28 Haziran 2017 Çarşamba

Tarımda İthal dönemi..!

AKP 15.yıllık iktidarı döneminde tarımın dibine emperyalist tekelleirn lehine kibrit suyu döktü. Tarımda kendi kendine yeterli önde gelen ülkeler arasında yer alan Türkiye gelinen yerde buğdaydan arpaya, etten mısıra hemen herşeyi ithal eder duruma geldi. Bu süreç artarak deavm ediyor.
Nitekim, enflasyonu düşürmek bahanesiyle canlı büyükbaş hayvanlarda yüzde 135 olan gümrük vergisi oranı yüzde 26’ya, büyükbaş hayvanların etinde 100-225 arasında değişen gümrük vergisi oranları ise yüzde 40’a indirildi. Buğdayda yüzde 130 olan gümrük vergisi yüzde 45, arpada yüzde 130 olan gümrük vergisi yüzde 35, mısırda yüzde 130 olan gümrük vergisi yüzde 25 oldu. Gümrük vergilerinin indirilmesinin, üreticinin elindeki hububat fiyatlarını baskılamaktan başka bir yararı olmayacağını belirten CHP Bursa Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Orhan Sarıbal, “Çözüm üretim maliyetlerinin düşürülmesinde ve üretim planlamasında aranmalıdır” dedi.
Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, enflasyonun düşürülmesi amacıyla gıdada üretimi korumak şartıyla, spekülasyonu engelleyecek şekilde ithalat vergilerinin yüzde 70-130’dan yüzde 20-30’a düşürüleceğini açıklamıştı. 27 Haziran 2017 tarihli ve 30107 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İthalat Rejimi Kararına Ek Karar ile canlı hayvan, kırmızı et ve hububatta gümrük vergileri düşürüldü.
27 Haziran 2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile canlı büyükbaş hayvanlarda yüzde 135 olan gümrük vergisi oranı yüzde 26’ya, büyükbaş hayvanların etinde 100-225 arasında değişen gümrük vergisi oranları ise yüzde 40’a indirildi. Buğdayda yüzde 130 olan gümrük vergisi yüzde 45’e, arpada yüzde 130 olan gümrük vergisi yüzde 35’e, mısırda yüzde 130 olan gümrük vergisi yüzde 25’e indirildi.
EN BÜYÜK SORUN YÜKSEK GİRDİ MALİYETLERİ
Türkiye’nin sahip olduğu tarımsal potansiyeli yeterince değerlendirememekte olduğunu dile getiren CHP Bursa Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Orhan Sarıbal “Üretimini ve ihracatını artıramamakta, buna karşılık ithalata bağımlılığı devam etmektedir” dedi. Gıda güvencesinin ve dış ticaret dengesinin ihracat yönünde sağlanmasının, ancak üretim maliyetlerinin düşürülmesi, destekleme araçlarının doğru ve amaca uygun olarak kullanılması ve istikrarlı politikalar izlenmesiyle sağlanabileceğine dikkat çeken Sarıbal şunları söyledi: “Çiftçimizin en başta gelen sorunu yüksek girdi maliyetleridir. Türkiye üretimin en önemli girdileri olan tohum, gübre, tarım ilacı ve mazot bakımından ithalata bağımlıdır. Bu nedenle dövizdeki yükselme üretim maliyetlerini artırmaktadır. İzlenen politikalar dışa bağımlılığı azaltmak yerine giderek artırmakta; üretimi sürdürülemez hale getirmektedir. AKP hükümetlerinin uyguladığı tarım politikaları, küreselleşen piyasalar ve acımasız rekabet koşulları nedeniyle ürün/girdi paritelerindeki çiftçi aleyhine gelişmeler; üretim maliyetlerini aşırı şekilde artırmış, buna karşılık ürün fiyatları reel anlamda yerinde saymış, hatta bazı ürünlerde gerilemiştir. 1980’li yıllara kadar büyük ölçüde kendini besleyebilen ülkelerden biri olan Türkiye’de; daha sonra uygulanan neoliberal politikalarla tarımı çökertme sürecinin temelleri atılmıştır. O yıllarda başlatılan ‘üreticiyi ithalatla terbiye etme’ politikası, günümüzde çok daha vahşi bir şekilde uygulanmakta; arz eksikliği nedeniyle fiyatı artan her ürünün fiyatının ithalatla düşürme kolaycılığına başvurulmaktadır. İthalatın çözüm olmadığı (pirinç, kuru fasulye, sap- saman ve kırmızı ette) defalarca görülmesine rağmen bu politika ısrarla sürdürülmektedir. Enflasyonu düşürmek bahanesiyle bu dönemde gümrük vergilerinin indirilmesinin, üreticinin elindeki hububat fiyatlarını baskılamaktan başka bir yararı olmayacaktır.
ÇÖZÜM MALİYETLERİN DÜŞÜRÜLMESİNDE
Çözümün ‘çiftçiyi terbiye edici’ ithalat politikasında olmadığını dile getiren Sarıbal, “Üretim maliyetlerinin düşürülmesinde, destekleme politikasında ve daha da önemlisi üretim planlamasında aranmalıdır. Hububat ekim alanlarında ortaya çıkan daralmanın üzerinde önemle durulmalı; çiftçi tarafından boş bırakılan tarlalar yeniden üretime kazandırılmalıdır. Tarımın en önemli sorununun yüksek girdi fiyatlarıdır. Öncelikle mazotta ÖTV ve KDV kaldırılmalı; diğer girdilerdeki vergi yükü azaltılmalıdır. Hububatta 8 yıldan bu yana yerinde sayan destekleme primleri artırılmalıdır. Türkiye ithalat yaptığı ülkelerin çiftçisini değil, kendi çiftçisini desteklemelidir” dedi.
TÜRKİYE’DE HAYVAN VARLIĞI YETERSİZ
Türkiye'de hem hayvan varlığının yetersiz olduğunu dile getiren Orhan Sarıbal, “Hem verimleri düşüklüğü hem de gerçek üretimin ilan edilenlerin de gerisinde olduğu bilinen bir gerçektir. Son yıllarda ülkenin gündeminden düşmeyen kırmızı et krizini bu süreçte hızlanmış ve sorunun yine ithalat yoluyla çözülmesi için, 30 Nisan 2010 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan kararla EBK’ye sığır eti ithalatı yapma yetkisi verilmiştir. Geçmişte olduğu gibi, bu girişim de sorunun çözümünün değil büyümesinin başlangıcı olmuştur. Nitekim aradan altı yıldan uzun bir düre geçmesine rağmen kriz aşılamamış, hatta büyümeye devam etmiştir” dedi.
7 YILDA 4.2 MİLYON BAŞ CANLI HAYVAN İTHALATI YAPILDI
Orhan Sarıbal açıklamasında şu verilere de yer verdi:

2010-2016 döneminde ülkeye ithalat yoluyla (2 milyonu büyükbaş, 2,2 milyonu küçükbaş olmak üzere) 4,2 milyon başın üzerinde canlı hayvan girdi. Söz konusu dönemde 3,2 milyar doları büyükbaş, 240 milyon doları da küçükbaş olmak üzere sadece canlı sığır ile koyun ve keçi ithalatı için toplam 3,4 milyar dolar bedel ödendi.Aynı dönemde (2010-2016) değişik formlarda (dondurulmuş, soğutulmuş vb.) sığır karkası ithalatı da yapıldı. Bunun miktarı 217 bin ton, tutarı da 1 milyar dolar civarında oldu. Eğer ithal edilen sığır eti, sığır başına ortalama 300 kg karkas alınacağı varsayımı ile hayvana dönüştürülürse, bulunacak sayı yaklaşık 725 bin baş sığır olacaktır. Dolayısıyla Türkiye 2010-2016 yılları arasında yaklaşık 2,5 milyon baş sığır ithal etmiştir denebilir. Bu arada 2017 yılında gümrüksüz olarak Et ve Süt Kurumu tarafından ithal edilmesi öngörülen sığır sayısı da şimdilik 500 bin baş civarındadır.Böylelikle canlı sığır, koyun ve keçi ile sığır eti için ödenen bedel yaklaşık 4,5 milyar dolar olmaktadır. Bu durumda 2010-2016 arasındaki 78 ayda aylık ortalama 57 milyon dolarlık ithalat yapılmış demektir.Hayvansal üretimde gıda güvencesinin sağlanabilmesi için ithalattan vazgeçilmeli; hayvancılık destekleri büyük (endüstriyel) işletmeler yerine küçük aile işletmelerine yönlendirilmeli; hayvansal ürünlerde piyasa doğru şekilde izlenmeli, üretici örgütleri güçlendirilmeli, üreticiler iç ve dış piyasaların insafına terk edilmemelidir.2003-2016 yıllarını kapsayan AKP döneminde ithal edilen 63 milyon ton hububat için 17,5 milyar dolar ödenmiştir. Hububat ithalatının 41 milyon tonu buğday, 12 milyon tonu mısır, 4,5 milyon tonu pirinç ve çeltiktir. Hububatın gıda güvenliğinde vazgeçilmezliği dikkate alındığında, Türkiye’nin ithalata bağımlılığının arttığı ve giderek gıda güvenliğini yitirdiği FAO raporlarında da yer almaktadır. Bilindiği gibi Güney-Güneydoğu’da buğday hasadı tamamlanmıştır. İç Anadolu Bölgesinde hasada ise yaklaşık 15-30 gün sonra başlanacaktır. Ancak hükümet henüz TMO aracılığıyla müdahale alım fiyatlarını açıklamamıştır.Tarım bakanı 2003-2016 yılları arasında tarıma 90 milyar TL destek verildiğini belirtmektedir. Buna karşılık söz konusu dönemde toplam gıda maddeleri ve tarımsal ham maddeler ithalatı 171 milyar doları aşmıştır. Demek ki Türkiye’de tarımsal destekler, amaçsız, hedefsiz dağıtılıyor. Bütçeye destekleme için konulan para Bakanlık tarafından üretime yansıyıp yansımadığına bakılmaksızın (sonuçları analiz edilmeksizin) çiftçiye dağıtılmaktadır.