21 Haziran 2017 Çarşamba

Mehmet Altan savunma yaptı..!

"Darbe girişimine iştirak" davasında savunma yapan Mehmet Altan, suçlamaların dayanaksız olduğunu söyledi. Altan, "Rousseau 254 yıl önce yazdıklarını bugün televizyonda söylese hiç kuşkusuz 'darbeyi biliyordu, subliminal mesajları veriyor, darbeye zemin hazırlıyor' yakıştırması ile göz altına
Gazeteci yazar Ahmet Altan ve Prof. Mehmet Altan ile gazeteci Nazlı Ilıcak’ın da aralarında bulunduğu 17 kişinin yargılandığı ’15 Temmuz darbe girişimine iştirak’ davasının geçen pazartesi başlayan ilk duruşmasına bugün devam edildi.
İstanbul 26’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada bugün ilk olarak tutuklu sanıklardan Polis Akademisi eski öğretim görevlisi Şükrü Tuğrul Özşengül savunma yaptı. Daha sonra ise Mehmet Altan’ın savunmasına geçildi. Altan mesleği sorulunca hâkime “Üniversite hocasıydım, KHK ile atıldım” dedi. T24’ün haberine göre Mehmet Altan, savunmasında şunları söyledi:
“Rousseau 254 yıl önce yazdıklarını bugün televizyonda söylese hiç kuşkusuz ‘darbeyi biliyordu, subliminal mesajları veriyor, darbeye zemin hazırlıyor’ yakıştırması ile göz altına alınırdı. Ardından 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talebiyle Silivri zindanlarına atılırdı Tabi ki FETÖ’cü bir darbeden haberdar değildim ama hukuk devletinin ne olup olmadığını gayet iyi biliyorum. Demokrasinin katledilişine alkış tutmadığım için burada olduğumun bilincindeyim.”
‘BUNU KİMSE MERAK ETMİYOR’
Mehmet Altan, Yeni Şafak yazarı Hüseyin Likoğlu’nun “Şakird subayların altın vuruşu” yazısını hatırlatarak “27 Haziran günü Hüseyin Likoğlu’nun yazısında ‘Duyduklarımı yazarsam kıyamet kopar’ diyor. Bunu kimse merak etmiyor” ifadesini kullandı.
Mehmet Altan, evinde bulunan 1 dolarlarla ilgili olarak “Bugün olsa gene evimde o paralar gene dururdu. Ben suçlu değilim, yok etmeyi yakıştıramadım” dedi. Mehmet Altan, “Benim evimde sadece ABD dolarının bozuk parası değil, kırk ayrı ülkenin bozuk parası vardır. Dünyanın hemen hemen her yerine konferanslar davetler üzerine gittim, pasaportumda damga vuracak boş sayfa nerede ise yoktur. Bu yetersiz, bir yerde mizah konusu olacak gülünç anlam yüklemeler, ortada bir suç olsa bile suça kanıt olamayacak kadar havada kalan boş iddialardır” ifadelerini kullandı.
Altan,”hukuk yerine savcılık görüşü ve algı operasyonu üzerinden ‘İslamcı terör örgütü’ ile irtibatlı ‘darbecilik’ suçlaması gibi bir zulmün bitmesini istiyorum. Birey olarak sahip olduğum anayasal haklarımın ve hürriyetimin geri verilmesini istiyorum” diye konuştu.
DEVLETİ ÇETEDEN AYIRAN ÖZELLİK: Hukuk değil de algı üzerinden başlatılan yargılamada, 283 gündür özgürlüğü elinden alınmış, düşünceleri yargılanan birisi olarak karşınızdayım. Devleti çeteden ayıran en önemli özellik evrensel hukuk kurallarına ve kendi çıkardığı yasalara uyma özen ve titizliğidir. Devletin yaptırım gücü, hukuksal mevzuattan koptuğu an orman yasaları devreye girer. Devleti ele geçirdiğini sanan güç, istediğine istediğini yapmaya başlar. 15 Temmuz vahşi ve kanlı darbe girişimi ertesinde, bu kanlı vahşetin fiili sorumlularının cezalandırılması beklenirken, devletin yaptırım gücü ile hukuk arasındaki bağın koptuğunu gördük.
MATBU RET KAĞITLARI: Siyasetin ‘Allah’ın lütfu’ olarak nitelediği bu yeni dönem, hoşa gitmeyen tüm seslerin ve kişilerin susturulması ve cezalandırılmasına yöneldi. Çok uzun bir bayram öncesi, suç olmayan bir uydurma suçlamayla gözaltına alınmamdan, çok kullanışlı formül olan örgüte üye olmamakla birlikte bu örgüte yardımcı olduğum noktasına gerileyen iddiaya rağmen tutukluluğum aynı matbu ret kâğıtları ile devam etti.
ÜRKÜTÜCÜ BİR SÜRECİN MAĞDURUYUM:
Bir yandan da 10 satırlık “hukuk ve demokrasi” hatırlatmasından dolayı kanıtsız, delilsiz, hukuksuz suçlamalar ve hakimliklerin buna itiraz etmeden, suç olmayan bir suçlamayı kabul etmesine, yarın bir skandal olarak yargı tarihine bırakılacak bir hüküm paragrafıyla tutuklanmama, devamında hiç bir somut ve kanıta dayanmayan algı ve niyet okuma ile müebbet hapis cezasına çarptırılmak istenmeme ve hukuki tüm itirazlarımın okunmadan ret edilmesine kadar ürkütücü bir sürecin mağduruyum.
BİR UTANÇ DÖNEMİ YAŞIYORUZ: İddia makamının, yazarlık ya da akademisyenlik konusunda bilgisi ve birikimi nedir bilemiyorum ama bunları ilk imzasını 49 yıl önce gören, 40’a yakın kitabı olan bir yazar, 31 yıllık bir akademisyen, 24 yıllık bir profesör olarak söylüyorum. Keşke iddianame öncesi, iddia sahibi biraz da o çabalara bir göz atsa, hukuksal hiç bir zemini olmayan şaşırtıcı yakıştırmalara kalkışmasaydı. Maalesef hukukun öldüğü, algı operasyonu üzerinden yargılama yapıldığı, ‘medya yargıçlığının’ revaçta olduğu, bir askeri darbe dönemlerinde bile rastlamadığım bir utanç dönemi yaşıyoruz.
ROUSSEAU GÖZALTINA ALINIRDI:
Jean-Jacques Rousseau 1763 yılında yazdığı ‘‘Toplum Sözleşmesi’’ isimli eserinde şöyle der; “Dağılma önce hükümetin yasalara göre yönetmemeye başlaması ve devlet gücünü zorla ele geçirmesi ile olur. O zaman önemli bir değişiklik meydana gelir. Hükümet değil devletin kendisi sıkışıp daralır. Yani büyük devlet eriyip gider ve onun içinde yalnız hükümet üyelerinin kurduğu bir başka devlet ortaya çıkar demek istiyorum. Bu da halkın geri kalanı için efendiden, zorbadan başka bir şey değildir.” Rousseau 254 yıl önce yazdıklarını bugün televizyonda söylese hiç kuşkusuz ‘darbeyi biliyordu, subliminal mesajları veriyor, darbeye zemin hazırlıyor’’ yakıştırması ile göz altına alınırdı. Ardından 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talebiyle Silivri zindanlarına atılırdı. Rousseau’nun temellerini attığı hukuk bilinci ile benim de söylediklerim; anayasal düzen yürürlükte iken ‘‘parlamenter rejimi bekleme odasına alan’’, ‘‘fiili durum var’’ diyenlere karşı Rousseau’nun ikazlarını tekrarlamaktan ibarettir.