31 Ekim 2016 Pazartesi

DTK, DBP, HDP: Kürtler özgür değilse Türkler de özgür değildir..!

DTK, HDP ile DBP yöneticileri Diyarbakır’da yaptıkları ortak açıklamada DBP’nin 1700 yöneticisinin tutuklu olduğu belirtilirken Kışanak, Anlı ve Ata’nın tutuklanmasına ilişkin “Eğer Kürtler özgür değilse, Türkler de özgür değildir” denildi
Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), DBP Genel Merkezi’nde Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanları Gültan Kışanak, Fırat Anlı ve KJA dönem sözcüsü Ayla Akat Ata’nın tutuklanmasına ilişkin ortak basın açıklaması düzenledi. Açıklamada, üç isim şahsında Kürtlerin cezalandırılmak istendiğine vurgu yapılarak, “Eğer Kürtler özgür değilse, Türkler de özgür değildir” denildi.
Kamuran Yüksek, Kürtçe yaptığı konuşmada AKP iktidarının Kürt halkına darbe uyguladığını söyledi. Kışanak, Anlı ve Akat’ın hukuksuzca tutuklandıklarını anlatan Yüksek, 7 Haziran’dan beridir AKP’nin sivil darbe uyguladığını söyledi. Bununla da tek başına iktidar ve diktatoryal rejimin kurulmak istendiğine dikkat çeken Yüksek, “Buna karşı kim muhalefet ediyor ona karşı saldırı düzenleniyor” dedi.
Ortak açıklamayı okuyan DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, “AKP iktidarı Kürt halkına darbe uyguluyor” dedi. Yüksek, şöyle devam etti: “Darbe daha önce askerlerin eliyle bir gecede yapılıyordu. Bugün farklı olan AKP bir gecede değil aylardır süren bir darbe yapıyor. AKP sivil darbeyi 7 Haziran seçiminden bu yana uyguluyor. Buna karşı kim muhalefet ediyor ona karşı saldırı düzenliyor. Kürdistan’da şehirler yıkıldı, binlerce insan katledildi. Ardından insanlar gözaltına alınıp tutuklandı. İnsanlar korkutulmak, sindirilmek istendi. Bir yılı aşkındır AKP bu politikaları yürütüyor. Şimdiye kadar bin 700 yöneticimiz tutuklandı. 27 belediye eşbaşkanı tutukluydu şimdi 29 belediye eşbaşkanımız tutuklu” dedi.
Cumhuriyet’i susturmaya çalışıyorlar
Basına yönelik baskılara da değinen Yüksek şunları ifade etti: “Bugün de Cumhuriyet gazetesinin yazarları gözaltına alındı. Özgür basını kapattı. Sosyal medyayı kapattı. Kimsenin gerçeğe ulaşmasını istemiyorlar. Birkaç gazete kalmıştı. Onlardan biri de Cumhuriyet’ti, şimdi ona da saldırıyor. Bu darbeyi kabul etmeyeceğiz. Bu günleri hep beraber direnerek kazanacağız” dedi.
Dosyada suç yok
Arkadaşlarının tutuklanmasını kabul etmeyeceklerini söyleyen Yüksek, “Savcı ‘terörü destekliyorsunuz’ diyor. Böyle bir şey dosya da var mı? Yok. Gültan Kışanak yaptığı açıklamalardan dolayı yargılanıyor. Ayla Akat Ata, Fırat Anlı da aynı şekilde. Suçlanacakları hiçbir delil söz konusu değil. Tüm Türkiye’nin de bunu bilmesi gerekir. Halkımızın da bunun farkında olması gerekir” dedi.
Tuncel: Darbe anayasası hazırlanıyor
DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ise, “Belediye Eş Başkanlarımız ve KJA sözcüsü Ayla Akat Ata, AKP tarafından rehin alınmış durumda” dedi. “12 Eylül’de Kenan Evren darbe Anayasası yaptı” diyen Tuncel, AKP ve Erdoğan’da içinde başkanlığın da olduğu bir Anayasa yapmak istiyor. Türkiye zorla yeni bir darbe Anayasası’na hazırlanıyor” dedi.
‘Şiddete zemin hazırlanır
DBP Eş Genel Başkanı Sabahat Tuncel, Konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Demokratik siyaset alanını kapatırsanız, şiddete zemin hazırlarsınız. AKP iç savaşa zemin hazırlıyor. AKP’nin yeni stratejisi budur. Halkımıza, siyasetçilerimize diz çöktürmek isteniyor. Ama biz Seyit Rıza’nın, Sakine Cansız’ın yoldaşlarıyız, asla diz çökmeyeceğiz. Nasıl bizi geçmişte yargılayanlar bugün yargılanıyorsa, bugün bu hukuksuzlukları yapanlar da tarih karşısında yargılanacaklar.
“Kaç gündür halk iradesine sahip çıkmasın diye internetler kesiliyor” diyen Tuncel, “AKP’nin rehin alma politikalarına karşı biz sokaktayız” dedi. AKP’nin Kürt halkına ve siyasetçilerine diz çöktürmek istediğini belirten Tuncel, geçmiş mücadele deneyimlerinden örnekler vererek, diz çökmeyeceklerini söyleyerek, “Halkımızı bulunduğu her alanda direnmeye, darbeye hayır demeye çağırıyoruz”dedi. Tuncel, “Türkiye halklarına da çağrımız ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz.’ Bu sadece bir slogan değil, bir gerçekliktir. Eğer bugün Kürtler özgür değilse Türkler de özgür değildir” diye konuştu.



Bazı Vatandaştan Cumhuriyet nöbeti


Yönetici ve yazarları gözaltına alınan Cumhuriyet Gazetesi önünde bazı vatandaşlar sabaha kadar nöbet tuttu. Nöbet tutan vatandaşların bazılarının, gazetenin girişinde battaniyelere sarılarak uyuduğu gözlendi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Çağdaş Gazeteciler Cemiyeti (ÇGD), DİSK Basın-İş, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ve Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) nöbet çağrısı üzerine yaklaşık 100 kişilik bir gurup gazete önünde nöbet tuttu. Nöbete CHP’liler, sivil toplum kuruluşu üyeleri, gazeteciler, sendika üyeleri ve vatandaşlar da katıldı. Nöbete gelenler battaniyeye sarılarak yerlerde yattı. Gecenin ilerleyen saatlerinde yoğun kalabalık dağıldı. Polisin çevresinde bariyerlerle güvenlik koridoru oluşturduğu Cumhuriyet Gazetesi’nde bekleyiş sürüyor

127 Yazar, Akademisyen ve Gazetecilerden Sert Bildiri!

Seçimlerin ardından Cumhuriyet, Taraf, Doğan Medya, Sözcü gibi muhalif gazetelere de el konacağı iddiasını taşıyan metinde “Erdoğan yönetimini 1 Kasım’da Türkiye’den temizlemeye söz veriyoruz. Yetti artık!” ifadeleri yer aldı.
İmza metni şöyle:
“T. Erdoğan Rejimi, Gezi’den bu yana giriştiği bunca hukuksuzluğa ve mezalime ek olarak, şimdi de hiçbir yargılama olmadan, tek bir Sulh Ceza hakiminin imzasıyla İpek-Koza’ya ait şirketlere gaz bombası ve basınçlı su eşliğinde el koymuştur. Bu, korkunun ve çaresizliğin zorladığı, sonunda bedeli vatandaşın cebinden ödenecek bir çıldırma halidir. Bütün amaç, 17-25 Aralık rezaletini örtebilmek için tüm eleştirel kanalların ve gazetelerin fişini çekmektir.
10 Ekim Ankara saldırısını Türkiye’ye IŞİD değil PKK saldırısı olarak yutturmayı becerebilir de 1 Kasım seçimlerinde puanını artırırsa, 1 Kasım’dan sonra sıra diğer muhalefet odaklarına gelecektir.
Bu sıra resmen ilan da edilmiştir: Cumhuriyet, Taraf, Sözcü,ve Doğan Medya.
Anadolu insanı bunu “bugün sana yarın bana” diye bilir.
İktidar bağımlısı olmayan medyaya uygulanan bu gaspın ardından, seçimlere çeyrek kala söylenecek tek şu Anadolu deyişi kalmıştır:
“Zulmün artsın ki sonun çabuk gelsin”.
Erdoğan yönetimini 1 Kasım’da Türkiye’den temizlemeye söz veriyoruz. Yetti artık!”
İmzacılar
A. Hicri İzgören,Abut Can,Adil Okay,Adnan Chalma Kulhan,Ahmet Abakay, Ahmet Aykaç, Akın Birdal,Alev Er
,Ali Akay,Ali Kılıç,Altan Açıkdilli,Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi,Arasöz Sanat ve Politika Dergisi
Atilla Dirim, Attila Tuygan, Aysel Baytar Önsel, Ayşe Günaysu, Ayşegül Doğanay, Aziz Tunç, Babür Pınar, Baskın Oran, Betül Koca, Birgül Turan, Bora Kılıç, Bülent Tekin, Bülent Uluer, Büşra Ersanlı, Ceyda Karan
Demir Küçükaydın,Derya Yetişgen,Doğan Özgüden, Eflan Topaloğlu, Elçin Arabacı, Elif Yıldırım, Emin Kaya,Emre Kocaoğlu Emrullah Uslu Ercan İpekçi Ercan Kanar, Erdal Boyoğlu Erdal Doğan Ergun Kuzenk Erkan Metin Esra Çiftçi Fahri Aral Fatma Dikmen Ferhan Umruk Feyyaz Kerimo Fikret Başkaya Garbis Hatemo Gençay Gürsoy, Gün Zileli, Güngör Şenkal, Hacı Orman, Haldun Açıközlü, Hanna Beth-Sawoce, Hasan Burgucuoğlu, Hasan Cemal,Hasan Kaya,Hasan Oğuz,Hurşit Kaşıkkırmaz, Hüseyin Alataş,Hüseyin Habip Taşkın, Inci Tugsavul, İbrahim Seven İhsan Yılmaz,İnan Gedik,Kadir Akın,Kadir Cangızbay,Kamil Aksoylu,Kayuş Çalıkman Gavrilof,Kazım Genç,Kemal Akkurt,Kenan Araz,Leyla Çelik,Mahmut Cantekin,Mahmut Konuk,Mehmet Demirok,Mehmet Erkek,Mehmet Ördekçi,Mehmet Özer,Mehmet Uluışık,Mehmet Yılmaz,Mehveş Evin,Melek Taylan Ulagay,Meral Saraç Seven,Metin Yoksu,Metin Gülbay,Murad Mıhçı,Murat Kuseyri,Murat Utkucu,Mustafa Yetişgen,
Muzaffer Erdoğdu,N. Mehmet Güler,Nadya Uygun,Necati Abay,Necmettin Salaz,Nivart Bakırcıoğlu,Oktay Etiman,Osman Kuyumcu,Özcan Metin,Özcan Sapan,Pınar Ömeroğlu,Rabia Mine,Raffi A. Hermon,Ragıp Zarakolu,Ramazan Gezgin,Recep Maraşlı,Rıdvan Bilek,Rustem Ayral,Sait Çetinoğlu,Salim Turgut,Sami Evren,Sarphan Uzunoğlu,Selcuk Gultasli,Selçuk Şahin Polat,
Serdar Koçman,Sezai Sarıoğlu,Shabo Boyacı,Suzan Samancı,Şanar Yurdatapan,Temel İskit,Tuma Çelik,Türkan Balaban,Yalçın Ergündoğan,Yasin Yetigen,Yavuz Baydar,Yusuf Haddadoğlu-


Vefa Lisesi: “Proje okul yönetmeliğini asla kabul etmiyoruz”

Vefa Lisesi’nden 28 öğretmenin Proje Okul kapsamında başka okullara sürgün edilmesini protesto eden mezun, veli ve öğrenciler, öğretmenlerine desteklerini göstermek için bir araya geldi. Vefa Semti’nde bulunan okul önünde bir araya gelen kitle basın açıklaması gerçekleştirdi. Eylemde “Sayın Bakan, bu kadar da Vefasız olunmaz ki”, “Projeniz değiliz”, “Vefa’ma dokunma” yazılı dövizler açıldı.
“Çocuklarımızın geleceğinin karartılmasına asla izin vermeyeceğiz”
Uğur Dündar ve Müjdat Gezen de aralarında bulunduğu grup hep bir ağızdan Vefa Lisesi Marşı’nı okudu. Marşın okunmasının ardından veliler adına ortak basın açıklaması yapıldı.
Açıklamayı Vefa Lisesi velileri adına oğlu hazırlık sınıfında okuyan Hülya Akbaş yaptı. Proje Okul kapsamında 28 öğretmenin gönderildiğinin vurgulandığı basın açıklamasında, “Çocuklarımız huzursuz ve kaygılıdır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı gibi öğretmenlerin yüzde 18’i değil yüzde 50’si sürgün edildi. Uygulama velileri de çocukların geleceği konusunda tedirgin ediyor. Öğretmenlerin sürülmesini onaylamıyoruz, sürgüne gönderilen öğretmenleri geri alınmasını istiyoruz” ifadeleri kullanıldı.
Hülya Akbaş açıklamayı, “Çocuklarımız, uykularından yaşamlarından fedakarlık yaparak binbir emekle bu okulları kazandı. Çocuklarımızın emeğini hiçe sayan bu ‘proje okul yönetmeliğini’ asla kabul etmiyoruz, derhal kaldırılmasını istiyoruz. Çocuklarımızın geleceğinin karartılmasına asla izin vermeyeceğiz” şeklinde tamamladı.

OLAĞANÜSTÜ REJİM YARATAN İKTİDAR TÜM MUHALEFETİ SUSTURMAK İSTİYOR!

Kendi içinden çıkmış unsurların başlattığı darbe girişimini bastırmasının üzerinden aylar geçmiş olmasına rağmen, Olağanüstü Kararnameler rejimini katmerleştirerek sürdüren iktidar, tüm muhalefeti susturup, ezerek, kendi istediği baskı rejimini yerleştirmek, muhalefetsiz bir tek adam rejimini kurmak istiyor.
Anayasal tüm haklar askıdadır, iktidara karşı olan herkes operasyonların odağındadır.
Bugün, yandaş medyanın dışında kalan az sayıda medya kuruluşundan Cumhuriyet’e bir operasyon başlatılmıştır.
Daha iki gün önce, ülkemizin en eski edebiyat eleştiri dergilerinden olan Evrensel Kültür, Özgür Gündem, Azadiya Welat, haber ajansları DİHA ve JİNHA ile birlikte birçok gazete, dergi ve internet sitesi kapatılmıştır. Bir ay önce çıkarılan KHK ile de İMC TV, Hayatın Sesi TV, Denge TV, Jiyan TV, Zarok TV ve Van TV’nin de aralarında bulunduğu 12 TV ve 11 radyonun yayını durdurulmuştur.
En temel haklardan olan savunma hakkı, KHK’lerle ortadan kaldırılmıştır.
Seçilmişlerin politik dokunulmazlıkları yoktur. Daha dün Diyarbakır Eş Başkanları Gültan Kışanak, Fırat Anlı ile eş başkanların gözaltına alınmasını protesto sırasında gözaltına alınan BDP Batman önceki dönem milletvekili ve KJA sözcüsü Ayla Akat Ata tutuklanmışlardır.
Nereye gittiğimiz açıktır. Hiç kimse, olağanüstü rejimin bir gün biteceğini düşünerek kendini rahatlatmasın; gelmekte olan olağanüstü başkanlık rejimidir. Siyasal iktidar, bu yola giden taşları hızla döşerken; hukuksuzluğunu kimse görmesin duymasın, konuşmasın istemekte, önüne çıkan “engelleri” yok etmeye çalışmaktadır.
Cumhuriyete yapılan operasyonu ve kapatmaya dönük girişimi kınıyoruz. Kapatılan tüm basın yayın organları açılmalı, başta Gültan Kışanak, Fırat Anlı ve Ayla Akat Ata olmak üzere tüm seçilmişler derhal serbest bırakılmalıdır.
Saygılarımızla. 31.10.2016
ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ

Kılıçdaroğluna Göre : ‘Eline silah alıp bir siyasiye ateş etmek ülkücüleri karalamak’ mış..!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Aydında ülkücü faşist çetenin silahlı saldırısına uğrayan Genel Başkan Yardımcısı ve Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ı, hastanede ziyaret edip, Vali Ömer Faruk Koçak ile Cumhuriyet Başsavcısı Hakan Arslan’dan olayla ilgili bilgi aldıktan sonra Aydın Büyükşehir Belediyesi binasına geçti. Burada Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’li Özlem Çerçioğlu ile makamında bir süre görüşen Kılıçdaroğlu, ardından basın mensuplarına olayla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Kılıçdaroğlu, “Tatsız olay yaşadık. Genel Başkan Yardımcımız Bülent Bey silahlı saldırıya uğradı. Sabah hastanede ziyaret ettim. Sağlık durumu iyi, umarım kısa sürede taburcu olur ama doktor arkadaşların anlatımına göre bir süre değnekle gezmek zorunda kalacak. Önemli olan kısa sürede sağlığına kavuşması” dedi.
Aydın’ın önemli bir kent ve ’Efeler diyarı’ olduğunu da vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Başarılı kadın Büyükşehir Belediye Başkanı var. ’Topuklu efe’ olarak adlandırılıyor. Efeler kentinde böyle bir saldırının olması beni çok üzdü” dedi.
Faşizme koltuk değnekliği yapmada beis görmeyen Kılıçtaroğolu kısa zaman önce İstanbul-Bağcılarda CHP Milletvekili Eren Erdem'in toplantısını basan, yaptırmayan ve açıktan tehditler savuran ülkücü faşist çetelerin saldırıları Aydında silahlı bir niteliğe bürünürken ve açıktan halkı ve CHPlileri tehdit ederken, sanki ortada ülkücü faşist çetelerin tehdit ve saldırıları yokmuş gibi, ülkücüleri savunmaya yönelerek , emperyalizmin maşalarını vatansever ilan edip temize çıkarmaya kalkıştı.
Kılıçdaroğlu,Aydında CHP Milletvekili Bülent Tezcana yöenlik silahlı saldırıyı gerçekleştiren kişinin ülkücü olduğu ve “Bu kelepçeler devletimin bana verdiği şeref madalyasıdır” sözlerini nasıl değerlendirdiğini soran basın mensuplarına şu açıklamayı yaptı:
TÜRKİYE’DE BÜTÜN ÜLKÜCÜ KARDEŞLERİME SESLENMEK İSTERİM.
Devletin nişanı olmaz, kelepçe takılması suçlu olduğunu gösterir. Kendisinin suç dosyayı kabarık. Kendisi için özel bir nişan olarak görmüş olabilir. Ülkücü kardeşlerimize karşı böyle bir iddia geldi. Gayet net, açık Türkiye’de bütün ülkücü kardeşlerime seslenmek isterim. Bütün ülkücülerin en az bizim kadar vatansever olduğunu biliyorum. Biz nasıl Türkiye’nin geleceği ve bekası için endişe duyuyorsak, samimi ülkücüler de aynı kaygıyı taşıyor. Eline silah alıp bir siyasiye ateş etmek sadece ve sadece ülkücüleri karalamaktır. O kişi asla ülkücü olamaz. Böyle bir insanın adını kullanması da başlı başına bir sorundur. Biz ister ülkücü olsun, ister başka bir düşüncede olsun eline silah alıp kendi idealini gerçekleştirmek bir başkasına ateş edeni öldüreni vatansever olarak göremeyiz.” sözleriyle faşizmin koltuk değnekliği yapma ve
Sivil faşist çete Ülkü Ocaklarını şirin göstermekten geri durmadığını ortaya koymuştur. CHP, faşizmle uzlaşan ve onları toplum nezdinden şirin gösteren tutumuyla, emekçilerin faşizme karşı anti-faşist savaşımı geliştirip büyütmelerinin önünde barikat örüyor. Faşist kuşatmayı ve şiarları yarmanın tek yolu örgütlü devrimci direnişi örmek ve yığınların nezdinden teşhir ve tecrit etmektir.

Cumhuriyet gazetesine operasyon: Gözaltılar var!

Faşist dinci-AKP iktidarının muhalif basına yönelik saldırıları sürüyor. Bu sabah Cumhuriyet Gazetesi'nin genel yayın yönetmeni, yazarları ve icra kurulu başkanının evleri basıldı ve gözaltına alındı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturma kapsamında Cumhuriyet Gazetesi'ne operasyon başlatıldı.
Cumhuriyetin aktardığı habere göre, soruşturmada, TCK'nın 220/6. maddesi uyarınca "FETÖ ve PKK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" iddiasıyla aralarında Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ve yazar Güray Öz'ün de bulunduğu çok sayıda kişi hakkında gözaltı kararı alındı.
Operasyonu yürüten terörle mücadele ekipleri, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ve Avukat Bülent Utku ile yazarlar Hikmet Çetinkaya, Aydın Engin, Güray Öz ve Mustafa Memal Güngör'ü gözaltına aldı.
Polis ekipleri, gazetecilerin ev ve işyerlerinde de arama yaptı.
CAN DÜNDAR İÇİN YAKALAMA KARAR
Bu arada, soruşturma kapsamında gazetenin eski genel yayın yönetmeni Can Dündar hakkında yurtdışında bulunduğu için yakalama kararı çıkartıldı.
Orhan Erinç için ise yaşlı olduğu için sadece evinde arama kararı alındığı öğrenildi.
Gözaltına alınan gazetenin yazarlarından Aydın Engin, Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinde sağlık kontrolünden geçirildi.
Gözaltına alınan gazetenin yazarlarından Aydın Engin, Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinde sağlık kontrolünden geçirildi.
GÖZALTI KARARI VERİLEN KİŞİLER
Akın Atalay (İcra Kurulu Başkanı - yurt dışında), Murat Sabuncu, Musa Kart, Güray Öz, Hikmet Çetinkaya, Aydın Engin, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Önder Çelik, Bülent Yener, Eser Sevinç, Müslüm Özışık, Nebil Özgentürk, Hakan Kara ve Can Dündar (yurtdışında)
Gazetenin yazarlarından Hikmet Çetinkaya, sağlık kontrolünden geçirildi.
Gazetenin yazarlarından Hikmet Çetinkaya, sağlık kontrolünden geçirildi.
MUSA KART: ASIL KARİKATÜR BUDUR
Hakkında gözaltı kararı verilen çizer Musa Kart, Cumhuriyet Gazetesi binasından ayrılarak teslim olmak üzere emniyete gitti. 
Gazetecilere açıklama yapan Kart, konuştu: 
"Yıllardır ülkede yaşananları karikatüre dönüştürmeye çalıştım ancak şu anda bir karikatürün içinde yaşıyorum. Bugüne kadar FETÖ ve PKK ile ilgili yüzlerce, binlerce karikatür çizdim. Ama bugün öne sürülen gerekçeye baktığımızda gerçekten bir komiği yaşıyoruz.
Baskılarla kimse korkutulamacak. Bu tabloyu vicdan sahibi insanların kabul etmesi mümkün değil. Dünyaya anlatamazsınız bunu. Sadece karikatür çizdiğim için bugün gözaltına alınıyorum. Herkes bu tabloyu yerli yerine oturtacaktır diye düşünüyorum. Şu anda 6-7 tane gözaltına alınan arkadaşlarımız var. Ben de teslim olmaya gidiyorum. Saklanılacak, kaçırılacak bir şey yok. Yazdığım, çizdiğim herkesin gözü önünde."
CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak, İstanbul Milletvekilleri Barış Yarkadaş, Sezgin Tanrıkulu ve Mahmut Tanal da gazeteye gelerek yetkililerden bilgi aldı.
BAŞSAVCILIKTAN AÇIKLAMA
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından soruşturmaya ilişkin yapılan açıklamada, Cumhuriyet gazetesinin ve gazetenin imtiyaz sahibi konumundaki vakıf yöneticileri hattında PKK/KCK ve FETÖ/PDY terör örgütlerine müzahir olduklarına, 2 Nisan 2013 tarihli yönetim kurulu toplantısında alınan vakıf üyeliğine seçim kararının usulsüz olduğuna, 15 Temmuz darbe girişiminden kısa bir süre önce darbe meşrulaştırıcı yayınlar yapıldığına dair iddia ve tespitler üzerine, "FETÖ ve PKK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" suçlarından bir kısım şüpheliler hakkında 18 Ağustos'ta soruşturma başlatıldığı belirtildi.
Açıklamada, soruşturma kapsamında alınan MASAK ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bilirkişi raporları doğrultusunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosunun talebiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğinden şüpheliler hakkında arama ve gözaltı kararı alındığı, soruşturmanın devam ettiği kaydedildi.
Sabah 05.00 sıraların evinin polisler tarafından arandığını, hukukçu arkadaşlarının teklifi üzerine gazeteye geldiğini ifade eden Kart, daha sonra gazetenin bir hukukçusuyla İstanbul Emniyet Müdürlüğüne gitti.
Köşe yazarı Kadri Gürsel de gazetenin binasına geldi.
Gazeteci Gürsel, daha sonra ifade vermek için emniyete gitti.
CUMHURİYET: DEMOKRASİYE DARBE BURAYA UZANDI
Öte yandan, Cumhuriyet Gazetesi'nin internet sitesinde yer alan açıklamada "Demokrasiye darbe Cumhuriyet gazetesine uzandı. Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ve Yazar Güray Öz'ün evi basıldı. Sabuncu ve Öz gözaltında. Yazar Hikmet Çetinkaya'nın evinde arama yapılıyor..." denildi. 

30 Ekim 2016 Pazar

Cumhuriyet Gazetesine operasyon..!

Cumhuriyet gazetesi yöneticileri ve yazarlarına yönelik sabah saatlerinde ev baskınları yapıldı. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ve yazar Güray Öz gözaltına alındı. Gazetenin 13 yöneticisi hakkında gözaltı kararı verildi. Yazar Hikmet Çetinkaya'nın evinde arama yapılıyor.

CHP milletvekili Barış Yarkadaş da Twitter hesabından gazeteye operasyon yapıldığını ve Sabuncu'nun gözaltına alındığını belirtti. Cumhuriyet gazetesi Güray Öz'ün de Ankara'da gözaltına alındığını duyurdu.

Yemen'de savaş bilançosu: 370 bin çocuğun açlık çekiyor


UNICEF, savaşın sürdüğü Yemen’de açlık sorununun felaket boyutlarına ulaştığını, 1.5 milyon çocuğun yetersiz beslendiğini, 370 bin çocuğun açlık çektiğini duyurdu. Dünya Gıda Fonu Sözcüsü Luescher durumu “Korkunç bir durum var. Yeterli yiyeceği olmadığı için çocuklarının gözleri önünde kayıp gitmesini gören annelerin hali kalbinizi paramparça ediyor.” sözleriyle tanımladı
Yemen’de hasta ve aç durumda olan 18 yaşındaki Seyda Ahmet Bağil isimli geç kızın hastanede kaydedilen görüntüsü 3 gün önce yayınlanmıştı. Sarsıcı bu görüntünün ardından Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNISEF de ülkedeki açlığın vardığı boyutları ortaya koyan bir rapor yayımladı. Reuters ve eL Cezire’nin haberine göre, 18 aydır savaşın sürdüğü Yemen’de 1.5 milyon çocuk yetersiz besleniyor, 370 bin çocuk ise açlık içinde.
Dünya Gıda Fonu Sözcüsü Bettina Luescher, Cenevre’de düzenlediği basın toplantısında şu ifadeleri kullandı: “Alanda gerçekten korkunç bir durum var. Yeterli yiyeceği olmadığı için çocuklarının gözleri önünde kayıp gitmesini gören annelerin halini gördüğünüzde gerçekten kalbiniz paramparça oluyor. 21. yüzyılda bunu görmek gerçekten şok edici ve korkunç”
Luescher, azalan kaynaklar ve artan ihtiyaçlar sebebiyle her ay 6 milyon kişiye ulaştırmaya çalıştığı gıda yardımlarını daha küçük parçalar halinde dağıtmak zorunda kalıyor.
Yemen çatışmaların başlamasından önce bile 7 milyon kişi ile dünyada açlığın en çok hissedildiği ülkeydi. Şimdi bu sayı 13 milyon, yani nüfusun yarısı açlık içinde. UNICEF, önümüzdeki mart ayına kadar yapılması gereken gıda yardımları için 257 milyon dolara ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor. Ülkede kolera salgını da gün geçtikçe yayılıyor. Yemen’de İran destekli Husiler ile Suudi Arabistan destekli koalisyon arasındaki çatışmalarda şimdiye kadar 10 binden fazla insan öldü.

Kılıçdaroğluna Göre : ‘Eline silah alıp bir siyasiye ateş etmek ülkücüleri karalamak’ mış..!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Aydında ülkücü faşist çetenin silahlı saldırısına uğrayan Genel Başkan Yardımcısı ve Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ı, hastanede ziyaret edip, Vali Ömer Faruk Koçak ile Cumhuriyet Başsavcısı Hakan Arslan’dan olayla ilgili bilgi aldıktan sonra Aydın Büyükşehir Belediyesi binasına geçti. Burada Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’li Özlem Çerçioğlu ile makamında bir süre görüşen Kılıçdaroğlu, ardından basın mensuplarına olayla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Kılıçdaroğlu, “Tatsız olay yaşadık. Genel Başkan Yardımcımız Bülent Bey silahlı saldırıya uğradı. Sabah hastanede ziyaret ettim. Sağlık durumu iyi, umarım kısa sürede taburcu olur ama doktor arkadaşların anlatımına göre bir süre değnekle gezmek zorunda kalacak. Önemli olan kısa sürede sağlığına kavuşması” dedi.
Aydın’ın önemli bir kent ve ’Efeler diyarı’ olduğunu da vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Başarılı kadın Büyükşehir Belediye Başkanı var. ’Topuklu efe’ olarak adlandırılıyor. Efeler kentinde böyle bir saldırının olması beni çok üzdü” dedi.
Faşizme koltuk değnekliği yapmada beis görmeyen Kılıçtaroğolu kısa zaman önce İstanbul-Bağcılarda CHP Milletvekili Eren Erdem'in toplantısını basan,yaptırmayan ve açıktan tehditler savuran ülkücü faşist çetelerin saldırıları Aydında silahlı bir niteliğe bürünürken ve açıktan halkı ve CHPlileri tehdit ederken, sanki ortada ülkücü faşist çetelerin tehdit ve saldırıları yokmuş gibi, ülkücüleri savunmaya yönelerek , emperyalizmin maşalarını vatansever ilan edip temize çıkarmaya kalkıştı.

Kılıçdaroğlu,Aydında CHP Milletvekili Bülent Tezcana yöenlik silahlı saldırıyı gerçekleştiren kişinin ülkücü olduğu ve “Bu kelepçeler devletimin bana verdiği şeref madalyasıdır” sözlerini nasıl değerlendirdiğini soran basın mensuplarına şu açıklamayı yaptı:
TÜRKİYE’DE BÜTÜN ÜLKÜCÜ KARDEŞLERİME SESLENMEK İSTERİM.
Devletin nişanı olmaz, kelepçe takılması suçlu olduğunu gösterir. Kendisinin suç dosyayı kabarık. Kendisi için özel bir nişan olarak görmüş olabilir. Ülkücü kardeşlerimize karşı böyle bir iddia geldi. Gayet net, açık Türkiye’de bütün ülkücü kardeşlerime seslenmek isterim. Bütün ülkücülerin en az bizim kadar vatansever olduğunu biliyorum. Biz nasıl Türkiye’nin geleceği ve bekası için endişe duyuyorsak, samimi ülkücüler de aynı kaygıyı taşıyor. Eline silah alıp bir siyasiye ateş etmek sadece ve sadece ülkücüleri karalamaktır. O kişi asla ülkücü olamaz. Böyle bir insanın adını kullanması da başlı başına bir sorundur. Biz ister ülkücü olsun, ister başka bir düşüncede olsun eline silah alıp kendi idealini gerçekleştirmek bir başkasına ateş edeni öldüreni vatansever olarak göremeyiz.” sözleriyle faşizmin koltuk değnekliği yapma ve
Sivil faşist çete Ülkü Ocaklarını şirin göstermekten geri durmadığını ortaya koymuştur. CHP, faşizmle uzlaşan ve onları toplum nezdinden şirin gösteren tutumuyla, emekçilerin faşizme karşı anti-faşist savaşımı geliştirip büyütmelerinin önünde barikat örüyor. Faşist kuşatmayı ve şiarları yarmanın tek yolu örgütlü devrimci direnişi örmek ve yığınların nezdinden teşhir ve tecrit etmektir.

HDP Kışanak,Anlı ve Akatın Tutuklanmalarına İlişkin Açıklama yaptı: Bu yanlışın vebali Erdoğan-AKP iktidarındadır..!

HDP, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları Gültan KışanakFırat Anlı ve KJA Dönem Sözcüsü Ayla Akat Ata’nın tutuklanması sonrası bir açıklama yayımladı. Açıklamada “Erdoğan-AKP iktidarı Kürt halkının siyasi iradesine yönelik bu düşmanca tutumuyla demokratik siyasetin ve demokratik muhalefetin tasfiyesini hedefliyor” denildi.
HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) tarafından yapılan basın açıklaması şöyle:
"Keyfi ve hukuksuz gözaltı uygulamasından sonra siyasi ve hukuksuz bir tutuklama gerçekleşti. Diyarbakır halkının siyasi iradesi yok sayıldı. Yüz binlerce insanın oy vererek seçtiği Eşbaşkanlar Gültan Kışanak, Fırat Anlı ve KJA Dönem Sözcüsü Ayla Akat Ata mesnetsiz ve uydurma iddialarla tutuklandı.
"Erdoğan-AKP iktidarı Kürt halkının siyasi iradesine yönelik bu düşmanca tutumuyla demokratik siyasetin ve demokratik muhalefetin tasfiyesini hedefliyor.
"İktidar, Kürt halkı açısından sembolik ve tarihi bir değeri ve anlamı olan bir kentin seçilmiş iradesini çiğnemekten çekinmeyeceği mesajını verdi. Bu tarihsel bir yanlıştır. Bu yanlışın vebali Erdoğan-AKP iktidarındadır.
"Ne Kürt halkı ve siyasal hareketi, ne de Türkiye’nin demokrasi ve barış güçleri bu hukuksuzluklara, baskılara ve zulme boyun eğmeyecek ve diz çökmeyecek."

Sivas’ta katliam talimatı veren Karamollaoğlu, Saadet Partisi’nin yeni başkanı..'

Sivas Katliamı’nın yaşandığı 2 Temmuz 1993 tarihinde Refah Partisi’nden Sivas Belediye Başkanı olan ve katliamın başsorumluları arasında bulunan Temel Karamollaoğlu, Saadet Partisi’nin 6. Olağan Kongresi’nde partinin yeni genel başkanı seçildi.
Ankara Atatürk Spor Salonu’nda gerçekleştirilen kongrede bin 100 delegeden 891’i oy kullandı. Karamollaoğlu, 871 oy alarak genel başkan oldu.
Katliamda bizzat yer aldı, katilleri akladı
Karamollaoğlu, Sivas Katliamı’nın gerçekleşmesinde büyük pay sahibiydi. Cuma namazı çıkışında seslendiği gerici kitleye “Gazanız mübarek olsun” diyerek alenen katliam çığırtkanlığı yapan Karamollaoğlu, Madımak Oteli’nin etrafı sarıldığında otel önüne belediye araçlarıyla taş yığarak saldırıya doğrudan katılım da sağlamıştı.
2011’de CNNTürk’te 5N1K programına katılan Karamollaoğlu, Cüneyt Özdemir’in 35 insanın canlı canlı yakıldığını söylemesi üzerine ise “Cayır cayır yanarak ölmediler. Dumandan hayatarını kaybettiler. Buradaki tahriki söylemek istiyorum. Aradaki farkı biz görmezsek, bunu da söylemezsek, oradaki halkta farklı bir izlenim doğar” demişti.
Karamollaoğlu, vicdanının rahat olup olmadığı sorusuna ise “Bu yönüyle vicdanım rahat ama bu tür hadiselerin benim belediye başkanlığım döneminde olması yüzünden ise elbette üzgünüm. Yani hiçbir belediye başkanı böyle bir olayın kendi belediye başkanlığı döneminde, suçu olsun ya da olmasın, yaşanmasını istemez” yanıtı vermişti.

HANİ OHAL ESAS OLARAK DEVLETE KARŞI İLAN EDİLMİŞTİ?

sinan-olcan
12 Eylül askeri darbesinde Diyarbakır Cezaevi’nde işkence gören Dr. Sinan Olcan, 676 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle (KHK) meslekten ihraç edildi.
Resmi Gazete’de 675 ve 676 sayılı iki yeni KHK’la ile, aralarında Dicle Haber Ajansı ve Özgür Gündem Gazetesi’nin de olduğu bazı medya kuruluşları kapatılırken, son dönemde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeniden gündeme getirdiği rektörlük seçimleri kaldırılmıştı.
Yürürlüğe giren KHK ile görevden alınan Sakarya İl Sağlık Müdürlüğü’nde görevli 29 sağlık çalışanı arasında Olcan da bulunuyor
Olcan 12 Eylül darbesinde Diyarbakır Cezaevi’nde insanlık dışı işkence gördüğünü iddia ederek, 2011 yılında ’12 Eylül mağduru’ sıfatıyla darbenin başındaki isim olan Kenan Evren ile Deniz ve Hava Kuvvet Komutanları dahil olmak üzere askeri tüm görevlilerin cezalandırılmalarını isteyerek Sapanca Cumhuriyet Savcılığı’na dava dilekçesi vermişti.
‘Çöktürürlerdi, nefes alamazdık’
Diyarbakır Cezaevi’nde kendisine dışkı yedirildiğini belirten Olcan, yaşadıklarını şöyle anlatmıştı: “Mahkemelere giderken, Sabah 6’da kalkıyorduk. Bir duvarın önüne diziliyorduk. Marşlar eşliğinde, ayaklarımızda prangalar, göğsümüzde zincir ön ve arkadaki arkadaşlarımıza bağlanıyorduk, başımız önde eğik bizi arabalara koyarlardı. Çöktürürlerdi, nefes alamazdık. Önümüzde jandarmanın dipçiği ve postalları ile bizim sırtımızdan, başımızda hemen coplarlardı.”

Tutuklama Terörü Sürüyor: Kışanak, Anlı ve Akat tutuklandı. Kürt Halkının İradesi teslim alınamaz...!

tutuklama_kisanak_anli
15 Temmuz darbe girşimini Sivil darbeyle tamamlamaya çalışan Erdoğan'ın önderliğindeki AKP faşist diktatörlüğü sandıkta alamadığını kayyum kararnamaleriyle almaya çalışıyor. DBP-HDP belediye başkanlarını gözaltına alıp hayali iddialarla tutuklayan AKP faşizmi halkın iradesini hiçe sayarak darbe üstüne darbe yaptı. OHAL rejiminin esas olarak devlete karşı ilan edildiği iddialarının külliyen yalan ve esas hedefin AKP faşizmine karşı direnen devrimci-demkrat ve Kürt yurtsever muhalif güçler olduğu ı KHK kararlarNitekim, ıyla bir kez daha açığa çıktı.
Diyarbakır’da 25 Ekim akşamı gözaltına alınan Büyükşehir Belediyesi eş başkanlarından Fırat Anlı, İl Emniyet Müdürlüğü’ndeki 5 günlük sorgulamalarının ardından tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi. Sevk sonrası Fırat Anlı tutuklandı. Sorgusunun ardından Gültan Kışanak hakkında da tutuklama kararı çıktı.
Eş başkanların gözaltına alınmasından sonra belediyenin önündeki eylemde gözaltına alınan, Batman eski Milletvekili Ayla Akat Ata da çıkarıldığı savcılıkta sorgusundan sonra tutuklaması istemiyle sulh ceza hakimliğine sevk edildi. Ayla Akat Ata da sevk edildiği mahkemece tutuklandı.
Bu tutuklamalar açıktan Kürt halkının iradesini hiçe sayan ve emekçi halklara gözdağı veren bir saldırıdır. Bu faşist saldırının geri püskütülmesi için devimci-demokrat ve ilerici güçler sokağa çıkarak Kürt halkının iradesi sahip çıkmalı ve faşist kuşatmanın dağıtılması için mücadele etmelidirler. Aksi halde yeni tutuklama dalgaısnın kapıda oluğunu unutmayalım. Faşizmin anladığı tek dil örgütlü birleşik direniştir. Bunu yaratmak için öne çıkmalıyız.
ANF’nin haberine göre; gizlilik kararı olan soruşturmada Kışanak’ın “örgüt yöneticiliği”, Anlı’nın ise “örgüt üyeliği” iddialarıyla suçlandığı belirtildi. İddialara dayanak olarak ise eş başkanların belediye faaliyetleri ve DTK binasında yapılan toplantıların ortam dinlemeleri gösterildi.

29 Ekim 2016 Cumartesi

Seçimler Kaldırıldı, Rektörleri de Erdoğan Seçecek..!

Bakanlar Kurulu tarafından yayınlanan yeni kararnameyle rektörlük seçimleri de kaldırıldı.
Bugün akşam saatlerinde yayınlanan 676 sayılı Kanun Hükmünde kararname ile 2547 sayıı Yükseköğrenim Kanun değiştirildi. Değişiklik şöyle belirtildi:
MADDE 85- 2547 sayılı Kanunun 13.maddesinin (a) fıkrasının birinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Devlet üniversitelerinde rektör Yükseköğretim Kurulu tarafından önerilecek, profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Bir aylık sürede önerilenlerden birisinin atanmaması ve Yükseköğretim Kurulu tarafından, iki hafta içinde yeni adaylar gösterilmemesi halinde Cumhurbaşkanınca doğrudan atama yapılır.
"Rektörün görev süresi 4 yıldır. Süresi sona erenler aynı yöntemle yeniden atanabilirler. Ancak aynı Devlet üniversitesinde iki dönemden fazla rektörlük yapılamaz.Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil eder. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör, mütevelli heyetinin Yükseköğretim Kuruluna teklifi ve Yükseköğretim Kurulunun olumlu görüşü üzerine Cumhurbaşkanı tarafından atanır.”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “rektör atamalarındaki mevcut usulden vazgeçilmesi, üniversitelerimizin de ülkemizin de yararına olacaktır” demişti.
Erdoğan zaten rektör seçimlerindeki sıralamayı gözönünde bulundurmuyordu. Erdoğan şimdiye dek 74 üniversitedeki rektör seçiminin 29'unun birincisini atamadı.

Düzenlemenin önceki hali

a) (Değişik: 17/8/1983 - 2880/7 md.) (Değişik birinci paragraf: 18/6/2008-5772/2 md.) Devlet üniversitelerinde rektör, profesör akademik unvanına sahip kişiler arasından görevdeki rektörün çağrısı ile toplanacak üniversite öğretim üyeleri tarafından seçilecek adaylar arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Rektörün görev süresi 4 yıldır. Süresi sona erenler aynı yöntemle yeniden atanabilirler. Ancak iki dönemden fazla rektörlük yapılamaz. Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil eder. Rektör adayı seçimleri gizli oyla yapılır. Oy veren her öğretim üyesi oy pusulasına yalnız bir isim yazabilir. Birinci toplantıda öğretim üyelerinin en az yarısının hazır bulunması şarttır. Bu sağlanamadığı takdirde toplantı 48 saat ertelenir ve nisap aranmaksızın seçime geçilir. Bu toplantıda en çok oy alan altı kişi aday olarak seçilmiş sayılır.
"Yükseköğretim Genel Kurulunun bu adaylar arasından seçeceği üç kişi Cumhurbaşkanlığına sunulur. Cumhurbaşkanı, bunlar arasından birini seçer ve rektör olarak atar. Yeni kurulan üniversitelere rektör adayı olarak başvuran profesörler arasından Yükseköğretim Genel Kurulunun seçeceği üç aday Cumhurbaşkanlığına sunulur. Cumhurbaşkanı, bunlar arasından birini seçer ve rektör olarak atar. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör adaylarının seçimi ve rektörün atanması ilgili mütevelli heyet tarafından yapılır.
Rektörlerin yaş haddi 67 yaştır. Ancak rektör olarak atanmış olanlarda görev süreleri bitinceye kadar yaş haddi aranmaz.

TV10 protesto eylemi: Sazımızla sözümüzle direneceğiz..!

Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile kapatılan kanallardan birisi olan TV10’un kapatılması Taksim Galatasaray Meydanı’nda protesto edildi. Eyleme çok sayıda Alevi örgütü temsilcisi ve sanatçı ile Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu da katıldı.
“Alevilerin sesi TV10 susturulamaz!” pankartının açıldığı eylemde AKP Gençlik Kollarının düzenlediği yürüyüşü gerekçe gösteren polis ‘Size karşı bir saldırı olursa sorumlusu biz değiliz’ diyerek eylemin bitirilmesini istedi.
‘ALEVİLER YAŞADIKLARINI DUYURAMIYOR’

Eylemde konuşan TV10 Yönetim Kurulu Başkanı Veli Büyükşahin, “Mahkemelerde Alevilerin davaları görülüyor. Uğur Kurt’un davası, Pir Sultan Aptal Cemevi davası görüldü. Orada medyayı, televizyonları göremiyoruz. TV10’u kapattılar. Alevilerin sesini kıstılar. Aleviler yaşadıklarını duyuramıyorlar. O yüzden biz TV10’un kapatılmasının Alevilerin susturulması anlamına geldiğini söylüyoruz. Biz ekranlarımızda televizyonumuz kapatıldığı ana kadar sevgiyi, barışı, birlikte yaşamayı sazlarımızla sözlerimizle, semahlarımızla, cemlerimizle bir şekilde yansıtmaya çalıştık. Ama sesimizin kısılmasıyla birlikte maalesef Türkiye’de çatışmalar ve savaş dili hakim olmuştur. OHAL’den sonra Aleviler, Kürtler, sanatçılar, aydınlar, yazarlar, kadınlar, işçiler, ezilenler zarar gördü” dedi. TV 10 ile ilgili yasal süreçten de bahseden Büyükşahin, “Televizyonumuzla ilgili gerek OHAL’e itirazın yapılması, gerek Anayasa Mahkemesi, Danıştaya itirazların yapılması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine itirazların yapılması süreci devam ediyor. İmza kampanyaları devam ediyor bir taraftan. Bizim sesimizi susturamazsınız sazlarımız susmayacak” dedi. Sanatçılar adına konuşan Metin Karataş, “Bizleri, bu toplumun sanatçıları, aydınları, yazarları, çizerleri olarak susturamayacaklar. TV10 gibi azınlıkların, dışlananlarının sesi olan kanalları kapatmakla bizi susturamayacaklar” diye konuştu. Sanatçılar konuşmaların ardından türküler söyledi. 

DİYANETİN KADINLARIN KILLARIYLA UĞRAŞTIĞI BİR DÖNEMDE OKUNMASI GEREKEN BİR YAZI ..!

Mümkünse okumadan beğenmeyin ... paylaşmayın..
Yumurtalar izin verdiği sürece ayda bir kanıyor, adına regl deniyor ama o da ayıp. Ve insan
”Kadın değil, Keçi boynuzuyuz!
Sayelerinde çırılçıplak geziyoruz memlekette. Gözlerini, sözlerini eksik etmiyorlar çünkü üzerimizden. Ne kadar giyinsek de fark etmiyor, kafalarında hep çıplağız biz. Kıyafet özgürlüğümüz elimizden alındığı gibi, bedenimiz de bize ait değil.
Memelerimiz var mesela; ama bizimle alakaları yok. "Eski Başbakan''ın" şiddetle tavsiye ettiği üzere, doğuracağımız üç çocuk için, kutsal ailenin yapıtaşı, kutsal süt ünitesi onlar. Emzirme sutyeniyle sıkı sıkı korunsun, uslu uslu otursunlar. O kadar! Olur da elbisemizin penceresinden aksilik yapıp görünmeye kalkarlarsa vay hallerine! Elinde kumanda, kanal kanal gezen iktidar partisinin genel başkan yardımcısı düzeyinde muhatap alınıp kovulurlar.
• • •
Vajinamız var mesela; ama vajina dememiz ayıp. Böbrek, dalak gibi bir organ ama Başbakan yardımcısı tarafından yüz kızartan sözcükler listesine alındı. Yumurtalar izin verdiği sürece ayda bir kanıyor, adına regl deniyor ama o da ayıp. Kısık sesle ‘halam geldi’ dememize izin var. Bu eşsiz benzetmenin çıkış noktasını bulmak için geleneklerimizin karanlık dehlizlerine dalmaya hiç niyetim yok. Ama bu regl öyle ayıp bir şey ki, ramazanda toplum içinde yemek yiyen başörtülü kadınlar böylece regl olduklarını ilan etmiş sayıldıkları için, elbette ki bir erkek tarafından kınandı. Başörtülü bir kadın ramazanda oruç tutmuyorsa vajinası kanıyordur çünkü, misal şeker hastası olma ihtimali bu kafa için fazla bilimsel.
• • •
Dudaklarımız var bizim. Kırmızı çok yakışıyor. Ama işte, erkek üzerinde bir kilo keçiboynuzu yemişcesine afrodizyak etkisi yaratabileceğinden, THY’de kurum düzeyinde tartışıldı. Hostes kırmızı ruju sürünce ne olacak, servis yaparken, demli çay isteyen yurdum erkeğinin aktive olan testosteronu, kalbinde meydana getirdiği ritim artışıyla bedenini titretip, sıcak bardağı üzerine dökmesine neden olacak! Kırmızı rujuyla, “içecek ne alırsınız efendim” diyen kadının dudaklarının arasındaki bu büyük tehlikeye “dur” demek elbette yine erkeklerin işi.
• •
Özgürlüklerimiz için sokağa çıktığımızda, devletin polisi saçımızdan sürükleyip, vura vura kalçamızı kırdığında, adı hatırlanmayan, -aslına bakarsanız gerek de duyulmayan-, Başbakan tarafından “ bir tane ‘kız’ mıdır, ‘kadın’ mıdır artık bilemem” olarak seslendiği insanlarız biz. Ya üzerinden etiketi sökülmemiş yeni bir tişört, ya paketi açılmış eski bir hediye… Çok afedersiniz o yüz kızartan vajinanın içindeki zar da bizim değil elbet, erkeğe sunmakla yükümlü olduğumuz, bize emanet edilmiş hazine o.
• • •
Eşşek gibi çalışırız ama emeğimiz bizim değil. Merdiven altlarında, pencere pervazlarında güvencesiz, üç paraya çalıştırılıp görmezden geliniriz. Kadının yeri evi tabii de, mecburiyet olunca… Gerçi iki ucu kakalı çomak! Kadınlar iş aradığı için işsizliğin yüksek olduğu, bakan düzeyinde ciddiyetle öne sürülmüştü. En iyisi gözden ırak olsunlar, erkeklerin istemeyeceği işleri yapsınlar, bir de çok kazanıp şımarmasınlar. Mazallah kendimize güvenimiz falan gelir, başlarım böyle hayata deyip, çekip gideriz! Gerçi bu asiliğin de çaresine bakılmış. Sokak ortasında öldürülmemizin önünde pek bir engel yok. Cezası, ‘namus temizliği’ne davetiye… Tahrik indirimi memleketin erkeklik haklarının en iyi avukatı.
• • •
Biz varız ama, biz bize ait değiliz. Başbakan düzeyinde dillendirilen kürtaj yasağı, “anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, anası ölsün,” şeklinde başkent belediye başkanı düzeyinde ve “tecavüze uğrayan doğursun, devlet bakar,” şeklinde de bakan düzeyinde ele alınmış; ancak dibin dibi olarak tanımlanabilecek olan açıklama, görevi insanlığa karşı işlenmiş suçları araştırmak olarak belirlenmiş meclis insan hakları komisyonu başkanından gelmişti. “Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masumdur.”
• • •
Onlar, günde beş kadının öldürüldüğü, son on yılda kadın cinayetlerinin yüzde bin dört yüz arttığı memleketimizin iktidar temsilcileri. “Biz karısını kırk yerinden bıçakladıktan sonra sokak ortasında bırakan bir ahlaksız kocayı bu güne kadar duymamıştık” diye şaşıran Bülent Arınç’ın yol arkadaşları. Bugünlerde bir hayadır, iffettir almış yürüyor. Sıfırlanamayan paralarla, kirli ortaklıkla, özgürlüğü ve hayatı yalan dolanla elinden alınmış insanlarla, öldürülen çocuklarla, çekirdek gibi çitlenen işçilerle, tabutu bedeninden ağır çeken Berkin’le, onun acılı anasını yuhalatmakla falan ilgili değil. Mesele kahkaha; ama durum gülünç değil.
• • •
Kadınlar toplum içinde kahkaha atmasın, demek; kadın katillerinin “güldü, tahrik etti, vermedi, öldürdüm” savunmasının temelini oluşturuyor. Bu, komşumuz X efendinin ağzından dökülmüş bir saçmalık olsaydı, karşısına geçip katıla katıla güler, kapısını çalıp “kim o?” dediğinde, vajina der eğlenirdik. Ama değil… Bülent Arınç, AKP’nin kadına bakışını temsilen yaptığı konuşmayla gündemi değiştirmiyor, aksine on iki yıldır hiç değişmeyen kendi gündemlerini hatırlatıyor. Örtülü, örtüsüz bütün kadınların vücudunu, gözleri ve sözleriyle yıllardır çıplaklaştırmaları hiç gülünç değil, aksine çok korkutucu. Haramdan, kıyımdan değil de, vajinadan utanıp kahkahayla irkilen bir zihniyetten ve her gün kadınları hedef alan bu tacizden nasıl kurtulacağız? Asıl soru bu.”
Gözde Bedeloğlu / Bunları yazmak cesaret ister de, anlamak için de insan olmak lazım!..