Turan Dursun 4 Eylül 1990 yılında İstanbul'da faşist şeriatçı çeteciler tarafından pusuda hunharca katledildi. Dini gericiliğin ipliğini pazara çıkaran devrimci aydın Turan Dursun kadın sorununda da bir çok yazı yazdı ve İslam dininin kadın düşmanı özünü açığa serdi. Katledilmesinin 26.yılında saygıyla anıyor " "Muhammed’e göre kadın ‘uğursuz’dur.." yazısını yayınlıyoruz.
"Muhammed’e göre kadın ‘uğursuz’dur.
Kitap Dergisi’nin “Mayıs 89” sayısında “PEYGAMBERE GÖRE KADIN UĞURSUZLUK MU” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazan: Ali Bulaç
Bulaç bu yazısında, Prof.Dr. ilhan Arsel’in “Şeriat ve Kadın” adlı kitabını eleştiriye koyulmuş. Arsel’in kitabı, şimdiye dek yazdığı kitaplar gibi son derece değerli, titiz bir inceleme, araştırma ürünü. Sağlam, dürüst bir bilim adamının değerlendirmesi olarak, ele alınanların hepsi sağlam kaynaklara dayalı. Yürekli, daha güzel bir dünya hazırlanmasına yönelik, ışık tutucu örnek bir çalışma. Kitap, yüzyılımızın kitabı olacak nitelikte. “Kadın hakları” yönünden özellikle.
Buna karşılık Ali Bulaç’ın yazısı, “müminlerin imanlarını okşamaya” yönelik ve politik. Ağırbaşlı ve sağlam dayanaklı bir eleştiri olmaktan da tümüyle uzak. Bulaç, İslâm’ın kendi uzmanlarının üzerinde birleştikleri noktalara, ilkelere, kurallara bile ters şeyler yazıp döktürmüş, öyle anlaşılıyor ki, “imanları okşama çabası”nı gösterirken, konuları da bilmiyor. Yani yeterince bilmiyor. Örneğin bir “tefsir usulü” uzmanı değil, bir “hadis usulü” uzmanı değil, bir “fıkıh usulü” uzmanı değil.
Bir örnek:
…Ali Bulaç: “AT”ın, “EV’in ve bir de “KADIN”ın “UĞURSUZ” olduğunu anlatan hadisi ele alır -ki Arsel’in, kitabında üzerinde durduğu hadislerden yalnızca biridir- ve bilgiçliğe girişirken önce şöyle bir soru soruyor:
“Buhari ve Müslim gibi iki hadis kaynağında ve diğer muteber hadis kitaplarında bu sözün yer almasını nasıl açıklayacağız?”
Sonra “Buysa cevabı kolay bir sorudur” diyor.
Uzmanlarına göre ciddiye alınmayacak bir sürü deli saçmasını bir yana bırakırsak, ileri sürdüklerini yani “cevabının” özeti şudur:
– Buhari ve Müslim’in kitaplarına yazdıkları bir hadis bunlara göre hadis olabilir de, “cerh ve ta’dil” adlı bilim dalına göre bir başkasınca hadis olmayabilir.
– Senedi sahih olan bir hadisin metni sahih olmayabilir.
– Bir sözün “hadis” olup olmadığını anlamak için “Kur’an”la, öteki hadislerle ve “akim geçerli (kime göre geçerli?) kuralları”yla karşılaştırılmalı; bunlara uyuyorsa hadistir, uymuyorsa değildir, (s.23.)
Bulaç, hadis uzmanları önünde gerçekten gülünç duruma düşüyor:
1- Buhari ve Müslim’in “e’s-sahih”lerinde (kitaplarında) yer verdikleri hadislerin tümü “sahih (sağlam)” kabul edilmiştir. Kitapları, “Kur’an”dan sonra “en sağlam kitaplar” sayılmıştır İslam dünyasında. Birlikte yer verdikleri hadislerin “sahihlik” derecesi de, “en üstün derece”, “7 derecenin 1.si” olarak benimsenmiştir. (Bkz. Dâvûd el Karsı, Şerhu Usûli’l-Hadis li’l-Birgivî, Arapça, İstanbul 1312, s.22-23) Arsel’in kitabında yer verdiği hadislerden biri olan “AT’ta, EV’de, bir de KADIN’da UĞURSUZLUK” bulan hadis de bunlardan olduğuna göre “sahihliği”, yani sağlamlığı tartışılamaz. Tartışması, “Müslümanım” diyenlerce ve uzmanlarınca yapılamaz.
2- Tüm hadis uzmanlarınca benimsenen ölçüye göre, bir hadise “sahih” deniyorsa, “sened”i de, “metni” de “sahih”tir. “Sahihlik” için de 3 koşul vardır: “ADALET”, yani “güvenirlik”, sonra “ZABT” yani “yazıya ya da belleğe geçirmedeki sağlamlık” ve sonra “İTTİSAL” yani “zincirin halkalarının peygambere değin kesintisiz ulaşması”dır. (Bkz. Ali el Kârî, Şerhu Nuhbeti’l-Fiker, Arapça, İstanbul, 1327, s.51; Dâvûd el Karsı, aynı kitap, s.21.)
3- bir sözün “hadis” olup olmadığını anlamak için başka hadislerle ya da Kur’an’la karşılaştırma yapmak gerektiği yolundaki sav, “çağdaş (!) Müslüman’lara biraz sevimli gelebilir. Ama bu savın, uzmanlarınca bir değeri ve ciddiliği yoktur. Hele Ali Bulaç gibi “mukallid” sayılması gerekenler yönünden sözü bile edilmemelidir. (Bkz. Dâvûd el Karsı, aynı kitap, s. 22.) Karşılaştırmayı kim yapacak? Ali Bulaç mı?
4- “Aklın geçerli kuralları”na gelince: Bu kurallarla karşılaştırma yapmak gerektiği yolundaki savda, “çağdaş” görünümlü Müslümanlarca sevimli bulunur. Ama bunun da hadis uzmanlarınca bir değeri, bir ciddiliği yoktur.
Kaldı ki “aklın” kime göre “geçerli” olan “kuralları”ndan söz ediliyor? İslâm’a, “molla”ya göre “geçerli” olandan mı, “imanla gölgelenmemiş ve bozulmamış olan akıl ve bilim ilkeleri”ni benimsemiş olanları göre “geçerli” olandan mı?
Ne denli çabalanırsa çabalansın örtülemeyecek bir gerçektir ki, ne İslâm, ne de bir başka “din”, bozulmamış “insan aklı ve bilim”le bağdaşır. “Tanrı” anlayışı, “melek”, “cin”, “gökten inme kitap”, “peygamberlik”, “kader”, “Âhiret”, “cennet”, “cehennem”; ” îman”ın temel ilkelerinin kapsamında olan bunlardan hangisi “insan aklı ve bilim”le bağdaşabilir?
Ali Bulaç, İslam’ın “KADIN’a üstün haklar verdiğini” yazıyor.
İslam’ın hangi kaynağıyla veriliyor bu haklar?
“KUR’AN’la mı? Bakara suresi’nin “erkeklerin kadınlar aleyhine dereceleri (üstünlükleri) vardır.” diyen 228. ayetiyle mi? İslam uzmanlarının ve Kur’an yorumcularının kendileri, bu ayetle, “AKIL”da, “DIN”de, “MIRAS”ta, “İMAMLIK”ta, “KADINLIK”ta, “TANIKLIK”ta, EVLlLlK”te, “BOŞAMA-BOŞANMA”da, “GANİMET’te ve daha birçok konuda, “KADIN”ın “ERKEK”ten “daha aşağı derecede” olduğunun anlatıldığını belirtiyorlar. (Bkz. F. Râzî, 6 1 101, Tabeî, Camiu’l-Beyân, 2 1453; Tefsiru’n- neşen”, 115; Tefsiru Ibn Kesir, 1 I 271; Kâsımî, Mehasinu’t-Te’vîl, 3 I 585; Tefsirul- Merâgî, 2 I 167; Seyyid Kutub Fi Zılâli’l- Kur’an; 360; Şevkânî, Fethu’l- Kadir ve öteki tefsirler, “ahkâmu’l-kur’an”lar.) En ilkel hukuk sisteminde bile “suç” işlenmeden “ceza” verilemezken, kendisine daha başkaldırmamış, ama başkaldıracağı (nüşûz) kuşkusunu taşıyan “KOCA”yı, “KARI’sını “DÖVME”ye çağıran, Nisa suresinin 34. ayetiyle mi veriliyor o “üstün haklar” kadına?
Yoksa kadını aşağılayan hadislerle mi? (Değerli Arsel, bu hadisleri kaynaklarıyla gözler önüne sermiştir.)
Turan Dursun, Tabu Can Çekişiyor, Din Bu 1, Sa