Türk devletinin Cerablus saldırıları Suriye’nin geleceğini inşada motor rolü üslenen Rojava-Kuzey Suriye Federasyonunu engelleme saldırılarıdır. Bu saldırılar var olduğu müddetçe başta YPG olmak üzere tüm Federasyon güvenlik güçlerinin savunma yapması da meşru ve haklıdır.
Türk devleti ve AKP hükümetinin “Fırat Kalkanı” tiyatrosu ikinci gününde devam ediyor. DAIŞ ile Türk devleti destekli çetelerin bayrak değişimi olarak hafızalara kazınan bu işgalin sonuçları ve yaratacağı olası gelişmeler daha çok tartışılacak gibi.
Fakat bu işgalin sonuçlarından ziyade nedenlerine odaklanmak, Türk devletinin Suriye halklarına dayattığı politikaların yol açacağı sonuçları daha net bir şekilde açığa çıkaracaktır.
Kürdistan’ın parçalanmasına yol açan Sykes Picot Antlaşması’nın yüzüncü yılında, Osmanlı imparatorluğunun başlangıcı sayılan Mercidabık savaşının sonlandığı günde başlatılan bu işgalin direkt Kürtleri hedeflediği açık bir gerçek. Zaten Türk devlet yetkilileri bunu hiçbir şekilde gizlemiyor. Kürdistan’ı halen tümüyle sömürgesi olarak görmesi, kendince işgalin meşruiyet zeminini oluşturuyor.
Zaten Türk devleti yetkilileri, Rojava Devrimi’nin ilk gününden beri Rojava Kürdistan’ında, Kürtlerin öncülüğündeki siyasi bir oluşuma izin vermeyecekleri tehdidini yinelemekten kaçınmıyor. Girê Spî zaferi ardından “Bedeli ne olursa olsun, güneyimizde bir Kürt oluşumuna izin vermeyeceğiz” açıklamasını yapan Erdoğan, dün de PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in “Türkiye, Suriye batağında çok şey kaybedecektir” sözüne atfen, “Size ne olacağının hesabını yapın” diyerek direkt Kürtleri hedef aldıklarını itiraf etmişti.
Açıklamalar bununla da bitmiyor. Türk dışişleri bakanının yaptığı “YPG, Fırat’ın batısına çekilmezse gereğini yaparız” açıklama, Cerablusa sürdüğü çete gruplarını YPG’ye saldırtma tehdidi olarak gündeme oturdu. Türk devletinin bu küstah açıklamalarına YPG Genel Komutanlığı Sözcüsü Rêdûr Xelîl, “Kimse bize kendi topraklarımızdan geri çekilmemizi isteyemez” şeklinde yanıt vermişti.
Her şeyden önce tehditlere konu olan YPG’nin Fırat’ın batısındaki varlığı tümüyle bir faraziyeden ibarettir. Çünkü zaten 23 Ağustos günü, yani Türk devletinin işgal girişiminden bir gün önce YPG bu konuda bir açıklama yayınlamıştı. Bu açıklamada* YPG, QSD bünyesinde, Minbic Askeri Meclisi’ne destek olmak amacıyla katıldıkları Minbic’i özgürleştirme hamlesinde görevlerini başarıyla yerine getirdiklerini ve 15 Ağustos gününden itibaren hareket öncesi üslerine geri çekilmeye başladıklarını kaydetmişti.
Bunun bilinmesine rağmen Türk devletinin bu tehditleri ne anlama geliyor? Kürtleri direkt hedef alan bu açıklamaların aslı nedir?
Birincisi, ciddi bir algı operasyonu ve provokasyonla çatışma zemini yaratmak istemektedir. “YPG, Minbic hamlesinin başındaki taahhütlerini yerine getirmemiştir ve bu bölgede hakimiyet kurmaya çalışmaktadır” algısı yaratarak bir saldırı gerekçesi üretmeye çalışmaktadır.
İkincisi, Minbic’i çete zulmünden kurtaran YPG/QSD/Minbic Askeri Meclisi ve koalisyon güçlerini baskı altına alarak Cerablus işgaline karşı refleks göstermelerini engellemek istemektedir.
Üçüncü ve en önemli nedeni ise Minbic hamlesi ardından yoğunca tartışılan Bab hamlesinin, dolayısıyla Efrin’le birleşmenin önünü almaya çalışmaktadır.
Tüm bunların Suriye’deki savaş ve istikrarsızlık ortamını devam ettirme girişimi olduğu aşikar. Yine Suriye’deki tek güvenli bölgeyi de bizzat katıldığı bir savaşın içine çekme anlamı taşıyor.
Türk devletinin değişik çete grupları ve DAIŞ terörüyle başaramadığını işgalle tamamlamak dışında bir yolu kalmamıştır. Cerablus işgali bunun ilk adımıdır. Nitekim Türk devleti Suriye’de ‘aktif’ olacağı 6 aylık bir planlama sahibi olduğunu deklere etmiştir.
Bu planının ne kadar başarılı olacağı, uygulanabilirlik düzeyi, önümüzdeki günlerde netleşecektir. Yine burada bölgesel ve Uluslar arası güçlerin tavır ve yaklaşımları çeşitli çelişki ve çatışmalara yol açma zeminine de sahip. Fakat bölge halkı ve alandaki dinamiklerin alacağı pozisyon bu güçlerin etkilerinden daha belirleyici pozisyondadır.
Başta YPG olmak üzere Rojava güvenlik güçlerine yönelen askeri ve siyasi saldırılar, yürütülen psikolojik savaş bu pozisyonu sarsma amaçlı düzenlenmiş/düzenlenmektedir. Rejimin Hasekê, DAIŞ çetelerinin Şedadê, Türk devletinin Cerablus saldırıları Suriye’nin geleceğini inşada motor rolü üslenen Rojava-Kuzey Suriye Federasyonunu engelleme saldırılarıdır. Bu saldırılar var olduğu müddetçe başta YPG olmak üzere tüm Federasyon güvenlik güçlerinin savunma yapması da meşru ve haklıdır.
Özcesi, Fırat’ın doğusu veya batısı kavramlarına dayalı bir dayatma, tehdit ve suçlamayla bu meşruiyet ortadan kaldırılamaz. Hele hele ileriki süreçlere damgasını vurması beklenen “Fırat’ın güneyi” kavramsallaştırması bu denli yakınken, bu hiç mi hiç mümkün değildir…
Sinan CUDİ
(Yeni Özgür Politika)