31 Aralık 2008 Çarşamba

KATİL İSRAİL FİLİSTİNDE DEFOL !

İsrail savaş makinesi ,Gazze de katliamlarını sürdürüyor.Yalnızca 27 Kasımda Gazzde uygulamaya konan barbarca katliam ve saldırılar sonucu 370 kişi öldü binlercesi yaralandı. Operasyonlar hala sürüyor. İsrail siyoneist devletinin bu katliam ve işgalli, sanki bugün değil, 2. Emperyalist Dünya Savaşı döneminde geçiyor ve sanki Hitler faşizminin yaptıkları anlatılıyor ! Evet sanki 1940’ların Alman emperyalizmi ve Hitler'in ve onların sınır tanımaz katliamları ve işgalleri !
Hatırlanacağı üzere, geçmişte Hitler Almanya’sının, emperyalist yayılma emelleri için kendi halkını seferber etmenin aracı olarak Yahudilere karşı yaptığı vahşi katliamları, bugün İsrail Siyonizmi Filistin halkına yapıyor. Gazze’ye yönelik “ Kurşun Dökme ” adlı katliam operasyonuyla yüzlerce Filistinliyi katlettiği gibi aynı zamanda binlerce Filistinli yaralandı ve onlarca bina vuruldu. Gazze kuşatma altında ölümü yaşıyor adım adım. Hitler faşistti "Almanya'nın yaşam alanı" olduğu, Almanların tanrı tarafından en üstün ırk olarak yaratıldıkları gerekçesini göstererek, Polonya'yı Çekoslovakya'yı, Rusya'yı işgal ediyordu: İsrail soykırımcıları da,"Gazze ye Sena'nın tanrı tarafından Yahudilere verildiği"ni söyleyerek işgalini sürdürüyor, Filistini yakıp yıkıyor.
Ama İsrail siyonistleri, işgal,katliam savaşla da yetinmezler. Onlar, ABD emperyalist saldırganlığının Orta-Doğu'daki vurucu gücü olarak, Hitler gibi hiç bir sınır tanımaksızın katliam yapıyorlar, suikastlere de giriştiler, bugün de girişiyorlar. Gazze katliamı ve Filistinli liderlere karşı süren suikastler bunu gösteriyor.
Hitler faşizmi katliam ve işgallerine uygun gerekçeler yaratma provokatif çabalarının başına genç bir üniversite doktorunu vermiş, Alman emperyalizminin olanaklarını da kullanarak akıl almaz derecede şaşırtma, suikast, provokasyon yöntemlerini geliştirmişti. İsrail siyonizmi de uluslararası sermayenin, ABD emperyalist sermayesinin ekonomik gücü ve askeri teknik olanaklarıyla, İsrail toplumunun eğitim görmüş, yetenekli öğelerini birleştirerek, akıl almaz derecede suikast, provokasyon eylemleri planlıyor ve hiç bir sınır tanımaksızın uyguluyor
Bu soykırımcı terör eyleminden sonra, basta kasap Olmert olmak üzere hemen belli başlı siyonist yöneticiler memnuniyetini ve bu katliamlar sonrası Filistin ayaklanmasının son bulacağı beklentisini dillendiriyorlar. Aynı katliamları destekleyen ABD emperyalistleri siyonistlerle cinayet ortaklığı yapmış olduklarını ortaya koyuyorlar.ABD emperyalist canilerinin de amacı, öncelikle cellat (ama aynı zamanda papaz) silahıyla Filistin ayaklanmasını ezmektir, bu nedenle onlar, siyonist İsrail canilerinin cinayetlerini var güçleriyle destekliyorlar.
ABD'ci savaş makinesi İsrail'in, bu çok yönlü saldırı ve terörü karşısında, batılı emperyalist çevreler, gerici yönetimler, o " terörizm " üzerine her gün nutuk atanlar, sessiz kalarak "terör"ü onaylıyorlar. İsrail'in barbar terörüne karşı, Filistin halkının devlet kurma özgürlüğünü elde etmesine, halkların destek vermesini de engellemekle uğraşıyorlar. En somut örneği, TC devleti ve AKP hükümeti faşist gericilerdir.
Bir yandan sözüm ona Filistin halkının kaderini tayin hakkını savunuyorlar ama gerçekte Filistin halkıyla ilerici ve demokratik dayanışma eylemlerini, öğrenci gösterilerini copla karşılıyorlar. İsrail siyonistleriyle diplomatik ilişkiyi sürdürüyor, İsrail'in cinayetlerini kınamakla yetiniyorlar; kuskusuz batılı diğer gericiler ve Avrupa emperyalistleri ise İsrail saldırı ve katliamlarının suç ortaklarıdır.
İsrail canileri, dünya halklarınca karşı konmadıkça, katliamcı terörünü daha azgınlaşarak, barbarca yöntemlerine yeni yöntemler katarak cinayetlerini işleyecekler.
İsrail’in katliamlarına ve suikastlerine karşı, beklentilerinin tersine Filistin halkı katliamlara kitlesel protesto gösterileri ve intikam yeminleriyle, yeni yeni şehitler pahasına yanıt veriyor.
Kahraman Filistin halkıyla dayanışma eylemleri yükselterek, ülkemiz işçi sınıfı, emekçi hakları ve devrimcileri, sosyalistleri de yanıt vermelidirler.
İsrail Canileriyle Diplomatik İlişkiye Son !
İşçi Sendikaları, İsrail Siyonist Devletinin Mallarını Doldurma-Boşaltmayı Boykot Etsin ! FİLİSTİN HALKI YALNIZ DEĞİLDİR !
Filistin Halkıyla Dayanışma Eylemlerini Yükseltelim !
Yaşasın Filistin Halkının Özgürlük Direnişi !
31.Aralık.2008
DEVRİMCİ HALKIN BİRLİĞİ

İSRAİL GAZZEYİ YIKMAYA DEVAM EDİYOR

İsrail’in ağır bombardımanı altında inleyen Filistinlilerin feryadı dünya tarafından duyulmuyor. İsrail yönetimi ise ‘ateşkes’ lafını bile duymak istemediklerini duyurarak, operasyonun haftalarca sürdüreceklerini dile getirdi. İsrail’in Gazze Şeridi’ne saldırıları dün de aralıksız devam etti. Gazze Şeridi’ni dört bir yandan füzelerle vuran İsrail savaş uçakları, dün sabahın erken saatlerinden itibaren onlarca binayı yerle bir etti. Ölü sayısı her geçen saat arttığı Gazze’de yaşamını yitirenlerin sayısı 400’ü aştığı dile getiriliyor. Ölenlerin yarısından fazlasının çocuk ve kadınlardan oluştuğu belirtiliyor.

Ancak bu kadar can kaybına rağmen İsrail duracak gibi görünmüyor. HAMAS’ın İslam Konferansı Teşkilatı’nın başkanlığını yapan Senegal aracığıyla ateşkes istemesi iddialarını bile dinlemek istemeyen İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, Savunma Bakanı Ehud Barak, Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi’nin de aralarında bulunduğu bazı üst düzey yetkililerle yaptığı toplantıda, ateşkes ihtimalini ağza almaktan kaçınmalarını istedi.

‘Ateşkes yok’

Olmert, “Artık bir çıkış stratejisinden söz etmiyoruz, Gazze harekatının hedeflerinin gerçekleştirilmesine çalışıyoruz” dedi ve (Gazze’den) saldırıların devam ettiği müddetçe, İsrail operasyonunun genişleyeceğini vurguladı. İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak ülkesinin HAMAS’a karşı sonuna dek sürecek topyekün bir savaş verdiğini söyledi. Barak, İsrail’in operasyonunun gerektiği ölçüde derinleştirileceğini ve genişletileceğini vurguladı.

Toplantıda şimdiki durumda böyle bir ateşkes ihtimalinin kabul edilmemesi üzerinde görüş birliğine varıldı. İçişleri Bakanı Meir Sherit de Olmert ve Barak ile aynı düşüncede. HAMAS’ın roket saldırılarının bitmeden ‘ateşkes’ ilan edilmeyeceğini dile getiren Sherit, Gazze’de HAMAS ile mücadelenin haftalar sürebileceği mesajını verdi ve “Operasyonun amacı budur ve yerine getirilmelidir” diye konuştu.

‘Ordu hazırlığını yapıyor’

İsrail ordusundan üst düzey bir yetkili de, HAMAS’a ait hiçbir binanın ayakta bırakılmayacağını belirtti. Öte yandan İsrail, Gazze Şeridi sınırına asker ve zırhlı araç yığmaya devam etti. Savunma Bakanı Yardımcısı Matan Vilnai de ordunun haftalar alabilecek bir savaşa göre hazırlandığını kaydetti.

Bu arada Gazze Şeridi’ni ilaç yardımı götürmek için önceki gün Kıbrıs’ın Larnaka kentinden kalkarak Gazze’ye doğru yola çıkan Özgür Gazze hareketine ait yardım gemisinin Gazze limanına ulaşmasına izin verilmedi.

İsrail ordusu, söz konusu geminin Gazze limanına yaklaşması üzerine İsrail ordusuna ait botların yardım gemisini denizde durdurulduğunu açıkladı. İsrail ordusuna ait gemilerin ayrıca yardım gemisini ön tarafına vurduğu ve yardım gemisinin su almasına sebep olduğu belirtildi. Gemidekilerin de gemi batacak korkusuyla can yeleklerini giydikleri kaydedildi.

‘Kanımız çok mu ucuz’

İsrail’in Gazze Şeridi’ni yakıp yıkan bombardımanı durdurması için halen uluslararası kamuoyunda ortak bir talep gelmedi. Yapılan açıklamalarda Filistin’deki can kayıplarına tek cümleyle geçiştirilirken, HAMAS’ın saldırılarından dolayı İsrail’in kendini savunma hakkı doğduğu belirtiliyor.

Aylardır İsrail’in yoğun ambargosu altında yaşam mücadelesi veren Filistinliler, dünyanın kulaklarını tıkamasından şikayetçi. İsrail bombardımanın da 5 çocuğunu yitiren Enver Balushah adlı bir Filistinli, “eğer bir İsrailli çocuk öldürülmüş olsaydı, dünyayı ayağa kaldırırlardı. Onların çocuklarının kanı çok pahallı ama bizim çocuklarımızın kanı onlara göre çok ucuz. Peki neden kimse bu olanları kınamıyor. Biz insan değil miyiz? Kendi topraklarımızda yaşıyoruz, biz İsraillilerin topraklarını almadık, haklarımız için mücadele ediyoruz, bir gün bu haklarımızı alacağız. Özgür dünyayı ve uluslararası hukuk kurumlarını çocuklarımızı korumaya davet ediyorum. Yeter artık bitsin bu ölümler ve yıkımlar” diyerek isyan etti.

BM’nin Filistin’de insan haklarını izleyen özel raportörü Richard Faulk ise, uluslararası toplumun İsrail’e Gazze saldırılarını durdurması yönünde hiçbir baskı yapmaması karşısında hayrete düştüğünü ifade etti. BBC’ye konuşan Faulk, İsrail’i “savunmasız bir halka karşı” gaddarca eylemlerinde modern silahlar kullanmakla suçladı.

Filistinli grupların İsrail topraklarına roket fırlatmaya devam ediyor. AFP muhabirinin İsrail kaynaklarına dayanarak bildirdiğine göre, Filistinlilerin karşı roket saldırılarında şu ana kadar beş İsrail askeri yaşamını yitirdi.

KUDÜS/GAZZE

JİTEM yazışmaları devlet sırrı!

Varlığı resmi olarak kabul edilmeyen cinayet şebekesi JİTEM, Adalet Bakanlığı'nın yazışmalarına girdi. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, JİTEM ile ilgili resmi yazışma yaptıklarını söyledi, ancak yazışma yapılan kurumların ismini açıklamadı.

Eski JİTEM elemanı Abdülkadir Aygan'ın, Musa Anter cinayetinin de aralarında bulunduğu pek çok faili meçhul cinayetin sorumlusunun JİTEM olduğu yönündeki açıklamalarının ardından Adalet Bakanlığı da harekete geçti. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, 'JİTEM üyelerinin suçlarıyla ilgili' soru önergesine, 'ilgili birimlerle yazışmaların yapıldığı' yanıtını verdi. Ancak Bakan Şahin, bu yazışmaların hangi kurumlarla yapıldığını açıklamadı.

DTP Van Milletvekili Özdal Üçer, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığı'na bir soru önergesi vermişti. Musa Anter'in Binbaşı Cem Ersever, 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım, 'Hogır' kod adlı itirafçı Cemil Işık tarafından planlanan cinayetle, Şırnaklı Hamit adlı JİTEM görevlisine öldürüldüğü yönündeki iddialara dikkat çeken Üçer, önergesinde şu ifadelere yer vermişti:

'Anter cinayeti devlet kayıtlarında faili meçhul cinayet olarak yer almıştır. Ancak, başta Anter cinayeti olmak üzere pek çok faili meçhul cinayeti itiraf eden ve bizzat içinde bulunan Aygan ile ilgili devlet tarafından hiçbir girişimde bulunulmamıştır.'

DTP'li Üçer, Aygan'ın öldürüldüğünü söylediği Murat Aslan'ın cesedinin tarif ettiği yerde bulunduğu ve DNA testiyle kimliğinin saptandığına dikkat çekerek, Adalet Bakanı Şahin'den Anter cinayetiyle ilgili hangi işlemlerin yapıldığını açıklamasını istemişti. Üçer, ayrıca Bakan Şahin'e 'Aygan'ın itirafları doğrultusunda başta Anter cinayeti olmak üzere JİTEM üyelerinin karanlık faaliyetleri ile ilgili herhangi bir soruşturma veya araştırma yapılmış mıdır? Yapılmış ise hangi sonuçlar elde edilmiştir?' sorularını sormuştu.

DTP'li Özdal Üçer'in soru önergesine yanıt veren Adalet Bakanı Şahin, 'yazışmalar' yapıldığını açıkladı. Şahin, 'İlgili birimlerle yazışmalar devam etmekte olup, Bakanlığımıza bilgi iletildiğinde ayrıca cevap verilecektir' dedi. 'İlgili birimler' ifadesini kullanan Bakan Şahin, hangi kurumlarla yazışma yapıldığını ise açıklamadı.

ANKARA - ANF

Kürtçe Kürtlere yasak devlete serbest

Türkiye'de yasalara göre W, Q ve X harfleri yasaklı harfler listesinde. Bayram günlerinde caddelere astıkları kutlama pankartları nedeniyle başta DTP'li belediye başkanları olmak üzere, binlerce kişi, bu harfleri kullandığı gerekçesiyle cezalandırılırken, Başbakan Erdoğan TRT'nin Kürtçe kanalına verdiği demeçte, bu yasayı ihlal etti.

Mehmetçik medyaya yasak yok

Başbakan Erdoğan'ın Kürtçe yayın yapacak olan TRT 6'ya verdiği görüntülü mesajda Kürtçe olarak 'TRT 6 bi xêr be' cümlesiyle kanalı kutlaması, bu günkü birçok gazete manşet birçoğunda da ilk sayfada yer aldı. Birçok gazete Kürtçe cümleyi manşete çıkarırken, kısa bir süre önce ismi Welat olduğu gerekçesiyle Atatürk Havaalanı'ndan Türkiye'ye girişine izin verilmeyen çocuk akıllara geldi. Zira resmi makam ve yasalara göre W,Q ve X harfleri hala yasak. Birçok yerde bu harfler 'Örgüt propagandası' sayıldığı için binlerce insan soruşturmaya maruz kalarak cezalar aldı. Caddelere astıkları kutlama mesajları nedeniyle başta DTP'li belediye başkanları olmak üzere birçok kişi hakkında benzer davalar görülmeye devam ediyor.

Gazetelerin 'bilinmeyen dil' hataları

Bu günkü gazetelerde göze çarpan bir başka önemli nokta ise harflerin kullanımı oldu. Öyle ki Doğan Grubuna ait iki büyük gazete aynı manşeti X fazlalığıyla, tek farkla attı. Star Gazetesi 'TRT şeş bi xêr be' manşetiyle çıkarken, Radikal ise attığı 'TRT Şeş bi xwêr be' manşetindeki yazım hatası ile çıktı. Sabah, Milliyet, Hürriyet, Taraf, Akşam, Zaman başta olmak üzere diğer tüm gazetelerde de benzer hataların yanı sıra 'yasaklı harfler' kullanılarak yasa ihlal edildi. Başbakan ve gazeteler yasaları delmesine rağmen, nüfus idarelerinde bu harflerin yer aldığı isimler halen kaydedilmiyor ve aileler istedikleri isimleri çocuklarına veremiyor.

Yakın tarihte Gündem Online'da yayınlanan bazı Kürtçe yasak haberleri

Anadilde eğitim isteyen öğrencilere 35 yıl 6 ay ceza / 27 Aralık 2008

Kürtçe park isimleri yine yasak / 20 Kasım 2008

Kürtçe pankarta hapis cezası / 20 Kasım 2008

Berfin de yasak / 14 Ağustos 2008

Kürtçe isim bu kez de 'î'ye takıldı / 25 Eylül 2008

Berxwedan adına yasak / 19 Eylül 2008

Welat isminden dolayı Türkiye'ye giremedi / 19 Haziran 2008

İSMAİL YILDIZ / İSTANBUL (DİHA)

Satılık gelin' olarak batı illerine giden kadınların dramı

'Ağrı, Muş, Kars, Iğdır ve Van'dan batı illerine başlık parasıyla 'satılan' Kürt kadınlarının dramı bitmek bilmiyor. Dilinden, kültüründen koparılarak kendinden yaşça çok büyük erkeklere 'satılan' bu kadınlardan Afyon'un Şuhut İlçesi Erenler Köyü'ne 20 yıl önce kendinden 22 yaş büyük biriyle evlendirilen Naime Ertan, 'Çalınmış hayatımızın bedelini kimden isteyeceğiz?' diye isyan etti.

Başlık parası karşılığı zorla evlendirilen, taciz ve tecavüze uğrayan, töre cinayetlerine kurban giden kadınların trajedisi bitmek bilmiyor. Ağrı, Muş, Kars, Iğdır ve Van gibi Kürt illerinden yoksul ailelerin çocuk yaştaki kadınları kendilerinden yaşça çok büyük erkeklerle evlendiriliyor. Yönetmen Aydın Sarman'ın 16 yaşında yoksul bir Kürt kadınının kendinde 40 yaş büyük bir erkeğe eş olarak satılma öyküsünü anlattığı Jan Jan isimli sinema filminin gerçeğini Afyon'un ilçelerinde rastlamak mümkün. Afyon'un Şuhut İlçesine bağlı Erenler Köyü'nde yaşayan Karslı Naime Ertan bu kadınlarsan sadece biri. 20 yıl önce yani 16 yaşında başlık parası karşılığında kendisinden 22 yaş büyük olan biriyle evlendirilen Ertan, 'Benim gibi bu köyde en az 30 kadın var' dedi. Ertan, kadın kimliğinden, etnik kimliğinden, dilinden ve kültüründen koparılış öyküsünü şöyle anlattı: 'Yoksul bir ailede büyüdüm. 16 yaşındayken babam 'Seni biriyle evlendiriyorum' dedi. Sesimi çıkaramadım. Sonra aracılar anlaştı. Bir gün beni otobüse oldukça yaşlı bir adamın yanına bindirdiler. Baktım ki bu adammış benim eşim. Babamdan daha büyük bu adamla birlikte Erenler Köyü'ne geldim. Burada yaşadıklarım ise getiriliş hikâyemden bile acı oldu.'

'Dilim, kültürüm, kimliğim her şey yasak'

Erenler Köyü'nde kendisiyle aynı durumda olan ve yerli halkın 'satılık gelin' diye adlandırdığı 30 kadının daha bulunduğunu belirten Ertan, 'Aileme çok kızgınım. Çünkü beni satmak için yetiştirdiler. Buralarda eş bulamayan 'kör, topal, deli, yaşlı, içkici, kumarbaz adamlara para karşılığında satılıyoruz. Hiçbir değeri olmayan ve başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak için dünyaya gelmiş kadınlarız. Kapı önüne dahi çıkamıyoruz. Kimlerle görüşüp görüşmeyeceğime bile kocam karar veriyor. Bizler kendimizi koyun gibi hissediyoruz' dedi.

3 çocuğu olduğunu ve 20 yılda ailesini sadece 2 defa görebildiğini söyleyen Ertan şunları söyledi: 'Biz, herkesin unuttuğu ve kaderimizi yaşamaya terk edilmiş kadınlarız. Dilimizi kültürümüzü geleceğimizi para için sattılar. Geldiğimiz yerde ise dışlandık horlandık. Çalınmış hayatımızın bedelini kimden isteyeceğiz. Çevremizdekiler gibi davranmak onların istediği gibi giyinmem konuşmam isteniyor. Bir keresinde annem beni ziyarete gelmişti ve onunla Kürtçe konuştum. Eşimin ailesi hemen 'sen bizim hakkımızda mı konuşuyorsun? Bir daha bizim dilimiz dışında konuşma' diye tepki gösterdi.'

'Çocuklarım bile benim yüzümden dışlanıyor'

Afyon'un Şuhut İlçesi'nde yaşayan Rahime Öztaş adlı kadın ise 4 kız kardeşiyle birlikte para karşılığı evlendirildiğini söyledi. 17 yıl önce Ağrı'dan kendinden 16 yaş büyük birine satılarak geldiği Şuhut'a daha sonra 3 kız kardeşinin geldiğini belirten Öztaş, 'Benden küçük kız kardeşlerim de başlık parası karşılığında buraya geldiler. İlk zamanlar çok zorluk çektik, Çevre tarafından dışlandık. Memlekete ailemizi görmeye gidememek çok üzüyordu' dedi.

4 çocuğunun olduğunu ve horlanıp dışlanan bir annenin çocukları olmaktan kaynaklı çocuklarının da sıkıntı çektiğini, çevre tarafından 'sizin anneniz satılık gelin' diye aşağılandıklarını belirten Öztaş, şunları söyledi: 'Çocuklarıma kendi kültürüme ait şeyler verememenin sıkıntısını yaşıyorum. Kızım liseye gidiyor ve 17 yıldır tek bir kere Ağrı'ya gitti. Okulda toplantısı olduğunda beni Kürtçe konuşmamam ve düzgün Türkçe konuşmam konusunda uyarıyor. Hala Türkçeyi düzgün konuşamıyorum diye dışarıda konuşmaya çekiniyorum. Onların şivesiyle Türkçe konuşmaya çalışıyorum.'

'Okuldan alıp başlık parası karşılığı sattılar'

Lise birinci sınıf öğrencisiyken yaklaşık bir yıl önce Muş'tan kendisinden 18 yaş büyük ve dul biriyle evlendirilerek Afyon'un Dinar İlçesi Muratlı Köyü'ne gelen 16 yaşındaki Belkız Kınık da okulunun yarım kalmasına çok üzüldüğünü söyledi. Kınık ise hikâyesini şöyle anlattı: 'Ben okumak istiyordum fakat bir tanıdık aracılığıyla görücü gelip başlık parasını yüksek verince sorgusuz sualsiz evlendirildim ve tanımadığım başka bir hayata başlamak zorunda kaldım. Bizim oralarda yoksul aileler kızlarına mal gözüyle bakıyor. Benden önce batıya giden gelenleri biliyordum. Ancak ne yazık ki aynı durum benim de başıma geldi. Burada nasıl dayanacağımı bilmiyorum. Kimseyle konuşamıyorum. Eşim yaşlı olduğu için gözüm dışarıda olmasın diye kapı önüne bile çıkarmıyor. Yaşadıkları yerlerde eş bulamayan yaşlı, dul yada başka kusuru olan insanlar, biraz parası olunca gelip doğuda Kürt kızlarını satın alıyor. Birinin bu gidişata dur demesi lazım. Bu çağda bu bizim kaderimiz olmamalı.'

AFYON-DİHA

30 Aralık 2008 Salı

İSRAİL YAKIP YIKMAYA DEVAM EDİYOR

Tel Aviv- İsrail, Hamas'ı ortadan kaldırmaya yönelik dört gün önce başlattığı operasyonlarını bugün de sürdürdü.
İsrail savaş uçaklarının bu sabaha karşı düzenlediği hava saldırılarında en az 10 kişinin ölmesiyle, cumartesiden bu yana Gazze Şeridi'nde ölen Filistinlilerin sayısı 363'ü buldu. Filistinlilerin ilkyardım yetkilisi Muaviye Abu Hasaneyn, İsrail jetlerinin özellikle bakanlık ve güvenlik binalarına yönelik son taarruzlarında 10 kişinin ölümü ve 40 kadar kişinin yaralanmasıyla, cumartesiden bu yana hayatını kaybedenlerin sayısının 363, yaralananların da 1700 olduğunu belirtti.
Hamas kaynakları, son gece taarruzunda Gazze kentindeki başbakanlık, savunma, dışişleri ve maliye bakanlıkları ile daha önce vurulan İslam Üniversitesi ve Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın el Fetih örgütüne bağlı bir kulübün hedeflendiğini söylerken, yeni saldırıların Filistin topraklarından İsrail'e yeni roket saldırısı düzenlenmesini engellemediğini kaydetti.
İsrail hava taaruzları sürüyor: 2 çocuk hayatını kaybetti
İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneyine hava saldırıları devam ederken, sabahın erken saatlerinde bölgenin kuzeyindeki Cebaliye'de 2 çocuk, güneydeki Han Yunus'ta ise bir sivil hayatını kaybetti.
Yerel kaynaklardan edinilen bilgiye göre, Cebaliye mülteci kampı bölgesinde, cadde üzerinde bir eşeğin çektiği araçta bulunan biri 4, diğeri 11 yaşlarındaki iki kız kardeş, bombardımanda öldü. Sağlık görevlileri, bir füzenin çocukların bulunduğu aracı doğrudan vurduğunu bildirdi.
Ülkenin güneyindeki Han Yunus'un doğusundaki El Karara bölgesinde de Hamas'ın polis karakollarından birinin vurulması sırasında, İsrail savaş uçaklarından düşen bir parçanın bir sivili öldürdüğü kaydedildi. Güneyde, Hamas'a ait binaların bugünkü hava saldırılarında ikinci kez vurulduğu da belirtiliyor.
İsrail'in Hamas'ı ve Hamas'a ait yapıları hedef aldığını belirttiği saldırıları dördüncü gününe girerken, ölü sayısı da artıyor. Operasyonda ölenlerin sayısı 363'e çıktı, yaralananların sayısı da 1700'ü aştı.
Olmert: Ateşkes ihtimalinden söz etmeyin
İsrail İçişleri Bakanı Meir Şetrit, Gazze'den yönelen roket tehdidi bertaraf edilmeden Hamas ile ateşkesin mümkün olmadığını söyledi.
Şetrit, İsrail radyosuna yaptığı açıklamada, "Ateşkese yer yok" derken, İsrail hükümetinin güneydeki roket tehdidini ortadan kaldırmaya kararlı olduğunu ifade etti.
Bu nedenle İsrail ordusunun operasyonunun durmaması gerektiğini savunan Şetrit, Gazze'de Hamas ile mücadelenin haftalar sürebileceği mesajını verdi ve "Operasyonun amacı budur ve yerine getirilmelidir" diye konuştu.
İsrail Savunma Bakanı Yardımcısı Matan Vilnai de ordunun haftalar alabilecek bir savaşa göre hazırlandığını kaydetti.
İsrail Başbakanı Ehud Olmert de Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, Savunma Bakanı Ehud Barak, Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi'nin de aralarında bulunduğu bazı üst düzey yetkililerle yaptığı toplantıda, ateşkes ihtimalini ağza almaktan kaçınmalarını istedi.
Olmert, "Artık bir çıkış stratejisinden söz etmiyoruz, Gazze harekatının hedeflerinin gerçekleştirilmesine çalışıyoruz" dedi ve (Gazze'den) saldırıların devam ettiği müddetçe, İsrail operasyonunun genişleyeceğini vurguladı.
Toplantıda, Hamas'ın, İslam Konferansı Teşkilatının başkanlığını yapan Senegal'den ateşkesi sağlamasını istediği yönündeki bilgiler de değerlendirildi. Ancak İsrailli yetkililer, şimdiki durumda böyle bir ateşkes ihtimalinin kabul edilmemesi üzerinde görüş birliğine vardılar.
Ki-mun: Ateşkes ilan edilmeli
Bu arada, İsrail'in Filistinlilere yönelik saldırılarına tüm dünyadan tepkiler gelmeye devam ediyor
BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun New York'ta yaptığı açıklamada, şiddetin artmasının "kabul edilemez" olduğunu belirterek, "İsrail ve Hamas şiddet eylemlerini durdurmalı ve derhal ateşkes ilan etmeli" dedi.
Genel Sekreter Ban, Arap liderleri de şiddeti durdurmak için hemen harekete geçmeye çağırdı.
İsrail'in saldırısı Pakistan, Afganistan, Malezya ve Endonezya tarafından kınanırken, İslam Konferansı Teşkilatı'nın (İKT) dönem başkanı, Senegal Devlet başkanı Abdulaye Wade de, İsrail'in "kabul edilemez" saldırılarının, Hamas'ın roket atmasıyla açıklanamayacağını bildirdi.
Brezilya hükümeti de, İsrail'in Gazze Şeridi'nde "orantısız güç" kullandığı saldırılarını kınayarak, taraflardan şiddeti bir an önce durdurmalarını istedi.
Öte yandan, İngiltere'nin başkenti Londra'da İsrail Büyükelçiliği önünde dün akşam düzenlenen gösteride çıkan olaylar sonrasında polis 7 kişiyi gözaltına aldı.
İsrail'in saldırılarını protesto için düzenlenen gösterilere polise göre 600, organizatörlere göreyse 3 bin ila 4 bin kişi katıldı.
İsrail ordusu alarm halinde
İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde Hamas'a karşı ağır hava saldırılarında bulunurken, diğer taraftan, ülkenin kuzeyinde, Lübnan'la sınır boylarında, Hizbullah'ın koruması altında Filistinli grupların füze saldırıları ihtimaline karşı alarm düzeyini yükseltti.
Jerusalem Post gazetesinin savunma yetkililerine dayanarak verdiği habere göre, bu yılın başlarında ülkenin kuzeyindeki Kiryat Şimona ve Şlomi'ye yapılan iki roket saldırısının arkasında bulunduğuna inanılan Filistinli gruplar, Gazze'de Hamas'la dayanışma içinde olduklarını göstermek amacıyla roket saldırısı düzenlemeyi planlıyor.
Geçen hafta, Lübnan ordusu ülkenin güneyindeki Nakura kasabasında, fırlatılmaya hazır 8 Katyuşa roketi ele geçirmişti.
İsrail'de "İkinci Lübnan savaşı" olarak adlandırılan, Güney Lübnan'da Hizbullah ile girişilen bir aylık savaş, İsrailli asker Gilad Şalit'in 2006 yılı haziranında kaçırılmasının ve İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ne yoğun hava saldırılarında bulunmasının ardından, yaklaşık 2 hafta sonra patlak vermişti.
İsrail'de endişeleri artıran bir başka hususun da Hizbullah'ın üst düzey komutanlarından İmad Mugniye'nin, Suriye'nin başkenti Şam'da suikasta kurban gitmesinin yıl dönümünün yaklaşması olduğu belirtildi. İmad Mugniye, 13 Şubat 2008'de, Şam'da arabasına yerleştirilen bir bombanın infilak etmesi sonucu ölmüştü.
Mugniye'nin öldürülmesinin öcünü alacağını sık sık tekrarlayan Hizbullah, bundan İsrail'i sorumlu tutmuştu
İsrail kendi askerini vurdu
İsrail ordusu, Gazze Şeridi yakınındaki bir üsse yönelik dün akşam düzenlenen havan topu saldırısında 1 İsrail askerinin öldüğünü bildirdi.
İsrail ordu sözcüsü, Gazze Şeridi yakınındaki üsse isabet eden havan mermisinin 1 İsrail askerinin ölümüne neden olduğunu belirtti.
İsrail'in Gazze Şeridi'nde Hamas örgütüne yönelik saldırılarını başlattığı cumartesiden bu yana Filistinlilerin ateşinde ölen İsraillilerin sayısı 5'e yükseldi.
Gazze çevresindeki okullar kapalı
Öte yandan, dün gece İsrail tarafına yapılan roket saldırılarının ardından, Gazze çevresinde, 30 kilometrelik alan içerisindeki tüm İsrail yerleşimlerinde okulların bugün tatil edilmesi kararı alındı.
Tatil uygulaması, Gazze'nin hemen yakınındaki liman kenti, 120 bini aşkın nüfuslu Aşkelon, yaklaşık 30 kilometre mesafedeki 190 bine yakın nüfuslu Aşdod ile Necef'teki Rahat ve diğer küçük kentleri de kapsıyor.
Seferberlik Komutanlığı, Gazze ve çevresindeki yerleşimlerde yaşayanların sığınaklarda, korunmalı odalarında kalmalarını veya bunların yakınlarında bulunmalarını istedi.
30 Aralık 2008

Ukrayna'da işçiler sokaklarda

Ukrayna'nın başkenti Kiev'de toplanan onbinlerce işçi, maaş kesintilerini ve işsizliği protesto etti. Büyük bir ekonomik darboğaz yaşanan işçiler, sokaklara çıktı, hükümetin maaşları ödemesini ve işsizliği önlemesini istedi.

Ukrayna hükümeti, ekonomik krizi fırsatçılığına soyundu. Kriz sorunlarını aşmak için işçi kıyımı, erken emeklilik, ücret kesintisi gibi yöntemler uygulamaya başladı. Küresel ekonomik krizin sarsıntısın yaşayan ülkede, en fazla sanayi bakımından gelişmiş olan doğu kısım etkileniyor.

Sendikalar, önümüzdeki dönemde ücret kesintileri ve ödemelerdeki aksamalara karşı eylemler düzenlemeyi planlıyor. Muhalefetteki Bölgeler Partisi de hükümet durumu üç ay içinde istikrara kavuşturmazsa yüz binlerce insanı sokaklara dökeceğini açıkladı.
UKRAYNA (29.12.2008)-

29 Aralık 2008 Pazartesi

İsrail Gazze'de Vuruyor

srail savaş uçakları, Gazze Şeridi'nde Hamas'ın önemli kültürel simgelerinden olan İslam Üniversitesi'ni bombaladı.

İsrail ordu sözcüsü saldırıya ilişkin herhangi bir yorumda bulunmadı.

Görgü tanıkları ise Gazze'deki kent kampüsünün bir dizi patlamayla sarsıldığını söylüyor.

Gazze'deki bir BBC muhabiri, üniversitenin muhtemel bir saldırı beklentisi nedeniyle bir kaç gün önce boşaltıldığını aktardı.

İslam Üniversitesi, Hamas'ın destek merkezlerinden biri arasında.

Örgütün üst düzey yetkililerin büyük çoğunluğu bu üniversite mezunu.

İsrailli yetkililer ise, cumartesi günü başlattığı Gazze'ye yönelik yıkıcı hava saldırılarının gerekçelerini açıklarken, bölgedeki fiili durumu değiştirmeye kararlı olduklarını söylüyor.

Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, amaçlarının israil halkını dört yıldır süren Filistinli roket saldırılarından kurtarmak olduğunu söylerken, savaşlarda zaman zaman bedeli sivillerin ödediğini söyledi.

Filistinli yetkililer, saldırılarda şu ana kadar 300'e yakın kişinin hayatını kaybettiğini söylüyor.

Hastaneler çaresiz

Kentten gelen haberler, hastanelerin yaralılara yanıt veremez halde olduğuna işaret ediyor.

Şifa hastanesi hekimlerinden Dr. Hamis el Essi, gördüklerini BBC'nin sorularını yanıtlarken, ''Aklınıza gelebilecek her türlü yaralanma, özellikle kol ve bacak kopması vakalarıyla karşılaştım. Hastaneye iki ya da üç organını kaybetmiş çok sayıda hasta geldi'' ded.

Dr. El Essi, Filistinlilerin bir travma yaşadıklarına da dikkat çekerken, şunları anlattı:

'Biri ilkokul öğrencisi, diğeri de okuldan eve dönmekte iken saldırıda hayatını kaybeden iki kardeş. Doktorlar, ölen çocuğu gösterip ''Bu çocuğu tanıyan var mı'' diye soruyorlardı... ''Kardeşi de, ''O benim ağabeyim, o benim ağabeyim'' diye bağırıyordu...''

''Bunun üzerine doktorlar, ''peki bize adını söyle, kurbanın kimliğini tespit edelim'' deyince, çocuk adını bile telafuz edemedi, şok halindeydi. Yüzbinlerce Filistinli gibi, psikolojik darbeler, travmalar yaşıyordu.''

İsrail: Kendimizi savunuyoruz

İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, ''Kendimizi savunma hakkımızı kullanıyor, barış içinde yaşamak isteyen vatandaşlarımızın beklentilerini karşılamaya çalışıyoruz'' dedi.

Hamas ise, olup bitenden İsrail'in yanısıra, uluslararası toplumu da sorumlu tuttu.

Hamas'ın Gazze'deki sözcüsğ Fevzi Barhum, ''Siyonist işgalcilerin suçlarına karşı Arapların sessizliği, Avrupalıların işbilriği ve Amerikalıların desteği olmasaydı, bu soykırım, bu katliam, bu şiddetli savaş yaşanmazdı'' görüşünü dile getirdi.

Nasrallah: Saldırıya hazırlanın

Lübnan'daki Şii Hizbullah örgütünün lideri Şeyh Hasan Nasrallah, Hizbullah'ın Lübnan'da her türlü İsrail saldırısına karşı hazır olduğunu söyledi.

Şeyh Hasan Nasrallah, Beyrut'un güneyinde Şii partisine ait bir merkezde toplanan binlerce kişinin izlediği dev ekrandan yaptığı konuşmada, Hizbullah üyelerinden güneyde ''direniş göstermelerini ve tetikte olmalarını'' istediğini bildirdi.

''Topraklarımıza yönelik her saldırıya hazırız'' diyen Nasrallah, Hizbullah'ın İsrail'e yöneltilmiş füzeler yerleştirdiğini de yalanladı.

Nasrallah, Hizbullah'ın, her eylemin sorumluluğunu üstlenme cesaretine sahip olduğunu, saklanmadığını belirterek, bu olayın arkasında ''İsrail ajanlarının'' bulunduğunu savundu.

Hizbullah lideri ayrıca, Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki sınır geçişi olan Refah kapısının açılması için milyonlarca Mısırlı'nın sokaklara dökülmesini istedi.

Nasrallah, ''Mısır polisi, milyonlarca Mısırlı'yı öldürebilir mi? Mısır halkı, beden gücüyle Refah sınır kapısını açmalısınız'' diye konuştu.

Lübnan ordusundan adını açıklamak istemeyen bir yetkili, perşembe günü, ülkenin güneyinde İsrail'e yöneltilmiş 7 füze bulduklarını söylemişti.

Yetkili, füzelerin Hizbullah örgütünün merkezi konumunda olan ve İsrail sınırına yaklaşık 5 kilometre mesafede yer alan Nakura ve Tair Harfa arasındaki kıyı bölgesinde bulunduğunu açıklamıştı.

BBC Turkish / 29.12.08

Ciwan Haco: TRT ile anlaştığım doğru değil

Kürt sanatçı Ciwan Haco TRT 6 ile anlaştığı yönündeki iddiaların doğru olmadığını, TRT’nin kendisine yaptığı teklifi değerlendirmek için bir süre bekleyeceğini söyledi.

Newroz Tv’de yayınlanan ‘Evar Baş’ programına telefonla katılan sanatçı Ciwan Haco TRT ile anlaştığı yönündeki sorulara cevap verdi.

TEKLİFİ KABUL ETMEDİM, BEKLEYECEĞİM

TRT yetkililerin kendisine teklif yapıldığını doğrulayan Haco, ‘’Evet bana bir teklif getirdiler. Ancak bu teklifi kabul etmedim. Bir süre bekleyeceğim, izleyeceğim’’ dedi.

GERİLLAYA KÜFÜR OLURSA GİTMEM

Ailesi Türkiye tarafından sürgün edilen Haco, TRT’den tarafsız, Kürt diline, kültürüne hizmet eden bir yayın yapıldığını gördüğünde bu teklifi değerlendirebileceğini belirterek, ‘’ama gerillaya Kürt hareketine ‘terörist örgüt’ gibi kavramlarla saldırılar yapılırsa, Kürdistan’ın kullanılması yasaklanırsa bu teklifi kabul etmem’’ dedi.

ÖZEL KANALLAR KÜRTÇE YAYIN YAPSIN

Açılan kanalın Kürt özgürlük mücadelesinin yarattığı bir sonuç olduğunu ifade eden Haco, Türkiye’de özel tv kanallarının Kürtçe yayın yapılmasına izin verilmesini istedi.

TRT 6’da kliplerinin yayınlanmasına izin verip vermediği konusunu da ise Haco, TRT de kliplerinin yayınlanmasının bağlı olmadığını sözleşme yaptığı plak şirketiyle ilgili bir durum olduğunu söyledi.

ANF / 29.12.08

TRT'nin MARAŞ KATLİAMINI DEVRİMCİLERE YÜKLEMEYE ÇALIŞAN belgeseli BBP’liler yapmış

Dink’in, Maraş katliamının sorumluları arasında gösterildiği belgeselin konsept danışmanları BBP’li yöneticiler çıktı
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i Maraş katliamının sorumlularından biri olarak gösteren TRT belgeselinin konsept danışmanlarının da, cinayette sıkça adı geçen parti olan Büyük Birlik Partisi (BBP) üyesi olduğu ortaya çıktı.
İddiayı ortaya atan ve Maraş katliamından yargılanan Ökkeş Şendiller de, BBP’den milletvekilli olmuştu. Cinayette ve öncesinde de BBP’nin adı sıkça yer almıştı: Cinayetinin yaşandığı günlerde BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ile davanın tutuklu sanığı istihbaratçı Erhan Tuncel’in fotoğrafı ortaya çıkmıştı. Cinayetin azmettiricisi Yasin Hayal de mahkeme çıkışından “Yaşasın BBP, Alperen Ocakları” sloganını atmıştı.
Danışmanlar BBP yöneticisi
Belgeselin konsept danışmanlarından Hakkı Öznur, BBP yöneticisiydi ve genel başkan yardımcılığı da yaptı. Öznur, 1985’ten bu yana ülkücülerin yayın organları olan Yeni Düşünce, Bizim Ocak, Bizim Dergah, Nizam-ı Alem, Yeni Hafta, Alperen gibi dergi ve gazetelerde makaleler yazdı. Diğer konsept danışmanı Zülfü Canpolat ise BBP’nin adı “Alperen Ocakları” olarak değiştirilen eski gençlik kolu Avrupa Nizam-ı Alem Federasyonu Kurucu Genel Başkanı’ydı. Dizide metin yazarlığını ise Gazeteci Avni Özgürel yaptı.
Hayal: Yaşasın BBP
Tuncel’in, Yazıcıoğlu’nun Trabzon gezisini organize ettiği ve “Muhsin Başkan’la Yasin’in konusunu konuşacağız” dediği ortaya çıkmıştı. Bu gezi sırasında Tuncel ve Yazıcıoğlu’nun birlikte çekilmiş fotoğrafları basına yansımıştı. Azmettirici Hayal de, 2000 yılında amcasıyla birlikte BBP’ye üye olmuştu.
Cinayetten önceki eylemi olan Trabzon McDonald’s bombalamasının ardından cezaevinde bulunan Hayal, BBP MKYK Üyesi Halis Egemen ve BBP İl Başkanı Yaşar Cihan’dan 1000 YTL para ile giyecek ve eşya yardımı aldığını söylemişti. Dink davası duruşmalarına getirilen Hayal, mahkeme çıkışlarında sık sık “Başkan Yazıcıoğlu’na selamlar”, “Yaşasın BBP”, “Yaşasın Alperen Ocakları” sloganlarını atıyor.)
Ne olmuştu?

TRT-1’deki “Şahların Labirenti” isimli belgeselde, 1970’li yıllardan acıyla hatırlanan Maraş katliamı anlatılırken, olayın failleri arasında Hrant Dink de gösterildi. Belgeselde, katliamın bir numaralı sanığı olarak yargılanan ülkücü Ökkeş Şendiller’e mikrofon uzatıldı. Dink fotoğrafı ekrana gelirken Şendiller de “Hrant Dink ve arkadaşlarının örgütleri bu işleri yaptı. Zaten olaylarda ölenlerin arasında yer alan 6-7 tane sünnetsiz cesedin Alevilikle Sünnilikle ne alakası var?” dedi. Ökkeş Şendiller, eski soyadıyla Kenger, Maraş olaylarına yol açan bombayı Yılmaz Güney’in bir filminin gösterildiği sinemaya atmaktan yargılanmıştı. 19 Aralık-26 Aralık 1978’de Kahramanmaraş’ta meydana gelen olaylarda resmi rakamlara göre 111 kişi öldü. Olaylar, Türkiye’yi 12 Eylül’e götüren önemli virajlardan biri oldu.

‘Ya sev ya terk et’ yılı

Sınır ötesi operasyonlar ile başlayan 2008 yılı, çatışmaların, operasyonların ve ırkçı kışkırtmaların arttığı bir dönem olurken, barış için sokağa en çok çıkılan yıllardan da biri oldu. Ancak iktidara geldiği ilk zamanlarda Kürt sorununda önemli açıklamalar yaparak oy toplayan AKP Hükümeti, ne barış mitinglerini, ne sokak protestolarını, ne de Kürtlerin ve demokrasi isteyenlerin Meclis’e gönderdiği milletvekillerini dikkate aldı.
Kürtçe kanal TRT Şeş’i açarak 2009 yerel seçimleri öncesi atağa geçmek isteyen ve yıl boyunca tek olumlu adımı tan hükümet, sınır ötesi operasyonlarla başladığı yılı, “ya sev ya terk et” diyerek sonlandırdı. AKP bu sen de Kürt sorunundan sınıfta kaldı.
1 Ocak: Harekat bitti
Türkiye yeni yıla savaşla girdi. 2007’nin son günlerinde Irak’a sınır ötesi kara operasyonu düzenlendi. Her operasyondan sonra yapıldığı gibi PKK’nin çöküş noktasına geldiği ileri sürüldü. Irak’ta köylerin de bombalandığı ve PKK ile ilgisi olmayanların da yaşamını yitirdiği haberleri görmezden gelindi.
TSK’nın, uzun süreceğini açıkladığı operasyonu, ABD’nin eleştirilerinin hemen ardından bitirmesi ise dikkat çekti. ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in Ankara ziyaretinin ve ABD Başkanı Bush’un, harekatın kısa bir sürede bitirilmesi yönündeki açıklamalarının ardından sona eren harekat, birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Ancak bu tartışmaların arasında 24 asker ve 3 köy korucusunun da bu operasyonda yaşamını yitirdiği unutuldu.
1983 yılından itibaren düzenlenen 25. harekat son bulurken, geride çok sayıda can kaybı ve hâlâ barışçıl çözümünü bekleyen Kürt sorunu kaldı. 9 Ekim 2008’te toplanan TBMM‘de ise 511 milletvekili operasyon yetkisini 2009 Ekim ayına kadar uzattı.
3 Ocak : Diyarbakır’a bomba
2008’in ilk günleri bölge halkı için çok zorlu geçti. Diyarbakır’da bir dershane önünde patlayan bomba, 5’i çocuk 6 kişinin hayatını aldı. Yenişehir ilçesinde askeri bir aracın geçişi sırasında meydana gelen olayda, 60’dan fazla kişi yaralandı. Dükkanlar yerle bir oldu. Patlamaya her kesimden tepki yağdı. Diyarbakır’da 50’den fazla kitle örgütü, patlamanın meydana geldiği yerde açıklama yaparak faillerin ortaya çıkarılmasını istedi. “Derin provokasyon” olabileceğine dikkat çekilen patlamanın faili olduğu ileri sürülen E.P’nin yargılanmasına devam ediliyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da patlamanın ardından Diyarbakır’a geldi. Erdoğan’ın seçim propagandasını andıran “Terör örgütü hiçbir zaman Güneydoğu’da yaşayan vatandaşlarımızın temsilcisi olamaz. Kürt kökenli vatandaşlarımızın temsilcisi olmamıştır, olamayacaktır da” sözleri tartışıldı. 6 Ocak’ta kente gelen CHP lideri Deniz Baykal da iyi karşılanmadı. Diyarbakırlı kitle örgütü temsilcileri, Baykal’ı 6 yıldır uğramadığı Diyarbakır’da sert bir dille eleştirdi. Baykal ise “Çerkezler, Arnavutlar kendisini Türk hissediyor, Kürtler neden kendisini Türk hissetmiyor?” demeyi tercih etti.
6 Şubat: Barış için Cudi’ye...
DTP ve bölge halkı, operasların durması için Cizre’deki Cudi dağı’na yürüdü. Burada sabahlayan genç, yaşlı ve çocuklar, hem ölen gençler için ağıtlar yaktı, hem barış için halaylar çekti. Yürüyüşün sonunda Meclis’e tezkereyi geri çekme, PKK’ye de ‘eylemsizlik’ çağrısı yapıldı. Ancak 30 yıldır on binlerin yaşamına mal olan savaş, 2009’da da devam edecek gibi görünüyor. (HABER MERKEZİ)
İlköğretim öğrencileri parmaklıklar arkasında

2008’da Kürt çocukları skandal suçlamalarla tutuklandı. Öcalan için yapılan eylemler ve Başbakan’ın bölge ziyaretlerini protesto gösterileri gerekçesiyle Diyarbakır, Cizre ve Adana’da başta olmak üzere ilköğretim çağındaki onlarca çocuk tutuklandı. Adana’da suç aleti olarak savcıların “sapan, iki taş, eşarp, misket” gibi deliller sunması şaşkınlık yaratırken, Adana valisinin sözleri de yıla damgasını vurdu. Vali İlhan Atış, çocukların ailelerini yeşil kartlarını iptal etmekle tehdit etti.

21 Mart: Newroz’da 2 ölü

Newroz bayramlarını kutlamak isteyenlere polis saldırdı. Van’da dövülen Kürt kadınları kamuoyunu ayağa kaldırdı. Polis ateş etmekten çekinmezken, Yüksekova’da 29 yaşındaki İkbal Yaşar ile Van’da 35 yaşındaki Zeki Erinç hayatını kaybetti. DTP’li yöneticiler de dahil yaklaşık 1000 kişi gözaltına alınırken, 200 kişi tutuklandı. Yüksekova’da 15 yaşındaki C.E’nin kolunu bükerek işkence yapan ve kameralar önünde gülerek işkenceden aldıkları zevki Türkiye’ye göstermekten çekinmeyen sivil polisler, ülkede nefret yarattı. Çocuk “devlet memuruna mukavemetten” yargılanırken, polisler yine kurtuldu.

1 Haziran: Barış Meclisi miting yaptı

Türkiye Barış Meclisi’nin çağrısı ile İstanbul kadıköy’de Kürt sorununda Demokratik Çözüm için miting yapıldı. On binler barış istedi. 1 Eylül Dünya Barış günü’nün gündemi de aynıydı. Ancak halkların barış çığlığı yine duyulmadı.

5 Eylül: Aktütün’de 40 genç hayatını kaybetti

5 Eylül’de Şemdinli’deki Aktütün Karakolu’nda yaşanan çatışmada 17’si asker 23’ü PKK’li 40 kişi yaşamını yitirdi. çatışmanın görüntüleri ‘youtube’a bile düştü. Taraf gazetesinin yayınladığı fotoğraf ve belgelerde, Genelkurmay’ın, Dağlıca gibi bu saldırının da gerçekleşeceğinden haberi olduğu ileri sürüldü. Genelkurmay, fotoğrafları yalanladı ve gazeteyi ağır bir dille eleştirdi. Ancak, saldırıdan haberleri olduğu iddiasını yanıtlamadı.

18 Ekim: Öcalan’a kötü muamele iddiası

Asrın Hukuk bürosu avukatları, İmralı Tek Kişilik Kapalı Cezaevi’nde bulunan müvekkilleri Abdullah Öcalan’a cezaevi personeli tarafından fiziki saldırıda bulunulduğunu iddia etti. Başta bölge illeri olmak üzere birçok kentte eylem yapıldı. Demokratik kamuoyu iddiaların araştırılması için heyet oluşturulmasını istedi. Ancak AKP Hükümeti, “kötü muamele yok” demekle yetinerek talepleri reddetti, gerginliği tırmandırdı.

21 Ekim: ‘Ya sev ya terk et’ gezileri

21 Ekim’de Diyarbakır’a gelen Başbakan, Dicle Üniversitesi’nin öğretim yılı açılışında konuştu. Erdoğan, seçim çalışması yaptı ve Diyarbakır’ın çöplerinden dem vurdu. Üniversite öğretim üyeleri protesto ederek salondan ayrıldı. Başbakan daha sonra Hakkari ve Tunceli’ye de gitti. Erdoğan’ın ziyaretleri nedeniyle halka terör estirildi. Yüzlerce kişi çoluk çocuk gözaltına alındı. 22 Ekim’de de Hakkari’ye giden Başbakan, burada da protesto edildi. Polis kenti ablukaya aldı, çocuklar tutuklandı. Kürt sorununda bir ileri bir geri konuşan Başbakan Erdoğan, Hakkari’de “Tek millet, tek devlet, tek vatan diyoruz. Beğenmeyen gitsin” dedi. “Ya sev ya terk et” anlamına gelen ifadeleri, bu sözün patentini elinde bulunduran MHP bile eleştirdi! Başbakan’ın konuşması etkisini hemen gösterdi. İskenderun belediye başkanı, kentin her yerini “Ya sev ya terk et” yazılı dev afişlerle donattı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Tunceli’ye de savaş helikopteriyle geldi, kent “güvenlik” bahanesiyle abluka altına alındı.

24 Kasım: Kürdoloji yasa teklifi Meclis’te

Kürt dil ve eğitim Hareketi TZPKurdî’nin başlattığı “anadilde eğitim istiyoruz” kampanyası Kürtleri sokağa döktü. Çocuklar önlükleriyle yürüyüş yaptı. Batman’da yapılan mitinge binlerce kişi katılırken, üniversitelerde de Kürt arkadaşlarıyla birlikte yürüyen Türk gençler de Kürt Dili ve edebyatı bölümü kurulmasını istediler. Sokaklarda temsili Kürtçe eğitim verildi. Dicle Üniversitesi’nde eylem yapan öğrenciler ise tutuklandı. Öte yandan, DTP milletvekili Osman Özçelik ise 24 kasım’da YÖK Kanunu’nda değişiklik yapılarak, İstanbul Üniversitesi ile Dicle Üniversitesi’nde Kürtçe eğitim verilmesi amacıyla Meclis Başkanlığı’na kanun teklifi verdi.
Sakarya ve Balıkesir’de provokasyon

DTP’lilerin düzenlediği Barış Şenliği’ni basmaya çalışan ülkücü grubun eylemi nedeniyle 65 yaşındaki Ebubekir Kalkan yaşamını yitirdi. Gece düğün salonunun önünde toplanan kalabalık nedeniyle içeride mahsur kalan 400 dolayındaki DTP’li zor kurtarıldı.
4 Ekim’de ise Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlı Altınova beldesinde, gençler arasında sözlü sataşmayla başlayan kavga ölümle sonuçlandı. Evlerini abluka altına alan Türk gençleri kamyonunu sürerek dağıtmaya çalışan Kürt vatandaş, gençlerden birini ezdi. Olaylar büyüdü. Kürtlerin ev ve işyerleri yerle bir edildi. Olayda Küçükkuyu, Sarımsaklı ve Ayvalık’tan gelen ülkücü grupların ve MHP Balıkesir milletvekilinin kışkırtması olduğu ileri sürüldü.

Kürt gazetelerine büyük sansür

2007 yılı başından itibaren Gündem gazetesi geleneğinden gelen gazetelere nefes aldırmama tutumunu benimseyen devlet, 2008 yılı boyunca da yasaklarına devam etti. Alternatif, Yedinci Gün, Haftaya Bakış, Yaşamda Demokrasi, Toplumsal Demokrasi gibi gazeteler defalarca kez toplatıldı veya kapatıldı. Kürtçe gazete Azadiya Welat’ın da kapatıldığı 2008 yılında, Ülkede Gündem geleneğini devam ettiren gazetelerin, ilk sayıları çıktığı gün toplatma ya da kapatma kararları verilerek yayın yapmaları engellendi.

JİTEM davası 4 yıl sonra başladı

JİTEM üyesi Abdülkadir Aygan’ın 2004 yılında Ülkede Özgür Gündem gazetesine yaptığı itiraflar üzerine Diyarbakır Savcılığı’nın açtığı ve uyuşmazlık mahkemesinde bekleyen, aralarında Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın da bulunduğu 8 sanıklı JİTEM davası, sonunda görülmeye başlandı. 24 Eylül’de ilk duruşması gerçekleşen davanın müdahil avukatı Tahir Elçi, davanın Ergenekon ile birleştirilmesini istedi. Karar 2009’a kaldı.

KRİZE KARŞI EYLEMLER YAYILIYOR

Fedakarlığı patronlar yapsın
Zamlara ve işten atmalara karşı tepki büyüyor. Emekçiler yerel platformlarda bir araya geliyor
Dondurucu soğuğa ve kar yağışına rağmen Mamaklılar, “ısınma, barınma, iş” talebiyle sokağa çıktı. Evleri yıkılmak istenen gecekondu sakinleri, işten atılan işçiler, tenceresi boşalan kadınlar, “Bizim fedakarlık yapacak halimiz kalmadı. Krizin bedelini patronlar ödesin” dediler.
Mamaklılar, kitle örgütü, siyasi parti ve sendikaların Mamak Şubeleri ile yöre derneklerinin çağrısıyla yürüyüş düzenledi. Tekmezar Parkı’nda “Zamlar geri alınsın. Krizin bedelini patronlar ödesin” yazılı pankartı arkasında toplanan Mamaklı emekçiler, “AKP elini cebimizden çek” “Doğalgaz zamları geri alınsın”, “Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek” sloganlarıyla Tuzluçayır Meydanı’na yürüdüler. İsrail’in Gazze saldırısının lanetlendiği eylemde ortak açıklamayı okuyan Barış Ördek, krizin sorumlusunun işçi ve emekçiler olmadığını, bu nedenle krizin faturasını ödemeyeceklerini ifade etti. Ördek, kirasını ödeyemeyen, evine ekmek bulamayan, doğal gaz zammı yüzünden soğukta titreyen, hastalandığında tedavi olmayan, işten atılmamak için patronun her türlü eziyetine katlanan emekçilerin bir araya gelmesi gerektiğini söyledi.
Eylemde konuşan kadınlar da “Akşamları tencerenin nasıl kaynayacağını düşünür hale gelmemiz psikolojik değil” diyerek Başbakan’ın “kriz psikolojik” sözlerine yanıt verdiler.
Asgari ücretle çalışan Mamaklı işçiler, nasıl geçinileceğinin hesabını sorarlarken, işten atılan bir tekstil işçisi de “Patronlar bizden fedakarlık istiyor. Biz krizden önce günde 16 saat çalışıp zaten fedakarlık yapmışız. Bizim fedakarlık yapacak halimiz kalmadı. Fedekarlığı patronlar yapsın” diye konuştu. Kentsel Dönüşüm adı altında evleri yıkılmak istenen Mamaklılar da barınmanın bir hak olduğunu vurguladılar.

Zeytinburnunda Emekçiler Sokaktaydı
Zamlara karşı Zeytinburnu’nda yürüyüş düzenlendi. Zeytinburnu Emek ve Demokrasi Platformu tarafından düzenlenen eylemde, tepkilerin artarak süreceği dile getirildi.
Zeytinburnu Akşemsettin’de “Zamlara, işten atmalara, işyeri kapatmalarına ve IMF politikalarına dur” pankartı arkasında toplanan emekçiler, “Doğal gaz zammı geri alınsın”, “Krizin faturasını patronlar ödesin”, “Zam, zulüm işkence işte AKP” sloganlarıyla Akşemsettin Meydanı’na yürüdüler. Çevredeki vatandaşlar da evlerinin balkonlarından alkışlarla destek verdiği yürüyüşte, İsrail’in Gazze’deki katliamı protesto edildi.
Yürüyüşe DTP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, ÖDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, KESK Genel Başkanı Sami Evren ve EMEP İstanbul İl Başkanı Güven Gerçek de katılarak destek verdi.
Platform adına açıklamayı okuyan Eğitim Sen 1 No’lu Şube Temsilcisi Bülent Kepenek, “Zeytinburnu halkı olarak krizin faturasını ödemeyeceğimizi bir kez daha haykırıyoruz” dedi. Kepenek kamu hizmetlerinin ücretsiz olması, IMF ile yapılan anlaşmaların iptal edilmesi, işten atmaların yasaklanması, zamların geri alınması taleplerini dile getirdi.
KESK Genel Başkanı Sami Evren de Türkiye’de zamlara ve krize karşı eylemlerin yoğunlaştığına vurgu yaparak,artık eylemlerin yerellere taşınacağını söyledi.
ÖDP Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Ufus Uras da emekçilerin güçlerinin birleştirmeleri halinde iktidara alternatif olabileceklerini söyledi.
DTP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel “Krizin emekçilerin krizi değil, patronların krizi. Kriz, AKP’yi teğet geçebilir. Çünkü onlar sırtını IMF politikalarına dayamış durumda” diye konuştu

Ortadoğu halkları sokağa döküldü

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırı, dün birçok Ortadoğu ülkesinde protesto edildi. İran, Irak, Suriye, Ürdün ve Lübnan gibi ülkelerde binlerce kişi sokaklara çıkarak İsrail ve ABD aleyhine sloganlar attı. Gösterilerde İsrail ve ABD bayrakları yakıldı.
Irak'ın Musul kentinde gerçekleştirilen bir gösteri ise intihar saldırısına hedef oldu. Lübnan'da Mısır Büyükelçiliği'ne yürümek isteyen göstericileri polis göz yaşartıcı bombayla dağıttı. Bazı göstericiler de elçilik binasına taş fırlattı. Mısır, Gazze'ye insani yardım ulaşması konusunda yeteri kadar çaba göstermemekle eleştiriliyordu.
Suriye'nin başkenti Şam'da da yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı dev bir protesto gösterisi düzenlendi. Yusuf El Azime meydanında toplanan göstericiler, İsrail ve ABD bayraklarını yaktı. Öte yandan Suriye hükümetine yakın Şam Pres internet sitesi, Şam yönetiminin İsrail ile Türkiye arabuluculuğunda yapılan dolaylı görüşmeleri durdurduğunu duyurdu.
Ürdün'ün başkenti Amman'da da yaklaşık 5 bin avukatın katıldığı bir gösteri gerçekleştirildi. Ortadoğu'da bir başka büyük gösteri ise Mısır'ın başkenti Kahire'de ve İskenderiye'de düzenlendi.
Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın İsrail saldırılarını kınadığı İran'da da binlerce gösterici, ellerinde Filistin bayraklarıyla Tahran'daki Filistin temsilciliği önünde gösteri düzenledi.
Bu arada, Batı Şeria'da düzenlenen bir gösteride İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucu bir göstericinin öldüğü bir kişinin de yaralandığı bildirildi.
29.12.2008

28 Aralık 2008 Pazar

Şeş TV ve dansa kalkan Kürtler

AKP, egemen ideolojiyi içselleştiren partilerden biridir. Devlet partilerinin en başatı AKP'dir. Egemen ideoloji ile beslenmiş ve bunun sonucunda devlet partisi olmuş öncüllerinden bir farkı yoktur. AKP ile ilgili bu kısa saptama, sadece batı kentleri için geçerlidir. Çünkü, Kürt kentlerindeki AKP, devlettir. Devletin zihninde oluşan Kürt fobisinin her rengi, Kürt kentlerindeki AKP uygumalarına sinmiştir. Bu bölge için, devlet eşittir AKP demek yanlış olmaz.

Biraz açalım. Önümüzde çok önemli bir yerel seçim var. Batı kentlerinde birbirinin boğazına sarılmış devlet partileri olan AKP, CHP ve MHP ile bunların destekçileri olan medya kuruluşları ve yazarları, Kürt kentlerinde kutsal bir ittifaka sarılmış durumdalar. Ana hedef Diyarbakır. Diyarbakır Belediyesi'ni kazanarak Kürt sorununu çözmüş olacaklarını zannediyorlar. 1980 öncesinde Mehdi Zana'nın kısa dönem başkanlığını dışarıda bırakırsak, iki dönem hariç, Diyarbakır Belediyesi'ni kendilerinin yönettiklerini unutuyorlar. Kendileri de bunun çözüm olmayacağını biliyor, sorunu çözmek gibi bir kaygıları da yok. Onlar, Diyarbakır'ı düşürerek, psikolojik savaş araçlarını daha da etkinleştirme derdindeler. Kutsal ittifaka bu kadar sarsılmaz bir inançla sarılmalarının nedeni budur.
Bu ittifakın yarattığı en önemli sonuç, bu seçimlerin gayri resmi 'iki turlu bir seçim' olduğudur. Çünkü seçime iki parti katılmaktadır. Devlet partisi (bu seçimlerdeki adı AKP) ve DTP. Onun için, DTP'nin bir çok kentte işi garanti altına alması için yüzde 50 oy gereklidir. Seçim sonrasında oluşacak tabloda görülecek ki, bir çok Kürt kentinde seçime katılan üçüncü partinin oyu, yüzde beşleri bulmayacaktır. Bu kutsal ittifakı, en açık şekilde deşifre etmek gerekiyor. AKP, herhangi bir ideolojinin partisi değil, direk devlet partisidir. Devletin seksen beş yıl boyunca Kürtlere yaşattıklarının mirası ile seçime girecektir. Kürtçe televizyonu da seçimler öncesine yetiştirmeye çalışmasının telaşı da çok anlaşılır. Savaş ve ölümler son sürat devam etmekte. AKP, biz savaşa karşıyız yalanını bir kez daha kullanamayacağına göre, tek göz boyayacak şey Şeş TV.

Hişşşt! Şeş TV

Kürtçe gazeteler kapatılıyor, DTP'liler hakkında Kürtçe konuştukları için davalar açılıyor, cezaevlerinde Kürtçe roj baş denildiği için telefon hatları kesiliyor, Kürtçe yayın yapan Roj TV'nin kapatılması için uluslar arası çalışmalar yürütülüyor, devletin çekim alanının dışında konuşulan ve farklı bir dünyayı anlatan Kürtçe yok sayılıyor. Ama ne hikmetse, devlet katında resmi bir Kürtçe aşkı başlıyor. Seksen beş yıl boyunca söylenenler aynı monologla bu sefer Kürtlere Kürtçe söylenecek. Değişmeyen bir zihniyetin, yalanlarını hangi dille söylediğinin ne önemi olacak ki? Hatırlarsınız, Kütçe konuşanın anında yardım yataklıktan hapse atıldığı zamanların birinde, Kürtçe şarkılar çalan bir radyo vardı. Şarkılar arasında ise anonslar yaparak, dağdakilere teslim olun derdi. Şeş TV'nin bundan ne farkı olacak?

Televizyonun genel yayın yönetmenliğine getirilen isme bakın: Sinan İlhan. Peki kimdir İlhan? Dışişleri'ne girdikten sonra istihbarat dairesinde çalışmaya başlayan İlhan, 1989'da yine istihbarattan sorumlu olarak Suudi Arabistan'ın Cidde Başkonsolosluğu'na idari ataşe olarak atandı. 1994'te merkeze dönen İlhan, burada zırhlı araç alım ve diğer zırhlı birimlerden sorumlu olarak İdari ve Mali İşler Dairesi'nde (İMAD) çalıştı. 1996'da bu kez Tel Aviv'e idari ataşe olarak gönderilen İlhan, 2000'de merkeze döndü. 2002'de Birleşik Arap Emirlikleri'nde idari ataşe olan İlhan, daha sonra merkeze geri geldi. Önce istihbarat biriminde çalışan İlhan, Irak Özel Temsilciliği'nde istihbarattan sorumlu olarak görev yaptı. Yani kısa ve öz olarak söylersek, Şeş TV'nin sorumlusu bir istihbaratçı. Bir istihbaratçının yönetimi altında, bir Kürtçe televizyon kanalı. Ne demeli sevgili okur?

AKP'nin kuracağı Kürtçe televizyon kanalının başına böyle birisini getirmesi şaşırtıcı değil. Asıl şaşırtıcı olan, bu kanal için onurlarını bir kenara bırakıp, yapılan tekliflere balıklama atlayan Kürtler. Gazetelerde çıkan bir haberi hep birlikte okuyalım: 'Ali Bulaç, Derya Sazak, Nilüfer Akbal, Seher Dilovan, Orhan Miroğlu, Ümit Fırat, Muhsin Kızılkaya, Nuri Sesigüzel, Yılmaz Ensaroğlu, Süleyman Çevik, Osman Öztunç, Ferzande Kaya, Fırat Başkale, Fehmi Koru, Bejan Matur, Ahmet Güneştekin, Gani Rüzgar Şavata'nın da aralarında bulunduğu yaklaşık 50 kişiyle yemekte buluşan TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, Kürtçe televizyon kanalı Heşt'le ilgili bilgiler verdi.' Hakkında Kürtçe şarkı söyledi diye dava açılan Nilüfer Akbal'dan, DTP'nin bağımsız Mersin milletvekili adayı Orhan Miroğlu'na, tüm değerlerini pazarlamakta uzmanlaşmış Muhsin Kızılkaya ve Ferzande Kaya'ya kadar bir çok insan bu konseptin içinde gönüllü birer nefer.

Her yeni şey, Kürtlere bir şey öğretiyor. Kürtler de artık eskisinden daha akıllı olmalı. Her üç güzel söz söylenenin bir kerameti olmadığını kavramanın tam zamanı. Bir halkı pazarlama cesareti gösterenlerin payına, yalnızlık ve kişisel sefaletten başka bir şey düşmeyecektir.

KRİZE KARŞI EMEKÇİLER SOKAKTA

DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’nin çağrısıyla Türkiye’nin dört bir yanında yapılması kararlaştırılan Krizin bedelini Sermaye ödesin" meşaleli eylemleri 27 Aralık akşamı hayata geçirildi. Yapılan yürüyüşlerde “Krizin bedelini sermaye ödesin!” sloganı ön plana çıktı. İstanbul başta olmak üzere Ankara, İzmir,inop, Mersin. trabzon Yalova, Samsun ve Sivas’ta binlerce kişi meşalelerini kapitalizmin karanlığına karşı yaktı.
İstanbul’da Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu ve Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu’nun da ortaklaştığı meşaleli yürüyüş için binlerce emekçi saat 18.00’da Taksim Tramvay Durağı’nda toplandı .
Krize karşı fabrika işgalleri,direnişleri, basın açıklamaları ve sokak eylemleri ile biriken tepki İstanbul’da gerçekleştirilen eylemde de kendini gösterdi.
Meşalelerini yakarak toplanmaya başlayan kitlenin önü polis panzerleri ve çevik kuvvet ekipleriyle İstiklal Caddesi girişinde kesildi.
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, KESK Genel Başkanı Sami Evren, TTB Merkez Konseyi Başkanı Gençay Gürsoy, TMMOB yöneticileri ve “krizin faturasını ödememek” için eyleme katılan direnişçi işçiler de eylemde yerlerini aldılar.
Binlerce emekçiye “basın açıklaması yapıp dağılın” diyen İstanbul Emniyeti, polis barikatını bir süre sonra açmak zorunda kaldı.
Krizin bedelini ödememek için direnenler yürüdü!
En önde “Krizin bedelini sermaye ödesin İşten atılmalar yasaklansın” ortak pankartının yer aldığı yürüyüşe Kartal Samandıra’da işten atmalara karşı direnen ÜNSA işçileri, Ümraniye Dudullu’daki fabrikaları önünde direnişlerini sürdüren Sinter Metal işçileri, Limter-İş üyesi Levent Akhan da katıldı.
Coşkulu sloganlarla İstiklal Caddesi boyunca yürüyen beş bine yakın emekçi “Zafer direnen emekçinin olacak!”, “Krizin bedeli patronlara!”, “Direne direne kazanacağız!”, “İşten atmalar yasaklansın!” sloganlarını atarak Galatasaray Lisesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Siyonist İsrail'in Filistin halkının üzerine yağdırdığı bombalara karşı "Filistin halkı yalnız değildir!" sloganını atan kitle emperyalist işgal ve katliamları lanetledi.
Devrimci kurumların, siyasi partilerin, demokratik kitle örgütlerinin de pankart, döviz ve flamalarıyla katıldığı eylemde basın açıklamasını KESK Genel Başkanı Sami Evren yaptı.
Selam olsun direnen işçilere, emekçilere!
Yapılan meşaleli yürüyüşün anlam ve önemi üzerine cümlelerle açıklamaya başlayan Evren, krize direnen işçi ve emekçileri şu sözlerle selamladı:
“Bugün ülkenin bütün illerinde örgütlerimizin çağrısıyla biz emekçiler bir kez daha gezengenimizi yaşanmaz hale getiren kapitalizmin yarattığı karanlığa karşı meşalelerimizin aydınlığıyla haykırmak için buluştuk. Alkışlarla, ıslıklarla, sloganlarımızla pankartlarımızla yüreğimizle ellerimizde aydınlığa duyduğumuz özlemin sembolü olan meşalelerimizle bir kez daha yan yanayız.
Diyoruz ki, Arfesan işçilerine…Diyoruz ki, Sinter Metal işçilerine…Türk Philips işçilerine…Desa’da direnen Emine Arslan’a…Tezcan Galvaniz işçilerine..Grev ve toplu sözleşme hakkı için yıllardır mücadele veren kamu çalışanlarına, işten atılanlara, açlığa mahkum edilenlere selam olsun…”
Bu akşam yan yana geldiğimiz bu meydan bundan 31 yıl önce insanca, özgür, demokratik bir ülkede yaşamak için mücadele eden 36 arkadaşımızın katliyle karanlığa boğulmuş 1 Mayıs Meydanı’dır. Bu akşam biz meşalelerimizle bu karanlığı dağıtmaya, 1 Mayıs Meydanı’nı bir kez daha aydınlatmaya geldik.”
Kapitalist kriz dalga dalga yayılıyor…
Kapitalist krizin başta Avrupa ve Rusya olmak üzere yaygınlaştığına dikkat çekilen açıklamada sanayi kentlerinde 100 binleri bulan işten çıkarmaların Başbakan’ın “kriz psikolojik” söylemlerinin tersini ifade ettiği belirtildi. Doğalgaz, elektrik, gıda fiyatlarındaki artışların da ekonomik krizin büyüdüğünün bir göstergesi olduğunun altı çizildi.
Evren’in açıklaması krize karşı şu mücadele taleplerinin sıralanmasıyla son buldu:
- Hükümet IMF ile anlaşmamalıdır!
- İşsizlik fonunu sermayeye peşkeş çekecek planlardan uzak durmalıdır!
- “Piyasa dostu” sermaye aşığı, emekçi düşmanı hayalperest 2009 bütçesi geri çekilmelidir!
- Krize biz yol açmadık, faturasını da biz ödemeyeceğiz!

Bush, savaşa 1 trilyon dolar harcadı

ABD Başkanı George W. Bush’un “terörle savaşı”nın Amerikan vergi mükelleflerine maliyetinin 1 trilyon doları buluyor.
ABD Başkanı George W. Bush’un “terörle savaşı”nın Amerikan vergi mükelleflerine maliyetinin 1 trilyon doları buluyor. İçinde Bush yönetiminden yetkililerin bulunmadığı üç farklı kaynaktan gelen raporlar, 11 Eylül saldırılarından beri savaşlara harcanan paranın, Obama’nın başkanlık döneminin henüz başlarında 1 trilyon dolar seviyesini geçeceğini gösteriyor. Enflasyon hesapları yapıldığında bile bu miktar, ABD’nin 1. Dünya Savaşı için harcadığının dört, 1991 Körfez Savaşı için harcadığının ise on katı. Vietnam ve Kore savaşları için harcanan paranın toplamından daha fazla olan bu miktar, yalnızca 3 buçuk trilyonluk maliyetiyle 2. Dünya Savaşı’nın altında kalıyor.
Afganistan ya da Irak’a gönderilen her bir askerin aylık maliyeti yaklaşık 775 bin dolar civarında. Bu miktar, stratejik ve bütçesel değerlendirmeler merkezi (CSBA) adlı özel bir şirketin belirttiğine göre, daha önce gerçekleşen savaşlarınkinin 3 katından daha fazla. Bu fahiş fiyatın nedeni, yeni askeri teçhizat için ayrılan acil durum bütçesi.
Bush savunmada
Bush ise, yapılan harcamaların ve ölen askerlerin 11 Eylül’ün bir benzerini yaşamamak için olduğunu iddia ediyor. Geçen hafta askeri savaş okulunda yaptığı konuşmada “Öylece oturup teröristlerin bir daha saldırmalarını bekleyemezdik. Bu yüzden bu teröristlerle savaşmak, haber ağlarını kopartmak, para kaynaklarını kurutmak ve liderlerini yakalayıp yargı önüne çıkarmak için küresel bir mücadele başlattık” dedi.
Fakat birçok ABD’li, harcanan paranın savaşın uzun dönem maliyeti göz önüne alındığında yalnızca bir depozitodan ibaret olduğunu CSBA’nın, Hükümet Hesap Bürosu’nun (GAO) ve Kongre Araştırma Servisi’nin (CRS) raporlarıyla öğrendi. Örneğin bu 1 trilyon doların içinde, Irak’ta yaralanan ABD askerleri için uzun dönem sağlık harcamaları yer almıyor. CSBA, savaşın maliyetinin bugüne kadar 904 milyar dolar olduğunu açıklarken GAO, yalnızca Pentagon’un harcadığı miktarın 904 milyar olduğunu belirtti. CRS’nin çalışması ise enflasyon dikkate alınmadan hazırlandığı halde 864 milyar dolara işaret ediyor.
Aslan payı Irak’ın
CSBA’nın açıklamasına göre paranın 687 milyarlık kısmı Irak, 184 milyarlık kısmı Afganistan ve 33 milyarlık kısmı ise iç güvenlik için harcandı. 2018’e kadarki bölüm için şu anki asker sayısı baz alınarak hesaplanan sisteme göre harcanacak para 1.3 trilyon ila 1.7 trilyon dolar arası olarak tahmin ediliyor. Fakat alınacak ek borçlar ve savaşla alakalı ödemeler de işin içine katıldığında bu miktar 600 milyar dolar kadar daha artacak gibi görünüyor.

Kürt kurumlarından TRT 6 açıklaması

Kürtçe yayın yapan basın kuruluşları ve Kürt kurumları, test yayınına başlayan TRT’nin Kürtçe kanalına ilişkin basın toplantısı düzenledi.
Kürtçe yayın yapan basın kuruluşları ve Kürt kurumları, test yayınına başlayan TRT’nin Kürtçe kanalına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Yapılan ortak basın açıklamasında Kürt kimliğinin Anayasal güvenceye alınması talep edildi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonunda yapılan toplantıya Kurdî Der, TZP Kurdî, Diyarbakır Kürt Enstitüsü, Kürt Yazarlar Derneği, Azadiya Welat, Gün TV, Dicle Fırat Kültür Sanat Derneği, ilçe belediye başkanları, Kürt aydınları, sanatçıları ve çok sayıda Diyarbakırlı katıldı.
Çelişkili bir durum
Kürtçe açıklamayı tiyatro oyuncusu Osman Xunaw yaparken, Türkçe açıklamayı kurumlar adına Kürt Yazarlar Derneği başkanı İrfan Babaoğlu yaptı. Kürtçe üzerindeki baskılar sürerken TRT 6’nın Kürtçe yayına başlamasını trajikomik bir durum olarak değerlendiren İrfan Babaoğlu, bu durumu ‘güler misin ağlar mısın’ şeklinde ifade etmenin mümkün olduğunu söyledi. Kürtlerin varlığının tüm devlet kurumlarında ve resmi yazışmalarda inkar edildiğini belirten Babaoğlu, “Kürtçe alfabede bulunan W, Q, ve X harflerini kullanan onlarca belediyeye, sendikaya ve siyasetçiye hapis cezası vereceksin, diğer taraftan da Kürtçe yayın yapacak bir TV açacaksın ve yasak diye yüzlerce Kürt çocuğunun ismini kimliğine yazmamanın gerekçesi yaptığın harfleri kullanacaksın. Bu durum tam bir çelişkidir ve trajikomik bir vakadır.”dedi.
Kültürel koruculuk
Atılan adımın Kürt halkını kandırmaktan başka bir anlama gelmediğini ifade eden Babaoğlu, “Kendilerine Kürt ve demokrat sıfatı yakıştıran bazı kişiler bu gelişmeyi olumlu bir adım olarak değerlendirmektedir. Kürt kurumları olarak açıkça ifade ediyoruz ki böyle bir durumun yaşanılması karşısında ancak utanç duyulabilir. AKP hükümeti ve akıl hocaları bu kanalı Kürtlere yutturmak için kendilerine Kürt diyen ancak Kürtlükle alakası olmayan kişilere rüşvet niteliğinde paralar teklif etmektedir. Devlet adeta Kürt sanatçılarına politik hesapları doğrultusunda kullanacakları, satın alacakları bir mal olarak yaklaşım gösteriyor. Bu temelde halkımız böylesine utanılası bir yolu tercih edenler için şimdiden hükmünü vermeye başlamıştır. Bunlara ‘kültürel korucular’ adını vermiştir. Kürtler artık bu siyasi oyunlara gelmeyecek kadar kendi kurumlarını tanımaktadırlar “diye kaydetti.
AKP’ye sorular
Gerçekten bir samimiyetten söz edilecekse AKP’nin cevaplaması gereken sorular olduğunu dile getiren Babaoğlu, şu soruları sordu: “Q, W ve X bir devlet kurumunda kullanıyorsunuz. Bu harfler yüzünden adı nüfus kâğıdına yazılmayan Kürt çocuklarından ve sadece bu harfleri kullanarak davetiye yazdığı için ceza alan belediye başkanlarından özür dileyecek misiniz? Kürt halkının varlığını ve kimliğini Anayasal çerçevede tanıyıp kabul edecek misiniz? Madem Kürt dilinin varlığını kabul ediyor ve bir devlet kurumunda kullanıyorsanız, neden TBMM’de konuşulan birkaç kelimeyi ‘Bilinmeyen bir dil’ olarak tanımlıyorsunuz? Neden, sokak ve parkların Kürtçe olan isimlerini yasaklıyorsunuz?” Devletin bu sorulara cevap vererek bu uygulamalara son vermesi ve Kürt kimliğinin Anayasal güvenceye alınması gerektiğini söyleyen Babaoğlu, aksi halde bunu Kürtlerin bir sahtekarlık ve ikiyüzlülük olarak tanımlayacağını ifade etti.
Kürt sorunu çözümüne katkı yapabilir

TBMM Genel Kurulu 2009 Mali Yılı Bütçe görüşmelerinin son gününde gruplar adına konuşmalar yapıldı. Bütçe üzerine konuşma yapan DTP Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak, TRT 6’da başlayan “Kürtçe yayını” hatırlatarak, devletin artık ‘Ey yurttaşlar ben sizin hakkınızı teslim ediyorum. Kamusal yayıncılığın bir gereği olarak Kürt yurttaşlarımın ihtiyaçlarını karşılamak benim görevim, bu görevimi yerine getirmek için Kürtçe yayın yapıyorum’ demesi gerekir. TRT’den Kürtçe yayın yapılmasının sosyal, kültürel, psikolojik ve hukuksal sonuçlarının olması gerekir” dedi. Kışanak, TRT’nin Kürtçe yayın yapmasının bir heyecan yaratacağını, hatta Kürt sorunun çözümüne önemli bir katkıda bulunacağını ifade etti. Kışanak, Kürtçe’nin Meclis tutanaklarına “bilinmeyen bir dil” olarak yazıldığını söyledi. AKP hükümetinin İçişleri Bakanlığı Müfettişleri bayram kartına ‘cejna ve piroz be’ yani ‘bayramınız kutlu olsun’ yazdı diye yazan DTP’li belediye başkanları hakkında soruşturma açıldığını anlatan Kışanak, “TRT bir kamu kurumu değil mi? Kamu hizmeti üretmiyor mu? TRT’de neden serbest de Sur belediyesinde çöp toplama saatlerini gösteren duyuruların Kürtçe olması yasak” diye sordu. Kışanak, bütçe yoksulların ve Kürtler’in yer almadığı da belirtti.

Asgari ücretli her yıla kayıpla girdi

TÜİK’in rakamlarının uygulanmaması bir gelenek haline getirilerek asgari ücretli her yıl büyük kayba uğratılıyor
Asgari Ücret Tespit Komisyonu (AÜTK) bir kez daha devletin resmi kurumu olan Devlet İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) “asgari ücret net 719.77 YTL olsun” önerisini göz ardı ederek, asgari ücretliyi mağdur etti. Asgari ücretlinin, eksik hesaplanan asgari ücretten dolayı, 2009’un birinci altı ayı için 192.64, ikinci altı ayı için 173.52 YTL kayıbı oldu. Eksik belirlenen asgari ücret, gıda harcamalarının ise yanına yaklaşmadı bile.
Türk-İş’in “bu oyunda olmayacağız” diyerek karar toplantısına katılmadığı AÜTK, bir kez daha asgari ücretliyi mağdur edecek rakamlara imza attı. Günlük 79 kuruş, aylık 23.87 liraya denk gelen, 2009’un birinci altı ayı için net 527.13 (yüzde 4.3), ikinci altı ay için net 546.48 (yüzde 4.1) asgari ücretle, TÜİK’in net 719.77 lira olsun önerisine uymayan AÜTK, bir kez daha asgari ücretlinin cebinden çalmış oldu.
AÜTK, asgari ücretlinin cebinden, bu eksik belirlemelerle, Ocak 2003’de 100.60; Ocak 2004’de 93.92; Temmuz 2004’de 76.97; Ocak 2005’de 71. 91; Ocak 2006’da 127.73; Ocak 2007’de 186.81; Ocak 2008’de 163.54 ve Ocak 2009’da 192.64 YTL çaldı.
Bu eksik belirlemelerin tümü AKP iktidarı dönemine denk gelirken, bu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın asgari ücrette yaptıkları artışlara ilişkin örneklere de yansımadı.
Asgari ücretlinin kaybı, diğer hükümetler döneminde olduğu gibi, AKP Hükümeti döneminde de sürdü. Bu kayıp, gıda harcamalarıyla kıyaslandığında daha net olarak ortaya çıktı.
58. AKP Hükümeti (Abdullah Gül Hükümeti) döneminde (18.11.2002-14.03.2003) net asgari ücret 184 milyon 251 bin 937 lira iken, aylık gıda harcaması 369 milyon114 bin lira oldu.
Kayıplar Başbakan Erdoğan Hükümetleri döneminde de artarak sürdü. 2003-2007 dönemindeki 1. Erdoğan hükümeti göreve başladığında net asgari ücret 225 milyon 999 bin lira iken, gıda harcaması 433 milyon 468 bin lira olarak gerçekleşti. 60.Hükümet (2. Erdoğan Hükümeti) döneminde net asgari ücret (vergi iadesi yerine getirilen asgari geçim indirimi hariç) 419.15 YTL iken, gıda harcaması, 627.65 YTL oldu.
Rakamlar ve kıyaslamalar asgari ücretlinin sadece mutfak harcamaları karşısında bile alım gücünü koruyamadığını ortaya koyarken, Başbakan Erdoğan’ın “asgari ücretliyi enflasyona ezdirmedik” sözleri ve çay-simit hesaplarının gerçeği yansıtmadığını da gösterdi.
Türk-İş’in yeni asgari ücret rakamı açıklanmadan önce, aralık ayı için tespit ettiği açlık sınırı 739.67, yoksulluk sınırı ise 2 bin 409 lira 35 kuruş idi. Türk-İş’in açlık sınırının da altında kalan İstatistik kurumunu 719.77 lira asgari ücret önerisini dikkate almayan komisyonun, hangi tespitlere, kıstaslara göre rakamları belirlediği de merak ediliyor.

İSRAİL KATLEDİYOR


İsrail Gazzede saldırılarını sınır tanımadan sürdürüyor.İsrail'in Gazze'ye yaptığı acımasız saldırılar bugün de devam ediyor. Gazze'yi dün 60 savaş uçağıyla vurarak, 271 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan İsrail'in dün geceden beri 30 farklı hedefi daha vurduğu açıklandı. Birleşmiş Milletler'in yaptığı 'saldırları durdurun' çağrısına rağmen, İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak saldırıların karadan da devam edebileceğini söylediİsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, dün hava saldırılarıyla vurulan Gazze Şeridi'ne karadan girme ihtimalleri bulunduğunu bildirdi.
Barak, sözcüsü tarafından iletilen açıklamasında, "Her şeye hazırız. Vatandaşlarımızı korumak için kara kuvvetlerini konuşlandırmak gerekirse bunu yaparız" ifadesini kullandı. İsrail televizyonları da İsrail'in Gazze sınırına asker yığmaya başladığına dair haberler verdi.
Yardım konvoyunun geçisine izin verildi
İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'ın, İsrail hava kuvvetleri tarafından vurulan Gazze Şeridi'ne yardım taşıyacak bir konvoya izin verdiği bildirildi.
Bakanlık sözcüsü, Gazze'nin güneyindeki Kerem Şalom geçiş noktasının, konvoyun insani yardım ve ilaç sevkıyatına olanak sağlanması amacıyla açılacağını söyledi
İsrail asker yığmaya başladı
İsrail ordusunun, Gazze sınırı yakınına asker yığmaya başladığı bildirildi. İsrail radyosu ve haber ajansları, İsrail ordusunun Gazze sınırı yakınlarına zırhlı birliklerini konuşlandırdığını duyurdu. İsrail askeri yetkililerinin konuyla ilgili açıklama yapmayı reddettikleri belirtildi.
Öte yandan, Hamas kaynakları, İsrail'in bombaladığı hedefler arasında bir caminin de bulunduğunu ve bu saldırıda 2 kişinin öldüğünü kaydetti.
Saldırılar devam ediyor
Gazze'deki dünkü ağır bombardımanın ardından İsrail savaş uçakları, Hamas'ın karakollarını ve diğer askeri binalarını vurmaya devam ediyor. İsrail'in, Gazze Şeridi'ne dün gece ve bu sabah erken saatlerde düzenlediği hava saldırılarında 30 farklı hedefi vurduğu bildirildi. Sabah saatlerinde vurulan yerler arasında Gazze'de başbakanlık binasının yanındaki bir bina da bulunuyor.
Uçaklar, Gazze Şeridi'nin güney kesimlerini bombalamayı da sürdürüyor. Han Yunus yakınlarındaki Al Karara bölgesinden güneydeki Refah'a kadar birçok yer vuruldu. Refah'a düzenlenen bombardımanda, akaryakıt taşıyan bir tanker ile bazı evler de isabet aldı.
İsrail basınında yer alan haberlere göre, Hamas'ın halen güçlü bir cevap verme kapasitesine sahip olma olasılığını göz önünde bulundurduğu belirtilen İsrail kuvvetleri, dün geceden bu yana, roket saldırısı düzenlenebilecek birkaç bölgeyle birlikte 30 farklı hedefi vurdu.
İsrail'in, saldırıların başlangıcından bu yana 210 hedefi vurduğu belirtiliyor. Vurulan hedefler arasında, Gazze'deki bir cami de bulunuyor. İsrail, vurulan caminin, terör faaliyetleri için kullanıldığını iddia ediyor.
BM Güvenlil Konseyi'nden saldırılara son verin çağrısı
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları nedeniyle gece geç saatlerde toplanan BM Güvenlik Konseyi, Gazze'deki şiddete derhal son verilmesi çağrısında bulundu.
Konsey Başkanı, Hırvatistan Temsilcisi Neven Jiruca, gazetecilere yaptığı açıklamada, bildiride Güvenlik Konseyi üyeleri, "Gazze'de yükselen tansiyondan duydukları endişeyi dile getirmiş ve taraflara, şiddete derhal son verilmesi çağrısında bulunmuşlardır" dedi.
Diplomatlar, konseyin 15 üyesinin katılımıyla basına kapalı yapılan toplantıda, Rusya tarafından hazırlanan ve taraflara saldırılara son vermeleri çağrısında bulunulan bir bildirinin ele alındığını söyledi.
Kaynaklar, toplantının, konseyin tek Arap üyesi olan Libya'nın talebi üzerine yapıldığını belirtti.
24 saatin bilançosu
İsrail'in, Hanuka Bayramı'nın (Işıklar bayramı) son gününde düzenlediği ve adını da bayramdan esinlenerek "Dökme Kurşun" koyduğu saldırıların bilançosu giderek ağırlaşıyor. Gazze'deki Sağlık Bakanlığına bağlı Acil Servis ve Ambulans Hizmetleri Başkanı Dr. Muaviye Hasaneyn, dün başlayan hava saldırılarında ölenlerin sayısının 271'e çıktığını, yaralıların sayısının da 900'ü aştığını bildirdi. Yaralıların en az 150'sinin durumunun ağır olduğu belirtiliyor.
Gazze'deki sağlık kaynakları, yaralılarının çoğunun durumunun ağır olduğunu, ölü sayısının 350 dolayına yükseleceğinden endişe ettiklerini söyledi. Gazze'de yaralılarla dolup taşan hastane yetkilileri, Mısır'dan Kahire'deki hastanelere yaralı taşımak için acil helikopter göndermesini istiyor.
Gazze'deki sağlık kaynakları, yaralılardan en az 80'inin hastanelere parçalanmış şekilde getirildiğini belirtirken, Gazze'deki Acil hizmetler ve Ambulans Hizmetleri Başkanı Dr. Muaviye Hasaneyn, görevlilerinin halen yıkıntılar altından ölü ve yaralı onlarca kişiyi çıkarmaya uğraştıklarını da kaydetti.
Hasaneyn, hastanelerin morglarında yer kalmadığını, koridorların cesetler ve sedyelerle dolduğunu, yaralıların pek çoğunun durumunun kötü olduğunu doğruladı. Hasaneyn, Arap ülkeleri hükümetlerinden Gazze'ye ilaç ve ameliyat gereçleri göndermelerini isterken, pek çok yaralının Gazze dışına gönderilmesi gerektiğini de ifade etti.
Hasaneyn, hafif ve orta derecedeki yaralılara bakamadıklarını, bunları evlerine göndermek durumunda kaldıklarını söyledi.
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik en kanlı operasyonlarından biri olarak değerlendirilen saldırılarda ölenler arasında 4 yaşında bir kız çocuğu ile bir kadının da bulunduğu ifade edilirken, yaşamını kaybedenlerden bazılarının, Hamas'ın El Rimal'de, El Meştel olarak bilinen vurulan polis merkezinde tutuklu bulunan El Fetihli tutuklulardan oluştuğu, ailelerin hastanelerde yakınlarını aramaya çalıştıkları da öğrenildi.
Ölenler arasında, Hamas polislerinin komutanı Tevfik Cabir ile özel timler oluşturma görevi verilen iç güvenlik sorumlusu İsmail Caberi'nin de bulunduğu bildirildi.
Olmert açıklama
İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Hamas kontrolündeki Gazze Şeridi'ne karşı girişilen ve Filistin kaynaklarına ve son verilere göre 271 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin yaralandığı operasyonla ilgili olarak, dünyada hiçbir ülkenin İsrail'in hedef olduğu roket ve füze saldırılarına tahammül gösteremeyeceğini ve tepki gösterme zamanının geldiğini savundu.
Olmert, saldırıların ardından düzenlediği basın toplantısında "İsrail'in Hamas'la ateşkesin sürdürülebilmesi için elinden gelen her şeyi yaptığını, ancak ülkesinin barış isteğine terörle karşılık verildiğini" ifade etti. "İsrail'in savaş arzulamadığını, ama gerekirse de kaçınmayacağını" belirten Olmert, ülkesinin güneyindeki İsraillileri yeniden huzurlu yaşamlarına döndürme sözü verdi ve onların kaderlerine terk edilmeyeceğini söyledi. Başbakan, İsrail Silahlı Kuvvetleri'nin Gazze'deki operasyonlarının uzun sürebileceğini de kaydederek sabırlı olunmasını istedi.
Filistin İnsan Hakları örgütü El Hak, diğer örgütler adına da yaptığı açıklamada, ayrıca saldırıların zamanlaması ve hedeflerin niteliğinin, amacın mümkün olduğunca fazla sayıda insan öldürmek olduğunu ortaya koyduğuna işaret ederek, vurulan karakolların sivil yerleşimlerin ortasında olduğuna ve saldırıların okulların dağılma saatinde gerçekleştirildiğine dikkati çekti. Saldırılarda çok sayıda çocuğun öldüğü de kaydedildi.
İsrail'in saldırıların başlangıç olduğu da savunulan açıklamada, "İsrail saldırılarını fütursuzca sürdürürken uluslararası toplumun olan bitene seyirci kalmaması" talep edildi.
Mahmud Abbas'ın açıklaması
Reuters'dan alınan habere göre, Filistin Başkanı Mahmud Abbas, Hamas'ın Filistin'e düzenlenen İsrail saldırıları önleyebileceğini söyledi. Abbas, Hamas'la görüştüklerini ve onlara " Lütfen ateşkesi sona erdirmeyin" dediklerini bildirdi. Abbas böylelikle saldırlardan kaçınmya çalıştıklarını ifade etti.
Filistin'de tepki sürüyor
Hamas'ın 2007 haziran ayında bölgede yönetimi ele almasından sonra hedefindeki isimlerden biri olan ve Gazze'den çıkmak durumunda kalan El Fetihli yöneticilerden Muhammed Dahlan, İsrail'in operasyonunu şiddetle kınadı. Dahlan, "Hepimiz, Hamaslısı da El Fetihlisi de biriz" dedi.
Batı Şeria'daki Filistin Yönetimi Başbakanı Selam Feyyaz da bakanlar kurulunu olağanüstü topladı. İsrail'i kınayarak saldırıları derhal durdurmasını istedi. Birleşmiş Milletlere, Dörtler Grubu'na, Arap ülkelerine müdahale çağrısında bulunan Feyyaz, Filistin'de (El Fetih ve Hamas arasında) iç barışın bir an önce sağlanmasını da istedi.
Batı Şeria'da Ramallah'ta, El Halil'de, Nablus'ta, Tubas'ta İsrail operasyonuna karşı gösteriler yapıldı. Bu gösterilere, uzun süredir ilk kez olmak üzere Hamas'ın da aralarında bulunduğu tüm Filistinli gruplar katıldı.
Ramallah'ta Beyt El Yahudi yerleşimi yakınlarında bir grup Filistinli genç, İsrail askerlerine taşlarla saldırdı, askerlerle Filistinli gençler arasında çatışmalar yaşandı. İsrail askerleri, Filistinli gençlere plastik mermilerle karşılık verdi. Doğu kudüs'te de Arap gençleri operasyonu protesto etti. Çıkan olaylarda bazı gençlerin polis tarafından tutuklandığı ifade edildi.
Beytüllahim'de Gazze operasyonunu protesto eden Filistinli yetkililer, Noel ışıklandırmalarını söndürdü.
Filistin-İsrail barış görüşmelerinde, Filistin tarafına başkanlık eden Ahmed Kurey (Ebu Ala) ve bir grup El Fetihli yetkili, Gazze'ye göndermek üzere Filistin Kızılayı'na kan bağışında bulundu.
Öte yandan, Gazze'deki Filistinli militanların operasyon sonrası roket saldırıları da artarak devam ediyor. Gazze'ye 20 kilometre mesafedeki tüm Yahudi yerleşimleri ve kibutzlarda (çiftlik) yaşayan İsrailliler sığınaklara taşındı.
Gazzelilere telefonla uyarı
İsrail'den gecenin geç saatlerinde Gazzelilere telefonlarla yapılan uyarılarla, evlerinde silah bulunduranların vurulacağı bildirildi. Gazzeli yerel kaynaklardan alınan bilgiye göre, gece geç saatlerde bir çok Gazzeli'nin cep telefonları aranarak ve "Önemli bir bildiri" ifadesiyle uyarılar yapıldı.
Herhangi bir kaynak belirtilmeyen telefonlarda, Gazze sakinlerinden eğer evlerinde silah ve cephane bulunuyorsa evlerini terk etmeleri istendi ve "Silah varsa evlerinizi boşaltın, çünkü vurulacak" denildi.
28 Aralık 2008

27 Aralık 2008 Cumartesi

İşçinin öfkesine kar, yağmur ve barikatlar engel olamadı

Tezcan Galvaniz işverenin oyununu bozmak isteyen işçiler, kar, yağmur, barikat demeden yolları kese kese 24 kilometre yolu bir kez daha yürüdüler

Tezcan işçileri kendilerini kandıran işverene karşı, ekmeklerine, işlerine sahip çıkmak için, yağmur, kar, soğuk demeden D-100 karayolunu keserek İzmit'e yürüdüler. İşçi çıkartmayacağını söyleyerek, işçileri fabrikadan çıkartan Tezcan Galvaniz işvereni, daha sonra işçi servislerini kaldırmayarak işten çıkartılacakları anons etmeye başladı. Bu sırada işçiler sesi bastırmak için sloganlar atarak İzmit'e yürümeye başladılar. Jandarmanın işveren ile işbirliği yaparak işçileri dışarı çıkarttığını söyleyen işçiler burada jandarmaya da büyük tepki gösterdi. İşçiler, söyledikleri gibi, işten çıkartmalar durdurulmadığı için, yolları kese kese yürüdüler.

Tepki birden büyüdü

İşçilerin önüne ilk barikat D-100 karayolunu tamamen kapatmaları ile polis tarafından kuruldu . İşçilerin önüne en son barikat kent merkezinde kuruldu. İşçilerin kenti dolaşması yine polis tarafından engellendi.

Dün akşam saat 18.00'te işten çıkan Tezcan işçileri, işten çıkartılmalar olacağı ile ilgili duyumlar nedeni ile fabrikadaki soyunma odalarında beklemeye başladılar. İşçilerin dışarı çıkartılması için jandarma devreye girdi. İşveren, jandarma ve Birleşik Metal-İş Sendikası yetkilileri yaptıkları görüşmede, işveren işçi çıkartılmayacağını söyledi. Bunun üzerine sendika yetkilileri işçileri içeriden çıkarttı. Kapıya gelen işçiler servislerine bindikten sonra fabrikanın demir kapısı kapatıldı ve servisler kaldırılmadı. Bu sırada işten çıkışı tebliğ edilecek işçilerin isimleri işveren tarafından megafonda okunmaya başlandı. 84 işçinin işten atıldığı öğrenildi. Bunun üzerine öfkelerine hakim olamayan işçiler, bir yandan fabrika kapısına saldırırken, bir yandan da işverenin oyununa alet olan jandarmaya tepki gösterdi.

İşçilerin önüne kimse geçemedi
İşçiler saat 18.30 civarında işyerinden yürüyüşü başlattılar. Sanayi bölgesinden çıkan araçların kullandığı şeridi kapatan işçiler, “Tezcan şaşırdı sabrımızı taşırdı”, “Çocuklar aç, babalar işsiz” sloganlarını attılar. Suadiye sapağından D-100 Karayoluna gelen kısmıda kapatarak yürüyen işçiler, D-100 Karayolu'nun iki şeridini trafiğe kapattılar. İşçiler Kentsa'ya yaklaştığında D-100 karayolunu tamamen trafiğe kapattılar. Polisin büyük şaşkınlık yaşadığı olayda, işçilerin önüne arabayla geçmek isteyen sivil polislere işçiler sert tepki göstererek arabayı ittiler. Daha sonra olay yerine gelen çevik kuvvet ve emniyet yetkilileri sendika ile yaptıkları uzun görüşmeden sonra tekrar yolun tek şeridini trafiğe açtı.

İşçi kriz geçirdi
İşçiler Kandıra Sapağı'na geldiklerinde polisler yola barikat kurarak işçilerin yürüyüş yoluna geçmesini istedi. İşçilerin bu duruma sert tepki göstermesi üzerine bir işçi “5 çocuğumla sokakta kalıyorum. Sen bu yolu bize kapatamazsın. Biz bu memlekette vergi verdiğimiz için sizin maaşlarınız ödeniyor. Biz işsiz kalırsak sizde aç kalırsınız” diyerek tepki gösterdi. Polisin gaz maskelerini takarak işçilere müdahale etmeye hazırlanması üzerine, işçiler tepki göstererek 15 dakika oturma eylemi yaptılar. Daha sonra sendikaları ile ortak karar alan işçiler kandıra sapağında yürüyüş yoluna geçti. Bu sırada işçilerin yürüdüğünü duyan kent kamuoyu da işçileri burada karşıladı. Yaklaştık 100 kişinin desteğe geldiği işçiler burada yol kapatarak şehir merkezine yürüdü.

’Vali göreve’
Şehir merkezindeki yürüyüşünü devam ettirmek isteyen işçilerin önü bir kez daha polis tarafından Sabri Yalım Parkı'nda kesildi. Polis ile uzun süren tartışmadan sonra burada basın açıklaması yapıldı. Açıklamayı yapan Birleşik Metal-İş Genel sekreteri Selçuk Göktaş, “Ekonomik krizin bahane edilerek işçi çıkarılmasının önlenmesi gerektiğini” söyledi. Göktaş, örgütlü oldukları ve toplu iş sözleşme görüşmeleri süren Tezcan Galvaniz'de işçi çıkarılmalara “dur” denilmesini, konuya Kocaeli Valiliği'nin duyarlılık göstermesini istediklerini kaydetti. Göktaş, “Bu ülkenin tüm değerlerini yaratan biz işçilerin yaşadıklarına Kocaeli Valiliği ve Kocaeli savcıları göz yumuyor . Valimiz bu kentin sorunlarından sorumluysa, bu sorununda üstesinden gelmelidir ve işvereni yaşananlar karşısında uyarmalıdır. Biz sendika ve Tezcan Galvaniz işçileri olarak valimizi göreve davet ediyoruz” dedi.

Fabrikaları biz işletiriz
AKP hükümetine seslenen Göktaş, “Gücünüz yetiyorsa işçi atılmasını durdurun” dedi. Krizin bedelinin işçilere ödetilmesi yerine, patronlardan ek varlık vergisi alınmasını talep ettiklerini söyleyen Göktaş, “Bu ülkede sadece patronlar yaşamıyor. Milyonlarca yoksul var. Yasaları yalnız yoksullara değil, patronlara ve sermaye sınıfına karşıda kullanın. AKP hükümeti bizden, IMF'den, sosyal güvenliğimizden alıp işverene pay alıp işverene verdiniz. Onlara bu kadar para aktarmanıza rağmen onlar bu işletmeleri çeviremiyor. Bu ülkede çarkları çeviren bizsek, o fabrikaları da biz işletiriz. Eğer Kocaeli Valiliği İş başı yaptığımız Pazartesi günü olaya müdahale etmezse, biz bu fabrikaları işletmeye hazırız” dedi.
27 Aralık 2008 -
Sendika.Org / Kocaeli

İşçinin öfkesine kar, yağmur ve barikatlar engel olamadı

Tezcan Galvaniz işverenin oyununu bozmak isteyen işçiler, kar, yağmur, barikat demeden yolları kese kese 24 kilometre yolu bir kez daha yürüdüler

Tezcan işçileri kendilerini kandıran işverene karşı, ekmeklerine, işlerine sahip çıkmak için, yağmur, kar, soğuk demeden D-100 karayolunu keserek İzmit'e yürüdüler. İşçi çıkartmayacağını söyleyerek, işçileri fabrikadan çıkartan Tezcan Galvaniz işvereni, daha sonra işçi servislerini kaldırmayarak işten çıkartılacakları anons etmeye başladı. Bu sırada işçiler sesi bastırmak için sloganlar atarak İzmit'e yürümeye başladılar. Jandarmanın işveren ile işbirliği yaparak işçileri dışarı çıkarttığını söyleyen işçiler burada jandarmaya da büyük tepki gösterdi. İşçiler, söyledikleri gibi, işten çıkartmalar durdurulmadığı için, yolları kese kese yürüdüler.

Tepki birden büyüdü

İşçilerin önüne ilk barikat D-100 karayolunu tamamen kapatmaları ile polis tarafından kuruldu . İşçilerin önüne en son barikat kent merkezinde kuruldu. İşçilerin kenti dolaşması yine polis tarafından engellendi.

Dün akşam saat 18.00'te işten çıkan Tezcan işçileri, işten çıkartılmalar olacağı ile ilgili duyumlar nedeni ile fabrikadaki soyunma odalarında beklemeye başladılar. İşçilerin dışarı çıkartılması için jandarma devreye girdi. İşveren, jandarma ve Birleşik Metal-İş Sendikası yetkilileri yaptıkları görüşmede, işveren işçi çıkartılmayacağını söyledi. Bunun üzerine sendika yetkilileri işçileri içeriden çıkarttı. Kapıya gelen işçiler servislerine bindikten sonra fabrikanın demir kapısı kapatıldı ve servisler kaldırılmadı. Bu sırada işten çıkışı tebliğ edilecek işçilerin isimleri işveren tarafından megafonda okunmaya başlandı. 84 işçinin işten atıldığı öğrenildi. Bunun üzerine öfkelerine hakim olamayan işçiler, bir yandan fabrika kapısına saldırırken, bir yandan da işverenin oyununa alet olan jandarmaya tepki gösterdi.

İşçilerin önüne kimse geçemedi
İşçiler saat 18.30 civarında işyerinden yürüyüşü başlattılar. Sanayi bölgesinden çıkan araçların kullandığı şeridi kapatan işçiler, “Tezcan şaşırdı sabrımızı taşırdı”, “Çocuklar aç, babalar işsiz” sloganlarını attılar. Suadiye sapağından D-100 Karayoluna gelen kısmıda kapatarak yürüyen işçiler, D-100 Karayolu'nun iki şeridini trafiğe kapattılar. İşçiler Kentsa'ya yaklaştığında D-100 karayolunu tamamen trafiğe kapattılar. Polisin büyük şaşkınlık yaşadığı olayda, işçilerin önüne arabayla geçmek isteyen sivil polislere işçiler sert tepki göstererek arabayı ittiler. Daha sonra olay yerine gelen çevik kuvvet ve emniyet yetkilileri sendika ile yaptıkları uzun görüşmeden sonra tekrar yolun tek şeridini trafiğe açtı.

İşçi kriz geçirdi
İşçiler Kandıra Sapağı'na geldiklerinde polisler yola barikat kurarak işçilerin yürüyüş yoluna geçmesini istedi. İşçilerin bu duruma sert tepki göstermesi üzerine bir işçi “5 çocuğumla sokakta kalıyorum. Sen bu yolu bize kapatamazsın. Biz bu memlekette vergi verdiğimiz için sizin maaşlarınız ödeniyor. Biz işsiz kalırsak sizde aç kalırsınız” diyerek tepki gösterdi. Polisin gaz maskelerini takarak işçilere müdahale etmeye hazırlanması üzerine, işçiler tepki göstererek 15 dakika oturma eylemi yaptılar. Daha sonra sendikaları ile ortak karar alan işçiler kandıra sapağında yürüyüş yoluna geçti. Bu sırada işçilerin yürüdüğünü duyan kent kamuoyu da işçileri burada karşıladı. Yaklaştık 100 kişinin desteğe geldiği işçiler burada yol kapatarak şehir merkezine yürüdü.

’Vali göreve’
Şehir merkezindeki yürüyüşünü devam ettirmek isteyen işçilerin önü bir kez daha polis tarafından Sabri Yalım Parkı'nda kesildi. Polis ile uzun süren tartışmadan sonra burada basın açıklaması yapıldı. Açıklamayı yapan Birleşik Metal-İş Genel sekreteri Selçuk Göktaş, “Ekonomik krizin bahane edilerek işçi çıkarılmasının önlenmesi gerektiğini” söyledi. Göktaş, örgütlü oldukları ve toplu iş sözleşme görüşmeleri süren Tezcan Galvaniz'de işçi çıkarılmalara “dur” denilmesini, konuya Kocaeli Valiliği'nin duyarlılık göstermesini istediklerini kaydetti. Göktaş, “Bu ülkenin tüm değerlerini yaratan biz işçilerin yaşadıklarına Kocaeli Valiliği ve Kocaeli savcıları göz yumuyor . Valimiz bu kentin sorunlarından sorumluysa, bu sorununda üstesinden gelmelidir ve işvereni yaşananlar karşısında uyarmalıdır. Biz sendika ve Tezcan Galvaniz işçileri olarak valimizi göreve davet ediyoruz” dedi.

Fabrikaları biz işletiriz
AKP hükümetine seslenen Göktaş, “Gücünüz yetiyorsa işçi atılmasını durdurun” dedi. Krizin bedelinin işçilere ödetilmesi yerine, patronlardan ek varlık vergisi alınmasını talep ettiklerini söyleyen Göktaş, “Bu ülkede sadece patronlar yaşamıyor. Milyonlarca yoksul var. Yasaları yalnız yoksullara değil, patronlara ve sermaye sınıfına karşıda kullanın. AKP hükümeti bizden, IMF'den, sosyal güvenliğimizden alıp işverene pay alıp işverene verdiniz. Onlara bu kadar para aktarmanıza rağmen onlar bu işletmeleri çeviremiyor. Bu ülkede çarkları çeviren bizsek, o fabrikaları da biz işletiriz. Eğer Kocaeli Valiliği İş başı yaptığımız Pazartesi günü olaya müdahale etmezse, biz bu fabrikaları işletmeye hazırız” dedi.
27 Aralık 2008 -
Sendika.Org / Kocaeli

Venezüella’da yoksulluk ve toplumsal eşitsizlik azalmaya devam ediyor

Venezüella Ulusal İstatistik Enstitüsü tarafından yayınlanan verilere göre ülkede devlet başkanı Hugo Chavez’in iktidara geldiği 1998 yılından bu yana geçen on yıl dâhilinde yoksulluk ve toplumsal eşitsizlikte kayda değer düşüş yaşandı. 1998 yılında yüzde 50.5 olan yoksulluk oranı 2008 yılı itibariyle yüzde 24.5’e geriledi.

Ulusal İstatistik Enstitüsü başkanı Elias Eljuri tarafından açıklanan rakamlara göre sadece 2008 yılı içinde yoksulluk yüzde 7 geriledi. Eljuri, yoksulluğun ve toplumsal eşitsizliğin geriletilmesinde Chavez hükümetinin uyguladığı toplumsal misyonların ve doğrudan istihdam yaratılmasının çok önemli payının bulunduğunu belirtti.

İstatistiklerde Bolivarcı okullarda okuyan 4 milyon çocuğun bütün ihtiyaçlarının karşılanmasının hesaba katılmadığını ve bu veriler dikkate alındığında yoksulluk oranının daha da düşük ölçülebileceğini sözlerine ekleyen Eljuri, “ancak yine de toplumsal gelirin daha adil dağıtılmasına olan ihtiyacımız devam ediyor” dedi.

Latin Amerika’da eşitsizliğin en az olduğu ülkeler Küba ve Venezüella

Dünya toplumsal eşitsizlik endeksine göre 0.42’lik bir orana sahip olan Venezüella ve endeksin uygulanmadığı ancak 0.15-0.20 arasında olduğu tahmin edilen Küba, Latin Amerika’nın eşitsizliğin en az olduğu ülkeleri durumundalar. Endekste 0-.49 arası düşük, 0.49-0.70 arası orta ve 0.80-1 arası yüksek oranda eşitsiz kabul ediliyor. Latin Amerika’nın ortalama eşitsizlik endeksi ise 0.52.

27.12.2008

[Venezuelanalysis / Latinbilgi – S.T.]

KOT İŞÇİLERİYLE DAYANIŞMA GECESİ YAPILDI

“Silikozis hastası kot işçileriyle dayanışma gecesi” 26 Aralık akşamı İstanbul Gaziosmanpaşa Eftelya Düğün Salonu’nda yapıldı.
Kot İşçileri Birliği’nin düzenlediği geceye 150 kişi katıldı. Aslında dayanışma gecesine katılım beklenenin çok altındaydı. Bu durum kot İşçilerinin çalışma koşulları ve Silikozis hastalığında ölümlere dur deme çağrısına yeterli bir duyarlılık gösterilmediğini gösterdiği gibi dayanışma gecesine işçilerin katılımı oldukça sınırlıydı. Buda işçilerin katılımı için ciddi bir çalışma yapılmadığını gösteriyordu.
Devrim ve iş cinayetlerinde yaşamını yitirenler anısına yapılan saygı duruşuyla başlayan gecede Kot işçileri adına bir kişi ” Silikozis hastalığına yakalanarak yaşamını yitiren kot işçilerinin hikayelerini aktardı. Silikozis hastası kot işçileriyle dayanışmayı yükseltmek, kot işçilerinin yaşadığı temel sorunlara dikkat çekmek amacıyla etkinlik gerçekleştirdiklerini söyledi.
Dayanışma gecesi, kot işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını anlatan görüntülerden oluşan sinevizyon gösterimiyle devam etti.
DHB okurları ve bir kısım devrimci kurum ve çevrelerinin katıldığı, aynı zamanda mesaj göndererek Kot işçileriyle dayanışmalarını dile getirirken , etkinlik programında Nurettin Güleç, Hasan Ali Sezer, Raber, İlkay Akkaya ve Hasan Sağlam sahne aldılar ve hep birlikte “Kot işçisi yalnız değildir!”, “Yaşasın Kot Mücadelesi!” v b. sloganların atılması ve hep birlikte hala durulmasıyla son buldu.
Krizin emekçileri her bakımdan vurduğu ve politik ortamda duyarlılık ve mücadele istemlerinin arttığı, fabrika direnişlerinin yayılmaya doğru yol aldığı koşullarda örgütlenen Kot İşçileriyle dayanışma gecesine beklenenin altında katılım olması, dayanışma etkinliğinin düzenleyenlerin kitlelerle ne kadar sıkı bağ içinde olduklarını ve durumlarını oldukça abarttıklarını gösteriyordu.

İşçi Kıyımı Terörüne Son, Ölümler Durdurulsun!
Kahrolsun Ücretli Kölelik Düzeni!
Yaşasın İşçilerin Birliği ve Örgütlü Mücadelesi!
27.12.2008

İstanbul GOP’da DHB Okurları