19 Eylül 2019 Perşembe

KABESİ İNSAN OLAN RUHİ SU'NUN TÜRKÜLERİ HİÇ SUSMAYACAKTIR..!


Benim Kabem insandır
Hele nenni nenni dost nenni
Kuran da kurtaran da
Hele nenni nenni dost nenni
İnsanoğlu insandır
Hele nenni nenni dost neni.”
Ruhi Su, 1912 yılında Van da doğdu, 20 Eylül 1985 yılında kanser hastalığında faşist cuntacıların tedavi olmasını engellemesi nedeniyle yaşama gözlerini yumdu.
Yaşamı boyunca hep zorluklarla karşılaşmıştır. Çektiği tüm acılara rağmen “direnç ve kararlılıkla” mücadele edenlerden birisiydi. Yılmadan sazı eşliğinde türküleri dile getirdi. Nereden seslenirse seslensin o yer bir sanat merkezi oldu.
Bin bir güçlüğü aşarak derlemeler yapmış bir Anadolu çınarıdır O. Yunus Emre’nin Pir Sultan’ın, Karacaoğlan’ın ve daha nice anonim sözler onun sesiyle ölümsüzleşti. Nazım Hikmet’in şiirlerini de ilk besteleyen o dur.
Onun türküleri dinlendiğinde adam öldürmeyi oyun sanan mezar taşlarını koyun sananların hikâyeleri, Burçak tarlasında çalışan kızların öyküleri yayladan inen kızların anaların ağıtları, öğrenilir. Kişi onu dikkatli dinlerse bu toprakların öyküsünü de anlar, ülkesinden çok uzaklarda olsa bile insanı memleketine sıkı sıkı bağlar.
Ruhi Su yaşadığı zaman diliminde ülkesinde hak ettiği değeri göremedi. Ömrü cezaevlerinde demir parmaklar arkasında geçti. Konservatuardan, çıkarıldıktan sonra radyo programına da son verildi. Ardından albümlerini ve tedavisini önlemek için yurt-dışına çıkışını yasakladılar. Bu faşist zihniyet vatanı kurtardığını sandı! Onun suçu devrimci olmak ve gerçekleri halka taşımaktı. neydi?
Emekçi halkların binlerce yıllık birikimini araştırarak derlediği türküleri biriktirerek çoğaltıp sözüyle sazıyla aklıyla yüreğiyle halkına vermekti tüm gayesi.
O faşist kafatasçı zihniyetin uzantısı Ruhi Su’nun mezar taşını da kırmıştı. Kırdı ne oldu? O güzel sesi kulaklardan nasıl silebilirlerdi.
Bu olay yaşamını kabul edemeyenlerin mezarına da tahammül edemediğinin resmiydi. Demek ki Ruhi Su, öyle bir derin geçmiş bırakmıştı ki kendisi bu dünyadan ayrılsa da mezar taşı bile faşist gerici halk düşmanlarını korkutmuştu.
Ruhi Su halkını ta gönülden seven bir kişilikti. Halkının yarattığı değerlerden biri olan türküleri işkenceler ve zindanlar pahasına söylemekten çekinmeyen ozandı. Her platformda hiçbir müzik aletinin insan sesini anlatma gücüne sahip olmadığını da savunuyordu.
Yaşamında her an umudunu kaybetmeyerek, mücadeleci insan yönüyle ve aydın duruşuyla da iz bırakan büyük ozan olmuştur. Onun albümleri; Aman Of - Ankara'nın Taşına Bak - Barabar - Beydağı'nın  Başı - Dadaloğlu ve Çevresi Dostlar Tiyatrosu Konseri - Ekin İdim Oldum Harman - El Kapıları - Sabahın Sahibi Var Huma Kuşu ve Taslamalar - Kadıköy Tiyatrosu Konseri - Karacaoğlan - Pir Sultan Abdal - Pir Sultan'dan Levni'ye - Seferberlik Türküleri - Yunus Emre - Semahlar - Çocuklar Göçler Balıklar - Sultan Suyu - Şiirler Türküler - Köroğlu - Uyur İken Uyardılar – Zeybekler hala dillerde ve gönüllerde. Kitabına adını verdiği gibi O bir “Ezgili Yürek”ti.
Evren ve Özal faşist rejimi tarafından yurtdışında tedavisi engellenerek ölümüne davetiye çıkarılan değerli Ozanımız Ruhi Su’yu , geride bıraktıklarıyla anıyor ve devrim ve sosyalizm savaşımımızda yaşatacağımıza söz veriyoruz.
Kürdistan’ın Özgürlüğüne Adanmış Bir Yaşam Musa Anter..!
Kontr-gerilla tarafında hunharca katledilen Kürt halkının Apesi(amcası) Musa Anter, 1920 yılında Mardin'e bağlı Nusaybin ilçesinin Eski mağara köyünde doğdu. İlkokulu Mardin'de, ortaokul ve liseyi Adana'da okudu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Annesi Fesla Hanım, Türkiye'nin ilk kadın muhtarlarından biridir.
1944'te Abdurrahim Rahmi Zapsu'nun kızı Ayşe Hale ile evlendi. Ayşe Hanım ile evliliğinden 1945'te büyük oğlu Anter, 1948'de kızı Rahşan ve 1950'de küçük oğlu Dicle dünyaya geldi.
İlk gözaltına alınması öğrencilik yıllarında Dersim İsyanı sırasında oldu. Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım'a hakaret ettiği gerekçesiyle için 45 gün gözaltında kaldı.
Canip Yıldırım ve Yusuf Azizoğlu ile birlikte İleri Yurt gazetesini çıkaran Anter, yayımladığı Kürtçe şiiri "Qimil / Kımıl" sebebiyle 1959 yılında 49’lar Davası ile idamla yargılandı. 27 Mayıs Darbesi'nde aftan yararlanarak serbest kalan Anter, cezaevinden çıktıktan sonra Deng, Barış Dünyası ve Yön dergilerinde yazdı. 1963'te 23'ler davası ile tekrar cezaevine girdi. Mamak, Sultan Ahmet, Balmumcu, Seyrantepe ve Nusaybin cezaevlerinde yattı. 12 Eylül Darbesi'nde "Kürtçülük propagandası " yapmaktan tutuklandı. Yaşamı boyunca toplam 11,5 yıl hapis yattı.
Devrimci Doğu Kültür Ocakları, Halkın Emek Partisi, Mezopotamya Kültür Merkezi ve İstanbul Kürt Enstitüsü'nün kurucularındandı.
Bir çeşit otobiyografi olan iki ciltlik Hatıralarım adlı eseri için kendisi aşağıdaki yorumu yapmıştır:
« Denilebilir ki Musa sen kim, bu anılarında geçen zatlar kim! Amma bence bu soru yerinde değildir. Çok kere fakir bir adam bir define bulur veya  loto-toto'dan para kazanır ve aniden zengin olur. İşte ben de Zıvıng'ın mağaralarından aleme çıkınca o fakir gibi tesadüfen ve de şans mahsulü değerli şahsiyetlerle tanıştım. İşte bu anılarım, bulduğum bu definelerin mahsülüdür. »
Ölümü
Anter, 20 Eylül 1992'de Diyarbakır'ın Seyrantepe mahallesinde itirafçı olup kont-gerilla tarafından tetikçi olarak kullanılan PKK itirafçısı olan Hamit Yıldırımın silahlı saldırısı sonucu sol bacağına iki, kalbi ve kafasına birer kurşun sıkılarak öldürüldü. Eski JİTEM elemanı Abdülkadir Aygan; Anter'in, kendisinin de içinde bulunduğu tim tarafından JİTEM için öldürüldüğünü söylemiştir. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın isteği üzerine Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın hazırladığı Susurluk Raporu'nda, Anter cinayetinin Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından planlanıp uygulandığı yer almıştır.
27.yıl önce Kont-gerilla tarafında katledilen Ape Musa’yı saygıyla anıyoruz.