31 Mayıs 2017 Çarşamba

Gezi Direnişi’nin 4. yılında Mehmet Ayvalıtaş anılacak..!

Mehmet Ayvalıtaş, Gezi Direnişi’nde katıldığı eylemlerde araba çarpması sonucu hayatını kaybetmiş, davasında mahkeme heyeti sanığın tutuklanması talebini reddetmişti. Bir sonraki duruşma tarihi ise 1 Haziran 2017’ye verilmişti. Gezi Direnişi’nin dördüncü yıl dönümünde gerçekleşecek Mehmet Ayvalıtaş anma programı 1 Haziran’da görülecek olan davayla başlayacak.
Ayvalıtaş anma programı:
1 Haziran Perşembe, duruşma, Kartal Adliyesi, Saat: 09.00
2 Haziran Cuma, mezar başı anma, Eski Çekmeköy Mezarlığı, Saat: 11.00
4 Haziran Pazar, yemek, Ataşehir Pir Sultan Abdal Cemevi, Saat: 14.00
4 Haziran Pazar yürüyüş Saat: 15.00

Hüseyin Cevahir Devrimci Bir Teorisyen ve Uzlaşmaz Bir Militan Duruşun Adıdır....!


Mahir Çayan’la birlikte, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’nin kurucularından, aynı zamanda Türkiye’de teslim olmayan devrimci militan geleneğin tohumunu saçanlardan biridir Cevahir.
SBF‘de öğrenciyken yaz tatilinde Kürt kentlerini köylerini dolaşıp burada gördüğü izlenimlerini yazdı, doğru tespitleriyle ulusal sorun üzerine devrimci bakış açısın önünü açmaya çalıştı. 
“Kalın çizgileriyle edebiyatımızın dünü” gibi bir inceleme yazısı yazdı, edebiyat ve sanat üzerine devrimci bakış açısını şekillendirmeye çalıştı.
“Küba devrimi üzerine” inceleme yazısı yazdı.Bu aynı yazıda yaptığı
“Orta-doğu halklarının devrimci mücadelesi ve kurtuluşu birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Artık Orta-doğu’da Ürdün’ün, Lübnan’ın, vs. tek tek kurtuluşu değil, bütün Orta-doğu halklarının emperyalizmden ve feodalizmden kurtuluşu söz konusudur. Aynı şekilde, Latin Amerika’da da kurtuluş kıta çapında olacaktır”şeklindeki, “komşu ülke halklarının birlikte mücadele etmesi” yönündeki tespiti bugün de geçerliliğini koruyor.
Teorik çalışmaları dışında yakın arkadaşları O’nu, “öyküler ve şiir yazardı, Shakespeare okurdu ve Jimi Hendrix dinlerdi” diye anlatıyor.
Bugün isyanla direnen gençlerin yüreğinde birer Cevahir var.
Bu zenginliği ve donanımı sığdırdığı hayatının sonunda da İstanbul.Maltepede yoldaşı Mahir Çayanla birlikte 51 saat süren destansı bir direniş bırakarak veda etti. Tarih 1 Haziran 1971’di.
O Hüseyin Cevahir. Dersimli Kürt bir ailenin çocuğuydu.
Bıraktığı miras bugün sokak sokak barikatlarda, çatışmalarda yaşıyor.
Onu tanısalar da tanımasalar da bugün sokaklarda iktidarın her türlü tehditine rağmen inatla, isyanla direnenlerin yüreğinde birer Cevahir var.
Cevahirn Maltepede Yaktığı Direniş Geleneği Sürüyor..!

Gezi Direnişinin 4.Yılında Taksimde emekçiler ve devrimciler hep bir ağızdan Birkez daha haykırdılar; Hayır bitmedi Mücadele yeni Başladı"..!

Haziran/Gezi direnişinin 4. yılı nedeniyle çok sayıda emekçi, ve devrimci kişi, Taksim'deki TMMOB Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şube binası önünde bir araya geldi. Gezi şehitleri anısına saygı duruşu yapılırken, "Hayır bitmedi mücadeleye devam" pankartı açıldı.
Eyleme, Gezi şehitleri Ethem Sarısülük, Berkin Elvan, Hasan Ferit Gedik, Ahmet Atakan, Ali İsmail Korkmaz'ın aileleri ile Gezi gazilerinin yanı sıra, HDP ve CHP milletvekillerinin de aralarında olduğu çok sayıda demokratik kurum ve kişi katıldı.
Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesine karşı başlayan ve kısa süre içinde ülkede yüzbinlerce kişinin adalet, demokrasi, özgürlük ve barış talebiyle sokağa çıktığı bir harekete dönüşen Gezi Parkı eylemlerinin 4'üncü yıl dönümü nedeniyle eylem yapıldı.
Anma eylemine karşı Taksim'i ablukaya alan polis, Taksim Cumhuriyet Anıtı ve Gezi Parkı'nı bariyerlerle kapattı. Taksim Dayanışması bileşenleri, siyasi parti temsilcileri, Gezi'de yaşamanı yitiren Berkin Elvan, Ahmet Atakan, Ali İsmail Korkmaz, Hasan Ferit Gedik, Ethem Sarısülük'ün aileleri, HDP ve CHP Milletvekilleri değişik demokrat kurm ve kurluşalr sanatçı Ferhat Tunç ile Cumartesi Anneleri'nin de aralarında olduğu yüzlerce kişi yoğun ablukaya rağmen Taksim Makina Mühendisleri Odası önünde bir araya geldi.
Eyleme katılan kitle üzerinde Gezi Parkı eylemleri sırasında hayatını kaybedenlerin fotoğrafının basılı olduğu ve "Hayır bitmedi! Mücadeleye devam! Gezi 4 yaşında..." yazan tişörtler giydi.
Makina Mühendisleri Odası'nın önünde toplanan kitle, "Gezi'den Rakka'ya düşene dövüşene bin selam", "Her yer Taksim her yer direniş", "Bu daha başlangıç mücadeleye devam", "Direne direne kazanacağız", "Devrim şehitleri ölümsüzdür", "Hayır bitmedi mücadeleye devam" sloganları atarak İstiklal Caddesi'ne yürüdü. "Hayır bitmedi mücadeleye devam" Pankartının açıldığı eylemde başka herhangi bir pankart taşınmadı
Yürüyüş devam ederken, polisin Fransız Konsolosluğu önünde barikat kurduğu görüldü.
İstiklal Caddesi'nde bir süre yürüdükten sonra Fransız Kültür Merkezi yakınlarında duran kitle adına konuşan Taksim Dayanışması'ndan Avukat Can Atalay, sokakları ve meydanları kapatan siyasi iktidarı kınadı. Atalay, "Gezi Direnişi geleceğimize ilişkindir. Bu ülkenin geleceği eğer kardeşlikten geçecekse Gezi bu umudun ışığıdır" dedi. Gezi'ye yürünmesine izin vermeyen polisin tutumunu protesto eden kitle adına basın açıklamasını Taksim Dayanışması Sözcüsü Mimar Mücella Yapıcı okudu.
'GEZİ'DEN BUGÜNE KARANLIĞA KARŞI HAYIR'
Yapıcı, iktidarın aradan geçen 4 yıla rağmen Gezi ruhundan korktuğunun altını çizerek, "Korkmakta haklılar, gördüler ki; biz bir araya geldiğimizde 'karanlığa dur!' diyebiliyoruz. Gördüler ki; plastik mermiler, biber gazları, gözaltılar, tutuklamalar bizi korkutamıyor. Gördüler ki, biz bu baskılardan asla yılmıyoruz ve bu baskıların karşısında omuz omuza duruyoruz. Gördüler ki, biz bir araya geldiğimizde düşlediğimiz hayatı kuruyoruz" dedi.
"Gezi'den bugüne karanlığa, haksızlığa karşı HAYIR demeye devam ediyoruz" diyen Yapıcı,
Anayasa’nın uluslararası sözleşmelerin, AİHM kriterlerinin dikkate alınmadığı; hukuksuzluk ve keyfiliğin kutsandığı bir siyasal iklimin hakim olduğu vurgulandı. Açıklamada, "Ethem Sarısülük ile Medeni Yıldırım’ı hedef alarak vuran jandarmaların ve polislerin, Ali İsmail’e yönelen ölümcül tekmelerin sahiplerinin, Abdullah Cömert’i, Ahmet Atakan’ı, Berkin Elvan’ı yaşamdan koparan biber gazı fişeklerinin; Hasan Ferit’i vuran mafya bozuntularının ve Mehmet Ayvalıtaş’ı bizden alan pervasızlığın bu hukuksuzluktan güç aldığını bilenleriz" ifadelerini kullandı
'HAYIR BİTMEDİ MÜCADELEYE DEVAM'
16 Nisan'da yapılan Anayasa değişikliği referandumunun sonuçlarının maniple edildiğini ifade eden Yapıcı, demokrasi isteyenlerin oylarının gasp edildiği dile getirdi. Yapıcı açıklamaya şöyle devam etti: "Gezi’de barıştan, özgürlükten, doğadan, eşitlik ve dayanışmadan yana kurduğumuz hayatın peşinde olanların KHK’larla, ihraçlarla, açlıkla, tutuklamalarla sınandığı bu karanlıkta, dayanışmamızdan ve birbirimizden vazgeçmiyoruz. Sorgusuz sualsiz, Kanun Hükmünde Kararnamelerle yaşamları dağıtılan onbinlerce kişinin sesine katılıyor, OHAL adı altında yerleştirilmeye çalışılan bu karanlığa, haksızlığa, şiddete ve hukuk tanımazlığa Gezi’den aldığımız güç ve kazanımlar ışığında HAYIR diyoruz. 4 yıl önce bir parkta birlikteliğimizden yarattığımız gücümüzle tekrarlıyoruz; Başta Taksim Meydanı ve Gezi Parkı olmak üzere yaşam alanlarımızın, ormanlarımızın, parklarımızın, meydanlarımızın, kentlerimizin, insan hakları anıtımızın dahi abluka altına alınmasını ve yok edilmesini, ülkemizin bir cezaevine dönüştürülmesini hiçbir zaman kabul etmiyoruz, kabul etmeyeceğiz. 4 yıl sonra aynı kararlılıkla taleplerimizin arkasındayız! Bir aradayız, Susmuyoruz! Susmayacağız! Hayır Bitmedi, Mücadeleye devam diyoruz!" Kitle açıklamanın ardından hayatını kaybedenler için 1 dakikalık saygı duruşu yaptı.
Eylem "Nuriye, Semih yalnız değildir", "Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz" sloganları ile son buldu.
Aileler ve vekiller MMO'ya geri döndü

Demirtaş'tan 'Demokrasi Bloku' önerisi..!

HDP’ye dönük operasyonlar kapsamında 4 Kasım 2016’da tutuklanan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, tutuklu bulunduğu Edirne Cezaevi’nden Özgürlükçü Demokrasi gazetesine "Demokrasi Bloku" için yol haritası öneren bir yazı gönderdi.
'ASGARİ İLKELERDE UZLAŞABİLMEK MÜMKÜN'
Demirtaş, avukatları aracılığıyla gönderdiği mektupta şu ifadelere yer verdi: "7 Haziran seçimlerinden sonra AKP-MHP Koalisyonu ile başlayan, 15 Temmuz darbe girişiminin ve darbeci güruhun sebep olduğu tahribatlardan da yararlanarak alanını genişleten ‘tek adam rejimi’nin inşa sürecinde, 16 Nisan referandumu önemli bir kilometre taşı oldu. Meşruiyeti olmayan bir sonuç ortaya çıkmasına rağmen, resmi sonuçlara dayanılarak önümüzdeki dönemde Cumhurbaşkanlığı seçimi artık bir ‘tek adam rejimi’nin zirve noktası olarak gerçekleşecektir. 16 Nisan referandumunda kendini 'Hayır' Bloku olarak tarifleyen kesimler, önemli bir tehlike karşısında zımnen ve farklı gerekçelerle bir araya gelmiş, esnek bağları olan ve taktik bir işbirliğini içeren geçici bir cephe olarak tanımlanabilir. 16 Nisan’dan sonra bu cephenin yeni işbirlikleri için ortak hareket edebilmeleri artık asgari ilkelerde uzlaşabilmekle mümkün olabilir.
'YOL HARİTASI ÇIKARILMALIDIR'
Üzerinde tartışılmamış ve uzlaşılmamış ilkeler ortada yokken, birilerinin kendisini yüzde 49’un temsilcisi olarak ilan etmesi 'Hayır Bloku’na yönelik bir sabotaj etkisi yaratmaktan başka bir işe yaramaz. Öncelikli olarak yapılması gereken, 'Hayır Bloku’nda yer alan bütün toplumsal-siyasal kesimlerin temsilcilerinin bir yuvarlak masa etrafında toplanarak, eşitler arası bir hukukla ilkeler üzerinde tartışma yürütmesidir. İlkeler üzerinde mutabakat sağlandıktan sonra da 'Hayır'ı büyütmek için 'Evet' demiş toplumsal kesimlerle (partilerle değil) işbirliği, ittifak ve ortaklaşma imkanları için yol haritası çıkarılmalıdır.
'DEMOKRASİ BLOKU OLARAK YOLA DEVAM ETMELİ'
'Evet' demek zorunda kalmış kesimler başta olmak üzere toplumun kaygı ve korkularını anlamaya, gidermeye çalışan bir ortak çalışma yürütülmesi elzemdir. 'Evet' demiş olan kesimleri de kucaklayabilmek için bu saatten sonra 'Hayır' Bloku olarak değil 'Demokrasi Bloku' olarak yola devam etmek daha uygun olacaktır. İşte bunun için de asgari demokratik ilkelerde uzlaşmak bir ön şarttır.
'KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNE DAİR ÖNERİSİ OLMAYAN BİR PROGRAM CİDDİYE ALINMAZ'
Bu ilkelere saygı duyan ve hayata geçmesi için mücadele iradesi ortaya koyan bütün kesimlere açık bir demokrasi cephesi, sadece bir taktik işbirliğinin ötesinde Türkiye’nin demokratik geleceğinin programını minimum düzeyde de olsa ortaya koymak zorundadır. Bunun ilk adımı da içeride ve dışarıda barışı sağlayacak bir yol haritası oluşturmaktır. Kürt sorununun çözümüne dair önerisi olmayan bir programa ne demokrasi programı denilebilir ne de kimse ciddiye alır. Öncelikli olarak Kürt sorununda demokratik-barışçıl çözümün hayata geçebileceği gerçekçi bir müzakere zemini-mekanizması oluşmalıdır. Hangi aktörün nasıl roller ve misyonlar üstlenebileceği bu mekanizmada somut olarak ortaya konulmalıdır. Yaşanan bütün diyalog ve müzakere deneyimlerimizden yola çıkarak bugünün koşullarına uygun, makul, gerçekleşebilir ve sonuç alıcı bir mekanizma ya da çözüm metodu geliştirilmesi gerekir.
'SAYIN ÖCALAN VE PKK'Yİ DIŞLAMAYA ÇALIŞAN HİÇBİR ARAYIŞIN CİDDİYETİ OLMAZ'
TBMM’nin ve siyasi partilerin, Sayın Öcalan’ın ve PKK’nin böylesi bir mekanizmaya en etkili, barışa ve çözüme odaklı bir şekilde nasıl dahil olabilecekleri somut bir metotla (mekanizmayla) önerilebilir. Bir defa Kürt sorununda ana aktörler olan Sayın Öcalan ve PKK’yi dışlamaya çalışan, bu realiteleri yok sayan hiçbir arayışın ciddiyeti ve samimiyeti olmayacaktır. Bu saatten sonra Öcalan-PKK çözüm sürecinde olsun mu olmasın mı tartışmasını yapmak bile deve kuşu politikasından başka bir şey değildir.
Bizim bu noktada artık hayalci, afaki, tasfiyeci önerileri ciddiye bile almayacağımızı herkes bilmelidir. Ancak bizim de HDP olarak bir öneri şeklinde de olsa taslak bir yol haritasına, mekanizma (metot) önerisine sahip olmamız lazım. Çözümü zor, hatta imkansız gibi görünen meselelerde toplumun güven duyacağı bir metot ortaya koymak esas meselenin tartışılması kadar önemlidir. Hatta işin esasına giden yolda mekanizma (metot-yol haritası) ilk etapta esastan da önemlidir.
Ortaya konulacak çözüm metodu büyük bir toplumsal destek görebilir. Çünkü metotla birlikte niyet de ortaya çıkmış olur. Ülkenin bölüneceğinden korkan kesimleri de aynı anda ikna etmenin en etkili yolu, esası konuşmadan önce çözüm metodunu ortaya koymak olacaktır. Metodun netleşmesi aynı zamanda, ittifak güçlerinin de netleşmesini kolaylaştırır.
Barışçıl, makul, demokratik bir çözüm için ortaya konulan mekanizmayı kabul edenler, tartışmaya değer görenler, öneri ve eleştirileri ile bu metodu güçlendirmeye çalışanlar aslında bizim olası ittifak güçleri olarak kabul edebileceğimiz kesimler olarak netleşmiş olur. Referandumda 'Evet' demiş toplumsal kesimler de böylesi bir somut yol haritasından heyecan duyacaktır. 'Hayır'ı büyütmenin biricik yolu, barış ihtimalini büyütmek ve asgari bir demokratikleşme programı ortaya koyarak bunun hayata geçmesi için mücadele etmekten geçer.
Tam da bu noktada HDP bir siyasi hamle olarak iyi tartışılmış, üzerinde mutabakata varılmış detaylı bir yol haritası ile siyasete yön verebilir. Demokratik siyaset asıl rolünü ve misyonunu, kendinde bu özgüveni duyarak oynayabilir. Demokratik siyasetin bu yönlü tartışma, hamle ve girişimleri Türkiye toplumunda da siyasete olan güveni arttırabilir. HDP ve bütün bileşenlerinin, dostlarımızın bu konuyu etraflıca tartışarak olgunlaştırmasında yarar olduğu kanaatindeyim.
'ANA MUHALEFETİN DEMOKRASİ BLOKU OLUŞTURMA KAPASİTESİ YOKTUR'
Ana muhalefetin, demokrasi bloku oluşturma kapasitesi de niyeti de maalesef yoktur. Halen HDP’nin adını ağzına almaktan bile imtina eden, ama buna rağmen kendini 'Hayır'ın sözcüsü gibi lanse eden bir garabet tutumla karşı karşıyayız. HDP’nin meşruiyetini tartışmak kimsenin haddine değildir. Biz meşruiyetimizi doğrudan halktan almış durumdayız. Ama bizimle birlikte aynı demokratik ilkeleri oluşturmak isteyenler önce bize saygı duymayı öğrenmeli. Ayrıca HDP’ye samimi bir özür borçları olduğunu hatırlatmakta da yarar var. Bu şekilde Türkiye’nin ortak demokratik geleceğini konuşmak daha kolay olur.

Neticede 16 Nisan referandumunun ortaya çıkardığı muazzam enerjiyi çarçur etmeden, partizanca yaklaşımlarla daraltmadan, parçalamadan büyütmek hepimizin tarihsel görevidir. Atılması gereken cesur adımları atmak için fazla da geç kalmadan bir an önce geleceği planlamanın zamanıdır. Emin olduğum bir şey varsa o da özgürlük, demokrasi ve barış isteyenlerin mutlaka kazanacağı bir döneme girildiğidir."

1000 kişi: Yan yanayız, bir aradayız..!

Toplumun farklı kesimlerinden bir araya gelen 1000 kişi, Türkiye'de artan baskılara karşı “Yan yanayız, bir aradayız” çağrısı yaparak, herkesi aynı çatı altında toplanmaya davet etti.
Toplumun farklı kesimlerinden, laik cumhuriyetçilerden Müslüman muhafazakârlara, CHP, HDP milletvekillerinden AKP eski bakanlarına, her siyasetten, sağ, sol, Türk, Kürt, azınlık kanaat önderlerine, aydınlara, sanatçılara, yazarlara, akademisyenlere, bilim insanlarına, hukukçulara uzanan geniş bir yelpazede yer alan 1000 kişi, Point Otel’de gerçekleştirdikleri basın toplantısı ile Türkiye’ye, “Yan yanayız, bir aradayız” çağrısı yaptı.
'ÇAĞRIMIZ MAZLUMUN HUKUKUNU KORUMAK'
Toplantının açılış konuşmasını yazar Oya Baydar yaptı. “Geleceğimiz için kaygılarımızı, geniş ülkemizin sürüklenmekte olduğu karanlığa tepkilerimizi, sulh sükûn içinde birlikte yaşama özlemimizi dile getiren ‘Yan yanayız, bir aradayız’ çağrısı, aslında 80 milyona sesleniyor" diyen Baydar, "Bugüne kadar tarihsel, toplumsal, siyasal çeşitli nedenlerle ayrı düşmüş, zaman zaman karşı cephelerde, hasım siyasetlerde yer almış olanların, benzerini yaşamadığımız yaygın tehdit ve tehlikeye, birliktelikten güç alarak karşı koyma ihtiyacından kaynaklanıyor. Çağrımız; vicdan ve adalet aşınmasına uğratılan ülkemizde, siyasi, ideolojik, örgütsel aidiyet, inanç, kimlik farklılıklarımızı aşarak; adalet için, barış ve demokrasi için, muktedirin zulmüne karşı mazlumun hukukunu korumak için bir araya gelme çağrısıdır. Hak ve hukukun egemen olduğu bir ülkede, cepheleşmeden, düşmanlaşmadan barış içinde yaşamayı arzulayanların ortak sesidir" dedi.
'KAZANABİLİRİZ'
Bu çağrıda imzası ve yüreği bulunanların farklı toplumsal, siyasal, ideolojik kesimlerden geldiklerini aktaran Baydar, "Bugüne kadar başaramadığımızı, birlikteliğimizden güç alarak, yol boyunca birbirimizden öğrenerek başaralım, diyoruz. Hala çok eksiğiz, hala ‘acaba’sı olan arkadaşlarımız var; ancak yan yana gelmeyi, bir arada durmayı, birlikte yürümeyi acilen başaramazsak yarın gerçekten de çok geç olacak" dedi. Arkalarında hiçbir parti, örgüt, siyasi odanın olmadığının altını çizen Baydar, "'Yan yanayız, bir aradayız' metninde imzası olanlar; parti/örgüt mensubiyetleriyle değil bireyler olarak buradalar. Yaşadığımız şu güç ve karanlık dönemde birlikten doğacak güce ihtiyacımız var. Umuda ihtiyacımız var. O gücü ve umudu, genişleyerek, büyüyerek, kitlelerle birlikte yürüyerek, hak, adalet, demokrasi güçlerinin katresini bile feda etmeden kazanabiliriz. Bu mütevazi bir ilk adım. Sonrası; bu gidişata hayır diyenlere, hepimize kalıyor" dedi.
‘YAN YANAYIZ BİR ARADAYIZ!’
Baydar’ın yaptığı açılış konuşması ardından oyuncu Tilbe Saral, 1000 kişi adına ortak bildiriyi okudu. Bildiride şu ifadelere yer verildi: Bu toprakların ortak sahibi olan bizler; ortak yaşamı kurmak, korumak, geliştirmek için, siyasi parti, ideolojik aidiyet, inanç, din, mezhep, milliyet, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin 80 milyona sesleniyoruz. Bizler kutuplaşmak, birbirimize düşmanlaşmak, Türk-Kürt, dindar-laik, evetçi-hayırcı diye bölünmek, onlar-bunlar diye ayrıştırılmak istemiyoruz. İnancımızı, dinimizi, dilimizi, kültürümüzü, hayat tarzımızı kendi seçtiğimiz gibi, özgür, eşit, korkusuz, huzur içinde yaşamak; birbirimize güvenmek, dayanışmak istiyoruz...
Savaşa sürüklenmekten, çatışmacı ortamdan, nefret dilinden, hukuk ihlallerinden, haklarımızın özgürlüğümüzün kısıtlanmasından, can ve mal güvenliğimizden, toplumun vicdanını yitirmesinden, ahlak aşınmasından, toplumsal duyarsızlıktan endişe duyuyoruz.
Tek adam rejimi ve partili devlete, adaletsizlik ve hukuksuzluğa, Meclis’in etkisizleştirilmesine, her çeşit muhalefetin baskı ve tehditle sindirilmesine karşıyız. Yüzbinlerce kamu çalışanını, siyasetçiyi, akademisyeni, medya, yargı ve güvenlik mensuplarını haksız, hukuksuz keyfi uygulamalarla, tutuklamalarla, baskılarla tasfiye eden despotik siyasetin yarattığı bütün mağduriyetlere hayır diyoruz!
Geleceğimizi karartan bu anlayışı anayasallaştırmaya çalışan referandumun şaibeli sonuçlarını ve halk iradesinin yasalar yok sayılarak açıkça çiğnenmesini kabul etmiyoruz.
Bir arada güven içinde yaşamak için, acilen:
* Hukuk ihlallerine yol açan OHAL'in kaldırılmasını,
* Toplumun tümüne yayılan mağduriyetlere karşı adalet ve hukuk güvenliğinin sağlanmasını,
* Meclis’in yasama ve denetleme yetkisinin güçlendirilerek iadesini,
* Hesap veren, anayasal, şeffaf devlet için kararlı adımlar atılmasını,
* Gizli oy ve şeffaf sayım temelli sandık güvenliğinin sağlanmasını istiyoruz.
* Korku, gerilim ve kutuplaştırma siyasetinden güç devşirenlere karşı; ülkemizin geleceğinden sorumlu tüm yurttaşları, farklı kanaat önderlerini, sivil girişimleri, siyasi partileri güç birliğine çağırıyoruz!
* Adaletli, hakkaniyetli, tarafsız ve bağımsız yargı ilkesine dayalı ‘hukuk devleti’nin,
* Bireysel ve toplumsal insan haklarını tam uygulayan eşitlikçi, çoğulcu demokrasi anlayışının,
* Başta yerel yönetimlerde olmak üzere katılımcılığı teşvik edecek bir idari yapının,
* İdeolojik dayatmacı, cinsiyetçi, ayrımcı olmayan; özerk ve eleştirel düşünceye dayalı bir eğitim sisteminin,
* Bölge halkları ve dünya ülkeleriyle eşit haklı işbirliğini gözeten barışçı bir siyasetin, egemen kılınması için, güçlerimizi ortaklaştırmaya çağırıyoruz...”
Dihaber'de yeralan habere göre çağrı yapan isimlerden bazıları şöyle:
Abdülbaki Erdoğmuş (ANAP eski Milletvekili), Ahmet Türk (Eski Milletvekili), Ali Nesin (Akademisyen),Ali Sirmen (Gazeteci, Yazar), Aysel Çelikel (ÇYDD Başkanı) , Ayşenur Arslan (Gazeteci, Yazar), Barış Yarkadaş (CHP İstanbul Milletvekili), Binnaz Toprak (CHP Eski Milletvekili), Celal Yıldırım (TÜSES YK Başkanı), Celalettin Can (78’liler Vakfı), Cihangir İslam (Akademisyen, Yazar), Erdal Atabek (TTB Merkez Konseyi eski Başkanı, Yazar), Erendiz Atasü (Akademisyen, Yazar), Ergun Özbudun (Akademisyen, Yazar), Ertuğrul Günay (Kültür ve Turizm eski Bakanı), Ertuğrul Yalçınbayır (Ak Parti Kurucusu, başbakan eski yardımcısı), Fatma Bostan Ünsal (Ak Parti Kurucusu), Fikri Sağlar (CHP Mersin Milletvekili), Filiz Kerestecioğlu (HDP İstanbul Milletvekili), Genco Erkal (Sanatçı), Gülriz Sururi (Sanatçı), Hakan Aygün (Gazeteci, Yazar), Hasan Cemal (Yazar) , Hasip Kaplan (HDP eski Milletvekili), Haydar Ergülen (Yazar, Şair), Hüda Kaya (HDP İstanbul Milletvekili), Hülya Gülbahar (Hukukçu), İhsan Eliaçık (Yazar), İlhan Cihaner (CHP İstanbul Milletvekili), İlhan Tekeli (Akademisyen, Yazar), Kazım Güleçyüz (Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni), Levent Gültekin (Yazar), Mehmet Bekaroğlu (CHP İstanbul Milletvekili), Melda Onur (CHP eski Milletvekili), Meral Danış Beştaş (HDP Adana Milletvekili), Mithat Sancar (HDP Mardin Milletvekili), Murat Belge (Akademisyen, Yazar), Musa Çam (CHP İzmir Milletvekili), Müjde Ar (Sanatçı), Nesrin Nas (ANAP eski Genel Başkanı), Nuray Mert (Gazeteci, Yazar), Orhan Alkaya (Sanatçı), Osman Baydemir (HDP Şanlıurfa Milletvekili), Ömer Faruk Gergerlioğlu (Doktor, Yazar, Mazlumder eski Genel Başkanı), Rakel Dink (Hrant Dink Vakfı YK Başkanı), Raşit Tükel (TTB Merkez Konseyi Başkanı), Rıza Türmen (CHP eski Milletvekili, AİHM eski Yargıcı), Rojin (Sanatçı), Seline Doğan (CHP İstanbul Milletvekili), Serra Yılmaz (Sanatçı), Sezgin Tanrıkulu (CHP İstanbul Milletvekili), Şenal Sarıhan (CHP Ankara Milletvekili), Şevket Pamuk (Akademisyen, Yazar), Taner Akçam (Akademisyen, Yazar), Tarhan Erdem (Sanayi ve Teknoloji eski Bakanı, CHP Eski Genel Sekreteri), Tarık Ziya Ekinci (Siyasetçi, Doktor, Yazar), Tilbe Saran (Sanatçı), Türkân Elçi (Öğretmen), Ümit Kıvanç (Yazar), Yasemin Çongar (Gazeteci-Yazar), Yiğit Gülöksüz (Akademisyen, Yazar), Zeynep Altıok (CHP İzmir Milletvekili), Zeynep Oral (Yazar), Ziya Halis (Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı), Zuhal Olcay (Sanatçı), Zülfü Livaneli (Sanatçı, Yazar)


ARJANTİNLİ KADINLAR KİTLESEL YÜRÜYÜŞE HAZIRLANIYOR..!

Uluslararası Kadın Grevi’nin ilham kaynağı olan Ni Una Menos Hareketi, kadın katliamlarına, cezasız kalan devlet terörizmine ve kadın düşmanı yargı gücüne karşı 3 Haziran’da kitlesel kadın yürüyüşü gerçekleştirecek.
Kadın hakları hareketi Ni Una Menos (Bir Kişi Daha Eksilmeyeceğiz) Arjantin genelindeki ilk yürüyüşünden tam iki yıl sonra 3 Haziran’da bir kez daha sokaklarda olacak. Yürüyüşü planlamak üzere ilk toplantı yapıldı ve toplantıyla ilgili “Devlet kurumlarının ve maço şiddetinin dişlilerine karşı 3 Haziran’da [de Mayo] meydan[ın]a geri dönüyoruz. Onları sağ ve özgür istiyoruz’’ başlıklı açıklama yayınlandı.
Her güne bir kadın cinayeti
Açıklamada 2008’den beri kadın cinayetleri oranının her 40 saatte 1’den, her 18 saatte 1’e yükseldiğine dikkat çekildi.
Oluşumun tek talebinin kadın cinayetlerini bitirmek olmadığı kaydedilen açıklamada, devlet terörizminin cezasız kalmasına, siyasi iktidar ve kiliseyle suç ortaklığı yapan kadın düşmanın yargı gücüne karşı da seslerini yükseltecekleri belirtildi.
Plaza de Mayo anneleri gibi isyan
Baskıcı güçlerin kadınlara karşı saldırıya geçtiği, kadın cinayetlerini üzerinin örtüldüğü, kadınların sokaklarda bastırıldığı ve keyfi tutuklamalara maruz kaldıkları ifade edilen açıklamanın devamında,
“Alanlarda olmanın çılgınlığı denen şeyle ivmelenen feminist isyan güç kazandı. Bugün kendilerini meydanlarda bulan feministler gibi, siyasi eylemlilikleri olmuş anneanne ve annelerimizi kucaklıyoruz. Cezasızlığa karşı beyaz mendillerin meydanlarda dalgalanmasıyla başlayan isyan gibi (yine Plaza de Mayo annelerine atıfla) baskıcı güçler ve maço şiddeti vasıtasıyla mahallelerimizde ve evlerimizde her gün patlak veren şiddete karşı, 3 Haziran’da meydanlara çıkıyoruz. Maçoluk evlerimizin içerisindeki faşizmdir“ denildi.
‘Diri ve özgür olmak istiyoruz’
Nisan ayında her gün en azından bir kadın daha eksildikleri belirtilen açıklamanın sonunda ise, “Maço şiddetinin bizlere acıması yok. Bizi yasın sürekli şokuyla itaat ettirmeye çalışıyorlar. Fakat bu isimlerin hepsine ve her birine söz verdik ve bütün bu acının içinde gücümüzü yeniden kazanacağız. Hayatlarımızın her alanını sarsan ve buradan sokaklara taşan Ni Una Menos kolektif bir çığlık ve kucaklaşmadır. Zayıf olabiliriz, fakat birlikte olmak ve birbirimiz için orada olmak bizi güçlü kılıyor.
Feminist meclislerde bir araya geleceğiz ve 3 Haziran’da sokaklarda yeniden buluşacağız“ ifadeleri yer aldı.
BUENOS AIRES


HDK’DEN GEZİ AÇIKLAMASI

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Yürütme Kurulu, Gezi direnişinin 4’üncü yıldönümü dolayısıyla yazılı açıklama yaptı. “Gezi ruhuyla biz kazanacağız” başlığı ile yayınlanan açıklamada, OHAL’de yaşanan hak ihlallerine ve hukuksuzluklar ile Kürdistan’da yaşanan savaşa dikkat çekildi.

Açıklamanın devamında, “Gezi’de açığa çıkan birleşik mücadele tartışmasız temel reçetemizdir. OHAL süreci içerisinde, mukayeseye yer bırakmayan eşitsiz koşullarda girilen Başkanlık Referandumu, YSK eliyle yapılan darbe ile birlikte tamamen gayrı-meşru bir hal almıştır. Unutulmamalıdır ki, Saray başta olmak üzere devletin tüm birimlerince yapılan ittifaka ve hukuksuz bir biçimde eklenen oylara rağmen, Hayır’ı kazandıran temel irade, Gezi direnişinin hafızası ve gücüdür. Gezi isyanı, ‘Hayır Meclis’leri ile birlikte halkların, inançların ezilenlerin, işçilerin, kadınların, LGBTİ’lerin kendini politik özne biçiminde ifade ettiği doğrudan demokraside ısrarının, kesintisiz mücadelenin yaratıcısı olmuştur” denildi.
Birlikteliğin gücüne işaret edilen açıklamada, Gezi’de, Rakka’da, Rojava’da yaşamını yitirenler anıldı. Açıklamada şunlar aktarıldı: “Gezi’nin 4. yılında, ‘Meydanlarda, barikatlarda, farklılıklarımız esasımızdır’ şiarıyla ilmek ilmek ördüğümüz Gezi ruhunun, faşizme karşı mücadelede büyütülmesi noktasında üstümüze düşen görevi yerine getireceğimiz sözüyle, tüm ezilenleri birleşik barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz.”

4.Yılında Gezi Direnişinde Ölümsüzleşenleri Saygıyla Anıyoruz..!

AKP faşizminin devrimci ve demokrasi için dövüşenlere yönelik sınır tanımaz saldırganlığına dur diyerek öne atılanlar halkların eşitlik ve özgürlük yürüyüşünde daima ön saflarda yürümeye devam ediyorlar. Direnen emekçilerin sömür ve zulme isyanına dönüşen Gezi direnişi 4. yılında. İstanbul’dan başlayan ve ülkenin dört bir yana yayılan direniş ateşinin sıcaklığı AKP/Saray iktidarını korkutmaya devam ediyor.
İstanbul halkının soluk alabildiği ender mekanlardan olan Gezi Parkı’nın yıkılarak Topçu Kışlası’na dönüştürülmesi saldırısına karşı duranların tepkisiyle başlayan direnişlere gerçekleşen polis saldırısında binlerce insan yaralanmış, birçok insan atılan gaz fişekleriyle gözünü kaybetmişti. Bazı kentlerde ise ırkçı faşistleri devreye sokularak , direniş kırılmaya çalışılmıştı.
Aradan geçen 4. yıl içinde, Gezi direnişinde ve sonrasındaki eylemlerde yaşamını yitiren 9 Gezi direnişçisinin katilleri devlet tarafından korundu ve kollandı. Saldırılardan sorumlular yargı önüne çıkarılmadı. Göstermelik açılan davalarda da sembolik cezalar verildi. Gezi şehitleri ailelerinin ve Gezi direnişçilerinin adalet ve hesap sorma mücadelesi tüm şiddetiyle bugün devam ediyor. Gezi direnişinde dövüşerek ölümsüzleşenler devrim ve sosyalizm savaşımımızda yaşıyor ve yaşayacaklar.
ALİ İSMAİL KORKMAZ
Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi öğrencisiyken Gezi ayaklanmasına katılan Ali İsmail Korkmaz, 2 Haziran 2013’te polisin saldırısı sonucu bir ara sokağa girdiğinde sivil polisler ve sivil faşistler tarafından dövülmüştü. Aynı gün “baş ağrısı” şikayetiyle gittiği doktor tarafından hiçbir tektik yapılmadan “ağrı kesici” verilip geri gönderilmiş, ardından şikayetinin artması ve fenalaşması sonucu kaldırıldığı hastanede yoğun bakıma girmiş, 38 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra hayatını kaybetmişti. Ali İsmail’den sonra birçok üniversitede amfilere isimleri verilmiş, üniversitelerde “sen hep 19 yaşındasın” şiarıyla yürüyüşler düzenlenmiş, üniversiteliler tarafından sıra arkadaşları Ali İsmail unutulmadı.
Ali İsmail’in Eskişehir’de görülmesi gereken davası, Gezi direnişçilerinden kaçırılarak Kayseri’de görülmesine karar verildi. Yürütülen mücadeleler sonucunda Yargıtay, sanıklara verilen cezaların yetersiz olduğuna hükmetti. “Basit yaralamadan” 3 yıl 4 ay hapis cezası alan fırıncı Ebubekir Harlar, “kasten yaralamadan ölüme neden olmak’ suçundan 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. İlk yargılamada beraat eden polis memuru Hüseyin Engin ise “kasten basit yaralamadan” 7 ay 15 gün hapis cezası aldı, ancak hükmün açıklanması geri bırakıldı. Yargıtay, sanık polis memurları Mevlüt Saldoğan’a verilen 10 yıl 10 ay ve Yalçın Akbulut’a verilen 10 yıl hapis cezası ile fırıncılar İsmail Koyuncu, Ramazan Koyuncu, Muhammet Vatansever’in 6’şar yıl 8’er ay hapis cezalarını onadı.
Ailesi ve arkadaşları Ali İsmail Korkmaz hatırasına Ali İsmail Korkmaz Vakfı açtı. Orada Ali İsmail adına öğrencilere burslar veriliyor, etkinlikler düzenleniyor.
ABDULLAH CÖMERT
22 yaşındaki Abdullah Cömert, 3 Haziran 2013’te Hatay’da polisin attığı gaz fişeğinin kafasına isabet etmesi sonucu beyin kanamasıyla hayatını kaybetmiş, 4 Haziran’da binlerce kişi tarafından uğurlanarak toprağa verilmişti. Abdullah Cömert’in dava dosyası da Hatay’da değil Balıkesir’de görüldü. Emri verenlerin de bu davada yargılanmadığı gibi tek bir sanık olan katil polis Ahmet Kuş hiçbir davaya katılmadı, SEGBİS sistemi ile bağlandı. Avukatların sanık polisin davaya katılması talebi defalarca reddedildi. Tutuksuz yargılanan katil polis Kuş’a ise 25 yıla kadar hapis istemiyle yargılandı. Kuş önce “ağır yaralama” suçundan 12 yıl hapis cezası aldı. Suçun kamu silahıyla işlendiği gerekçesiyle ceza 13 yıl 4 aya çıkarıldı. Fakat; mahkeme heyeti katilin polis olması bahanesi ile delilleri karartma ihtimalinin bulunmadığını, sabit adresinin olması ve adli kontrol tedbirinin yeterli olacağını ifade ederek tutuklanmasına yer olmadığına karar verdi.
AHMET ATAKAN
10 Eylül 2013’te Gezi Ayaklanması’nın yankıları sürerken polisin Antakya’da katlettiği Abdullah Cömert’in hesabını sormak için sokaklarda olan 22 yaşındaki Ahmet Atakan, yine Antakya’nın Armutlu İlçesi’nde polis attığı gaz bombasının kafasına isabet etmesi sonucu çatıdan düşerek katledildi. Atakan’ın ölümüyle ilgili valilik, savcılık ve emniyet “çatıdan düştü” açıklamasıyla, polisin suçunu üstünü örtmeye çalışmıştı. Yapılan otopsi ve görgü tanıklarının ifadeleri ise devletin yaptığı açıklamaların yalan olduğunu gözler önüne sermiş, Atakan’ın kafasına gaz kapsülü geldiği için çatıdan düştüğünü ortaya çıkmıştı. Atakan’ın katilleri hakkında herhangi bir soruşturma dahi açılmamışken, Atakan’ı anan ya da cenazesine katılanlar hakkında soruşturmalar açılmış, anmasına katılanlar gözaltına alınmıştı.
MEHMET AYVALITAŞ
Gezi Ayaklanması sırasında 2 Haziran 2013 gecesi Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’nde gerçekleştirilen eyleme katılan 20 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş, yürüyüş yapan kalabalığın arasına dalan özel bir aracın çarpması sonucu hayatını kaybetti, aynı arabanın çarpması sonucu Ayvalıtaş’ın 17 yaşındaki kuzeni de ağır yaralanmıştı. Görgü tanıklarının ifadelerine göre ise çarpan aracın Ayvalıtaş’ı görmemesi imkansızdı. Yani bu olay kaza değil cinayetti. Ayvalıştaş’ı ezen aracın sürücüsü Mehmet Görkem Demirbaş, aracı durdurduktan sonra, linç edilme gerekçesiyle mahallenin muhtarı tarafından olay yerinden kaçırıldı. Daha sonra karakola götürülen Demirbaş serbest bırakıldı, Ayvalıtaş’ın ölümü de kayıtlara “trafik kazası” olarak geçti. Ayvalıtaş’ın katilleri Mehmet Görkem Demirbaş ile Cengiz Aktaş için “taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma” suçlundan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Avukatların defalarca katillerin tutuklu yargılanması talebi reddedildi.
BERKİN ELVAN
14 yaşındaki Berkin Elvan, 16 Haziran 2013’te Okmeydanı’nda ekmek almaya giderken polisin mahalleyi ablukaya aldığı sırada gaz kapsülünün başına gelmesi sonucu yaralandı. 269 gün komada kalan Berkin Elvan, Gezi direnişçilerinin bir umudu olmuştu. Elvan için birçok yerde eylemler yapılmış, ailesine destek için Elvan’ın kaldığı hastaneye binlerce insan akın etmişti. 269. günün sonunda hayata gözlerine yuman Elvan, doğum gününü de komada geçirerek 15 yaşında aramızdan ayrıldı. Elvan’ın cenazesine yüz binler katılmış polis, cenazeye katılanlara gaz bombaları ve plastik mermilerle saldırmıştı.
Berkin Elvan soruşturması da halktan gizlemeye çalışıldı, soruşturmaya gizlilik kararı getirildi. Emniyet ve savcılık katil polisi korumak için önce Elvan’ın vurulduğu yerdeki MOBESE görüntülerini gizlemeye çalıştı, sonra zırhlı araçlarda bulunan görüntüler “silindi, biz de değil” denilerek saklandı. 1270 gün sonra Elvan’ın ilk duruşması görüldü, fakat; sanık sandalyesi boştu ve katil polis Fatih Dalgalı duruşmaya yeni görev yeri olan Van’dan SEGBİS ile katıldı. Katil polis Fatih Dalga’nın Elvan’ı katlettiği kesinleştiği duruşmada avukatların sanık polisin tutuklanması talebi reddedildi.
Elvan’ı ananlar duruşma günü bile adliye önünde işkenceyle gözaltına alınırken, emri verenler hakkında ise hiçbir soruşturma açılmadı. Katil polis Fatih Dalgalı da görevine devam ediyor.
ETHEM SARISÜLÜK
1 Haziran 2013’te Gezi Ayaklanması’nda Ankara halkı da sokaklardaydı. Güvenpark’ta yapılan eylemde Ethem Sarısülük kameraların gözü önünde katil polis Ahmet Şahbaz tarafından silahıyla başından vuruldu. 14 gün komada kalan Sarısülük, 14 Haziran’da hayatını kaybetti.
Sarısülük dava dosyasında katil polis Şahbaz’ın “kasten öldürmekten” yargılanması gerekirken, “olası kasıttan öldürmekten” yargılandı. Avukatların katil polisin tutuklanma ve duruşmaya getirilme talebi reddedildi. Katil polis Ahmet Şahbaz’a “meşru müdafaada kastı aşarak ölüme neden olma” suçundan 1 yıl 4 ay 20 gün hapis cezası verdi. Hapis cezası, 10 bin 100 lira adli para cezasına çevrildi. Ethem’in de katili cezasızlıkla öldüllendirilenler kervanına katıldı.
MEDENİ YILDIRIM
Medeni Yıldırım, Gezi ayaklanması devam ederken 28 Haziran 2013’te Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kalekol inşaatına karşı çıkan halkın üzerine askerlerin yaylım ateşi açması sonucu başından yaralanarak 18 yaşında hayatını kaybetti.
Yıldırım’ın da tüm gezi şehitlerinde olduğu gibi dava dosyasına gizlilik kararı getirildi, Yıldırım’ın ilk duruşması katledilmesinin üzerinden 2 yıl geçtikten sonra görüldü. Davada tek sanık olarak o dönem Lice’de er olan Adem Çiftçi’ydi. Avukatların emri verenlerin de yargılanma talebi ve sanık asker Adem Çiftçi’nin SEGBİS ile değil duruşmaya getirilme talebi defalarca reddedildi. Yıldırım’ın katili de cezasızlıkla ödüllendirilerek mahkeme heyeti tarafından beraat ettirildi.
HASAN FERİT GEDİK
Gezi Ayaklanması’nın umudu, enerjisi, isyanı halkın arasında devam ettiği günlerde İstanbul’un Maltepe ilçesinin Gülsuyu Mahallesi’nde çeteleşmeye ve uyuşturucuya karşı yapılan eyleme çetelerin halkın üzerine ateş açması sonucu 29 Eylül 2013 tarihinde katledildi.
Gedik’in davasının görüldüğü duruşmalarda defalarca çete üyeleri Gedik’in ailelerini ve avukatlarını tehdit etmesine rağmen polis duruşmalarda çete üyelerine değil, Gedik’in hesabını sormak isteyenlere saldırdı. Gedik davasının hukuki boyutunda ise Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki mütalaasında, öldürme kastıyla hareket eden 10 sanığın Hasan Ferit Gedik’in öldürülmesi eylemine karıştıkları gerekçesiyle “kasten öldürme” suçundan müebbet, 3 kişinin yaralanması olayına ilişkin de “kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan yirmi yedişer yıldan kırk beşer yıla kadar hapisle cezalandırılmasını talep etti. Mahkeme ise tutuklu bulunan çete liderini tahliye etti.
MEHMET İSTİF

Mersin’de yapılan Gezi eylemleri sırasında polisin yakın mesafeden ağzına sıktığı biber gazı yüzünden dil kökü kanserine yakalandı. Gezi direnişçilerinin gözaltına alınma ve tutuklanmaları nedeniyle hastaneye gitmeyen İstif, yaklaşık bir yıl kanserle mücadele ettikten sonra 30 Mayıs 2014’te hayatını kaybetti. İstif için her hangi bir kamu görevlisine soruşturma bile açılmış değil. (ETHA)

'Gezi Parkımıza gidiyoruz'

'Gezi Parkı 4. yıl buluşması' açıklamasında bugün 'saat 19:30'da Taksim'den Gezi Parkımıza gidiyoruz' denilerek şunlara yer verildi:
4 yıl önce bir parkta birlikteliğimizden yarattığımız gücümüzle tekrarlıyoruz; Başta Taksim Meydanı ve Gezi Parkı olmak üzere yaşam alanlarımızın, ormanlarımızın, parklarımızın, meydanlarımızın, kentlerimizin, insan hakları anıtımızın dahi abluka altına alınmasını ve yok edilmesini, ülkemizin bir cezaevine dönüştürülmesini hiçbir zaman kabul etmiyoruz, kabul etmeyeceğiz.
Taleplerimizin arkasındayız!
Bir aradayız, Susmuyoruz!
Hayır Bitmedi, Mücadeleye devam diyoruz!
TAKSİM DAYANIŞMASI
GEZİ PARKI 4. YIL BULUŞMASI
#Gezi4Yaşında Hayır bitmedi mücadeleye devam!
31 Mayıs 2017, saat 19: 30’da Taksimden Gezi Parkımıza gidiyoruz

30 Mayıs 2017 Salı

Gezi Direnişinin Kırmızı Fularlı Kızı Ayşe Deniz Karacagil Rakkada Ölümsüzler Ordusuna Katıldı..!

Herkesin Gezi Direnişi'nde 'kırmızı fularlı kız' olarak tanıdığı Ayşe Deniz Karacagil,20 Haziran 2014 yılında yönünüdağlara dönerek gerillaya katılmıştı.Haziran direnişinde herkes onu 'kırmızı fularlı kız' olarak tanımıştı. Ayşe Deniz Karacagil Rakka'da IŞİD'le savaşırken yaşamını yitirdi. anısı kavgamızda yaşayacak.
Antalya’da Gezi eylemlerine katıldığı gerekçesiyle ‘örgüt üyeliği’nden 98 yıla kadar hapsi istenen ve PKK’ya katılan Ayşe Deniz Karacagil’in, annesinin doğum günü olan 20 Mayıs’ta bıraktığı mektupta Rojava’ya gideceğini yazdı.
‘Destan Yörük‘ kod adını alan Karacagil mektubunda şu ifadeleri kullandı: “(…) Hapishanede yazdıklarım kadar kolay olmuyor. Size üzülmeyin diyemiyorum. Çünkü aynı üzüntüyü bir gün öncesinden ben de yaşadım.
Dediler: ‘Dik durmalısın Koçeri’. İlk defa bu cümleyi o gün yersiz ve anlamsız buldum. Her ne kadar kavgamızı en ağır haliyle yaşadığımızı sansak da bu hallere mantığımız erişmiyor.
Beni anlayacağınızı düşünüyorum. Bu sürece kadar hep sizler için varoldum. Kararlarıma dahi siz yön verdiniz. Her şeyden önce bunun için bana bu seferliğine hak vermeli ve iyi düşünmelisiniz.”
‘Deniz Gezmiş’ler Serkan Tosun’lar gibi…’
Karacagil, Rojava’ya gidiş sebebini ise orada yaşanan acılara ve Enternasyonelizmi savunmasına dayandırdı: “Hemen ülkemizin yanındaki insanlık ve karalama savaşını görmezden geldik. Orada savaşın esiri altında olanlar insan değildi sanki… Ama ben bunun böyle olmadığını sistemin okulları boş boş bağrırken ‘Ne Mutlu Türk’üm diyene’ her zaman sorgulama içerisindeyken kavradım. Elbette diyeceksiniz ideolojilerin! Ben oraya Enternasyonalizmi savunan bir insan olarak gideceğim/gitmiş olacağım. Aynı Deniz Gezmiş’ler gibi, Serkan Tosun’lar gibi…
İyi biliyoruz ki biz gibi insanlar TC kimliğinde yazanlardan ibaret değiliz. Hiçbir zaman da o kalıba sığmadık. “
‘Kırmızı fularlı kız‘ Rojava topraklarında verdiği savaşın bu topraklara yayılmasını salık vererek, “İnsanlığın uyanışına atılacak o adımlara bir adım da siz olun” diye yazdı.
Karacagil, “Böylesi gidişlerde dönüşlere çok yer verilmez ama davam o gün denize ‘bir dilek tut’ deyip verdiğin parayı atarken ben size bir gün geri dönebilmeyi tuttum ve öyle ya da böyle bedenim size geri dönecektir” dedi.
‘Alanya Cezaevi’nde etkilendi’
Mektubu alan anne Nuray Erçağan, Kızının bu kararı almasında disiplin cezası alarak gönderildiği Alanya Cezaevi’ndeki ilk gününde yaşadığı bir olayın etkili olduğunu söyledi. Erçağan, “Alanya Cezaevi o kadar soğuk ki, üşüyor. Sürgün gittiği için üzerinde 150 lirası yok ve kantinden battaniye alamıyor. PKK’lı koğuş arkadaşı Serhıldan, battaniyesini kesiyor ve onunla paylaşıyor. Deniz orada takıldı.
Sonrasında da Deniz ezilen halkın 13 kadınıyla orada karşılaştı ve onların tek tek hikayelerini dört ay dokuz gün boyunca dinledi ve kendini onların yerine koydu. Onların savaşına göre, kendi savaşımını, bizim Türk soyunun sosyalistlerin yaşandığı savaşı daha basit gördü. Bunların hepsi Deniz’i etkiledi” dedi.
‘PKK’den gelen telefonla gittiğinden emin oldum’
Anne Erçağan, mektuptan sonra kızının gittiğini anladığını ancak PKK’den gelen bir telefonla tam anlamıyla durumdan emin olduğunu söyledi. Erçağan şunları anlattı: “Telefondaki kişi Türkçe’yi çok iyi bilmiyordu. ‘Deniz PKK’ye katılma kararı aldı. Deniz PKK’ dedi ve kapattı telefonu.

Sonra tekrar bir telefon geldi. Polis ağzımdan laf almaya çalışıyor diye düşündüm. ‘Sen kimsin’ dedim, ‘Deniz nerede?’ diye sordum karşımdaki kişi ‘Bilmiyorum’ dedi ve kapandı. O zaman ağladım işte” dedi.