28 Şubat 2010 Pazar
28 Şubat'ın çakma 'mağdurları' sokakta
28 Şubat'ın 13. yıl dönümü olan bugün, Darbelere Karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu'nun, Sivil Dayanışma Platformu adlı oluşumla birlikte "darbe karşıtı" bir gösteri yürüyüşü yapacağı açıklandı. 28 Şubat'ı "postmodern darbe" olarak adlandırmayı tercih eden Zaman ve benzeri siyasi pozisyondaki basın yayın organlarında, yürüyüşün duyurusu günler öncesinden yapılmaya başlandı.
"Balyoz" soruşturması, hükümet ile yüksek Yargı arasında yaşanan krizin odağında bulunan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) ve Danıştay'ın aldığı katsayı kararına yönelik tartışmalar nedeniyle, bu yıl yapılacak gösterilere katılımın yüksek olmasının beklendiğini savunan Zaman, koalisyonun bir sözcüsünün, "ya biz kazanacağız ya da darbeciler kazanacak. Arada durmanın imkanı kalmadı" sözlerine yer verdi.
"Ergenekon" da var, katsayı da... Darbelere karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu'nun, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın, "28 Şubat bin yıl sürecek" sözüne atfen, "Erken Final: Bin Yılın Sonu" başlığıyla düzenleyeceği gösteri, özellikle de bir dönem "28 Şubat'ın rövanşı" olarak yorumlanan "Ergenekon" operasyonunun başlamasıyla gündeme zincirleme olarak giren çeşitli olaylar hatırlatılarak şöyle duyuruldu: "28 Şubat bin yıl sürecek diyenlere/Bin yıl sürmesi için toprak altında vatandaşına atılmak üzere bomba saklayanlara/Bin yıl sürmesi için alçakça eylem planları hazırlayanlara/Bin yıl sürmesi için kalan son hukuk kırıntılarını da hiçe sayıp yargı darbesi yapanlara/Bin yıl sürmesi için çocukların üniversite puanlarına göz dikenlere/28 Şubat'ın bin yıl sürmeyeceğini söyleme zamanı geldi!"
28 Şubat'ı başka kimler hatırladı 28 Şubat'ın yıl dönümü vesilesiyle düzenlenecek gösterilerin yanı sıra çeşitli açıklamalar da sahne aldı.
AKP iktidarına ve destekçilerine benzer şekilde, 12 Eylül darbesinin üzerinden atlayarak "darbelerle hesaplaşma" adı altında 28 Şubat'ı birinci sıraya yerleştiren, 28 Şubat'la iktidardan düşen Refah Partisi'nin devamı olan Saadet Partisi'nin Genel Başkanı Numan Kurtulmuş da dün Cihan Haber Ajansı'na bir açıklama yaptı.
"28 Şubat'ı ne geçmiş bir tarih olarak anlatmak lazım; ne de her gün üzerinde kavga edilecek bir hesaplaşma odağı olarak görmek lazım" diyen Kurtulmuş, 28 Şubat'ın Türkiye'de en önemli etkileri olan darbelerden birisi olduğunu ileri sürdü.
28 Şubat'ın "çok koyu bir insan hakları ihlali dönemi" olduğunu söyleyen Kurtulmuş, "yüzlerce insan tutuklanmıştır, binlerce operasyon yapılmıştır, binlerce memur inançlarından dolayı işlerinden atılmıştır, başörtüsünden dolayı, namaz kıldığından dolayı işlerinden atılmıştır. Üniversite kapılarından on binlerce genç kızımız geri çevrilmiştir. Bu zayiat listesi uzatılabilir ama buradan bir ders alarak Türkiye'nin kendi çıkış yolunu bulması lazım. Zannediyorum 28 Şubat'ı yapanlar bile bugün 'elimiz kırılsaydı da yapmasaydık' noktasına gelmişlerdir" diye konuştu. (Kaynak: soL - Haber Merkezi)
Cihaner'in avukatı: Arı kovanına çomak soktuk
SORUNUN İKİNCİ AYAĞI
Cemaat soruşturmasının ardından tutuklanan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in avukatı Turgut Kazan, TBMM’ye gelerek CHP ve MHP yöneticilerine birer dosya verdi. Dosyada, Cihaner’in Erzincan’da “Arı kovanına çomak soktuğu” belirtildi. Kazan, İliç’teki altın madeniyle ilgili yaşananları da “Sorunun ikinci ayağı” olarak niteledi.Kazan, Erzincan’daki olayları özetlerken ‘’ Yasa dışı imar uygulamaları, ihaleye fesat karıştırma, sahte diploma hazırlama, vergi kaçakçılığı, Basın İlan Kurumu ile Üniversiteye temsilci belirleme, kendi medya grubuna avantaj sağlama, Danıştay’daki bir davaya aracı bulma gibi ilişkiler vardır’’ dedi ve ‘’Cihaner’in başını belaya sokan da bu ilişkiler yumağıdır’’ görüşünü savundu. Avukat Kazan şu konuları da aktardı:
ERGENEKON GARDI
Sorunun ikinci ayağı, Erzincan’ın İliç ilçesindeki altın madeniyle ilgili olarak yaşananlardır. Müvekkilim soruşturmaya başlamış, İliç Savcısı Bayram Bozkurt hakkında bilgilere ulaşmış, Savcı Bozkurt’la ilgili iddialar içeren rapor düzenlemiştir. Cihaner’in suçladığı İliç savcısı da, bu suçlamalara karşı kendini savunurken, Ergenekon gardı alarak Erzurum’daki savcı Osman Şanal ile bağlantı kuruyor ve başta Cihaner olmak üzere herkesi 'Ergenekoncudur’ diye suçluyor.
OLACAK ŞEY DEĞİL
Müvekkilim, soruşturulan örgüt silahsızdır diye direnirken, ‘Hayır silahlıdır’ diyenler, bugün onu söz konusu örgüte silah koydurmaya çalışmakla suçluyorlar. Bu inanılmaz bir çelişkidir, olacak şey değildir.
FAİLİ MEÇHULLER
Cihaner, 1998’lerde Şırnak İdil savcısıyken, bir cinayetten yola çıkarak, faili meçhullerin izini sürmeye çalışmıştır. İbrahim Babat’ın cinayet itirafı üzerine, yıllar önce öldürülen Hasan Caner, Hasan Utanç ve Tahsin Sevim’in dosyasını açtırarak tanık dinlemeye başlamış, olay yerinde keşif yapmış, delilleri masaya yatırıp failleri saptamıştır. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nden başlayarak, Babat’ın ifade örneğini istemiş, cevap gelmeyince bakanlığa bir yazı yazarak faili meçhuller konusundaki önerilerini iletmiştir. Faili meçhulleri derin devlet ve Ergenekona bağlayanlar 1998’li yıllarda faili meçhul cinayetlere karşı gösterdiği görev anlayışını öve öve bitiremedikleri bir savcıyı şimdi Ergenekoncu sayma saçmalığının peşine düşmüşlerdir.
Erdoğan kendisini 3. Abdülhamit gibi görüyor..
Bugünkü kavga, güçlünün güçsüzü patakladığı kavga değil. Şartlar eşit. İki taraf da psikolojik savaş yöntemlerini kullanıyor. Halk farkında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve kurmaylarıyla geçmişte birlikte siyaset yapan, Saadet Partisi ve Fazilet Partisi'nin eski yöneticilerinden psikiyatrist Mehmet Bekaroğlu, 28 Şubat'ın yıldönümünde Akşam gazetesinden Utku Çakır Özer'e AKP iktidarına yönelik çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Önce Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan ardında da Necmettin Erbakan ile yollarını ayıran Bekaroğlu, bu isimlere yönelttiği eleştiriler nedeniyle yıllardır 'Müslüman solcu' olarak diye biliniyor. Ankara'da 'özellikle' bir 28 Şubat günü açtığı muayenehanesini kapatmak zorunda kalarak İstanbul'a yerleşen Bekaroğlu ile AKP iktidarını ve gündemdeki tartışmalar üzerine Bekaroğlu'nun değerlendirmeleri şöyle:
AKP MAĞDURİYETLE İKTİDAR OLDU
AYNI AHLAKSIZLIK, AYNI SAVAŞ TEKNİKLERİ
'MÜSLÜMANLIK'TA BU OLMAZ, SİZ BUNU YAPTINIZ'
28 ŞUBAT ASLINDA ORTADOĞU'DA OLUP BİTENLERDİR
MÜTHİŞ DİNDARDIR, KADERE İNANIR
GÜL-ERDOĞAN ÇEKİŞMESİ SÖYLENTİ
ERDOĞAN'IN İKİ ZAAFI VAR
GÜÇLÜLER, ZAYIFLARI DÖVDÜ
ÇANKAYA ZİRVESİ DOLMABAHÇE BULUŞMASI GİBİ
DÜN VELİ KÜÇÜK'LE İLGİLİ LAF SÖYLEYEMİYORDUK
TEKEL BÜYÜK HATA
Sürpriz Erdoğan-Başbuğ görüşmesi
AYAKÜSTÜ SOHBET DİKKATLERDEN KAÇMADI
YÖK'ün kurucusu Prof. Dr. İhsan Doğramacı'nın cenazesinde devletin zirvesi buluşurken, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un ayaküstü yaptıkları sohbet dikkat çekti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün törene gelmesi beklenirken Erdoğan'la konuşan Başbuğ, kameralar önündeki bu görüşmede elini ağzıyla kapattı.
OLAĞAN GÖRÜŞME ERKENE ALINDI
Bu görüşmeden hemen sonra Genelkurmay Başkanı Başbuğ, Başbakanlık'a sürpriz bir ziyarette bulundu. Kısa süren görüşmenin ardından Başbuğ ve Erdoğan herhangi bir açıklama yapmazken, Başbakanlık 4 Mart'ta yapılacak olağan görüşmenin erkene alındığını açıkladı.
Tehdide karşı dayanışma
KESK Van Şubeler Platformu tarafından TEKEL işçileri için gerçekleştirilen yürüyüş Mavi Plaza önünde başlayıp Sanat Sokağı’nda sona erdi. Sanat sokağında KESK Van Şubeler Platformu tarafından yapılan açıklamada TEKEL işçileri için örgütlü mücadelenin önemi ve TEKEL işçisinin yalnız olmadığı vurgulandı. Yürüyüşe Emek Gençliğin kitlesel katılımı göze çarptı. (HABER MERKEZİ)
TEKEL işçileri için meşaleli eylemler ANKARA’da özlük hakları için direnen TEKEL işçilerini desteklemek için yapılan meşaleli yürüyüş eylemleri önceki gün de devam etti. İstanbul’da TEKEL işçilerine destek için bir araya gelen çeşitli sendikalar, emek örgütleri ve siyasi partiler Bakırköy’de bulunan Hava-İş Genel merkezi önünden yolu trafiğe kapatarak yaklaşık 2 Km boyunca sloganlarla yürüdü. Yürüyüş sonunda T. Haber-İş İst. 1. Nolu Şube Başkanı Levent Dokuyucu’nun yerel platform ve diğer sendika ve konfederasyonlar adına yaptığı açıklamada birlikte mücadelenin büyütülerek ilerletilmesine vurgu yapılarak hükümete ve 4-c uygulamasına karşı tepkiler dile getirildi. Eylem yapılan basın açıklaması sonrasında sona erdi.
TEKEL DİRENİŞİNİN 75. GÜNÜ
TEKEL BÜTÜN EMEKÇİLERİN ORTAK DİRENİŞİDİR
KOCAELİ’NDE MİTİNG
TEKEL VE ÇEMEN İŞÇİLERİNE DESTEK
Yaktılar, taradılar, kuyuya attılar
Nusaybin'de 1990-1998 yılları arasında koruculuk yapan Ethem Seyhan, dönemin karakol komutanı ve korucu başı ile birlikte 20'yi aşkın köyü yaktıklarını söyledi. Sehyan, köy minibüslerini taradıklarını, öldürdükleri kişileri kuyuya attıklarını anlattı. Mardin'in Nusaybin İlçesi Kutlubey (Tinate) Köyü'nde 1986'de bekçiliğe başlayan Ethem Seyhan, 1990-1998 yılları arasında koruculuk yaptı. Seyhan, koruculuk yaptığı dönemde İdil, Midyat ve Nusaybin'e bağlı 20'yi aşkın köyü yaktıklarını ve köylülere işkence yaptıklarını itiraf etti. Günlük Gazetesi'nin haberine göre eski korucu, yaktıkları köylerin isimlerini hatırladıklarını sıraladıktan sonra, “Daha ismini bilmediğim birçok köyü biz yaktık. Köylülere 'Ya korucu olursunuz ya da buraları terk edersiniz' diyorduk. Köy meydanında toplayıp çırılçıplak soyarak dövüyorduk. Birçok köylüyü de sulardan geçerken ıslanmamak için yanımızda götürüp sırtlarına biniyorduk. Ben bunlara bizzat şahit oldum ve kendim de yaptım” diye anlattı. İşkencecilerin başında Kutlubey Köyü Jandarma Karakol Komutanı Haydar Külekçi ve korucubaşı Cengiz Kaymaz'ın (Kulik) olduğunu belirtti. Köylülere işkence Köylülerin korucular tarafından işkenceden geçirildiğini itiraf eden Seyhan, şöyle konuştu: “Korucubaşı, köyümüzün yakınında bulunan Kuma Berana denilen bir yerde 16 kişiyi çırılçıplak soyarak onların ellerini kollarını bağladı, daha sonra da traktörlerin arkasından sürükleyerek Kutulbey köy karakoluna kadar sürüklemişti. Köy karakoluna getirilen 16 kişinin koruculuğu kabul etmemesi üzerine evleri yakıldı ve köyden çıkartıldı. Kulik ve Yözbaşı Hasan, bütün köyleri dolaşarak korucu olmayan köylülere işkenceler edip onların evlerini yakıp köyden çıkartıyorlardı. Köyde hata yapanlara ise birer silah getirme cezası veriyorlardı. Kulik'a silah getirmeyen kişiye ise günlerce işkence ediliyor ve adamın o yılki bütün gelirine el konuluyordu. Kulik, işkence ettiği ve evlerini yaktığı kişileri tehdit ederek olayı PKK'ye yüklemelerini istiyordu. Köylüler de korkudan tutanaklara öyle imza atıyorlardı.” İşkence ile öldürdüler Nusaybin Kutlubey Köyü'ne bağlı Dohmuk Mezrası'nda korucular tarafından yakalanan İbrahim Polat isminde bir kişinin, gazeteci olduğu iddiasıyla 1993 yılında Midyat Bölük Komutanı Çakmak ve Cengiz Kaymaz tarafından dövülerek öldürüldüğünü belirten Seyhan; “Biz araziye çıkmıştık. Dohmuk mezrasında birini yakaladık. Korucubaşı Cengiz Kaymaz yakalananın bir gazeteci olduğunu belirterek, askerlere haber vermemizi istedi. Tam o sırada Midyat alayına bağlı 3 askeri araç bizim yanımıza geldi. Hepimizi oradan uzaklaştırdılar. Daha sonra odunlarla yakalanan kişiye vurmaya başladılar. Kısa bir süre sonra sesler kesildi. Sonra öğrendik ki o gazeteci orada işkence ile öldürülmüş” dedi. Öldürüp kuyuya attılar Faili meçhul cinayetlerden birini anlatan Seyhan, “1993 yılında Kutlubey Köyü ile Cıbırnak Köyü arasında Ahmet isimli bir dolmuş şoförünü PKK'ye yardım ettiği gerekçesi ile korucubaşı Cengiz Kaymaz ve Kutlubey karakolundan Uzman Çavuş Aslan ile birlikte köyün yakınında bulunan Bugarge mevkine götürüp öldürdüler ve orada bulunan su kuyusuna attılar. Daha sonra da bizi konuşmamakla tehdit ederek, kişiyi görmediğimizi söylememizi istedi. O kuyuda belki 10'un üzerinde ceset vardır. Çünkü birinin ölümü olacaksa orada yapılıyordu” şeklinde konuştu. “Köy minibüsünü taradık” 1993 yılında bir köy minibüsünün önünü keserek 8 kişiyi öldüren korucuların arasında olduğunu belirten Seyhan, yaptıklarını şöyle anlattı: “Korucubaşı Cengiz Kaymaz, akşam korucuları toplayarak 'Yarın Çalpınar Köyü'nden Midyat'a 3 PKK'li gidecek. Biz de arabaların önünü keserek onları yakalayıp devlete teslim edeceğiz ve bizi mükafatlandıracaklar' dedi. Sabah 05.00 gibi arabalarla 27 korucu ve Kutlubay Köy karakolundan uzman çavuş Ali ve Arif de bizle birlikte geldi. Alkadasuse bölgesine geldik, burada pusuya yatarak Çalpınar arabalarının gelmesini bekledik. Aradan bir yarım saat geçti ve araba geldi. Hemen önünü kestik ve yolcuları indirdik. Cengiz Kaymaz bütün yolcuları tek sıraya dizerek, anlara 'Ben kimin ismini okursam öne çıkacak' diye bağırdı. Daha sonra 4 isim saydı, onlar öne çıktılar. 4 kişiyi yan yana dizen korucubaşı, silahının namlusunu en başta bulunanın karnına dayayarak ateş etti. 4 kişi orada yığıldı. Daha sonra hepimiz arabayı taradık. Tam o sırada Ahmet Halo denilen biri kafasını çıkararak bana baktı. Ben de silahımı ona doğrulttum ve onu taradım. Olaydan bir yıl sonra bize dava açıldı. Mahkeme bizi serbest bıraktı.” |
27 Şubat 2010 Cumartesi
Maden kazaları kader değil
TMMOB Maden Mühendisleri Odası, Balıkesir'in Dursunbey ilçesinde özel sektöre ait yer altı kömür işletmesinde meydana gelen kazayla ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamada, 23 Şubat’ta gerçekleşen biri maden mühendisi,13 kişinin hayatını kaybettiği grizu patlaması ardından bölgeye oda yetkilileri ve iş güvenliği uzmanlarını gönderildiği, ocakta bilir kişi incelemesinin tamamlanmadığı ancak kazanın nedenlerinin henüz netlik kazanmadığı vurgulandı.
Maden sektöründe iş kazalarının son yıllarda belirgin bir şekilde arttığına dikkat çeken Maden Mühendisleri Odası, 2008 yılında 43 maden çalışanının iş kazası sonucu yaşamını yitirdiğini, 2009 yılında bu sayının 92'ye yükseldiğini, 2010 yılının ilk iki ayında ise 19'a ulaştığını kaydetti.
KAZALAR KAÇINILMAZ HALE GELİYOR
Kazalar incelendiğinde, madenlerin özelliklerine uygun işletme yöntemlerinin seçilmediğinin görüldüğünü dikkat çeken Maden Mühendisleri Odası, yeraltı madenciliğinde güvenli bir çalışma ortamının yaratılmasında olmazsa olmaz unsurlar havalandırma, tahkimat ve nakliyat projelerinden birinin veya birkaçının eksik ya da hatalı yapıldığı gözlemini paylaştı.
Açıklamaya göre çalışanların çalışma yaşamındaki ekonomik ve sosyal sorunları, eğitimsizlik, çalışanların veya işi yapan firmaların deneyimsizliği de buna eklendiğinde, kazalar kaçınılmaz hale geliyor.
İLKEL KOŞULLARDA ÇALIŞILIYOR
MMO'ya göre Türkiye'de yüksek risk taşıyan, kuralsız ve denetimsiz çalışan, mühendislik bilim ve tekniğinden uzak, teknik elemanın gözetim ve denetimi olmaksızın, tamamen ilkel koşullarda çalışan pek çok maden işletmesi bulunuyor.
Bugün her yeraltı kömür işletmesinin zorunlu kullanması gereken alev sızdırmaz, antigrizu makina ve ekipmanların bir ocakta var olmasının "örnek ocak" olarak adlandırılması eksik ve yanlış bir anlayış olarak değerlendiriliyor.
ACİL EYLEM PLANI HAZIRLANMALI
Maden Mühendisleri Odası'nın ocak facialarının önlenmesine yönelik çözüm önerilerinden bazıları şöyle: "-Kazaların önlenebilmesi için bilimsel ve teknik yatırımların yanı sıra, örgütlenmenin ve sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması, çalışma yaşamı ile birlikte çalışanların sosyal ve ekonomik yaşamları da iyileştirilmeli.
-Kazaların kader olarak gösterilmesine son verilmeli.
-İş güvenliği denetiminden birinci derecede sorumlu olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, yaşanan iş kazalarının önlenebilmesi için görevlerini tam olarak yerine getirmeli ve mevzuatlarda yapılacak düzenlemelerle denetim mekanizmalarının güçlendirilmeli.
-İş Kanunu ve ilgili yönetmelikleri, madencilik sektöründe etkin denetlemenin yapılabilmesi bakımından yetersizdir ve ciddi sakıncalar içermektedir. Söz konusu mevzuat, yeniden gözden geçirilerek madencilik sektörünün özellik arz eden sorunları da göz önüne alınarak yeniden düzenlenmeli. İş Güvenliği Yasası odaların da görüşü alınarak acilen çıkarılmalı.
-Kaza sonrası organizasyon ve koordinasyonun, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bünyesinde kurulacak bir birim tarafından yürütülmeli, buna ilişkin planlamaların bu birim tarafından geliştirilerek kaza sonrası yaşanan belirsizlikler giderilmeli.
-Tüm maden işletmelerinde maden üretimi, mutlaka yeterli sayıda maden mühendisi nezaretinde yapılmalı, ayrıca işyerinde her vardiyada daimi olarak maden mühendisi bulundurmayan işletmelere üretim izni verilmemeli.
-Teknik nezaretçi ve iş güvenliğinden sorumlu olan mühendis ücretini, denetlemek durumunda olduğu işyeri sahibinden almakta olup bu durum mühendisin işletme ile ilgili kararlarında özgür davranmasını engellemektedir. Bu açıdan, teknik nezaretçinin ve iş güvenliğinden sorumlu mühendisin özgürce karar verebilmesi ve görevini layıkıyla yerine getirebilmesi amacıyla, ücretini oluşturulacak bir fondan alması için gerekli yasal düzenlemeler acilen yapılmalı.
-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, denetim elemanı olarak yararlanacağı maden mühendisi kadrolarını çoğaltarak denetimlerini artırmalı.
-Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın madencilikten sorumlu birimi olan Maden İşleri Genel Müdürlüğü'ne, yasa ile 'madencilik faaliyetlerinin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etme' görevi de verilmiştir. Bu kuruluş, madencilik sektörünün ihtiyaçlarına yönelik olarak yeniden yapılandırılarak, iş güvenliği ile ilgili denetim birimini oluşturmalı, personel kadrosu gerek nicelik gerekse nitelik bakımından geliştirilmeli.
-Her işletmede risk değerlendirmesi yapılmalı, değerlendirme sonucunda çalışması uygun olmayan işletmeler kapatılmalı." (Kaynak: anka)
Ertuğrul Özkök'ün Ahmet Kaya pişmanlığı
BUGÜN OLSA AHMET KAYA HAKKINDAKİ O İKİ MANŞETİ DAHA YUMUŞAK ATARDIMSiz Hürriyet’in efsane yayın yönetmeniydiniz. 20 yıl boyunca... Hiç hata yapmadınız mı?
- Yapmaz olur muyum? Yaptım, hem de çok. “Hata yapmadım” diyen genel yayın yönetmeni varsa, sakın ona inanma. Hatasız kul olmaz, hatasız genel yayın yönetmeni ise hiç olmaz.
Hadi o zaman itiraf edin, en büyük hatanız neydi?
- En büyük hata değil de, hata diyelim. Mesela Ahmet Kaya, çok sevdiğim bir müzisyendi, magazinciler gecesinde ben de oradaydım, ama o konuşmayı yapmadan kalktım. Bugün olsa onun hakkındaki o iki manşeti daha yumuşak atardım. Gerçi, aynı şey Ahmet Kaya için de geçerli, keşke öyle bir gecede düşüncelerini biraz daha yumuşak tonda dile getirseydi.
Gülen hareketi Türkiye'yi polis devletine götürüyor
TÜRKİYE’DEKİ DARBE TUTUKLAMALARININ
ARKASINDA YATAN GERÇEK NEDEN NE?
Tüm işaretler, gölgeler arasındaki İslamcı hareketi, ellerini hızla Türkiye’deki siyasi yaşamın her alanına uzatan Fethullah Gülen’i işaret ediyor.
Türk ordusu, son on – yirmi yıl boyunca dokunulmaz bir konumdaydı; başının belaya girmesi riskini göze almayan hiç kimse orduyu ya da ordunun üst rütbeli generallarini eleştirmeye cesaret edemezdi. Türk Silahlı Kuvvetleri ülkenin kurucusu Kemal Atatürk’ün bıraktığı laiklik mirasının en önemli koruyucusuydu ve ülkedeki hiç bir kuvvet ordunun bu hakimiyetine karşı ciddi bir tehdit oluşturamazdı. Ama artık durum böyle değil.
Aralarında muvazzaf generaller, amiraller ile Türk deniz ve hava kuvvetlerinin eski komutanlarının da bulunduğu 49 subay hükümete karşı darbe planları yapmak iddiasıyla 22 Şubat’ta gözaltına alındı. Subaylar, bir süre sonra yayın politikası orduya şiddetli darbeler indirmek olan Taraf gazetesinde de yayınlanan toplam 5000 sayfalık notları yazmakla suçlandı. Bu notlarda pek çok şeyin yanı sıra Türk ordusunun darbeye gerekçe sağlamak amacıyla İstanbul’daki tarihi camileri bombalayacağı ve kendi uçaklarını düşüreceği de yazıyordu. Birleşik Devletler’in eski bir Türkiye büyükelçisine bu haberler hakkındaki görüşlerini sorduğumda bu senaryonun saçma olduğunu düşündüğünü söyledi. “Türk ordusu darbe yapacak olsaydı, bu darbe hakkında 5000 sayfalık not yazmazdı” dedi.
Hava ve deniz kuvvetleri eski komutanları üç gün sonra serbest bırakıldı - hükümetin niyetinin yüksek rütbeli subaylara karşı suçlamada bulunmaktan çok Türk ordusunun gözünü korkutmak olduğunun bir başka kanıtı. Gözaltılar 19 Şubat’ta, Türkiye genelkurmay başkanının bir konuşmasının, geçmişinde Afganistan’daki Birleşik Devletler askerlerinin öldürülmesi hakkında övücü yazılar yayınlamış olan cihat yanlısı, İslamcı, küçük bir gazete Vakit’e sızdırılması olayından sonra gerçekleşti. Hem bireylerin konuşmalarının mahkeme izni olmadan kayda alınması hem de bu kayıtların yayınlanması Türkiye’de kanunlara aykırı. Ama hiç kimse hakkında genelkurmay başkanının konuşmasının kaydını yayınladığı için dava açılmadı, Türkiye’deki güç dengesinin değiştiğine dair bir işaret.
Türk siyasetinde taşlar yerinden önemli ölçüde oynadı. Artık orduya, belden aşağı da dahil olmak üzere vurmak serbest. Bu önemli değişimin arkasında yatan güç şu anda hükümette olan Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AKP) destekleyen aşırı muhafazakâr politik grup Fethullah Gülen Hareketi (FGH). FGH, şu anda Birleşik Devletler’de yaşamasına rağmen Türkiye’de halâ oldukça revaçta olan karizmatik vaiz Fethullah Gülen tarafından 1970lerde kuruldu. Gülen’in din anlayışını, politikanın, yönetimin, eğitimin, medyanın, iş hayatının, genel ve özel yaşamın üstünde bir güç haline getirerek, laik Türkiye’yi kendi görüşlerine göre yeniden biçimlendirme amacı taşıyan muhafazakâr bir hareket.
Yeni kazanılan, orduyu eleştirme özgürlüğünün, Türkiye’yi daha liberal bir demokrasi haline getirdiğini düşünenler olabilir. Ama işin doğrusu Türkiye “dokunulmaz” bir örgütlenmenin yerine başka, daha tehlikeli bir örgütlenme ikame etti. Polis teşkilatı ile bu teşkilatın güçlü istihbarat şubesini kontrolü altında tutan ve hukuk alanındaki etkisini günden güne arttıran Gülen hareketini eleştirmek, bir zamanlar orduya saldırmak kadar büyük bir tabu haline geldi. Bugün artık Gülen hareketini eleştirenlerin başı belaya giriyor.
Tabi ki darbe iddiaları, haklarında hemen harekete geçilmesi gereken önemli konular. Ama bu iddialar, son üç yılda rekorlara geçen 5800 sayfalık bir iddianame, sabahın erken saatlerinde yapılan yüzlerce ev baskını, aralarında Kemal Gürüz ve Mehmet Haberal gibi üniversite rektörlerinin ve Türkiye’nin önde gelen eğitimcilerinin göz altına alınmasından başka bir şey üretmeyen Ergenekon davasının anlaşılması güç soruşturmasının bir parçası. Tutuklananların tek ortak özelliği AKP hükümetine ve Gülen hareketine karşı olmaları. Ergenekon davasının başsavcısı Zekeriya Öz, polisin istihbarat şubesi başkanı Ramazan Akyürek ve polis teşkilatı içerisinde önemli mevkilerde bulunan bazı kişilerin Gülen sempatizanı olduğunu düşünenler yok değil.
Sorgulanan ve tutuklanan bazı kişilerin geçmişte suç işlemiş olma olasılıkları olsa da çoğu suçsuz gibi görünüyor. Örneğin 73 yaşında, kemoterapi tedavisi gören bir büyükanne olan Türkân Saylan’ı ele alalım. Saylan, Gülen ağının da rakip örgütlenmeler kurduğu Türkiye’nin doğusundaki yoksul kız çocuklarına eğitim için burs veren bir STK’nın başındaydı. Türk polisi tarafından hasta yatağından alınıp, sözümona darbe planladığı için sorgulandı ve bu olaydan sadece dört hafta sonra yaşamını kaybetti.
Başka pek çok kişi de suçlarının ne olduğunu bile öğrenemeden hapishanede hastalandı ve hatta hayatını kaybetti. Polis ve yargı içindeki Gülen kontrolünde olan birimler, Ergenekon davasına bulaşmış kişilerin itibarlarını zedelemek için bu kişiler hakkındaki, eşlerine sadakatsizlik gibi özel hayatlarının en ince detaylarını içeren bant kayıtlarını AKP yanlısı ve Gülen yanlısı medya kuruluşlarına sızdırdılar.
Yasadışı dinleme kayıtlarının ve keyfi tutuklamaların amacı suçlular hakkında dava açmak değil halkın gözünü korkutmak. Gülen hareketi ve AKP’ye karşı olan Türkler düşüncelerini özgürce söylemekten korkuyorlar. Bu konu hakkında bir şüpheniz varsa Türkiye’deki bir arkadaşınızı arayın ve bu olaylar hakkındaki görüşünü sorun. Arkadaşınız size hava durumundan bahsedecektir.
Kendisini Atatürk’ün Türkiye için öngördüğü laik devlet yönetiminin asıl bekçisi olarak gördüğü, dinin politika ve yönetim üzerinde hakimiyet kurmasına siper olduğu için AKP ve Gülen yandaşlarına karşı çıkan ordu asıl nedenleri siyasi olan bu tutuklamaların başlıca hedefi haline geldi. Aralarında gizli ve bazen dört yıldızlı generallerin mahçup duruma düşmelerine neden olabilecek tıbbi kayıtlar da bulunan, kanuna aykırı bir biçimde ele geçirilmiş belgeler Gülen yanlısı medyada açıkça yayımlandı. Genelkurmay Başkanı’nın belgelerin üzerinde oynama yapıldığını söylemesine rağmen, bu belgeler gizli tanıkların da desteğiyle muvazzaf generalleri ve amiralleri tutuklamak için kanıt olarak kullanıldılar.
Gülen hareketinin orduyla arasındaki kan davasının kökleri derinlere uzanıyor. Birleşik Devletler’deki evanjelik hareketi model alan FGH 1980'lerde önemli ölçüde büyüdü. Gülen demokrasiye karşı Makyevelist bir tutum benimsedi ve 1999 yılında bir Türk televizyonunda yaptığı konuşmada yandaşlarına “halka yalan söylemek de dahil olmak üzere her yol mübahtır” mesajını verdi. Hareket 1990larda çeşitli hükümetleri destekleyerek politik güç kazandı ve bu gücün sonucunda FGH, polis ve istihbarat birimi de dahil olmak üzere bürokraside kalıcı mevkiler kazandı.
Gülen 1990ların sonunda Türk ordusuyla karşı karşıya geldi – ve kaybetti. Bu çatışmanın merkezinde FHG’nin desteklediği islamcı Refah Partisi (RP) hükümeti ve Silahlı Kuvvetler vardı. Türk Silahlı kuvvetleri 1997’de RP’ye karşı bir halk hareketini yönetti. RP hükümeti, yönetimi karşısında oluştulan baskı sonucunda geri adım attı. Sonuç olarak, aralarında FGH mensuplarının da bulunduğu İslamcı hareket üyeleri bürokrasi ve ordudaki mevkilerini kaybettiler.
Türk mahkemeleri Gülen’e 1999 yılında yolsuzluk ve laiklik karşıtı hareketler nedeniyle ceza verince Gülen Pennsylvania’daki bir kır evine kaçtı. Sonradan suçsuz bulunmasına rağmen Türkiye’ye hiç dönmedi.
Ama FGH geri dönüp intikamını aldı. Büyük oranda yasaklanmış RP’nin yeni bir bedende dirilişi olan AKP 2002 yılında yönetime gelince FGH medya, seçmen ve iş yaşamında lobi desteğini iktidara verdi. AKP de karşılık olarak FGH üyelerini yargıda ve polis istihbarat servisi de dahil olmak üzere bürokraside önemli mevkilere getirdi.
Gülen hareketinin yönetim erkinin büyük bir kısmını kontrol ettiği ve Ergenekon davası aracılığıyla muhaliflerine karşı politik bir cadı avı sürdürdüğü Türkiye tehlikeli bir biçimde baskıcı bir yönetime doğru ilerliyor. Sovyetler Birliği’nde siyasetçi olan yakın bir arkadaşım bir keresinde “Polis devleti polisin tüm yurttaşları dinlediği zaman değil, bütün yurttaşlar dinlenme korkusu duyduklarında ortaya çıkar” demişti. Yeni Türkiye’ye hoşgeldiniz: Dikkatli dinlerseniz ayaklarınızın altında kayan politik zemini duyabilirsiniz.
Röportaj: Fethullah GülenForeign Policy’nin 2008 yılında Gülen’le yaptığı röportaj. Çeviri: Tansu Akgün / Odatv.com
TEKEL işçileri AİHM'e gidiyor
Türk-İş, DİSK, Türkiye Kamu-Sen ve KESK'in hukukçularının yaptıkları ortak değerlendirmenin ardından vardıkları karar doğrultusunda TEKEL işçileri, Danıştay'da açılan davalara ilave olarak yasal yolları kullanmak üzere yeni bir girişimde bulundu. Bu kapsamda işçiler, konfederasyonların hukukçuları tarafından hazırlanan dilekçeyi ayrı ayrı imzalayarak nüfus kağıdı fotokopileri ile Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'na sundu. Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri A.Ş'ye bağlı Yaprak Tütün İşletmesi Müdürlükleri'nde çalışırken, iş yerlerinin kapatılması nedeniyle iş sözleşmelerinin 31 Ocak 2010'da feshedildiği anımsatılan dilekçede, işletmelerin, başkanlığın, 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun gereğince yürüttüğü özelleştirme programı dahilinde kapatıldığı belirtildi. Dilekçede, kanunun, ''Kuruluşlardaki Personelin Nakli'' başlıklı 22. maddesinin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi olarak veya sözleşmeli statüde çalışmakta olanlar ile iş kanunlarına tabi olarak görev yapmakla birlikte toplu iş sözleşmesi hükümlerinden yararlanmayan kişilerin diğer kamu kuruluşlarına nakil olmasına olanak tanıdığı ve bu kişilerin özelleştirme uygulamaları sonucunda mağdur olmadıkları vurgulandı. İşçiler, taleplerinin kabul edilmemesi halinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı aleyhine idare mahkemesinde dava açacak. Mahkemeden istenen sonucun alınamaması ve iç hukuk yollarının tüketilmesinin ardından konuyu AİHM'e taşıyacak.
En zenginler yüzde 55 daha zengin
Küresel kriz onlar için fırsat oldu. Türkiye'nin en zengin 100 isminin serveti küresel krize rağmen geçen yıla göre yüzde 55 artarak 87 milyar dolara çıktı. Sermaye sahipleri paralarına para katarken, faturayı emekçiler ödüyor. Türkiye halklarını sömüren sermaye sahipleri, küresel ekonomik krizden 'kazançlı' çıktı. Forbes Dergisi, Türkiye 'En Zengin 100 Türk' listesini açıkladı. Forbes'e göre en zengin 100 kişinin toplam serveti, geçen yıla göre 31 milyar dolar, yani yüzde 55 artışla 87 milyar dolara çıktı. Geçen yıl dolar milyarderi olarak listeye 13 kişi girerken, bu yıl sayı 28'e yükseldi. Zirvedeki üç isim değişmezken, Hüsnü Özyeğin 3 milyar dolarla yine ilk sırada yer aldı. Mehmet Emin Karamehmet ikinci, Şarık Tara üçüncü oldu. Tara, 2008’de 4.1 milyar dolar olan servetinin uzağında olsa da 2.6 milyar dolarlık varlığa sahip. Asalaklar çoğaldı • Forbes 100'ün ortalama serveti 798 milyar dolar iken, aynı rakam geçen yıl 554 milyar dolar idi. • Geçen yıl listede hiç kadın milyarder yer almazken, bu yıl 24 kadın bulunuyor. • Listenin ilk 10'unun toplam serveti 22 milyar dolarla, bir önceki yıla göre 6.5 milyar dolar artış gösterdi. • İlk 50 kişi 60 milyar dolarlık servete sahip bulunuyor. Geçen yıl bu rakam 40,7 milyar dolardı. • Listede yer alan 75 kişinin enerji yatırımları var. • 2009'da servetini sadece 1 kişi, bu yıl ise 81 kişi artırdı. Listeye 2009 yılında 14 yeni kişi, bu yıl 17 kişi girdi. • 25 aile 60 milyar dolarlık bir serveti yönetiyor. • Forbes 100’deki isimlere ait vakıfların en varlıklısı Vehbi Koç Vakfı olurken, Koç Holding ve şirketlerindeki hisselerinin değeri 657 milyon dolar düzeyinde bulunuyor. Emekçilerin payına yüzdelik zamlar düştü Listeye göre Demet Çetindoğan %192, Ali Sabancı %160, Emine Kamışlı %160, Erman Ilıcak %150, Ali Koç %148, Ömer Koç %143, Demir Sabancı %140, Ömer Sabancı %140, Mustafa Koç %137, Suna Kıraç %133 oranında servetlerini arttırdılar. Onlar servetlerini arttırırken, resmi rakamlara göre işsizlik 5 puan artarak, yüzde 14.3'e yükseldi. Gayri resmi kaynaklara göre Türkiye'deki işsiz sayısı 7,5 milyonu aştı. Patronlar paralarını bir yılda yüzde yüzleri aşan oranlarda katlarken, elektriğe bir yılda yüzde 80'e varan oranda zam yapıldı. Aynı zaman dilimi içinde doğal gaz yüzde 50, süt yüzde 65, gübre fiyatı yüzde 120 zamlandı. |
HER YERDE binlerce kişi TEKEL işçileri için destek eylemi yaptı
ANKARA
KESK, DİSK, TMMOB ve çok sayıda sendika ve siyasi parti üyesi, Türk-İş Genel Merkezi önünde bir araya gelerek TEKEL işçileriyle dayanışma amacıyla oturma eylemi yaptı. Eyleme Yazar Eşber Yarmurdereli ve sanatçı Menderes Salmancılar da katıldı. Sık sık, 'Genel direniş genel grev', 'TEKEL'e uzanan eli kırarız' sloganları atan grup adına açıklama yapan KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek, hükümetin bütün tehditlerine karşı TEKEL işçileriyle yan yana olduklarını belirterek, 'TEKEL işçisine müdahale tüm emekçilere müdahaledir. Buradan herkese bir kez daha ilan ediyoruz. Olası bir müdahaleye hep birlikte göğüs gereceğiz, tüm ülkede hep birlikte karşı koyacağız. Biz de 3 gün boyunca burada TEKEL işçisiyle birlikte kalacağız. Artık bu halk, bu toplum özelleştirme istemiyor. Size soruyorum; bu kadar özelleştirmeden sonra dış borç azaldı mı? Okullar yapıldı mı? İşsizlik azaldı mı? Tabi ki hayır' dedi.
Sanatçı Menderes Salmancılar ise, işçilerin değiştirmediği bir tarih olmadığını belirterek, 'Siz bu ülkenin tarihini değiştiriyorsunuz. Biz de burada yanınızda olacağız. Ölmek var dönmek yok diyorsanız, bunu bilin ki biz de sizinleyiz. O kaldığınız çadırlardan birer parça saklayın. Çünkü onlar bizim bayrağımız olacak' şekilde konuştu. Eşber Yağmurdereli de TEKEL işçisinin unutulan insanı yeniden tarih sahnesine getirdiğini ifade ederek, işçilerin yanında olduğunu kaydetti. Açıklamanın ardından grup çadırlara girerek oturma eylemi yaptı.
İSTANBUL
Türk İş, DİSK, KESK, Kamu Sen, TTB, TMMOB ile siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinin de bulunduğu yaklaşık 5 bin kişi çeşitli kollardan bir araya gelerek Taksim Meydanı'na yürüdü. Eyleme Esenyurt Belediyesi'nden atılan işçiler, İstanbul Büyükşehir Belediyesi itfaiye işçileri ve Marmaray projesinde güvencesiz çalışma koşullarına karşı eylem başlatan işçiler de katıldı. En renkli görüntüyü ise eyleme beyaz tülbentleri ve karanfillerle katılan Barış Anneleri İnisiyatifi üyeleri oluşturdu. Türk İş üyeleri 1. Bölge temsilciliği önünde bir araya gelerek sloganlarla yürürken, DİSK, KESK, Kamu Sen, TTB, TMMOB ile siyasi parti ve sivil toplum örgütleri de Harbiye'de bir araya gelerek Taksim Meydanı'na kadar yürüdü. Yürüyüş sırasında 'Güvencesiz, sigortasız, taşeron da 4/C ile çalışmamak için yeterli ücret sendika sigorta hakkı ve insanca yaşam için' pankartı ve 'İş güvencesi ölüm kalım meselesi', 'Güvenli iş güvenli gelecek', 'İmanı olan insan hak yemez', 'TEKEL işçisi yalnız değildir' dövizleri taşınırken sık sık 'Direne direne kazanacağız', 'Her yer tekel her yer direniş', 'AKP yıkılsın Tayyip altında kalsın', 'Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek' sloganları atıldı. Taksim Meydanı'nda direniş şarkıları, sloganlar yaklaşık 2 saat oturma eylemi yapan kitle adına ardından basın açıklaması yapıldı.
'TEKEL eylemi ezberleri bozdu'
Oturma eyleminin ardından işçilere seslenen Hava İş Genel Başkanı Atille Ayçin, 75 gündür direnen TEKEL işçilerinin AKP'nin politikalarını alt üst ettiğini söyledi. Hükümetin yaptığı sahte iyileştirmeleri elinin tersi ile iten TEKEL işçilerinin mücadelesine tehditler savuran Tayyip Erdoğan'ın ABD, AB, İMF ve tüm sermayenin başbakanı olmasına rağmen işçilerin başbakanı olmadığını ortaya çıkardığını dile getiren Ayçin, 'TEKEL işçisinin eylemi bir okuldur bu okul bize mücadele ve zaferi hatırlattı, Ezberleri bozdu. Ankara TEKEL içlilerine bir müdahale olursa Türkiye ayağa kalkarak bunun hesabını soracaktır' dedi. Kitle yapılan konuşmaların ardından bir süre daha oturma eylemi yapıldıktan sonra dağıldı. Taksim'de TEKEL işçilerine destek veren bir başka grup ise Kamu Sen oldu. Kamu Sen üyeleri Taksim Meydanı'nda bir araya gelerek İstiklal Caddesi'nde TEKEL'e destek sloganlarıyla yürüdü.
Halkevleri 3 koldan Taksim'e yürüdü
TEKEL işçilerinin özlük hakları için sürdürdüğü eylemlerine destek vermek için Halkevleri üyeleri Mecidiyeköy Cevahir Alışveriş Merkezi, Saraçhane Parkı ve Beşiktaş Akaretler'de olmak üzere 3 koldan bir araya geldi. 'Güvenli iş güvenli gelecek, insanca yaşam, TEKEL, Marmarayı halk kazanacak AKP yenilecek' pankartı ve 'İşçilerin katili AKP', 'Genel grev genel direniş', 'Her yer TEKEL her yer direniş' dövizleriyle yürüyüşe geçen Halkevleri üyeleri sık sık, 'Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek', 'Genel grev genel direniş', 'İşçilerin birliği sermayeyi yenecek' sloganları ile Taksim'e doğru yürüyüşe geçti. Saraçhane'ne kolundan yürüyen eylemcilere Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol'da katıldı. Yol kapatıldığı gerekçesiyle zaman zaman gergin geçen yürüyüşe vatandaşlarda bazı yerlerde alkışlarla destek verdi. Yürüyüş Taksim Metro önünde sona ererken burada basın açıklamasını Halkevleri Genel Sekreteri Oya Ersoy yaptı. Ersoy, 75 gündür direnen TEKEL işçilerine yönelik hükümet yetkililerinin yarın müdahale edileceği yönünde tehditlere karşı işçilerin yanında olduklarını duyurmak için yürüdüklerini söyledi. 'Dün Ankara'da kentsel yağma projesini iptal ettirirken, bu gün İstanbul'da ulaşım zammını geri çektirirken, gördük ki birleşerek kazanacağız' diyen Ersoy, TEKEL işçilerinin direniş ruhunun ülkenin dört bir yanında yayılacağını söyledi.
İZMİR
Karşıyaka İstasyon Parkı'nda bir araya gelen KESK, DİSK, yöre dernekleri, BDP, EMEP, ÖDP, EKP ve sivil toplum örgütleri temsilcileri, 'TEKEL işçileri yalnız değildir, birleşe birleşe kazanacağız' pankartı açarak, 'TEKEL işçileri yalnız değildir', 'Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz' sloganları attı. Eğitim Sen 2 Nolu Şube Örgütleme Sekreteri Elif Çuhadar, TEKEL işçilerinin taleplerinin diğer işçilerin taleplerinden farklı olmadığını, bu taleplerin kabul edilmesi gerektiğini söyledi. Çuhadar, 75 gündür direnen TEKEL işçilerinin dayanışmanın, birlik olmanın önemini hatırlattığını vurguladı.
Öte yandan Türk-İş 3. Bölge Temsilciliği önünde bir araya gelen sendika, siyasi parti ve sivil toplum örgütleri temsilcileri de 2 saat oturma eylemi gerçekleştirdi. Türk-İş 3. Bölge Temsilci Yardımcısı Tuncay Kireçkaya, yaptığı konuşmanın ardından eylem sona erdi.
ADANA
Türk-İş, DİSK, KAMU SEN ve KESK üyeleri, Türk-İş'in önünden İnönü Parkı'na kadar yürüyüş düzenledi. Yürüyüşte, 'TEKEL işçisi direnişin simgesi', 'TEKEL işçisi yalnız değildir', 'AKP halka hesap verecek', 'AKP 4C'ni al başına çal' sloganları atıldı. Yürüyüşün ardından açıklama yapan Türk-İş Adana Bölge Temsilcisi Edip Gülnar, Türkiye'nin kimsenin anlamayacağı bir şekilde kaosa sürüklendiğini ve sürüklenmeye devam ettiğini söyledi. Hükümetin Türkiye'yi güllük gülistanlık gösterdiğini ve buna anlam veremediklerini dile getiren Gülnar, 'İşte TEKEL işçilerinin haklı taleplerine 75 gündür cevap verilmiyor. Bu da Türkiye'nin nasıl bir kaos içinde olduğunun en somut göstergesidir' dedi. Gülnar, Türkiye halkına seslenerek önümüzdeki seçimlerde AKP'ye oy vermemeye çağırdı. Eylem 20 dakikalık oturma eyleminin ardından son buldu.
VAN
Van KESK Şubeler Platformu üyeleri, Mavi Plaza önünden Sanat Sokağına kadar yürüyüş düzenledi. 'TEKEL işçilerinin mücadelesi mücadelemizdir, kuralsız ve güvencesiz çalışmaya hayır' pankartı ile 'TEKEL işçileri yalnız değildir','4 C'ye hayır', 'Genel grev genel direniş ' dövizlerinin taşındığı yürüyüşe çok sayıda kişi katıldı. Yürüyüş ardından açıklama yapan BES Şube Sekreteri Mehmet Yiğit, TEKEL işçilerinin direnişinin Türkiye'de emek ve demokrasi tarihine altın harflerle yazıldığını belirtti. Yiğit, 'Namaza giderken geçirdiği trafik kazası sonucu yaşamını yitiren TEKEL işçisi Hamdullah Uysal'ın ölümü biz derinden üzmüştür. Sakın o işçilere dokunmayın, ya da her gün ve her yerde bizler için eylem alanı olacaktır' dedi.
Açıklamadan sonra hükümetin 4/B ve 4/C uygulamalarını protesto etmek için yağan yağmura rağmen yarım saatlik oturma eylemi gerçekleştirdi. Oturma eylemi esnasında KESK'liler işçi direnişlerini anlatan şarkılar söyleyerek oturma eylemini sonlandırdı.
BATMAN
Batman Emek Platformu üyeleri, Gülistan Caddesi'nde açıklama yaptı. Aralarında BDP Batman İl Başkanı Mehmet Şah Kaygusuz, İHD, Barış Anneleri İnisiyatifi ve sivil toplum örgüt temsilcilerinin de destek verdiği açıklamada konuşan SES Batman Şube Başkanı Deniz Topkan, TEKEL işçilerine seslenerek, 'Mücadeleniz mücadelemizdir, çığlığınız çığlığımızdır. Sizler bugüne kadar sergilediğiniz kararlılıkla, gösterdiğiniz dirençle yıllardır bastırılmaya çalışılan toplumun sevgisini, saygısını bu yüzden kazandınız' dedi. Topkan, geçirdiği trafik kazası sonucu yaşamını yitiren TEKEL işçisi Hamdullah Uysal'ı da anarak, ailesine başsağlığında bulundu. Yapılan açıklamadan sonra, 5 dakikalık eylemi yapıldı.
DİYARBAKIR
KESK, Türk-İş, Yol-İş ve Dev Sağlık-İş'in de aralarında bulunduğu çok sayıda sivil toplum örgütü temsilci ve üyesi Dağkapı Meydanı'nda basın açıklaması yaptı. 'TEKEL işçilerin mücadelesi mücadelemizdir' pankartını taşıyan grup, 'TEKEL işçisi yalnız değildir', 'Kahrolsun ABD işbirlikçi AKP' ve 'Dün Halepçe bugün kelepçe' sloganları attı. EMEP Genel Başkanı Levet Tüzel'in de destek verdiği açıklamada konuşan Tüm Bel-Sen Genel Sekreteri İzzettin Alperk, TEKEL işçilerinin direnişine sonuna kadar destek vereceklerini belirterek, Hükümet'in politikalarını eleştirdi.
Açıklamayı okuyan DİSK Diyarbakır Şube Başkanı Zeynep Çelik ise, AKP Hükümeti'nin TEKEL işçilerini güvencesizliğe mahkum ettiğini kaydetti. AKP'nin politikalarını emek ve halk düşmanlığının son halkası olarak değerlendiren Çelik, AKP'yi bu politikalardan vazgeçmeye çağırdı. Eylem yapılan 5 dakikalık oturma eylemiyle son buldu.
HATAY
Hatay Demokrasi Platformu üyeleri Eğitim Sen binası önünden Ulus Alanına kadar sloganlarla yürüdü. 'TEKEL İşçisinin mücadelesi mücadelemizdir, 4 -C kaldırılsın' pankartı taşıyan kitle sık sık 'TEKEL işçisi yalnız değildir', 'İşçiye Kasımpaşalı İMF'ye uşak' sloganları attı. Ulus Alanında açıklama yapan DİSK Genel İş Hatay Şube Başkanı Mehmet Güleyüz, TEKEL işçilerinin onurlu ve haklı mücadelesine destek verdiklerini belirterek, 'Buradan hükümete biz kez daha sesleniyoruz. Çalışma yaşamını kökünden dinamitleyen kuralsız çalışma sevdanızdan vazgeçin. TEKEL işçileri haklıdır. Mücadeleleri ekmek mücadelesidir. TEKEL işçilerine yönelik kışkırtma ve iftiralardan vazgeçin' şeklinde konuştu.
Eylem 30 dakikalık oturma eyleminin ardından sona erdi.
28 Şubat bin yıl sürecek diyen paşa 28 Şubat'ın 13. yıldönümünde cezaevinde
28 ŞUBAT BİN YIL SÜRECEK DİYEN PAŞA
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun '28 şubat ne zaman bitecek?' sorusuna verdiği yanıt hala hafızalarda: "28 Şubat bin yıl sürecek"
28 ŞUBAT'IN 13 YIL DÖNÜMÜNDE CEZAEVİNDE
Tarih 27 Şubat 2010. 28 Şubat'ın 13. yıldönümüne bir gün var. 28 şubat sürecinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken okuduğu şiir nedeniyle cezaevine gönderilen Recep Tayyip Erdoğan bugün başbakan. O sürecin beyni Batı Çalışma Grubu'nun (BÇG) Başkanı emekli Orgeneral Çetin Doğan "Balyoz" operasyonu kapsamında "cunta lideri olduğu" iddiasıyla bugün cezaevinde.
ANDIÇLAMA VE FİŞLEME FAALİYETLERİ
1997 yılında sonradan kurgulama olduğu ortaya çıkan Müslüm Gündüz, Fadime Şahin gibi olaylarla 'İrtica geliyor' algısı kamuoyuna aşılanmış, Sincan'da tankların yürütülmesiyle başlayan süreç, 28 Şubat'ta toplanan MGK'da tarihi '28 Şubat Kararları' olarak anılan bir dizi kararın alınması ve Erbakan hükümetinin istifaya zorlanmasıyla sonuçlanmıştı. Çetin Doğan'ın başında olduğu Batı Çalışma Grubu (BÇG) bu süreçte kişi ve kurumları karalama ve görevden almayla sonuçlanan yoğun bir andıçlama ve fişleme faaliyeti yürütmüştü.
TUTUKLANDI
Emekli Orgeneral Çetin Doğan, 'Balyoz' operasyonunda gözaltına alınarak TCK'nın 312. maddesi kapsamında "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçundan tutuklandı.
Erdoğan 'Dersim'i açıklarım' demişti, Dersimliler'den cevap geldi: 'Tehdit etme açıkla..'
ÖZÜR DİLEYİN
BU VAHŞET AÇIĞA ÇIKACAK
İSTİSMAR EDİLMEMELİ
Erdoğan'a yandaş yazarlar bile isyan etti
AÇIKLAMASI BİLE ÜRKÜTÜCÜ
Mehmet Altan (Star Gazetesi): Başbakan’ın konuşmasını çok garipsedim ve kabul edilemez buldum. Çünkü bu bizi tek sesli bir Türkiye’ye götürür. Başbakan burada zirvenin çok olumlu olduğunun yazılmasını istiyor herhalde. Benim bireysel olarak baktığım şey evrensel doğrular, insanların gitmek istediği noktalardır. Arzuhalcilikle yazarlık arasında çok fark var. Başbakan bir taraftan demokrasiden bahsediyor bir taraftan öyle bir şey söylüyor ki akıl alır gibi değil. Nasıl oldu böyle bir bölüm çıktı o konuşmadan anlamadım. Çok ürkütücü buldum açıkçası.
TEK PARTİ DÖNEMİNDE OLUR
Oktay Ekşi (Hürriyet Gazetesi): Sayın Başbakan’ın demokrasi anlayışıyla benimkini mukayese ettiğimde pek uyuşmadığını görüyorum. Benim demokrasi anlayışımla onunki zerre kadar bağdaşmıyor. Benim anlayışıma demokrasi deniliyorsa, Başbakan’ınkine faşizm demek gerekiyor. Ben medya patronlarının köşe yazarlarına karışmadığı bir Türkiye istiyorum. Ama Erdoğan patronların müdahalesini özlüyor. Siyaset kadrolarının medyanın özgürce görev yapmasına tahammül etmeyi öğrenmesiyle bu sorun çözülür. İktidarın istediği şekilde yayın yapılırsa herşey düzelir anlayışı yanlış. Bu bizzat Başbakan’ın kınadığı tek partili dönemlerde rastlanır.
DEMOKRASİ ANLAYIŞI OYLA SINIRLI
Nuray Mert (Radikal ve Hürriyet): Başbakan kendisine huzur verecek, etliye sütlüye, siyasi iktidarların tasarruflarına ve iktidarın işine karışmayan bir medya istiyor. İktidarın medya ve özgürlük anlayışı bu çerçevede beliriyor. Çünkü medya algısı böyle. Kaygı verici olan da bu durum. Patronlara yazarlarını denetlemelerini doğrudan talep ettiği için tablo vahimleşiyor. İktidar demokrasiyi böyle anlıyor. Sağ partilerin demokrasi algısı oy çoğunluğuyla sınırlıdır. Oyların çoğunu alan istediği tasarrufu yapar, demokrasinin de böyle bir şey olduğunu düşünür.
Nazlı Ilıcak (Sabah): Erdoğan’ın zaman zaman medyayı sert bir dille eleştirmesini ben şahsen onaylamıyorum. Son konuşmasında ise kabul edilmesi mümkün olmayan bir söz sarfetti ve medya patronlarının yazarları denetlemesini; icap ederse de yazdırmamasını söyledi. Halbuki biz köşe yazarları patronun emir-komuta altındaki kişiler değiliz. Vicdan ve düşüncelerimize göre yazıyoruz. Vicdanımızın aynasında olayları değerlendiriyoruz. Bu şekilde patronun sansürünün, politikacı tarafından tavsiyesini yanlış bir tutum olarak değerlendiriyorum.
PATRONA ŞİKAYET YANLIŞ
Hüseyin Gülerce (Zaman): Sayın Başbakan’ın eleştirilerinde yayın yönetmenlerini eleştirmesini anlayabilirim de, doğrudan doğruya bunları sen patronsun nasıl yazdıyorsun demeyi doğru bulmuyorum. Kutuplaşma ortamına girdiğimiz için özellikle Ergenekon Davası ve komutanların gözaltıları toplumu da ikiye böldü. Dolayısıyla gazete ve köşe yazarlarında da bir kutuplaşma var. Aslında Sayın Başbakan’ın gazete patronlarına bunları demesine gerek yok. Süreci destekleyen köşe yazarları zaten Başbakan’ın hoşuna gidecek cevapları veriyor. Bu gelişmelerin bizzat kendisi toplumda böyle bir tesir yapıyor.
Ahmet Taşgetiren (Bugün): Bir kere köşe yazarlarının ekonomiyi bu kadar etkilediğini düşünmüyorum. Medyanın da bu ölçüde etkilediğini düşünmüyorum. Yaşanan olaylar ve oradaki tansiyon ekonomiye yansıyor bunu söylemek lazım. Şu anda Türkiye’de oldukça yüksek gerilim yaşanıyor. Yargı-siyaset tartışması, darbe tartışmaları ve Ergenekon. Türkiye ciddi bir dönüşüm noktasında. Köşe yazarlarına müdahale talebi çok sağlıklı bir talep değil. Özgür medya bence siyasetçinin de yararınadır.
Belgedeki imza Tatar’ın değilmiş
Uyuşturucu izi de yok Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar, kardeşi toprağa verildikten 19 gün sonra tamamlanan raporda belgelerdeki yazının kardeşine ait olmadığının ortaya çıktığını söyledi. Tatar, “Yazı diğer adı geçen insanların da değil. Peki kimin?” diye sordu. Soruşturma kapsamında tutuklanan teğmenler, uyuşturucu kullanmak ve satmakla da suçlanmıştı. Ahmet Tatar “Bu teğmenlerin hepsine idrar tahlili yapılmış Adli Tıp Kurumu’nda. Uyuşturucu kullandıklarına dair hiçbir şey bulunamadı. Bu iddianamenin içerisinde var. Fakat bunların hepsinin siciline bu iddialar işlendi” diye konuştu.
AKP savcılarına: Söz vermiştin tahliye ettir!
"TAHLİYE UMUDUYLA GİZLİ TANIK OLMAYI KABUL ETMİŞTİM"
''Bildiğim ve duyduğum konularla ilgili bilgi vermiştim. Siz de bana Türk Ceza Kanunu'nun etkin pişmanlık hükmünü düzenleyen 221. maddesini okumuş, bu maddeye gireceğimi söylemiştiniz. Bunun üzerine gizli tanık olmayı kabul etmiştim. Mahkemede dinlendikten sonra tahliye olabileceğimi söylediniz. İfadem üçüncü iddianameye eklendikten sonra basında kimliğim açıklandı. Bunun üzerine tutuklu sanıklardan pek çoğu hakkımda konuşmalar yapmışlar. Hakkımda çok ağır konuşup saldırmışlar. Bu nedenle diğer sanıklarla aynı yerde bulunmam olanaksızdır. Duruşmada kapalı oturumda dinlendikten sonra tahliye olmak istiyorum. Bu konuda bana yardımcı olabileceğinizi biliyorum. Eğer yardımlarınızı esirgemezseniz, tahliye konusunda bana yardımcı olursanız minnettar kalırım.''
Habertürk gazetesi, manşetten verdiği haberle 2. Ergenekon davası ile birleştirilen 3. Ergenekon davasında adı geçen gizli tanık "Anadolu"nun, 1. Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Ümit Sayın olduğu ortaya çıkmıştı. Davanın 8 Aralık 2009 tarihinde yapılan duruşmasında diğer sanıklar dışarı çıkartılarak ifadesi alınan Sayın, 29 Ocak 2010 tarihinde yapılan duruşmada da ''dosya kapsamı, delil durumu, suç vasıflarının değişme ihtimali ve yattığı süre dikkate alarak'' tahliye edilmişti.
Balyoz'da ikinci dalga: 18 gözaltı
Balyoz Operasyonu’nda ikinci dalga başladı. 13 kentte başlatılan operasyonlarda ilk bilgilere göre 1’i emekli, 17'si muvazzaf 18 asker gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan biri Konya İl Jandarma Komutanı Kurmay Albay Hüseyin Özçoban. Gözaltına alınanlar İstanbul’a getiriliyor. “Balyoz Güvenlik Harekatı Planı” iddialarına ilişkin soruşturma kapsamında 13 ilde düzenlenen yeni operasyonda, aralarında muvazzaf subay ve astsubayların da bulunduğu 18 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan 4 subay ve 13 astsubay jandarmaya bağlı. Gözaltına alınanların ağırlıklı olarak jandarma sınıfından oldukları belirtildi. İlk operasyonda gözaltına alınanların emniyette ve adliyede verdikleri ifadeler doğrultusunda 13 ilde yeni bir operasyon gerçekleştirildi. Operasyonda, aralarında Konya İl Jandarma Komutanı Kurmay Albay Hüseyin Özçoban'ın da bulunduğu 17 muvazzaf subay ve astsubay ile bir emekli askeri personel gözaltına alındı. Gözaltına alınan bu kişiler İstanbul'a getiriliyor. Gözaltına alınanların Çarşaf, Sakal, Suga ve Oraj eylem planlarında keşif ve eylem planları yaptıkları öne sürülüyor. Gözaltına alınanların isimleri Balyoz soruşturması kapsamında gözaltıma alınan askerlerden yedisinin ismi şöyle: Üsteğmen Erdinç Atik (Batman Jandarma Bölge komutanlığı), Astsubay Abdil Akça (Batman Jandarma Komutanlığı), Astsubay İmdat Solak (Şırnak Jandarma), Astsubay Mutsafa Kelleci (Jandarma-Diyarbakır), Astsubay Selahattin Gözmen (Jardarma-Diyarbakır Silvan) , Astsubay Musa Faris (Jandarma-Mardin), Astsubay Fikret Coşkun (Elazıg-Karakoçan). |
Çetin Doğan ve Engin Alan tutuklandı
Balyoz Darbe Planını hazırlayan dönemin 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan ve eski Özel Kuvvetler Komutanı emekli Korgeneral Engin Alan tutuklandı. Balyoz planını hazırlayan Doğan ve kontrgerillanın kara kutusu Alan'la birlikte tutuklanan darbeci asker sayısı 33'e yükseldi. Camilerin bombalanması ve Türk jetinin düşürülmesi gibi kanlı eylemler içeren Balyoz darbe planında tutuklu sayısı 33'e ulaştı. Metris Cezaevi'ne gönderilen son isim, planın altında imzası bulunan dönemin 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan oldu. Doğan'la dün adliyeye çıkarılan emekli Korgeneral Engin Alan da tutuklular arasında yerini aldı. Savcılık soruşturmalarının ardından İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'ne çıkarılan Doğan ve Alan, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebir ve şiddet yoluyla ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan tutuklandı. Böylece birinci dalga operasyonlar çerçevesinde tutuklu sayısı 33'e ulaşmış oldu. Bunların 18'i muvazzaf, 15'i emekli subaylardan oluşuyor Önceki gece emekli orgeneraller Özden Örnek, İbrahim Fırtına ve Ergin Saygun'un tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması gözleri Çetin Doğan'a çevirmişti. Önceki gün Çankaya Köşkü'nde yapılan üçlü zirvenin ardından Örnek, Fırtına ve Saygun'un serbest bırakılmaları, tansiyonu düşürmeye yönelik bir uzlaşma olarak değerlendirilmişti. Darbe planının mimarı Tutuklanan emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın, Fatih ve Beyazıt camilerinin bombalanması, cübbeli ajanlara Hava Müzesi'nin bastırılması, Türk jet uçağının düşürülmesi, 200 bin kişinin gözaltına alınması gibi kanlı eylemlerin öngörüldüğü Balyoz Güvenlik Harekat Planı'nda imzası bulunuyor. 2003'te Selimiye Kışlası'nda yapılan ve planın görüşüldüğü toplantıyı yönetti. Toplantıda yaptığı konuşmanın ses kayıtları kamuoyuna yansıdı. Konuşmasında Meclis ve hükümete yönelik şu ifadeleri kullanıyor: "Her şeyden önce hükümetin ve Meclis'in kendisine çekidüzen verdirici, ben onu söyleyeceğim... Genelkurmay Başkanı'na diyeceğim ki siz Meclis'i ve hükümeti uyarıcı bu gidişe dur deyici bir ültimatom verin. Gerekirse çağırın 'bu işin sonu b..ktur, işte sonunuz böyledir' (deyin). İçeride yapacağımız güvenlik harekâtı klasik bir EMASYA harekâtı olmayacak. Klasik EMASYA anlayışından mutlaka çıkılacak ama bunun anlamı halka gereksiz yere kuvvet kullanma, o halkın yaşantısını daha da bozma gibi olmayacak." Kontrgerillanın kara kutusu Tutuklanan emekli Korgeneral Engin Alan, on beş yıl önce yaşanan Azerbaycan darbe girişimi sırasında ise Bakü askerî ataşesiydi. Başarısız darbe girişimine adı karıştı. Daha sonra azınlıklara yönelik suikast ve eylemlerle hükümeti yalnızlaştırarak kafese almayı öngören Kafes eylem planıyla gündeme geldi. Levent Bektaş'ta ele geçirilen belgede, "MSB'nin daha etkin kullanılması için Mazlum Savaş Onur'un oraya gitmesini Özden Paşa emretti, Fabrikatör (Doğu Perinçek) kabul etti, Engin'le iyi bir ikili oluşturacaklarını söyledi" ifadeleri yer alıyor. Balyoz seminerinde ise şu konuşmayı yapıyor: "Önce liderleri hemen toplamak lazım. Süratle bir gece yapılacak özel bir operasyonla bu liderleri derhal toparlayıp bir defa bu yangını kaynağında halletmek lazım. Kritik bölge veya sözde kurtarılmış bölge kapsamındaki mahallere ise olayların tırmanmasına göre darbe harekâtı icra etmeye hazır olunacak." Doğrudan Genelkurmay'a bağlı olan ve kontra eylemlerde adı sıkça duyulan Özel Kuvvetler Komutanlığı da yaptı. |
“Hasta tutsakların ölümlerinden siyasi iktidar sorumlu olacaktır!”
26 Şubat Cuma günü Taksim Tramvay durağında saat 19.30’da biraraya gelen kurumlar İstiklal Caddesi boyunca “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın” pankartı arkasında yürüdü. Kortejin en önünde Abdullah Akçay’ın yakını çocuklar yer aldılar. Çocuklar Abdullah Akçay’ın resimlerini taşıdılar. Eylemde ayrıca İngilizce hasta tutsaklara özgürlük şiarlı pankart ve hasta tutsakların resimleri de taşındı. Kitle, Mephisto Kitapevi önünde oturma eylemi gerçekleştirdi. Oturma eylemi sırasında Çav Bella marşı hep bir ağızdan söylendi.
Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde, basın açıklamasını Ercan Aydın gerçekleştirdi. Aydın yaptığı açıklamada 31 hafta boyunca, hasta tutsaklar listesine yeni isimlerin eklendiğini ve tutsakların 31 hafta önceki sağlık durumları ile şimdiki sağlık durumları arasında, telafisi imkansız derecede olumsuzluklar olduğunu söyledi. Hasta tutsaklar için sürdürülen eylemlerin sadece siyasi tutsaklar için değil, adli tutuklular için de bir umut kaynağı olduğunu söyleyen Aydın, siyasi iktidarın yok sayma politikası bu şekilde devam ettikçe, hasta tutsakların da çoğalacağından kuşku duyulmaması gerektiğini belirterek tedavilerinin yapılması için tutsakları serbest bırakmayan siyasi iktidarın, meydana gelebilecek ölümlerden birinci dereceden sorumlu olacağını ifade etti. Aydın, tutsakların hastalıklarının çoğunun kaynağının, uygulanan tecrit politikası olduğu bilinci ile verilen mücadelenin aynı zamanda tecrite karşı da olduğunu vurguladı.
Eylem boyunca, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!” , “Tecrite son!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “İçerde, dışarda hücreleri parçala!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Abdullah Akçay serbest bırakılsın!”, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!” sloganları atıldı.