Doğumunun 201. yılında, Marksizm'in kurucusu, dünya proletaryasının bilge önderi ve proletarya enternasyonalizminin yılmaz savaşçısı Karl Marks'ı anıyoruz. İşçi sınıfının kurtuluş ideolojisi bilimsel sosyalizmin kurucusu Marks yoldaş 5 Mayıs 1818 Almanya’nın Trier kentinde doğdu 14 Mart 1883 yılında Londra- yaşam gözlerini kapadı. Doğumunun üzerinden 181 yıl gibi uzun bir zaman geçmiş olsa da, burjuvazinin her tonundan ve onların kapı kulları uşak takımı, reformist ve revizyonist güçlerin işbirliği içinde aşağılık saldırı, kara çalma ve uğursuz öngörülerine karşın Marks kuramıyla yaşıyor, savaşıyor. Ve çağlar boyu da yaşayacak ve savaşacak. kentinde doğdu 14 Mart 1883 yılında Londra- yaşam gözlerini kapadı. Burjuvazinin her tonundan ve onların kapı kulları uşak takımı, reformist ve revizyonist güçlerin işbirliği içinde aşağılık saldırı, kara çalma ve uğursuz öngörülerine karşın Marks kuramıyla yaşıyor, savaşıyor. Ve çağlar boyu da yaşayacak ve savaşacak.
Bütün devrimci
hareketin genel gerek ampirik, gerekse kuramsal temelini özel mülkiyet
hareketinde – kesin söylemek gerekirse, iktisadi harekette- zorunlulukla
bulacağını
görmek kolaydır.”
Bu olgu, -tabii ki bu
olgunun etrafında geliştirilen birçok tarihsel olguyla birlikte düşünülmesi
kaydıyla- devrimin ve
komünizmin hareket noktasını oluşturur. Ne var ki bu olgunun yeterince
anlaşıldığı kuşku götürür. Zira güncel iki eğilim bu yetersizlikten
kaynaklanıyor: Birincisi,
toplumun kuruluşunda
salt ekonomik olanın ya da üretim ilişkilerinin belirleyici olduğu ve toplumun
sadece bunun çözümlenmesi ile ele alınacağı -ki bu yapılırken bile bu
etkenlerin doğru olarak anlaşıldığını söylemek mümkün değil- eğilim. İkincisi
ise ekonominin belirleyici olmasının indirgemeci bir tutum olarak
yorumlanabileceğine ve toplumsal kuruluşun ancak üst-yapısal bir çözümlemeyle
mümkün olacağına dönük eğilimdir. Marksizme de farklı biçimlerde yön veren bu
iki eğilim, bir bakıma Marksizmin paradoksu olmuş, Marksizmin gelişmesi ve
kendini aşması yönünde engel teşkil etmiştir. Bu paradoksun en önemli
nedenlerinden biri; Marx’ın doğrudan kendi metinlerine başvurulmaması ve bu
nedenle de yeterince anlaşılamamış olmasıdır.
Toplumsal ilişkilerin
nesnel bilgisine ulaşmak açısından ekonomi-politiğin rolünün önemini ve
toplumsal ilişkilerin kuruluşunda bu düzlemin nasıl işlediğinin ya da hareket
tarzını oluşturan eğilimleri ortaya koymanın zorunluluğunu en yalın biçimde
Marx vurgulamıştır. Şu sıralar, bu zorunluluğu ne kadar tekrarlasak azdır. Zira
sosyalist mücadelenin içinde bulunduğu durum; basit bir gerileme, güçsüzlük ya
da düşmanın baskısının artması gibi gerekçelerle açıklanamayacak düzeyde
özseldir. Sosyalist hareketin mevcut hali ise önemli bir kısmıyla ideolojik bir
sapmayı temsil etmektedir. Öyle ki, tarihsel gerçekliği kendi hareket tarzı ve
oluşum süreci içinde
anlamaya dönük eksiklik ya da yetersizlik spekülatif ve dogmatik düşüncelere ve
değerlendirmelere neden olmuştur. Bunu aşmanın yollarından birisi ise Marx’a
dönüştür.
Marx’ın kavrayışının
kökenindeki tarih; bilimsel ve felsefi yön yeterince görülmediği sürece onun
layıkıyla anlaşılabileceğini söylemek güç. Bu nedenle Marx da kimi zaman
ideolojik dogmatizme kimi zaman da ekonomizme kurban edilmiştir. Öyleyse
yeniden ve en baştan Marx’a dönmek, devrim ve komünizm için de elzemdir. Bu
dönüşün en temel uğraklarından biri; ekonomi-politiktir. Bu bağlamın güncel
biçimde yeniden kurulmasının önemi ise içinden geçtiğimiz tarihsel sürecin
nesnel biçimde anlaşılmasına kaynaklık edecek dayanağı, bu uğrağın oluşturuyor
olmasıdır. Var olan durumun nesnel olarak anlaşılması ve aşılması, bu nesnel
bilgiden hareketle gerçekliğe müdahaleyi gerekli kılıyorsa bu çabada kaçınılmaz
biçimde Marx çıkar karşımıza. Ama unutulmamalı ki Marx sadece var olanı anlamamıza
değil, var olanı aşmamıza dönük nesnel olanaklardan da bahseder bize.
‘Kapitalizmden başka bir seçenek yokmuş’, ‘devlet olmaksızın toplumsal birlik
sağlanamazmış’, ‘toplumsal özgürlüğün hiçbir
zaman
gerçekleştirilebilir değilmiş’ gibi düşünüldüğü ve bu olanaksızlıkların
biteviye ideolojik olarak öğretildiği bir koşulda Marx’a dönmek, bu öğretilmiş
olanaksızlıkların nasıl temelsiz olduğunu ve özgürlüğün olanağının insanlığın
tarihsel üretim etkinliğine nasıl dayandığını görmek
açısından olmazsa
olmazdır.
Sınıf savaşlarının
tarihsel doğasını, kapitalizmin hareket tarzını ve özgürlüğün nesnel
olanaklarını ortaya koyarken Marx’ın bize gösterdiği temel bazı gerçekler
vardır. Bunların başında, kapitalist ilişkilerin gelişmesine
bağlı olarak üretici
güçlerin yıkıcı güçler haline dönüşmesi ve yine bu gelişime bağlı olarak
sınıfsal çelişkinin yoğunlaşmasının evrensel düzeyde gerçekleştiği olgusu
gelir. Burada üretimde evrensel düzeyde ortaya çıkan gelişimin ve çelişkinin
insanlığın tüm ilişkilerini de evrenselleştirdiği gerçeğini, insanın
özgürlüğünün evrensel varoluşunu gerçekleştirmesi ile koşullu olarak düşünülmesi
gerektiği Marx’ın özgün tespitlerinden biridir ve bu tespit, Marx’ın
metinlerinde gün yüzüne çıkan nesnel temellere sahiptir. Özgürlüğün
gerçekleşeceği ekonomi-politik koşullardan bahsedeceğimiz düzlem ise b
evrenselleşmenin yanındaki bir başka koşul olarak açığa çıkar: “Modern evrensel
ekonomik ilişkinin bireylere tabi kılınması ancak, bu ilişkinin herkese tabi
kılınmasıyla mümkün olabilir.” Üretim araçlarına el koyma ve toplumsallaştırma
yani
özel mülkiyetin
ortadan kaldırılması –ki bu ancak iktidarın hedeflenmesi ile mümkündür tüm
olanakların ve araçların ortaklaştırılmasının nesnel koşuludur. Marx, burada
doğanın sınırsız bir kullanımından değil, doğayla ilişkimizde zilyetlik
ilişkisinden bahseder ki bu özsel olarak ekolojik bir göndermedir.
Marx’ın devrimci bir
gücün ortaya çıkışındaki nesnel olanakları araştırırken bu gücün öznesi olarak
işçi sınıfına vurgu yapması rastlantısal değil, tarihsel nedenlerle
açıklanabilir. Zira “devrim, artık toplum içinde bir sınıf olarak sayılmayan,
bir sınıf olarak görülmeyen ve şimdiden günümüz toplumundaki
tüm sınıfların,
milliyetlerin vb. ortadan kalkmasının ifadesi olan bir sınıf tarafından
gerçekleştirilir.” Öyleyse komünizmin gerçek bir olanak, gerçek bir hareket
olduğunu göstermesi açısından
Marx’ın düşüncesine
dair kaba eleştiriler ya da yok saymaların hepsi ideolojik niteliktedir ve
sadece kapitalizmin sürdürülmesine hizmet etmektedir.
Oysa, Marx’ın
gösterdiği şu tez tarihsel gerçekliğe uygundur ve nesnel temellere sahiptir:
Komünizm, “o güne kadar yaşamış insanların ürünlerini, birleşmiş bireylerin
gücüne tabi kılmaktır. Dolayısıyla, onun örgütlenmesi esas itibarıyla
ekonomiktir; bu birliğin koşullarının maddi üretimidir; mevcut koşulları,
birliğin koşulları haline getirir. Komünizmin yarattığı mevcudiyet, bireylerin
şimdiye kadarki ekonomik ilişkilerinin
bir ürününden başka
bir şey olmadığı ölçüde, bireylerden bağımsız her türlü mevcudiyeti imkansız
kılan gerçek temelin ta kendisidir.” Öyleyse komünizm, bir hayal ya da bir
masal değil, tüm insanlığın ve doğanın ortak gücüne dayanan, nesnel temellerini
insanlığın toplumsal yaşamı ürettiği tarihsel
hareketten alan gerçek
bir olanaktır.
Günümüz emperyalist kapitalizminde meydana gelen değişiklikler ve gelişmeler, hiç bir şekilde onun özünü değiştirmiş değil. Marks'ın kapitalizmle ilgili geçen yüzyılda yaptığı devrim tahlilleri, bugün de güncel değerini koruyor. Günümüzde kapitalist toplumun gerçekleri, Marks ve Lenin'in kapitalizm konusundaki tahlillerini her gün doğruluyor.
Emperyalizmin temel özellikleri bugünde sürüp gidiyor. Emek sermaye arasında, ezilen halklarla emperyalistler arasında, emperyalistlerin kendi aralarındaki çelişkiler derinleşmeye devam ediyor. Bütün bunlar, emperyalizmi zayıflatıp, proleter devrimlerin nesnel koşullarını daha da olgunlaştırıyor. Marks'ın ölümünden bu yana geçen 181 yıl, küçük-büyük olaylarla, zikzaklarla, beklenmedik gelişmelerle, vb. dolu geçti. Ama bunlardan hiç biri Marks'ın öğretisini asla sarsmadı. Marks'ın adı, dünya proletaryası ve devrimci sosyalistlerinin beyninde, yüreğinde yaşıyor. Tarihsel gelişme, Marks'ın gösterdiği insanlığın aydınlık geleceğine, sosyalizme ve sınıfsız topluma giden yolda ilerliyor. Ne burjuvazinin, emperyalizmin ve dünya gericiliğin, ne de revizyonizmin çabaları bu gelişmeyi önler.
İşte ömrünü var
gücüyle bu olanağın nesnel dayanaklarını ortaya koymaya adayan Marx’a, 201.
yaşında tekrar ve tekrar dönmek bu yüzden önemlidir.
Yaşasın Marksizm-Leninizm..!
Yaşasın Marksizm-Leninizm..!