılanan insanlarız. Bu militanların içerisinde Alman vatandaşı olan Sven Kauler isimli hain de vardır. Bunların hepsi devletimizin hainler listesinde kayıtlıdır
Sayın devlet büyüğümüz ve başkomutanımız,
“Sizin de cezaevlerinde emirlerinizi bekleyen ak değil ama kara da olmayan, şehadet şerbetine susamış, bir emriniz ile Afrin’de ve tüm hain yuvalarında savaşmaya hazır olan neferlerinizin olduğunu bilmenizi isteriz. Bir emrinizi bekliyoruz. Tuzak kuranların en hayırlısı olan Rabbimizin her daim yar ve yardımcınız olmasını dileriz. Sefer bizim, zafer Allah’ındır. Saygılarımızla.”

30 Ocak 2018 Salı

Emperyalistlere Güvenmek saflıktan Öte politik körlüktür; Pentagon Sözcüsü: Menbiç'te iş birliği yapabiliriz..!


ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Adrian Galloway, Türkiye'nin Afrin'den sonraki hedefi olarak açıkladığı Menbiç'in iş birliği ile çözülebileceğini söyledi.
Habertürk'ten Nalan Koçak, Pentagon Sözcüsü Binbaşı Adrian Galloway’e, “Türk ve Amerikan güçleri Menbiç'te karşı karşıya gelebilir mi?” sorusunu yöneltti.
Galloway’ın bu soruya yanıtı şöyle oldu:
“Türkiye’yle her seviyedeki soruna çözüm için çaba gösteriyoruz. Bunu yaparken de Türkiye’nin güvenlik kaygılarını göz önüne alıyoruz ve IŞİD'e yapılan baskının azalmamasını sağlamaya çalışıyoruz. Bu sorun ancak karşılıklı iş birliğiyle çözülebilir. NATO müttefikimizin yanındayız, Türk yetkililerle çözüm müzakerelerimizi sürdüreceğiz."
'TÜM TARAFLARI SİVİLLERİ KORUMAYA ÇAĞIRIYORUZ'
Galloway, Afrin'e yönelik devam eden operasyonu da şu ifadelerle değerlendirdi:
“Kuzeybatı Suriye’deki durum nedeniyle endişeliyiz. Tüm tarafları IŞİD'i yenmeye odaklanmaya ve masum sivilleri korumaya çağırıyoruz. Ayrıca PKK’nın müttefikimiz Türkiye’ye herhangi bir saldırısını da kabul etmeyeceğimizi belirtmek isterim."

Başrolde SADAT ..!

Sadat milis örgütü ile ilgili görsel sonucu
Askeri vesayeti bitirdiğini söyleyen AKP, anlaşılan emekli bir tuğgenerali güvenlik politikalarında kilit göreve getirdi. Güvenlik zirvesine katılan Adnan Tanrıverdi, Fidan’ın yanına oturdu.
Cumhurbaşkanı’nın Başdanışmanı, eski emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, şu aralar basında pek popüler. Habertürk gazetesi ve Yeni Şafak gazetesine röportaj vermiş.
Her ikisini de okumanızı tavsiye ederim, zira satıraralarında sadece Afrin operasyonu değil, genel anlamda TSK’nin ve dış politikanın nasıl şekillendirildiğine dair önemli bilgiler içeriyor.
Tanrıverdi, askeri danışmanlık şirketi SADAT A.Ş'nin kurucularından. Milis gücü yetiştirdiği söylenen SADAT, Meral Akşener’in Konya ve Tokat’ta silahlı eğitim kampları kurduğu iddiasıyla gündeme gelmişti...
HT röportajında Tanrıverdi, bu iddiaları yalanlamış. ‘Gücünüzü biraz abartıyorlar mı?’ sorusuna cevabı şu:
“Abartıyorlar! Ben de şaşırıyorum hatta “Biz neler yapabilirmişiz meğer” diyorum! Gülüyorum açık­cası... Böyle bir şey mümkün değil. Çok saf, temiz duygularla İslam ülkelerine, Silahlı Kuvvetler’imi­zin tecrübelerini nakletmek istedik. Hepsi bu... Ayrıca İslam ülkeleri­nin birlik olmasını istiyoruz, bu bizim ‘kızıl elma’mız.” (http://www.haberturk.com/sadat-in-kurucusu-adnan-tanriverdi-sivil-silahli-orgut-kabul-edilemez-1814175)
Bir askeri danışmanlık şirketinin ticari faaliyetlerini ‘saf, temiz duygular’la tarif etmenin çelişkisi bir yana, kızıl elma vurgusuna dikkat. Tevekkeli değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan da ‘kızıl elma’ atfını yapıyor. (http://www.milliyet.com.tr/cumhurbaskani-erdogan-bizim-bir-kizilelma-ankara-yerelhaber-2548387/
ASKER VESAYETİ BİTTİ Mİ DEDİNİZ?
Hayat tuhaf. Askeri vesayeti bitirdiğini söyleyen AKP, anlaşılan emekli bir tuğgenerali milli güvenlik politikalarında kilit göreve getirdi.
Bir hafta önce Afrin harekatı konusunda Cumhurbaşkanı başkanlığındaki ‘Güvenlik Zirvesi’ne katılan Tanrıverdi, MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın yanına oturdu
Basındaki demeçlerine biraz bu gözle değerlendirmekte fayda var.
Nitekim Yeni Şafak’a Afrin harekatını değerlendirirken "Siyaset konuşarak meseleler çözülmüyorsa, o zaman güç kullanmak gerekir" demiş.
Röportajında, ‘ABD’yi beş kez mağlup ettikleri’ni vurgulayan başdanışman, 7 Haziran seçim sonuçlarını milletin iradesi olarak değil, Amerika’nın ‘hain planı’ olarak tanımlamaktan geri kalmamış:
“7 Haziran'da koalisyon durumu ortaya çıktı. Halkın ferasetiyle 5 ay sonra siyasi istikrar sağlandı. Bu ABD’nın birinci mağlubiyetidir.” (https://www.yenisafak.com/gundem/abdye-5-maglubiyetyasattik-3047511)
Dahası, Türkiye’nin kararlılık ve başarısının, seçimlerde ABD Başkanı’nı değiştirdiğini iddia ediyor! (Trump’ın seçilmesinde Rusya’nın dahlinin tartışıldığını not düşelim.)
Söylemeye gerek var mı? Türkiye’nin NATO üyeliğine de karşı.
ÖSO İLİŞKİSİNİ SADAT KURDU
Türkiye’de SADAT’ın -şu anda- hiçbir faaliyeti olmadığını söyleyen Tanrıverdi, 2016’da RS FM’de Yavuz Oğhan’ın programında Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile görüştüklerini söyleyerek ilişkiyi “Onlar yardım talep etti, biz de devlete ilettik” şeklinde ifade etmişti...
SADAT’ın, “İslam devletlerine danışmanlık eğitim ve donanım hizmetleri vermek amacıyla” 2012’de kurulduğunu ve yaklaşık 10 İslam ülkesiyle irtibat halinde olduğunu da söylemişti.
Bugünse SADAT’ın bir İslam ülkesinde faaliyeti olduğundan bahsediyor fakat hangisi, nedir bilgi yok.
İlginç tabii... Cumhuriyet yazarı Çiğdem Toker, şirketin web sitesindeki bilgilerinden yola çıkarak SADAT A.Ş.’nin ‘gayri nizami harp kursları’ verdiğini yazınca köşesi engellenmişti.
SADAT timleri, sokağa çıkma yasakları döneminde ‘yeni JİTEM’ olduğu iddiasıyla gündeme gelmişti. Lice’de 34 köylünün gözaltına alındığı sırada üzerlerine benzin döküp yakmaya kalkan timin SADAT’a bağlı olduğu yazılıp çizildi. Ancak bunlara dair sorular cevapsız bırakıldı.
Son olarak, 28 Şubat mağduru Tanrıverdi’nin kendi ifadesiyle ‘kadrosuzluk’ nedeniyle emekliye ayrıldığını belirtelim... SADAT’ın tamamına yakını o dönemde ihraç edilen askerlerden oluştuğunu söyleyen Tanrıverdi, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar için de ‘talebem’ diyor.
Mehveş Evin
artı gerçek / 30.01.18

Birleşik Metal-İş yönetiminden gerçek dışı açıklama..!


Türk Metal’in de imzaladığı aynı sözleşmeyi imzaladığını duyuran Birleşik Metal yönetimi yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Sendikamız ve MESS arasında yürütülen Grup Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri anlaşma ile sonuçlandı.
Bu sözleşmenin imzalanması, grev yasaklarına rağmen grev yasağınızı tanımıyoruz diyen metal işçilerinin kazanımıdır. Bu sözleşme, kararlı bir şekilde direnen, taviz vermeyen metal işçisinin ve bu mücadeleye önderlik eden Birleşik Metal-İş Sendikasının kazanımıdır. Tüm metal işçilerine hayırlı olsun.
Toplu sözleşme, iş barışının sağlanması ve endüstriyel ilişkilerin sürdürülmesi için olumlu adım atan, işçilerin taleplerini dikkate alan MESS yönetiminin de katkısı ile gerçekleşmiştir.
MESS ile yapılan son görüşmede sendikamızın teklifinde yer alan birçok madde kabul edilmiş oldu.”
Kuşkusuz grev yasaklarına rağmen “grev yasağını tanımıyoruz” tavrını alan Birleşik Metal-İş üyesi metal işçilerinin bu mücadelede önemli bir yeri ve katkısı olmakla birlikte, Birleşik Metal-İş yönetiminin bu mücadeleye önderlik ettiği iddiası boş bir iddiadır.
Çünkü “grev yasağını tanımıyoruz” iradesini gösteren işçiler, bunu yaparken kamuoyu önünde de açıkça gösterdikleri gibi hem AKP iktidarına hem MESS’e hem de Birleşik Metal-İş yönetimine meydan okumuşlardır.
Bunu yapmalarının nedeni ise, önceki toplu sözleşme döneminde yine hükümet grevlerini yasakladığında bu aynı Birleşik Metal-İş yönetiminin grev yasağını tanımak istemeyen, iş başı yapmaya yanaşmayan bu aynı işçileri zorla içeri sokmasıdır.
İşte bunun için çok açıkça söylemek gerekir ki, burada önderlik değil olsa olsa işçinin basıncıyla sürüklenme olabilir. Ötesi değil.
Diğer taraftan, bu gerçek Birleşik Metal-İş yönetiminin açıklamasında da kendisini aleni biçimde dışa vurmuştur. Kendisine bu güzellemeleri yapan aynı yönetim bu sonucu aynı zamanda, “iş barışı ve endüstriyel ilişkilerin sürdürülmesi için olumlu adım attığı”nı iddia ettiği MESS’in “katkısı”na bağlayabilmiştir.
Anlaşılan o ki Birleşik Metal-İş yönetimi biraz daha cesur olsa, grevi yasaklayan AKP iktidarına da teşekkür edecektir
Bu noktada belirtmek gerekir ki Birleşik Metal-İş yönetimi böylesine coşmuşken, bunu tarihi bir sözleşme olarak lanse eterken, grev yasağına rağmen grevi sürdürme iradesi gösteren işyerlerinde belli bir buruklukla karşılanmıştır, yeterli görülmemiştir.
Belirgin bir şekilde AKP iktidarına karşı bedel ödemeyi göze alan bir tutumla tavır alan tabandaki işçi iradesi ile icazetçi-pazarlıkçı, sözleşmeyi masada bitirmeye endeksli yönetimin zihniyeti ve kafa yapısı böylesine farklıdır.
Birisi Metal Fırtına’nın ruhuna ve değerlerine yakınlaşmıştır, diğeri ise Türk Metal yönetiminin sendikal anlayışına ve değerlerine yaklaştığını bir kez daha kanıtlamıştır.
Buradan tekrardan grev yasağına karşı grev iradesi gösteren işçi kardeşlerimizi selamlıyoruz.

İşsiz kalan genç intihar etti..!


Yoksulluk,işsizlik ve açık üreten burjuva kapitalist sistemin işsizlik ve yoksulluğa mahkum ettiği bir genç, dün Denizlide “Bneden Buraya kadar” yazılı bir not bırakarak intihar etti.
Denizli’nin Pamukkale ilçesinde çalıştığı işten geçen hafta ayrılan ve maddi sıkıntılar yaşayan 24 yaşındaki Tolunay C., yalnız yaşadığı evinde iple tavana asılı halde bulundu.
Tolunay C.’yi asılı halde bulan arkadaşlarının çağrısıyla eve gelen polislerin araştırmasında, bir süredir maddi sıkıntılar yaşayan Tolunay C.’nin “Buraya kadar” yazılı bir not bıraktığı belirlendi.
Tolunay C.’nin cesedi, için Pamukkale Üniversitesi Hastanesi Adli Tıp Kurumu Morgu’na kaldırıldı.




TTB’lilerin gözaltına alınması, polis ablukasında kınandı


Efrîn işgaline karşı yaptığı açıklama nedeniyle sermaye devleti şefleri tarafından hedef tahtasına oturtulan ve 11 yöneticisi “örgüt propagandası” gerekçesiyle gözaltına alınan Türk Tabipleri Birliği (TTB) için İstanbul Tabip Odası (İTO) basın toplantısı düzenledi. Saat 17.30'da Cağaloğlu'ndaki İTO binasında başlayan toplantıya hekimler, ilerici kurum temsilcileri, sendika yöneticileri, kamu emekçileri ve birçok kişi katılarak destek olurken kitle toplantı salonuna sığmadı. Kapı önüne yapılan çevik kuvvet ve sivil polis yığınağı da dikkat çekti.
“Saldırının yargı ayağı da başladı”
Toplantı kitlenin alkışlarıyla başladı. İlk olarak konuşan İTO Genel Sekreteri Samet Mengüç, hekimlere dönük linç kampanyası sonrası 11 TTB Merkez Konseyi üyesinin gözaltına alınarak Ankara'ya götürüldüklerini ifade etti. Bunun asla kabul etmeyecekleri bir durum olduğunu belirten Mengüç, aynı şekilde çalışmalarının süreceğini söyledi. Mengüç, TTB'nin yaptığı çalışmalarla Dünya Tabipler Birliği'nin saygın bir üyesi olduğunu belirtti.
Ardından gözaltına alınan TTB yöneticileri sinevizyon eşliğinde tanıtıldı.
İTO Yönetim Kurulu üyesi Dr. İncilay Erdoğan basın açıklamasını okudu. Her savaşın sağlık açısından birçok olumsuz sonucu olduğu vurgulanan açıklamada, savaşa karşı çıkmanın suç olmadığının altı çizildi. Günlerdir TTB'ye dönük sürdürülen saldırının yargı ayağının da devreye girdiği ifade edilen açıklamada, hekimlerin evleri basılarak gözaltına alınmasına tepki gösterildi. İktidarın tüm olanakları kullanmasına karşın TTB'yi seçimlerle ele geçiremediği belirtilen açıklamada “Vardık, varız, var olacağız” denildi. Açıklama “TTB Merkez Konseyi üyeleri onurumuzdur” ifadeleriyle sona erdi.
Açıklamanın okunmasının ardından Dünya Tabipler Birliği'nin TTB için yaptığı destek açıklaması okundu. Türkiye'nin tarafı olduğu anlaşmalara uymadığına dikkat çekilen açıklamada TTB yöneticilerinin serbest bırakılması istendi.
İstanbul Üniversitesi Demokratik Üniversite Girişimi adına konuşan Hatice Kurtulmuş, gözaltındaki hekimler Taner Gören ve Raşit Tükel’in de girişimin bir parçası olduğunu ifade etti ve bir açıklama okudu. Dr. Tarık Ziya Ekinci'nin gönderdiği, hekimlerin gözaltına alınmasını kınayan ve derhal serbest bırakılmalarını istediği açıklama da okundu.
Toplantının devamında hekimlere destek veren çok sayıda kişi ve kurumlar sayıldı.
Ardından desteğe gelen kurum temsilcileri konuşmalar yaptı.
“İktidar savaş olmadan edemiyor”
DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, TTB'ye yaşatılanların iktidarın nefret, savaş, kan olmadan yönetemediğini gösterdiğini belirtti. Taner Gören’in Çapa Tıp Fakültesi’ndeki odasında arama yapıldığını, polisin kendisini görmesine izin verilmediğini anlatan Çerkezoğlu, "TTB'yi savunmak yaşamı savunmaktır" dedi.
KESK İstanbul Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Kazım Yılancı, konuşmasında TTB ile dayanışmalarını iletti.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İstanbul Koordinasyon Kurulu adına konuşan Cevahir Akçelik, OHAL'in olağanlaştırılmaya çalışıldığını ve toplumsal muhalefete baskıların arttığını belirtti. TTB ile birlikte hedef gösterildiklerini hatırlatan Akçelik, iktidarın kendilerini yönlendirmeye çalışmasına tepki gösterdi.
Polisten abluka ve dayatmalar
Konuşmaların ardından hekimlik andı okumak üzere binanın önüne inildi. Aşağıda saldırı vaziyeti alan polis basını da kaldırıma çıkardı ve "Basın açıklaması olmayacak. Gidin" diyerek alandan uzaklaştırmaya çalıştı.
Topluca hekimlik andı okunarak açıklama sonlandırıldı. Sivil polisler alandan ayrılan kitleyi bir süre daha takip ederek taciz etti.

Sendikalarla MESS greve çıkmadan işçilere haber vermeden anlaştı; zam oranları belli oldu

Metal sektöründe 130 bin işçiyi kapsayan sözleşme görüşmeleri sona erdi. Türk Metal ve patron sendikası MESS’in vardığı anlaşmaya göre sözleşme iki yıllık oldu. İlk altı ay için işçilerin saatlik ücretlerine 1.6 lira zam yapılan sözleşmeyle, 15 yıla kadar aylık 30 lira kıdem farkı alındı. İkinci, üçüncü ve dördüncü altı aylık dilimler için enflasyon oranında artış sağlanırken, sosyal haklara yüzde 23 zam yapıldı. Sözleşme genç işçileri memnun etmezken, eski işçiler ise “Zafer değil ama kazanım var” dedi. MESS’in sözleşmeye yüzde 3,2 zam oranıyla oturduğunu hatırlatan işçiler, sözleşmenin grev yasağına ve OHAL’e rağmen 2015 metal fırtınanın ve kararlı durmalarının sayesinde bu noktaya geldiğini söyledi. İşçiler daha ileri haklar için komiteler etrafında birleşerek mücadele etmeleri gerektiğini bildirdi. 
Türk Metal ile MESS 2017 toplu iş sözleşmensi sonucunda varılan anlaşmanın detayları şöyle:
ZAM ORANLARI VE EK HAKLAR
- Sözleşme 2 yıllık imzalandı- Çekme gereğince 31 Ağustos 2017'deki saatlik ücretler, 1 Eylül 2017'den itibaren geçerli olmak üzere 9 liraya çekilecek.- Herkese seyyanen 1 lira 60 kuruş verilecek.- Kıdem zammı her yıl için 30 lira olacak. Kıdem zammı 15 yılda sınırlı tutulacak ama 15 yıl ve üzeri kıdemli işçiler, kıdem zammı olarak aylık 450 lira alacak. Ayrıca kıdem zammını 1 Ocak 2017'den önce iş başı yapan herkes alacak.- Sosyal haklar haricinde 1 yılını dolduran her işçi, en az 510 liradan başlayan ve 930 liraya kadar giden kazanım elde edecek. Bu zamların ortalama getirisi yüzde 24.63 oldu. Bunun açılımı da şöyle: Çekmeden yüzde 1.18, seyyanen zamdan yüzde 15.83, kıdem zammından ise yüzde 7.62.- Sosyal haklarla alınan zam oranı ise yüzde 23 oldu. Bunun getirisi aylık 50 lira 91 kuruş. Bunun da totalde aylık getirisi yüzde 1.68.- Zam oranları ile sosyal yardımların kümülatif toplamı yüzde 26.31.- Zamlar işe giriş yılına göre değişiklik göstermekte.-Toplusözleşmeyle 3 ek hak geldi. İlki tamamlayıcı sağlık sigortası - Maddi getirisi yıllık 480 lira- İkincisi, kayınvalide ve kayınbaba vefatında 3 günlük izin- Üçüncüsü ise saat başı yüzde 8 postabaşı tazminatı
CANLI YAYINDA DUYURULDU
Sözleşmenin imzalanması Türk Metal Genel Başkanı Pevrul Kavlak tarafından canlı yayında duyuruldu. Bunun ardından sendika tarafından yapılan açıklamada sözleşmenin 12 saat süren görüşmelerin dün sabah saat 06.00’da sona erdiği belirtildi. “31 Ağustos 2017’deki saat ücretleri 1 Eylül 2017’den geçerli olmak üzere 9 liraya çekilmiştir. Bunun ardından, herkese seyyanen 1 lira 60 kuruş alınmış ve kıdem zammı da her yıl için 30 lira olarak kararlaştırılmış, 15 yılla sınırlı tutulmuştur. 1 Ocak 2017’den önce işbaşı yapan ve yılını dolduran herkes kıdem zammından yararlanacaktır” dendi. Çekme, seyyanen ve kıdem toplandığında zammın yüzde 26,31’i bulduğu ileri sürülen açıklamada, sözleşmeyle tamamlayıcı sağlık sigortası hakkı, yüzde 8 postabaşı tazminatı, kayınvalide-kayınbaba vefatında üç günlük izin hakkı elde edildiği bildirildi. Açıklamada metal işçilerine ve “olağanüstü koşulların arkasına sığınmayan ve duyarlı yaklaşım gösteren MESS yönetimine” teşekkür edildi. 
GEÇİNMEK İÇİN YETERLİ DEĞİL
Türk Metal yönetimi imzalanan sözleşmeyi yüzyılın sözleşmesi olarak duyururken, işçiler ise bu nitelendirmeye katılmadı. Gebze’de bulunan Autolive’den Evrensel'e konuşan bir işçi “Kıdem bizim için ana problemlerdendi, iyileştirme yapılmış epey ama bu iyileştirmenin bizim kazanımımız olduğunu unutmak gerekir. Mevcut zamlarla zaten eriyen bir ücretimiz var. Benim kendi ücretim, kıdemime göre baktığımda yine geçinmek için yeterli değil. Ama en azından 10-15 yıllık işçi arkadaşlarımızda ciddi iyileşme oldu” dedi. Sözleşmenin devamında da işi sıkı tutmaları gerektiğini ifade eden işçi, “Hâlâ mevcut açıklama köşeli bir şekilde bize yapılmış değil. Kafa karışıklıklarımız var. İyi bir sözleşmeye imza attık ama hâlâ sendikacılar, temsilciler bu sürecin dışında gibi. Bilgi ve danışma eksikliği var” dedi. Bir başka Autolive işçisi ise “Öncelikle eski çalışanlar için beklentinin altında bir oran oldu. Ama çalışanların çoğu bu fabrikada yeni işçiler olduğu için pek bir ses çıkartan olmadı” diye konuştu.
BİRLEŞİK METAL-İŞ VE ÇELİK-İŞ DE AYNI SÖZLEŞMEYE İMZA ATTI
Türk Metal ile anlaşma sağlayan MESS, Birleşik Metal-İş ile ardından da Çelik-İş sendikalarıyla bir araya geldi. İki sendika da aynı sözleşmeye imza attı. 
Daha önceki sözleşmelerde imza kararını Merkez TİS Komisyonunu toplayarak alan Birleşik Metal-İş, bu kez temsilcileri aramakla yetindi. İşyerlerinde komiteler kuran işçiler ise buna tepki gösterdi. Sadece temsilcilere değil komitelere de sorulması gerektiğini söyleyen işçiler, “Başından beri yürüyen ısrarlı mücadele MESS’i dize getirdi ama yöntem olarak temsilcilerle birlikte komitelere danışılmaması kabul edilemez” dedi.
Sendikadan yapılan açıklamada ise “Bu sözleşmenin imzalanması, grev yasaklarına rağmen grev yasağınızı tanımıyoruz diyen metal işçilerinin kazanımıdır. Bu sözleşme, kararlı bir şekilde direnen, taviz vermeyen metal işçisinin ve bu mücadeleye önderlik eden Birleşik Metal-İş Sendikasının kazanımıdır. Tüm metal işçilerine hayırlı olsun” dendi. MESS ile yapılan son görüşmede sendikanın teklifinde yer alan birçok maddenin kabul edildiği ileri sürülerek, şu ifadelere yer verildi: “Toplusözleşme, iş barışının sağlanması ve endüstriyel ilişkilerin sürdürülmesi için olumlu adım atan, işçilerin taleplerini dikkate alan MESS yönetiminin de katkısı ile gerçekleşmiştir.”
Birleşik Metal-İş’in ardından Çelik-İş’ten de sözleşmenin imzalandığı haberi geldi. Yapılan açıklamada “MESS ile yürütmüş olduğumuz TİS görüşmelerimiz, üyelerimizin refah ve mutluluğunu sağlayacak şekilde sona erdi. Olmazsa olmazlarımız olan iki yıllık, seyyanen ve kıdeme dayalı MESS TİS sözleşmemizi imzaladık” dendi.

Deniz Naki'ye futboldan ömür boyu men cezası!


Türkiye'de verdiği siyasi mesajlar ve yaptığı barış çağrılarıyla sık sık iktidarın ve milliyetçi çevrelerin hedefi olan Deniz Naki, bu kez de futboldan ömür boyu men cezası aldı.
PFDK, Amed Sportif oyuncusu Deniz Naki'ye "ayrımcılık ve ideolojik propaganda" iddiasıyla 3 yıl 6 ay men, 273 bin lira para cezası ve sürekli hak mahrumiyeti cezası verdiğini açıkladı. Üç yılı aşan cezalar, sürekli hak mahrumiyetine dönüştüğü için Deniz Naki Türkiye'de ömür boyu futboldan men edildi.
Türkiye'de sık sık hedef gösterilen Deniz Naki, 7 Ocak 2018'de Almanya'da silahlı saldırıya uğramasının ardından  "yoğun güvenlik kaygısı" nedeniyle Türkiye'ye dönmeyeceğini açıklamıştı.
Naki'nin avukatı Stephan Kuhn, Der Spiegel dergisine yaptığı açıklamada Naki'nin, ailesinin ve çevresinin kararı doğrultusunda Amed Sportif Faaliyetler Kulübü ile olan sözleşmesini bitireceğini ve Almanya'da kalacağını söyledi. Avukat Kuhn, Naki'nin gelecek planlarına yönelik ise açıklama yapmadı.
28 yaşındaki Deniz Naki Gençlerbirliği ve Amedspor'da forma giymeden önce Almanya'nın FC St. Pauli ve SC Paderborn takımlarında da oynamıştı.

Faşizmin Susturma Saldırıları sürüyor, Savaşa hayır dedikleri için, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyinin 11 üyesi gözaltında!

Faşizmin Susturma Saldırıları sürüyor, Savaşa hayır dedikleri için, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyinin 11 üyesi  gözaltında!
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) 11 gün önce Afrin'e başlattığı askeri operasyona karşı barış çağrısı yaptıkları için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından "terör seviciler" ifadesiyle hedef gösterilen Türk Tabipleri Birliği'nin (TTB) Merkez Konseyi üyelerine sabah saatlerinde ev baskınları düzenlendi. Ayrıca TTB Genel Merkezine de baskın düzenlenip arama yapıldı.
Konuya ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından yapılan açıklamada, "Başsavcılığımızca Türk Tabibler Birliği yetkilileri hakkında 3713 sayılı kanun uyarınca yapılmakta olan soruşturma kapsamında 11 yönetici hakkında gözaltı kararı verilmiş olup, Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi görevlilerince yasal işlemler bu sabah itibarıyla başlatılmıştır. Ankara merkezli 8 ilde gözaltı, arama ve el koyma işlemlerine devam edilmektedir" denildi.
Polis tarafından evleri basılıp arama yapılanlar şöyle: TTB Başkanı Raşit Tükel, Merkez Konsey üyeleri Sezai Berber, Sinan Adıyaman, Selma Güngör, Şeyhmus Gökalp, Hande Arpat, Ayfer Horasan, Taner Gören, Funda Obuz, Yaşar Ulutaş, Nazım Yılmaz.
Listede yer alan isimlerle ilgili 7 günlük gözaltı kararı bulunduğu belirtildi.
TTB Başkanı Raşit Tükel, gözaltına alındıktan sonra polis nezaretinde Çapa Tıp fakültesine götürüldü.
SENDİKACILAR, ODA YÖNETİCİLERİ VE SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİ TTB'DE
chp'li vekillerden ziyaret
Operasyonun ardından çok sayıda sendika, meslek odası ve siyasi parti temsilcisi arama yapılan TTB önüne gitti. KESK, DİSK, TMMOB, TTB ve ATO yönetici ve üyelerinin yanı sıra CHP milletvekilleri Selin Sayek Böke, Ali Şeker, Orhan Sarıbal, Şenal Sarıhan, Mahmut Tanal da gözaltına alınan hekimlere destek verdiler.
TBB önünde yapılan açıklamada konuşan Ankara Tabip Odası yöneticisi Onur Naci Karahancı, Türk Tabipler Birliği'nin hedef haline getirilip, kriminalize edilmeye çalışıldığını vurguladı. Merkez konseylerine bilgi verilmeden, avukatlar dahi gelmeden içeri girildiğini anlatan Karahancı, Türkiye'nin birçok yerindeki hekimin destek verdiğini ve bu süreçte barış, insanlar ölmesin dedikleri için bu saldırıların yaşandığını ifade etti. Sadece yaptıkları açıklama nedeniyle değil, TTB'nin kriminalize edilmesi için de bu saldırıların sürdüğünü belirten Karahancı, “Türk Tabipler Birliği sağlığımız için verdiği mücadeleye devam edecek. O metinde söylenen her söz, her kelime hepimiz için, sağlığımız için söylenen sözlerdi” dedi.
'TTB YALNIZ DEĞİLDİR'
KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen, güne TTB yöneticileri ve üyelerinin evlerine baskın ve gözaltı haberleriyle kötü bir şekilde uyandıklarını söyledi. Bunun TTB’nin barış talep eden açıklamasından sonra yapılan saldırıların bir uzantısı olduğunu belirten Gezen, şöyşe konuştu:
“Bilfiil Cumhurbaşkanı tarafından kuruma saldırılmıştı. En basit talepler bile, barış içinde yaşama hakkını istemek bile, hekimlik mesleğinin gereği olarak, yaptıkları meslek ve ettikleri Hipokrat yemini gereği olarak barış istemek bile bugün AKP tarafından suç haline getirildi. Bunun sonuçlarını yaşıyoruz. Ama herkes bilsin ki TTB yalnız değil, meslekleri, etik sorumlukları gereği barış isteyen hekimler yalnız değil. Bizler bu ülkede barış içinde yaşamın tesis edilmesi için elimizden gelen bütün mücadeleyi vereceğiz. Biz de KESK olarak TTB’nin yanındayız.”
'İNSANİ TALEPLERE DAHİ GÖZALTI'
TMMOB Başkanı Emin Koramaz hedef göstermelerle AKP dışındaki her türlü fikrin baskılandığı, gözaltına alındığı ve hukukun da bu yönde hareket ettiğini vurguladı. TTB yöneticilerinin bir terör operasyonu yapılyormuş gibi sabah saat 06.30'da evlerinden alınmasının kabul edilemeyeceğini ifade eden Koramaz, “TTB kanuna açıktır. Eğer yasaya aykırı bir işlem yapılıyorsa gerekli soruşturma yapılabilir. Savcılık tarafından soruşturmalar açılabilir. Sağlık Bakanlığı Asliye Hukuk Mahkemesine başvurabilir” dedi.
TTB’nin barış mesajı verdiğini dile getiren Koramaz, bunun insancıl bir mesaj olduğunu, böylesi bir insani talebin bile gözaltılarla sonuçlanmasının ülkede yaratılmak istenen korku atmosferinin bir göstergesi olduğunu söyledi. Koramaz, TTB’nin arkasında olduklarını ifade etti.
'İFADE VERMEYE GİDEBİLİRİZ' DEMİŞLER
TTB Merkez Konseyi Eski Başkanı Eriş Bilaloğlu ise "Televizyonlardan değişik odaklardan sanki birileri suç işlemiş, ilgili kurumlar da olması gerekeni yapıyor gibi bir ortam yaratıldı. TTB 24 Ocak'ta bir açıklama yaptı. Bu açıklama üzerine harekete geçmiş bir mekanizma var. Oysa ki TTB tarafından dün akşam başsavcılığa bu tür işler yapılmaması, her türlü yöneticinin ifade vermeye hazır olduğu söylenmiş durumdaydı. Ancak illa haber verilmeksizin, illa sabah saatlerinde TTB'ye giren bir uygulama ile karşı karşıyayız."
POLİS TTB ÖNÜNDE SALDIRDI
ttb polis saldırısı
Açıklamanın ardından polis TTB önüne desteğe gelenlerin bina önünden ayrılmasını istedi. Bunun üzerine çıkan tartışmanın ardından sendika, meslek örgütü ve siyasi parti temsilcileri ite kaka uzaklaştırılmak istendi.
Bir polisin kadın sendika yöneticilerine yönelik "Alın bu karıyı" dediği duyuldu.
Polisin kitleyi merdivenlerden aşağıya zorla sürklemesi sırasında merdivenden düşüp ezilenler oldu.
POLİS, BİNADAKİ BİLGİSAYARLARIN HARDDİSKLERİNE EL KOYDU
ttb
TTB merkez binasındaki aramasını tamamlayan polis, binadaki bilgisayarların haddisklerine el koydu. Polisin çıkmasının ardından destek için gelenler konferans salonunda toplandılar.
BASKIN SONRASI BASIN TOPLANTISI DÜZENLENDİ
TTB Baskın
Türk Tabipleri Birliği’nde sabahtan itibaren süren aramalar sona ererken, çok sayıda kişi arama boyunca TTB’ye destek için Genel Merkez önünde toplandı. Aramaların bitmesinin ardından TTB Genel Merkezinde Merkez Konsey eski üyesi Deniz Erdoğdu, Ankara Tabip Odası (ATO) Başkanı Vedat Bulut ve TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı basın toplantısı gerçekleştirdi. Toplantıya katılım oldukça yoğun oldu.
ATO Başkanı Başkanı Vedat Bulut konuşmasında, destek için gelen herkese teşekkür ederek “Cumhurbaşkanı bir açıklama yaptı. Verdiği sinyalin buraya kadar geldiğini anladık. TTB önünde eylem yapılması için yönlendirmeler oldu OHAL yokmuş gibi. Tabi yapsınlar demokratik hakları. Geldiğiniz için hepinize teşekkür ediyoruz” dedi.
Merkez Konsey Eski Üyesi Deniz Erdoğdu TTB’nin yaptığı basın açıklamasının yumuşak bir açıklama olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Belki içimizden geçen daha iddialı ve sert söylemlerdi ama hassasiyetleri de gözeterek yaptık açıklamayı. Buraya girildi. Hırçın bir şekilde tarumar edildi, birçok çalışmamız aksayacak. Ülkede bu kadar yanlış şeyler olurken susamazdık. Ufacık bir karşı görüşe tahammül yok. Madem siz haklısınız, neden bu kadar korkuyorsunuz? Demek ki çok zayıf ve haksızsınız.”
‘SAVAŞ KADINLARIN SÜRGÜNÜ, ALANLARDAN ÖLÜLERİN TOPLANMASI DEMEKTİR’
TTB baskın
Desteğe gelenlerden Dev Sağlık-İş Genel Merkez Yöneticisi Funda Keleş, Sudan savaşında görev yaptığını belirterek, savaşı görmeyenlerin savaşın acısını anlamayabileceğini kaydetti. Keleş şunları söyledi: “Savaş 40 bin kadının sürgün edilmesidir. Savaş alanlarından ölü toplanması demektir. Kime karşı olursa olsun. Siyaset kurumu niye var o zaman? Yıllardır savaşta değil miyiz zaten. Zaten her gün 5 işçi iş cinayetlerinde ölüyor. Herkesin vicdanına ve savaşı savunanların evlerine dönmesini istiyorum. Orada ölen bizim soyumuzdan olmayabilir ama kanı değmiştir, gözü değmiştir, eli değmiştir. Birbirimizde bir tuz kadar olsa hakkımız vardır.”
HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Alp Altınörs barışı ve hekimliği savunmanın suç olmadığını söyledi. Altınörs yaşananların, Türkiye’de “savaşa hayır” demenin de bir başlangıcı olabileceğini belirterek, “Nasıl 12 Eylül’de aydınları hâlâ anımsıyorsak TTB’nin onurlu hekimleri de o zaman karşı çıktılar, şimdi de. TTB’nin omuz başında olmaya devam edeceğiz” dedi.
DİSK Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün, “TTB’yi biz her zaman halkın yanında gördük. Hastanede, komşulukta... Bir an önce bunu yapanların özür dilemesini istiyoruz” diye konuştu.

Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan, "bir hekimin savaş istemeyeceğini herkes biliyordur. TTB’nin kapısı önünde TOMA olan bir güne uyandık. TTB önünde eylem yapan memur sendikaları 'memurun sendikası mı olur' dediği zaman da TTB sağlık emekçilerinin haklarını savunuyordu. Sağlıklı olmanın temel koşulu sağlıklı ve barış içinde bir ortamda yaşamaktır. Tabi ki TTB’nin yanında olacağız” dediTTB’nin yanında olacağız” dedi