Hürriyet gazetesine verdiği röportajda
tutuklu gazetecilere terörist diyen, “AK Parti sayesinde ifade özgürlüğü ile
tanıştık” ifadelerini kullanan Hülya Koçyiğit’e sinema eleştirmeni Atilla
Dorsay, T24’deki köşesinden yanıt verdi. Dorsay “Sevgili Hülya… Sahiden böyle
mi düşünüyorsun? Tıpatıp iktidarın görüşlerini yansıtan bu sonuçlara nasıl
varıyorsun, hangi gazeteyi okuyorsun, hangi köşe yazarlarına bakıyorsun? Cumhuriyet
veya Sözcü okumuyor, Halk TV izlemiyor, arada sırada T24’e göz atmıyor
olabilirsin. Onca tutuklu gazeteci terörist mi? ” diye sordu.Dorsay, Hülya
Koçyiğit’e ” senin yüzünden rahmetli Tarık Akan’la bozuşmuştum” diye
hatırlattı.
İşte Atilla Dorsay’In o yazısından
ilgili bölümler;
“Hürriyetteki röportajına sağlık
haberlerini almak için baktık”
“Ah Hülya Koçyiğit… Hürriyet’teki bayram
söyleşinle yaktın bizi. Hürriyet’teki söyleşiye sanki balıklama daldık. Senden
son sağlık haberlerini almak için… Ama onunla birlikte hiç beklemediğimiz bir
iktidar övgüsüyle, bir Tayyip Erdoğan güzellemesiyle, kolay kolay kabul
edilemeyecek siyasal yorumlarla karşılaştık. Ve şaşırdık.
Sevgili Hülya. Oyuncular da elbette
siyasete karışabilir. Hatta bence karışmalı da…Halk üzerindeki büyük etki
güçlerini insanları daha doğru, daha iyi olanı seçmeye yöneltmek için
kullanmalı. Dünya artık ulusal ve de uluslararası siyasette söz sahibi olan
ünlülerle dolu. Köşesine kapanıp hiçbir konuda fikir beyan etmeyen,
etliye-sütlüye karışmayan gizemli starlar devri çoktan kapandı.
Nitekim sen, daha birçok ünlü isimle
birlikte ‘akil adamlar” grubuna katıldığında, kendi adıma çok mutlu olmuştum.
Hele ki Kürt Sorunu’nun sadece dağda terorist öldürmekle bitmeyeceğine, Kürt
vatandaşlarımızın mutlaka siyasete katılması gerektiğine, o kesimle diyalogun
demokrasiye has yöntemlerle kurulmasının şart olduğuna içtenlikle inanmış biri
olarak, sana da büyük saygı duymuştum. Recep Tayyip Erdoğan’ı, hele bugün
geldiği noktada hiçbir biçimde onaylamasam da, bu ülkede hala yarıya yakın bir
kitle gibi sen de onun bir lider olarak sahip olduğu cerbezeye, kitlelere
seslenme ve onları ikna etme yeteneğine hayran olabilirsin.”
“Senin yüzünden Tarık Akan’la küs
ayrıldık”
“Üstelik ben, daha o dönemde, senin
yüzünden rahmetli Tarık Akan’la bozuşmuştum. Çünkü 2014 yılında TÜYAP beni
‘yılın yazarı’ seçtiğinde ve bunun için bir dizi etkinlik düzenlendiğinde, ben
ilk panel için seni ve Tarık’ı seçmiş ve size ricada bulunmuştum.
Çünkü aynı yıl çıkan 100 Yılın 100 Türk
Filmi kitabımda Tarık tam 9 filmle en başta yer alıyordu. Sense 6 filmle onu
izliyordun. Sırf matematik bir seçim yani. Ve ikiniz de lutfedip kabul
etmiştiniz.
Ama Tarık son dakikada caydı. Gerekçesi,
seninle birlikte olmamaktı. Bu gerekçeyi hiçbir biçimde haklı bulmuyordum.
Bulsam bile, son dakikada iptal bana çok saygısızca geliyordu.
Biz seninle o söyleşiyi gayet iyi
yürüttük. Ama Tarık’a son derece kırıldım. Ve bunu da açıkça ortaya koydum.
Sonradan o vefat ettiğinde (hastalığı için bir geçmiş olsun telefonum dışında)
küs ayrıldık. Bunları aslında anılar kitabıma saklıyordum, ancak güncellik beni
bu açıklamaya zorladı.
Ama o son konuşmadaki kimi görüşlerine
nasıl katılabilirim? Hadi, “başımızda bir diktatör var söylemine katılmıyorum”
ya da Kılıçdaroğlu yürüyüşü için “Kendi canlarını yakan bir vakanın üzerine
yürümeleri beni heyecanlandırmıyor” sözlerini kale almayalım.”
“Onca gazeteci terörist mi?”
“Ama neredeyse birkaç yüz gazetecinin
tutuklanıp içerde tutulduğu ve bunun tüm dünyada basın özgürlüğü denen kavrama
vurulmuş en büyük darbe sayıldığı bir ortamda, sen şöyle buyuruyorsun:
“Gazetecilik yaptıkları için bu insanların suçlu olduklarına inanmıyorum ben.
Terörizme hizmet eden insanlar var. Her kalemi eline alan gazeteci değildir,
her gazeteye yazan gazeteci değildir.”.
Sevgili Hülya… Sahiden böyle mi
düşünüyorsun? Tıpatıp iktidarın görüşlerini yansıtan bu sonuçlara nasıl
varıyorsun, hangi gazeteyi okuyorsun, hangi köşe yazarlarına bakıyorsun?
Cumhuriyet veya Sözcü okumuyor, Halk TV izlemiyor, arada sırada T24’e göz
atmıyor olabilirsin.
Ama büyük gazeteleri de mi okumuyorsun?
En azından bir Ahmet Hakan, bir Mehmet Tezkan, bir Melih Aşık, bir Taha Akyol,
bir Sedat Ergin, bir Mehmet Y. Yılmaz, bazen bir Ertuğrul Özkök, hatta iktidar
yanlısı olarak bilinen bir Abdülkadir Selvi veya Akif Beki (ki onlar da kimi
zaman yapılanları eleştiriyor!) bile okumuyor musun? Kimileri ülkeyi bıçakla
böler gibi böldükten sonra ortaya çıkan iki yarının sadece bir yanına mı
bakıyorsun?”