İşkenceye
“sıfır tolerans yalanıyla” ortalıkta çaka atan Saray iktidarı, 15 Temmuz darbe
girişiminin ardından hemen her karakolda, gözaltında ve kaçırılarak
kont-gerilla merkezlerinde sistemli işkence uygulamaları haberlere düştü.
Yalnızca 29 kişi kont-gerilla tarafından kaçırılarak günlerce işkence
merkezlerinde tutularak her türlü işkencelere maruz kaldıkları raporlandı. Yine
son birkaç yıllık dönemde onlarca işkence olayı kamuoyuna yansıdı. Urfa’nın
Halfeti ilçesinde gerillalarla
güvenlik güçleri arasında yaşanan çatışma gerekçe gösterilerek 51 kişi
gözaltına alınanlara Halfeti’de evlerinden gözaltına alınan insanlar, kızgın
güneşin altında ters kelepçeli şekilde saatlerce yerde bekletilmiş, manzara 12
Eylül’le karşılaştırılmıştı. Gözaltına alınanların verdikleri ifadelerde ise;
kadınların cinsel organlarına elektrik verilmesinden, kaba dayak ve aç bırakmaya
kadar çeşitli işkence yöntemlerinin uygulandığı ortaya çıkmıştı ve cinsel taciz
dahil ağır işkencelere maruz kalmışlardı. Keza Van’ın Erciş
ilçesinde 5 Nisan 2019 tarihinde 3 kişi
Van Gölü kıyısında fotoğraf çektikleri sırada yanlarına gelen polislerce, “ Özel Harekat’ın alanında fotoğraf çektiniz “ denilerek gözaltına alınmış ve .
üç gencin elbiseleri
çıkarılarak üzerlerine su dökülerek sistemli işkence yapılmış.
Yukarıya aktarmış olduğumuz
birkaç olayı bile muhalefeti susturmak ve emekçi kitle hareketinin önünü almak
için işkencenin devlet politikası olarak pratiğe sürdüğünü gösteriyor.
Bilindiği üzere işkence
tarihin çeşitli dönemlerinde egemen sınıflar tarafından muhaliflerini ezmek ve
etkisiz kılmak amacıyla uygulanmış zor metotlarından birisi olmuştur. İşkenceye
başvuranlar tarihin her döneminde çökmekte olan ve yükselen sınıf yada
sınıflara karşı zor uygulayarak ayakta kalmaya çalışan sömürücü egemen sınıflar
olmuştur.
Burjuva egemen sınıflar çöküşlerini biraz daha
geciktirebilmek umuduyla, işçi ve emekçi sınıflara, devrimci ve sosyalistlere
karşı işkenceye başvurmuşlar, akıl almaz alçaklıklarda bulunmuşlar, iğrenç
metotlar geliştirmişlerdir. Bugünde bu işkence ve zulüm dünyanın dört bir
yanında emperyalistler ve uşakları tarafından kah artarak kah azalarak
sürmektedir. Buradan olarak, işkence çağdışı değil aksine tamda çağın. Günümüzde
başta ABD emperyalizmi olmak üzere emperyalist devletler ve uşakları dünyanın
dört bir yanında emekçi halklarımıza saldırıyorlar. Dünyanın her yerinde
işkence tezgahları kuruluyor, devrimcilere, komünistlere ve yurtseverlere vahşice
işkenceler uygulanıyor.
Türk ve Kürt ulusları ve
ulusal azınlıklardan Türkiye emekçi halklarının emperyalizme, faşizme ve her türden
gericiliğe karşı yürüttüğü devrim ve sosyalizm mücadelesi elbette engelsiz
gelişmeyecektir. Geçmişten bu yana egemen sınıflar, diğer araç ve metotların
yanında, işkenceye sıklıkla başvurdular ve halada başvurmaktadırlar. Osmanlı
feodal sultanlığının ve cumhuriyet Türkiye’sinin tarihi işkence olaylarıyla
doludur. Özellikle devrimciler ve sosyalistler işkencenin en ağır ve en
vahşisine maruz kalmışlardır.
Öncekiler bir yana 1970lerden bu yana
işkenceler aşır ve sistemli bir şekilde devlet politikası olarak
uygulanmaktadır. Emekçi halklarımızın kurtuluşu için mücadele yürüten birçok
devrimci ve komünist işkence tezgahlarında can vermiş, sakat kalmışlardır.
Türkiye ve dünyada
işkencenin ortadan kalkması, işkenceye başvuran, zulüm ve zorbalıkla ayakta kalabilmeyi
uman faşist dinci gericilerle yıkılmasına bağlıdır. İşkenceyi tarihin çöplüğüne
atmak için emperyalist zinciri kırıp, işbirlikçi tekelci sermaye ve büyük
toprak beylerinin faşist iktidarını tasfiye etmeliyiz, zulüm ve işkenceye
rağmen durdurulamayacak olan halkların demokrasi ve özgürlük mücadelesine daha
kararlı sarılmalı, anti-emperyalist işçi-emekçi halk iktidarını
gerçekleştirerek, zulmü ve işkenceyi tarihin derinliklerine gömmeliyiz.
Kuşkusuz ki bütün bunlar,
işkencelere karşı yürütülen mücadeleyi küçümsememize ve bir yana bırakmamıza
neden olamaz. Tam tersine işkence olaylarını ve işkenceleri geniş emekçi
yığınlara açıklayıp teşhir etmeliyiz. İşkencelere karşı yürütülen mücadeleye
kararlılıkla katılmalı ve mücadeleyi geniş emekçi yığınlara yaymalıyız. Böylece
işkenceleri teşhir ve tecrit edebilir, onları geriletebiliriz.
Daha da önemlisi işkencelere
karşı mücadeleyi faşist dinci saray iktidarına karşı mücadelemizin bir parçası
haline getirmeliyiz. İşkencecileri ve işkence olaylarını teşhir edelim ve
emekçi yığınları işkenceye karşı mücadeleye seferbere edelim.