Hatırlanacağı üzere 1948 yılında
Ortadoğu coğrafyasında yeni bir devlet olarak ortaya çıkan İsrail, bölgede
uyguladığı işgal ve şiddet politikaları nedeniyle, Arap devletleriyle kısa
zamanda art arda savaşlara yaşadı. 5 Haziran 1967 yılında İsrail ile,Mısır,
Suriye ve Ürdün arasında başlayıp 11 haziranda İsrailin Sina çölünü ele
geçirmesiyle biten 6 Gün savaşı, bu savaşların üçüncüsüdür. İsrail devleti
emperyalistlerınde desteğiyle, kısa zamanda topraklarını üç katına çıkardı,
Ortadoğu topraklarındaki bu kanlı savaş, yeni savaşların zeminini oluşturdu.
19. yüzyılda ortaya çıkan Siyonizm
akımı, emperyalizmin Ortadoğu'daki en önemli müttefiki ve temsilcisi olarak,
1948 yılında İsrail devletini kurdu. İsrail devleti, varlığını tanrı tarafından
Yahudilere "vaat edilen" topraklar üzerindeki "meşru"
haklarına dayandırmasına karşın, asıl kuruluş amacı, petrol bölgelerine olan
yakınlığı ve aynı coğrafyadaki "güvenilmez" Arap halklarına karşı
emperyalizmin çıkarlarını savunmasını sağlamaktı.
Arap devletleri, İsrail'in yayılmacı
şiddet politikaları karşısında varlıklarını tehlikede görerek, bu devleti
ortadan kaldırmak üzere harekete geçtiler. 1967'deki Altı Gün Savaşı, İsrail'in
bölgedeki varlığının meşru olmadığını savunan ve İsrail'i ortadan kaldırma
planları yapan Arap devletleri için ağır bir yenilgiyle sonuçlandı. Arap
devletlerinin İsrail'i Ortadoğu'dan çıkarma düşüncesi rafa kalktı.
1967'deki savaşın öncesine kısaca bakmak
gerekirse; Arap devletlerinin 20 yıla yakın süredir devam eden İsrail'i
tanımama ve Ortadoğu'dan çıkarma siyaseti, Arap devletlerinin tarihleri boyunca
sahip oldukları en güçlü orduları ve kendi aralarında bütün sorunlara rağmen
İsrail'e karşı kenetlemiş yapıları ile gerçeğe oldukça yaklaşmıştı. 1964
yılında yaşanan su krizi ve sonrasında Mısır'ın Süveyş Kanalı'nı İsrail
gemilerine kapatması ve böylelikle İran'la İsrail arasındaki petrol transferini
durdurması yaklaşan savaşın habercisiydi.
1967'nin başlarından itibaren Arap
liderleri kışkırtıcı açıklamalar yapıyor, asıl ve tek hedeflerinin İsrail
devletini yıkmak olduğunu altını çizerek belirtiyor, ortam gitgide
gerginleşiyordu. 1967 Mayıs'ında Mısır devlet başkanı Nasır yaklaşık on yıldır
bölgede görev yapan BM askerlerine bölgeyi boşaltmaları yönünde çağrı yaparken,
İsrail sınırına da 100.000 piyade ile 1.000 tanktan oluşan büyük bir askeri güç
yığmıştı.
Bu sıralarda, hem Suriye'nin hem de
Ürdün'ün askerlerinin de savaşa katılması erzaksız, cephanesiz ordusu ve eskimiş
teçhizatıyla Mısır için zorunluydu.
Benzer şekilde İsrail de bu iki ülkenin
savaşa katılmaması için yoğun uğraşlar veriyor, özellikle başbakan Eshkol
sorunun diplomatik girişimlerle aşılabileceğini ve savaşın İsrail devletinin
sonunu getirebileceğini savunuyordu. Yine de ibre, artan savaş tehdidi
gerekçesi ve halkın da desteğiyle Ariel Sharon'un da aralarında bulunduğu
şahinlerin lehine döndü. İsrail için bundan sonraki strateji savunma değil,
saldırıydı.
Arap ülkelerini destekleyen Sovyetler
ile İsrail'i destekleyen ABD'nin de dahli söz konusu olduğundan kimileri
tarafından savaşın yıllarca süreceği ve 3.Dünya Savaşı olacağı öngörüldü.
İsrail'de çok yoğun savaş hazırlıkları yapıldı, her iki taraf da ilk
müdahalenin karşı taraftan yapılarak ellerine koz geçmesini umuyordu. ABD için
bölgedeki Arap ülkeleriyle gelişmekte olan iyi ilişkiler ve hâlihazırda
Vietnam'da süren savaş nedeniyle bu savaş zarardan başka bir şey
getirmeyecekti. SSCB'de ise tam da bu nedenle ABD'yi Ortadoğu batağına çekme
düşüncesi vardı.
Artık her an beklenen savaş, bütün
hesapları alt üst edecek şekilde başladı. 5 Haziran 1967 gibi sabah saatlerinde
Mısır hava kuvvetlerine saldıran İsrail uçakları, Mısır hava filosunun %90'ını
havalanmadan yok etti. Bu Arap ülkeleri arasındaki en büyük hava gücüne sahip
Mısır'ın, bu unvanını kaybetmesi anlamına geliyordu. İsrail, takip eden
günlerde düzensiz Arap ordularına karşı peş peşe zaferler kazandı.
Yıllarca süreceği öngörülen savaş altı
gün içinde sona ererken, İsrail savaş sonrasında işgal ettiği yerlerle birlikte
toprak büyüklüğünü üç katına çıkardı. Stratejik önem sahip Golan tepelerinin
yanı sıra Mısır'dan Sina yarımadası, Batı Şeria ve Doğu Kudüs ve halen kanlı
savaşın sürdüğü Gazze Şeridi bu tarihte İsrail'in kontrolüne girdi.
On binlerce sivilin yanı sıra binlerce
FKÖ mensubu gerilla da savaş sırasında tehdit oluşturabilecekleri tehlikesiyle
İsrail tarafından öldürüldü. Savaş sonunda hem Arap ülkelerinde hem de
İsrail'de yabancı düşmanlığı yükselişe geçti. İsrail'in zaferi üzerine Mısır,
Lübnan Yemen, Fas ve Tunus'ta onlarca sinagog yakıldı, Yahudiler öldürüldüler
veya sınır dışı edildiler. İsrail'de ise zafer mucize olarak nitelendirilirken,
halka pompalanan ırkçılığın dozu artırıldı.
Ancak hepsinin ötesinde, Altı Gün Savaşı
bugün dahi devam eden kanlı savaşın ortaya çıkışının önemli bir aşamasıdır.
Meşruiyeti şüpheli korsan İsrail devleti işgallerine yenilerini burada eklemiş,
yoksul Filistin halkını ezmeye devam etmiştir. Ayrıca Süveyş Savaşı esnasında
İsrail'e destek veren İngiltere ve Fransa tarafından hazırlanan, 242 nolu BM
güvenlik konseyi kararı kabul edilmiştir. Bu kararda, İsrail'in 6 Gün Savaşı
ile işgal ettiği topraklardan çıkması öngörülmektedir. Ama bu karar, öte yandan
tam da '48 sınırları dahilinde İsrail devletini meşrulaştırmış olmaktadır.