"Ben Anadoluyum" der, bundan tam 90.yıl önce, 21 Nisan 1927
yılında Diyarbakırda yaşama gözlerini açan Ahmet Arif, 2 Haziran 1991 yılında
yaşama gözlerini yumdu. Acıdan, yaralardan… Doğdukça çoğalır, genişler ve her
yana yayılır. Ta ki zulmün kaleleri bir bir yıkılana değin sürer bu çoğalma
hali. Zulmün kalelerinin yıkılışı bir tür ‘karşı konulamaz’lık ile kendi öz
anlamına kavuşur. Gerisi insanın bu karşı konulmazlık haline karşı ‘tarafını’
netleştirmesinden ibarettir.
Çünkü tarih ilerlemekte, çağlar açılıp kapanmakta, nice hükümdarın kanlı
tacı kentlerin meydanlarında yuvarlanmaktadır; hakikat kendini, şairin ifadesi
ile ‘dayatmaktadır’. Ve asıl belirleyici olan egemenlerin zulüm ve
despotluklarına karşı, onların yarattıkları ve insanı köleleştirmekten, boyun
eğmeye zorlamaktan başka bir işlevi olmayan her türden köhne ve yoz
uygulamalarına karşı; geniş yığınların kendi öz hakikatlerini yaratmaları ve bu
hakikati ama öyle ama böyle dayatmalarıdır. Devrimci duruş bunu
gerektirmektedir.
Zulmün ve zorbalığın ‘nesnel hakikat iddiasına karşı’ onu alaşağı
edebilecek bir duruş, bir tür radikal kopuş ve bunların sonucu yaratılan bir
tür ‘devrimci hakikat iddiası’ gerekmektedir ve bu iddia çok eski zamanlardan
beri yaratılmış ve halen de yaratılmaya devam etmektedir. Bu yüzden şiirin son
dizeleri umutsuzluğu bir bıçak gibi kesip atıp onca acıdan sıyrılarak geleceğe
yönelir:
‘Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim.
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?’
Görüldüğü gibi şiirin zamanlar arası geçişi ve yeniden inşası son derece
içli mısralar aracılığıyla estetik bir tat bırakarak, gerçek amacına ulaşır.
Anadolu kendi insanına seslenişini inanç ve umut ile tamamlar ve en son olarak
da gözlerinden öper o insanın. Sorulan soruya Anadolu insanının verdiği yanıt
‘evet’tir. İnsan, yaşadığı toprakların ondan istediğini anlamıştır; o umudun
taşıyıcısı ve yaratıcısıdır. Anadolu’nun ‘her biri cihan parçası’ olan ve
binlerce yıllık hasretinden yarattığı binlerce kızı ve oğlu vardır. Bu çocuklar
gelecektedir ve Anadolu şimdinin insanından onlar adına dahi olsa mücadele
etmesi yönünde istekte bulunur ki, bu istek var olmak ve gelişmek, özgürlüğü
yakalamak ve yaşamak adına olduğundan, son derece anlaşılırdır.
Ahmed Arif’in Anadolu şiirinde olsun, ‘Otuz Üç Kurşun, Kalbim Dinamit
Kuyusu, Rüstemo, Vay Kurban, Bu Zindan, Bu Kırgın, Bu Can Pazarı…’ gibi
şiirlerinde olsun umutsuzluğa hiçbir surette yer verilmez. Bu durumun nedeni
Ahmed Arif’in devrimci kişiliği ve sanat anlayışıdır. Yukarıda sorduğumuz bir
sorunun yanıtı da buradadır, yani Ahmed Arif’in şiirleri ile yaşamı tam bir
uyum içindedir. Bu anlamda da ender bir şairdir; yazdıklarını hisseden ve
yaşayan bir şairdir, namuslu, dürüst ve çalışkan ve sonsuz umutlu. Geleceğe ve
insana dair daima umutlu olmasını şöyle ifade ediyor Ahmed Arif:
‘Umutsuzluğa düşmek ise bir devrimciye yasaktır. Cellat elinde işkencede
ölüme bir soluk kalmışken bile. Yalnız yasak değil ayıptır da. Çünkü
devrimcinin kendisi, insanlığın yarını ve umududur. Bu bir kural, bir ilkedir
bu. Namussuzluğun, alçaklığın egemen olmadığı, soylu, güzel ve onurlu bir
dünya, bu temel ilke üzerinde kurulur.' Görüldüğü gibi şairin dünyaya bakışı
ile şiirleri arasında tam bir uyum bulunmaktadır.
Ölümünün 26.yılında . Anadolunun sesi soluğu olan Ahmet Arifi saygıyla
anıyoruz