11 Temmuz 2019 Perşembe

İŞKENCE VE ZULME SESSİZ KALMAYALIM..!



İşkenceye “sıfır tolerans yalanıyla” ortalıkta çaka atan Saray iktidarı, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından hemen her karakolda, gözaltında ve kaçırılarak kont-gerilla merkezlerinde sistemli işkence uygulamaları haberlere düştü. Yalnızca 29 kişi kont-gerilla tarafından kaçırılarak günlerce işkence merkezlerinde tutularak her türlü işkencelere maruz kaldıkları raporlandı. Yine son birkaç yıllık dönemde onlarca işkence olayı kamuoyuna yansıdı. Urfa’nın Halfeti ilçesinde gerillalarla güvenlik güçleri arasında yaşanan çatışma gerekçe gösterilerek 51 kişi gözaltına alınanlara Halfeti’de evlerinden gözaltına alınan insanlar, kızgın güneşin altında ters kelepçeli şekilde saatlerce yerde bekletilmiş, manzara 12 Eylül’le karşılaştırılmıştı. Gözaltına alınanların verdikleri ifadelerde ise; kadınların cinsel organlarına elektrik verilmesinden, kaba dayak ve aç bırakmaya kadar çeşitli işkence yöntemlerinin uygulandığı ortaya çıkmıştı ve cinsel taciz dahil ağır işkencelere maruz kalmışlardı. Keza Van’ın Erciş ilçesinde 5 Nisan 2019 tarihinde 3 kişi Van Gölü kıyısında fotoğraf çektikleri sırada yanlarına gelen polislerce, “ Özel Harekat’ın alanında fotoğraf çektiniz denilerek gözaltına alınmış ve  .
üç gencin elbiseleri çıkarılarak üzerlerine su dökülerek sistemli işkence yapılmış.
Yukarıya aktarmış olduğumuz birkaç olayı bile muhalefeti susturmak ve emekçi kitle hareketinin önünü almak için işkencenin devlet politikası olarak pratiğe sürdüğünü gösteriyor.
Bilindiği üzere işkence tarihin çeşitli dönemlerinde egemen sınıflar tarafından muhaliflerini ezmek ve etkisiz kılmak amacıyla uygulanmış zor metotlarından birisi olmuştur. İşkenceye başvuranlar tarihin her döneminde çökmekte olan ve yükselen sınıf yada sınıflara karşı zor uygulayarak ayakta kalmaya çalışan sömürücü egemen sınıflar olmuştur.  
 Burjuva egemen sınıflar çöküşlerini biraz daha geciktirebilmek umuduyla, işçi ve emekçi sınıflara, devrimci ve sosyalistlere karşı işkenceye başvurmuşlar, akıl almaz alçaklıklarda bulunmuşlar, iğrenç metotlar geliştirmişlerdir. Bugünde bu işkence ve zulüm dünyanın dört bir yanında emperyalistler ve uşakları tarafından kah artarak kah azalarak sürmektedir. Buradan olarak, işkence çağdışı değil aksine tamda çağın. Günümüzde başta ABD emperyalizmi olmak üzere emperyalist devletler ve uşakları dünyanın dört bir yanında emekçi halklarımıza saldırıyorlar. Dünyanın her yerinde işkence tezgahları kuruluyor, devrimcilere, komünistlere ve yurtseverlere vahşice işkenceler uygulanıyor.
Türk ve Kürt ulusları ve ulusal azınlıklardan Türkiye emekçi halklarının emperyalizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı yürüttüğü devrim ve sosyalizm mücadelesi elbette engelsiz gelişmeyecektir. Geçmişten bu yana egemen sınıflar, diğer araç ve metotların yanında, işkenceye sıklıkla başvurdular ve halada başvurmaktadırlar. Osmanlı feodal sultanlığının ve cumhuriyet Türkiye’sinin tarihi işkence olaylarıyla doludur. Özellikle devrimciler ve sosyalistler işkencenin en ağır ve en vahşisine maruz kalmışlardır. 
 Öncekiler bir yana 1970lerden bu yana işkenceler aşır ve sistemli bir şekilde devlet politikası olarak uygulanmaktadır. Emekçi halklarımızın kurtuluşu için mücadele yürüten birçok devrimci ve komünist işkence tezgahlarında can vermiş, sakat kalmışlardır.
Türkiye ve dünyada işkencenin ortadan kalkması, işkenceye başvuran, zulüm ve zorbalıkla ayakta kalabilmeyi uman faşist dinci gericilerle yıkılmasına bağlıdır. İşkenceyi tarihin çöplüğüne atmak için emperyalist zinciri kırıp, işbirlikçi tekelci sermaye ve büyük toprak beylerinin faşist iktidarını tasfiye etmeliyiz, zulüm ve işkenceye rağmen durdurulamayacak olan halkların demokrasi ve özgürlük mücadelesine daha kararlı sarılmalı, anti-emperyalist işçi-emekçi halk iktidarını gerçekleştirerek, zulmü ve işkenceyi tarihin derinliklerine gömmeliyiz.
Kuşkusuz ki bütün bunlar, işkencelere karşı yürütülen mücadeleyi küçümsememize ve bir yana bırakmamıza neden olamaz. Tam tersine işkence olaylarını ve işkenceleri geniş emekçi yığınlara açıklayıp teşhir etmeliyiz. İşkencelere karşı yürütülen mücadeleye kararlılıkla katılmalı ve mücadeleyi geniş emekçi yığınlara yaymalıyız. Böylece işkenceleri teşhir ve tecrit edebilir, onları geriletebiliriz.
Daha da önemlisi işkencelere karşı mücadeleyi faşist dinci saray iktidarına karşı mücadelemizin bir parçası haline getirmeliyiz. İşkencecileri ve işkence olaylarını teşhir edelim ve emekçi yığınları işkenceye karşı mücadeleye seferbere edelim.