17 Mart 2019 Pazar

148.PARİS KOMÜNÜNÜN DEVRİMCİ İLKELERİ PRATİKLEŞMEYİ BEKLİYOR..!


Bundan tam 148. yıl önce 1871 yılı 18 Mart'ında ayaklanan Paris emekçi yığınları, iktidarın işçi sınıfının eline geçmesini sağladı. Paris işçi sınıfının egemenliğini ilan etti. 28 Mayıs'a dek tam 72 gün süren bu büyük alt üst oluş tarihe Paris Komünü adıyla geçti. Paris Komünü, bir insan ömrü bakımından sözü bile edilemeyecek kadar kısa süren bu 72 günlük sürece tarihi bir dönüm noktası olması özelliklerini sığdırdı.
18 Mart'tan 28 Mayıs'a kadar süren 72 günlük iktidar dönemi, işçi sınıfının siyasal iktidarının nasıl hazırlanması gerektiği ve nasıl ayakta kalacağına ilişkin zengin deneyimler ve derslerle birlikte anlam kazanmaktadır. İşçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesini siyasal iktidar hedefine bağlayarak yürütmesi zorunluluğunu, işçi sınıfının baskı, zulüm ve sömürüden kurtulmak için siyasal iktidarı ele almasının zorunluluğunu, bunun yol ve yöntemlerinin zengin deneyimlerini kazandığı bu tarihsel olay, Komün rastlantılar sonucu bir araya gelmiş bazı olayların sonucu değil, o günün nesnel, toplumsal-siyasal koşullarının doğal sonucu olarak meydana gelmiştir.
Komünü hazırlayan koşullar nelerdi? Her şeyden önce 1848 devrimi yenilgiye uğramış, burjuvazi işçi hareketini bastırmıştı. Ancak işçi sınıfından duyduğu korkusunu hala bastırabilmiş değildi. Bu nedenle 3. Napolyon'un ordularına sığınmayı da ihmal etmedi. Çünkü hala bürokratik militarist sistemin burjuvazinin egemenliğini güvence altına alacağı ümitlerini yitirmemişti. 1848 devriminin yenilgisiyle birlikte kurulan Bonapartist sistem koşullarında Fransa tam bir ekonomik yıkıma uğradı. Emekçi yığınların giderek çekilmez hale gelen yaşam koşulları, ırkçı-şoven-saldırgan politikalarla geri plana itilmeye çalışılıyor, dış politikadaki saldırganlık, iç ekonomik ve politik sorunların üzerini örtücü rol oynuyordu. Napolyon Bonopart'ın saldırgan serüvenci dış politikasını, Prusya'ya saldırıya dönüştürmesiyle başlayan savaş, emekçi yığınların ekonomik koşullarını daha da çekilmez hale getiriyor, işçilere ve emekçilere karşı alınan önlemler toplumsal muhalefetin giderek daha fazla yükselmesine yol açıyordu. Bonapart'ın emekçi yığınların dikkatlerini ülkenin ekonomik toplumsal sorunlarından uzaklaştırmak amacıyla ırkçı-şoven dış politikalarını Almanya'ya karşı savaş ilan ederek sürdürmesi, çok geçmeden savaşın, Napolyon'un yenilgisiyle sonuçlanması, emekçi yığınların "kahrolsun imparatorluk" şiarıyla ayaklanmasına yol açtı.
Ayaklanan halk yasama meclisine girmeyi ve cumhuriyetin ilan edilmesini sağlamayı başardı. Ancak oluşturulan yasama meclisinin çoğunluğu kralcılardan ve cumhuriyetçi burjuvazinin sağ kanadından oluşuyordu. Halk kitleleri Prusya'ya karşı ulusal savunmayı örgütlemesi için hükümete baskı yapıyordu. Zaten emekçi yığınların baskısıyla oluşan hükümette "ulusal savunma hükümeti" adını taşıyordu. Bunun sonucunda düşmanla savaşmak amacıyla halkın silahlandırılması kabul edildi. İşçiler ve esnaflardan kurulu Ulusal Muhafız taburları oluşturuldu. Fakat 1848 ayaklanmasının korkuları ve tecrübesi burjuvaziyi ihanete sürükleyen "sebepler" oldu. Burjuvazi, işgalcilerin ülkeden kovulmasını, kendisinin siyasal iktidarına son verecek ayaklanmanın izleyeceğini, silahlanmış halkın silahlarını kendisine çevireceğini biliyordu. Bu nedenle Mareşal Barzaine işgalci Alman birlikleriyle savaşmak yerine 170.000 kişilik ordusuyla Prusya ordularına teslim oldu. Bunun ardından hükümete karşı ikinci kez ayaklanma gerçekleşti.
Fakat ayaklanmanın önderlerinin halk kitleleriyle bağlarının olmaması, ayaklanmanın başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtı. Başarısız ayaklanmanın ardından hükümet Prusya ile bir teslimiyet anlaşması imzalandı. Ülke topraklarının üçte birinin işgalcilerin kontrolü altında olduğu bir sırada gerçekleştirilen teslimiyet anlaşmasıyla Fransa 5 milyar altın Frang'ı, Almanya'ya ödedi. Alsas-Loren'den çekildi.28 Ocak 1871'de Prusya ile gerçekleştirilen anlaşma sonrasında yapılan ulusal meclis seçimlerinde 700 milletvekilinin 450'si krallık yanlısıydı. Ve daha ilk oturumda cumhuriyeti reddederek kralcı bir hükümet oluşturdular. Thiers hükümetinin teslimiyet anlaşmasını imzaladı. Ancak Paris ulusal muhafız birliğini silahsızlandırmaya cesaret edemedi. Oysa kralcı hükümetin ilk işi halkı silahsızlandırmak için, Paris ulusal muhafız birliğinin silahlarını teslim etmesini istemek olmuştu.
Paris emekçi yığınları, işgal birliklerine karşı kenti savunmak için oluşturduğu askeri birliği olan ulusal muhafız birliğinin silahlarını teslim etmesi yönündeki çağrılara kararlılıkla red cevabını vermiş, ellerindeki silahların özellikle topların kanları-canları pahasına elde ettikleri ve koruyabildikleri gerçekliğini bir kez daha haykırarak, teslimiyet anlaşmasının emekçi yığınlarca yırtılıp atılmasına da vesile olmuştur. Teslimiyet anlaşmasında, ulusal muhafızların silahlarının Bismark birliklerinin girmediği bölgelere çekileceği kesinlikle belirtilmiş olmasına ve Bismark birlikleri kente girmemiş olduğu halde, kralcı hükümetin halkı silahsızlandırmaya çalışması, Paris halkından duyduğu korkuyu ve halka karşı işgalci Bismark'la el ele vermesinin, ihanetinin kaçınılmaz sonucuydu.Silahların teslim edilmesi yönündeki baskılara halkın kararlılıkla karşı çıkması sonucu 17-18 Mart'ta hükümet saldırıya geçerek, silahsızlandırma işi zor yoluyla gerçekleştirmeye çalıştı. Böylece iç savaş fitilini de ateşledi. Hükümet ulusal muhafızları silahsızlandırmak için çağrılar yayınlayıp, türlü oyunlar çevirirken bir yandan da Paris'in kuşatılması yoluna gidiliyordu. Paris'in kuşatılmasından önce hükümet Bordeauks (Bordo)ye çekilmişti. Başkentin de Versa'ya taşıması, bunu çok geçmeden Fransız büyük burjuvazisi ve bürokratlarının da kenti terk etmesi, ayaklanan Paris halkının işinin kolaylaşmasını sağlamıştı. Ancak hükümetin ve burjuvaların kentten kaçmalarına göz yumulması, daha sonraki yenilgide önemli rol oynayan zaaflardan biri olarak görülmüştür.
İşte Paris halkı bu koşullarda ayaklanmayı başlatmış, kısa bir sürede başarıyla sonuçlandırmıştır. Ulusal Muhafız Merkez Komitesi önderliğinde ayaklanan halk Paris'i ele geçirdi. Daha ayaklanmalar başlamadan çok önce işçi sınıfının iktidar için örgütlüğünün ve birleşik önderliğinin bulunmadığını gören Marks, zamansız ayaklanmanın yanılgılarına dikkat çekerek, işçi sınıfını uyarmaya çalıştı. Ancak hareket başladıktan sonra da canla başla katılarak, başarılı olması ve en az zararla atlatılması için elinden geleni yaptı. Paris işçi sınıfı ayaklanmasının başarısıyla gerçekleşen devrim, kendinden önceki devrimlerden temelden farklıydı. Bu farklılıkların en belli başlılarını şöyle belirtebiliriz: Birincisi; bu devrim, eski devlet mekanizmasının el değiştirmesi değil, eski devlet mekanizmasının parçalanarak yerine yenisinin örgütlenmesinin getirilmesi. Böylece tarihte yer alan ve bir sömürücü sınıfın elinden bir başka sömürücü sınıfın eline geçen, devletin el değiştirmesini ifade eden devrimlerin aksine Paris Komünü eski devlet mekanizmasının parçalanarak yerine yeni tipte bir devletin konulması girişimiyle ayrılıyordu. İkincisi; daha önceki devrimler, sonuçta azınlığın çoğunluk üzerindeki egemenliğine son vermiyor, azınlığın çoğunluk üzerindeki egemenliğini bir başka biçimde sürmesi anlamına geliyordu.
Oysa Paris Komünü tam tersine çoğunluğun azınlık üzerindeki diktatörlüğü olarak ortaya çıkıyordu. Paris Komün'ünün, tarihsel dönemeçlerden biri olarak anılmasını sağlayan onun tabandan gelen devrimci girişkenliğin siyasal iktidar hedefine bağlanarak yürütülmesi, aldığı kararların yeni bir dünyanın kurulması yönünde atılan adımların emekçi yığınlara yeni bir umut, cesaret ve savaşma azmi veren özellikleri ve yüzyıllardır ezilen, horlanan, aşağılanan, baskı ve zulmün, sömürü ve soygun çarklarının bir "hiç", bir "ayak takımı" haline getirdiği emekçi yığınların ilk kez kendi gerçek güçlerini, olanaklarını görme fırsatına kavuşmuş olmaları ve bununla birlikte, işçi sınıfının gelecek mücadeleleri açısından tarihi ve tayin edici deneyim ve derslerle dolu olması ve bu zengin deneyim-dersler ışığında işçi sınıfı biliminin geliştirilmesine eşsiz materyaller sunmasındadır. Marksizm’in kurucusu Marks, Paris Komünü deneyimlerini inceleyerek, devlet ve devrim, işçi sınıfının siyasal mücadelesinde partinin rolü, proletarya diktatörlüğünün nesnel koşulları vb. hakkındaki görüşlerini geliştirmiş, zenginleştirmiş, daha sonraki işçi sınıfı mücadelelerine eylem kılavuzu olarak hizmet ederek teorilerini sağlam temellere oturduğunun görülmesine ve daha iyi anlaşılmasına olanak sağlamıştır. Paris işçi sınıfı ayaklanmasının başarıya ulaşmasıyla birlikte yürürlüğe koyduğu ve 72 günlük iktidarı döneminde uygulamaya çalıştığı politikalar, devrimin ulusal dönüşüm bakımından perspektifini de ortaya koyuyordu.
Komün, öncelikle kiliseye yapılan devlet yardımını kesmiş, kilisenin devlet eliyle palazlanarak, emekçi yığınların üzerinde dini otorite ve nüfuzlarını kullanarak mevcut sömürü sisteminin temel dayanaklarından biri olma rolünü oynamalarına son vermiştir. Kilisenin görevi sadece evlilik, doğum ve ölüm kayıtlarının tutulmasıyla sınırlanmış, okullarda din dersleri kaldırılarak, eğitimdeki dinsel gericiliğin otoritesinin devlet eliyle ağırlaştırılmasının önüne geçilmiş, din işlerinin devlet işlerine müdahalesine son verilmişti. Manastırların çoğu halk yararına kullanılır duruma getirilmiş, sanatı teşvik edici önlemlerle birlikte, müzelerin halk yararına işletilmesi öngörülmüştü.
 Yine Komün yöneticilerinin en yüksek ücretinin, en yüksek işçi maaşını aşmaması ve bunun o günün koşullarında yıllık 6 bin Frang'ı geçmeyeceği ve yine yöneticilerin genel oyla seçilerek istenildiğinde de genel oyla tekrar görevlerinden alınabileceğinin karar altına alınması, onun, komünün emekçi yığınlar için en geniş demokrasiyi temsil ettiğini gösteriyordu. Askerlik yoklaması ve düzenli ordunun kaldırılması, eski burjuva devlet aygıtının parçalanması yolundaki kararlılığı, sürekli ordu ve bürokrasinin yerine halkın devrimci girişkenliğinin konulmasını ifade ediyordu.
 Böylece sürekli ordunun yerine tüm savaşa bilecek yurttaşların silahlandırılmasının geçirilmesi sağlanıyordu. Patronların Paris'in kuşatılması sırasında ve sonrasında terk ettiği tüm işletme ve atölyelere komün adına el konularak, bu işletme ve atölyeler ulusal işletmeler olarak ilan ediliyor, el emeğinin ücretlerini belirleyen yeni bir ücret sistemi getirilerek işçi sınıfının yaşam koşullarının iyileştirilmesinin koşullarının yaratılması yönünde çalışmalar yürütülüyordu. Fırınların gece çalışması yasaklanıyor, daha o zamandan gece çalışmasının, gündüz çalışmasından farklı olarak işçi sınıfını fiziksel ve ruhsal olarak aşırı derecede yıprattığı bilinciyle hareket edilerek bunun önüne geçilmeye çalışılıyordu. İşletmelerde para cezaları kaldırılmış, herkese genel okuma yükümlülüğü getirilmişti ki, bu komünün emekçi yığınların kültürel gelişimine verdiği önemi gösteriyordu.
 Yoksulların rehine malları kendilerine iade ediliyor, küçük işletmelerin borçları ve faizleri erteleniyor ve genel olarak da tüm borçlar ertelenerek Paris'ten kaçmış olan ve boş durumda olan burjuvaların evlerine el konuluyordu. Kadınlara eşit haklar tanınıyor, kadınlar eşit haklara sahip bireyler olarak yeni bir toplumsal konum elde ediyor, kadını ikinci sınıf insan olarak gören gerici anlayışlar bir daha geri-fiilen yaşamda ne derece uygulama olanağı bulduğundan bağımsız olarak- gelmemek üzere tarihe gömülüyordu. Bugün sosyal yaşamda, toplumsal koşullar fiilen uygulanmasını olumsuz yönde etkilese de, kadını ikinci sınıf insan olarak ele alan gerici-feodal görüşlerin teoride savunulamıyor olmasının temellerini Paris Komünü oluşturmuştur.
Paris Komünü, Paris emekçilerinin tabandan gelen devrimci girişkenliğinin başarısıyla kurulmuş, işçi sınıfının egemen sınıf olarak örgütlenmesinin ifadesiydi. İşçi sınıfının bu iktidarı aracıyla kazanımları, elde edilen somut kazanımları yanında tarihe bıraktığı zengin deneyim ve derslerle dolu olması, bunun siyasal iktidarın neden 72 gün gibi kısa sürede yıkıldığı sorusunu da gündeme getirmişti ki, bu sorunun doğru yanıtları daha bir anlam ve önem kazanmıştır. Zaten Komün'üne tarihsel önemini atfeden; Yukarıda saydığımız somut kazanımları ve saymadığımız daha bir çok kazanımları yanında onun kısa erimli olması, daha siyasal iktidar örgütlenmesini tam olarak uygulamaya fırsat bulamadan yıkılması ve bunun nedenleridir.Peki nelerdi komünü kısa sürede yenilgiye götüren koşullar? Her şeyden önce Paris proletaryası ve halkı yetkin, doğru birleşik bir önderlikten yoksundu.
Paris proletaryası ve halkını ayaklanmaya seferber eden Ulusal Muhafız Merkez Komitesi, birleşik doğru bir çizgiye sahip yetkin önderlerden oluşmuş yönetim merkezi olma özelliğinden uzaktı. Merkez komitede iki güç, Prudoncular ve Blanguistler yer alıyor, zaman zaman kendi teorilerine ters doğru işler yapsalar da esasta hatalı işler yapmaktan kurtulamıyorlardı. Daha başlangıçta Paris'te siyasal iktidarı ele geçiren proletaryanın Versailes'e kaçan eski hükümette ve uluslararası gericiliğe karşı gerekli uyanıklığı göstermemesi, Versailles'e kaçan hükümet üzerine yürüyerek dağıtmak gerekirken buna yönelmemesi, dahası burjuvalar komüncüleri yakaladıkları yerde katlederken, komünün, burjuvazinin Paris'ten kaçmasına ve Versailles'teki hükümet güçlerinin yanında yer almalarına göz yumulmasıdır. Burjuvazi Paris'i kuşatır, bunun için zaman kazanır diğer şehirlerden yalıtılmış Paris üzerine saldırmak için hazırlık yaparken, Ulusal Muhafız Merkez Komitesi yetkilerini devretmek amacıyla alelacele gündeme soktuğu seçimlerle zamanı geçirmiş, karşı-devrime toparlanması için muazzam bir olanak sağlamıştır. Dahası, bankalara el konulmamış, kendisi tek kuruşa muhtaç durumda olan komün, karşı-devrimcilerin bankalardaki paraları Paris'ten kaçırarak Komüne karşı kullanmalarına olanak verilmiştir. Bu nedenle burjuvazi güçlerini toparlayarak, Paris proletaryası üzerine yürümek için en elverişli olanaklara kavuşmuştur.
Daha önce Bismark ordularına teslim olan hükümet orduları serbest bırakılarak Paris halkına karşı savaşa sürülmüşlerdir. Komün, kent içindeki karşı-devrimcileri yeterince sindirememiş, sabotajcı ve casuslar kentte cirit atar durumda bulunmalarına karşın, yeterli önlemleri alamamış, sabotajcılar Paris savunmasının genel merkezine kadar sızmayı ve bir barut fabrikasını hava uçurmayı başarmışlardır. Komün, bazı önemli çabalarına karşın köylülükle bağlaşık kurmayı başaramamış, böylece Paris, kırsal kesim ve ülke içiyle birleşemeyerek yalıtılmıştır. Böylece Paris proletaryası sayıca ve askeri bakımdan güçlü karşı-devrimin saldırıları karşısında yiğitçe, kahramanca bir direniş göstermesine rağmen, yenilgiden kurtulamamıştır. "Komün bayrağı dünya cumhuriyetinin bayrağıdır" şiarıyla enternasyonalist karakterini ortaya koyan komünün, Prusya orduları ve Bismark tarafından serbest bırakılan Bonapartçı ordunun el ele vererek başlattığı karşı-devrimci saldırılara 8 gün boyunca kahramanca göğüs germesi, yenilgiyi önleyemedi. Karşı-devrimcilerin kanlı katliamlarla 30 bin kişiyi kurşuna dizmeleri, 10 binlerce kişiyi toplama kamplarına doldurmaları, 100 bin üzerinde emekçinin kanıyla kızıllaşan Paris sokaklarının burjuvazinin zafer çığlıklarına tanık olması, kuşkusuz Komüncülerin yenilgisinin habercisiydi. Ama burjuvazinin zafer çığlıkları sadece Komünün yenilgisinin değil, aynı zamanda derslerle dolu, geleceğin zaferlerinin habercisiydi! Proletarya yenilmiş, ama burjuvazinin karşısına daha güçlü ve deneyimli olarak yeniden dikilmenin eğitiminden geçmişti. Bu eğitimin ana hatları kendisini Marksizm’in devlet teorisinde ortaya koyuyor.
Marks, işçi sınıfının politik iktidarının Paris komünü tipinde bir devlet olacağını, bu devlette yasama ve yürütme yetkisini elinde bulunduran tabandan gelen devrimci bir önderlik olacağını ve tüm yöneticilerin seçimle gelip istenildiğinde hemen seçmenlerce görevden alınacağı bir örgütlenme biçimi olacağını, yetkin doğru çizgide birleşik bir önderliğin, işçi sınıfının siyasal iktidarı ele geçirmesi ve sürdürebilmesi için zorunlu olduğunu ve işçi sınıfının bağlaşıkları sonunun tayin edici öneme sahip olduğunu söylüyordu. Gerçekten de Marks ve Engels, burjuvazinin devlet aygıtının parçalanmasının ve yerine yeni bir şeyin konulması gerektiğini belirtikleri Komünist Manifesto'da bu "yeni şey"in ne olduğu konusunda bir şey söylemiyorlardı. Çünkü Lenin'de belirttiği gibi bunu; " Proletaryanın bir egemen sınıf olarak örgütlenmesinin hangi somut biçimde olabileceği bu örgütlenmenin en tam, en tutarlı fethiyle hangi belirli biçimde uyuşabileceği sorusuna yanıtı, Marks, ütopyaya düşmeden, yığın hareketin deneyinden bekliyordu." (Lenin Devlet ve İhtilal)Komün, proletaryaya yıkacağı devlet mekanizmasını neyle değiştirmesini açıkça gösterdi.
Çünkü Komün o güne kadar bulunmuş en yüksek örgütlenme biçimi olarak gücünü herhangi bir parlamento ve yasadan değil, silahlanmış halktan alıyordu. Komün, halka yabancı ve halkın üstünde yer alan sürekli ordusu ve bürokrasisi olmayan "sönmeye başlayan" bir devletti. Komün, emekçi yığınların yönetime doğrudan katıldıkları bir yönetim biçimiydi ve onda sömürücülere yer yoktu. Komün, yasama yürütmeyi birleştiren hareketli bir örgenlikti. Komün işçi ve emekçi yığınların en geniş katılımını sağlayan ve onları yönetmenin de en elverişli örgenlik biçimiydi. Komün işçi ve emekçi yığınların iradesindeki değişiklikleri en hızlı bir şekilde yansıtma özelliğine sahipti. Bugün işçi sınıfı ve emekçi yığınların en demokratik örgütlenme biçimi olan Sovyetler, Paris Komünü deneyleri ve 1905 ve 1917 Şubat burjuva senteziyle oluşmuş, sosyalizme geçişin en elverişli siyasal örgütlenme biçimidir.
Paris Komünü, Paris işçi sınıfı ve emekçilerinin kan ve can pahasına elde ettikleri siyasal iktidarın, zengin deney ve derslerle dolu olarak işçi sınıfının sosyalizm mücadelesinde ilham kaynağı olmuş, Sovyetler deneyimi ile daha da zenginleşerek günümüze kadar canlılığından hiç bir şey kaybetmeden bugüne gelmiştir. İşçi sınıfının devrim ve sosyalizm mücadelesi sürdükçe Komün, işçi sınıfına ilham kaynağı olmaya devam edecektir.