24 Ocak 2019 Perşembe

ÖNDERİ KAYPAKKAYA YOLDAŞIN SER VERİP SIR VERME DİRENİŞİNİ İŞKENCEHANELERDE BAYRAKLAŞTIRAN VE İDAM SEHPASINDA IŞIK OLUP ETRAFI AYDINLATAN ALİ AKTAŞ ÖLÜMSÜZDÜR.!

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, gülümsüyor, yazı
23 Ocak 1983 yılında Adana zindanında ipe çekilirken ölümü taydağından daha yüce kılan Ali Aktaş yoldaşının idam edilişinin 36.yıl dönümü :
“Aman ha…
Aman Mavişim, karamsarlık yok…
Her karanlığın bir aydınlığı,
her zorluğun çıkacağı bir düzlük vardır, kuşkusuz…
Haydi hoş çakal, gözlerinden öperim. Mavişim.” diyerek her daima umudu ve geleceğe olan inancını taze tutan Ali Aktaş yoldaş 12 Eylül faşist darbesinin ardından zindanlarının soğuk duvarlarına devrimci çığlık, zulümlere ve teslimiyete geçilmez barikat oldu
.Biliyoruz ki kimi insanlar aramızdan gitti, sustu, arkasına bakmadan kaçtı. Bazıları ise ve çelik’in suyunu alması gibi yeniden doğdu Hatay’ın İskenderun kazası Höyük köyünde.Arap milliyetinden yoksul bir ailenin çocuğu olarak kavganın içinde direnişin tam ortasında yaşama merhaba diyen Ali Aktaş yoldaş gibileri.
Ali Aktaş yoldaş, işkencede, zindanda, zulmün ve baskının olduğu her yerde yeniden doğanlarında başında gelen yoldaşlar arasındaydı.
TKP-M-L Hareketin ilk idam şehidi olan Ali Aktaş yoldaş, Arap milliyetinden bir komünistti. 1976'dan sonra İskenderun'da gençlik mücadelesinin öne çıkardığı bir gençlik önderiydi. 1978'den itibaren profesyonel devrimcilik yapan Ali yoldaş, bölgesinde gelişen tüm eylemlerin örgütlenmesine ve yürütülmesine aktif katıldı. 16 Eylül'de Erdener yoldaşın şehit düştüğü faşist Türkeş'i İskenderun'a sokmayan emekçi halk direnişinin de önderiydi. 9 Haziran 1980'de Ali Kaya Yıldız yoldaşın şehit olduğu faşistlerle girişilen çatışmada da O vardı. Çatışma sonrası Kocatepe'de kendisini pusuya düşüren faşist saldırganlardan birini öldürüp, bir diğerini de ağır yaralayarak gereken cezayı vermiştir. O, direnişlerin, çatışmaların, eylemliliklerin hep önündeydi. Korkusuz, kızıl bir kartaldı.
Komünist militanlığı , cesareti Çukurova'da hala dilden dile dolaşan Aktaş yoldaş, düşmanın eline geçtiğinde de soylu direniş geleneğinin sürdürücüsü oldu, sır vermedi; cellatlara hiç bir zaman boyun eğmedi. Bu büyük direnişi faşist diktatörlüğü korkutuyordu. O'nun için ellerinde hiç bir kanıt olmamasına rağmen, paşalar ferman buyurdu. Ali yok edilmeliydi.
23 Ocak 1983'te Adana zindanında avlu sarı ve ölgün ampul ışıklarının altında karanlıktı. Oysa yukarı ki gökyüzü, üzerine bir giysi gibi giydirdiği karlarıyla Torosların başına oturmuş parlak ve çıplak bir ayazdı. Ayağında bot, üzerinde uzun boyunun içinde kısa kalmış zindan elbisesi vardı. Beyaz önlüğünün altında elleri kelepçeliydi. Öylece yürüdü. Asker ve gardiyanların arasından geçerek sandalyeye çıktı ve gür sesiyle başı dik özgürlük savaşçılarının gururuyla slogan atarak sessizliği parçaladı Adana zindanında ve haykırdı:
"Ben insanların mutluluğu için çalıştım ve mutluluğu için de ölüyorum!.."
"Kahrolsun Askeri Faşist Diktatörlük!.."
"Yaşasın Devrim/Yaşasın Sosyalizm!.."
Bütün söyleyecekleri bu kadar açık ve netti. Sonra bir kuğu gibi başını uzattı ipe. Devlet koca Adana'da yine, Alinin direnişi karşısında birkez daha yenildi.
Ve işte bir komünist savaşçının en yürekli ve en bilinçli bir anıydı. Daha onlar yönelmemişken ayağı ile vurdu altındaki sandalyeye. ip sarktı. Darağacı gıcırdadı. 23 Ocak 1983 yılında Adana zindanındaki avludaki sessizlik ortamında bir bu ses vardı. Çukurova, Adana, İskenderun susmuştu. Höyük Köyü susmuştu. Ali ipin ucundaki bir kolye gibi gidip geliyordu. Zindanın duvarları, Toroslar, gökyüzü bakışa kaldılar öylece...
Katledilişinin 36. yılında Ali Aktaş yoldaş yine aramızda yaşıyor, savaşıyor:
“İster kızsın
İsterse hırsından köpürsün düşmanlarımız
Ve şafak sökerken Çukurova'da
Bizim için hazırladıkları darağaçlarında
Onları sallandıracağız
Onları!
Ateş olup göğe çıkanlar ölümsüzdür.
Ali Aktaş yoldaşın anısı mücadelemize ışık olmaya devam ediyor.
25 yıl sonra ortaya çıkan Ali Aktaş yoldaşın ın son mektubunu:
"Sevgili anacığım, sevgili babacığım
Bu satırları yazıp bitirdikten sonra hayata veda etmiş olacağım ve belki bu mektubu yazıp bitirdikten sonra sizlere ya ulaşır ya ulaşmaz bu hususta da pek bir güvencim de yoktur. Çünkü, yazıp da size yollayacağım bu veda mektubumun içeriği çok geniş veya kendilerince yasak olacaktır. Ulaşacaksa dahi yine kendilerince politika icabı olacaktır.
Sevgili babacığım ve anacığım, ben bir inanç uğrunda gidiyorum. Evet doğruluğuna inandığım bir inanç uğruna fakat bu inancım mevcut düzene karşı olmak sömürü soygun düzenine karşı olmaktır. Ben bir davadan yakalanmış ve yargılanmış isem de bu işin yalnızca formalitesidir. Çünkü benim asılmam için koyulması gereken hukuki bir delil olması gerekir ki durum delil yetersizliğiyle de olmasına rağmen ve karar kanaat üzerine olmasına rağmen ben idama götürülüyorum. Evet ben söz konusu adamı öldürdüğüm için değil, Emperyalizme, Faşizme, Sosyal-Emperyalizme, Sosyal-Faşizme karşı yılmaz usanmak tavizsiz mücadelemden dolayı asılmaktayım. Evet onlar bizim nefes alışımızdan dahi korkmaktadırlar. Oysaki ben maddi olarak yok olsam da manevi olarak yok olmayacağımı da biliyorlar. Evet ben ve benim gibiler inandıkları davaları uğrunda madden ölsek de manevi yaşarız yaşayacağız buna inancım tamdır. Ben ölüme gideceğimi delil yetersizliği olmasa da dahi baştan beri biliyordum.
Çünkü, onlar kendilerinin yaka mahfa götürecekleri halka ve devrime ihanet etmeyenlerin yüreklerinde derin bir korkudur. Ben yakalanabilirim ama halkımın mücadelesi hiçbir zaman ölmez öldürülemez. Halk bağrında nice tohumu, tohumları türetmiş ve türetecektir. Evet ben ölüme giderken hayata erken veda etmekte olmama yanmaktayım. Yoksa öleceğime değil. Her gün her zaman ölümden korkmadım. Korkmayacağım da. Çünkü, ben anamadan babamdan ben, halkımdan korkusuzluğu acı içinde ızdırap içinde yokluk ve kıtlık içinde sabrı, sabretmeyi inançlarımla düşmana …. yaşamayı hem de başı dik ve gururluca yaşamayı ama bir saat daha bir saniye daha.
Size çok şey yazmak istiyordum zaman zaman, ama yazamadım. Nice yazacaklarımdan, nice söyleyeceklerimden ancak söyleyebilip yazabileceklerimden başka bir şey ne söyleyebildim, ne de yazabildimse de bunu anlarsınız inancındayım.
Babacığım benim için çok uğraştın. Farkındayım. Belki kar etti, belki etmedi ben baştan bilmeme rağmen yine de seni yanlış düşüncelere kapılmamanız için bir şey demedim. Yine de uğraşılarının borcunu ödeyemedimse de, en azından şerefimle düşmana teslim olmaksızın gitmem, hayata veda etmem dahi umarım sizin için yüzü kara olmaktan da iyidir.
Anacığım beni bizi ne sancılar içinde var ettiğini, ama yeniden var edebilmeminde ne kadar güç olduğunu biliyorum ve senin acının derinliğini şimdiden anlayamıyor değilim. Onun için şimdiden acını paylaşmak istersem de elimden gelen Bir şey yok. Fakat sana birtek şeyim varsa oda oğlunun senden aldığı senin gibilerden aldığı ilhamı ve kuvvetin inancıyla halka ihanet etmeyen biri olarak gitmemdir.
Ben şuan yazdığım ve yazamadığım nice dost ve akranlarımın tümünü yüreğimde taşıyarak, bilincimde taşıyarak gidiyorum. Evet Ganime analar, Hatun analar, Hüsne nineler Zehra nineler Hamit amcalar. Abbas babalar, Nursel bacılar, Yusuf kardaşlar ve daha bilmem kimler kimler. Ben sizden gelmiş, ben bağrınızdan türemeş biri olarak sizleri düşünmeksizin nasıl giderim hiç mümkün mü?
Evet sevgili analarım, babalarım. Ben gidiyorum. Giderken serefimle gidiyorum. Ama onlar sömürücüler sömürü soygun düzeninin sahipleri komprador patron ağa devletinin savucuları şerefsizlikleriyle her gün ölecekler. Biz halkımız uğrunda girdiğimiz mücadelede inanarak elimden gelen mücadeleyi yaptım ben D.H.B. örgütüne mensup olarak yargılandım ve D.H.B/TKP- ML Hareketi örgütü davasına dahil edildim. Ben hiçbir şey kabul etmedimse de yapmadığımı kabul etmedim. Ama evet ben bu örgüte inandım ve hala inanıyorum. Ona her şeyimle, içten inanıyorum. Benim verdiğim mücadele sizce, halkça takdirini yapacak ve değerini biçeceksiniz. Sizlere bunları dahi yazdımsa da inanın pek de içten geçerek de yazdırtabilirdim.
Beni bağışlayın sizleri, halkımı unutmayacak olan ben oğlunuz
Ali Aktaş