Antik (köleci) çağdan bu yana dünyanın bütün filozofları temel
sorun üzerine düşünmüş ve düşünceler üretmişlerdir. Bu sorun evrenin
ve dünyanın insan tarafından tanınıp tanınmayacağı üzerinedir.
Yani sorun; Evreni tanıyabilir miyiz? Biçiminde konulabilir.
Bu temel sorunda filozoflar iki ayrı cevap vermişlerdir. Bazı filozoflara
göre insanın evreni, dünyayı hayatın kökenini anlayabilmesinin,
tanıyabilmesinin imkanı yoktur. İnsan aklı bunu
algılayabilecek, cevaplayabilecek düzeyde değildir. Bu felsefi
akıma Agnostizm (bilinemezcilik) adı verilir.
Evrenin, dünyanın ve hayatın tanınabileceğini, anlaşılabileceğini
öne süren iki ayrı felsefi akım da vardır. Bunlardan birincisi,
Allah'ın, Tanrı'nın ya da Kutsal Ruh'un yarattığı bu evrenin yine
o güç tarafından yaratılan, insanın akıl ve inanç yoluyla onu kavramasını,
anlamasını sağlar. Yani evren ide (ruh-düşünce) tarafından yaratılmıştır. Ve yine İde'ye dayanarak bu evren kavranabilir.
Bu akıma felsefede İdealizm denir.
Bir diğer felsefi yaklaşım ise; evrenin ve yaşamın kökeninin
maddeye dayandığını; maddeden oluştuğunu öner sürer. Bu felsefi
gruba Materyalizm denir.
Bizim biraz önce açıklamaya çalıştığımız Agnostizm üzerinde uzun uzun durmak istemiyoruz.
Diğer iki felsefi akım üzerinde incelememizi sürdürelim.
İdealizm Nedir
İde; kelime anlamıyla ruh, düşünce demektir. Biraz önce kısaca
söylediğimiz gibi evrenin bir ide tarafından yaratıldığını ve idenin
gücüne dayanarak onun anlaşılabileceğini, insan ve evrenin bu idenin
bir yansıması, görüntü biçimi olduğunu öne sürerler. Ve bir bağlamda ideye olan bağımlılık ve inanç insanın ona yaklaşmasını ve evreni kavrayabilmesini getirecektir. İdealizmin ne olduğunu anlayabilmek için İde yani Düşünce nedir onu inceleyelim.
Düşünce birçok biçimde tanımlanır. Kaba materyalistler düş¬ünceyi tanımlarken karaciğer için safra ne ise beyin için düşünce odur diyerek, düşünceyi beynin bir salgısı haline getiriyorlardı.
Yine, kimi sözde bilim adamlarına göre, bilgisayar teknolojisi ve sibernetik alanındaki gelişmeler sonunda düşünebilen robotlar ve makineler yapılabilir gibi mesnetsiz teoriler ortaya atılıyor. İdealistlere göre ise, düşünce insandan kopuk bir ideye özgüdür. Yani nesnel değildir. Nesneden bağımsız olarak vardır ve nesneyi yaratır.
Bu yaklaşıma karşı, Lenin, alaycı bir söylemle "beyinsiz felsefe" söylemini kullanmıştır. Düşüncenin en olgun tanımını yine materyalist filozoflardan Karl Marx'ta buluruz:
" Düşünce, özel şekilde organize olmuş madde olarak insan beyninin en yüksek ürünü; insan beynine taşınan, iletilen gerçek hareketin yansımasından başka bir şey değildir. "
Yani, düşünce, maddenin bir ürünüdür ancak, özel şekilde organize olmuş, en üst düzeyde gelişmiş madde olan beynin bir ürünüdür. Düşünce, bizim dışımızda varolan nesnel gerçeğin insan beynine taşınan, iletilen nesnel gerçeğin yansımasıdır.
Yani, düşüncenin ortaya çıkabilmesi için düşüncenin konusu olan nesnenin maddenin ortaya çıkması ve yine düşünerek madde olan özel organizma beynin varolması gerekmektedir. Yani düş¬ünce, düşünülen ve düşünen nesne olarak iki yönüyle de maddeye bağımlı, maddenin bir ürünüdür. Maddesiz düşünce, maddeden ayrı, maddeden kopuk düşünce olamaz. Düşünceyle madde sıkısı¬
kıya birbirine bağlıdır.
Öznel İdealizm
Bu tür idealist filozoflara göre evrendeki her şey insanın kendi
düşüncesinin yansısından başka bir şey değildir. Yani, insan kendisi düşündüğü için nesneler, maddeler vardır. Bu düşünürlerin en önde gelenlerinden ortaçağın karanlık dönemindeki Berkeley söylenebilir.
Bu felsefi akıma göre madde fikirlerin bir "terkibi" (bileşeni)dir. Yani, insanın düşüncesinden bağımsız hiç bir madde yoktur, insan düşündüğü için dünya ve evren vardır. Bu felsefi akı¬mın vardığı sonuç Descartes'in deyimiyle "düşünüyorum öyleyse varım" biçiminde ifade edilir. B tür bilim dışı, akıl dışı filozoflara
en güzel cevap büyük ozan Nazım Hikmet' in deyimiyle "eldivensiz
cinsinden bir kaç tokat"la vermek ve onlara benim seni tokatlamadığımı
düşün, bu tokadın acısını hissetmezsin demek
yeterlidir.
Din Nedir
Sosyal bakımdan, tarihsel bakımdan şartlandırılmış geçici bir
olgu olan din, tarihi süreç boyunca ilkel insanın gelişiminin belirli
bir devresinde kavranılamayan bazı tabiat güçleri karşısında, insanın
güçsüzlüğünün bir sonucu olarak çıkmıştır. Dinin kökenleri,
bilinçsizlik, korku ve çaresizlikte yatar. Modem çağda din Lenin' in
sözleriyle "sürekli başkasının hesabına çalışmaktan bunalmış halk
kitlelerinin yalnız başlarına kalışlarından ve sefaletlerinden
doğan, onlar üzerinde ağırlığını her an hissettiren manevi baskı
formlarından biridir. "
Dinin ilk ortaya çıkışında ilkel insanın doğa olayları karşısında,
bilinçsizliği yine bu olaylar karşısında çaresizliği ve korkusu vardır.
İlkel insan yaşadığı ortamda en düzgün zemin olan sel yatağına,
barınağını veya kulübesini yapar. Sel geldiğinde hem barınağını
yıkar hem kendisine zarar verirdi. Bunun sonucu, ilkel insan suyu
tanrı ilan etti. Aynı şekilde yangın karşısındaki çaresizlik ateş tanrısını
doğurdu. İnsanlığın gelişimiyle birlikte doğa olayların insan tarafından çözümlenmesi ve tedbirlerinin alınmasıyla tanrılar da
biçim değiştirdi. Su, ağaç, ateş tanrıları yerini yer, gök, güneş tanrılarına
devretti. Bilimsel gelişmeler sonucunda yer, gök ve güneş
tanrısı da ruhsal olaylara dayanan tanrılara, mesihlere terk etti yerini.
Bugünün modem toplumunda din, bu dünyada sefalet içinde
yaşayan insanlara boyun eğme ve teslimiyete karşılık öte dünya
cennetini vaat etmekten öte bir şey yapmayarak egemen sınıfı olan
burjuvazinin sömürüsüne hizmet etmekten başka bir işe yaramaz.
Materyalizm Nedir
Felsefe tarihinin dünyayı doğru anlamak ve insanın doğa üzerindeki
gücünü artırmakta yararlı, ilerici sınıf ve tabakaların dünya
görüşü olarak tanımlanır. Materyalistlere göre dünyanın ve evrenin
kökeninde madde vardır. İnsanlar maddeyi tanıyıp çözdükçe evreni
ve yaşamı da tanırlar.
Madde Nedir
Kaba materyalistlere göre madde; "gözle görülen, elle tutulan
ve uzayda yer kaplayan her şeydir." Bu tanım okul kitaplarına da
girmiştir. Ancak bu tanım bilim ve teknolojideki gelişmeler sonucu
gözle görülmeyen, elle tutulmayan maddelerin varlığının da anlaşılmasıyla
yetersiz kalmış; idealist burjuva düşünürlerin, materyalistlerle
tartışmaların da demagoji malzemesi haline gelmiştir.
Maddenin felsefi anlamındaki en güzel tanımı yine büyük usta Lenin tarafından yapılmıştır: "İnsan iradesinden bağımsız olarak varolan, duygu organlarımızca algılabilen, duyu organlarımız etkileyerek biz de yeni duyumlar uyandıran her şeye" denir. Ancak bu tanımda, ifade edilen bir kaç özelliğin üzerinde durmak
gerekir.
Maddenin birinci özelliği tanımda da belirtildiği gibi insanların
bilinçlerinden veya istemlerinden bağımsız olarak varolmasıdır.
Yani, insanlar istediği veya istemediği için madde var veya yok olmaz. Bilimdeki son gelişmelerin bir kez daha ortay koyduğu gibi madde vardan yok olmaz, yoktan var olmaz. Evrendeki toplam madde miktarı sabittir. Ancak madde enerjiye, enerji maddeye dönüşebilir. Evrende var olan ışık, ısı radyo dalgaları vb. hep maddenin
çeşitli görüntü biçimleridir. Yine bilimin yaptığı tespitlere göre bize okul kitaplarında öğretildiği gibi maddenin üç hali değil, beş hali vardır. Katı, sıvı, gaz halinin yanı sıra, plazma ve enerji de maddenin halleridir. Maddenin bütün görüngü normları harekete ve zamana ve mekana ayrılmaz bir şekilde bağlıdır. Madde bütün
varlık derecelerinde nicelik ve nitelik anlamında sonsuzdur.
Hareket Nedir
Felsefe tarihinin en önemli sorunlarından biri de Hareket'dir. Hareket nedir sorusuna felsefeciler iki ayn cevap verir. Bunlardan ilki olan metafizikçiler hareketi tıpkı bir daire üzerinde dönen bilyeye benzetirler.
Hareket sürekli birbirini takip eden veya tekrarlayan dairesel bir düzlem üzerindedir. Yine bu kategorideki filozoflar evrenin ve insanın tarihini değerlendirirken, "tarih tekerrürden ibarettir" derler.
Bir diğer grup ise diyalektikçilerdir. Bunlara göre hareket maddenin
en temel özelliği ve varoluş biçimidir. Hareket olmadan madde düşünülemez. Hareket değişmedir, gelişmedir. Objeler arasındaki karşılıklı etkileşimdir. Evrende değişmeyen tek şey harekettir ve sonsuzdur.
Hareketin biçimi metafiziklerin dediği gibi dairesel bir düzlemde değil, helezonik (spiral) bir eğriye benzer. Yani sürekli biçimde genişleyen ve yükselen bir eğri çizer. Hiç bir şey evrende eski biçimiyle tekrarlanmaz. Bunu dünyadaki ilk diyalektikçi olarak bilinen Heraklitus "aynı suda iki defa yıkanılmaz" derken
suyun gerek kendi iç etkileşimi gerekse dışarıdan gelen tepkilere geçirdiği değişime işaret ediyordu.
Diyalektik antik Yunanca'da diyalekt sözcüğünden gelir. Kelime anlamıyla karşılıklı tartışarak doğruyu bulma anlamındadır. Lenin' e göre diyalektik; "gelişmeye ilişkin en kusursuz, en derin ve en kapsamlı öğren; durmadan gelişen maddenin bize yansımasını sağlayan insan bilgisinin görülebileceğinin öğretisidir."
Diyalektik; evrende, maddede ve insan düşüncesindeki değ¬ işimin, gelişimin ve hareketin genel yasalarını ve bu gelişmenin gerçekleşmesinin işleyişini ortaya koyan bir yöntemdir. Yani diyalektik yöntem doğa bilimlerinde, toplumsal bilimlerde uygulanan gerçek bilimsel yöntemdir.