1 Haziran 2017 Perşembe

ANADOLU HALKLARININ DİRİNİŞÇİ SESİ AHMET ARİFİ ANARKEN..!

"Ben Anadoluyum" der, bundan tam 90.yıl önce, 21 Nisan 1927 yılında Diyarbakırda yaşama gözlerini açan Ahmet Arif, 2 Haziran 1991 yılında yaşama gözlerini yumdu. Acıdan, yaralardan… Doğdukça çoğalır, genişler ve her yana yayılır. Ta ki zulmün kaleleri bir bir yıkılana değin sürer bu çoğalma hali. Zulmün kalelerinin yıkılışı bir tür ‘karşı konulamaz’lık ile kendi öz anlamına kavuşur. Gerisi insanın bu karşı konulmazlık haline karşı ‘tarafını’ netleştirmesinden ibarettir.
Çünkü tarih ilerlemekte, çağlar açılıp kapanmakta, nice hükümdarın kanlı tacı kentlerin meydanlarında yuvarlanmaktadır; hakikat kendini, şairin ifadesi ile ‘dayatmaktadır’. Ve asıl belirleyici olan egemenlerin zulüm ve despotluklarına karşı, onların yarattıkları ve insanı köleleştirmekten, boyun eğmeye zorlamaktan başka bir işlevi olmayan her türden köhne ve yoz uygulamalarına karşı; geniş yığınların kendi öz hakikatlerini yaratmaları ve bu hakikati ama öyle ama böyle dayatmalarıdır. Devrimci duruş bunu gerektirmektedir.
Zulmün ve zorbalığın ‘nesnel hakikat iddiasına karşı’ onu alaşağı edebilecek bir duruş, bir tür radikal kopuş ve bunların sonucu yaratılan bir tür ‘devrimci hakikat iddiası’ gerekmektedir ve bu iddia çok eski zamanlardan beri yaratılmış ve halen de yaratılmaya devam etmektedir. Bu yüzden şiirin son dizeleri umutsuzluğu bir bıçak gibi kesip atıp onca acıdan sıyrılarak geleceğe yönelir:
‘Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim.
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?’
Görüldüğü gibi şiirin zamanlar arası geçişi ve yeniden inşası son derece içli mısralar aracılığıyla estetik bir tat bırakarak, gerçek amacına ulaşır. Anadolu kendi insanına seslenişini inanç ve umut ile tamamlar ve en son olarak da gözlerinden öper o insanın. Sorulan soruya Anadolu insanının verdiği yanıt ‘evet’tir. İnsan, yaşadığı toprakların ondan istediğini anlamıştır; o umudun taşıyıcısı ve yaratıcısıdır. Anadolu’nun ‘her biri cihan parçası’ olan ve binlerce yıllık hasretinden yarattığı binlerce kızı ve oğlu vardır. Bu çocuklar gelecektedir ve Anadolu şimdinin insanından onlar adına dahi olsa mücadele etmesi yönünde istekte bulunur ki, bu istek var olmak ve gelişmek, özgürlüğü yakalamak ve yaşamak adına olduğundan, son derece anlaşılırdır.
Ahmed Arif’in Anadolu şiirinde olsun, ‘Otuz Üç Kurşun, Kalbim Dinamit Kuyusu, Rüstemo, Vay Kurban, Bu Zindan, Bu Kırgın, Bu Can Pazarı…’ gibi şiirlerinde olsun umutsuzluğa hiçbir surette yer verilmez. Bu durumun nedeni Ahmed Arif’in devrimci kişiliği ve sanat anlayışıdır. Yukarıda sorduğumuz bir sorunun yanıtı da buradadır, yani Ahmed Arif’in şiirleri ile yaşamı tam bir uyum içindedir. Bu anlamda da ender bir şairdir; yazdıklarını hisseden ve yaşayan bir şairdir, namuslu, dürüst ve çalışkan ve sonsuz umutlu. Geleceğe ve insana dair daima umutlu olmasını şöyle ifade ediyor Ahmed Arif:
‘Umutsuzluğa düşmek ise bir devrimciye yasaktır. Cellat elinde işkencede ölüme bir soluk kalmışken bile. Yalnız yasak değil ayıptır da. Çünkü devrimcinin kendisi, insanlığın yarını ve umududur. Bu bir kural, bir ilkedir bu. Namussuzluğun, alçaklığın egemen olmadığı, soylu, güzel ve onurlu bir dünya, bu temel ilke üzerinde kurulur.' Görüldüğü gibi şairin dünyaya bakışı ile şiirleri arasında tam bir uyum bulunmaktadır.

Ölümünün 26.yılında . Anadolunun sesi soluğu olan Ahmet Arifi saygıyla anıyoruz