28 Şubat 2017 Salı

Yüksekdağ'dan mesaj var: Kadınlar, kendi varlıklarını hep hayır diyerek inşa etti..!

Evrensel'de yer alan habere göre, HDP grup toplantısının gündeminde 8 Mart ve başkanlık referandumu vardı. HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir, konuşmasının ardından vekilliği düşürülen Eş Genel Başkan Figen Yüksekdağ’ın mesajını okudu.
Tutuklu bulunan Yüksekdağ'ın mesajı şöyle:
“Faşizmi, diktatörlüğü ve tekçi anlayışı yıkacak olanın kadınlar olacağını söylerken kuru bir propaganda yapmıyoruz. Çok somut bir temele dayanıyoruz. Kadınlar, Hayır'ın en doğal örgütleyicileridirler. Zira biliyoruz ki kadınlar, kendi varlıklarını tarih boyunca hep hayır diyerek inşa ettiler. ‘Hayır’ dediğimiz zaman gerçekten yaşayabildik. Kocaya, sevgiliye, patrona, devlete, kısacası erkek-egemen bütün kurumlara, bütün tavırlara ‘Hayır’ dedikçe kadın olduk, özgür olduk, biz olduk. İşte bugün de kadınlar olarak yapacağımız şey, çok iyi bildiğimiz bu iradeyi, yani direnme, reddetme ve kendi alternatifini inşa etme iradesini herkese yaymaktır. İşte, önümüzdeki 8 Mart'ta da, bin yıllara dayanan bu gücümüzü, yani reddetme gücümüzü, tüm meydanlarda, alanlarda, sokaklarda egemenlerin yüzüne bir kez, bin kez daha, milyonlarca kez daha haykıracağız: Hayır! Biz, başka dünya inşa edeceğiz!”


MetroPoll’den referandum anketi: Gençler sandığa giderse ‘Hayır’ daha da güçlenir..

lyas 19 yaşında (isim değiştirilmiştir)… Bir mantıcıda garsonluk yapıyor. Referandumda oy kullanıp kullanmamaya henüz karar vermemiş. "Bakalım, göreceğiz” diyor. Uzmanlara göre, onun ve akranlarının oy kullanıp kullanmama kararı referandum sonucunu etkileyen önemli faktörlerden biri olacak.
MetroPoll araştırma şirketinin Şubat ayı içinde yaptığı ve DW Türkçe ile paylaştığı son ankete göre, Türkiye genelinde sandığa gitmeme oranı yüzde 18 iken 18-24 yaş arasında bu oran yüzde 46'ya çıkıyor.
MetroPoll'ün sahibi Prof. Özer Sencar "Türkiye genelinde katılım yüzde 83 civarında görünüyor. Eğer bu seviyede kalırsa ‘evet' ve ‘hayır' oylarının şansı eşit. Ancak katılım yüzde 85'in üzerine çıkarsa ‘hayır' çıkma şansı daha güçlü” analizini yapıyor.
Gençlerin 'evet' deme oranı yüzde 26
Ankete göre, bütün yaş gruplarında üniversite mezunlarının "evet” deme oranı 26 iken "hayır” oranı yüzde 59. Sencar bu tablo ışığında "Özellikle eğitimli gençlerin referanduma katılımının artması, sonucu ‘hayır' yönünde etkileyebilir” diyor.
Sonuç belli intibası
Sencar'a göre gençlerin sandığa gitmeme nedenlerinden biri de sonucun belli olduğu izlenimi. Kendi oylarının bir fark yaratmayacağını düşünüyorlar. "Referandumun sonucu ne olur?” sorusuna gençlerin yüzde 56'sı "Evet çıkar”, yüzde 31'i ise "Hayır çıkar” yanıtını veriyor.
Sosyal medyada büyük veri davranış analizi yapan İstanbul Ekonomi Araştırma'nın Genel Müdürü Can Selçuki bunu "Evet veya hayır kampında oluşan bir intiba, mesela nasıl olsa kaybedileceği veya seçim sonuçlarının adil ölçülmeyeceği senaryoları üzerine yazılan yazılar, ana haber kaynağı sosyal medya olan genç seçmen üzerinde etkisini çok kuvvetli şekilde gösteriyor” diye açıklıyor.
İşsizlik nasıl etkiliyor?
Türkiye genç işsizliğinin yüzde 22.6'ya yükseldiği bir dönemde referanduma gidiyor. Sencar "İşsizlik oy verme davranışını ya olumsuz ya da sandığa gitmeme şeklinde etkiler” yorumunu yapıyor.
Sokakta ise hayatını kazanmak için mücadele veren gençlerin referanduma yaklaşımları birbirinden farklı.
21 yaşındaki Hasibe (isim değiştirilmiştir), bir iş görüşmesine girmeden önce DW Türkçe'nin sorularını yanıtlıyor. Kadrolu bir sekreterlik işi aradığını söylüyor. Referandumda oylanacak değişiklikleri araştırmamış ancak "evet” yönünde oy kullanmaya karar vermiş. "Özel bir nedeni yok, ailem de böyle oy kullanacak, partiyle ilgili bir karar” diyor.
19 yaşındaki Harun İ. lise öğrencisi. Her hafta sonu Sultanbeyli'deki evinden Kadıköy'e gelerek günde 10 saat broşür dağıtıyor. Günlük yevmiyesi 46 TL. Türkiye'deki yaşam koşullarını değerlendirirken "Bilmem, herhalde parası olana güzeldir” diyor. "Hayır" deme eğiliminde. Kadıköy'de düzenlenen "hayır” etkinlikleri vesilesiyle bu kararı aldığını söylüyor.
Gençlerde kutuplaşma var
MetroPoll'ün anketine göre, 18-24 yaş grubunda "evet” diyenler yüzde 37.5, "hayır” diyenler ise yüzde 43. Kararını vermiş olan bu gençlerin açıklamaları toplumdaki kutuplaşmanın onlara da sirayet ettiğini gösteriyor.
Ali (21) lise mezunu. Ailesinin otoparkını işletiyor. Referandumda oy kullanıp kullanmayacağı sorulunca "Vatan söz konusu olunca tabii ki sandığa gideceğiz ve ‘evet' diyeceğiz” yanıtını veriyor. Kararını "Görünen köy kılavuz istemez, yapılan iş ortada, kişiler ortada, Türkiye için her şey daha iyi olacak” diye açıklıyor. "Zaten hayır diyenlerin hepsi hapiste. Hepsi vatan haini!” diyor.
Özge Ç. (18) lise son sınıf öğrencisi. Bu yıl üniversite sınavına girecek. Astronot olmak istediği için matematik bölümünü seçecek. "Araştırdım, bu sistemle neler yaşarız ya da neler yaşayamayız anlamaya çalıştım, çok saçma geldi, ben ‘hayır' diyorum” diyor. Önerilen değişikliklerin Cumhuriyet'le çeliştiğini düşünüyor ve "Cumhuriyet adına hayır diyeceğim” şeklinde konuşuyor
MetroPoll'ün anketine göre, Ali ve Özge'nin aksine, 18-24 yaş arasındakilerin yüzde 19.5'i hala kararsız. Sencar bu kesim "muhtemelen aynı zamanda sandığa da gitmeyecek olanlar” diyor. Şimdi 16 Nisan'da onların ne karar vereceği merak ediliyor.
Kaynak: (Deutsche Welle Türkçe)


AKP’li başkanın oğlu olan öğretmen, çocuğa cinsel istismardan tutuklandı..!

Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesisinde Yavuz Ortaokulu’nda Fen Bilgisi ve Teknoloji öğretmeni olarak görev yapan evli ve 2 çocuk babası Erdem Özdemir (36), lise öğrencisi bir kız çocuğuna cinsel istismar suçundan tutuklandı. Zanlı, savcılık ve mahkeme ifadesinde suçunu kabul etti. Özdemir’in Gölbaşı Belediye Başkanı AKP’li Yusuf Özdemir’in oğlu olduğu ortaya çıktı. Erdem Özdemir’in avukatı Gökhan Çağlayan, “Şüpheli belediye başkanımızın oğludur. Tutuklanması halinde telafisi imkânsız zararlar doğacaktır” diyerek savunma yaptı.
Evli ve 2 çocuk babası öğretmen Erdem Özdemir, 23 Şubat günü mağdure kız çocuğunu ilçe merkezinden alarak Karaburun Köyü yakınlarına götürdü. Bir polis durum fark ederek olay yerine gitti ve durumu jandarmaya bildirdi. Zanlı Erdem Özdemir, mağdure ile geçen nisan ayında "samimi olduklarını" söyleyerek, geçen yıl aralık ayında çocuğa cinsel içerikli mesaj ve fotoğraflar gönderdiğini ve çocuğa cinsel istismarda bulunduğunu savcılık ve mahkeme ifadesinde kabul etti. Zanlı Özdemir, savcılık ifadesinde mağdur küçük kıza bir sırt çantası hediye aldığını söylerken, savcılık ve mahkemedeki ifadesinde küçük kıza onunla evleneceğini söylediğini, onu sevdiğini, rızası dışında bir şey yapmadığını savundu.
‘Babası belediye başkanı’
Şüphelinin avukatı Gökhan Çağlayan ise savunmasında şüphelinin olayı bütün açıklığıyla anlattığını belirterek, “Şüpheli belediye başkanımızın oğludur. Tutuklanması halinde telafisi imkânsız zararlar doğacaktır. Şüpheli sabit ikametgâh sahibidir, delil karartma şüphesi söz konusu değildir. Adli kontrol hükümleri uygulanarak şüphelinin serbest bırakılmasını talep ederiz” dedi.
‘Nitelikli cinsel istismar’
Gölbaşı Cumhuriyet Savcılığı’ndaki ifadesinin ardından Adıyaman Gölbaşı Sulh Ceza Hãkimliği’ne sevk edilen zanlı Erdem Özdemir, “Çocuğun nitelikli cinsel istismarı” suçundan tutuklandı. Mahkeme kararında, mevcut delil durumu ve kuvvetli şuç şüphesinin sübut bulması, suçun katalog suçlardan olması, sanığın üzerine atılı suçun ceza miktarı, henüz delillerin tam olarak toplanmamış olması, şüphelinin delilleri karartma ihtimalinin bulunması, adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının işlendiği iddia olunan suç açısından yetersiz kalacağına hükmetti.
AKP’li Başkan Özdemir: Olayı tam bilmiyorum
AKP’li Belediye Başkanı Yusuf Özdemir ise “Gizlilik kararı olduğu için bize bilgi verilmedi. Olayı tam olarak bilmiyorum. Bir kumpas mıdır bilmiyorum?” dedi Oğlunun savcılık ve mahkeme ifadesinde suçunu itiraf ettiğini belirterek, avukatın savunmasını “Şüpheli belediye başkanımızın oğludur. Tutuklanması halinde telafisi imkânsız zararlar doğacaktır” dediğini sorduğumuz Özdemir, “Biz avukat tutmadık. CMK’den verilen avukat mı bilmiyorum. Gizlilik kararı olduğu için bize hiçbir bilgi verilmedi. Biz de net olarak bilmiyoruz” diye konuştu.

28 Şubat döneminde idamla yargılanan Hüda Kaya: Dindarlar iktidara gelince işkenceler azalacak sanıyorduk ama daha da arttı!

28 Şubat döneminde 146. maddeden idam cezasıyla yargılanan HDP'li Hüda Kaya, "28 Şubat’ta cezaevine fotoğraf çekilirken dahi başörtümü çıkarmamı dayatanlarla, 15 yıllık AKP iktidarında yatak odama müsait olmadığım bilindiği halde saldıranlar, beni taciz edenler arasında nasıl bir zihniyet farkı var?" dedi.
"Dindarlar yönetime gelince işkenceler azalacak, yönetim şeffaflaşacaktı" diyen Kaya, "İşkenceler fazlasıyla devam ediyor. Her bir cezaevi bir derebeylik gibi. Tekirdağ Cezaevinde oğlumun ve diğer mahkumların yaşadıklarını ifade etmek için ‘burası bir derebeylik mi’ dediğim için 'devlet memuruna hakaret'ten yargılandım, ceza aldım" diye konuştu.
Kaya, 28 Şubat post-modern darbesinin yıl dönümünde Meclis'te bir basın toplantısı düzenledi.
DHA'nın haberine göre Hüda Kaya, şunları söyledi:
"Bugün 28 Şubat post modern darbe sürecinin yıl dönümü. O günden bugünlere geldik. Ülkemizde her dönem, bu yurdun insanlarının bir kısmı hep ötekileştirildi. Ama kimliği, ama inancı, ama dili sebebiyle hiçleştirilmeye çalışıldı.
Biz başörtülü kadınlar, başörtülülerin de özgür olmasını istemiştik. Binlerce kadının hayatlarına müdahale edildi, aileleriyle birlikte bedel ödemeye mahkum edildiler. Bizler bu ülkede nefes alamaz olduk. Sadece eşit şekilde kamu haklarından yararlanma talebimizi ifade etmek için yıllarca yargılandık.
"15 yıllık AKP iktidarında halay çeken gençlere terörist ithamı yapılıyor"
AKP iktidarının 3. dönem seçimlerinde bile hiçbir yasal engel olmamasına rağmen aday gösterilmemesini kabul etmedik, başörtülü aday yoksa oy da yok diyerek tepkimizi gösterdik.
15 yıllık bir AKP iktidarından sonra bile bugün imam hatipli gençler sadece halay çektiler diye teröristlikle itham ediliyor ve bedel ödemeye mahkum ediliyorlar. İkisinin arasındaki fark ne?
"Dindarlar gelince işkenceler azalmadı, arttı"
28 Şubat’ta cezaevine fotoğraf çekilirken dahi başörtümü çıkarmamı dayatanlarla, 15 yıllık AKP iktidarında yatak odama müsait olmadığım bilindiği halde saldıranlar, beni taciz edenler arasında nasıl bir zihniyet farkı var?
Dindarlar yönetime gelince işkenceler azalacak, yönetim şeffaflaşacaktı. İşkenceler fazlasıyla devam ediyor. Her bir cezaevi bir derebeylik gibi. Tekirdağ Cezaevinde oğlumun ve diğer mahkumların yaşadıklarını ifade etmek için ‘burası bir derebeylik mi’ dediğim için 'devlet memuruna hakaret'ten yargılandım, ceza aldım.
"Bugün hem başörtülü hem başörtüsüz kadınlar cezaevlerinde"
Hem suçlu hem güçlü olmanın ne demek olduğunu biz bu iktidar zamanında daha iyi anladık. İnsanlarımız vicdanını, adaleti, doğru olan ne varsa kaybetmekle karşı karşıya. Toplumsal bir kaygı yaşanıyor. Cezaevlerinde ahlar arşa kavuşmuş durumda. Adalet Bakanı'na ve kamuoyuna duyurmam için bana gelen bir örnek: Şakran Cezaevinde kadınlara uygulanan işkencenin haddi hesabı yok. Ama bir yandan da dindar kadınlara yönelik uygulamaların nasıl sürdüğünü görüyoruz. Kadınlar ne banyo edebiliyorlar, ne çamaşır yıkayabiliyorlar. Çok kısa sürede gelen su, gece yarısı ansızın geldiğinde bile bilerek kesiliyor. Gardiyanlar, “Kovaları doldurun, istediğiniz zaman yıkanırsınız” diye dalga geçiyorlar. Abdest alamayan kadınlara, “Bize mi sordunuz” deniliyor. İnançlarıyla dalga geçilerek taciz ediliyor.
"Benim başörtülü bacım" diye yeri göğü inletenler; başörtülü veya başörtüsüz kadınlar, bugün hem cezaevlerinde hem yaşamın içinde zulümlerden, şiddetten, tacizlerden dolayı nefes alamaz durumdalar.
"Zalimler yakında nasıl bir devrimle devrileceklerini göreceklerdir"
28 Şubat sürecinde bizler için çok anlamlı olan, dilimizden düşürmediğimiz bir ayetle tamamlamak istiyorum. Bu ayeti 28 Şubat sürecinde imam hatip lise öğrencisi kızım bir radyo programında okumuştu. Bu ayeti, devlete yönelik söylediği iddiasıyla yargılandı ve 2 yıl hapis cezası aldı. Bütün darbe sürecini yaşatanlar, dayatanlar için bu ayet bugün bu ayet çok güncel ve anlamlı. Bugünkü zihniyetlere tekrar ifade ediyorum: Şuara 227 der ki: Zalimler yakında nasıl bir devrimle devrileceklerini göreceklerdir.

27 Şubat 2017 Pazartesi

AKP’de Alevilere Yeni Açılım; Kurtulmuş: Hazreti Ali'nin doğum gününü kutlayacağız..!

 Parti hükümetleri döneminde zaman zaman Alevi raporları hazırlanmasına karşın ‘Alevi açılımı’ rafta bekletilirken, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş bugün İzmir’de cemevini ziyaret etti. Kurtulmuş ziyaret sonrası yaptığı açıklamada, “Allah nasip ederse Türkiye’de 1980 darbesinden bu yana bir türlü yapılmayan, yasaklanmış gibi olan Hazreti Ali’nin doğum günü olan 21 Mart kutlamasını Ankara’da yapacağız. Bu anlamda Alevi kardeşlerimizle, yurttaşlarımızla devletin yeniden barışması anlamında olan bir tören olacaktır” dedi.
Manisa’daki programının ardından İzmir’e geçen Kurtulmuş, Çiğli ilçesine bağlı Güzeltepe Mahallesi’nde bulunan Hazreti Hüseyin Cemevi’ni ziyaret ederek, cemevi başkanı Ali İhsan Şahin’den faaliyetleri hakkında bilgi aldı.
‘ALEVİ BEKTAŞİ GELENEĞİ OLMASA BİR ÇOK FETİH OLMAZDI’
Kurtulmuş, burada yapılan hizmetlerin çok değerli olduğunu söyleyerek, Türkiye’de, Anadolu topraklarında, Rumeli topraklarında, Alevilik Bektaşilik ile Sünniliğin beraber, yan yana hiç bir problem olmadan asırlar boyunca yaşadığını kaydetti.
Alevi Bektaşi geleneği olmasa Osmanlı’nın bir çok fethinin olmayacağını ifade eden Numan Kurtulmuş, “Osmanlı ordusunun dirliğinde, düzeninde Alevi Bektaşi dergahlarının fevkalade önemli yeri olmuştur. Toplumsal birliğimizin, dirliğimizin sağlanmasında da önemli yeri olmuştur” ifadelerini kullandı.
‘CEMEVLERİNİN ÇALIŞMALARI ÇOK ÖNEMLİ’
Kurtulmuş, şöyle devam etti:

“Alevi kardeşlerimizin inançlarını, erkanlarını, kendi yollarını öğretecek bu tür dergahlara ihtiyaç vardır. Böylece genç nesillerimizin inanç dışı yollara sapmasını ve ülkenin birliğini, dirliğini ortadan kaldıracak düşüncelerin, fikirlerin, akımların içinde kalmasını önlemek gerekiyor. Bunun için buradaki çabanız bir takım kurslar, eğitici faaliyetlerin ötesinde çok önemli bir çalışma. Türkiye’nin özellikle toplumsal birliğe ihtiyacı olduğu bir dönemde bu faaliyetlerin çok büyük önemi var. Allah nasip ederse Türkiye’de 1980 darbesinden bu yana bir türlü yapılmayan, yasaklanmış gibi olan Hazreti Ali’nin doğum günü olan 21 Mart kutlamasını Ankara’da yapacağız. Alevi kardeşlerimizle, yurttaşlarımızla devletin yeniden barışması anlamında olan bir tören olacaktır. Orada da bu geleneği sürdüren büyük kitlelerin bir araya geleceğini ümit ediyoruz. Bu çalışmalarınızı Allah bereketlendirsin. Cenabı Allah hepimize Hazreti Ali efendimizin, Hazreti Hüseyin, Hazreti Hasan efendilerimizin yoluna uygun bir şekilde yaşamayı, inanmayı, düşünmeyi nasip etsin.”

OHAL’de en az 1180 işçi yaşamını yitirdi: İş cinayetlerine hayır..!

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, OHAL koşulları altında geçen yedi ay boyunca iş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçilere dair hazırladığı raporla “İş cinayetlerine hayır” dedi. Meclisin hazırladığı rapora göre OHAL’le geçen yedi ayd a1180 işçi yaşamını yitirdi.
İSİG Meclisi; hazırladıkları raporu proje okullar uygulaması nedeniyle sürgüne dilen, KHK’lerle ihraç edilen ve ihraçlar nedeniyle yaşamın yitiren emekçilere ithaf etti. İktidarın 2013 yılında çıkardığı İş Sağlığı ve Güvenliği yasasıyla iş cinayetlerinin azalması beklenirken aksine hızla arttığına dikkat çeken İSİG Meclisi, OHAL’in millete değil devlete olduğu sözlerinin de yalan olduğunu ifade etti. OHAL-KHK rejiminin emekçilere karşı ve patronların yararına bir uygulama özelliği taşımasının nedenini soran İSİG Meclisi, “OHAL ilanı sonrası ilk uygulama, zaten son derece zayıf olan emekçilerin iş güvencelerini koruyan yasaları fiilen ortadan kaldırmak olmuştur…zorunlu BES (Bireysel Emeklilik Sigortası) kesintisi yapılması ve kiralık işçilik düzenlemesi uygulamaya konulmuş; yani çalışma standartları ve sosyal haklar daha da geriletilmiştir” dedi.
OHAL’de sermayeye teşvik, işçiye ölüm
OHAL’in sermaye için teşvikleri getirdiğini vurgulayan İSİG Meclisi, iş cinayetlerinin ise OHAL sonrası bir evvelki yılla kıyasla yüzde 14 arttığını belirtti. İşçilerin çalışma koşullarının kötüleştiğini söyleyn İSİG Meclisi, iş cinayetlerinin ise seri ve sürekli bir biçim aldığının altını çizdi.
Hukukun da işçiler aleyhine patronlar lehine hayata geçtiğini vurgulayan meclis, kamu kurumları ve 50’den az işçisi olan az tehlikeli işyerlerinde uzman ve hekim çalıştırma zorunluluğunun 1 Temmuz 2017 tarihine ertelendğini hatırlattı.
İş cinayetleri sonrası adaletsizlik ve cezasızlığın sürdüğünü ifade eden meclis, işçi sağlığı ve iş güvenliği için mücadele edenlere dönük ise KHK ile işten çıkarma saldırıları gerçekleştiğini belirtti:
İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde Taş-İş-Der Başkanı ve İSİG işyeri temsilcisi hastabakıcı Cemal Bilgin, servislere verilen yemekten dolayı 50 civarı işçi ve hasta yakınının salmonella bakterisi yüzünden rahatsızlanmasını dile getirdiği ve bir şey yapılmamasına karşı çıktığı için, yani “yasal görevini yaptığı için” işten atılmıştır. Hastane içinde direniş yapılmasına müdahale edilmiş ve Cemal zorla dışarıya çıkarılmıştır.
İş cinayetlerine hayır
Referandumda tavır belirlemenin önemli olduğunu belirten İSİG Meclisi, iş cinayetlerine karşı can güvenliği için birlikte mücadele ettiği işçilere, işçi ailelerine, hekimlere, mühendislere, akademisyenlere, iş müfettişlerine, gazetecilere çağrıda bulundu:
Bir siyasi partiye oy vermiyoruz. İş cinayetlerini daha da artıracak, tamamen patronların lehine olacak bir sistemi OHAL-KHK sürecinin süreklileşmesini oylayacağız. Bugüne kadar hangi partiye oy vermiş olursak olalım bu sefer iş cinayetlerine karşı tek bir ses olalım… 16 Nisan Referandumu’nda “İş cinayetlerine HAYIR!”
İş cinayetlerinin yıllara göre dağılımı
2013 yılında en az 1235 işçi,2014 yılında en az 1886 işçi,
2015 yılında en az 1730 işçi,2016 yılında ise en az 1970 işçi yaşamını yitirdi…
2014 yılında tarihimizin en büyük işçi katliamı olan Soma’nın yanısıra birçok toplu işçi ölümü yaşanmış ve 1886 işçinin yaşamını yitirdiği bir yıl yaşamıştık. Geçen yıl Soma’sız 1730 iş cinayeti vardı. 2016 yılında ise 1970 işçinin aramızdan ayrıldı. Sorunun çözümünün ilk adımının yasalarla değil işçilerin işyerlerinde söz ve karar hakkının olmasıyla çözülebileceğini belirtmiştik. Ancak tarihimizin en üst düzeyde iş cinayetinin geçen yıl yaşanması işçilerin üretimde karar süreçlerinden dışlandığını göstermektedir.
(Yıllara göre iş cinayetleri grafiğini tamamlayan) OHAL’le geçen 7 ayda iş cinayetlerinin aylara göre dağılımına bakarsak;
Temmuz ayının son on gününde en az 63 işçi,Ağustos ayında en az 206 işçi,Eylül ayında en az 150 işçi,Ekim ayında en az 169 işçi,Kasım ayında en az 196 işçi,Aralık ayında en az 141 işçiOcak ayında en az 161 işçi,Şubat ayının ilk yirmi gününde ise en az 94 işçi yaşamını yitirdi…
OHAL ile birlikte 2016 yılında evvelki aylara göre iş cinayetlerinde yüzde 9 artış vardır. Bu durum işçilerin ülkemizde ve işyerlerinde söz ve karar süreçlerindeki dışlanmasının pekiştiğini ifade etmektedir.
OHAL’le geçen 7 ay ile geçmiş yıllardaki aynı dönemin karşılaştırmasını yaparsak;
21 Temmuz 2013 ile 20 Şubat 2014 arasında en az 815 işçi,
21 Temmuz 2014 ile 20 Şubat 2015 arasında en az 996 işçi,
21 Temmuz 2015 ile 20 Şubat 2016 arasında en az 1036 işçi,
OHAL dönemi olan 21 Temmuz 2016 ile 20 Şubat 2017 arasında ise en az 1180 işçi yaşamını yitirdi…
Çok net bir biçimde OHAL döneminde iş cinayetlerinde bir sıçrama görüyoruz.
OHAL’le geçen 7 ay ile geçmiş yıllardaki aynı dönemin karşılaştırmasını iş cinayetlerinin aylık ortalamasına göre ifade edersek durumu daha da net görebiliriz;
21 Temmuz 2013 ile 20 Şubat 2014 arasında her ay en az 116 işçi,
21 Temmuz 2014 ile 20 Şubat 2015 arasında her ay en az 142 işçi,
21 Temmuz 2015 ile 20 Şubat 2016 arasında her ay en az 148 işçi,
OHAL dönemi olan 21 Temmuz 2016 ile 20 Şubat 2017 arasında ise her ay en az 169 işçi yaşamını yitirdi…
OHAL’le geçen yedi ayda bir yıl evveline göre iş cinayetlerinde yüzde 14 artış var. Bu durum OHAL’in işçi sınıfı aleyhine bir uygulama olduğunun en çıplak biçimidir…
İş cinayetleri yaşanan işkollarında yine ilk üç sırayı inşaat, tarım ve taşımacılık işkolları alıyor. Mevsimsel olarak tarımda bir düşüş var. Ancak taşımacılık işkolunda nicel anlamda ölümler sürse de oransal olarak bir düşüş gözüküyor. Dikkat çekici olan husus ise metal, madencilik, tekstil ve enerji işkollarındaki ölümler grafikte yer alacak kadar oransal bir sürekliliğe sahipken OHAL döneminde gıda, kimya ve sağlık işkollarındaki ölümlerde artış gözüküyor. Yine grafiğin yoğunluğundan dolayı belirtemediğimiz kağıt ve cam işkolunda da ölümler artıyor. Yani sanayinin diğer kollarında da iş cinayetlerinde yoğunlaşma var…
OHAL’le geçen 7 ayda iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımına bakarsak;İnşaat, Yol işkolunda 271 işçi;Tarım, Orman işkolunda 195 işçi;
Taşımacılık işkolunda 186 işçi;Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 72 işçi;Belediye, Genel İşler işkolunda 67 işçi;
Metal işkolunda 60 işçi;Savunma, Güvenlik işkolunda 48 işçi;Madencilik işkolunda 46 işçi;Konaklama, Eğlence işkolunda 36 işçi;Gıda, Şeker işkolunda 27 işçi;Enerji işkolunda 23 işçi;
Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 23 işçi;Petro-Kimya Lastik işkolunda 19 işçi;Ağaç, Kağıt işkolunda 17 işçi;Çimento, Toprak, Cam işkolunda 17 işçi;Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 7 işçi;Basın, Gazetecilik işkolunda 4 işçi;İletişim işkolunda 3 işçi;Banka, Finans ve Sigorta işkolunda 1 işçi;
Çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 32 işçi yaşamını yitirdi…
İş cinayetlerinin nedenlerinde trafik/servis kazaları, ezilme/göçükler ve yüksekten düşmeler her zaman olduğu gibi ilk üç sırada.
Aşırı-yoğun-fazla çalışmaya bağlı olası ani ölümler ise (kalp krizi, beyin kanaması vb.) artık kalıcılaşmış ve yüzde 10 gibi yüksek bir oran teşkil ediyor. Bu durum OHAL döneminde çalışma koşullarında herhangi bir iyileştirmenin olmadığını aksine varolan uygulamaların kalıcılaştığını gösteriyor.
İşyerlerinde ya da çalışırken şiddet olaylarına maruz kalıp ölen işçilerin oranı ise yüzde 6. OHAL ile hiçbir sorun çözülmemiş aksine şiddet kalıcılaşmıştır.
İntiharlar ise yüzde 5 gibi bir oranla grafiğimizde yer alıyor. Mobbing, borç ve işsizlik ülkemiz işçi sınıfının içinde olduğu cenderedir. Gün geçmiyor ki mobbing dolayısıyla bir işçimiz, işsizlik nedeniyle üniversiteyi bitiren bir gencimiz ya da borçlarını ödeyemediği için bir emekçimiz yaşamına son vermesin.
OHAL’le geçen 7 ayda iş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımına bakarsak;
Trafik, Servis Kazası nedeniyle 300 işçi;Ezilme, Göçük nedeniyle 226 işçi,Yüksekten Düşme nedeniyle 200 işçi;Kalp Krizi/Beyin Kanaması nedeniyle 115 işçi;Silahlı Şiddet nedeniyle 66 işçi;İntihar nedeniyle 60 işçi;Elektrik çarpması nedeniyle 51 işçi;
Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 41 işçi;
Patlama, Yanma nedeniyle 29 işçi Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 19 işçi;
Diğer Nedenlerden dolayı 68 işçi yaşamını yitirdi…
OHAL’le geçen 7 ayda iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı ise şöyle:
14 yaş ve altı 10 çocuk işçi,15-17 yaş arası 17 çocuk-genç işçi,
18-27 yaş arası 168 işçi,28-50 yaş arası 644 işçi,51-64 yaş arası 202 işçi,65 yaş ve üstünde 40 işçi,
Yaşını bilmediğimiz 99 işçi yaşamını yitirdi…
OHAL döneminde çocuk işçi ölümleri aynı oranda devam ediyor. Yani çocuklara dair politikada hiçbir düzelme yok. Ancak dikkat çeken husus 28-50 yaş grubundaki işçi ölümlerindeki artış. Daha evvelki raporlarımızda belirtmiştik. 28-50 yaş grubu ise örgütlülük, haklarını koruma gibi pratiklere daha aşina. Bu yaş grubundaki iş cinayetlerinin oransal artışı OHAL’in işçi sınıfının ana gövdesine dönük uygulamaların arttığının bir göstergesidir.
OHAL’le geçen 7 ayda Türkiye’nin 79 şehrinde iş cinayeti yaşandı. Sadece Ardahan ve Kırıkkale’de iş cinayeti tespit edemedik. Grafikten ve aşağıdaki bilgilerden de görüleceği üzere OHAL, Türkiye’nin sanayi kentlerindeki işçi sınıfının iş cinayetlerinde ölümünü yoğunlaştırmıştır.
İşçi ölümlerinin şehirlere göre dağılımı ise şöyle: 134 ölüm İstanbul’da;58 ölüm İzmir’de;56 ölüm Kocaeli’nde;51 ölüm Bursa’da;45 ölüm Antalya’da;38 ölüm Adana’da; 35 ölüm Konya’da;34 ölüm Aydın’da; 33 ölüm Manisa’da;29 ölüm Denizli’de;28 ölüm Samsun’da;27 ölüm Ankara’da;25’er ölüm Gaziantep ve Mersin’de;24 ölüm Tekirdağ’da;19’ar ölüm Muğla ve Siirt’te;17’şer ölüm Kayseri, Sakarya ve Şanlıurfa’da;16 ölüm Zonguldak’ta;15’er ölüm Diyarbakır, Eskişehir, Kahramanmaraş ve Sivas’ta;14’er ölüm Bolu ve Kastamonu’da;13’er ölüm Çorum ve Hatay’da;12’şer ölüm Balıkesir ve Burdur’da;11 ölüm Ordu’da;10’ar ölüm Mardin ve Niğde’de 9’ar ölüm Düzce, Giresun ve Malatya’da;
8’er ölüm Adıyaman, Artvin, Edirne, Elazığ, Isparta, Karabük, Kütahya ve Trabzon’da;7’şer ölüm Afyon, Erzincan, Erzurum, Hakkari ve Karaman’da;6’şar ölüm Batman, Bitlis, Çanakkale, Nevşehir, Osmaniye, Tokat ve Tunceli’de;
5’er ölüm Ağrı, Bartın, Bingöl, Kırklareli, Kilis, Rize, Uşak, Van ve Yalova’da;4’er ölüm Amasya, Bilecik, Iğdır ve Muş’ta;
3’er ölüm Aksaray, Gümüşhane, Kars, Sinop ve Şırnak’ta;
2’şer ölüm Çankırı ve Kırşehir’de;1’er ölüm Bayburt ve Yozgat’ta ve 14 ölüm ise yurtdışında yaşandı…


Bir garip ‘rahatsızlık’ gündemi: Üç günde neler yaşandı?

Hürriyet, Hulusi Akar’ın “iktidarın çizgisinde olduğu” mesajını vermeye çalışırken Saray medyasına hedef oldu. Gazete, iktidara tek kelime etmediklerini ispat etmeye çalışadursun iktidar, “darbe çağrıcılığı” naralarının açtığı kapıdan girmekten çekinmedi. Nihayetinde Hürriyet hakkında soruşturma açıldı, habere imza atan Hande Fırat ifadeye çağrıldı
Erdoğan-Bahçeli ittifakının odağında olduğu “evet” cephesi için işler pek de yolunda gitmezken egemen siyaset gündeminin odağına Hürriyet gazetesinin 25 Şubat tarihindeki “Karargah rahatsız” manşeti, Saray-AKP iktidarından gelen tepkiler ve nihayetinde açılan soruşturma oturdu.
Üç günde yaşanan gelişmeler şöyle:
Hürriyet, Akar’ın ağzından “çizgideyiz” mesajı verdi
Hürriyet gazetesi, darbe girişimi sırasında ve sonrasında Doğan-Erdoğan ortaklığının simgesi olan ve bunun ödülünü de 21 Aralık günü Hürriyet gazetesi Ankara Temsilciliği’ne getirilerek alan Hande Fırat’ın Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile yaptığı görüşmeyi 25 Şubat tarihinde manşetten yayımladı.
Haber; TSK’de türbanın serbest bırakılması, Akit gazetesine başsağlığı mesajı, Erdoğan ile yurtdışı ziyaretleri, darbecilerle ortaklık iddiaları gibi başlıklarda yapılan eleştirilere karşı Akar’ın yanıtlardan oluştu. Akar, bu yanıtları verirken yapılan eleştirilerin “ayarının kaçtığını” iddia etti, bunun da karargahta rahatsızlık yarattığını söyledi.
İç sayfasında bu nedenle “Karargah rahatsız” başlığının kullanıldığı haber, en özet haliyle Akar’ın “iktidarın çizgisinden en ufak bir sapması olmadığı” mesajını verme amacı taşıdı.
Saray medyası taarruza geçti: “Darbecilik!”
Hande Fırat, Akar ile ilgili kuşkuları gidermeye çabalarken; Saray-AKP medyası içerikten bağımsız olarak başlığa odaklandı ve Aydın Doğan ile Hande Fırat’ı “darbe çağrıcılığı” ile suçlamaya başladı.
Gazetecileri ve muhalifleri hedef göstermesiyle bilinen Cem Küçük bu furyanın da başını çekti. Haber için “rezalet”, Aydın Doğan için “darbe genlerini terk etmeyen postal sevici”, Hande Fırat içinse “darbe karşıtlığı palavra” diyen Küçük, sivil hükümete meydan okuma anlamına gelen bu haber nedeniyle savcıları göreve çağırdı, Doğan-Fırat ikilisinin tutuklanacağını iddia etti.

Die Welt muhabiri Deniz Yücel tutuklandı..!

nerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın e-posta adresindeki bilgilerin RedHack tarafından sızdırılmasına ilişkin soruşturma kapsamında 14 Şubat’ta gözaltına alınan ve 13 gündür gözaltına bulunan Almanya merkezli Die Welt gazetesi Türkiye muhabiri Deniz Yücel sabah saatlerinde Çağlayan Adliyesi’ne sevk edildi.
Deutsche Welle’nin haberine göre; savcılık sorgusunda Yücel’e gözaltına alınma sebebinden farklı bir şekilde Kürtlerle ilgili yaptığı haberler ile Berat Albayrak’ın e-postalarının hacklenmesi ve ilgili haberler soruldu.
Savcılık ifadesi tamamlanan Yücel, tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk edildi.

Yücel, çıkarıldığı mahkemede tutuklandı.

Ölümünün 78.Yılında SOSYALİZMİN ÖLÜMSÜZ EMEKTARI NADEJDA KRUPSKAYA..!

Nadejda Konstantinovna Krupskaya 14 Şubat 1869’da dünyaya geldi. İlk gençlik yıllarından itibaren Krupskaya öğretmenlik mesleğiyle ilgilenmeye başlar. 1886’da liseyi bitirir ve öğretmen okuluna gider. Okul bittiğinde ne kasabada ne de köyde iş bulur. Bir yatılı okulda özel ders vermeye başlar. 1891’de Petersburg’daki işçiler için kurulmuş Pazar akşam okulunda öğretmenlik yapar.
Krupskaya, sonrasında toplumdaki sınıf çatışmalara yoğunlaşır ve adaletsizliğin kökenini inceler. Rus ve yabancı yazarların toplumla ilgili çalışmalarını, özellikle bilimsel komünizmin kurucuları Karl Marx ve Friedrich Engels’i okur. 1890’da devrimci harekete katılır ve bir Marksist öğrenci derneğine üye olur: “Okuldaki beş yılım Marksizmime gerçek bir nefes verdi ve beni işçi sınıfına bağladı.” (a.g.e., s. 37).
1895’te Krupskaya, V.I. Ulyanov (Lenin) tarafından kurulmuş olan St. Petersburg İşçi Sınıfının Kurtuluşu için Mücadele Birliği’ne katılır ve yaklaşık elli yıl süresince tüm enerjisini ve birikimini parti çalışmasına, halkın hizmetine ve toplumun devrimci dönüşümüne vakfeder. 1898’de Lenin’le evlenen Krupskaya, parti kongreleri ve konferansları için yapılan hazırlık çalışmalarında ve toplantılarında aktif rol alır. Parti metinlerinin basımı ve dağıtımıyla yakından ilgilenir.kendini düşünmeden ülkesine hizmet eden ve halkının mutluluğu için savaşan bir komünist kadın önderin parlak bir örneği olur. Bolşevik Partinin henüz oluşma döneminde devrimci mücadeleye katıldığında, gencecik bir kızdı ve tüm hayatını partinin davası için, halkın refahı için, komünizm için çalışmaya adadı.
Hemen hemen altmış yıl önce, 1890’da St. Petesburg’da bir Marksist çevreye girmişti. Bir akşam Pazar okulunda öğretmenlik yaparken, 1894 kışında Lenin’le tanıştı. Bolşevik partinin büyük kurucusunun ömrünün son gününe kadar onun eşi ve sadık yardımcısı oldu. 1895 yılında Lenin tüm Marksist işçi çevrelerini birleştirerek işçi sınıfının kurtuluşu için mücadele birliğinde birleşti ve bu birliğin içinde faal bir rol aldı. Krupskaya Lenin’in Iskra redaktörü olduğu günlerde, yazı kurulu sekreteri idi, daha sonra da Bolşevik gazete Vperyod’un sekreteri oldu, her ikisi de yurt dışında basılıyordu. işi zordu, Rusya’daki parti örgütleriyle gizli irtibatları ayakta tutuyordu ve ikinci ve üçüncü parti kongrelerinin hazırlık çalışmalarına yardım etti. 1905’te Rusya’da merkez komitesi sekreteri olarak çalıştı, yer altı Bolşevik Parti çalışmalarında öncü bir rol aldı. 1905 Devrimi’ni izleyen fanatik gericilik yılları boyunca Krupskaya yurt dışında yaşamak zorunda kaldı. Fakat Rusyada’ki parti liderleri ile sıkı bağlarını korudu. Bolşevik gazete Proletari’nin sekreteri idi, oportünist tasfiyeci ve otzovist eğilimlere karşı yürütülen savaşta faal bir rol aldı ve Dördüncü Devlet Duması’ndaki Bolşevik grubu ve Bolşevik gazete Pravda ile irtibatı sürdürdü.

Emperyalist savaş boyunca emperyalizme karşı, emperyalist savaşı iç savaşa dönüştürmek için yapılan mücadelede devrimci güçleri toparlamada çok aktif bir görev aldı.1917 Şubat Devrimi’nden sonra Bolşevik Parti merkez komitesi sekreterlerinden biri olarak çalışan halk arasında kapsamlı eğitim çalışmasını yönetti ve işçi kadınlarla asker eşlerine Rusya’da gerçekleşecek muzaffer bir sosyalist devrim için mücadele yolunda Bolşevik sloganları açıkladı. Krupskaya emperyalist burjuvazinin hükümetini devirmek ve iktidarı Sovyetlere devretmek için silahlı bir ayaklanma hedefinin ortaya konulduğu Bolşevik parti altıncı kongresinin çalışmalarına katıldı. Ekim Devrimi’ne katıldı ve iç savaşta cephelerde Sovyet devletini savundu. Sovyet sisteminin zaferinden sonra ve 27 Şubat 1939 yılında ölümüne kadar SSCB’de sosyalizmin kurulmasında faal bir rol oynadı. SBKP merkez komitesi üyesiyken yaşamını yitirdi. Anısı devrim ve sosyalizm için dövüşenlere ışık olacaktır.

Türkiye devriminin önder kadrolarından Deniz Gezmiş 67. Yaşında.!


Militan duruşu ve devrim için kendini feda eden özellikleriyle daima bizimle daima onunlayız.

26 Şubat 2017 Pazar

Figen Yüksekdağ irademizdir” eylemleri..!

İstanbul’un 20 noktasında eş zamanlı “Figen Yüksekdağ irademizdir” eylemleri..!
HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın hukuksuzca vekilliğinin düşürülmesinin ardından HDP, İstanbul’un 20 farklı noktasında basın açıklaması gerçekleştirdi. “Direne direne kazanacağız”, “HDP halktır, halk burada” sloganlarının atıldığı eylemlerde “Figen Yüksekdağ irademizdir, irademize dokunamazsınız” denildi
HDP Kadıköy İlçe Eşbaşkanı Gül Demir, Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin hukuksuz bir şekilde düşürüldüğünü vurgulayarak, “6 milyonluk seçmen kitlesinin iradesi durumundaki eş genel başkanlarımızın tutuklanması yetmez gibi, şimdi de halkın iradesinin temsili olan milletvekilliği hakları kaldırılmaya başlanmıştır. Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ’ın 21 Şubat 2017’de milletvekilliğinin düşürülmesi, yine Eş genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’a hapis cezası verilmesi, hukuksuzluğu ve usulsüzlüğü alışkanlık haline getirmiş olan hükümetin yeni bir Anayasa ve hukuk ihlalidir” şeklinde konuştu.
Kadıköy İlçe Örgütümüz önünde Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ'ın vekilliğinin düşürülmesi basın açıklaması ile protesto ediliyor.
Ataşehir İlçe Örgütü’nün HDP’ye yönelik hukuksuz kararlara karşı açıklama düzenledi. Ataşehir’de HDP binasına giren polis, Yüksekdağ’ın fotoğrafının bulunduğu pankartı söktürdü. Yüksekdağ’ın vekilliği düştüğü için bu konuda savcılık kararı olduğunu iddia eden polis, pankarta el koydu.
HDP Ümraniye’nin yapmak istediği basın açıklaması polis tarafından engellenince HDP’liler parti binasından pankart sallandırdı.
Sultangazi İlçe Eşbaşkanı Faruk Kaya, Yüksekdağ’ın vekilliğinin düşürülmesiyle halkların iradesinin teslim alınmak istendiğini belirtti. Kaya, bunun aynı zamanda “Hayır” cephesinin büyütülmesine yönelik bir saldırı olduğunu ifade etti.
HDP Sultanbeyli İlçe Örgütü “Figen Yüksekdağ onurumuzdur” sloganları eşliğinde basın açıklamasını gerçekleştirdi.
Küçükçekmece Kanarya Mahallesi’nde yapılan basın açıklaması.
Kartal’da yapılan basın açıklaması.
HDP Kağıthane’nin gerçekleştirdiği basın açıklamasına HDP MYK Üyesi Sezai Temelli’de katılım gösterdi.
Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ'ın vekilliğinin düşürülmesine yönelik yaptığımız basın açıklaması #HAYIR
Figen Yüksekdağ’ın vekilliğini düşürülmesini Gazi Osman Paşa HDP İlçe Örgütü basın açıklamasıyla protesto etti.
HDP Fatih, hem HDP’ye yönelik hukuksuz uygulamaları basın açıklamasıyla protesto etti, hem de 8 Mart’ı selamladı: Jin jîyan azadi!
HDP Esenyurt okunan basın açıklamasıyla “Figen Yüksekdağ hakkındaki karar yok hükmündedir” dedi.
HDP Esenler’in gerçekleştirdiği basın açıklaması
HDP Beylikdüzü ilçe binası önünde Figen Yüksekdağ’ın hukuksuzca milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin basın açıklaması gerçekleştirdi.
HDP Beykoz
Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin düşürülmesine dair Bahçelievler’de protesto edildi.
HDP Bayrampaşa
HDP Bağcılar vekilliği düşürülen HDP eş Genel Başkanı Figen Yuksekdag için “İrademize dokunamazsınız” eylemini gerçekleştirdi.
HDP Avcılar


Antalya’da gençlik yola çıktı: “Başkanlığa Hayır”..!

Antalya’da geçtiğimiz günlerde “Antalya Gençliği Hayır Diyor” çağrısıyla bir araya gelen gençler çalışmalarına başladı. Liseli, üniversiteli, işsiz ve çalışan gençlerden oluşan topluluk bugün Antalya merkezde, yasa değişikliğinde neler olduğunu anlatan ’10 Madde’de Başkanlık Sistemi’ broşürlerinden dağıttı.
Kapalıyol’dan başlayarak Kale Kapısı mevkiine kadar broşür dağıtan gençlere çevredeki vatandaşlar yoğun ilgi gösterdi.  Broşür dağıtımını bitiren gençler çalışmalarının lise, üniversite, iş yerleri ve mahallelerde genişleyerek süreceğini belirtti.

Bartın Hayır Platformu’nun ilk etkinliğine yoğun ilgi

Bartın Hayır Platformu halkın yoğun ilgi gösterdiği ilk etkinliğini CHP Trabzon milletvekili Av. Haluk Pekşen, Yrd. Doç. Dr. Hülya Doğan ve Birgün Gazetesi Ankara temsilcisi Yaşar Aydın’ın katılımı ile gerçekleştirdi
Bartın Hayır Platformu, ilk etkinliği ile yola koyuldu. Platform, CHP Trabzon milletvekili Av. Haluk Pekşen, barış imzacısı olduğu için KHK ile işten atılan Eğitim Sen üyesi Yrd. Doç. Dr. Hülya Doğan ve Birgün Gazetesi Ankara temsilcisi Yaşar Aydın’ın panelist olarak katıldığı panelde bir araya geldi.
Bartın Hayır Platformunun bileşenleri referanduma giderken anayasa değişiklik paketi ve Tek Adam diktatörlüğüne karşı oluşturacakları çalışma takvimini tartıştı. Halihazırda varolan hak gasplarının başkanlık sistemi ile katlanacağını ifade edildi. Panelde ayrıca kadın çalışmalarının önemi de vurgulandı.
Bartın’da panele ilgi yoğundu, yaklaşık 350 kişi panele katılım gösterdi.

Fransa’da siyah gence tecavüze karşı eylemler sürüyor: Liseliler 16 liseyi işgal etti

v2 Şubat Perşembe günü Paris’in büyük banliyölerinden Saint-Denis 93 bölgesinde 4 polisin 22 yaşındaki Theo isimli siyah bir gence copla tecavüz etmesi üzerine başlayan eylemler 3 haftadır devam ediyor.
Tecavüz olayının duyulması ile birlikte bir haftadır Paris şehri başta olmak üzere Rennes,Lyon,Nantes, Toulouse şehirlerinde çatışmalar yaşanıyor. Paris’te polislerin tecavüzüne karşı yapılan eylemlerde süren polis şiddetine karşı öğrenciler 16 liseyi işgal etti. Birçok lisenin giriş kapısına çöp konteynırlarla barikat kuruldu. Bazı liselerde ateş yakıldı ve polislerle çatışmalar yaşanıyor.
Çıkan çatışmalarda 11 kişi gözaltına alındı.