Türkiye devriminin tabulara takılıp kalmasını parçalayan ve oportünizm ve revizyonizmin kopuşu sağlayarak komünist hareketi -M. Suphi den sonra- ikinci kez ayakları üzerine diken İbrahim Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin 46.yıl dönümü. 29 Ocak 1973 yılında gözaltına alınarak Diyarbakır zindanlarında 3.5 ay en ağır işkencelere maruz kalan Türkiye proletaryasının yetiştirmiş olduğu ender komünist önderlerden İbrahim Kaypakkaya yoldaş, 18 Mayıs 1973 yılında devlet tarafından “tehlikeli “görüldüğü için katledildi.
Kaypakkaya yoldaşın işkencede hunharca katledilişinin 46.yıl dönümü. Komünist bir önder olarak tabuları parçalayan ve komünist hareketi Türkiye coğrafyasında ikinci kez ayakları üzerine diken Kaypakkaya yoldaşın adının yasaklandığını, hakkında marş ve türkü söyleyenlerin cezalandırıldığı, yaşamı ve mücadelesini anlatan kitabın toplatıldığı koşullarda daha geniş kesimlerin katılımıyla Kaypakkaya yoldaşın anılması ve yaşamı-mücadelesi ve fikirlerinin geniş kitlelere tanıtılması daha bir aciliyet taşıyor.
Kaypakkaya yoldaşı anarken, O’ndan öğrenip, O’nu aşmanın kararlılığı içinde olmalıyız, O’nu daha derinden kavrayarak, bize devrettiği komünist hattını derinleştirerek ileri taşımak ve O’nun gibi uzlaşmaz sınıf savaşımı zemininde ısrarla yürümek büyük önem taşıyor.
Neki Kaypakkaya yoldaşla ideolojik ve politik ortaklığı kalmamasına, tersine Kaypakkaya yoldaşı ya inkarcı bir çizgide-Atılım, D.Proletarya, Alınteri-EMEP, K.Bayrak vb.- mükemmeliyetçilik adı altında inkarcılık yada; Yeni Demokrasi, Halkın Günlüğü, Ö.Gelecek vb. çevreler gibi dogmatik ve Çağrı çevresi gibi nostalji yaklaşımlar içinde olanlar aynı ortak paydada; yani komünist hareketi hareketi ilkesel ciddi hata ve yetmezliklerle bağdaştırmayan oportünist hatta buluşuyor olmaları garip olmasa gerek. Kısacası birlerinin sosyalist devrimi savunup birlerinin Türkiye gerçeğini bir yana iterek, hala Türkiyeyi yarı-feodla görüp kırdan şehre halka savaşını savunmalarına karşın Kaypakkaya ve önderlik ettiği, TKP-ML Hareketine sahip çıkmaları, komik olmaktan öteye fazla bir anlamda taşımıyor.
Yeni Demokrasi gazetesinden Halkın günlüğüne, Çağrıdan Özgür Gelecek gazete çevrelerine aslında Partizan geleneğinden gelen bu dogmatik akımların, 1976 yılından bu yana TKP-ML hareketi ve Onun kurucu önderi Kaypakkaya yoldaşın komünist çizgisiyle hiç bir ortak yanı olmayan ve hareketin Mao’cu hataları ve yetmezlikleri üzerinde kopuş yaşayan ve daha sonrasında Partizan etrafında toplanan bu dergi çevrelerinin ne Kaypakkaya yoldaşın diyalektik materyalist bakış açısında ve ne de olguları kendi gerçekliğinde arama ve sonucu gitme pratik tutumundan ortaklık söz konusudur. Buradan hareket ettiğimizde dogmatizmden bir türlü kurtulamamış aksine bu alanda önemli savrulmalar yaşamaları dogmatik kesimleri inandırıcı olmaktan uzaklaştırmış ve 1970’lere çakılıp kalınarak nesnel gerçekler bir yana itilmiş.
Nitekim bu çevrelerin İbrahim Kaypakkaya yoldaş ve önderlik etmiş olduğu TKP-ML Hareketine ilişkin devrimci mücadeleyle uzun dönemdir ciddi bağları kalmamış ve yine inkarcı hatta yürüyen kişilerle toplantılar yapılması, aslında komünist hareketin geçmişinden öğrenip bugüne daha sağlam zemin üzerinde yürüme yerine nostalji yaklaşım içinde olunduğunu gösteriyor.
Hatırlanacağı üzere, Atılım çevresi İbrahim Kaypakkaya ve onun önderliğinde kurulan TKP-ML Hareketini, işçi sınıfı içinde çalışmayı temel almadığı ve kır çalışmalarına çakılıp kaldığı vb. nedenlerle, küçük burjuva devrimci bir önder ve önderlik ettiği hareketi de küçük burjuva devrimci bir hareket olarak mahkum etmektedir.
Üstelik 46.yılı geçkin bir zamandır Kaypakkaya yoldaş ve önderlik ettiği TKP-ML Hareketinin kuruluşu ve gelişimi üzerine söylenmedik-yazılmadık hemen hiç birşey kalmadı. 40.yılı geçkindir bir arpa boyu ilerleme sağlayamamış bu inkarcı ve dogmatik Kaypakkaya ve önderlik ettiği TKP-ML Hareketi hakkında nostalji dışında yığınlara yada devrimci çevrelere verebilecekleri pek yeni birşeyde kalmamıştır.
Kaypakkaya ve kurucu önderi olduğu TKP-ML Hareketini anlamak ve farklı yaklaşımları su yüzüne çıkarmak için ortak tartışma toplantılarının, sempozyumların yapılması ayrı, aynı gelenekten gelmeleri nedeniyle bugün aynı hatta durmayanların, düne ilişkin bazı kişilerin adeta uzman edasıyla öne çıkarılıp konuşturulması ayrı şeylerdir. Kaypakkaya’nın önderlik ettiği TKP-ML Hareketini anlama ve dünle bugün arasındaki bağı sağlam zemin üzerinde örmede daha çok farklı bakış açısı içinde olanların ortak tartışma toplantılarında buluşarak, kim Kaypakkaya’yı ne kadar savunuyor yada kim Kaypakkayı neden küçük burjuva devrimcisi olarak görüyor yaklaşımlarının açığa çıkarılmasına ihtiyaç vardır.
Neki Nisan söyleşileri ve 18 Mayısla ilgili toplantılar esasta dogmatizmle inkarcı mükemmeliyetçiliği aynı kulvarda buluşarak, suya sabuna dokunmadan nostalji penceresinde TKP-ML Hareketi tanıtılmaya çalışılıyor. Bunun sağlıklı ve yeni kuşak devrimcilere hiç bir şey vermeyeceği ortada duran bir olgudur.
Kaypakkaya yoldaş Nisan 1972 yılında bir grup yoldaşıyla birlikte Türkiye de komünist hareketini, TKP/ML Hareketi şahsında yeniden ayakları üzerine dikti. Ülkemizde sol hareket üzerinde 50 yıllık reformist, revizyonist ve pasifist parlamentarizm egemenliğini kırıp, devrimin silahlı başkaldırıyla gerçekleştirileceğini pratiğiyle ortaya koyarak, Kemalizm dalkavukçuluğuna, Kürt ulusunu inkar eden Türk şovenizmine, Şefik Hüsnü TKP’sinin burjuva milliyetçisi oportünist çizgisine, Sovyet Sosyal emperyalizmine, Troçkizme vb. sınıf dışı akımlara karşı, kavrayışı ve deneyimi ölçüsünde cepheden tutum alarak, proletarya ve emekçi yığınların eline nasıl örgütlenip savaşacakları sağlam bir mücadele silahı öncü örgütü tutuşturdu.
Elbette Kaypakkaya yoldaşın ortaya koymuş olduğu bu M-L’ist görüşler, ilk ve genç olmanın getirdiği önemli yetmezlikler, eksiklikler ve hatalar taşıyordu. Bunun böyle olması bir noktada doğaldır da.
Neki Kaypakkaya yoldaş dönemin doruğu olarak Türkiye devriminin sorunlarına çözümler bulmaya çalıştı. Düşündüklerini ve belirlediklerini ortaya koyup, pratiğe girişerek teorisini pratiğin deneğine vurdu. 1 yıllık gibi yoğun bir mücadelenin ardından TKP/ML Hareketi, faşizmin yoğun saldırıları sonucu ağır bir yenilgi aldı. Ama Kaypakkaya’nın geride kalan yoldaşları pratiğin sonuçlarını irdeleyerek, süreci kapsamlı olarak gözden geçirerek yargıladı, bu mücadelede bir çok olumlu-olumsuz sonuçları bulup, ortaya çıkararak, komünist hareketin hatalarından arınarak, gelişip güçleneceği gerçeğine bağlı kaldı. Komünist hareket Kaypakkaya yoldaşın eksikliklerini ve yetmezliklerini, dogmatizm ve inkarcılığa düşmeden, M-L çizgide kararlılıkla yürüyerek, olguları kendi koşullarından kopardamadan geliştirdi, aştı ve O’nun komünist özünü geliştirip, derinleştirerek daha da sağlam bir hatta taşıdı.
Kaypakkaya yoldaş, komünist hareket için buz kıran ve ön açıcı oldu, bir çok alanda tabulara vurarak bizlere yol gösterici olduğu gibi, aynı zamanda 1 yıllık gibi kısa bir pratik süreçte yaşanan ve ortaya çıkan sonuçların değerlendirmesine fırsat bulamadan Kaypakkaya yoldaş katledildi.
Kaypakkaya yoldaşı ve komünist hareketi yargılamada, dahası komünist hareketin yakın geçmişini ele alıp değerlendirme sorunu, devrimci hareket saflarında en fazla tartışılan sorunların başında geldi. Bu alanda iki eğilim sürekli olarak çatıştı; birincisi M-L bakış yani olayları ve olguları kendi koşulları içinde ele alıp değerlendirme ve komünistlerin hatalarını mücadele içinde aşacağı doğrusunun savunucusu ve takipçisi olarak gerçekler üzerinde politika yapan komünistler ve ikinciside ise her ne kadar görünüşte farklı yerlerde duruyorlarmış gibi görüntü içinde olsalarda, geçmişe dogmatik ve inkarcılık temelinde mükemmelliyetçi bir bakışla olaylara ve olgulara yaklaşımda idealist bir mevzide birleşen oportünist cenah.
Geçmişin doğru devrimci bir yaklaşımla nesnel bir zemin üzerinde ele alınmasında dogmatik ve inkarcı oportünistlerin temel özellikleri, sürekli olarak düalizm ve keyfiyetçi bir değerlendirme içinde olmalarıdır. Bu akımların hemen tümü, geçmişi değerlendirirken kendilerine oportünizmi, hoşgörüyü ve uzlaşmacılığı uygularlarken, başkalarına, abartıcılığı, acımasızlığı, keyfiyetçiliği ve çift standartçı oportünist yaklaşımları ve değerlendirmeleri uygun bulmuşlardır. Buradan olarak, Kaypakkaya yoldaşın şahsında 1972-79 dönemine inkarcı ve dogmatik bakış açısıyla mükemmeliyetçi bir konumda durarak, gerçekleri çarpıtan ve olguları kendi zemininden kopararak ele alan dogmatik-Yeni demokrasi, Özgür Gelecek, Halkın Günlüğü- ve inkarcı oportunist cenah-Atılım, K.Bayrak, EMEP, Alınteri vb.- ile komünistler arasındaki niteliksel yaklaşım ve ayrım çizgisini ortaya koymak önemi taşıyor.
Komünist hareketin değerlendirmesinde oportünist mevzide yer alanların, 46. yıl sonra bir arpa boyu bile ilerleyememeleri ve Kaypakkaya’yı ve 72-79 dönemini sınıfla birleşemediğinden dolayı eleştirip, mahkum edenlerin bu kadar deney, tecrübe ve birikimin ardından hala aynı yerde çakılıp kalmaları, sınıftan kopukluğun aşılamış olgusu ortada dururken hala; “yoktur birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı Bankasıyız” sloganı gibi, sık sık görüş değişikliğine giderek, dün ak dediklerine bugün kara deselerde bu oportünist cenah, yinede kendilerini komünist olarak nitelemekten geri durmadı ve durmamışlardır. Buda bu akımların ne kadar anti-Marksist bir konumda durduklarını ve diyalektik materyalizmi ne kadar derinden kavradıklarını ve komünist hareketin doğuşu, gelişimi ve partileşme sürecine yaklaşımda ne kadar sağlam bir konumda durduklarını gösteriyor.
İşte oportünist cenahla, komünistlerin arasında geçmişe yaklaşımdaki temel ayrımları ve gerçekler. Kim komünist ve kim değil? Bunların bir kez daha ortaya koyması ve Marksizm-Leninizm üzerinde şaşmadan ilerlemesi gerekiyor.
Bilindiği üzere oportünizmle, Marksizm arasındaki her ayrımın başlangıç noktası, bakış açısındaki ayrılıktır. Geçmiş sorununda da bakış açısındaki ayrılıklar ister ortaya çıksın, ister çıkmasın bu böyledir. Haliyle ayrım olgulara ve olaylara bakış açısından itibaren başlıyor. Bakış açısı, olgulara dünya görüşü temelinde yaklaşımın ifadesidir. Mutlaka bir sınıfın damgasını taşır. Aynı olgulardan hareketle değişik sınıfların farklı sonuçlara varmalarında belirleyici olan, dünya görüşü ve üzerinde yükselen bakış açılarındaki farklılıklardır. Marksizm-Leninizm bir bilim olduğuna göre, bilginin dolayısıyla işçi sınıfının biliminin hem gelişip zenginleşmesi hemde kavrayışı diyalektik gelişim yasasına uygun bir seyir izler. Ve Marksizmi-Leninizm’in somut şartların somut tahlili olması gerçeğide burada yatar. Haliyle geçmişe bakış açımızda bu temele oturmalıdır.
Olgular şartlardan soyutlanamazlar. Olgular şartları içinde ele alındıklarında içinde barındırdıkları çelişkiler doğru tahlil edilebilir, şeyler sürekli gelişme ve değişme, pratikten doğan bilgi, sürekli derinleşme durumunda olduğundan belirli tarihi, sosyal ve iktisadi şartlar altında doru olan -örneğin serbest rekabetçi kapitalizm döneminde zamandaş, kıtasal devrim ile dünya devrimi zafere taşınırken, emperyalizm çağında bu durum değişmiş, devrim artık emperyalizmin en zayıf halkalarından kırılarak, yani tek tek ülkelerde devrimler başarıya ulaşarak, dünya proletarya devrimi başarıya ulaşacak biçimde temel deişiklikler olmuştur. Yada bir dönem politik koşullardan dolayı geri çekilme taktiği devrimci bir rol oynarken politik koşulların değişimiyle birlikte geri çekilme taktii artık devrimci bir rol oynamaktan çıkar, yerini saldırı taktiğine bırakır. Bu koşullarda devrimci taktik ilerlemeyi ifade eden saldırı taktiği olacaktır- başka şartlar altında yanlış olabilir. Buradan hareketle M-L’in bazı şartlarda doğru olan bir kısım teorik, politik önermeleri farklı şartlarda geçerliliğini yitirmişti yada yetersiz kalmıştır.
O halde bakış açımızın odağında, olguları incelerken yer ve zaman kavramında, içinde bulunduğu tarihi, sosyal koşullardan soyutlamadan ele alma olmalıdır. Haliyle bakış açısı sorunu doğru olarak kavranmadığında doğru ve sağlıklı tespitlere ulaşmanın olanaksız olduğuda açık bir gerçekliktir. Dolayısıyla M-L’in kavranışı ve bağını kuramamak mükemmelliyetçiliğe ve onunla elele giden inkarcılığa yol açar. İnkarcılık varılan her ileri noktada, her önemli atılımda geçmişin reddedilmesi olarak belirir. İdealizmden kaynaklanan bu bakış açısı, diyalektik değil, metafiziktir.
Bakış açısındaki sakatlığın bir diğer boyutuda, tutuculuk ve domatizmdir. Bu eğilim, ciddi hataların varlığıyla M-L olma ile bağdaştırılamaz. M-L’istleri hatasız görmeye ve göstermeye çalışır. Ve dolayısıyla hatalara sıkı sıkıya sarılıp, onları korur ve çizgi haline dönüşmesini sağlar. Bu eğilimde mükemmelliyetçilikle aynı özden kaynaklanır ve onun ters yüz edilmiş şeklidir. Aynı zararlı sonuçlara; kendini aşmamaya ve yozlaşmaya götürür. Bireycilik temelindeki keyfi yaklaşımlar da inkarcılık yada dogmatizm olarak biçimlenir.
İşte bunu içindir ki, 18 Mayıs direniştir, tarihtir, umuttur unutmamalıyız ve bu tarihten öğrenerek daha bir inançla ve inatla sömürü ve zulmü yere çalarak, demokrasi, özgürlük ve sosyalizmi kurmak için savaşmalıyız. İşkencede katledilişinin 46. yıldönümünde Komünist önder Kaypakkaya yoldaşı anarken, Onun komünist mirasına sahip çıkıp, onun izinde yürüyerek devrimin Türkiye’sini yaratacağımıza söz veriyoruz.
Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya Yoldaş Ölümsüzdür!
Yaşasın Devrim Ve Sosyalizm Mücadelemiz!