29 Temmuz 2019 Pazartesi
Devrim ve Sosyalizm Savaşımının Dinmeyen ve Sönmeyen Direniş Ateşi Münir Dışkaya..!
Devrim ve sosyalizm için yaşamlarını ortaya koyan şehitler emekçi halklarımız ve yoldaşlar için, en kutsal değerler bütünü ve ifadesi düzeyinde, yaşamın en anlamlı ve onurlu ifadesi, devrimci adanmışlık örneğidirler. Dahası yaşanmışlıklara dair anı ve özlem olup, geleceği yaratan kaynaktır şehitlerimiz. Anı, özlem ve saygınlıklarıyla şimdiki dünden bugüne zaman içinde yaşananları, geleceğe dair dinmeyen bir özgürlük aşkı ve isyan çığlığıdırlar. Onlar için geçmiş yoktu.
Çekinmeden yaşamlarını ortaya koyan şehitlerimiz, geçmişi, bugünü ve geleceği aynı hatta buluşturan biz ardıllarına yürünmesi gereken devrimci yolu gösteren köprüdür onlar. Emekçilerin kurtuluşunun yüreği, kurtuluş isteyenlerin dili olup, ezilen ve sömürülen halkların acı ve isyan duygularını silinmez bir imge gibi anılarında taşırlar. Yeni yaşamlarla çoğalan toplumun anlam gücü eşitlik ve özgürlük savaşımının silinmez ifadesi, abidesidirler. Çünkü onların yaşadığı ve yaşatıldığı yerde faşist baskı ve zulme boyun eğme, aldatılma yoktur. Tarihsel toplum ve devrimci gerçekliğimize aykırı anlayış, tarz ve biçimlerde ‘kendini yaşama ve yaşatma’ arayışı asla yoktur.
Biliyoruz ki, halkın özgürlüğü için yola çıkan ve yaşamlarını ikircimsizce devrime adayan şehitlerimiz, erdemleri ve yürekleriyle bu coğrafyaya nakşolmuş onur belgeleridir. Öncelikle halklarımıza yol gösterici öncü olmanın bilinci, kolektif belleğimizin ruhudurlar. Kısacası onlar devrim ve sosyalizm savaşımının izi ve komünizm amaçlarımızın sözüdürler.
Bunun için; çeşitli ulus ve ulusal azınlıklardan Türkiye halklarının, eskiyi yıkıp yeniyi kurma savaşımında her ölümsüzler ordusuna katılanın insanlığa dair sınırsız sevgi, bağlılık ve özlem, faşist baskı, zulüm ve sömürüye karşı büyük bir öfke ve başkaldırıdır.
Tıpkı 30 Temmuz da Adana da kaybetmiş olduğumuz Münir Dışkaya yoldaş gibi dinmeyen ve sönmeyecek olan direniş ateşi gibi. Daha dün gibi gülen yüzün karşımızda duruyor. Yıl 78.Aylarda yazdı. Ayakkabının altı delinmişti. Ekonomik durumumuz pek iyide değildi. 78.Ağustos hizbi İstanbul çalışmalarını tarumar etmişti. Dur durak bilmeden örgütün yeniden toparlanarak hizbin tahribatlarının hızla aşılması için çalışıyordun. Çoğu zaman günde bir simit bir kaç bardak çay ve üç-beş saatlik uykuyla idare ediyordun. Ayakkabı alma konusunda çokça tartıştık. Sen inat ediyorsun. “Örgütün ihtiyaçları varken ayakkabı almak doğru değil “diyordun. Ama tartışmaların ardından yumuşadın ve ayakkabı alma konusunda Gedikpaşa da onlarca ayakkabıyı dolaşmış ama sana 46 numaralı ayakkabıyı bulamamıştık. "Nasıl olsa üst tarafı sağlam yoldaş, şimdilik idare ederiz" diyerek yeni bir ayakkabıya para vermemek için yine gerekçe üretmeye kalkışırken Çemberlitaş’a varmadan ayakkabıcılar çarşısında bez bir 46 numara ayakkabı bulduk. Ayağına giydin ama ayakkabı beyazdı ve dikkat çekiciydi. O dönemde gecekondular, adeta çamur deryasıydı. Kısa bir yağmur yağmasının ardından, her taraf çamur deryası oluyor ve yürümek bile sorun haline geliyordu. Münir yoldaşla her buluşmamızda ayakkabılarının çamur olduğunu ve silmesine rağmen giderilemediği üzerine tartışırdık. Ayakkabı yaz bitmeden yırtıldı da beyaz bez ayakkabı macerası sona ermişti .
Camlı kahvenin bitişiğinde pencereleri kapatan perde ve iki ranza ve yatak birkaç battaniye dışında her şeyiyle fakirhane olan, farelerin bile birşey bulamadığı için uğramadığı gecekondu da yalnızca gerekli olduğunda kullanılacak silahlar ve örgüt dökümanları ve birde her hangi durumda belgelerin hızla yakılacağı benzin bidonu ve küçük tüp vardı.
Küçük tüpte aradan belki de çay demleyip, bir kaç yumurta kırıp menemenle sabah kahvaltısı yapacaktık. Neki ne tüpü yakıp ne çay demledik ve ne de menemen yapıp sabah kahvaltısı yapabildik. Buna hiç zaman bulamadık. Devrimci görevler dur durak bilmeden çalışmamızı gerektiriyordu. Gece saat 11.00'de dışarıda bir yerde buluşup gizlice girdiğimiz gecekonduda elbiselerimiz bile çıkarmadan uyuyup sabahın 6.00 işe gidiyormuş gibi kalkarak devrimci görevlerimizin başına koşuyorduk.
Münir yoldaş bu hummalı devrimci çalışmada asla rahatsızlık duymadı. Çünkü o devrimciliğin feda ruhu içinde öne atılmak ve her hangi bir çıkar-menfaat gözetmeden tüm yeteneklerini emekçilerin kurtuluşu davasına adamaktan geçtiğinin bilinciydeydi.
Daha çocuk yaşlarında tanışmıştı komünist hareketle. Bir yerde komünist hareketle büyümüş ve kavgada olgunlaşmış ve 79 Nisan konferansında 21 yaşında TKP-ML Hareketi Merkez Komitesine seçilmişti. Bu sürecin gelişimi kolay olmamıştı. Malatya-Kürecikte dünyaya gözünü açan Münir yoldaş, babasının devrimci olması nedeniyle çocuk yaşında devrimlerle tanışmış. İlk okul derken liseye Malatya Turan Emeksiz Lisesinde devam etmişti.76-77 yıllar Malatya da devrimci mücadelenin gelişip güçlendiği yıllardı. Bu süreçte anti-faşist mücadele Malatya'da da gelişip güçleniyor ve geniş kitleleri sarıp sarılıyordu. Faşistler Malatya da yükselen devrim halk muhalefeti ezip dağıtmak için her yolu deniyordu. Özellikle liselerin düşürülmesi için yoğun çaba gösteriyorlardı. Turan Emeksiz lisesi de bunlardan birisiydi. Neki içinde Münir yoldaşın bulunduğu anti-faşist gençlik, Turan Emeksiz lisesinde faşistlere geçit vermedi.
Yoldaş Malatya’dan Antep çalışmalarına ve oradan da İstanbul merkezli Marmara bölge çalışmalarına geçti. Kısacası nerede bir devrimci görev varsa ikircimsizce o çalışmalara koşmaktan tereddüt duymadı. Asla görev ayrımı yapmadı, Onun için emekçi halkların kurtuluşu her şeyden değerliydi. Bunu örgütleyip bir araya getirip savaş mevzilerine sürecek olan çizgiye uygun yetişmiş kadrolar yapacaktı.
Örgütün içinde Münir yoldaşın kısa zamanda öne çıkması tesadüfü değildi. O dur durak bilmeden çalışan ve devrim için 24 saati yetersiz bulan ele avuca sığmaz bir mütevazi, cesaretli, özgüvenli, başladığı işi sonuna kadar götürme kararlılığında olan doğal önderliğinin yanında, yoldaşlarına karşı değiştirici ve dönüştürücü yaklaşan bilinçli bir yoldaş olması Onu yoldaşları nezdinde kabul gören, genç yaşında önderlik kurumuna seçilmeye götürdü
Konferansın yapılacağı alana yoldaşla birlikte yolculuk yaptık. Uzun yolculuk döneminde zorlukların aşılmasında göstermiş olduğu kararlı ve iradeci tutum aslında Münir yoldaş hesapsızca devrim ve sosyalizm davasına kendisini nasıl bağladığını ve örgüt için yapamayacak hiçbir fedakarlığın olmadığını ortaya koyuyordu.
Konferans sürecinde sıklıkla fikir alışverişinde bulunduk. Hemen her konuda teorik-politik olarak ortak düşünüyorduk. Pratik çalışmaların vermiş olduğu güven yoldaşlık ilişkilerimizi daha da pekiştiriyordu. Konferansın dinlenme aralarında durum değerlendirmeler yapıyorduk. Konferans platformunda KK'nın bileşkesini gördüğünde "bu kadarını da beklemiyordum" yönlü değerlendirmeler yapmış olsa da, Konferans tartışmalarının ileri safhasında bu durumu abartan ve kendi gerçekliğinden kopuk bir önderlik beklentisinin hatalı olduğunu görerek, bu olumsuz düşünceleri aştı. Uzun ikna tartışmalarının ardında, var olan durumu aşmak ve uyumluk bir önderlik yaratmak için önderliğe aday olması üzerine tartıştık.
İlk dönemler önderliğin ağır görevler üstlenmek anlamına geldiğini ve örgütün önünde hem iç ve hem de dışta kitle savaşımını müdahale etmek için yüklü görevlerin örgütün önünde durduğu ve ancak bu görevleri güçlü bir önderliğin başaracağını düşünen Münir yoldaş, deney tecrübe sahibi ve teorik-politik olarak gelişkin yoldaşların görev almasını istiyordu.
Ama bu bakış açısı, önderliğe yeni kadrolar alarak geliştirme ve totalde önderliğin düzeyini yükseltme perspektifine uygun değildi. Zaten 1976'dan sonra, örgütün büyüyüp gelişmesine karşın, KK'nın doğru düzgün alttan gelişme gösteren yoldaşlarla güçlendirmemesi, bir yerde örgütün gelişip güçlenmesini olumsuz yönde etkilemiş ve kendiliğindenci önderlik örgütte egemen kılınmıştı. 1.Nisan Konferansımız en başta bu önderlik sorunu aşmakla yükümlüydü. Haliyle buda konferansa katılan delegeler arasında en uygun ve gelişmeye açık olanlarda oluşacak bir önderlikle aşılacaktı.
Nitekim eski kadrolarla yeni kadroların bileşiminde yeni bir önderlik oluşturuldu ve önderliğe yeni katılan yoldaşlardan biriside Münir Dışkaya yoldaştı.
Biliyoruz ki önderlik dendiğinde, genellikle insanları yöneten, onların başına geçerek, onları bir yerden diğerine taşıyan kişi yada kişiler anlaşılır. Halbuki önderlik bunu kapsamakla birlikte, bundan daha geniş bir kavramdır. Önderlik, insanları yönetmek kadar, onlara ilham verme, onları motive etme, onların gönüllü katılımlarını sağlama, kendi içlerindeki önder ortaya çıkarma işidir.
Önderlik zamanın koşullarına göre içeriği değişen bir kavramdır. 1900’lerin başında önderlik, insanın doğuştan sahip olduğu bazı kişilik özelliklerine bağlanıyordu. Bugün hala, bu görüş çok yaygındır. İnsanların çoğu, önder dendiği zaman, enerjik, coşkulu, iyi hitabet kabiliyeti olan, insanları etkileyen, sosyal ilişkileri güçlü, karizmatik bir profil getirirler akıllarına. Artık önderliğin, kişilik özelliklerden ibaret olmadığını hepimiz biliyoruz. Kendisini hiç ortaya koymadan, sessiz hatta utangaç insanların, devasa kurumları başarıdan başarıya taşımaları, bunun en önemli kanıtı.
Bazıları önderliği, güç kavramıyla açıklarlar. Devrimci önderliğin, bir insanın sahip olduğu kişilik özelliklerden değil, elinde tuttuğu güçten kaynaklandığını ileri sürerler. Bu teorilere göre bir insanın sahip olduğu güç, atanarak ya da seçilerek bir makama gelmesiyle de olabilir. Nasıl elde ederse etsin, her güç sahibi olan, aynı zamanda ödül ve ceza verme yetkisine sahip olur ve insanları, bu yetkisini kullanarak yönetir. Bugün pek çok insanın zihninde, lider denen kişi, güç sahibi olan, ödül ve ceza dağıtan bir insandır. Bu liderlik anlayışı, değiş-tokuş temeli üzerine kurulu bir liderlik anlayışıdır: Lider bir hedef gösterir, takipçiler bu hedefi yerine getirmek için çalışırlar. Başarılı sonuç getiren ödülü alır; getiremeyen cezasını çeker. Başarıyla ödül değiş tokuş edilir.
Bu teorinin tam tersi olan, “dönüştürücü liderlik” teorisi ise, insanın içindeki iyiyi ortaya çıkarma anlayışı üzerine kuruludur. Dönüştürücü liderler, iddialı ama alçak gönüllü, kendilerini ön plana çıkarmak yerine, takipçilerini daha güçlü ve başarılı kılmak için çaba gösteren insanlardır. Onlar için liderlik, ödül ve cezaya dayanan bir değiş-tokuş değil, insanların içindeki gücü ortaya çıkarmak için üstlendikleri bir misyondur.
Liderlik teorilerinden bazıları zaman içinde değer kaybetti, bazıları değer kazandı. Mesela bugün liderliği, bir insanın sahip olduğu fiziksel ya da kişilik özelliklerine dayanarak açıklayan teorilere pek itibar edilmiyor. Artık liderlik, doğuştan gelen bir yetenek değil, insanların edinebilecekleri bir yetkinlik olarak tarif ediliyor.
Bu kadar farklı teoriye, bu kadar farklı anlayışa rağmen, liderliğin özünde bazı değişmez özellikler olduğu da bir gerçek. Bunları dört ana noktada toparlamak mümkündür:
Önder sorunlara etkili çözüm bulan insandır:
Karar sürecindeki, bilgi toplama ve değerlendirme aşaması, sorunun kendisini çözmek kadar zor ve karmaşık bir aşamadır. Etkili liderler, bilgi toplama ve değerlendirme sürecini önemser, bu alanda da liderlik yaparlar. Doğru çözümün, doğru bilgi toplama ve doğru değerlendirmeyle mümkün olacağını bildiklerinden, bu süreci titizlikle yönetirler.
Önder sonuç odaklıdır:
Önderlik sadece bir yön belirleme, hedef koyma işi değildir. Etkili liderler işi sonuna, sonuç alana kadar takip ederler. Sonuç alabilmek için, sadece vizyon çizmekle kalmazlar, etkin çalışma, verimlilik ve disiplin gibi konulara da liderlik ederler.
Önder, farklı bir bakış açısına sahiptir.
Etkili liderler, herkesin alışık olduğu bakış açılarıyla yetinmez yeni eğilimleri ve gelişmeleri takip ederler. Çalışanları yeni fikirler ve çözümler bulmaya teşvik ederler. Önemli her konuda farklı bakış açılarına sahiptirler. İnsanlara yeni bakış açılarıyla ilham verirler.
Önder insanlara destek olur, onları geliştirir:
Önderlik, tek başına değil insanlarla birlikte başarılı olma işidir. Münir yoldaş tamda böyle bir önderdi. Etkili Önderler, insanlarla empati kurarlar, insanları anlayarak onlarla işbirliği yaparlar, fikir üretirler, çözüm için fikir üretirler, kadrolara görev verirler ve verilen görevlerin başarılı olup olmadığını denetlerler. Yani kadroları geliştirmek, onların yeni yetkinlikler kazanmalarını sağlamak için çalışırlar. Birlikte çalıştıkları insanların enerjilerini doğru yönlendirip, kaynakların en etkin şekilde kullanılmasını sağlarlar.
Önderlik sadece, hedef ve strateji belirlemekten ibaret değildir. Önderlik, gücü ele geçirip, insanlara ödül ve ceza vermek de değildir.
Etkili bir önder tıpkı Münir yoldaş gibi, fikir üretmenin yanında, aynı zamanda gündelik sorunları doğru ve etkin yollarla çözen, sonuç odaklı insandır. Doğru değerlendirme yapan, birlikte çalıştığı insanları motive eden, onları geliştiren; yeni bakış açılarıyla herkesin ufkunu açan insandır.
Münir yoldaş önderlik organında görev aldığı kısa zaman içinde komünist bir önder olarak işlere sıkıca koyuldu. Çünkü Münir yoldaş bir önder olarak kısa zaman içinde örgütün toparlanıp ayağa kalkması için canla başla çalıştı. Aslında MK uygun bir yoldaş olduğunu kanıtladı, önderlik çalışmasına uyum sağlamada zorluk çekmedi. Önderliğin yarattığı kadrolara üstten bakan, burnu büyükçü, bencil ve bireyci, herşeyi ben bilirim küçük burjuva önderlik tipinden uzak aksine kadrolara yol açan, onlara inisiyatif veren, ve sonra o yolu onlarla, omuz omuza yürüyen ve sonuç almasını bilen komünist bir önder olarak, örgüte ve devrimci-sosyalizm mücadelemize daha fazla katkı yapacağı bir zamanda 30 Temmuz 1979 yılında Adana da kaybettik. Ölümsüzler ordusuna uğurladığımızın 40.yılında komünist önder Münir Dışkaya yoldaş erdemleri ve özellikleriyle yoldaşlarına yol göstermeye devam ediyor.