31 Ağustos 2017 Perşembe

Muhtarlık duyurdu: İmam hatipe kaydolan çocuklara aylık 250 TL burs verilecek..!

İzmir’in Konak ilçesinde bulunan Hilal Mahallesi Muhtarlığı, pankart asarak yeni açılan imam hatip ortaokuluna kaydolan her çocuğa aylık 250 TL burs verileceğini duyurdu. Burs almak isteyenlerin muhtarlığa müracaat etmelerini istedi.
AKP, müdürlerinin bile “Zeki Anadolu çocuklarını toplayıp zekalarını heba ediyoruz “ dediği imam hatip okullarına ilgiyi arttırmak için çalışmalara devam ediyor. Birgün’ün haberine göre, Hilal Mahallesi Muhtarlığı, imam hatiplere teşvik işini üstlenerek 250 TL burs verileceğini söyleyip ailelerden çocuklarını Şehit Astsubay Bülent Aydın İmam Hatip Ortaokulu’na kaydettirmelerini istedi.
KARAR YAZARLARI TEK SES: “ZEKİ ÇOCUKLARI İMAM HATİPLERDE HEBA EDİYORUZ”
Muhtarlığın burs verileceğini söylediği pankartta şu ifadeler yer aldı:
Şehit Astsubay Bülent Aydın Ortaokulu açıldı. Okula yazılan her çocuğa aylık 250 TL burs verilecektir. 5’inci, 6’ncı ve 7’inci sınıflara çocuklarını yazdırmak isteyen aileler, mahalle muhtarlığına müracaat edebilir
Kaynak MEB’den
İmam hatip ortaokullarına sağlanan burs imkânı sadece Şehit Astsubay Bülent Aydın İmam Hatip Ortaokulu ile sınırlı kalmadı. Birgün’ün haberine göre, İzmir’in çeşitli semtlerinde bulunan farklı okullarda da aynı uygulama hayata geçirildi. İmam hatipli öğrencilere sağlanan bursların Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) kaynaklı protokolü imzalayan dini vakıflar üzerinden karşılandığı da edinilen bilgiler arasında yer aldı.
“Talep eden tüm imam hatiplere sağlanacak”
Mahalle muhtarı, hangi sınıf düzeyinde olursa olsun kayıt yaptıran her öğrenciye 250 lira burs verileceğini belirtti. Muhtar, MEB’den talepte bulundukları takdirde, muhtarlıklar üzerinden imam hatip ortaokulu öğrencilerine burs imkânı sağlanacağını da kaydetti

Barışa şans verin..!

Başta Suriye, Irak,Afganistan, Yemen ve Myanmar olmak üzere dünyanın birçok yerinde savaşlar yaşanıyor. Bu kanlı çatışmanın en büyük mağduru siviller. Çatışmalardan kaçan milyonlarca insan ülkelerini terk etti. Dünyayı yönetenler ise bu çatışmaları durdurmak yerine körüklüyor.
ÖLÜM HABERLERİ
Ülkemizde de durum iç açıcı değil. Özellikle Güneydoğu’dan hemen her gün ölüm haberleri geliyor. Bazı ilçeler savaş görmüş gibi yerle bir. Seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyımlar atanıyor. Etnik, dini, siyasi nedenlerle toplumda büyük bir kamplaşma yaşanıyor.
OHAL BAHANESİ
Milletvekilleri, gazeteciler hapishanelerde. İçi boş iddianameler, uzun yıllar süren tutukluluk ve siyasi yargılamalar nedeniyle hukuka güven kalmadı. FETÖ bahanesiyle on binlerce kişi işten atılarak açlığa mahkûm edildi. İşçiler ise OHAL nedeniyle toplusözleşme yapamıyor, greve çıkamıyor.
Gezi Direnişi’nde, Suruç, Ankara Garı, Beşiktaş ve Kızılay katliamlarında, Roboski’de ve bölgedeki çatışmalı ortamda yakınlarını kaybeden ailelerin 1 Eylül Dünya Barış Günü’nden beklentisi ortak.
BARIŞA ÇOK İHTİYAÇ VAR
Gezi Direnişi’nde öldürülen Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan: Ülkemizin gerçekten barışa çok ihtiyacı var, biz aile olarak her yerde bunu savunuyoruz. Barışın, kardeşliğin, demokrasinin mümkün kılındığı bir ülke istiyoruz. Dramatik olayların yaşanmaya devam ettiği ve tek bir kişinin hüküm sürdüğü ülkemizde, huzursuzluğa gücümüz kalmadı. Kurban Bayramı’nın da herkese huzur getirmesini diliyorum.
ÇOCUKLARIMIZA SARILABİLELİM
Gezi Direnişi’nde öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz: Bayramı bizim gibi acıyla geçirmeyecek bir Türkiye istiyoruz. Şimdi evde kurban kesiliyor. Ali, ‘Kurbanda çocuklara et dağıtın’ derdi. Ondan sonra ete hiç dokunamadım. Annelerin çocuklarına sarılabildiği, onları öpüp kokladığı, onlarla bir arada olabildiği günler diliyorum. Bizim için bayramların anlamı kalmadı, ama diğer anneler ağlamasın artık.
OMUZ OMUZA YÜRÜYELİM
Gezi Direnişi’nde öldürülen Abdullah Cömet’in annesi Hatice Cömert: Abdocan barış, özgürlük, kardeşlik için, halk için yürüdü. Benim acım 4 yıldır sürüyor. Ölene kadar bu acıyla yaşacağım. Evlat acısı en büyük acı. Bu acıyı, hiçbir ana yaşamasın. Bu yüzden barış istiyorum. Birlikte omuz omuza yürüyelim, barışalım. Çok istedim yürümeyi; adalet gelene kadar, adaleti bulana kadar yürümeyi çok istedim.
Kan gölünde karanfil yetişmez
10 Aralık Beşiktaş katliamında yaşamını yitiren Berkay Akbaş’ın babası Salim Akbaş: Oğlumu, 10 Aralık’ta bizden aldılar. Dünya İnsan Hakları Günü’ydü. Sorumlular, bugüne kadar terörü bitirmek için hiçbir şey yapmadılar. Terörden beslenenlerin, tek varlıkları terör ve kan olanların barış getirebileceklerine inancım yok. Söylenen sözlerin de, alana bırakılan karafillerin de anlamlı olmadığını o gün söylemiştim. Olay yerine karanfil bırakmakla terör çözülmez. Kan gölünde karanfil yetişmez, hiçbir çiçek büyümez,Umarım bir gün bu ülkeye barış gelir. Bu, barış şu anki anlayışla gelmez. 40 yıldır terör birçok insanın annesini, babasını, evladını aldı. Biz de bunlardan biri olduk. Acıyı sadece biz yaşıyoruz. Yanımızda saf tutan, o gün barış mesajları veren kimse yanımızda değil.
Türkülerle halay çekme umudunu yitirmeyin
10 Ekim Ankara katliamında yaşamını yitiren Ali Deniz Uzatmaz’ın babası Ogün Uzatmaz: Bu ülkede barış isteyenlerin sonu ya ölüm ya da cezaevi oluyor. Katliamın üzerinden 2 sene geçti. Biz bu 2 sene içinde yaşadık mı, yaşamadık mı bilemiyorum? Ali Deniz, bu coğrafyada en zor şey olan ‘barış’ı istediğinde henüz 19 yaşındaydı. Barış için canını verecek kadar onurlu olan çocuğum, bu ülkede herkesin özlemini çektiği bir değerin peşinden gitti. Ali Deniz’in devrettiği bayrağı şimdi biz taşıyoruz. Bedel ne kadar ağır olursa olsun, acılarımızın üzerinden de yükselse barışı mutlaka tesis edeceğiz. Ankara’da hayatını kaybeden tüm barış ve demokrasi sevdalılarını bir kez daha saygıyla anıyorum, yakınlarına sabır diliyorum. Barış türküleri ile halay çekme umudunu kimse yitirmesin.
Barıştan başka tutunacak dalımız yok
10 Ekim Ankara katliamında kızı Başak Sidar ve kızkardeşi Nilgün Çevik’i kaybeden İzzettin Çevik: Bizim başka bir tutunacak dalımız yok. Her hal ve şartta barışı savunmak zorundayız. Barışı savunmak, silahlara, eylemlere karşı olmak zorundayız. Gençlerin ölümüne karşı olmak zorundayız. Başka çaremiz yok. Hiçbir dönemde bu dönemdeki gibi birşey yok. Şu anda biz aklımızın, irademizin aldığı, algıladığı son 30- 40 yılın en kötü günlerini yaşıyoruz. Başka bir şey dersek iyi yinetli bir şey olur ama iyi niyetlik bir şey yok. Peki düzelir mi, eğer düzelmez dersek kendi varlık nedenimizi yok ederiz. Dileriz ki 1 Eylül ile birlikte birilerine vahiy mi iner, bu nasıl olur bilmiyorum ama birileri bu ülkenin daha kötü olma noktasını engeller. Biz de halk olarak engellemek için elimizden geleni yaparız. Bizim doğrularımız olmalı. Adalet de budur. Bizim düşünsel olarak ödün verme şansımız yok. Barıştan başka bir duygumuz da yok.
Bütün çocuklar barış içinde büyüsün diye tüm çabamız
10 Ekim Ankara katlimanında yaşamını yitiren Şebnem Yurtman’ın ablası Serap Yurtman: 10 Ekim Barış Mitinginde kardeşimi kaybedeli 2 yıl olacak. Gerçekten çok zor, bitmeyecek bir acı. Bizler 10 Ekim aileleri olarak o alanda hayatını kaybeden kardeşlerimiz, çocuklarımız, yoldaşlarımız için barış mücadelesini sürdürmeye devam edeceğiz. Birlikte mücadele etmekten başka seçeneğimiz yok çünkü faşizm gitgide azgınlaşıyor. Barış bildirisi imzacısı hocalarımız ihraç ediliyor, barış isteyen seçilmişler hapse atılıyor. Barış isteyenler katledilmeye devam ediliyor. Bizim barış istemekten ve bunun için mücadele etmekten, yoldaşlarımıza verdiğimiz sözü tutmaktan başka seçeneğimiz yok. Derin Mavi, Gökmen ve bütün çocuklar barışın hâkim olduğu topraklarda büyüsün diye tüm çabamız. 25-26 Eylül’de Ankara’da mahkememiz var. Aynı katliamlar yaşanmasın diye herkesi destek olmaya çağırıyoruz.
Barışın gerçek anlamda hüküm sürdüğü dünya
Suruç katliamında annesi Ferdane ve kardeşi Nartan’ı kaybeden Sinem Kılıç: Biz hep barış istedik. Yaralandık. ‘Barış’ yazan pankartlarla insanlar taşıdık. Bugün Nuriye ve Semih’in eriyen bedenlerinde, Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm annemizin direngenliğinde, her gün bedel ödeyen Veli Saçılık’ın kararlılığında, 9 yaşındaki en küçük barış güvercini Veysel’in gülen gözlerinde barışı görüyoruz. 1 Eylül, Ankara gibi, Suruç, Roboski, Diyarbakır gibi sıcak ve inatçı. Sadece isim olarak değil, gerçek anlamda barışın hüküm sürdüğü bir dünya da yaşamak umudunu taşıyoruz. Barış’ın geldiği gün gökyüzünden uçurtmalarla oyuncaklar dağıtacağız
Tek yol onurlu bir barış
Roboskili aileler adına Veli Encü: Bu ülkeye gerçek barışı getirmek istiyorsanız Roboski’den başlayın diye talepte bulunduk. Ama bu çağrılarımıza 2 bin 71 gündür kulak tıkıyorlar. Çocuklarımızı katledenleri koruyup barıştan yana değil savaştan yana oldular. Bu ülkenin her yerinde yaşanan acıları, ölümleri durdurmanın tek yolunun onurlu bir barış ve çözüm olduğuna herkesin amasız, fakatsız inanması gerekir. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde biz Roboskili aileleri olarak onurlu bir barıştan yana olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz.
Her şeye rağmen umut
Silopi’de evinin önünde öldürülen Taybet İnan’ın oğlu Mehmet İnan: Şu anda adam tek başına ‘İktidar benim, ben ne dersem o olur diyor. Ben okumamış biriyim ben de bunu biliyorsam herkes de biliyordur. Gerçek gazeteciler işini yapmak isterse onların da yapmalarına olanak verilmiyor. Bu ülkede bu iktidar olduğu sürece benim barıştan bir umudum hiç yoktur. Birinin içi yandığında benim de içim yanıyor. Çektiğimiz acıyı biz biliriz ama her şeye rağmen umutlu olmalıyız.
Kaynak;cumhuriyet

Sur'u ziyaret eden Sezgin Tanrıkulu: AKP dozer ve TOMA iktidarına dönüştü..!

Diyarbakır Sur ilçesi’nde devam eden yıkım üzerine, Sur’a ziyarette bulunan CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Sur’da evleri polis bariyerleriyle abluka altına yurttaşlarla görüştükten sonra bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
"TANRIKULU, AKP DOZER VE TOMA İKTİDARINA DÖNÜŞMÜŞTÜR"
Evrensel'de yer alan habere göre Tanrıkulu, Sur’un dünyanın ortak mirası olduğunu, insanların evlerinden zorla çıkarılmasının yanı sıra elektrik ve sularının kesilmesine de tepki göstererek “ Sonuçlanmamış davalar var, insanların iradesine rağmen, onların elektriğini ve suyunu keserek buradan çıkmaya zorlayamazsınız.
Bunun adı hukuk devleti olmaz, bu ancak hukuk devletinin olmadığı yerlerde zorla, kaba güçle yapılan şeylerdir. Sonuçta burası tüm dünyanın ortak tarihi mirasıdır. 2015 Ağustos’undan bu yana maalesef, bütün Sur yıkıldı. Tahir Elçi’yi bu mirasa sahip çıktığı için kaybettik.
Onlarca insanımızı kaybettik, hala bazı yerlere giremiyoruz, bu bölgede çatışma yaşanmadı ama buna rağmen savaştan çıkmış bir görüntü var. AKP iktidarı dozer ve toma iktidarına dönüşmüştür.
Dozer ile iş makinalarıyla insanların evini başlarına yıkıyorlar, tomalarla da insanların demokratik tepkilerini ortaya koymalarını engelliyorlar. Bununla toplumsal barışı, huzuru sağlayamazsınız. Sur’un dinamikleriyle, Sur’da yaşayanlarla barışık bir proje yürütebilirsiniz ama onlara rağmen yürütemezsiniz.
Bu kentin Stk’ları , dinamikleri, muhtarlarıyla buluşmadan nerede yapıldığı belli olmayan gizli, saklı olanlarla burayı dönüştüremezsiniz, yazıktır, günahtır. İnsanları kendi evlerinde susuz, elektriksiz bırakmak başka bir zulümdür.
Bir mahkeme kararı olmadan zorla bu işlerin yapılması zalimliktir. Buradaki yaşamla alakası olmayan insanların, burada yaşamamış insanların, buraları yıkmaya, dönüştürmeye hakkı yoktur. Burada bir tarihi yok ediyorlar. Adalet ve Kalkınma Partisi’ne sesleniyorum, bu yıkıp, yakma politikanızdan vazgeçin” diye konuştu.

Semih Özakça'dan bayram mesajı: Direnişi büyütmenin onuruyla bayramınızı kutluyorum..!

KHK ile ihraç edildikten sonra İşi,Aşı,Ekmeği ve özgürlüğü için Nuriye Gülmen ile açlık grevi direnişi başlatan öğretmen Semih Özakça, açlık grevinde 176 günü geride bıraktı.
Sincan Ceza İnfaz Kurumu Kampüsü içerisindeki hastahanede kalan Özakça, Kurban Bayramı öncesi mesaj yayınladı.
“Bir bayramı daha direnişimizin coşkusuyla hapishane hücrelerinde karşılıyoruz” diyen Özakça’nın mesajı şu şekilde:
“Umudun yok edilmeye çalışıldığı günlerde açlığımızla umudu büyütüyor; zafere her geçen gün bir adım daha yaklaşıyoruz. OHAL koşullarında direnmenin, direnişi büyütmenin onuruyla bayramınızı kutluyor; özgür gelecek günlerin zafer coşkusuyla sıkıca kucaklıyorum.”

CHP'den 8 aylık hak ihlali raporu..!

CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu 1 Ocak-31 Ağustos 2017 İnsan Hakları İhlalleri Raporu’nu açıkladı. 15 Temmuz darbe girişiminden beş gün sonra Türkiye genelinde ilan edilen OHAL’le birlikte tüm temel hakların askıya alındığı belirtilen raporda başta yaşam hakkı, kişi güvenliği, ifade ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere temel haklara yönelik sistematik ihlallerin sürdüğü ifade edildi. Rapora göre 8 ayda yaşanan hak ihlalleri şöyle:
8 AYDA 1924 KİŞİ ÖLDÜ
– 2017 yılının ilk 8 ayında en az 1.924 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu ölümler içinde iş cinayetleri 1.119 kişiyle en yüksek oranı teşkil etmektedir. Türkiye İnsan Hakları Vakfı verilerine göre olaylar ve bu olaylarda ölenlerin sayıları şöyle oldu:
– Yargısız İnfaz, Dur İhtarı, Rasgele Ateş Açma Olayları 48 (4’ü çocuk)
– Kara Mayını 5 (4’ü çocuk)
– Silahlı Çatışmalar 404 (118 Asker, 269 Militan, 5 Polis, 11 Korucu, 1 Sivil)
– Polis Asker Araçlarının Neden OlduğuÖlümler 20 (4’ü çocuk)
– Yasadışı Örgüt Saldırıları 74 1’i çocuk
– Kadın Cinayetleri 234
– İş Cinayetleri 1.119
– İntiharlar ve Kuşkulu Ölümler 11 (1 polis intiharı, 2 asker kuşkulu ölüm)
– Cezaevinde Ölümler 8
– Gözaltında Ölüm 1

OHAL ihraçları araştırması, eziyeti gözler önüne serdi: Açlıkla terbiye..!

Sosyal ve Siyasal Araştırma Merkezi (SAMER), OHAL ilanı ile gelen KHK’ler ile ihraç edilenlerin toplumsal-psikolojik-ekonomik- hukuksal boyutlarına ilişkin yaptığı çalışmayla yaşanan tramvaları gözler önüne serdi.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından çıkarılan KHK’lerle örgüt üyeliği tespit edilmemiş binlerce insanın kamudan ihraç edilmesinin ardından SAMER, “İhraçlar ve ihraçla yaşama deneyimleri” başlıklı çalışmasını yayımladı. Haklarında bir suçlama ve karar bulunmayan kişilerin ihraç edilmesinin toplumsal bir yara açtığı belirlenen çalışmada, “İhraçlarla birlikte oluşan büyük mağduriyetler, mağduriyetlerin giderilebilmesi için başvurulan tüm hukuki yolların kapanmış olması bu mağduriyetleri derinleştirerek büyütmektedir” tespiti yer aldı.
Diyarbakır özelinde yapılan çalışmada, ihraç edilen çok sayıda kadının geleneksel rollere zorlandığı, sosyal ve kültürel yaşamında içe dönük bir değişim yaşandığı, ciddi psikolojik yarılmalara yol açıldığına dikkat çekildi. Araştırmadan çıkan bazı sonuçlar şöyle:
İhraç nedenini bilmiyorlar: Yapılan çalışma sırasında sorulan “İhraç edilme sebebinizi biliyor musunuz?” sorusuna katılımcılar, neden ihraç edildiklerini bilmedikleri yanıtı verdiği kaydedildi. Bununla birlikte görüşmecilerin büyük çoğunluğu ihraç sebebi olarak muhalif oldukları, muhalif sendikaya üye oldukları ve iktidar partisi destekçisi olmadıkları için ihraç edildiklerini de eklediği gözlemlendi.
Tüm aile mağdur: “İhraç edildiğinizi öğrendiğinizde ilk tepkiniz ne oldu” sorusuna yanıt veren katılımcılar, bir ihraç dalgasını beklediklerini ancak listede isimlerini ilk gördüklerinde kısa süreli de olsa bir şaşkınlık, bir şok hali ve burukluk yaşadıklarını anlattı. Görüşmeciler, gelecek, aile, eğitim sorumluluğunu üstlendikleri aile bireylerinin geleceği gibi kaygılar yaşadıklarını ifade etti.
Hukuki süreç tıkalı: Görüşmecilerin tamamının sendikalarının hukuki desteği ile idare mahkemelerine dava açtığı belirlendi. OHAL komisyonu kurulacağı gerekçesi başvuruları reddedilen görüşmeciler, komisyona da başvurduklarını ifade etti.
Kadınlar baskı altında: Sosyal-kültürel-psikolojik sorunlar yaşadıklarını belirten kadın katılımcılar, ekonomik özgürlüklerini yitirmelerine neden olan ihraçların ardından eve kapatılma, geleneksel rollere dönme gibi sorunlarla yüz yüze kaldıklarını beyan etti. Çalışmaya katılan kadınların “Suçlu olmadığımı kanıtlamak zorunda kalıyordum. Kendi sorunlarımın yanında mahalle baskısı bunu artırıyordu. Güvencede olmamak duygusu kötü. Güven kırılması yaşıyorum. Tüm bunlardan dolayı gizli bir travma yaşıyorum, hissediyordum” ifadeleri de kadınlar üzerinde baskıyı gözler önüne serdi.
Hâlâ işsizler: Mevcut kredi borçlarının yükü altında olduklarını ifade eden katılımcılar, evlerini ya da arabalarını satarak ekonomik sıkıntılarını bir süre için dengelemeye çalıştıklarını beyan etti. 40 görüşmeciden sadece 12’sinin iş bulduğu bilgisi de çalışmada yer aldı. Özel sektörde çalışmayı deneyen görüşmecilerin bir kısmının ağır sömürü şartlarına dayanamayıp çalışmayı bıraktıkları, bir kısmının ise ihraç edildikleri için başvuruların reddedildiği belirtildi. İhraç edilenlerin KHK’leri “açlıkla terbiye etme yöntemi” olarak nitelendirdiği belirtildi.

Geri dönmek istiyorlar: Haklarının gasp edildiğini düşünen ve işlerine geri dönmek istediklerini belirten katılımcılar, işlerini gere alamamaları halinde ne yapacaklarına dair net bir yanıt veremediklerine dikkat çekildi.

Aslı Erdoğan: Bana intihardan başka bir seçenek bırakmayacaklar mı?..!

Terör örgütü propagandası’ suçlamasıyla kapatılan Özgür Gündem gazetesi yazar ve yöneticilerine yönelik soruşturma kapsamında tutuklanıp ‘yurt dışı yasağıyla’ tahliye edilen yazar Aslı Erdoğan, içinde bulunduğu durumu “Bana, açlık grevi ya da intihardan başka bir seçenek bırakmayacaklar mı?” sözleriyle anlattı.
Bu kez, Almanya’da kendisine verilen ödülü el konulan pasaportu nedeniyle almaya gidemeyen Erdoğan, Evrensel’den Fatih Polat’a konuştu.
Fransa’nın en yüksek onur nişanı ‘Legion d’Honneur’a layık görüldüğünü de açıklayan Erdoğan, el konulan pasaportunun geleceğinin 30 Ekim’deki duruşmada görüşüleceğini söyledi.
"ÇOK İYİ DEĞİLİM"
Erdoğan şöyle konuştu: “Sadece bir ödül değil ki, ben bugüne dek zaten beş ödülü almaya gidemedim. Hatta birinde, İsveç PEN’in Tucholsky ödülü verildiğinde cezaevindeydim. Ondan sonra Avusturya Bruno Kreisky İnsan Hakları Ödülü. Almanya Theodor Heuss ödülü. En önemlisi ve en kırıcısı Avrupa Kültür Vakfı Prenses Margriet Kültür Ödülü’ne gidememek oldu tabii. 22 Eylül’deki törenle verilecek olan Erich Maria Remarque Barış Ödülü. Onun dışında, Deniz Yücel ile paylaştığımız Almanya’nın basın özgürlüğü ödüllerinden Sparkasse Leipzig Medya Vakfı’nın verdiği Basın Özgürlüğü ve Medyanın Geleceği Ödülü var. Bir ödül daha var ama inanır mısın detaylarını hatırlamıyorum.”
Frankfurt ve Göteborg’daki kitap fuarlarına davetli olduğunu aktaran Erdoğan, “Davetli olduğum ve kaçırdığım festivallerin sayısı en az 30-40 arası” dedi.
Yazar Erdoğan sözlerini şöyle bitirdi: “Çok iyi değilim açıkçası. Pek çok travmayı art arda yaşıyorum. Ünlü olmak da bir travmadır. Basının önüne atılmak. Her şey bitti, çıktım derken, ‘Yo’, diyorlar, ‘Bitmedi. İstediğimiz an, kedinin fareyle oynadığı gibi oynarız senle’. Adalet Yürüyüşü’ne katılıyorum, ‘Aman ne yaptın, çok kızdı sana gene’. Niye katılmayayım? Dostoyevsk’nin bir lafı vardır, çok severim ve çok doğrudur, ‘En büyük kötülüğü yaptığımız insanlardan bir de üstüne nefret ederiz.’ Bu bir psikolojik işkence. Çok ağır bir işkence. Bana, açlık grevi ya da intihardan başka bir seçenek bırakmayacaklar mı?”
Ne olmuştu?
Özgür Gündem gazetesi, İstanbul 8’inci Sulh Ceza Hakimliği’nin kararıyla ‘terör örgütü propagandası yaptığı’ gerekçesiyle geçici olarak kapatılmıştı.
‘Örgüt propagandası’, ‘örgüt üyeliği’ ve ‘halkı kışkırtmak’ suçlamaları yöneltilen Erdoğan, ‘silahlı terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla tutuklanmıştı.
Alpay, ‘öngörülen cezanın miktarı, gazetedeki yayınlar ve yazılar, gazete içerisindeki konumu ve serbest kalması halinde kaçacağı’ gerekçeleriyle ‘silahlı terör örgütüne üye olma’ ve ‘devletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü bozmak’ suçlarından tutuklanmıştı.
Erdoğan ve Alpay dahil dokuz isme ağırlaştırılmış müebbet istenmiş, Alpay ve Erdoğan ‘yurt dışı yasağıyla’ tahliye edilmişti.

3 siyasi tutsağın Erdoğan’a hitaben yazdıkları mektuba hapis cezası..!

Hak ihlalleri ile gündemden düşmeyen cezaevlerinde tutsakların mektuplarına da ceza verilmeye başlandı. Bolu Cezaevi’nde 3 tutsak, gündemi değerlendirmelerine ilişkin Tayyip Erdoğan’a yazdıkları mektup dolayısı ile hapis cezasına çaptırıldı.
Özgürlükçü Demokrasi’nin haberine göre, işkence, sürgün ve baskılarla sık sık gündeme gelen cezaevlerine avukatların ve insan hakları örgütlerinin girişleri keyfi olarak çoğu kez engellenirken, tutsakların yazdıkları mektuplar yaşananları gözler önüne seriyor. Cezaevlerinde “Tek tip elbise” tartışmaları ile birlikte baskılar artarken, mektupların dahi ceza gerekçesi sayıldığı öğrenildi. Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 3 tutsak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yaşananları anlattıkları mektupları için “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlaması ile ceza aldı.
Soruşturma açıldı
Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nden mektup yazan Ömer Saraç adlı tutsak, yaşanan hak ihlallerinin yanı sıra kendisiyle beraber 2 tutsağın Erdoğan’a ortak yazdıkları bir mektup gerekçesi ile Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame kapsamında Bolu 1. Asliye Mahkemesi tarafından “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla 10’ar ay hapis cezasına çarptırıldıklarını yazdı.
Rojava politikasını eleştirince…
Saraç ortak yazdıkları haberde yer alan; “Türkiye’nin içte ve dışta Kürt halkına yönelik uyguladığı katliam ve soykırım politikaları… Rojava halkları görkemli bir direnişle tarihe isimlerini altın harflerle yazdırırken, siz devlet olarak buna tahammül edemeyip, askeri güçle, çetelerinizle Afrin halkları üzerinden saldırı yapmaktasınız” sözleri için savcılık tarafından, “Cumhurbaşkanına hakaret” kapsamında değerlendirilerek soruşturma açıldığını aktardı. Saraç, Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame kapsamında Bolu 1. Asliye Mahkemesi’nde görülen duruşmada kendisi ile birlikte 2 tutsağa 10’ar ay hapis cezası verildiği bilgisini paylaştı. Saraç, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında, Türkiye’de yaşanan gelişmelere dair düşünce, talep ve tepkilerini içeren bir mektup kaleme aldıklarını ve mektubu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gönderdiklerini ve karşılığında bu cezayı aldıklarını ifade etti.
İlgili: Halk sağlığı hiçe sayılıyor: Çatalağzı termik santralinin külleri üstü açık kamyonetle taşındı
Karşılığı disiplin cezası
Saraç, bunun gibi birçok keyfi gerekçe ile cezaevi yönetimi tarafından da sık sık disiplin cezasına çarptırıldıklarını kaydederek, “Resmi ve sivil kurumlar nezdinde sorunlarımıza duyarlılık yaratmak, sesimizi duyurmak, hukuksuz ve keyfi uygulamaları şikayet konusu yapmak, bu şekilde engellenmek isteniyor. Sesimizi duyuracak taleplerimize disiplin soruşturması ile karşılık veriliyor” diye yazdı.
Her şeye yasak!

Cezaevinde yaşanan ihlallere değinen Saraç, OHAL gerekçesi ile aylık ziyaretlerin 2 ayda 1’e çıkarıldığını ve kitaplarına da sınırlandırma getirilerek sadece 5 kitaba izin verildiğini yazdı. Odalarının keyfi olarak sık sık arandığını ifade eden Saraç, “Yazılarımıza, not defterlerimize keyfi olarak el konulmakta. Hasta arkadaşlarımızın tedavisi ve tedavi amaçlı sevkler oldukça zorlaşmış durumda. Sosyal bir ihtiyaç olarak talep ettiğimiz oda değişimleri ya ret edilmekte ya da çok sınırlı ve uzun zamana yayılarak yapılmakta” diyerek, cezaevi koşullarının her geçen gün giderek zorlaştığını vurguladı.

Alevi Bektaşi Federasyonu ve Eğitim Sen, müfredatın dinselleştirilmesine karşı 17 Eylül’de alanlarda..!

Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) ve Eğitim Sen, yeni eğitim müfredatının dinselleştirilmesine karşı alanlara çıkma kararı aldı. Miting, “Bu eğitim sistemine itirazımız var” sloganıyla 17 Eylül Pazar günü saat 13.00’te Kartal Meydanı’nda gerçekleştirilecek. Mitinge ilişkin gazetemize konuşan, Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Muhittin Yıldız, “Biz Aleviler çağdaş, bilimsel, laik, demokratik bir eğitim ve çocuklarımızın geleceği için sokaklarda olacağız. Çocuklarımızı gericiliğe, karanlığa teslim etmeyeceğiz” dedi.
KAMUOYUNA MİTİNGE KATILIM ÇAĞRISI
Çocukların geleceğine sahip çıkmak için herkesi Kartal Meydanına davet eden Yıldız, “Türkiye Büyük Millet Meclisinin devre dışı kaldığı, AKP ve Saray’ın artık hiçbir şekilde çözüm üretmeyeceğini, aksine toplumu çözümsüzlüğe götüreceğini, selamete değil felakete sürükleyeceğini gördük. AKP’nin yapmış olduğu her şey ülke için ateşten gömlektir. 2023 projesi ile Türkiye’yi geriye, karanlığa götüren bir anlayış söz konusu. Çağdaş, bilimsel eğitimden mahrum bırakacak bir uygulama yapmaya kalktılar. Bunu da müfredat programında belli ettiler. Hal böyle iken biz de ‘Çocuklarımızı gericiliğe, karanlığa teslim etmeyeceğiz’ diye sokaklara çıkıyoruz. Ve bu sloganla birlikte 17 Eylül’de Eğitim Sen’le beraber Kartal’da miting alanında olacağız. Yapılanlara çok ciddi itirazımız var” dedi.
Bütün demokrasi güçlerine ve yurttaşlara seslenen Yıldız, “Biz bu gerici, faşist eğitime ve yönetime teslim olmayacağız. Yeryüzü hakkın yüzü, aşkın yüzü olana kadar mücadelemiz devam edecektir. Aleviler Kerbela’dan bu yana bunun öncülüğünü yapmıştır. Çocukların geleceği için herkesi Kartal’a bekliyoruz” diye konuştu.


Nuriye ve Semih, savunmalarını hazırlıyor: 14 Eylül’deki duruşmaya katılmak istiyorlar..!

180 gündür açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, 14 Eylül’de ilk kez Ankara’da hakim karşısına çıkacak. Nuriye Gülmen’in kardeşi Beyza Gülmen, refakatçi olarak kaldığı Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüs Devlet Hastanesi’nden “ablasının ilk duruşmaya katılmak istediğini, ancak avukatların sağlık durumu nedeniyle endişeli olduklarını” belirtti.
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Beyza Gülmen, şöyle konuştu:
Açlık grevinin 180’inci gününe girildi. Nuriye Gülmen’in sağlık durumu nasıl?
Beyza Gülmen: Çok zayıf. Kas ağrıları oluyor. Sırtı, omuzları, bacakları… Kas ağrıları devam ediyor. Şu aralar biraz böbrek ağrısı da var.
Peki hareket edebiliyor mu?
Gülmen: Tabii ki çok hareket etmemeye çalışıyor. Ancak kendi başına tuvalete gidebiliyor. Ben kalkarken yardımcı oluyorum ancak tek başına yürüyebiliyor.
Morali nasıl?
Gülmen: Morali iyi. Yoksa açlığı devam ettiremezdi.
14 Eylül’de ilk duruşma yapılacak. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça duruşmaya katılabilecekler mi?
Gülmen: Aslında avukatların bununla ilgili bir endişesi var. Sağlık açısından iyi olup olmayacağını düşünüyorlar. Buradan onları duruşmaya taşımak zor, o kadar insanın içinde bulunmak hijyen açısından düşünüldüğünde kötü olabilir. Bu nedenle acaba gelmeseler mi, diye düşünüyorlar. Ama bir yandan da orada bulunmak, savunmasını kendisinin yapması da çok güzel olur. O yüzden şu an tam bir netlik yok.
İlgili: Nuriye ve Semih için Kadıköy'de yapılan açlık grevini Ömer Gergerlioğlu devraldı
Nuriye Gülmen ne düşünüyor? Son kararı kim verecek?
Gülmen: Kendisi tabii ki orada olmak istiyor. Muhtemelen kendi istediğini yapar. Ya da hijyen açısından gerçekten kötü bir ortam oluşur mu, diye hekimlerine de sorabilir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ile ilgili kararlarında hükümetten, kendi doktorları tarafından muayene edilme imkanı tanınmasını talep etmişti… İstediği hekimler tarafından muayene edilmesine izin veriliyor mu?
Gülmen: Böyle bir şansı yok, çünkü kendi hekimleri gelmiyor.AİHM’in bu talebi sonrası Ankara Savcılığı, kendi hekimleriyle birlikte Numune Hastanesi’nin hekimlerinin de girmesi için araya bir talimat koydu. Onlar da girince, ablam muayene olmak istemiyor, bu nedenle de kendi doktorlarına muayene olamıyor.
Savcılığın talimatı, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya dair özel bir talimat mı?

Gülmen: Evet. AİHM, “kendi doktorları muayene etsin” diyor. Ancak Ankara Savcılığı Numune Hastanesi doktorlarını da dahil ediyor.

30 Ağustos 2017 Çarşamba

Diyanete Para Dayanmıyor:Diyanet 1.3 milyar ek ödenek isteyecek..!

Harcamaları ile 12 bakanlığı geride bırakan Diyanet, ayrılan bütçe yetmediği için 1. 3 milyar ek ödenek isteyecek
Diyanet’in Mali Durum ve Beklentiler Raporu, bu yıl da bütçenin yetmeyeceğini ve 1.3 milyar liralık ödenek isteneceğini ortaya koydu.
BirGün’den Nurcan Gökdemir’in haberine göre, harcamaları ile Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın da aralarında bulunduğu 12 bakanlığı geride bırakan Diyanet, 2017’yi de yine rekor harcama ile tamamlayacak. Geçen yıl bütçesi yetmediği için aldığı ek ödeneklerle 6.5 milyar lira harcayan Diyanet’in, bu yıl da ek ödeneği ihtiyacı oldu. Diyanet, 1.3 milyar liralık ek ödenekle yıl sonuna kadar 8.1 milyar lira harcama yapmayı planlıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı yılın ilk altı ayında yaptığı harcamalarla, geride kalan altı ayda yapmayı planladığı harcamaları gösteren 2017 yılı Mali Durum ve Beklentiler Raporu’nu yayımladı. Rapora göre, yıla 6 milyar 867 milyonluk bütçe ile başlayan, diğer kurumlara aktarmalarla ödenekleri 4.3 milyara düşen ve bunun 4.2 milyarını da yedi ayda harcayan Diyanet, yıl sonuna kadar harcama yapabilmek için ek ödenecek isteyecek. 2017 yılı harcama tahmini 8 milyar 148 milyon lira olarak öngörülen rapora göre, Diyanet İşleri Başkanlığı’na yıl sonuna kadar en az 1.3 milyarlık aktarma yapılacak.
CARİ TRANSFERLER PATLADI
Diyanet’in harcamalarında altı ayın sonunda yaşanan en büyük sapma genel bütçedeki açığın da nedeni olarak gösterilen cari transferler kaleminde yaşandı. Altı ay sonunda cari transferler kaleminin yüzde 73’ü, personel giderleri için ayrılan tutarın yüzde 52’si harcandı.
29 milyon 883 bin lira ayrılan cari transferler kaleminden yıl sonuna kadar 430 milyon lira harcama yapılması planlanıyor. En büyük artışın bütçeden kar amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan transferlerde ortaya çıkması ve bu kalemden 400 milyonluk fazla ile 429 milyon 14 bin lira harcanması öngörülüyor.
ÇOCUKLAR VE GENÇLER ÖNCELİKLİ
Raporda ikinci altı ayda harcama yapılacak çalışmalara ilişkin de şu bilgilere yer verildi:
Yeni kuşaklar için: Ateizm, deizm, agnostisizm konularındaki kitaplar ve İslam Ahlakı-II kitabı yayınlanacak. Her ilde merkezi bir camide “Cami-Çocuk Buluşması” programı gerçekleştirilecek. Ankara, İstanbul, Kastamonu, Kütahya ve Mardin illerinin il merkezlerinde bir camide çocuklara yönelik “Kitap Okuma Etkinliği” düzenlenecek. Sosyal hizmet kurumlarında kalan 9-15 yaş grubu 500 çocuğa yönelik Kastamonu, Kırşehir ve Bursa illerinde Değerler Eğitimi Yaz Kampı düzenlenecek. “Yüz Yatılı Hafız Kur’an Kursu” projesi kapsamında yeni öğrenci kayıtları alınacak.
Örgün eğitime devam etmekle birlikte kayıt dondurma hakkından yararlanarak Kur’an kurslarında hafızlık yapmak isteyen öğrenciler için “Örgün Eğitime Devam Edenlere Yönelik Hafızlık Eğitim Programı” hazırlık çalışmalarına devam edilecek.
Doğu’ya irşat ekipleri: Camiler Haftası etkinlikleri kapsamında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini iyi bilen personelden oluşan özel irşat ekipleri oluşturulacak ve bölge illerinde görevlendirilecek. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki aile bireylerine yönelik Bursa, Tekirdağ, İstanbul ve Ankara illerinde kamp programları düzenlenecek.
Yurtdışında cami yapımı: KKTC’deki Lefkoşa Hala Sultan Camii ile Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te yaptırılan Bişkek Merkez Camii’lerinin, Gana’nın başkenti Accra’da inşa edilen Furkan Camii’nin, Cibuti’nin başkentinde yapımı başlatılan Sultan II. Abdülhamit Han Camii inşaatı devam edecek. Çad’ın başkenti Encemine’de 230 dönümlük arazi üzerine bir cami, Çad İslam İşleri Yüksek Konseyi hizmet binası, Kur’an Kursu ve bir İslam Kültür Merkezi, Fildişi Sahilleri’nin başkenti Abidjan’da, Moritanya’da, Nijer’in başkenti Niamey’de Osmanlı mimarisine uygun camiler yapılacak.
İdlip, Cerablus, Çobanbey illerinde 66 caminin onarımına başlandı, 48 caminin onarımı tamamlandı, 16 camide onarım sürecek. El-Bab ‘da 42 caminin onarımına ilişkin çalışmalara başlanacak.
IŞİD VE PYD YAYINLARDA

Diyanet, 2017 sonuna kadar güncel sorunların anlatıldığı yayınların da aralarında yer aldığı 1 milyon 300 bin 6 kitap bastırıp dağıtacak. Bu yayınlar arasında 15 Temmuz Gazilerin Dilinden, Dini İstismar ve Tedhiş Hareketi DEAŞ, Dini İstismar ve Tedhiş Hareketi PYD Olağanüstü Din Şurası Kararları isimli kitaplar da yer alacak.

Esra Özakça’nın açlık grevi 100. gününde: Semih 30 kilo kaybetti..!

Esra Özakça 47 kiloya düştüğünü söyledi.
KHK ile ihraç edildikleri için açlık grevine giren akademisyen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın açlık grevi devam ediyor. Sincan Cezaevi’nde tutulan ve sağlık durumları giderek kötüye giden emekçiler ile dayanışmak amacı ile açlık grevi eylemi başlatan öğretmen Esra Özakça’nın da grevi 100. Gününe girdi. Kilo kaybı yaşayan Esra Özakça, açıklama yaptı..
Kurban Bayramı’nı açlık grevinde karşılayan Esra Özakça, “Bayramda da açlık grevimiz devam edecek. Bu bayramı tabi ki bayram olarak geçirmeyeceğiz. Eksik geçiriyoruz. Fakat adet yerini bulsun diye bayram diyoruz” ifadelerini kullandı.
Semih 30 kilo kaybetti
Sağlık durumuna ilişkin de bilgi veren Esra Özakça, diş etlerin çekildiğini, sık sık kulak çınlaması yaşadığını ve 47 kiloya düştüğünü söyledi. Eşi Semih Özakça ile de Pazartesi günü görüştüğünü ifade eden Özakça, eşinin 30 kilo kaybettiğini söyledi.

Özakça Kurban Bayramı ile ilgili de şu mesajı verdi: “Herkesin bayramını kutluyorum. Haklarımızı aldığımız, kimsenin adaletsiz kalmadığı günlerde o zaman esas bayramı kutlayacağız

Zulmün Olduğu Her Yerde Direniş Var; Tarsus Cezaevi'nde 3 kadın 13 gardiyanın işkenceli saldırısına uğradı..!

Hak ihlalleriyle gündemden düşmeyen Tarsus T Tipi Kadın Kapalı Cezaevi'nde işkence ve darp olaylarının da ardı arkası kesilmiyor. Cezaevinde yeni bir işkence yaşandığı öğrenildi. Cezaevinde tutsak bulunan kardeşi Fatma Gökkan'la görüşen Veysel Gökkan'ın aktardığına göre; 3 kadın tutuklu, 13 gardiyanın saldırısına maruz kaldı.
Direnişe karşı işkence
Daha önceki bir saldırıdaki darp izleri dururken, iki üç gün içinde tutsakların tekrar darp edildiklerini aktaran Veysel Gökkan, tutukluların darp raporu almalarına da izin verilmediğini dile getirdi. Tutukluların kararlı duruşları karşısında şiddetin dozunun da bir o kadar arttığını ifade eden Gökkan, kardeşi ile yaptığı telefon görüşmesinde, kadın tutsakların ‘ölüm pahasına teslim olmayacaklarını’ aktardıklarını söyledi.
IŞİD’lilerle aynı saatte görüşe çıkarıyorlar
Öte yandan Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevinde siyasi tutuklular açık görüşe çıkmayacaklarını aileler aracılığıyla açıkladı. Açıklamada şöyle denildi: “Cezaevi yönetimi bizi DAİŞ’lilerle aynı saatte ve aynı salonda görüşe çıkarıyorlar. Biz onlarla aynı salonda görüşe çıkmak istemediğimiz için görüşe çıkmayı reddediyoruz.”

Dersim Ovacık Belediye Başkanı Maçoğlu resmi twiter hesabından;"Komünistler vatanını sevmez"diyen Erdoğan'a yanıt verdi:


"Biz komünistler sağlam yurtseverleriz ama farklı da olsa vatanlarımız sınırların ve sınıfların olmadığı bir dünyada yaşamalı bütün insanlık.
Biz komünistler asla beleşçi değiliz.. Anadilinde, eşit, bilimsel parasız eğitim istemek asla beleşçilik değil temel bir insan hakkıdır.
Biz komünistler doğaya insana ve yeryüzünde yaşayan bütün canlılara saygı duyarız. Bütün coğrafyalardaki doğa ve insan katliamlarına karşıyız."

1 Eylül kutlamalarının adresi belli oldu..!

1 Eylül Dünya Barış Günü’nde İstanbul’da düzenlenecek mitingin adresi belli oldu. Halkların Demokratik Partisi (HDP), Emek Partisi (EMEP), Halkevleri ve çeşitli siyasi partiler ile sendika ve meslek örgütlerinin yer aldığı İstanbul Emek ve Demokrasi Koordinasyonu tarafından düzenlenecek miting, 10 Eylül’de İstanbul Bakırköy’deki Özgürlük Meydanı’nda olacak.

Mitinge, koordinasyon bileşenlerinin yanı sıra çok sayıda kitle örgütünün de katılması bekleniyor. “Barış, Özgürlük, Adalet, OHAL’e hayır, KHK’ler iptal edilsin” sloganıyla gerçekleştirilecek olan miting, saat 15.00’da başlayacak.

Ulu Hakan 2-Abdulhamit; Yahudi Zenginlerin Filistin topraklarını Satın Almasına İzin Vermiş

AKP'nin İzinde Yürüdüğünü Sıklıkla Dillendirdiği Ulu Hakan 2-Abdulhamit; Yahudi Zenginlerin Filistin topraklarını Satın Almasına İzin Vermiş ve Faizle Para Almış..!
smanlı Arşivlerinde, 2'nci Abdulhamid'in Museviler'in Filistin'de toprak almasına izin verdiği görülüyor. 2'nci Abdülhamid zamanında Rothschildler’in, Filistin’de koloniler kurdukları, Abdülhamid’in Filistin’de yaşayan yerli ve yabancı Museviler’in toprak satın almalarına izin verdiği ortaya çıkartılıyor.
Gizli örgüt İlluminati’nin 13 üyesinden biri olduğu öne sürülen Rothschild Ailesi’nin Osmanlı padişahları ile para ilişkileri gün yüzüne çıkartıldı. Tarihçi Doç. Dr.Sezai Balcı ile Prof.Dr. Mustafa Balcıoğlu ikilisi tarafından Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki belgelerin gün yüzüne çıkartılmasıyla hazırlanan “Rothschildler ve Osmanlı İmparatorluğu” başlıklı çalışmada, Yahudi kökenli Rothschild Ailesi’nin Osmanlı padişahları ile olan gizli ilişkilerine ışık tutuluyor.
OSMANLI ORDUSUNU FİNANSE ETTİLER
Milliyet gazetesinden Mert İnan'ın haberine göre, Rothschild Ailesi ile Osmanlı Devleti arasındaki ilk temas, 2. Mahmut döneminde başlamış. Bu ilişki 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan itibaren kesintisiz devam ediyor.
Osmanlı, Temmuz 1853’te 40 bin tüfek, 2 bin şişhane, 10 milyon fişek, 50 milyon kapsül satın alırken, bu silahlar için Rothschildler’e 10 milyon 514 bin 976 kuruşluk ödeme yapıldığı Maliye Nezareti’nin orijinal nüshalarında yer alıyor.
Kitapta; Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Tuna kalelerindeki Türk ordusuna gerekli olan finansmanın Avusturyalı Stametz-Şirketi üzerinden, Rothschild Ailesi tarafından üstlenildiği, Rothschildler’in temsilcisi Nathaniel de Rothschild’in, 1834’te Yunanistan’ın Osmanlı Devleti’ne ödeyeceği tazminatı teslim etmek için İstanbul’a gelip Sultan II. Mahmut’la görüştüğü, Rothschild Ailesi’nden borç alınması için yapılan girişimlere Prens Metternich’in destek sağladığı da belgelerle ortaya konuluyor.
PADİŞAH FAİZLE BORÇ ALMIŞ!
Dikkat çeken bölümlerden birini ise 2'nci Abdülhamid’in Rothschild Ailesi’nden iki kez borç aldığına dair belgeler oluşturuyor
1891’de alınan 6 milyon 316 bin 920 sterlin tutarındaki borcun faizi belgelerde yüzde 4 olarak belirtiliyor. Söz konusu geri ödeme süresinin 60 yıl olarak tanzim edildiği arşivlere yansımış.
2'nci Abdülhamid tarafından 1894’te alınan ikinci borç tutarı ise 8 milyon 212 bin 340 sterlin. 61 yıl vadeli alınan borcun 15 Ekim 1955’e kadar geçerli olduğu, her yıl 329 bin 249 sterlin tutarındaki meblağın İngiltere Bankası’na ödeneceği belgelerde yer alıyor.
O BORÇLARI CUMHURİYET ÖDEDİ!
Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne intikal eden Rothschild borçları, Lozan Antlaşması gereğince Rothschild Ailesi’ne geri ödeniyor. Rothschild üyeleriyle görüşen Osmanlı hükümdarları 2. Mahmut, Abdülmecid ve 2. Abdülhamid aile üyelerine birçok defa nişan takdim ediyor. Ayrıca, 2. Abdülhamid zamanında Rothschildler’in, Filistin’de koloniler kurdukları, Abdülhamid’in Filistin’de yaşayan yerli ve yabancı Museviler’in toprak satın almalarına izin verdiği gün yüzüne çıkartılıyor.
10 BİN SİGARA HEDİYE
2. Abdülhamid’in 1888’de, Baron Rothschild ile görüşmesi o dönem Beyoğlu’nda çıkan Moniteur Européen gazetesi tarafından tespit edilirken, gazetenin, 30 Temmuz 1888 tarihli haberine kitapta yer veriliyor.
2. Abdülhamid, Rothschild ile 27 Temmuz 1888 Cuma günü öğleden sonra gerçekleşen görüşmede kendisinden Anadolu Demiryolları’nın yapım işinin üstlenmesi teklif ederken, Rothschildler’e hususi olarak yaptırdığı 10 bin sigarayı hediye ediyor.
Bu görüşmenin detayları o dönemki Moniteur Européen Gazetesi tarafından şöyle aktarılıyor:
“Baron Rothschild ile kerimesi dün Talya vapuruyla Dersaadet’i terk eylemişlerdir. Talya Vapuru Pire’ye uğrayıp sonra Ancona ve Marsilya’ya gidecektir.
Baron Rothschild’in geçen cuma selamlığından sonra 27 Temmuz 1888 Yıldız Sarayı Hümâyûnu’nda gördüğü iltifat Hazret Cihanbânî ve huzûr Hümâyûn’a kabulden fevkalgaye mahzûz olduğu temin ediliyor.
Zât Hazret Padişahî Baron ile bir saat kadar müddet mülakat ederek envai ulunmuştur ve Anadolu şimendiferlerinin Baron tarafından teşkil edilecek bir heyetsarrafiye tarafından inşa arzusunu dermiyân buyurmuşlardır.

Bu arzu Cihanbanî Mösyö Rothschild’ce büyük mahzûziyeti celbetmiş olup mumaileyh tedkik keyfiyet edeceğini vaad eylemiştir. Baron’un mazhar olduğu envai iltifatlardan başka avdeti esnasında ZâtHazret Padişahî kendisine bilhassa imâl ettirilmiş on bin adet sigara hediye buyurmuşlardır.” (CNN Türk)