Kadınlar her gün tecavüze uğruyor bu memlekette; üstelik sadece ‘tanımadıkları’ erkekler tarafından ‘kıyıda köşede, karanlıkta, ücra sokaklarda’ değil, evlerinde, işyerlerinde... Üstelik tanıdıkları, hatta kocaları tarafından tecavüze uğruyorlar...
3 yaşında, 4.5 yaşında, 5 yaşında çocuklara tecavüz ediliyor bu ülkede. En çok bu olaylara içimiz yanıyor, en çok bu olaylarda öfkemiz aklımıza, ruhumuza, ciğerimize dolup sarmalıyor bizi.
Çocuklara yönelik istismar başlı başına bir felaket, bir de bu felakete tepki gösterdiğini sanıp da, bu felakete dikkat çektiğini sanıp da öfkemizi daha da artıranlar var...
Adana’da 3 yaşında bir çocuğa, düğün evinde yatırıldığı odada, uykusunun ortasında tecavüz etti bir erkek... Bu kadar bilgi yeter başlı başına, yeter öfkelenmek, “yeter artık” demek, caydırıcı cezalar istemek için...
Ama ne gördük sosyal medyada? Çocuğun bedensel bütünlüğünün nasıl parça parça edildiğine dair inanılmaz derecede ayrıntılı, “şurası böyle parçalandı, burası böyle ayrıldı” cümleleriyle dolu, sözüm ona “rapor” bilgileri...
3 yaşındaki bir çocuğun tecavüze uğraması insan olana yeterince büyük bir felaket. Bunu böyle pornografikleştirerek, böyle görselleştirerek, böyle kötücül bir hazza uyarlayarak ne yapıyorsunuz, ne? Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?
Manavgat’ta 4.5 yaşında bir çocuğun babasının tecavüzüne uğradığı çıktı ortaya, tam 1.5 yıldır... Olayı açığa çıkaran ise kendisine de defalarca tecavüz eden, işkence eden, hatta bu işkenceleri sonucu kanser hastası olan kadın. Bebeğin annesi. Kadın ağır kanser tedavileri sürecinde yarı baygın yatarken gerçekleşiyor bu çocuk istismarı. Kadın yalnız, kadın hasta, kadın korunmasız, kadın dayanaksız, kadın yıllarca gördüğü şiddetten kurtulabilseydi bu çocuk bunları yaşar mıydı demeden, hasta haline sebep korkunç yaşam koşulları halen sürüyorken, üstelik de hastalığının seyri ne durumda bilinmezken “O kadın o evi niye terk etmemiş, çocuğuna bunu yaptığını bilmiyor muymuş?” diyen sözler gördü bu gözler!
4.5 yaşındaki bir çocuğun, babası tarafından 1.5 yıldır tecavüze uğraması insan olana yeterince büyük bir felaket. Bunun sorumluluğunun bu istismarı gerçekleştiren, üstelik de bir şiddet makinesine dönüşmüş olduğu her ayrıntıda açık seçik ortada olan erkeğin olduğunu gözlerden kaçırarak, anneye saldırarak ne yapıyorsunuz, ne?
Çocuklar, bebekler tecavüze uğruyor. Bu tecavüzlere karşı çıkmak herkesin boynunun borcu. Ama nasıl karşı çıktığımız, bu tecavüzlerin bir parçası olmamak için çok önemli. Bakın, çok ağır bir cümle kuruyoruz, diyoruz ki “Bu tecavüzlerin bir parçası olmamak için...” Bu ne demek biliyor musunuz? Karşı çıkıyorum zannederken yaptıklarınızla, söylediklerinizle, eylediklerinizle o tecavüzün gerçekleşmesine yardım ve yataklık ediyor olabilirsiniz... Bakın, çok ağır bir şey söylüyoruz, çok...
- Bu tecavüzlere karşı çıktığınızı zannederken çocuk pornografisinin öğelerini kullanıyorsunuz bazen. Tekrar söylüyoruz; ne demek “Çocuğa verilen bilmem ne raporu” diyerek alenen “şurası parçalandı, burasından kan aktı, şurası şöyle oldu" demek, ne demek! İnsanların gözünde sahneler yaratmak, bu sahneler olmadan, bu sahneler yaratılmadan tepki oluşturamayacağını sanmak istismarı yeniden üretmek demek... Yapmayın...
- Bu tecavüzlere karşı çıktığınızı zannederken güçlünün güçsüzü ezdiği, bu yüzden de erkeklerin iktidarlarının hüküm sürdüğü yerde kadınlara çocuklara ne yapmak isterse yapabildiği o meşum sisteme çanak tutuyorsunuz bazen. Ne demek “Bunlar idam edilmeli, hadım edilmeli?”, ne demek “Madem adalet adliye saraylarında tesis edilmiyor, biz kendi adaletimizi kendimiz tesis edelim...”, ne demek “Linç edelim...”, ne demek “Bu herifin icabına cezaevinde bakarlar, inşallah ona da orada tecavüz ederler, şişlerler...” Ne demek!
Bu ne demek biliyor musunuz? Bu çocukların erkeklerin cinsel nesnesi haline gelebilmesini fiştekleyen, destekleyen, meşru hale getiren erkek egemenliğinin değirmenine su taşımak demek! Karşı çıkıyorum zannederken yaptıklarınızla, söyledilerinizle, eylediklerinizle o tecavüzün gerçekleşmesine yardım ve yataklık ediyor olabilirsiniz... Bakın, çok ağır bir şey söylüyoruz, çok...
EVET!
Bu ülkede kadınlar için, çocuklar için adaletsizlik diz boyu. Özellikle kadına yönelik suçlarda cezasızlık neredeyse bir kaide. Üstelik toplumsal şiddetin de toplumsal adaletsizliğin de yaygın ve kanıksanmış olduğu koşullarda yaşıyoruz. Ve devlet; kurumları, politikaları, yasaları ile tüm bu olup bitenin göbeğinde duruyor. Yani, ona da güvenmiyoruz. Adaleti tesis etme ihtiyacını “mevcut cezaların artırılması, hatta idam, kısasa kısas” gibi sağdan soldan alıcısı olan popüler fikirlerle dile getiriyoruz. Yapmayın! Bunu yapmak;
Suçu bireyselleştirir,
Şiddetin toplumsal temellerini görünmezleştirir
Devletin bu toplumsal temelleri değiştirmek için politika üretmesi gerekirken, gücünü bu temelleri daha da sağlamlaştırmaya harcadığını unutturur.
Böylece şiddet dışsallaştırılır.
Şiddeti de bu şiddetle mücadele etmeyi de “zalimlerin işi” haline getirir.
HAYIR!
Adalet bir intikam meselesi değildir!
Biliyoruz ki şiddet de, şiddetle mücadele de politik bir mesele. Kadınlara yönelik her türden şiddet kadınların eşitsizliği ve ezilmesine dayanan toplumsal yapının bir parçası. "Kutsallaştırılan aile"nin yapı taşı.
Linç kültürünü beslemek, idam/hadım gibi insanlık dışı cezaların uygulanması için kamuoyunu hazırlamak, toplumsal bir sorunu tek tek “suçlu bireylere” indirgeyip sorumluluktan sıyrılmak, yüreklerimizin soğumasını gerçek adaletin tesisine yeğ kılar. Ama bu çocukları ve kadınları kurtarmaz. Sizin vicdanınızı da kurtarmaz, çünkü her yeni olay, daha da büyüyen şiddetiyle bir daha “temizlenmesi gereken vicdanlar” yaratır...
Açık ve net; kadın cinayetlerine, çocuk istismarına, şiddete, tacize, tecavüze karşı ilk talep “eşitlik”tir. Erkek egemenliğini besleyen, büyüten, semirten düzeni reddetmektir. Çünkü eşitlik yoksa, suç da ceza da hep ezileni eksiltir.
ekmek ve gül