Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan idam edilmelerinden hemen önce, Nisan 1972'de Mamak Askeri Cezaevi'nde on iki günlük bir açlık grevi başlattı. 12 Eylül darbesinden hemen önce ve sonra çok sayıda açlık grevleri yapıldı. Bu açlık grevlerinde özellikle Metris, Mamak ve Diyarbakır gibi cezaevleri ön plandaydı. Bunların içerisinde 1984 yılında Metris Cezaevi'nde başlayan ve üç kişinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan bir açlık grevi yaşandı. 14 Ağustos 1983'de hapishane yönetimi tarafından başlatılan, koğuşlardaki mahkûmlara ait eşyalara el konması ve mahkûmların aranmasının onur kırıcı şekillerde yapıldığı ifade edildi. Devrimci Sol ve TİKB tarafından 11 Nisan 1984'de açlık grevi başlatıldı. 400 tutuklunun katıldığı bu grev 45'inci günden sonra ölüm orucuna dönüştü.
Açlık grevindekilerin talepleri, "Tek tip elbise uygulamasının kaldırılması, işkencelerin sona ermesi, insani ve sosyal yaşam koşullarının düzenlenmesi ve siyasi tutukluluk hakkının tanınması" şeklindeydi. Bu grev sırasında Abdullah Meral (63 gün), Haydar Başbağ, Fatih Öktülmüş (66 gün) ve Hasan Telci (72 gün) yaşamını yitirirken, Zeynel Polat ise 75 gün boyunca açlık grevini sürdürdü. 1985 yılında Metris Cezaevi'nde açlık grevine devam eden 35 kişi kaldı. Şubat 1986'da tek tip kıyafet uygulamasına son verildi ve bir süre açlık grevleri durdu.
2 bin 174 tutuklu açlık grevindeyken 355'i ölüm orucuna girdi
Temmuz 1987'de Sağmacılar Cezaevinde 50 tutuklu açlık grevine başladı ve bu grev Anadolu'daki cezaevlerine yayıldı. 13 Ağustos 1987'de TAYAD temsilcileri ile yönetimin yaptığı görüşmeler sonucunda istekler kabul edildi ve açlık grevi durduruldu. 1988'de Diyarbakır Cezaevi'nde Mehmet Emin Yavuz açlık grevi yaparken yaşamını yitirdi. Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Topaç tarafından tek tip kıyafet uygulaması hakkında tekrar bir genelge verilmesine rağmen çok sayıda hapishanede açlık grevleri başlatıldığı için uygulamaya konulamadı. Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller'in koalisyon hükümetiyle yönetimde bulundukları 1996 yılında adalet bakanı Mehmet Ağar'ın çıkarttığı cezaevleri ile ilgili Mayıs Genelgesi olarak bilinen genelgeyi protesto etmek için açlık grevi başlatıldı. Mayıs sonuna kadar ülkedeki yaklaşık 43 cezaevine yayıldı. Toplam 2174 mahkûm açlık grevi ve 355 mahkûm da ölüm orucuna katıldı.
2 bin 174 tutuklu açlık grevindeyken 355'i ölüm orucuna girdi
Temmuz 1987'de Sağmacılar Cezaevinde 50 tutuklu açlık grevine başladı ve bu grev Anadolu'daki cezaevlerine yayıldı. 13 Ağustos 1987'de TAYAD temsilcileri ile yönetimin yaptığı görüşmeler sonucunda istekler kabul edildi ve açlık grevi durduruldu. 1988'de Diyarbakır Cezaevi'nde Mehmet Emin Yavuz açlık grevi yaparken yaşamını yitirdi. Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Topaç tarafından tek tip kıyafet uygulaması hakkında tekrar bir genelge verilmesine rağmen çok sayıda hapishanede açlık grevleri başlatıldığı için uygulamaya konulamadı. Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller'in koalisyon hükümetiyle yönetimde bulundukları 1996 yılında adalet bakanı Mehmet Ağar'ın çıkarttığı cezaevleri ile ilgili Mayıs Genelgesi olarak bilinen genelgeyi protesto etmek için açlık grevi başlatıldı. Mayıs sonuna kadar ülkedeki yaklaşık 43 cezaevine yayıldı. Toplam 2174 mahkûm açlık grevi ve 355 mahkûm da ölüm orucuna katıldı.
Hayata dönüş operasyonu adı altında katliamlara imza atıldı
İlk açlık grevi Diyarbakır E tipi cezaevinde PKK tutsakları tarafından başlatıldı. Bu olay sonucu on kişi hayatını kaybetti. Hükümetin değişmesiyle Mehmet Ağar'ın yerine gelen Şevket Kazan bu genelgeyi iptal etti. İHD, İHV, ÇHD, Tabipler Birliği, TMMOB gibi sivil toplum kuruluşları adalet bakanıyla çeşitli temaslarda bulundu. Bu açlık grevlerinden Abdullah Öcalan davası için Mayıs 1999'da Ankara DGM tarafından hazırlanan iddianamede PKK faaliyetlerinin bir parçası olarak cezaevi faaliyetleri olarak söz edilmiştir. Bu açlık grevlerini örgütün organize ettiği ve HADEP, TADER ve TAYAD-DER gibi kuruluşların bu grevlere destek verdiği ifade edilmiştir. Bir sonraki kitlesel olarak tanımlanan açlık grevi 20 Ekim 2000'de birçok cezaevinde aynı anda başladı. F tipi cezaevlerinin kapatılması, Terörle Mücadele Yasası'nın kaldırılması gibi taleplerle 816 tutuklunun başlattığı açlık grevi yaklaşık bir ay sonra ölüm orucuna döndü. Ölüm orucuna dönüştükten sonra Hayata Dönüş Operasyonu adı altında cezaevlerine operasyonlar düzenlendi. Bu operasyonlar sırasında 30 tutuklu yaşamını yitirdi. 1996 ve 2000'li yıllarda açlık grevleri nedeniyle pek çok mahkûm özellikle Wernicke Korsakoff sendromu olmak üzere birçok açlığa bağlı hastalığa yakalandı.
Abdullah Öcalan'ın talebi doğrultusunda eylem sona erdildi
İlk açlık grevi Diyarbakır E tipi cezaevinde PKK tutsakları tarafından başlatıldı. Bu olay sonucu on kişi hayatını kaybetti. Hükümetin değişmesiyle Mehmet Ağar'ın yerine gelen Şevket Kazan bu genelgeyi iptal etti. İHD, İHV, ÇHD, Tabipler Birliği, TMMOB gibi sivil toplum kuruluşları adalet bakanıyla çeşitli temaslarda bulundu. Bu açlık grevlerinden Abdullah Öcalan davası için Mayıs 1999'da Ankara DGM tarafından hazırlanan iddianamede PKK faaliyetlerinin bir parçası olarak cezaevi faaliyetleri olarak söz edilmiştir. Bu açlık grevlerini örgütün organize ettiği ve HADEP, TADER ve TAYAD-DER gibi kuruluşların bu grevlere destek verdiği ifade edilmiştir. Bir sonraki kitlesel olarak tanımlanan açlık grevi 20 Ekim 2000'de birçok cezaevinde aynı anda başladı. F tipi cezaevlerinin kapatılması, Terörle Mücadele Yasası'nın kaldırılması gibi taleplerle 816 tutuklunun başlattığı açlık grevi yaklaşık bir ay sonra ölüm orucuna döndü. Ölüm orucuna dönüştükten sonra Hayata Dönüş Operasyonu adı altında cezaevlerine operasyonlar düzenlendi. Bu operasyonlar sırasında 30 tutuklu yaşamını yitirdi. 1996 ve 2000'li yıllarda açlık grevleri nedeniyle pek çok mahkûm özellikle Wernicke Korsakoff sendromu olmak üzere birçok açlığa bağlı hastalığa yakalandı.
Abdullah Öcalan'ın talebi doğrultusunda eylem sona erdildi
12 Eylül 2012'de PKK ve PJAK'lı 483 tutuklu ve hükümlü Türkiye genelinde 58 cezaevinde PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın cezaevi koşullarının iyileştirilmesi ve Kürtçenin anadil olarak kamuda kullanılması talepleriyle açlık grevine başladı. Dönemin adıyla BDP'nin destek verdiği eyleme ağırlıklı bölgede olmak üzere birçok ilde destek yürüyüşleri yapıldı. O süreçte başlayan açlık grevi 68 gün boyunca sürdü. PKK Lideri Abdullah Öcalan'la görüşmelerin önü açılınca tutsaklar eylemlerini Abdullah Öcalan'ın talebi doğrultusunda sona erdirdi. Diyarbakır'da açlık grevlerini protesto etmek amacıyla sokaklara dökülen halk devlet güçlerinin ağır saldırılarıyla karşı karşıya kalmasına rağmen sokakları terk etmedi.
İktidarlar değişse de Kürt halkının talebi değişmedi
Müzakere sürecinin 'Buzdolabına kaldırılmasının' ardından başlayan savaş süreci ve PKK Lideri Abdullah Öcalan'dan 1 buçuk yıldır haber alınmaması nedeniyle siyasi partiler tarafından 5 Eylül tarihinde 'Süresiz Dönüşümsüz' açlık grevine başlanacak. Açlık grevine giren 50 siyasetçinin yanında yüzlerce başvurucunun talepleri ise, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü ve müzakere sürecine yeniden dönülmesi şeklinde oldu. Cezaevlerinde bulunan tutsakların sağlık koşullarını göz önünde bulunduran siyasetçiler tutsakların grev talebine karşılık kendi talepleri doğrultusunda açlık grevine başlayacak. Aradan geçen onca süreye rağmen iktidarlar değişse de Kürt halkının talepleri değişmedi. Her gelen iktidar Kürt halkı üzerinden sindirme politikalarını hayata geçirmeye çalışırken halkın direnişi ise o doğrultuda devam ediyor.
İktidarlar değişse de Kürt halkının talebi değişmedi
Müzakere sürecinin 'Buzdolabına kaldırılmasının' ardından başlayan savaş süreci ve PKK Lideri Abdullah Öcalan'dan 1 buçuk yıldır haber alınmaması nedeniyle siyasi partiler tarafından 5 Eylül tarihinde 'Süresiz Dönüşümsüz' açlık grevine başlanacak. Açlık grevine giren 50 siyasetçinin yanında yüzlerce başvurucunun talepleri ise, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü ve müzakere sürecine yeniden dönülmesi şeklinde oldu. Cezaevlerinde bulunan tutsakların sağlık koşullarını göz önünde bulunduran siyasetçiler tutsakların grev talebine karşılık kendi talepleri doğrultusunda açlık grevine başlayacak. Aradan geçen onca süreye rağmen iktidarlar değişse de Kürt halkının talepleri değişmedi. Her gelen iktidar Kürt halkı üzerinden sindirme politikalarını hayata geçirmeye çalışırken halkın direnişi ise o doğrultuda devam ediyor.
JİNHA