Bundan tam 148. yıl önce 1871 yılı 18
Mart'ında ayaklanan Paris emekçi yığınları, iktidarın işçi sınıfının eline
geçmesini sağladı. Paris işçi sınıfının egemenliğini ilan etti. 28 Mayıs'a dek
tam 72 gün süren bu büyük alt üst oluş tarihe Paris Komünü adıyla geçti. Paris
Komünü, bir insan ömrü bakımından sözü bile edilemeyecek kadar kısa süren bu 72
günlük sürece tarihi bir dönüm noktası olması özelliklerini sığdırdı.
18 Mart'tan 28 Mayıs'a kadar süren 72
günlük iktidar dönemi, işçi sınıfının siyasal iktidarının nasıl hazırlanması
gerektiği ve nasıl ayakta kalacağına ilişkin zengin deneyimler ve derslerle
birlikte anlam kazanmaktadır. İşçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesini
siyasal iktidar hedefine bağlayarak yürütmesi zorunluluğunu, işçi sınıfının
baskı, zulüm ve sömürüden kurtulmak için siyasal iktidarı ele almasının
zorunluluğunu, bunun yol ve yöntemlerinin zengin deneyimlerini kazandığı bu
tarihsel olay, Komün rastlantılar sonucu bir araya gelmiş bazı olayların sonucu
değil, o günün nesnel, toplumsal-siyasal koşullarının doğal sonucu olarak
meydana gelmiştir.
Komünü hazırlayan koşullar nelerdi? Her
şeyden önce 1848 devrimi yenilgiye uğramış, burjuvazi işçi hareketini
bastırmıştı. Ancak işçi sınıfından duyduğu korkusunu hala bastırabilmiş
değildi. Bu nedenle 3. Napolyon'un ordularına sığınmayı da ihmal etmedi. Çünkü
hala bürokratik militarist sistemin burjuvazinin egemenliğini güvence altına
alacağı ümitlerini yitirmemişti. 1848 devriminin yenilgisiyle birlikte kurulan
Bonapartist sistem koşullarında Fransa tam bir ekonomik yıkıma uğradı. Emekçi
yığınların giderek çekilmez hale gelen yaşam koşulları, ırkçı-şoven-saldırgan
politikalarla geri plana itilmeye çalışılıyor, dış politikadaki saldırganlık,
iç ekonomik ve politik sorunların üzerini örtücü rol oynuyordu. Napolyon
Bonopart'ın saldırgan serüvenci dış politikasını, Prusya'ya saldırıya
dönüştürmesiyle başlayan savaş, emekçi yığınların ekonomik koşullarını daha da
çekilmez hale getiriyor, işçilere ve emekçilere karşı alınan önlemler toplumsal
muhalefetin giderek daha fazla yükselmesine yol açıyordu. Bonapart'ın emekçi
yığınların dikkatlerini ülkenin ekonomik toplumsal sorunlarından uzaklaştırmak
amacıyla ırkçı-şoven dış politikalarını Almanya'ya karşı savaş ilan ederek
sürdürmesi, çok geçmeden savaşın, Napolyon'un yenilgisiyle sonuçlanması, emekçi
yığınların "kahrolsun imparatorluk" şiarıyla ayaklanmasına yol açtı.
Ayaklanan halk yasama meclisine girmeyi
ve cumhuriyetin ilan edilmesini sağlamayı başardı. Ancak oluşturulan yasama
meclisinin çoğunluğu kralcılardan ve cumhuriyetçi burjuvazinin sağ kanadından
oluşuyordu. Halk kitleleri Prusya'ya karşı ulusal savunmayı örgütlemesi için
hükümete baskı yapıyordu. Zaten emekçi yığınların baskısıyla oluşan hükümette
"ulusal savunma hükümeti" adını taşıyordu. Bunun sonucunda düşmanla
savaşmak amacıyla halkın silahlandırılması kabul edildi. İşçiler ve esnaflardan
kurulu Ulusal Muhafız taburları oluşturuldu. Fakat 1848 ayaklanmasının korkuları
ve tecrübesi burjuvaziyi ihanete sürükleyen "sebepler" oldu.
Burjuvazi, işgalcilerin ülkeden kovulmasını, kendisinin siyasal iktidarına son
verecek ayaklanmanın izleyeceğini, silahlanmış halkın silahlarını kendisine
çevireceğini biliyordu. Bu nedenle Mareşal Barzaine işgalci Alman birlikleriyle
savaşmak yerine 170.000 kişilik ordusuyla Prusya ordularına teslim oldu. Bunun
ardından hükümete karşı ikinci kez ayaklanma gerçekleşti.
Fakat ayaklanmanın önderlerinin halk
kitleleriyle bağlarının olmaması, ayaklanmanın başarısızlıkla sonuçlanmasına
yol açtı. Başarısız ayaklanmanın ardından hükümet Prusya ile bir teslimiyet
anlaşması imzalandı. Ülke topraklarının üçte birinin işgalcilerin kontrolü
altında olduğu bir sırada gerçekleştirilen teslimiyet anlaşmasıyla Fransa 5
milyar altın Frang'ı, Almanya'ya ödedi. Alsas-Loren'den çekildi.28 Ocak 1871'de
Prusya ile gerçekleştirilen anlaşma sonrasında yapılan ulusal meclis
seçimlerinde 700 milletvekilinin 450'si krallık yanlısıydı. Ve daha ilk
oturumda cumhuriyeti reddederek kralcı bir hükümet oluşturdular. Thiers
hükümetinin teslimiyet anlaşmasını imzaladı. Ancak Paris ulusal muhafız
birliğini silahsızlandırmaya cesaret edemedi. Oysa kralcı hükümetin ilk işi
halkı silahsızlandırmak için, Paris ulusal muhafız birliğinin silahlarını
teslim etmesini istemek olmuştu.
Paris emekçi yığınları, işgal
birliklerine karşı kenti savunmak için oluşturduğu askeri birliği olan ulusal
muhafız birliğinin silahlarını teslim etmesi yönündeki çağrılara kararlılıkla
red cevabını vermiş, ellerindeki silahların özellikle topların kanları-canları
pahasına elde ettikleri ve koruyabildikleri gerçekliğini bir kez daha
haykırarak, teslimiyet anlaşmasının emekçi yığınlarca yırtılıp atılmasına da
vesile olmuştur. Teslimiyet anlaşmasında, ulusal muhafızların silahlarının
Bismark birliklerinin girmediği bölgelere çekileceği kesinlikle belirtilmiş
olmasına ve Bismark birlikleri kente girmemiş olduğu halde, kralcı hükümetin
halkı silahsızlandırmaya çalışması, Paris halkından duyduğu korkuyu ve halka
karşı işgalci Bismark'la el ele vermesinin, ihanetinin kaçınılmaz
sonucuydu.Silahların teslim edilmesi yönündeki baskılara halkın kararlılıkla
karşı çıkması sonucu 17-18 Mart'ta hükümet saldırıya geçerek, silahsızlandırma
işi zor yoluyla gerçekleştirmeye çalıştı. Böylece iç savaş fitilini de
ateşledi. Hükümet ulusal muhafızları silahsızlandırmak için çağrılar
yayınlayıp, türlü oyunlar çevirirken bir yandan da Paris'in kuşatılması yoluna
gidiliyordu. Paris'in kuşatılmasından önce hükümet Bordeauks (Bordo)ye
çekilmişti. Başkentin de Versa'ya taşıması, bunu çok geçmeden Fransız büyük
burjuvazisi ve bürokratlarının da kenti terk etmesi, ayaklanan Paris halkının
işinin kolaylaşmasını sağlamıştı. Ancak hükümetin ve burjuvaların kentten
kaçmalarına göz yumulması, daha sonraki yenilgide önemli rol oynayan zaaflardan
biri olarak görülmüştür.
İşte Paris halkı bu koşullarda
ayaklanmayı başlatmış, kısa bir sürede başarıyla sonuçlandırmıştır. Ulusal
Muhafız Merkez Komitesi önderliğinde ayaklanan halk Paris'i ele geçirdi. Daha
ayaklanmalar başlamadan çok önce işçi sınıfının iktidar için örgütlüğünün ve
birleşik önderliğinin bulunmadığını gören Marks, zamansız ayaklanmanın
yanılgılarına dikkat çekerek, işçi sınıfını uyarmaya çalıştı. Ancak hareket
başladıktan sonra da canla başla katılarak, başarılı olması ve en az zararla
atlatılması için elinden geleni yaptı. Paris işçi sınıfı ayaklanmasının
başarısıyla gerçekleşen devrim, kendinden önceki devrimlerden temelden
farklıydı. Bu farklılıkların en belli başlılarını şöyle belirtebiliriz: Birincisi;
bu devrim, eski devlet mekanizmasının el değiştirmesi değil, eski devlet
mekanizmasının parçalanarak yerine yenisinin örgütlenmesinin getirilmesi.
Böylece tarihte yer alan ve bir sömürücü sınıfın elinden bir başka sömürücü
sınıfın eline geçen, devletin el değiştirmesini ifade eden devrimlerin aksine
Paris Komünü eski devlet mekanizmasının parçalanarak yerine yeni tipte bir
devletin konulması girişimiyle ayrılıyordu. İkincisi; daha önceki devrimler,
sonuçta azınlığın çoğunluk üzerindeki egemenliğine son vermiyor, azınlığın
çoğunluk üzerindeki egemenliğini bir başka biçimde sürmesi anlamına geliyordu.
Oysa Paris Komünü tam tersine çoğunluğun
azınlık üzerindeki diktatörlüğü olarak ortaya çıkıyordu. Paris Komün'ünün,
tarihsel dönemeçlerden biri olarak anılmasını sağlayan onun tabandan gelen
devrimci girişkenliğin siyasal iktidar hedefine bağlanarak yürütülmesi, aldığı
kararların yeni bir dünyanın kurulması yönünde atılan adımların emekçi
yığınlara yeni bir umut, cesaret ve savaşma azmi veren özellikleri ve
yüzyıllardır ezilen, horlanan, aşağılanan, baskı ve zulmün, sömürü ve soygun
çarklarının bir "hiç", bir "ayak takımı" haline getirdiği
emekçi yığınların ilk kez kendi gerçek güçlerini, olanaklarını görme fırsatına
kavuşmuş olmaları ve bununla birlikte, işçi sınıfının gelecek mücadeleleri
açısından tarihi ve tayin edici deneyim ve derslerle dolu olması ve bu zengin
deneyim-dersler ışığında işçi sınıfı biliminin geliştirilmesine eşsiz
materyaller sunmasındadır. Marksizm’in kurucusu Marks, Paris Komünü
deneyimlerini inceleyerek, devlet ve devrim, işçi sınıfının siyasal
mücadelesinde partinin rolü, proletarya diktatörlüğünün nesnel koşulları vb.
hakkındaki görüşlerini geliştirmiş, zenginleştirmiş, daha sonraki işçi sınıfı
mücadelelerine eylem kılavuzu olarak hizmet ederek teorilerini sağlam temellere
oturduğunun görülmesine ve daha iyi anlaşılmasına olanak sağlamıştır. Paris
işçi sınıfı ayaklanmasının başarıya ulaşmasıyla birlikte yürürlüğe koyduğu ve
72 günlük iktidarı döneminde uygulamaya çalıştığı politikalar, devrimin ulusal
dönüşüm bakımından perspektifini de ortaya koyuyordu.
Komün, öncelikle kiliseye yapılan devlet
yardımını kesmiş, kilisenin devlet eliyle palazlanarak, emekçi yığınların
üzerinde dini otorite ve nüfuzlarını kullanarak mevcut sömürü sisteminin temel
dayanaklarından biri olma rolünü oynamalarına son vermiştir. Kilisenin görevi
sadece evlilik, doğum ve ölüm kayıtlarının tutulmasıyla sınırlanmış, okullarda
din dersleri kaldırılarak, eğitimdeki dinsel gericiliğin otoritesinin devlet eliyle
ağırlaştırılmasının önüne geçilmiş, din işlerinin devlet işlerine müdahalesine
son verilmişti. Manastırların çoğu halk yararına kullanılır duruma getirilmiş,
sanatı teşvik edici önlemlerle birlikte, müzelerin halk yararına işletilmesi
öngörülmüştü.
Yine
Komün yöneticilerinin en yüksek ücretinin, en yüksek işçi maaşını aşmaması ve
bunun o günün koşullarında yıllık 6 bin Frang'ı geçmeyeceği ve yine
yöneticilerin genel oyla seçilerek istenildiğinde de genel oyla tekrar
görevlerinden alınabileceğinin karar altına alınması, onun, komünün emekçi
yığınlar için en geniş demokrasiyi temsil ettiğini gösteriyordu. Askerlik
yoklaması ve düzenli ordunun kaldırılması, eski burjuva devlet aygıtının
parçalanması yolundaki kararlılığı, sürekli ordu ve bürokrasinin yerine halkın
devrimci girişkenliğinin konulmasını ifade ediyordu.
Böylece
sürekli ordunun yerine tüm savaşa bilecek yurttaşların silahlandırılmasının
geçirilmesi sağlanıyordu. Patronların Paris'in kuşatılması sırasında ve
sonrasında terk ettiği tüm işletme ve atölyelere komün adına el konularak, bu
işletme ve atölyeler ulusal işletmeler olarak ilan ediliyor, el emeğinin
ücretlerini belirleyen yeni bir ücret sistemi getirilerek işçi sınıfının yaşam
koşullarının iyileştirilmesinin koşullarının yaratılması yönünde çalışmalar
yürütülüyordu. Fırınların gece çalışması yasaklanıyor, daha o zamandan gece
çalışmasının, gündüz çalışmasından farklı olarak işçi sınıfını fiziksel ve
ruhsal olarak aşırı derecede yıprattığı bilinciyle hareket edilerek bunun önüne
geçilmeye çalışılıyordu. İşletmelerde para cezaları kaldırılmış, herkese genel
okuma yükümlülüğü getirilmişti ki, bu komünün emekçi yığınların kültürel
gelişimine verdiği önemi gösteriyordu.
Yoksulların
rehine malları kendilerine iade ediliyor, küçük işletmelerin borçları ve
faizleri erteleniyor ve genel olarak da tüm borçlar ertelenerek Paris'ten
kaçmış olan ve boş durumda olan burjuvaların evlerine el konuluyordu. Kadınlara
eşit haklar tanınıyor, kadınlar eşit haklara sahip bireyler olarak yeni bir
toplumsal konum elde ediyor, kadını ikinci sınıf insan olarak gören gerici
anlayışlar bir daha geri-fiilen yaşamda ne derece uygulama olanağı bulduğundan
bağımsız olarak- gelmemek üzere tarihe gömülüyordu. Bugün sosyal yaşamda,
toplumsal koşullar fiilen uygulanmasını olumsuz yönde etkilese de, kadını
ikinci sınıf insan olarak ele alan gerici-feodal görüşlerin teoride
savunulamıyor olmasının temellerini Paris Komünü oluşturmuştur.
Paris Komünü, Paris emekçilerinin
tabandan gelen devrimci girişkenliğinin başarısıyla kurulmuş, işçi sınıfının
egemen sınıf olarak örgütlenmesinin ifadesiydi. İşçi sınıfının bu iktidarı
aracıyla kazanımları, elde edilen somut kazanımları yanında tarihe bıraktığı
zengin deneyim ve derslerle dolu olması, bunun siyasal iktidarın neden 72 gün
gibi kısa sürede yıkıldığı sorusunu da gündeme getirmişti ki, bu sorunun doğru
yanıtları daha bir anlam ve önem kazanmıştır. Zaten Komün'üne tarihsel önemini
atfeden; Yukarıda saydığımız somut kazanımları ve saymadığımız daha bir çok
kazanımları yanında onun kısa erimli olması, daha siyasal iktidar
örgütlenmesini tam olarak uygulamaya fırsat bulamadan yıkılması ve bunun
nedenleridir.Peki nelerdi komünü kısa sürede yenilgiye götüren koşullar? Her
şeyden önce Paris proletaryası ve halkı yetkin, doğru birleşik bir önderlikten
yoksundu.
Paris proletaryası ve halkını
ayaklanmaya seferber eden Ulusal Muhafız Merkez Komitesi, birleşik doğru bir
çizgiye sahip yetkin önderlerden oluşmuş yönetim merkezi olma özelliğinden
uzaktı. Merkez komitede iki güç, Prudoncular ve Blanguistler yer alıyor, zaman
zaman kendi teorilerine ters doğru işler yapsalar da esasta hatalı işler
yapmaktan kurtulamıyorlardı. Daha başlangıçta Paris'te siyasal iktidarı ele
geçiren proletaryanın Versailes'e kaçan eski hükümette ve uluslararası
gericiliğe karşı gerekli uyanıklığı göstermemesi, Versailles'e kaçan hükümet
üzerine yürüyerek dağıtmak gerekirken buna yönelmemesi, dahası burjuvalar
komüncüleri yakaladıkları yerde katlederken, komünün, burjuvazinin Paris'ten
kaçmasına ve Versailles'teki hükümet güçlerinin yanında yer almalarına göz
yumulmasıdır. Burjuvazi Paris'i kuşatır, bunun için zaman kazanır diğer
şehirlerden yalıtılmış Paris üzerine saldırmak için hazırlık yaparken, Ulusal
Muhafız Merkez Komitesi yetkilerini devretmek amacıyla alelacele gündeme soktuğu
seçimlerle zamanı geçirmiş, karşı-devrime toparlanması için muazzam bir olanak
sağlamıştır. Dahası, bankalara el konulmamış, kendisi tek kuruşa muhtaç durumda
olan komün, karşı-devrimcilerin bankalardaki paraları Paris'ten kaçırarak
Komüne karşı kullanmalarına olanak verilmiştir. Bu nedenle burjuvazi güçlerini
toparlayarak, Paris proletaryası üzerine yürümek için en elverişli olanaklara
kavuşmuştur.
Daha önce Bismark ordularına teslim olan
hükümet orduları serbest bırakılarak Paris halkına karşı savaşa sürülmüşlerdir.
Komün, kent içindeki karşı-devrimcileri yeterince sindirememiş, sabotajcı ve
casuslar kentte cirit atar durumda bulunmalarına karşın, yeterli önlemleri
alamamış, sabotajcılar Paris savunmasının genel merkezine kadar sızmayı ve bir
barut fabrikasını hava uçurmayı başarmışlardır. Komün, bazı önemli çabalarına
karşın köylülükle bağlaşık kurmayı başaramamış, böylece Paris, kırsal kesim ve
ülke içiyle birleşemeyerek yalıtılmıştır. Böylece Paris proletaryası sayıca ve
askeri bakımdan güçlü karşı-devrimin saldırıları karşısında yiğitçe, kahramanca
bir direniş göstermesine rağmen, yenilgiden kurtulamamıştır. "Komün
bayrağı dünya cumhuriyetinin bayrağıdır" şiarıyla enternasyonalist
karakterini ortaya koyan komünün, Prusya orduları ve Bismark tarafından serbest
bırakılan Bonapartçı ordunun el ele vererek başlattığı karşı-devrimci
saldırılara 8 gün boyunca kahramanca göğüs germesi, yenilgiyi önleyemedi.
Karşı-devrimcilerin kanlı katliamlarla 30 bin kişiyi kurşuna dizmeleri, 10
binlerce kişiyi toplama kamplarına doldurmaları, 100 bin üzerinde emekçinin
kanıyla kızıllaşan Paris sokaklarının burjuvazinin zafer çığlıklarına tanık
olması, kuşkusuz Komüncülerin yenilgisinin habercisiydi. Ama burjuvazinin zafer
çığlıkları sadece Komünün yenilgisinin değil, aynı zamanda derslerle dolu,
geleceğin zaferlerinin habercisiydi! Proletarya yenilmiş, ama burjuvazinin
karşısına daha güçlü ve deneyimli olarak yeniden dikilmenin eğitiminden
geçmişti. Bu eğitimin ana hatları kendisini Marksizm’in devlet teorisinde
ortaya koyuyor.
Marks, işçi sınıfının politik
iktidarının Paris komünü tipinde bir devlet olacağını, bu devlette yasama ve
yürütme yetkisini elinde bulunduran tabandan gelen devrimci bir önderlik
olacağını ve tüm yöneticilerin seçimle gelip istenildiğinde hemen seçmenlerce
görevden alınacağı bir örgütlenme biçimi olacağını, yetkin doğru çizgide
birleşik bir önderliğin, işçi sınıfının siyasal iktidarı ele geçirmesi ve
sürdürebilmesi için zorunlu olduğunu ve işçi sınıfının bağlaşıkları sonunun
tayin edici öneme sahip olduğunu söylüyordu. Gerçekten de Marks ve Engels,
burjuvazinin devlet aygıtının parçalanmasının ve yerine yeni bir şeyin
konulması gerektiğini belirtikleri Komünist Manifesto'da bu "yeni
şey"in ne olduğu konusunda bir şey söylemiyorlardı. Çünkü Lenin'de belirttiği
gibi bunu; " Proletaryanın bir egemen sınıf olarak örgütlenmesinin hangi
somut biçimde olabileceği bu örgütlenmenin en tam, en tutarlı fethiyle hangi
belirli biçimde uyuşabileceği sorusuna yanıtı, Marks, ütopyaya düşmeden, yığın
hareketin deneyinden bekliyordu." (Lenin Devlet ve İhtilal)Komün,
proletaryaya yıkacağı devlet mekanizmasını neyle değiştirmesini açıkça
gösterdi.
Çünkü Komün o güne kadar bulunmuş en
yüksek örgütlenme biçimi olarak gücünü herhangi bir parlamento ve yasadan
değil, silahlanmış halktan alıyordu. Komün, halka yabancı ve halkın üstünde yer
alan sürekli ordusu ve bürokrasisi olmayan "sönmeye başlayan" bir
devletti. Komün, emekçi yığınların yönetime doğrudan katıldıkları bir yönetim
biçimiydi ve onda sömürücülere yer yoktu. Komün, yasama yürütmeyi birleştiren
hareketli bir örgenlikti. Komün işçi ve emekçi yığınların en geniş katılımını
sağlayan ve onları yönetmenin de en elverişli örgenlik biçimiydi. Komün işçi ve
emekçi yığınların iradesindeki değişiklikleri en hızlı bir şekilde yansıtma
özelliğine sahipti. Bugün işçi sınıfı ve emekçi yığınların en demokratik
örgütlenme biçimi olan Sovyetler, Paris Komünü deneyleri ve 1905 ve 1917 Şubat
burjuva senteziyle oluşmuş, sosyalizme geçişin en elverişli siyasal örgütlenme
biçimidir.
Paris Komünü, Paris işçi sınıfı ve
emekçilerinin kan ve can pahasına elde ettikleri siyasal iktidarın, zengin
deney ve derslerle dolu olarak işçi sınıfının sosyalizm mücadelesinde ilham
kaynağı olmuş, Sovyetler deneyimi ile daha da zenginleşerek günümüze kadar canlılığından
hiç bir şey kaybetmeden bugüne gelmiştir. İşçi sınıfının devrim ve sosyalizm
mücadelesi sürdükçe Komün, işçi sınıfına ilham kaynağı olmaya devam edecektir.