Aydınlık-Doğu Perinçek’in tezgahında yetişmiş olan Kemalist ulusalcı Soner Yalçın, Tunceli Belediyesin adının, “Dersim Belediyesi” olarak değiştirilmesine en keskin teki koyanlardan birsi oldu. Kuşku yok ki zoraki değiştirilen ve devletin Kürtlere yönelik açmış olduğu inkar ve imha politikasının ifadesi olan Tunceli- Tunç eli-nin adının yeniden Dersim olarak değiştirilmesine faşist dinci kafatasçılardan nasyonal sosyalistleri aynı kulvarda buluşturdu ve belediye başkanı ve meclis üyelerini açıktan tehditte buluşturdu.
Bir süredir sosyal medyanın gündeminde olan ve en son, Atatürkçü Düşüne Derneğinin konuyu yargıya kadar götürmesiyle, Maçoğlu kafatasçı faşist ve Kemalist ulusalcıların hedefi haline geldi.
Kuşku yok ki belediyeye Dersim adının asılmasına ilk tepki veren Bahçeli olduğu ve ardından MHP milletvekillerinden birisi açıktan, Dersim tabelasını aşanlar dedelerinin sonlarını unutmasınlar diyerek, açıktan devlet Dersim tabelasının asılmasına izin vermez ve bunu asanlarda ölümde ölüm beğensin tehdidini savuruyorlar.
Bahçeli, TKP,Sinan Meydan, Fatih Portakal ve milliyetçi/ulusalcı cenah hep bir ağızdan koro halinde, Maçoğlu’a sen fasulyeni, nohudunu ek gerisine karışma demeye gelen tepkilerle, aslında, hızla bir linç kampanyasının fitili ateşleniyor
Soner Yalçın, bütün bu faşist şovenit, inkarcı ve imhacı resmi devlet politikası temelinde tepki verenlerin sözcülüğüne soyunan yazsında, ulusalcı milliyetçi sorularını sol, sosyalist bir sosa batırarak art arda sıralıyor. Maçoğlu’nu suçlayan, köşeye sıkıştırmayı amaçlayan soruları, Perinçek’in ulusalcı çizgisinden kopmadığını, geçmişle bağlarının sürmekte olduğunu açıkça gösteriyor.
Yalçın, art arda sırladığı sorularıyla, egemen etnik, çok bilen, tepeden bakan, hatta bölen Türkçü bir yerden olaya yaklaştığını saklamıyor. Açıkça, Soner Yalçın, buyuran, suçlayan bu dile ne kadar beyaz, ne kadar Türk olduğunu göstermiş olmaktan başka bir şey yapmış olmuyor.
Yalçın, uzun sorularına son verdiği noktada, “Gerici feodalizme sarılıp, Cumhuriyet ve devrimlerine muhalefet ederek komünist olmazsınız!” diyerek, Dersim’in federalizmi, Tunceli’nin ise Cumhuriyet değerlerini ve devrimleri temsil ettiğini iler sürerek son derece saçma ve üniter devleti ve zoraki birliği doğal görme görüşünü pervasızca savunuyor. Bir şehrin, belediyenin adının değiştirilmesiyle, o şehir, o şehrin insanlarının nasıl gericilikle ve/veya modernite ile buluştuğunu açıklamakta kaçınan Yalçın, dönüp komünistlere feodal gericilikle mücadele etmeyi, ulusal burjuvaziyle de kol kola olmayı önerirken, Aydınlık’ın sınıf işbirlikçisi 3-dünya teorisini yeniden ısıtıp piyasaya sürüyor. .
Ancak, farkında mıdır bilinmez, Yalçın’ın can havli ile sarıldığı bu sav, Dersim, söz konusu olduğunda, Dersim katliamı ve sonrasına uygulamaya konan sürgünleri haklı göstermekten başka bir anlama gelmiyor.
Farklı kültürler, inançlar etnik kimlikler karşısında ulusalcı (nasyonalist) refleksler gösteren, burjuva anlamda demokratlığı dahi içselleştirmemiş olanların, Dersimlilere ve komünistlere ilericilik, anti emperyalisttik taslaması da son derece trajik-komiktir.
Dersim’in, Tunceli olarak adının değiştirilmesinin bir bölgenin, bir toplumun geçmişiyle bağını koparmayı, asimilasyonu amaçladığı, asıl itirazın, tam da buna olduğu neden görülmek istenmiyor.
Dersim’e karşı çıkmanın özünde bölgenin geçmiş kültürüne, diline, inançlarına karşı çıkmak olduğu çok açıktır. Egemen, buyurgan dili haklı göstermek için anti emperyalist, sol soslu ulusalcı söylemler, kimseyi kurtarmaya, haklı çıkarmaya yetmediği gibi, ilerici, aydınlanmacı, demokratta yapmaz.
Bir süredir sosyal medyanın gündeminde olan ve en son, Atatürkçü Düşüne Derneğinin konuyu yargıya kadar götürmesiyle, Maçoğlu kafatasçı faşist ve Kemalist ulusalcıların hedefi haline geldi.
Kuşku yok ki belediyeye Dersim adının asılmasına ilk tepki veren Bahçeli olduğu ve ardından MHP milletvekillerinden birisi açıktan, Dersim tabelasını aşanlar dedelerinin sonlarını unutmasınlar diyerek, açıktan devlet Dersim tabelasının asılmasına izin vermez ve bunu asanlarda ölümde ölüm beğensin tehdidini savuruyorlar.
Bahçeli, TKP,Sinan Meydan, Fatih Portakal ve milliyetçi/ulusalcı cenah hep bir ağızdan koro halinde, Maçoğlu’a sen fasulyeni, nohudunu ek gerisine karışma demeye gelen tepkilerle, aslında, hızla bir linç kampanyasının fitili ateşleniyor
Soner Yalçın, bütün bu faşist şovenit, inkarcı ve imhacı resmi devlet politikası temelinde tepki verenlerin sözcülüğüne soyunan yazsında, ulusalcı milliyetçi sorularını sol, sosyalist bir sosa batırarak art arda sıralıyor. Maçoğlu’nu suçlayan, köşeye sıkıştırmayı amaçlayan soruları, Perinçek’in ulusalcı çizgisinden kopmadığını, geçmişle bağlarının sürmekte olduğunu açıkça gösteriyor.
Yalçın, art arda sırladığı sorularıyla, egemen etnik, çok bilen, tepeden bakan, hatta bölen Türkçü bir yerden olaya yaklaştığını saklamıyor. Açıkça, Soner Yalçın, buyuran, suçlayan bu dile ne kadar beyaz, ne kadar Türk olduğunu göstermiş olmaktan başka bir şey yapmış olmuyor.
Yalçın, uzun sorularına son verdiği noktada, “Gerici feodalizme sarılıp, Cumhuriyet ve devrimlerine muhalefet ederek komünist olmazsınız!” diyerek, Dersim’in federalizmi, Tunceli’nin ise Cumhuriyet değerlerini ve devrimleri temsil ettiğini iler sürerek son derece saçma ve üniter devleti ve zoraki birliği doğal görme görüşünü pervasızca savunuyor. Bir şehrin, belediyenin adının değiştirilmesiyle, o şehir, o şehrin insanlarının nasıl gericilikle ve/veya modernite ile buluştuğunu açıklamakta kaçınan Yalçın, dönüp komünistlere feodal gericilikle mücadele etmeyi, ulusal burjuvaziyle de kol kola olmayı önerirken, Aydınlık’ın sınıf işbirlikçisi 3-dünya teorisini yeniden ısıtıp piyasaya sürüyor. .
Ancak, farkında mıdır bilinmez, Yalçın’ın can havli ile sarıldığı bu sav, Dersim, söz konusu olduğunda, Dersim katliamı ve sonrasına uygulamaya konan sürgünleri haklı göstermekten başka bir anlama gelmiyor.
Farklı kültürler, inançlar etnik kimlikler karşısında ulusalcı (nasyonalist) refleksler gösteren, burjuva anlamda demokratlığı dahi içselleştirmemiş olanların, Dersimlilere ve komünistlere ilericilik, anti emperyalisttik taslaması da son derece trajik-komiktir.
Dersim’in, Tunceli olarak adının değiştirilmesinin bir bölgenin, bir toplumun geçmişiyle bağını koparmayı, asimilasyonu amaçladığı, asıl itirazın, tam da buna olduğu neden görülmek istenmiyor.
Dersim’e karşı çıkmanın özünde bölgenin geçmiş kültürüne, diline, inançlarına karşı çıkmak olduğu çok açıktır. Egemen, buyurgan dili haklı göstermek için anti emperyalist, sol soslu ulusalcı söylemler, kimseyi kurtarmaya, haklı çıkarmaya yetmediği gibi, ilerici, aydınlanmacı, demokratta yapmaz.